![]() |
Husnu Mahalinin bir yazisindan alintilanmistir...
Uzun süredir hep Suriye ile ilgili yazılar yazıyorum. Zaman buldukça ‘Arap Baharı’nın beşinci yılında bölgedeki durumu toparlayan bir kitap yazıyorum. Kitabın yarısı Tunus, Mısır, Libya, Yemen ve biraz Irak ile ilgili. Geri kalan yarısı Suriye. Suriye direnmeseydi bugün başta Türkiye olmak üzere bu coğrafya çok karanlık bir konumda olurdu. Ama karşı güçler asla yenilgiyi kabul etmiyor. Örneğin Suudi Arabistan. Adamlar müttefik Körfez ülkelerinin orduları ile birlikte beş aydır Yemen’i* bombalıyor. En az 10 bin* kişi öldü, binlercesi yaralandı ve ülke yıkıldı. Kimse çıkıp, “Yahu siz manyak mısınız ne derdiniz var bu gariban ülkeyle?” demiyor. Meğer nüfusun yüzde 15’ini oluşturan Şii Husiler ülkeyi ele geçireceklermiş. Esad için de aynı şeyi demişlerdi: Nüfusun yüzde 10'unu oluşturan Aleviler Suriye’yi yönetiyor'. Beş yıl sonra durumun böyle olmadığı anlaşıldı. En az yüzde doksanı Sünni olan ordu, sivil savunma birlikleri ve devletin tüm kurumlarında görev alan insanlar ülkelerine ve ‘Alevi Esad’a sahip çıktı. Yemen’de de aynı şey olacak. ABD destekli ruh hastası Suudi yönetimin ordusu mutlaka yenilecektir. Irkçı, faşist ve gaddar İsrail ordusunun yenileceği gibi. Taş atan çocuklara ateş ediyorlar. Haham Başları askerlere 'Yakaladığınız Filistinliler’in kafalarını yere vurarak parçalayın' diyor. IŞİD, Nusra ve benzerlerine “Alevi ve Şii'leri kesin” diyen yüzlerce ‘Sünni’ din adamlarından farkları yok. Hepsi de Irak’ı işgal ederken “Bu bir Haçlı Seferi’dir' diyen Amerikancı Bush’un çömezleri. Mısırlı kız çocuğun mektubuna herkesi ağlattı ama son iki haftada öldürülen 44 Filistinli çocuk için kimse ağlamıyor. Tıpkı Ankara’da IŞİD saldırısında hunharca öldürülen 102 insanımıza ağlamadıkları gibi. Vicdan sorunu. Çiftte standart. Yani vicdansızlık. Suriye, Irak, Libya, Yemen ve Mısır’da her gün yüzlerce insan ölüyor. Ama kimin umurunda. Hepsi bir hayal uğruna. ....... |
Evet bolgemizde hergun yuzlerce kisi oluyor.
Binlerce kisi evlerini birakip kaciyor. Denizde bogulanlar, dilenci olanlar, ikinci , ucuncu yada metres olanlar. El acanlar, caresizler... Tum bolge manzarasi bu. Peki ya Sebeb ? |
Suriyelilerden nefret ediyorum.
İster Irkçı deyin. İster vicdansız deyin. Umurumda bile değil. Benim ülkemi de berbat ettikleri için hem sebebiyet verenlerden hem de onlardan tiksiniyorum. Neden mi? Okuyun... Suriyelilerin yoğun yaşadığı mahalleye gittim. Eğer Suriyelilerle diyalog kurmaya çalışırsanız bir çoğunun bizim zaten dilimizi bildiğini bilmeyenlerin ise bu üç sene içerisinde öğrendiğini anlarsınız. Onlarla savaşı değil savaştan öncesini konuşmak istiyordum. Çünkü kafamı karıştıran sorular uyutmuyordu beni. Öncelikle belirteyim şuan dilencilik yapıyor diye, çocuklarıyla sokaklarda yaşıyor diye dönüp bakmadığımız insanlar bizlere çok benziyor. Benim konuştuklarımın arasında muhasebeci, gemi mühendisi, bilgisayar programcısı vardı. Ama bize hep sokakta yaşayan işsiz güçsüz insanlar gibi geliyorlar değil mi? Tek soru sordum; Savaş çıkmadan önceki bir seneyi anlatır mısınız? "Biz savaşın bu kadar şiddetli yaşanacağını düşünmüyorduk. Evimizi havan bombası düştüğü geceye kadar. Suriye'nin en iyi kentlerinden birinde yaşıyorduk. Benim bir giyim mağazam, lüks bir arabam büyük bir evim vardı. Ülkede hemen her gün bir çatışma ve patlama haberi alıyorduk ama zaten bize bir şey olmaz diyerek ses çıkarmıyorduk. Her şey o kadar hızlı oldu ki hiç bir şey anlamadık. Bir gece uyandık ve kendimizi şehirden kaçarken bulduk. Yanımıza hiç bir şey alamadık. Ben bir kaç gün sonra olaylar durulur geri dönerim diye düşünüyordum üç yıldır burada yaşıyorum. Zaten ülke ikiye bölünmüştü, Esad'ı sevenler ve nefret edenler diye ama herkes öldü Esad hala yaşıyor. Bizim oturduğumuz yere saldırı olduğu gece benim evimi yakmaya çalışan komşumdu. O gece elinde silahla sağa sola saldırıyordu. Çıldırmış gibi zafer sloganları atıyordu. Sonra onu da İstanbul'da gördüm, tek ayağı yoktu, dileniyordu. Bu savaş benim savaşım değil, bana saldıranların da değil. Bu savaşın sahibi biz değiliz. [B][COLOR="Red"][U]Savaşı biz çıkarmadık ama bizim sessizliğimiz büyüttü. Bize bir şey olmaz dedik sustuk, şimdi soğukta yatacak yer arıyoruz." [/U][/COLOR][/B] diye anlattılar. Yukarıda ki öykü size şimdilik tanıdık gelmeyebilir ama bizim yaşayacağımız sonda acaba böylemi olacak? Bu gün zulme susarak huzur arayanların da evlerine girecek bu savaş. |
Sayin bart,
Tam da benim soyledigim bu. Bu insanlar 5-6 sene once gayet duzgun yasiyorlardi simdi cok kotu sartlarda.... Bolgenin durumu bu. Bu durum bizi ilgilendiriyor cunku bizde bu bolgede yasiyoruz. Ortak bir cografya ortak bir kultur ortak bir din ortak cok yanimiz var. Bu yuzden BOLGEMIZI SAVUNMAMIZ VE HERHANGI BIR EMPERYAL GUCU BURAYA SOKMAMAMIZ GEREKIYOR. Yoksa bizim de sonumuz aynen bu sekilde olur. Rus yada Amerikan buraya bizi degil kendi cikarina aykiri bir olaya mudahale icin gelir. Bu Kemal varya bu M. Kemal buyuk hemde cok buyuk oldugunu anlamaktan baska birsey dusunemiyorum Ayrica; Avrupa ya giden insanlar orada yasayanlarin ne kadar nazik kibar ve yardim sever olduklarini anlattiklarinda devrim donuyor ancak sabirla dinleyip Avrupa insani dedikleri insanin aslinda sadece somurgeci olduklarini aslinda bu insanlarin sadece mmaddiyata dayali bir toplum oldugunu anlatinca da "Evet bu acidan bakarsan haklisin" sozlerinden artik gina geldi.. Ya hep beraber olup yok olacagiz yada bolgemizle beraber kalkinacagiz, insanlasacagiz. Sahsen baska bir yol olmadigini dusunuyorum... |
Sen bölgeni savunsan emperyal güçleri sokmasan kaç yazar. Hain içimizde.
[url]http://gercekbizde.com/haber.asp?gundem=1054-100-bin-suriyeli-memur-alinacak[/url] Al bak. Şeytan diyor. Al silahı bulduğun Suriyeli piçi öldür. |
4-5 sene önceydi, bir camii hocasına sordum Hz. Muhammed Arap mı ? konuştuğu dilden bahsetmiyorum önemli değil zaten arap yada değil. çünkü İbrahim Arap değildir.
Ancak bana camii hocası Arap dedi ki katılmam mümkün değil ki İbrahim peygamber Arap değildir. Neyse biraz önce Din Bilim ve Darwinizm adında you tube ta bir video izledim Allah bizi bu İlahiyat fakültesinde yetişen insanlarsan korusun... |
Gazeteden alınmıştır;
........ Bakan Zeybekci’nin yanıtı üzerine ikinci sorumuz şöyle oldu:[COLOR="Red"]’’Yeni modelden söz etmişken, Sayın Ali Babacan’ın ‘elden gelen öğün olmaz o da vaktinde bulunmaz’[/COLOR] sözünden hareketle soruyorum, dışarından gelecek sermayeye muhtaç olmadığımız bir model görebilecek miyiz?’’. Bakan Zeybekci[COLOR="red"] “Onlar yerli malı haftasına döner[/COLOR]. Türkiye büyümek zorunda. Ne yapıp edip büyümek zorunda’’ dedi. Zeybekci, sözlerini şöyle sürdürdü: “Teknoloji hammadde ve enerji eksikliklerini, sağlam ve istikrarlı bir şekilde gidermeliyiz. ‘Elden gelen’ derken, biz iç tasarruf yapamıyoruz. Şimdi yaptığımız tasraruf, yüzde 16-17. Türkiye her yıl 1.7 milyon vatandaşına iş üretmek zorunda. Ortalama olarak yüzde 5’in üzerinde büyümek zorunda olan bir ülke ne yapsa ne etse kendi iç tasarruflarıyla buna yetişemez. Doğrudan yabancı sermaye girişinden ziyade biz Türkiye’ye yatırımcı getirmeliyiz. [COLOR="red"]Yeni zengin Türkler yaratmamız gerekiyor.[/COLOR]’’ Yeni zengin Türk ler nasıl yaratılacak ? fikri olan var mı? |
İşte çarpıklık burada, bu görüşte ortaya çıkıyor: "Yeni zengin Türk'ler nasıl yaratılacak".
Ama olması gereken "yaratılacak olan/ bda/ibadet" edecek olan herkesin fayda sağlayabileceği imkân ve olanakları sağlamak. Konu insanı patrona değil; yaptığı karşılığında kendisini kendisine, kendi vicdanı ile karşı karşıya bırakarak sorumluluk ve kişilik yüklenerek kendisini kendine, ve toplumuna bağlamak ve çevresine iş olanaklarına sahip ise onları şağlamak veya yaratmak.. Tabii ki bence. İsterseniz "Bakara-177" yi bi okuyun, bir daha okuyun". Saygılarımla Galip Yetkin. |
[QUOTE=galipyetkin;20703]İşte çarpıklık burada, bu görüşte ortaya çıkıyor: "Yeni zengin Türk'ler nasıl yaratılacak".
Ama olması gereken "yaratılacak olan/ bda/ibadet" edecek olan herkesin fayda sağlayabileceği imkân ve olanakları sağlamak. Konu insanı patrona değil; yaptığı karşılığında kendisini kendisine, kendi vicdanı ile karşı karşıya bırakarak sorumluluk ve kişilik yüklenerek kendisini kendine, ve toplumuna bağlamak ve çevresine iş olanaklarına sahip ise onları şağlamak veya yaratmak.. Tabii ki bence. İsterseniz "Bakara-177" yi bi okuyun, bir daha okuyun". Saygılarımla Galip Yetkin.[/QUOTE] Sorduğum soruyu yanlış anlamışsınız. Yeni zengin yaratabilmek için servet transferi yapılması gerekiyor. bunu yapabilmenin yegane yolu devletin kişilere iş vermesi... böylece olması gereken yada olmasa da olur işler sayesinde vergi ödeyen insanların ödediği vergiler bir yada bir kaç kişiyi zengin yada daha zengin yapabiliyor. Örneğin devlet kurumlarının bir çoğu kiralık plazalarda işlerini yürütüyor, devletin makam arabalarının pek çoğu hatta tamamına yakını kiralık. Devlet ölü fiyatına özelleştirme yaparak zengini daha zengin ediyor. 25 yaşında kuyumcu olan insanlar 40 yaşlarda milyarder olabiliyor... Bir sürü örnek var gazetelerde hergün çıkan. Sorduğum buydu. He eğer zengin yaratmada farklı yol bilen varsa buyursun söylesin. |
Degisik bir papa;
Vatikan’da din adamlarının yaptığı yolsuzluk ve savurganlıkların belgelerinin ortaya çıkması Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Francis’i isyan ettirdi. Göreve geldiğinden beri mütevazı bir yaşam sürmeye özen gösteren Papa, devlet bütçesinden aldıkları binlerce Euro’yu kendi çıkarları için kullandıkları ortaya çıkan Katolik din adamlarına sert tepki gösterdi. “İnançlı biri, yoksulluktan ya da evsizlerden bahsediyorsa, bir firavun gibi lüks içinde bir hayat yaşayamaz” diyen Papa, “İnsanların aç gözlülüğü, dayanışma yoksunluğu ve bencilliği yüzünden fakirlik ortaya çıktı. Hz. İsa da dünyaya evsiz olarak geldi ve fakir bir hayat sürdü. Kilise de fakir olmalı. Kilise’de de böyleleri var, başkalarına hizmet edip, başkalarını düşüneceklerine Kilise’den faydalanıyorlar: yükselme heveslileri, para düşkünleri. Böyle kaç tane rahip, piskopos gördük” ifadelerini kullandı. Bir onceki papa istifa etmisti. Katolik dumyasi kendini yeniliyor mu acaba |
Ali Koç: Gerçek sorun kapitalizmdir!
Tarih:*2015-11-15 11:06:11 Antalya'da düzenlenen G20 Zirvesi öncesinde iş dünyasının zirvesi B20 ve çalışma hayatına yönelik L20 toplantıları düzenlendi. B20 toplantısında konuşan Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç, "Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir. Ben en azından eşitsizliğin minimum seviyeye indirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Gerçek sorun kapitalizmdir" dedi. Cumhuriyet’ten Duygu Güvenç ve Pelin Ünker’in haberine göre Antalya’da düzenlenen B20 zirvesinde konuşan Ali Koç, “Bill Gates diyor ki, 100 bin dolarla siz sıtma ile mücadele edebilirsiniz. Bir insanın saçlarının dökülmesine karşı kellik ilacı için büyük paralar dökülürken insanları öldüren sıtmaya karşı mücadele saç dökülmesine karşı mücadeleden daha zayıf kalıyor. Eğer bu problemlere eğilmezsek sonuçta günlük hayatta karşılaştığımız bu olumsuz şeyler kaçınılmaz olacak” diye konuştu. “Küreselleşmenin insan tarafı yok” diyen Koç sözlerini şöyle sürdürdü: “İkinci Dünya Savaşı’ndan beri en büyük göç dalgasıyla karşı karşıyayız. 60 milyon insan evini terk etti ve kötü insan hakları altında düşük ücretlerle çalışmaya hazırlar. Burada özgür olarak serbest olarak dolaşamayan tek unsur insan.” İkinci Dünya Savaşı’na göre gelirin 50 kat arttığını, ancak gelir dağılımına bakıldığında büyük bir ayrım olduğunu söyleyen Koç, “Buradaki eşitsizliği anlamak için Einstein olmaya gerek yok” diyerek şöyle devam etti: “Eşitsizliği asgari düzeye indirmek için yapılacak çok fazla senaryo var. Paradigmalar değişmeli” dedi. Diğer yandan toplantı sonrası sendikacılar arasında, "Türk İş’in başına Ali Koç’u getirelim" konuşmaları geçti. Sendikacılar, Koç’un işçi haklarını savunan açıklamalarını överek, “Ali Koç Türk İş Başkanı olsun” dediler. Umutlar tazelendi mi ne!!! |
Uste umutlar tazelendi mi ne derken hata yaptigimi farkettim
Bulent Eczacibasi da tibki Ali Koc gibi bir beyanat verdi. Bu da biraz beni dusundurdu. Her ikiside degisimden bahsetti ancsk bu degisimin ne oldugunu nasil olmasi gerektigi hakkinda bir sey soylemedi. Ingilterede sosyalust bir aday var, abd de sosyalist bir aday var bu iki ulkede sosyalust birinin aday olmasi bile basli basina olay. Abd de insanlarin yarisindan fazlasi sosyalist adaya oy vermektense birine yada bir muslumana oy vermeyi tercih edeceklerini soyluyor. Turkiye de Emre Akoz Isid denen orgutu solcu olarak niteliyor Islam solcudu tabi ki. Daha baska soylenecek cok sey var... Bu da demek oluyor ki yaki bir gelecekte siyasi, ekonomik ve sosyal alanda yeni bir yapi ile karsilasacagiz. Bu yapiyi dillendirenlere bakilirsa bizim gibi sade insanlara yonelik bir yapidan bahsetmek olanaksiz. Bizim icin (!) Birileri degisim istiyor. Yandik yine. Umarim bu dunya savasini baslatmaz. |
BÖLÜMLER
Ana SayfaVideoYazarlarKategorilerİletişim COPYRIGHT 2015 ODATV.COM Kapitalizmi neden eleştirdiğini anlattıAli Koç konuştu Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç, B20 Zirvesi’nde yaptığı kapitalizm eleştirisiyle gündeme gelmesine ilişkin konuştu. Ali Koç, “Sözlerimin bu kadar çok ilgi çekmesini biraz garipsedim, çünkü aslında bu konu tüm dünyada tartışılıyor” dedi. Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç, Habertürk’ten Meltem Ersoy’un sorularını yanıtladı. İşte o röportajın ilgili bölümü: - Kapitalizm kelimesini kullanmayıp ‘kapsayıcı büyüme’, ‘eşitsizliğin azaltılması’ gibi kelimeler kullansaydınız, bu kadar gündem olmayacaktı. Bu kelime seçimi kapitalizmi tartışmaya açmak için bilinçli bir tercih miydi? Olumlu, olumsuz pek çok görüş aldık. Çoğunluk destekleyiciydi. Bazı kesimlerden konumum nedeniyle kinayeli ve eleştirel yorumlar aldım. Bunun yanında, çok yaratıcı, hoş karikatürleri de gördüm. Mizah yönü ağır basan görüşler de oldu. Ben bunu memnuniyetle karşıladım. Bu memnuniyete olumsuz görüşler de dahil. Eleştiriler arasında bizi daha farklı düşünmeye veya kendimizi daha güzel ifade etmeye yönlendiren görüşler de oldu. Ama bir şey daha gördük ki, kamuoyunda da bu konuları tartışmaya bir ihtiyaç, heves varmış. Yansımalara dair rapor istedim, 2 kalın kitap geldi. Dolayısıyla belki isteyerek belki istemeyerek bir şekilde böyle bir tartışmaya yol açmak beni memnun etti. - Gelir eşitsizliğinin temelinde ne var sizce? Benim dile getirdiğim sistem eleştirisinin temelinde, yüzyıllardır emek ve sermaye arasındaki dengede gidip gelen sarkacın bu kez fazlaca sermaye tarafına kaçmış olması yatıyor. Sermayenin getirisi, ekonomideki büyüme hızını ve emeğin getirisini aşınca kapitalist sistem bugün tanıklık ettiğimiz türden eşitsizlikler yaratmaya başlıyor. Aslında insanlık tarihi boyunca ekonomik bölüşümün nasıl olacağı hep tartışılmış. Bu bölüşüm hiçbir zaman tam anlamıyla eşitlikçi olmadı. Bunu beklemek gerçekçi de değil. Bugün geldiğimiz noktada, iki sistem galip çıkmış: kapitalizm ve liberal demokrasi. Eleştiri olduğunda da doğal olarak bu iki sisteme eleştiri oluyor. Benim açımdan konunun temeli, kapitalizmin ortadan kaldırılması ya da yok edilmesi değil, kapitalizmin daha sürdürülebilir, eşitlikçi ve adaletli bir sisteme dönüşmesi. Bu gerekliliği 3 tespitten hareketle söylüyorum: birincisi son 20-30 yılda uygulanan ekonomi politikalarında insanın ne yazık ki odakta olmaması. Örneğin, sermaye, mallar, hizmetler ve bilginin dünya üzerinde serbest dolaşımı mümkünken, insanların serbest dolaşımı hala mümkün değil.*Bırakın insanın çalışacağı ve yaşayacağı ülkeyi serbestçe seçebilmesini, fakir bir ülkenin vatandaşının, seyahat için bile olsa, zengin bir ülkeye gidebilmesi önünde sayısız engel var.*Bugünkü sistemin vahşi kapitalizm diye adlandırılmasının nedeni de bu. İkincisi artan zenginlik ve refahın paylaşımındaki eşitsizliğin derinleşmesi. Üçüncüsü de dünyanın kısıtlı kaynaklarının hoyratça kullanılması. Bu tespitlere bakınca dünyanın acilen daha eşitlikçi ve sadece ekonomik açıdan değil sosyal açıdan da daha sürdürülebilir bir modele ihtiyacı olduğu aşikar. Tarihsel olarak baktığımızda da, bugünkü sorunların temeli 1990’larda atıldı, 2000’lerle birlikte riskler iyice belirginleşti. O dönemde bilhassa finansal piyasalarda inanılmaz bir rahatlama, gevşeme yaşandı ve orta gelir grubunun ihtiyaçları ucuz ve kolay banka kredileriyle fonlanmaya başladı. Her şey güllük gülistanlıkken, çok güzel giderken kimsenin beklemediği bir anda sol kroşe geldi ve 2008 krizi patladı. Kriz sonrasında da öncelikle banka ve büyük şirketler kurtarılıp sıradan insanlar işini kaybedip evlerinden olunca büyük bir tepkiye, hatta öfkeye neden oldu. Kamuoyunda “karlar özel, zararlar sosyal” algısı oluştu. Amerika’da başlayıp dünyaya yayılan “Wall Street’i İşgal Et!” akımı bu tepkilerin en somut şekli. Bu tepkinin nedeni temelde artan zenginliğin işçi tarafına aynı oranda ulaşamaması. - Toplumda eşitsizlik kaynaklı bir sosyal patlama potansiyeli hissediyor musunuz? Bana göre sosyal açıdan sürdürülemez bir ortamdayız. Ekonomik açıdan sürdürülebilirlik artık yetmiyor, sosyal açıdan da sürdürülebilirliği sağlamak gerekiyor. Pek çok veriye bakınca bunun sürdürülemeyeceğini görüyorsunuz. Nitekim mülteci krizi ve göç dalgaları, terör bunun örnekleri. Gelir eşitsizliği başta olmak üzere bu sorunları liderler ya da iş dünyası gönüllü olarak düzeltemezse birilerinin bunu zorla düzeltmeye çalışacağından emin olabiliriz.* KAPİTALİZMİN NİMETLERİNİ İNKAR HAKSIZLIK OLUR “Kapitalizm olmasaydı hayatımızda pek çok şey olmayacaktı. Pek çok sektörde çığır açan gelişmeler de kapitalizm sayesinde oldu. Kapitalizmin doğasındaki rekabet ve girişimciliğin sayesinde ortaya çıkan yenilikler ve ekonomik gelişmelerin çok çok büyük nimetleri oldu. Bunları inkar etmek haksızlık olur. Güzel şeyler olurken, kötü şeyler de oluyorsa buna ‘Neden böyle oldu?’ diye kafa yormamız lazım. Benim demek istediğim, kapitalizmin bugün geldiği noktadaki yanlışların gözden geçirilmesi gerektiği.” |
Pekin Milyarder barındırma sayısında New York un önüne geçmiş.
Pekinde 100 tane milyarder varmış New York ta 95. Takip sırasında Moskova, Hong kong ve Shangay varmış. Hayırlı olsun artık Kapitalizm kalbi batı da değil Doğu da atmaya başlamış. Allah zenginlere zeval vermesin ki biz garibanlar iş bulalım..... |
[QUOTE=kuman;21070]Pekin Milyarder barındırma sayısında New York un önüne geçmiş.
Pekinde 100 tane milyarder varmış New York ta 95. Takip sırasında Moskova, Hong kong ve Shangay varmış. Hayırlı olsun artık Kapitalizm kalbi batı da değil Doğu da atmaya başlamış. Allah zenginlere zeval vermesin ki biz garibanlar iş bulalım.....[/QUOTE] Demek Komünistin kapitalistliği daha katmerli oluyormuş. |
Hakketen, zenginin malı, züğürdün çenesini yoruyormuş!!!
|
İşte bizi cehennem ateşinde yakacak...
Sözcü gazetesinden alıntı.... Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gözyaşlarına boğulduğu Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii'ndeki cenaze töreninde imam 'Bizi bilhassa okumuşların şerrinden koru ya Rabbi' diyerek dua etti. |
...,
|
Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi
Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. C[COLOR="Red"]ebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.[/COLOR] Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! [U][/U] Mustafa Kemal Atatürk 20 Ekim 1927 |
İnsanlar Örf leri Din, Dinleri de Örf zannedince içinden çıkılımıyor.
|
Birileri bir maket yapmış,
Yaklaşık %22 5 vakit namaz kılıyor. Yaklaşık %26 cuma ve bayram namazlarını kaçırmıyor. Yaklaşık %17 Kur an okuyor. Yaklaşık %54 halifeliğin gelmesini istiyor Yaklaşık % 51 oy kullanırken oy verdiği kişinin dindar olması gerektiğini söylüyor. Bunun sosyolojik ve psikolojik bir açıklamasını yapacak birine ihtiyaç duyuyorum. |
[QUOTE=kuman;21897]Birileri bir maket yapmış,
Yaklaşık %22 5 vakit namaz kılıyor. Yaklaşık %26 cuma ve bayram namazlarını kaçırmıyor. Yaklaşık %17 Kur an okuyor. Yaklaşık %54 halifeliğin gelmesini istiyor Yaklaşık % 51 oy kullanırken oy verdiği kişinin dindar olması gerektiğini söylüyor. Bunun sosyolojik ve psikolojik bir açıklamasını yapacak birine ihtiyaç duyuyorum.[/QUOTE] Anket demek istedin herhalde... Anketi kim yapmış? Bu çok önemli? |
Son yayınlanan KHK herkesin dilinde kim ateş püskürüyor kimi olur mu böyle saçma ucu açık bir konu diyor
Kimi bu paramiliter bir grubu kurma ve kollama kararnamesi dir diyor diyor.... Herkes takmış bilmem kaçıncı KHK geçen AF olayına. Ancak asıl durum farklı sanırım herkes bu ad İLE uğraşıp aşağıda yazan makale konusunu tartışmasın diye [url]https://odatv.com/okudugumda-saka-zannettim-2712171200_m.html[/url] Tavsiyem okumanız |
" Bir semtin sokak hayvanları siZden kaçmıyorsa orada yaşayın çünkü komşularımız güzel insanlardır."
Eskişehir Belediyesi Hanif olmak tartışma kavga yada suçlama değil bu şekilde olmalı sanırım Güçsüzlere karşı sevgi duyan. |
1,500,00 tl ile taksi plakası alın
ÖTV siz araç alın KDV den muaf tutulun Geçici vergi ödemeyin Stopaj dan muaf tutulun Basit usul vergi öde 8.000 tl nemalan Yılda 6000 tl vergi öde Senede en az 43,000 tl kazan Sonra ayaklan. sen kimsin ki taksici Asgari ücretli 2-3 bin vergi ödüyor yıllık Kazancı'da 20,000 bile değil Über yabancıymış Türk olsa idi sorun olmayacaktı yani Sıra kavgasında bile adam öldüren bu adamların artık ciddi bir şekilde rehabilite edilip topluma kazandırılmaları gerekir. |
Tarımı doğduğu topraklarda öldürüp, hayali rakamlarla "Tarımda Avrupa birincisiyiz" diyen bakanların ülkesinde halkın sanal çiftlik oyunuyla dolandırılmasında şaşılacak bir şey yoktur...
Kendi üreticisini desteklemeyip, "daha ucuz" diye Ukrayna'dan, Rusya'dan ithal ettiği buğdayla Gaziantep'te makarna yapıp Ortadoğu'ya satarak "tarımsal ihracatta rekor kırdık" diye övünen bakanların ülkesinde, sanal tarım oyunlarıyla bir halkın dolandırılmasında şaşılacak bir şey yok. Milli Tarım diye diye tarımın bel kemiği olan dev kamu fabrikalarını satan, şeker fabrikalarını satışa çıkaran iktidarın iş başında olduğu bir ülkede ithal ineklerden milli gelir elde etmeye çalışan yığınların olmasında yadırganacak bir şey yoktur. Türkiye günlerdir olağanüstü gündeminin arasında Çiftlik Bank dolandırıcılığını konuşuyor. Arabesk rap'ten, "milli soygun"a evrilen profiliyle dikkat çeken 27 yaşındaki Mehmet Aydın'ın, sanal çiftlik oyunlarıyla son 15 yıldır zihni tütsülenmiş olan milyonların zihnindeki geniş otlakları keşfedince yaklaşık 80 bin kişiden topladığı milyarlarla kayıplara karıştı... ÜRETİMİN BAŞLADIĞI TOPRAKLAR NASIL BU HALE DÜŞTÜ Sanal çiftlik oyununa para yatırarak zahmetsizce bir koyup üç alma hayali kuran on binlerce insanın dolandırılma öykülerini dinledikçe Türk toplumunun içinde bulunduğu haleti-ruhiyenin derin dehlizlerinde kaybolup gidiyorsunuz... İnsanlık tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri olan tarım devrimi bu topraklarda başladı. Tarım ve hayvancılık üretiminin yazılı olmayan kitabı, on bin yıldır bu coğrafyanın insanlarının hafızalarına 'yaşayarak' kazındı. Bu yüzden yeni doğmuş bir oğlağın, kuzunun sesi Anadolu insana ruh köklerinden gelen bir ilahi gibi gelir... Bu yüzden toprağın, samanın, elmanın, ayvanın, kavunun, domatesin, yeşil soğanın kokusu bu ülke insanının hafızasına tapuludur. Çökeleğin, kıllı tulumun, külek yoğurdunun, karın tereyağının kokusu-tadı beş duyusuna kazınmıştır... Güneşin altında uzanan geniş ovalardan, Torosların teraslanmış dağlık yamaçlarına uzanan binlerce yıllık üretim kültürü en büyük savaşların bile yok edemediği benzersiz bir mirastı. En ağır savaşların ardından toprağına dönüp sarılan Anadolu insanı, Hititlerden bugüne hep üreterek ayakta durdu. Bu yüzden Türkiye, bir zamanlar ürettikleriyle kendi kendine yeten dünyanın 8-10 ülkesinden biri olarak adını yazdırdı... 10 BİN YILLIK KÜLTÜR, TOKİ EVLERİNDE ÖLÜMÜ BEKLİYOR Türkiye son yıllarda üretimden koptu. Son 15 yılda Belçika büyüklüğünde ekilebilir tarım arazisi terk edildi. Kırsaldaki üretici nüfusun 'ucuz ve niteliksiz işgücü' olarak kentlere yığılmasıyla yalnızca kırsaldaki tarım arazileri boşalmadı, aynı zamanda 10 bin yıllık üretim kültürüne ait bilgiler de dolaşımdan çıktı. Kentlerde, TOKİ'nin diktiği ruhsuz apartmanlarda, kenar mahallelerin kömür kokan sokaklarında çocuklarının gözlerine baka baka ölümü gözleyen yüzbinlerce üretici, neolitik çağdan bugüne Anadolu insanının kolektif hafızasından aktardığı üretim bilgisini, kendinden sonra hiç bir kimseye emanet edemeyecek oluşunun iç burkulmasıyla sessizce sonunu bekliyor... Hiç bir kimyacının bilmediği peynir mayaları, hiç bir mimarın-mühendisin görmediği yapı ustalığı, hiç bir veterinerin duymadığı hayvan sağaltım yolları, hiç bir yaşam koçunun anlamadığı uçsuz bucaksız bir 'yaşama tutunma yolu', o yolu tevekkülle yürüyenlerle birlikte, üstelik bir daha geri gelmemek üzere yok olacak. NEREDE GERÇEK BİR ÜRÜN VARSA PLASTİĞE DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR Binlerce yıldır bu coğrafyaya adapte olmuş, ayrıca bir maliyet gerektirmeyen hayvancılık ve hububat üretimi 'daha çok üretim ve kazanç' saplantısına kurban edilerek 'ıslah' hastalığının pençesinde yok edildi. Nerede bir kıl keçisi, nerede bir kara sığır, nerede bir yerel tohum görse, "bunu ıslah edelim" diyen bakanlar yönetiyor artık bu ülkeyi. Nerede gerçek bir ürün görseler, onu bağlamından koparıp sanal, plastik bir hale getirme histerisine tutulmuş bürokratların ülkesinde yaşıyoruz artık. TÜRKİYE'NİN EN GÜÇLÜ YANLARI EN ZAYIF YANINA DÖNÜŞÜRKEN Türkiye bütün yeryüzünde en güçlü olduğu alanlar olan "coğrafya+iklim+üretim+ biyoçeşitlilik= kültür" sarmalının dışına çıkarak kendi elleriyle en güçlü yanını 'en zayıf' yanı haline getirmeyi sırnaşık biçimde 'kalkınma' sayan karar vericiler eliyle adım adım bitirilirken, bu trajik çöküşe alkış tutanların da çoğunlukla o kültür sarmalının içinden gelen kitleler olması bu toprakların en büyük çelişkilerinden biridir. YEREL TOHUMU YASAKLAYIP SARAYDA DOMATES YETİŞTİRMEK Anadolu'nun en güçlü yanı olan tarımın, geleceğe giden yol olduğuna işaret edilerek kurulan Atatürk Orman Çiftliğinin arazisi üzerinde yükselen sarayın bahçesinde sebze-meyve, tavuk yetiştirip, "Herkes yerel tohum kullansın, sağlıklı beslensin. Ben öyle yapıyorum" diyebilen First Lady'lerin, atalık tohumları yasaklanan milyonlarla adeta dalga geçtiği bir ülkedir artık burası. ORTA REFÜJE FİDAN DİKİP 'ORMANLARIMIZI ARTIRDIK' DEMEK Tarım Bakanlarının 15 yıldır "Tarımda Avrupa'da birinciyiz" diye diye halkla alay ettikleri bir ülkedir burası. Dağı taşı, ağacı kuşu yağmaya açıp; mezarlıklara, cami avlularına ve otoyol kıyılarına, orta refüjlere fidan dikip "dünyada ormanlarını artıran tek ülkeyiz" diye hepimizin aklıyla maytap geçen bakanların ülkesidir burası. HES’lerin tahrip ettiği derelerde tören düzenleyip tel süzgeçlerle yavru balık bırakan, daha sonra da o balıkların yaşaması beklenen dereyi betonla dolduran iktidarların ülkesidir burası. 1000 yıldır Ege’de yaşamış olan zeytin ağacını yerinden söküp Antalya’ya EXPO alanına götürerek Cumhurbaşkanı’na yeniden diktirip, sırnaşıkça ibrikle can suyu dökerek “tutar inşallah” temennisinde bulunan, sonra da o ağacı kurumaya terk eden idarecilerin ülkesidir burası. RUSYA'DAN BUĞDAY ALIP IRAK'A MAKARNA SATARAK ÖVÜNMEK Kendi üreticisini desteklemeyip, 'daha ucuz' diye Ukrayna'dan, Rusya'dan ithal ettiği buğdayla Gaziantep'te makarna yapıp Ortadoğu'ya satarak "tarımsal ihracatta rekor kırdık" diye övünen bakanların ülkesinde, sanal tarım oyunlarıyla bir halkın dolandırılmasında şaşılacak bir şey yok. Milli Tarım diye diye tarımın bel kemiği olan dev kamu fabrikalarını satan, şeker fabrikalarını satışa çıkaran iktidarın iş başında olduğu bir ülkede ithal ineklerden milli gelir elde etmeye çalışan yığınların olmasında yadırganacak bir şey yoktur. ÇİFTLİK BANK DOLANDIRICILIĞINDA ŞAŞILACAK BİR ŞEY YOK Yıllardır ekonomiden tarıma, ormancılıktan turizme, bilimden teknolojiye, kültürden sanata, akademiden eğitime salt sanal rakamlarla kendini avutması istenen bir toplumun Çiftlik Bank gibi bir oyunda 500 milyarlık dolandırıcılığa kurban gitmesinde anlaşılmayacak bir şey yok. TARIMSAL ÜRETİM BÜTÜN ZAMANLARIN EN ZORLU DÖNEMİNDE Gidip bakın Anadolu'nun dört bir yanında üretim kültürü ne hallere sokulmuş. Üretmek, bizzat devlet eliyle bütün zamanların en karmaşık, zor ve insanüstü çaba gerektiren bir uğraşı haline sokulmuş. Yozgat'ın, Polatlı'nın, Konya'nın, Afyon'un, Isparta'nın sokaklarında üreticiler için "proje yazılır, destek, hibe alınır" afişleriyle süslenmiş binlerce ajans türemiş durumda. Üreticiler, dilini, anlamını bilmedikleri karmaşık bir kurgunun labirentinde adeta kayboluyor. Tarım, giderek daha çok rant alanı haline geliyor ve büyük şirketlerin yöneldiği, yığınsal üretim yapılan ve ağır maliyetli bir etkinlik alanına dönüşüyor. AVUCUNDAKİ TOHUMLA ORTADA KALAN ÜRETİCİLER Bir bakanlık düşünün, sorumlu olduğu alan tarım üretimi. Bunu da en yalın, en basit haliyle, üreticiyi zora sokmadan yapmak durumunda. Bir üretici düşünün; her yıl avucundaki tohumu toprağa atıp atmamak arasında gerili olan ipte ölüp ölüp diriliyor. Bakanlığın görevi o üreticinin tohumunu güvenli ve gelecek kaygısı taşımadan toprağa ekebilmesini sağlamak. Üreticinin sorumluluğu da binlerce yıllık insanlık emaneti olan elindeki tohumu ekip sevgi ve umutla üretimini sürdürerek gelecek kuşaklara aktarmak... MİLYONLARCA TOPRAK BİLGESİ ÇÖKÜŞÜ İZLERKEN... Ancak tarımsal üretim kültürü bu karmaşık ve dolambaçlı, yorucu hız tümsekleriyle doğduğu topraklarda göz göre göre öldürülüyor. Kırsaldaki üretici, dilini ve anlamını bilmediği bir oyunun içine çekilerek ürettikçe batıyor, varını yoğunu yitiriyor. Son 15-20 yılda üretimden kopan milyonlarca 'toprak bilgesi', betonun ve inşaatın kutsandığı bir kalkınma modelinin hızla çöküşe gidişini içi burkularak izliyor. Çiftlik Bank dolandırıcılığı, üretimdeki sanallaşmanın getireceği büyük çöküşün işaret fişeklerinden biridir... Yusuf Yavuz OdaTv den alınmıştır |
Matrix ten bir sahne;
''Bunun biftek olmadığını biliyorum ama bu eti ağzıma attığımda matrix bunun bana sulu lezzetli bir biftek olduğunu söyleyecek. Size bir şey söyleyeyim mi ? Cehalet mutluluktur.'' |
Amaç biftek yemekse, yani dünyada mutlu olmaya çalışmaksa cehalet mutluluktur.
Fakat bilinen bir gerçek vardır. O biftek de,onu yiyen kişi de aslında topraktır ve toprak olacaktır. Asıl mutluluk ise, Herşeyin bir yaratıcısı olduğuna ve bunları tekrar yaratmanın ona göre çok kolay olduğuna kesin inanmaktır. Ve bu o yaratıcının vaadidir. O zaman tek çabamız biftek yemek olmamalı. Ne yiyorsak bu bize yaratıcının sunduğu ikramdır. Gayretimizden sonra tevekkületmeliyiz. Bize verilene şükretmeliyiz. Yaratıcı der ki, «Hatırlayın ki Rabbiniz size: Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir! diye bildirmişti.» (Sure No:14 Ayet No :7) Asıl amacımız Yaratıcıya kendimizi sevdirmek olmalı |
Sevgili yolcu42.
Eleştiriler hep benden geliyor. Sakın yazdıklarımı dışlama olarak algılama. Kendi kendine de söylediklerini istersen bir gözden geçiriver. Ne dersin? Mesela yazdığın "cehalet mutluluktur." diyorsun. -SAHİ Mİ?.... diye kendine sor, ve çocuklarının geleceğini ....... sakın bilinç sahibi olmaları için okutma ve "mehir" denilen uyduruk satış parasına, üç kuruşa kızlarını hazırla. O modda mısın? He; ne dersln? Erkekler mi? Meallerde ne yazıyor? "Biftek yemek mi?" "O da ne"? mi deyip yok mu sayacağız? Allah'ın yarattığını size göre kimler yemeli(ya da haram)? DÖRT KİŞİLİK AİLENİN AÇLIK SINIRI 1.637 TL, YOKSULLUK SINIRI 5.331 TL. BİR KİŞİNİN AYLIK GEÇİM MALİYETİ 2.022 TL. MUTFAK ENFLASYONUNDA BİR AYLIK ARTIŞ YÜZDE 1,31. BİFTEĞİN KİLOSU:60.-TL. EN DÜŞÜK ÜCRET: 1.600.-Tl. Ne diyeyim? Ajda Pekkan'ın bir şarkısı var. "Hür doğdum ben , hür yaşarım" diye ........ Acaba: "Allahım, şu gecekondu hayatımı gökdelenlerde yaşayanların çöplerini toplayarak sürdürebildiğim için sana şükürler olsun" mu demeliyim? .....'salakça düşünceler işte' de diyebilirsin. Saygılarımla. Galip Yetkin |
Galip bey.
Bugüne kadar yazdıklarımdan hiç mi beni biraz anlamadınız. Ben"cehalet mutluluktur" der miyim hiç? Sadece Dünyada mutluluğu ararsan "cehalet mutluluktur" Yarın ölecek ve ahirette gözünü açacak olduğuna kesin inanırsan,(zaten bu akılla olur) O zaman akıl ışıktır ve dünyayı fazla önemsemezsin. Örneğin diyelim ki, Düşünüyorım aklediyorum, fakat dünyada mutluluk arıyorum. Sonra farkediyorum ki, 1.bir taşın üstünde ayaklarımızın altında magma,üstümüzde dondurucu ölümcül uzay,göktaşları...pamuk ipliğine bağlı dünya. Enbiya 32.Ayet: Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptık. Onlar ise, gökyüzünün âyetlerinden yüz çevirirler. Enam 65.Ayet: De ki: «Allah´ın size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeğe ya da birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya gücü yeter.» Bak, anlasınlar diye âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz! 2.ne kadar kazanırsam kazanayım,en fazla 50 yıl sonra ben,sevdiklerim,gördüğüm herkez çürümüş et ve kemik olcak Araf 185.Ayet: Göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah´ın yarattığı her şeye ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? O halde Kur´an´dan sonra hangi söze inanacaklar? Nisa 78.Ayet: Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa «Bu Allah´tan» derler; başlarına bir kötülük gelince de «Bu senden» derler. «Hepsi Allah´tandır» de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar! 3.acaba yarın başıma ne gelecek kaygısı Bunları bilipte mutlu olabilirmiyim bu dünya da. Ve derim ki "bunları bilmeyen umursamayan insanlar ne kadar mutlu" Hayatın gerçeğini bilipte dünyada mutlu olmayı amaç edinen kişi için dünya cehennemdir bence. Ve der ki" cehalet mutluluk" Fakat asıl amacın yarın ki ahiret olursa ve bugünü rahmana teslimiyetle,şükür sabır,tevekkülle yaşarsan, Rahmanın krallığında bugün de yarında mutlu olursun inşallah. Tekasür5-6"eğer bilseniz cehennemi görürdünüz" |
Saygın yolcu42.
Ben seni ilk yazdığından beri tanıyorum. İfadelerin senin kimliğini faş ediyor. O nedenle senin düzgün düzene gelmen için dışlamıyor, eleştiriyorum. Nedir düzen diyebilirsin. Düzen her zaman var olanı/doğruları bu sitede saptırmadan ifadedir. Onun için buradayım. Birçokları gibi. Konu kafandaki esintilerle toplumun önüne çıkmak değil. Tefekkür et. Saygılarımla. Galip Yetkin. |
Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke(eğer) bilseler!
(Sure No:29 Ayet No :64) Dünya hayatının durumu, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, insanların ve hayvanların yiyeceklerinden olan yeryüzü bitkileri o su sayesinde gürleşip birbirine girer. Nihayet yeryüzü zinetini takınıp, (rengârenk) süslendiği ve sahipleri de onun üzerinde kudret sahibi olduklarını sandıkları bir sırada, bir gece veya gündüz ona emrimiz (âfetimiz) gelir de onu sanki dün yerinde yokmuş gibi kökünden koparılarak biçilmiş bir hale getiririz. İşte iyi düşünecek kavimler için âyetlerimizi böyle açıklıyoruz. (Sure No:10 Ayet No :24) |
Hani siz (verilen nimetlere karşılık): Ey Musa! Bir tek yemekle yetinemeyiz; bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın, dediniz. Musa ise: Daha iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O halde şehre inin. Zira istedikleriniz sizin için orada var, dedi. İşte (bu hadiseden sonra) üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah´ın gazabına uğradılar. Bu musibetler (onların başına), Allah´ın âyetlerini inkâra devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunların hepsi, sadece isyanları ve taşkınlıkları sebebiyledir.
(Sure No:2 Ayet No :61) Daha iyiyi daha kötüyle değiştirmek nedir acaba? Onların istediği gıdalar kötü müydü. Yoksa onların, Onlara verilene şükretmeyip daha fazlasını istemeleri mi kötüydü Ayrıca ayetin sonunda geçen, "nebileri öldürmek" ifadesi acaba nebinin yaşamına son vermek mi yoksa ayette ki durum gibi, Nebiyi zora sokarak nebilik görevini yaptırmamaya çalışmak mı. Ayete göre musa nebiyi öldürmüyorlar orada. Daha önceden peygamber öldürdüklerine dair bir ifade de yok. Lütfen, Kafamızda bize şirin gözüken yaşam tarzını kurana yapıştırmaya çalışmak yerine Allahı daha fazla anlamaya çalışmak için ayetleri analiz etmek daha hayırlı olur. |
Bir arkadaşımla kuran üzerine konuşurken şöyle demişti.
"aslında peygamberimiz de kominizm temelli bir toplum kurmaya çalışmış" Dedim ki, "hayır,aslında onun ekonomik düzeyde kurmaya gayret ettiği toplum şu olabilir, Azim ve tevekkülle kazanan,fakat bu kazancını kendi bilgisi ile değil,allahın ona verdiği bilgi ve fırsatlarla olduğunu ve sınandığını bilerek bu kazancından gösteriş veya itibar için değil daha çok yoksullar yetimler için harcamaya gayret gösterebilen ve kibre kapılmayan bireyler yetiştirmek ve infak ederken ne eli sıkı olan ne de saçıp savuran bireyler yetiştirmek. Diye düşünüyorum." Furkan 67.Ayet: (O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar. Herkes zihninde şirin gözüken yaşam tarzını kuranda arayabilir fakat bilmeliyiz ki, Bizim zanlarımızla allahın dini aynı olmak zorunda değildir. Rabbin sözleri hiç değiştirilmeye ihtiyaç duyulmayan yaşadığımız çağa uyarlamaya gerek duyulmayan kalıcı kelimelerdir. |
Matrix ten
Bir alıntı daha. Gemide yemek yerken; '' Bu yemeğin tadı mısır gevreği tadına benziyor, Diğer kişi; Peki makineler mısır gevreğinin tadının nereden biliyor ki belki mısır gevreği tadı aslında tavuğun tadı idi '' |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 07:19 PM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam