![]() |
Hadid 3 hem "[COLOR="Blue"]O Evvel'dir[/COLOR]" hem de "[COLOR="blue"]Evvel O'dur[/COLOR]" diye tercüme edilmiş. İkincisini aldığımızda Arapça gramer açısından tercüme hatası yapmış olur muyuz.
Aynı şekilde, “[COLOR="Blue"]Kim Allah'a ve resule [U]itaat ederse[/U] işte onlar, Allah'ın nimet verdiği nebilerle, hak dostlarıyla, şehitlerle, hayır ve barışı sevenlerle beraberdir. Ve işte onlar ne güzel arkadaştır.[/COLOR]” Nisa 69'da altını çizdiğim yer için hem "itaat ederse" hem "uyarsa" kullanılmış. İkinciyi almak anlamda tercüme hatası oluşturur mu? |
Yusuf 100:
ve harrû : ve (yere) eğildiler (çömeldiler) lehu : ona succeden : secde ederek 1- "[COLOR="Navy"]Ona secde ederek eğildiler.[/COLOR]" 2- "[COLOR="navy"]O'na secde ederek eğildiler.[/COLOR]" Tercümeler birincideki gibi yapılmış. Sadece Allah'a secde etme ayetleriyle çelişiyorlar. Arapça gramer kurallarına göre ikinci uygun mu? Bu durumda secde edilen Yaratıcı olur. |
Selamun aleyküm,
[QUOTE=ozkanates;19765]Hadid 3 hem "[COLOR="Blue"]O Evvel'dir[/COLOR]" hem de "[COLOR="blue"]Evvel O'dur[/COLOR]" diye tercüme edilmiş. İkincisini aldığımızda Arapça gramer açısından tercüme hatası yapmış olur muyuz. Aynı şekilde, “[COLOR="Blue"]Kim Allah'a ve resule [U]itaat ederse[/U] işte onlar, Allah'ın nimet verdiği nebilerle, hak dostlarıyla, şehitlerle, hayır ve barışı sevenlerle beraberdir. Ve işte onlar ne güzel arkadaştır.[/COLOR]” Nisa 69'da altını çizdiğim yer için hem "itaat ederse" hem "uyarsa" kullanılmış. İkinciyi almak anlamda tercüme hatası oluşturur mu?[/QUOTE] Değerli kardeşim fiilin ya da öznenin başta sonda oluşu dil özelliğidir. Türkçe'de Özne,tümleç, yüklem sıralaması kurallı cümledir. Arapça'da bu sıra tam tersidir. Sadece vurgu yapılmak istendiğinde sıra değişir. Bir örnek verecek olursam: Fatiha Suresindeki " iyyaKe na'budu, iyyaKe nestein" aslında fiil önde olması gerekir. Doğru okuma "Na'budu iyyaKe, Nestein iyyaKe" dir. "Sadece sana" diyebilmek için "iyyaKe" başa alınmıştır. Vurgu "sadece sana" ya yapılmıştır. Nisa;69:"Ve men yutııllahe verRasûle feülaike maalleziyne en'amAllahu aleyhim minen Nebîyyiyne vasSıddıkıyne veşŞühedai vasSalihıyn* ve hasüne ülaike refiyka" Allah'a itaat diye çevrilen sözcük "yutııllahe" sözcüğüdür. İtaat sözcüğü Arapçadır. Türkçemizde de kullanılır. Söyleyenin sözünü tam olarak yerine getirme anlamındadır. Örneklersek: "Saat 23.00 da yat." Emrine itaat eden o saatte yatmış olmalıdır. Aynı emre uyan kişi de o saatte yatmış olmalıdır. " uymak" sözcüğü sesteşlik özelliğinden dolayı kullanım yerine göre anlam kaybına uğramayacak şekilde olursa sorun olmaz. İtaat sözcüğü " emredileni yap, söylenilenleri yerine getir vb" şekillerde ifade edilebilir. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Saevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
Selamun aleyküm,
[QUOTE=ozkanates;19789]Yusuf 100: ve harrû : ve (yere) eğildiler (çömeldiler) lehu : ona succeden : secde ederek 1- "[COLOR="Navy"]Ona secde ederek eğildiler.[/COLOR]" 2- "[COLOR="navy"]O'na secde ederek eğildiler.[/COLOR]" Tercümeler birincideki gibi yapılmış. Sadece Allah'a secde etme ayetleriyle çelişiyorlar. Arapça gramer kurallarına göre ikinci uygun mu? Bu durumda secde edilen Yaratıcı olur.[/QUOTE] Değerli kardeşim, Ne yazık ki, çarpıtılan sözcüklerden birisi de secde ve harr sözcükleridir. Lisanul Arapda secde: “Secde” sözcüğünün vaz’ı (ilk ortaya çıkışı), “devenin sahibini üstüne çıkarması için boynunu kösmesi, (eğmesi)” ve “meyve yüklü hurma dallarının, sahibinin rahat uzanıp toplamasına elverişli olarak eğilmesi” anlamındadır. Daha sonra da sözcük; “ülke krallarının bastırdıkları para üstündeki kabartma resimlere tebaanın baş eğerek bağlılık göstermesi” anlamında kullanılmıştır. (Lisan ül Arab; c:4, s:497) şeklinde açıklanmıştır. Buradan algıladığım;secde Allah için olduğunda Allah'a boyun eğilecek ve onun otoritesi dışına çıkılmayacak ki, Secde 15,Meryem 58,İsra 107 de buna çok güzel vurgu yapılarak yere kapanma anlamındaki harru sözcüğü ile birlikte kullanılmıştır. Secde, boyun eğmek itaat etmektir. Harru ise yere kapanmaktır. Söz konusu Ayet aşağıda belirtilmiştir. Secde sözcüğünün yere kapanmak olup olmadığını görebilmek için "noktalı ha-r-r" kök harflerinden türeyen Kur'an 'da harra harru,tehırru,yehırru,yehurrıne şeklinde geçen kavramları daha iyi anlayabilmek için bu sözcüklerin geçtiği âyetleri birlikte görelim. A'raf;143:Ve lemma cae Musa limiykatina ve kellemehu Rabbuhu, kale Rabbi eriniy enzur ileyKe, kale len teraNiy ve lakininzur ilelcebeli feinistekarre mekanehu fesevfe teraNiy* felemma tecella Rabbuhu lilcebeli cealehu dekken ve harra Musa saıka* felemma efaka kale subhaneKe tübtü ileyKe ve ene evvelül mu’miniyn Harra Musa saika: Musa'nın baygın olarak yere düşmesi belirtiliyor. Nahl;26:Kad mekeralleziyne min kablihim feetAllahu bünyanehüm minel kavaıdi feharra aleyhimüs sakfü min fevkıhim ve etahümül azâbü min haysü la yeş'urun Bünyanehüm minel kavaıdi feharra: Binaların temellerinin düşüp çöküp,dağılışı belirtiliyor. Sebe;14:Felemma kadayna aleyhil mevte ma dellehüm alâ mevtihi illâ dabbetül’ Ardı te'külü minseeteh felemma harra tebeyyenetil cinnü en lev kânu ya'lemunel ğaybe ma lebisû fiyl azâbil mühiyn Dabbetül’ Ardı te'külü minseeteh felemma harra:Ağaç kurdu asayıyı yeyince asanın yere düşmesi belirtiliyor. Hacc;31:Hunefae Lillahi ğayre müşrikiyne bih ve men yüşrik billahi fekeennema harra mines Semai fetahtafühüttayru ev tehviy bihir riyhu fiy mekanin sehıyk Ve men yüşrik billahi fekeennema harra mines Semai fetahtafühüttayru: Allah'a şirk koşanların semadan düşüşü ve uçanların onu kapması belirtiliyor, Sad;24:Kale lekad zalemeke bi süali na'cetike ila niacih ve inne kesiyren minel huletai leyebğıy ba'duhüm alâ ba'dın ilelleziyne amenu ve amilüs salihati ve kaliylün mahüm ve zanne Davudu ennema fetennahu festağfere Rabbehu ve harra rakian ve enabe Ve zanne Davudu ennema fetennahu festağfere Rabbehu ve harra rakian ve enabe: Davud sınandığını anlayarak Rabbine yönelişi,sığınışı ve raki olarak kendini yere atıp,düşürüp,yere kapanması belirtiliyor. Yusuf;100:Ve refea ebeveyhi alel Arşi ve harru lehu sücceda ve kale ya ebeti hazâ te'viylü ru'yaye min kabl kad cealeha Rabbiy Hakka ve kad ahsene biy iz ahreceniy minessicni ve cae biküm minel bedvi min ba'di en nezeğaşşeytanu beyniy ve beyne ıhvetiy inne Rabbiy Latıyfün lima yeşa' inneHu Huvel Aliymul Hakiym Ve refea ebeveyhi alel Arşi ve harru lehu sücceda: Burada da Yusuf'un,anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine yükselttiği ve hepsinin succeda/ boyun eğip teslimiyet göstererek o'nun için yere düşüşleri yere kapanmaları belirtiyor. Meryem;58:Ülaikelleziyne en'amAllahu aleyhim minen Nebîyyiyne min zürriyyeti Ademe ve mimmen hamelna mea Nuh ve min zürriyyeti İbrahiyme ve İsraiyle ve mimmen hedeyna vectebeyna iza tütla aleyhim ayaturRahmani harru sücceden ve bükiyya İza tütla aleyhim ayaturRahmani harru sücceden ve bükiyya:Burada da Onların/Allah'ın kendine nimet verdiklerinin kendilerine Rahmân'ın/yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın âyetleri okunduğu zaman bukiyye/ağlayarak ve secde/boyun eğip teslimiyet göstererek harru/yere düştükleri kapandıkları belirtiliyor. Secde;15: İnnema yu'minu bi ayatinelleziyne iza zükkiru biha harru sücceden ve sebbehu bi Hamdi Rabbihim ve hüm la yestekbirun İnnema yu'minu bi ayatinelleziyne iza zükkiru biha harru sücceden: Burada da Mü'minlerin Allah'ın âyetleri okunduğu zaman Allah'a olan secdelerini/boyun eğip teslimiyet göstermelerini kendilerini yere atarak,kapanarak gösterdikleri nelirtiliyor. Meryem;90:Tekadüs Semavatu yetefettarne minhu ve tenşakkul Ardu ve tehırrulcibalü hedda Burada da Semaların çatlayacağı,arzın yarılacağı, dağların parçalanarak düşeceğin belirtiliyor. Furkan;73:Velleziyne iza zükkiru bi ayati Rabbihim lem yehırru aleyha summen ve umyana Burada Rablerinin âyetleri hatırlatılan kişilerin körler ve sağırlar olarak yere düşüp,yere kapanıp kalmayacakları belirtiliyor. İsra;107: Kul aminu bihi ev la tu'minu innelleziyne utül ılme min kablihi iza yütla aleyhim yehırrune lil ezkani sücceda Burada da kendilerine ilim verilenlerin Kur’ân okunduğunda, Allah'a olan secdelerinden/ boyun eğip teslimiyet göstermelerinden dolayı ezkani/çeneleri üstü yere düşerek yere kapandıkları belirtilmektedir. İsra;109:Ve yehırrune lil ezkani yebkûne ve yeziyduhüm huşua Burada da Kur'an okunduğunda Allah'a huşu/bilgiye dayalı derin saygı içerisinde olanların yebkune/ağlayarak ezkani/çeneleri üzerine yehırrune/düştükleri yere kapandıkları belirtiliyor. Âyetlerde de açıkça görüldüğü gibi yere düşüp kapanma; "harra, harru, tehırru, yehırru, yehurrıne" sözcükleri ile belirtilmektedir. Âyetlerden düşmenin yere kapanmanın nasıllığı da ezkani/çeneleri, ebkune/ağlayarak,summen/sağırlar, umyana/körler,yetefettarne/ çatlama, tenşakkul/yarılma, hedda/parçalanma,huşu/bilgiye dayalı derin saygıdan olduğu belirtilmektedir. Âyetlerden düşmenin yere kapanmanın ("harra, harru, tehırru, yehırru, yehurrıne") gerekçesinin de Allah'a secdeden/bilinçli olarak Allah'ı; teslim olacak, boyun eğilecek tek otorite kabul etmekten kaynaklandığı görülmektedir. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
[QUOTE=dost1;19790]Selamun aleyküm,
Değerli kardeşim fiilin ya da öznenin başta sonda oluşu dil özelliğidir. Türkçe'de Özne,tümleç, yüklem sıralaması kurallı cümledir. Arapça'da bu sıra tam tersidir. Sadece vurgu yapılmak istendiğinde sıra değişir. Bir örnek verecek olursam: Fatiha Suresindeki " iyyaKe na'budu, iyyaKe nestein" aslında fiil önde olması gerekir. Doğru okuma "Na'budu iyyaKe, Nestein iyyaKe" dir. "Sadece sana" diyebilmek için "iyyaKe" başa alınmıştır. Vurgu "sadece sana" ya yapılmıştır. [/QUOTE] 1. huve : o 2. el evvelu : evvel, ilk, tüm varlıklardan önce var olan Düz cümle olarak alırsak, "[COLOR="Blue"]Evvel O'dur[/COLOR]" oluyor. Bana göre düz cümledeki vurgu, devrik olandan çok daha kuvvetli olduğundan, düz cümle olarak almakta sakınca yok görünüyor. |
[QUOTE=dost1;19790]Selamun aleyküm,
Nisa;69:"Ve men yutııllahe verRasûle feülaike maalleziyne en'amAllahu aleyhim minen Nebîyyiyne vasSıddıkıyne veşŞühedai vasSalihıyn* ve hasüne ülaike refiyka" Allah'a itaat diye çevrilen sözcük "yutııllahe" sözcüğüdür. İtaat sözcüğü Arapçadır. Türkçemizde de kullanılır. Söyleyenin sözünü tam olarak yerine getirme anlamındadır. Örneklersek: "Saat 23.00 da yat." Emrine itaat eden o saatte yatmış olmalıdır. Aynı emre uyan kişi de o saatte yatmış olmalıdır. " uymak" sözcüğü sesteşlik özelliğinden dolayı kullanım yerine göre anlam kaybına uğramayacak şekilde olursa sorun olmaz. İtaat sözcüğü " emredileni yap, söylenilenleri yerine getir vb" şekillerde ifade edilebilir. [/QUOTE] Evet, "itaat etmek" ve "uymak" birbirlerinin yerine kullanılabilir kelimeler. İlki daha ağırlıklı olarak, "baskın bir kuvvete zorunlu itaat" anlamı taşıyabiliyorken, İkincisi daha ağırlıklı olarak, "başka bir şeye gönüllü uyma" anlamı taşıyabiliyor. Buna göre, Kuran'da itaat istenirken itaat etmeme kapısı kapatılmadığından, Kişinin kendi iradesi beklendiğinden, "uymak" anlamını almakta sakınca yok görünüyor. |
Yusuf 100'ü, Hanifler.com'dan incelemiştim. Benim sorum "[COLOR="Blue"]secde[/COLOR]" kelimesi değil de, "[COLOR="blue"]Ona[/COLOR]" olarak yapılan tercümeyi "[COLOR="Blue"]O'na[/COLOR]" olarak yapmakta bir sorun olup olmadığı. Secde ilkinde Yusuf'a, ikincide Yaratıcı'ya olur ("o" kişi zamirinin, "O" şeklinde isimleştiği düşünülerek).
|
Selamun aleyküm kardeşim,
[QUOTE=ozkanates;19797]Yusuf 100'ü, Hanifler.com'dan incelemiştim. Benim sorum "[COLOR="Blue"]secde[/COLOR]" kelimesi değil de, "[COLOR="blue"]Ona[/COLOR]" olarak yapılan tercümeyi "[COLOR="Blue"]O'na[/COLOR]" olarak yapmakta bir sorun olup olmadığı. Secde ilkinde Yusuf'a, ikincide Yaratıcı'ya olur ("o" kişi zamirinin, "O" şeklinde isimleştiği düşünülerek).[/QUOTE] Aslında secde ve harru yazısında Yusuf 100. âyeti vardı ama yeniden yazayım. Yusuf;100: Ve anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine yükseltti. Ve hepsi boyun eğip teslimiyet göstererek [B]o'nun/Yusuf'un [/B]için yere kapandılar. Ve Yûsuf: “Babacığım! İşte bu durum, o gördüğümün te’vîlidir. Gerçekten Rabbim onu hak kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Şüphesiz Rabbim dilediği şeye armağan vericidir. Şüphesiz O, en iyi bilen, hüküm koyanın ta kendisidir.” Burada zamir Yusuf'a gider. Önceki âyetlere de bakarsanız bunu net olarak görürsünüz. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
[QUOTE=dost1;19802]Selamun aleyküm kardeşim,
Aslında secde ve harru yazısında Yusuf 100. âyeti vardı ama yeniden yazayım. Yusuf;100: Ve anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine yükseltti. Ve hepsi boyun eğip teslimiyet göstererek [B]o'nun/Yusuf'un [/B]için yere kapandılar. Ve Yûsuf: “Babacığım! İşte bu durum, o gördüğümün te’vîlidir. Gerçekten Rabbim onu hak kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Şüphesiz Rabbim dilediği şeye armağan vericidir. Şüphesiz O, en iyi bilen, hüküm koyanın ta kendisidir.” Burada zamir Yusuf'a gider. Önceki âyetlere de bakarsanız bunu net olarak görürsünüz. [/QUOTE] ve harrû : ve (yere) eğildiler (çömeldiler) lehu : ona succeden : secde ederek Metinde Yusuf kelimesi yok. "[I]Önceki ayetlere bakma"[/I] konusunda... ayet secde olayından hemen sonra Yusuf'un "Rabb"den bahsetmesiyle devam ediyor, yani Yaratıcı'nın sıfattan isimleşmiş başka bir adıyla. O halde secde cümlesinin nesnesi de yine Yaratıcı yani "O" olabilir. Yusuf'un konuşmasının ve ayetin bizzat "O" ile bitmesi de, ayetin başındaki "o" nun "O" olabileceğini işaret. Sonuçta yorum işi. Arapça'da büyük harf küçük harf yok diye biliyorum. Benim sorum metindeki "o"yu, Yusuf için kişi zamiri değil de, kişi zamirinin Yaratıcı için isimleşmiş hali olan "O" almakta Arapça gramer açısından bir engel var mıdır? |
Not: Hanifler.com tercümesindeki "o" kişi zamiriyse "onun", özel isimse "O'nun" diye yazılmalı diye biliyorum.
|
Selamın aleyküm,
[QUOTE=ozkanates;19806]Not: Hanifler.com tercümesindeki "o" kişi zamiriyse "onun", özel isimse "O'nun" diye yazılmalı diye biliyorum.[/QUOTE] Türk Dil Kurumu büyük harflerin kullanımı ile ilgili olarak özellikle aşağıdaki şekilde uyarı yapmıştır. UYARI: Özel adlar yerine kullanılan "o" zamiri cümle içinde büyük harfle yazılmaz. Yusuf Suresindeki 100. Ayette belirtilen zamirin Yusuf'a gitmesi yorum değildir. Birşeyin zamir olabilmesi için kullanıldığı yerden önce geçmiş olması gerekir. 99: Felemma dehalu alâ [B]Yusufe[/B] ava ileyhi ebeveyhi ve kaledhulu mısra inşaAllahu aminiyn; 100: Ve refea ebeveyhi alel Arşi ve harru [B]lehu[/B] sücceda* ve kale ya ebeti hazâ te'viylü ru'yaye min kabl* kad cealeha Rabbiy Hakka* ve kad ahsene Biy iz ahreceniy minessicni ve cae Biküm minel bedvi min ba'di en nezeğaşşeytanu beyniy ve beyne ıhvetiy* inne Rabbiy Latıyfün lima yeşa'* inneHU Huvel Aliymul Hakiym Görüldüğü gibi " lehu" zamirinden önce kullanılan sözü edilen Yusuf'tur. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
[QUOTE=dost1;19807]
Türk Dil Kurumu büyük harflerin kullanımı ile ilgili olarak özellikle aşağıdaki şekilde uyarı yapmıştır. UYARI: Özel adlar yerine kullanılan "o" zamiri cümle içinde büyük harfle yazılmaz. [/QUOTE] Aynı şeyi söylüyoruz: Zamir "o", küçük harfle yazılır ve bu durumda "[COLOR="Blue"][B]onun[/B][/COLOR]" şeklinde yazmak gerekir. Özel isim "O", büyük harfle yazılır ve bu durumda "[COLOR="blue"][B]O'nun[/B][/COLOR]" şeklinde yazmak gerekir. Tercümedeki "[COLOR="blue"][B]o'nun[/B][/COLOR]" ikisine de uymuyor. [QUOTE=dost1;19807]Selamın aleyküm, Yusuf Suresindeki 100. Ayette belirtilen zamirin Yusuf'a gitmesi yorum değildir. Birşeyin zamir olabilmesi için kullanıldığı yerden önce geçmiş olması gerekir. 99: Felemma dehalu alâ [B]Yusufe[/B] ava ileyhi ebeveyhi ve kaledhulu mısra inşaAllahu aminiyn; 100: Ve refea ebeveyhi alel Arşi ve harru [B]lehu[/B] sücceda* ve kale ya ebeti hazâ te'viylü ru'yaye min kabl* kad cealeha Rabbiy Hakka* ve kad ahsene Biy iz ahreceniy minessicni ve cae Biküm minel bedvi min ba'di en nezeğaşşeytanu beyniy ve beyne ıhvetiy* inne Rabbiy Latıyfün lima yeşa'* inneHU Huvel Aliymul Hakiym Görüldüğü gibi " lehu" zamirinden önce kullanılan sözü edilen Yusuf'tur. [/QUOTE] Yusuf;100: [COLOR="Blue"]Ve anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine yükseltti. Ve hepsi boyun eğip teslimiyet göstererek [B][COLOR="Red"]o'nun[/COLOR][/B]/Yusuf'un için yere kapandılar. Ve Yûsuf: “Babacığım! İşte bu durum, o gördüğümün te’vîlidir. Gerçekten [U]Rabbim[/U] onu hak kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle [U]Rabbim[/U] bana hakikaten ihsan buyurdu. Şüphesiz [U]Rabbim[/U] dilediği şeye armağan vericidir. Şüphesiz [COLOR="red"][B]O[/B][/COLOR], en iyi bilen, hüküm koyanın ta kendisidir.[/COLOR]” Yukarıda kırmızı ile işaretlediğim "O", haklı olarak küçük değil büyük harfle yazılmış çünkü zamir değil, Yaratıcı'nın özel isimlerinden biri; Gören, Duyan, Diri, Cömert, Yakın, Dost, Esirgeyen, Affeden ve diğerleri gibi. Bu sıfatlar isimleşerek özel isim olduklarından büyük harfle yazılı, ayette altını çizdiğim "Rabb" kelimesi gibi. Yusuf 100 soruma dönersem, secde cümlesindeki zamir ve özel isim durumunu, Türkçe gramerde büyük/küçük harf farkıyla belirtiyoruz. Arapça gramerde fark belirtiliyor mu yoksa ayette yoruma mı bırakılı? |
Selamun aleyküm Kardeşim,
Zamirleri Türkçemizde de cümle başında değillerse -özel isim olsalar da- küçük yazarak belirtiyoruz. Arapça gramerin kendine özgü özellikleri var buna göre belirtilir. Yorum söz konusu olsa da zorlama olur ve grameri bilenlerce hemen farkedilir. Şartlanmamış olan ve Kur'an'ın Arabiyyen olduğunun bilincinde olup akleden ve tefekkür eden herkes aşağıdaki zamirlerin neyi ifade ettiğini bilir ancak şartlanmışlıkları aşabilmek oldukça zordur. Bakara;97: Kul men kâne adüvven liCibriyle [B]feinnehu nezzelehu[/B] alâ kalbike biiznillahi musaddikan lima beyne yedeyhi ve hüden ve büşra lilmu'miniyn De ki: “Kim Cibril’e düşmansa, bilsin ki şüphesiz O [Allah], onu [cibrili], kendisinden öncekileri doğrulayıcı, inananlar için bir yol gösterme ve müjde olarak, senin kalbine Allah’ın izniyle indirmiştir. Âyete dikkat edilirse orada “[B]onu”[/B] ve “[B]o”[/B] diye iki tane üçüncü şahıs zamiri olduğu görülür. Bu zamirler çoğu meallerde “… onu [Kur’an’ı] O [Cebrail] …" indirmiştir” şeklinde verilmektedir ki, yapılan bu yanlışın yorum olduğu hemen belli olur. Âyette, hatta paragrafta “[B]o[/B]” zamirinin gösterdiği “[B]Kur’an[/B]” ya da “[B]vahy[/B]” diye bir sözcük yoktur. Âyetteki [B]“onu”[/B] zamiri, ayetin kendi içindeki “[B]cibril[/B]” sözcüğüne gider. "Feinnehü [bilsin ki şüphesiz O]” ifadesindeki “O” zamiri ise Allah’ı göstermektedir. Şartlanmışlık; - gramer kurallarına rağmen- Kur’an’ın “Cebrail” tarafından indirildiği belirtmek için, âyetlerin ön veya arkasında yer alan ayetlerde Kur’an’ı indirenin Allah olduğunun belirtilmesine rağmen geleneğe uyarak yanlış zamirlere şartlanmışlıklarına göre anlam verdirmiştir. Çevirmenler,Arap dilini bilmelerine rağmen ne yazık ki, art arda gelen bu ayetlerdeki bu çelişkilerin üzerinde durmamışlar ve Bakara/97, Nahl/102 ve Şuara/94. âyetlerini çarpıtarak Kur’an’ın “Cebrail” tarafından indirildiği anlamına gelen şartlanmışlıklarını ortaya koyan çeviriler yapmışlardır ve yapmaya da devam etmektedirler. Kur’an’da, Kur’an’ın indirilmesi, kitabın indirilmesi, ayetlerin indirilmesi, surelerin indirilmesi, meleklerin [vahylerin] indirilmesi, hikmetin indirilmesi, Tevrat’ın indirilmesi, İncil’in indirilmesi, Furkan’ın indirilmesi ile ilgili ayetlerin hepsinde de bunları indirenin Allah olduğu bildirilmiştir. Kur’an’ı başkasının indirdiğini bildiren hiçbir ayet yoktur, olamaz da. Çünkü Kur’an asla ve kat’iyen kendisiyle çelişmez.(Nisa 82) Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
Selamun aleyküm Kardeşim,
Zamirleri Türkçemizde de cümle başında değillerse -özel isim olsalar da- küçük yazarak belirtiyoruz. Arapça gramerin kendine özgü özellikleri var buna göre belirtilir. Yorum söz konusu olsa da zorlama olur ve grameri bilenlerce hemen farkedilir. Şartlanmamış olan ve Kur'an'ın Arabiyyen olduğunun bilincinde olup akleden ve tefekkür eden herkes aşağıdaki zamirlerin neyi ifade ettiğini bilir ancak şartlanmışlıkları aşabilmek oldukça zordur. Bakara;97: Kul men kâne adüvven liCibriyle [B]feinnehu nezzelehu[/B] alâ kalbike biiznillahi musaddikan lima beyne yedeyhi ve hüden ve büşra lilmu'miniyn De ki: “Kim Cibril’e düşmansa, bilsin ki şüphesiz O [Allah], onu [cibrili], kendisinden öncekileri doğrulayıcı, inananlar için bir yol gösterme ve müjde olarak, senin kalbine Allah’ın izniyle indirmiştir. Âyete dikkat edilirse orada “[B]onu”[/B] ve “[B]o”[/B] diye iki tane üçüncü şahıs zamiri olduğu görülür. Bu zamirler çoğu meallerde “… onu [Kur’an’ı] O [Cebrail] …" indirmiştir” şeklinde verilmektedir ki, yapılan bu yanlışın yorum olduğu hemen belli olur. Âyette, hatta paragrafta “[B]o[/B]” zamirinin gösterdiği “[B]Kur’an[/B]” ya da “[B]vahy[/B]” diye bir sözcük yoktur. Âyetteki [B]“onu”[/B] zamiri, ayetin kendi içindeki “[B]cibril[/B]” sözcüğüne gider. "Feinnehü [bilsin ki şüphesiz O]” ifadesindeki “O” zamiri ise Allah’ı göstermektedir. Şartlanmışlık; - gramer kurallarına rağmen- Kur’an’ın “Cebrail” tarafından indirildiği belirtmek için, âyetlerin ön veya arkasında yer alan ayetlerde Kur’an’ı indirenin Allah olduğunun belirtilmesine rağmen geleneğe uyarak yanlış zamirlere şartlanmışlıklarına göre anlam verdirmiştir. Çevirmenler,Arap dilini bilmelerine rağmen ne yazık ki, art arda gelen bu ayetlerdeki bu çelişkilerin üzerinde durmamışlar ve Bakara/97, Nahl/102 ve Şuara/94. âyetlerini çarpıtarak Kur’an’ın “Cebrail” tarafından indirildiği anlamına gelen şartlanmışlıklarını ortaya koyan çeviriler yapmışlardır ve yapmaya da devam etmektedirler. Kur’an’da, Kur’an’ın indirilmesi, kitabın indirilmesi, ayetlerin indirilmesi, surelerin indirilmesi, meleklerin [vahylerin] indirilmesi, hikmetin indirilmesi, Tevrat’ın indirilmesi, İncil’in indirilmesi, Furkan’ın indirilmesi ile ilgili ayetlerin hepsinde de bunları indirenin Allah olduğu bildirilmiştir. Kur’an’ı başkasının indirdiğini bildiren hiçbir ayet yoktur, olamaz da. Çünkü Kur’an asla ve kat’iyen kendisiyle çelişmez.(Nisa 82) Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
[QUOTE=dost1;19816]
[COLOR="Red"]Zamirleri[/COLOR] Türkçemizde de cümle başında değillerse -[COLOR="red"]özel isim olsalar da[/COLOR]- [U]küçük[/U] yazarak belirtiyoruz. [/QUOTE] Zamir: "[I]Bir ismin yerine kullanılan, ismin yerini tutan kelime veya ek. [COLOR="Red"]İsim olmayıp[/COLOR] ismin yerini tutan kelimelerdir[/I]". Dolayısıyla bir kelime hem zamir hem (özel) isim olamaz. Kuran'da Yaratıcı'yı işaret eden "O"ların hiç biri zamir değil, O'nun isimlerinden biri. Yaratıcı'yı işaret etmeyen "o"ların hepsi zamir (dolayısıyla Cebrail sorumla ilgili değil). Örneğin: Hanifler.com, "[COLOR="Blue"]Şüphesiz [COLOR="red"][B]O[/B][/COLOR], en iyi bilen, hüküm koyanın ta kendisidir.[/COLOR]" Yusuf 100. Bu yazım doğru, "O" zamir olmadığı, O'nun özel isimlerinden biri olduğu için [U]büyük[/U] harfle yazılmalı ve Hanifler.com da büyük harfle yazmış. Ayırdığın vaktin için teşekkür ederim Halil kardeşim. [COLOR="White"] .[/COLOR] |
"Allah" ismi ile "O" ismi arasındaki fark şu ayetlerde verili:
[CENTER]"[COLOR="Blue"]Doğu da batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü oradadır.[/COLOR]" Bakara 115 "[COLOR="blue"]Evvel/başlangıcı olmayan, Âhir/sonu olmayan, Zâhir/dışta gözle görülen, Bâtın/içte gizli olan O’dur.[/COLOR]” Hadîd 3[/CENTER] Eğer Kuran'da buradaki tanıma uymayan bir "Allah" ve "O" isimleri kullanımı biliyorsan beni de bilgilendirmeni rica ederim. |
Selamun aleyküm kardeşim,
Türkçe'de zamirler; ismin yerini tutan sözcüklerdir. Bu isimlere özel isimler de dahildir. Önceleri özel isim yerine kullanılan zamirler -cümlenin başında olmasa da - büyük harfle yazılıp, gelen ekler kesme işareti ile ayrılırdı. Türk Dil Kurumu bu kuralı değiştirmiştir. Günümüzdeki kural; özel isim yerine kullanılan zamirlerin -cümle başında olmadıkça- küçük harflerle yazılarak, varsa gelen eklerin kesme işareti ile ayrılmayacağı şeklindedir. Günümüz çevirilerinde kimi çevirmenler eski kuralı, kimi çevirmenler yeni kuralı, -özellikle belli olsun diye- uygulamaktadırlar. Bu konudaki düşüncem; zamir neyi gösteriyorsa direk olarak gösterdiği ismin yazılmasıdır. Özellikle İşte Kur'an'ın son baskılarında çevirmenin buna özen göstermeye çalışıldığı görülmektedir. Arapça'da zamirler; ismin yerini tutan ma'rife/belirli olan isimlerdir.Zamirler de ma'rife isimlerin içerisinde değerlendirilirler ve "[B]alem"[/B] olarak belirtilen özel isimler için de kullanılırlar. Genel olarak da "munfasıl/ayrı" ve "muttasıl/bitişik zamirler" diye iki kısımda değerlenirilirler. Sizin: "[B][I]Eğer Kuran'da buradaki tanıma uymayan bir "Allah" ve "O" isimleri kullanımı biliyorsan beni de bilgilendirmeni rica ederim.[/I][/B]" diye sorduğunuz Arapça'da munfasıl/ayrı iş zamiri / "oluşturulacak olay, iş ve konu"ya dikkat çeken zamir" olarak belirtilir. "Huvallahu ahadun/O, Allah birdir" örneğindeki bu tür bir zamirdir. Dikkat edilmesi gereken; normal zamir kendisinden sonrakini değil, önceki ismi açıklarken, iş zamirinin kendisinden sonraki kısma dikkat çektiğidir.Munfasıl/ayrı iş zamiri her zaman mübteda (Cümlenin başlangıcı,fâilin bulunduğu kısım.) olur. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
Şura 52
Şura 52:
1. ve kezâlike : ve işte böylece 2. evhaynâ : vahyettik 3. ileyke : sana 4. rûhan : ruh 5. min : den 6. emri-nâ : bizim emrimiz "[COLOR="Blue"]İşte böylece emrimizden ruhu sana vahyettik.[/COLOR]" Tercümeyi bu şekilde yapmakta Arapça dilbilim açısından bir engel var mı? |
Ankebut 49
Ankebut 49:
1. bel : hayır 2. huve : o 3. âyâtun : âyetler 4. beyyinâtun : beyan olunan 5. fî : içinde 6. sudûri : göğüsler, sîneler 7. ellezîne : o kimseler 8. ûtû : verilenler 9. el ilme : ilim "[COLOR="Blue"]Hayır, ilim verilenlerin göğsünde beyan olunan [COLOR="Black"](= gizliyken ortaya çıkarılan)[/COLOR] ayetlerdir o.[/COLOR]" Tercümeyi bu şekilde yapmakta Arapça dilbilim açısından bir engel var mı? |
Selamun aleyküm,
[QUOTE=ozkanates;19865]Şura 52: 1. ve kezâlike : ve işte böylece 2. evhaynâ : vahyettik 3. ileyke : sana 4. rûhan : ruh 5. min : den 6. emri-nâ : bizim emrimiz "[COLOR="Blue"]İşte böylece emrimizden ruhu sana vahyettik.[/COLOR]" Tercümeyi bu şekilde yapmakta Arapça dilbilim açısından bir engel var mı?[/QUOTE] Vermiş olduğunuz çeviride Arapça dilbilim açısından bir sorun yoktur. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
Selamun aleyküm,
[QUOTE=ozkanates;19866]Ankebut 49: 1. bel : hayır 2. huve : o 3. âyâtun : âyetler 4. beyyinâtun : beyan olunan 5. fî : içinde 6. sudûri : göğüsler, sîneler 7. ellezîne : o kimseler 8. ûtû : verilenler 9. el ilme : ilim "[COLOR="Blue"]Hayır, ilim verilenlerin göğsünde beyan olunan [COLOR="Black"](= gizliyken ortaya çıkarılan)[/COLOR] ayetlerdir o.[/COLOR]" Tercümeyi bu şekilde yapmakta Arapça dilbilim açısından bir engel var mı?[/QUOTE] Verilen çeviride bir aykırılık yoktur. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
Teşekkür ederim Halil kardeşim.
|
[CENTER]
“[COLOR="Blue"]Gözler O’nu [U]idrak etmez[/U]. Ve O gözleri idrak eder.[/COLOR]” Enam 103[/CENTER] 1. lâ tudriku-hu : onu [COLOR="Red"]idrak edemez[/COLOR] 2. el ebsâru : görme hassaları (gözler) 3. ve huve : ve O 4. yudriku : idrak eder 5. el ebsâra : görme hassaları (gözler) 6. ve huve : ve O 7. el lâtîfu : lâtif, güzel, hoş, lütfeden 8. el habîru : haberdar olan Tercümelerin yarısı "idrak etmez", yarısı da "görmez" şeklinde yapılmış. Kelimenin Arapça aslı hangisidir? |
[CENTER]“[COLOR="Blue"][U]Gözünüzü açın[/U]/dikkat edin/iyice bilin/şüphesiz ki Allah Muhît'tir, her şeyi çepeçevre kuşatır.[/COLOR]” Fussilet 54[/CENTER]
1. e lâ : (öyle) değil mi 2. inne-hum : muhakkak, gerçekten onlar 3. fî : de, içinde 4. miryetin : şüphe 5. min : den 6. likâi rabbi-him : Rab'lerine mülâki olmak, ulaşmak 7. e lâ : (öyle) değil mi 8. inne-hu : muhakkak, gerçekten o 9. bi kulli şey'in : herşeyi 10. muhîtun : kuşatandır Hanifler.com dahil 4 tercümede verilen "gözünüzü açın" ifadesi... Türkçe mecaz bir karşılık olarak mı verili yoksa, Arapça aslında temel veya mecaz olarak var mı? |
Selamun aleyküm,
[QUOTE=ozkanates;19932][CENTER] “[COLOR="Blue"]Gözler O’nu [U]idrak etmez[/U]. Ve O gözleri idrak eder.[/COLOR]” Enam 103[/CENTER] 1. lâ tudriku-hu : onu [COLOR="Red"]idrak edemez[/COLOR] 2. el ebsâru : görme hassaları (gözler) 3. ve huve : ve O 4. yudriku : idrak eder 5. el ebsâra : görme hassaları (gözler) 6. ve huve : ve O 7. el lâtîfu : lâtif, güzel, hoş, lütfeden 8. el habîru : haberdar olan Tercümelerin yarısı "idrak etmez", yarısı da "görmez" şeklinde yapılmış. Kelimenin Arapça aslı hangisidir?[/QUOTE] Değerli kardeşim, "İdrak" sözcüğü;ulaşma, hedefe varma, bir şeyi tam olarak kavrama vb anlamlarda bir sözcüktür. Gözler idrak edemez anlamındadır. "La t[B]üdrikü[/B]Hul ebsaru " Gözler ONU [B]idrak edemez[/B]/Gözler ONA [B]erişemez[/B],/Gözler ONA [B]ulaşamaz[/B], Gözler ONU [B]kavrayamaz[/B] vb şekillerde tercüme edilir. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
Selamun aleyküm,
[QUOTE=ozkanates;19933][CENTER]“[COLOR="Blue"][U]Gözünüzü açın[/U]/dikkat edin/iyice bilin/şüphesiz ki Allah Muhît'tir, her şeyi çepeçevre kuşatır.[/COLOR]” Fussilet 54[/CENTER] 1. e lâ : (öyle) değil mi 2. inne-hum : muhakkak, gerçekten onlar 3. fî : de, içinde 4. miryetin : şüphe 5. min : den 6. likâi rabbi-him : Rab'lerine mülâki olmak, ulaşmak 7. e lâ : (öyle) değil mi 8. inne-hu : muhakkak, gerçekten o 9. bi kulli şey'in : herşeyi 10. muhîtun : kuşatandır Hanifler.com dahil 4 tercümede verilen "gözünüzü açın" ifadesi... Türkçe mecaz bir karşılık olarak mı verili yoksa, Arapça aslında temel veya mecaz olarak var mı?[/QUOTE] Değerli kardeşim, "Ela"edatı; uyandırma, uyarma edatıdır. Bu nedenle Gözünüzü açın;uyanık olun,dikkat edin vb anlamlarda tercüme edilir. Bu ayette de iki kez "ela" edatı kullanılmıştır. [B]Ela[/B] innehüm fiy miryetin min Lıkai Rabbihim [B]ela [/B]inne[B]Hu[/B] bi külli şey’in Muhıyt [B]Gözünüzü açın!/Uyanık olun!Dikkat![/B] Şüphesiz onlar Rablerine kavuşmaktan bir şüphe içindedirler. [B]Gözünüzü açın!/Uyanık olun!Dikkat![/B] Şüphesiz [B]Allah,[/B] her şeyi kuşatandır. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
Nisa 34. [COLOR="Blue"]Allah'ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması ve erkeklerin mallarından harcamaları nedeniyle erkekler kadınlar üzerine kavvamdırlar [iyi koruyup, iyi gözeticidirler]. Hâl böyle olunca, sâlih kadınlar, Allah'a itaat edicidirler, Allah'ın koruduğu şey nedeniyle ğayb için koruyucudurlar. Nüşûzundan [dikkafalılık yaparak kendisini taciz ve tecavüz riskine atmasından] korktuğunuz kadınlara da öğüt verin ve yataklarında yalnız bırakın ve de [COLOR="Red"]baskı yapın/sürgün edin/dövün[/COLOR]. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, çok büyüktür.[/COLOR]
Merhaba, kırmızı ile işaretlediğim yer için şöyle bir soru var: "[I][COLOR="red"]Darabe fiilinin sefere çıkmak, göndermek ve uzaklaştırmak anlamın da kullanıldı tüm ayetlerde fiilin başında 'fi' kelimesi var. Nisa 34'te bu kelime yok. Yani fiil asıl anlamı olan vurmak anlamında kullanılıyor. Diğer anlamlarda kullanılan diğer ayetlerde de o anlamı vermesi için farklı kelimeler kullanılıyor. Mesela örnek vermek anlamı için 'mesel' kelimesi kullanılıyor. Fiilin sefere çıkmak, gitmek anlamı şuradan geliyor. İnsanlar yürürlerken ayakları yere vurular. Bu mantıkla ayetlerde drb fiili kullanılıyor. Fiilin asıl anlamı vurmaktır. Başka bir anlamı yok.[/COLOR][/I]" |
Sayın özkanates.
"Darabe" hakkında bu sitede bir kaç yerde bazı açıklamalar yapılmıştı. Ben gramer yönünden değil de mânâsı yönünden bir görüş bildirmek istiyorum. Para kalıbındaki şeklin ve de özelliklerin para yapılacak metale geçmesi ve de aktarılması için yapılan kalıbın metale vurma işlemine "darabe" dendiğini biliyoruz. Fakat buradaki özellik genelin anlayıp anlattığı gibi "vurmak" değil kalıptaki özelliklerin aktarılmasıdır; ki metali para yapan da budur, vurma değil. Verdiğiniz ayeti "işveren ve işçi arasındaki münasebetler" olarak anlayıp da bu yönde bir çeviri yapar da "darabe" ile de işçiye "işverenin iş bakımından arzuladığı bazı özelliklerin ve isteklerinin aktarıldığını ve işçinin işinde o talimatlara yönlendirildiğini" anlatırsanız veya böyle anlarsanız ana konuyu kavramak biraz daha kolaylaşır zannederim. Ama ben olaya "karı koca arasındaki münasebetler" olarak bakıyorum derseniz saygı duyarız. Saygılarımla. Galip Yetkin. |
Selamun aleyküm, değerli ozkanates kardeşim,
“Darb” sözcüğünün türetildiği kök harfler "da-ra-be" dir. Anlamı da “Bir şeyin üzerinde bir şey oluşturmak bir şeyin üzerinde iz bırakmaktır. " Erkeğin dişinin üzerinde iz bırakmasında bile bu kökten türeyen sözcük kullanılır. Yolda yürüyen yürüdüğü yerde iz bıraktığı için darib olarak nitelendirilir. Galipyetkin kardeşimin verdiği örnek de doğrudur. Dikkat ettiyseniz Örtünme ayetindeki ifade de örtülerin ceyblerin üzerine darbedilmesi şeklinde aynı kökten türeyen sözcükle ifade edilmiştir. Örnek verdiğiniz Ayetteki anlamı da, nüşuz eden kadınların öğüt ve bulundukları yerden hicret ettirilmeleri yolu ile kadınların üzerinde bırakacağı izdir. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
Galip ve Halil kardeşlerim,
Sitedeki yazıları okudum. Anladığım kadarıyla aldatılma şüphesi doğduğunda, öğüt ve ayrı yatmak gibi sathi aşamalardan sonra, artık iz bırakacak etkinlikte önlemler alınması kastediliyor. Kişilere ve koşullara göre çok değişen bu zorlu konuda, tek bir kalıp çözüm önerilmemiş ama seçenekler 3 önerme ile sınırlanma yoluna gidilmiş: [CENTER]“[COLOR="Blue"]Güzellikle çirkinlik/iyilikle kötülük bir olmaz! Kötülüğü, en güzel tavırla sav!.[/COLOR]” Fussilet 34[/CENTER] 1- Koşullar içinde mümkün olan en yumuşak önlem: Baskı yapma ve uzaklaştırma. 2- Durum ne kadar kötü olursa olsun, öldürmek bir seçenek değil. [CENTER]"[COLOR="blue"]Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından endişe ederseniz, bir hakem erkek tarafından, bir hakem de kadın tarafından gönderin. Bunlar, barıştırmak isterlerse Allah, kadınla erkeğin aralarını düzeltmede onları başarılı kılacaktır.[/COLOR]" Nisa 35[/CENTER] 3- Yaklaşımda aslolan eşlerin bir arada tutulması. Bu başarılırsa, eskinin hesaplarının artık tutulmaması. Kırmızı ile işaretlediğim Arapça sorusu benim sorduğum değil bana sorulmuş bir soru. Bu konuda görüş varsa dinlemek isterim: [I]"[COLOR="Red"]Darabe fiilinin sefere çıkmak, göndermek ve uzaklaştırmak anlamın da kullanıldı tüm ayetlerde fiilin başında 'fi' kelimesi var. Nisa 34'te bu kelime yok. Yani fiil asıl anlamı olan vurmak anlamında kullanılıyor. Diğer anlamlarda kullanılan diğer ayetlerde de o anlamı vermesi için farklı kelimeler kullanılıyor. Mesela örnek vermek anlamı için 'mesel' kelimesi kullanılıyor. Fiilin sefere çıkmak, gitmek anlamı şuradan geliyor: İnsanlar yürürlerken ayakları yere vurular. Bu mantıkla ayetlerde drb fiili kullanılıyor. Fiilin asıl anlamı vurmaktır. Başka bir anlamı yok.[/COLOR]"[/I] |
Araf 179:
1. ve lekad : ve andolsun ki 2. zere'nâ : yarattık, hazırladık 3. li cehenneme : cehennemi 4. kesîran : çok 5. min el cinni : cinlerden 6. ve el insi : ve insanlar [COLOR="Red"]Arapça gramer[/COLOR] açısından "[I]cin ve insanların birçoğundan cehennemi yarattık[/I]" veya benzeri şekilde tercüme edebilir miyiz? hanifler.com tercümesi de, "[I]tanıdıklarınızın-tanımadıklarınızın birçoğundan cehennemi yarattık[/I]" olabiliyor mu? |
Selamun aleyküm, değerli ozkanates kardeşim
[QUOTE=ozkanates;20290]Araf 179: 1. ve lekad : ve andolsun ki 2. zere'nâ : yarattık, hazırladık 3. li cehenneme : cehennemi 4. kesîran : çok 5. min el cinni : cinlerden 6. ve el insi : ve insanlar [COLOR="Red"]Arapça gramer[/COLOR] açısından "[I]cin ve insanların birçoğundan cehennemi yarattık[/I]" veya benzeri şekilde tercüme edebilir miyiz? hanifler.com tercümesi de, "[I]tanıdıklarınızın-tanımadıklarınızın birçoğundan cehennemi yarattık[/I]" olabiliyor mu?[/QUOTE] "Zere'na" yı yarattık olarak çevirmek anlamı farklı kılabilir. Bu sözcüğü türetmek, Üretmek , çoğaltmak olarak çevirmek sözcüğün anlamını daha doğru verir diye düşünüyorum. "Cin" sözcüğünü de zıttı olan "ins" sözcüğü ile değerlendirmek gerekir. Ins sözcüğü; beş duyu ile hissedilebilen, bilinen, görünen, tanıdık, ilişki kurulabilen, kaybolmayan, sürekli ortada duran olduğuna göre beş duyu ile hissedilemeyen,bilinmeyen, görünmeyen, tanıdık olmayan, ilişki kurulamayan, kaybolan, sürekli ortada olmayana da cin denilir. Buna göre de çeviri: "Ve Andolsun ki, tanıdıklarınızdan tanımadıklarınızdan birçoğunu cehennem için türetip ürettik..." şeklinde olabilir. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
Özkanateşten:
"Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından endişe ederseniz, bir hakem erkek tarafından, bir hakem de kadın tarafından gönderin. Bunlar, barıştırmak isterlerse Allah, kadınla erkeğin aralarını düzeltmede onları başarılı kılacaktır." Nisa 35 Eğer biri, ki ister benim annem-babamdan biri, ister eşimin anne-babasından biri, eşimle aramızdaki bir anlaşmazlıktan ötürü aile yaşantımıza karışmaya kalkarsa, benim aile düzenimi kendi görüş ve düzenlerine göre düzenlemeye çalışırsa onları derhal men ederim. Başkalarının da kendi yaşamlarının eğer anne ve babadan ayrı yaşıyorlarsa onlar tarafından düzenlenmesine rıza göstereceklerini zannetmiyorum. Tabiidir ki kişilik meselesi. Bu nedenle ben bu ayetin "aile hukukunu" ilgilendirdiğini zannetmiyorum. Bu ayet işçi(nisa) ve işveren(rical) arasındaki anlaşmazlık halinde, anlaşmazlığın aynı bu günkü gibi işçi(nisa) ve işveren(rical) temsilcileri arasında görüşmeleri işaret ettiğini düşünüyorum. Saygılarımla. Galip Yetkin. |
....
|
Sonra gül gibi geçinip gidecekler...........!
Öyle mi.....? Hele şimdi Anayasa Mahkemesi "imam nikahı" denilen uydurmayı yürürlüğe soktuktan sonra Herifin elinde "boş ol" tehdidi varken taraf mı olurlarmış? Herif eşşek sudan gelinceye kadar karıyı döver de (Allah zulmetmez ama)bunun ayetle(Nisa-34) verilmiş bir hak olduğu hem karıya ham kocaya bellettirilir..........., olmadı boşandıktan sonra bile herif öldürürmeyi kendine hak olarak görürse ........., aralarında niza olabilir miymiş ki aracıya ihtiyaç duysunlar? Aracıları kabul etse bile o tehdidi elinde bulunduran herifin isteği dışında bir karar mı verebilirler? Dayak ve öldürme tehdidini hatırlatmadan başka birşey yapamayacak arabulucuların bu çabaları sayesinde o kadın "karı" olmaz, o herife tehditle mecbur bir "zavallı" olur. Ve o tehditler altında gül gibi geçinir giderler ha.....! Sevsinler. Saygılarımla. Galip Yetkin |
[QUOTE=galipyetkin;20304]Sonra gül gibi geçinip gidecekler...........!
Öyle mi.....? Hele şimdi Anayasa Mahkemesi "imam nikahı" denilen uydurmayı yürürlüğe soktuktan sonra Herifin elinde "boş ol" tehdidi varken taraf mı olurlarmış? Herif eşşek sudan gelinceye kadar karıyı döver de (Allah zulmetmez ama)bunun ayetle(Nisa-34) verilmiş bir hak olduğu hem karıya ham kocaya bellettirilir..........., olmadı boşandıktan sonra bile herif öldürürmeyi kendine hak olarak görürse ........., aralarında niza olabilir miymiş ki aracıya ihtiyaç duysunlar? Aracıları kabul etse bile o tehdidi elinde bulunduran herifin isteği dışında bir karar mı verebilirler? Dayak ve öldürme tehdidini hatırlatmadan başka birşey yapamayacak arabulucuların bu çabaları sayesinde o kadın "karı" olmaz, o herife tehditle mecbur bir "zavallı" olur. Ve o tehditler altında gül gibi geçinir giderler ha.....! Sevsinler. Saygılarımla. Galip Yetkin[/QUOTE] Galip kardeşim, hiç bir formül tüm olasılıkları içeremez. Bu sebeple ancak genel bakış açısı örneklerle konur, Ve norm dışı hallerde bunun adaptasyonu istenir. Kadın-erkek ilişkileri de böyle. Karşılıklı sevgi, saygı ve hakların korunması temel. Bunun hayatın sayısız hallerine uygulanması kişiler kalmış. |
özkanateş'ten
.......................... [QUOTE]Kadın-erkek ilişkileri de böyle.[/QUOTE] Yâni?............. "Dayak" da bu ilişkilerden mi? Ayet çevirilerinde var. Cevap evet ise "dövmenin"/pataklamanın sebebi kadının serkeşliği. Ya erkek aynı şeyi yaparsa? Saygılarımla. Galip Yetkin. |
[QUOTE=galipyetkin;20306]
Yâni?............. "Dayak" da bu ilişkilerden mi? Ayet çevirilerinde var. Cevap evet ise "dövmenin"/pataklamanın sebebi kadının serkeşliği. Ya erkek aynı şeyi yaparsa? Saygılarımla. Galip Yetkin.[/QUOTE] Şurada bir yazı var ama Arapça bilgisi istiyor, üzerinde konuşabiliri: [CENTER]Nisa 34: [COLOR="Blue"]Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta) dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb” korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) [COLOR="Red"]ONLARI (HAFİFÇE) DÖVÜN[/COLOR]. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür.[/COLOR] (Diyanet meali) Nisa 34: [COLOR="blue"]Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara ÖNCE ÖĞÜT VERİN, SONRA ONLARI YATAKLARINDA YALNIZ BIRAKIN VE NİHAYET [COLOR="red"]ONLARI EVDEN ÇIKARIN/BULUNDUKLARI yerden başka yere gönderin[/COLOR]! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.[/COLOR] ( Yaşar Nuri Öztürk meali)[/CENTER] Ayet erkeklerin kadınları koruyup, kollayıcı olması konusuna açıklık getiriyor ve diyor ki, Allah bazılarınızı, bazılarınızdan üstün/farklı kılmıştır. Buradan da anlaşılıyor ki, erkek kadına göre daha güçlü ve kuvvetli yaratıldığından, kadınları korumak, evin geçimini sağlamak erkeğin görevidir. Tabi bu sözlerden, kadın çalışmaz anlamını çıkaramayız. Çünkü Allah böyle bir hüküm özellikle vermemiştir. Böylece kadına yaşamında, büyük kolaylık sağlamıştır. Erkekler, kadınları koruyup kollayıcıdır diyen Rabbimiz, acaba aynı ayetin sonunda, gerektiğinde eşlerinizi dövün der mi? Yeri gelmişken hatırlatmak isterim, bu sözlerden yola çıkarak, şöyle tercüme yapılıyor ve ERKEKLER KADINLARIN ÜZERİNDE YÖNETİCİDİR DENİYOR. Elbette bu sözler Allah ın değil, uslanmaz nefislerin arzularıdır. Ayette bazılarınızın, bazılarına üstün/farklı yaratılmasından bahsedilmesi, dikkat ediniz lütfen kimin hangi konuda kimden üstünlüğü söylenmiyor. Bazı konularda erkekler kadından üstün/farklı, bazı konularda, kadınlar erkeklerden üstün/farklı diye anlamalıyız. ÜSTÜNLÜK KONUSUNU, KİŞİYE AYRICALIK GETİRMEZ, TAM TERSİNE SORUMLULUK GETİRİR. Örneğin bir kadın, dünyaya bir çocuk getirebilecek özelliğiyle, erkekten bu konuda üstün/farklı yaratılmıştır. Bu örnekler çoğaltılabilir. İki ya da üç yaşındaki erkek ve kız çocuklarını uzaktan izleyiniz, onların oynadığı farklı oyuncaklardan tutun, davranış ve hareketlerinin farklılığından, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Tüm bu üstünlükler, farklılıklar o kişiye Allah tarafından verilmiş olup, yaratılışında/yaşamında ona verilen görev ve sorumlulukları ile ilgilidir. Kadın erkek arasında, üstünlük yoktur, iş bölümü vardır. Üstünlük Allah a karşı sorumluluklarımızda, takvadadır. İyi kadınların itaatkâr ve saygılı olması, Allah ın kanunlarına karşı takındığı tavırla ilgilidir. İtaatkâr sözüyle namusunu, iffetini koruyan kadın anlamındadır. Yoksa her ne şartta olursa olsun, kocasına itaat eden, onun sözünden çıkmayan anlamında değildir. Bunu da yanlış tercüme ederek, erkeğin kadına baskısının, nasıl inanılmaz boyutlara ulaştığının örneğidir. Gelelim en çok tartışılan ve inanılmaz büyük bir yanılgıyla tercüme edilen ONLARI DÖVÜN KISMINA. Ayetin bu bölümünde, aile içinde geçimsizlik olan, BAZI KONULARDA ERKEĞİN, KADININ HALİNDE UYGUNSUZLUK, SADAKATINDAN ŞÜPHE, TOPLUM TARAFINDAN HOŞ GÖRÜLMEYEN DAVRANIŞLAR GÖRMESİ HALİNDE, nasıl bir yol izlenmesi gerektiği anlatılıyor ve diyor ki, böyle bir durumda erkek önce karısını, bu hoş olmayan konularda uyarmalıdır, dikkatini çekmelidir. Fayda etmediği takdirde, böyle devam ederse, artık evlilik koşullarımız devam edemez anlamında, YATAKLARINIZI AYIRIN DİYOR. Bir aile için en son çare olarak, bu yönteme başvurulması isteniyor. Buda fayda etmiyorsa, siz olsanız ne yaparsınız? Evet, bu durumda ne yapar sanız, Allah da onu ayetin devamında istiyor ve diyor ki, artık seni evimde bu davranışlarına devam ettiğin için istemiyorum ve birlikte oturamayacaklarını belirterek, evinden çıkartılması/gönderilmesi seçeneğini öneriyor. ZATEN ÇİFTLER ANLAŞAMAYINCA, GÜNÜMÜZDE DE BÖYLE YAPILIYOR. Peki, Diyanet mealinde neden onları, birde parantez açarak, HAFİFÇE DÖVÜN diyor. Ayette geçen (VADRİBUHÜNN) kelimesine, ne yazık ki batıl inançlarımıza kanıt olacak bir anlamının seçilmesi ve topluma bu şekilde anlatılması, Kur’an a ve onun öğretisine yapılacak, en büyük saygısızlıktır. Bu kelime (daraba-darb) kökünden türetilmiş (darabe fiili) VURMAK, UZAKLAŞTIRMAK, GÖNDERMEK, SEFERE ÇIKMAK, ÖRNEK VERMEK, KAPATMAK, MUAF TUTMAK, ÖRTMEK….. anlamlarına geldiği halde, Kur’an ın öğretisine ve adalet hükümlerine tamamen ters düşen bir anlamı seçerek, toplum arasında kuşkular yaratılmış, hatta Kur’an düşmanlarının eline, koz verilmiştir. Bu ayette, DÖVÜNÜZ anlamını vermek ve kabul etmek, hem devamındaki ayete ters düşüyor, hem de Kur’an ın diğer ayetlerine. KUR’AN IN HİÇBİR AYETİNDE, BİR SUÇ İŞLENDİĞİNDE, KİŞİLERE BİZZAT CEZASINI VERME YETKİSİ VERİLMEMİŞTİR. Önce bunu lütfen asla unutmayalım. Araştırılıp, şahitler tespit edildiğinde ceza verilir. Ayrıca Allah bir hüküm veriyorsa onu açıkça verir, kişilerin insafına asla bırakmaz. Diyanetin mealini tercüme edenler, kendi nefislerince, birde hafifçe dövüleceği notunu düşmüş. Bunu kim tespit edecek? KADINA KARŞI, ELİNİN AYARININ İNSAFINI, ERKEĞE Mİ BIRAKMIŞTIR SİZCE ALLAH? Bu koskoca bir iftiradır. Böyle bir adaletsizliği Rabbime isnat etmekten, yine Yaradan a sığınırım. Burada geçen zina değildir, zaten bunun cezası şahitler yoluyla tespit edilirse, Kur’an da açıkça belirtilmiştir. Bahse konu ayetin devamına bakalım şimdide. [CENTER]Nisa 35: [COLOR="blue"]Eğer karıkoca arasının açılmasından endişeye düşerseniz, bir hakem erkeğin tarafından, bir hakem de kadının ailesinden kendilerine gönderin. BU ARABULUCU HAKEMLER GERÇEKTEN BARIŞTIRMAK İSTERLERSE, Allah karıkoca arasındaki dargınlık yerine geçim verir. Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından haberdardır.[/COLOR] (Elmalı meali)[/CENTER] Sanırım Nisa 34. ayetin, en son kısmında geçen kelime dövmek mi, yoksa evden uzaklaştırmak anlamında mı olduğu, çok daha iyi anlaşılmıştır. Karı koca arasına dargınlık girip, ayrılma noktasına gelmiş, evinden uzaklaşmış kadını tekrar bir araya getirmek için, erkek ve kadın yakınları tarafından, ara bulucular oluşmasını öğütlüyor Yaradan. Aynı konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, bir başka örnek verelim şimdide, hem de tam tersi konumunda. Bu sefer kadın aynı konuda, eşinden şikâyetçi durumunda. [CENTER]Nisa 128: [COLOR="blue"]EĞER BİR KADIN KOCASININ, KENDİSİNE KÖTÜ DAVRANMASINDAN YAHUT YÜZ ÇEVİRMESİNDEN ENDİŞE EDERSE, uzlaşarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günah yoktur. Uzlaşmak daha hayırlıdır. Nefisler ise kıskançlığa ve bencil tutkulara hazır (elverişli) kılınmıştır. Eğer iyilik eder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.[/COLOR] (Diyanet meali)[/CENTER] Dikkat ederseniz bu ayette de, kadın kocasından şikâyetçi oluyor ve onun sadakatsizliğinden, kendisini terk etmesinden, yüz çevirmesinden endişe ederse diyor. Nisa 34. ayette de erkek, eşi için aynı sorunları yaşarsa diyordu ve açıklama getiriyordu. Bakın nasıl zor durumda kaldık, eğer erkek aynı şartlarda kadını dövebilir dersek. Erkek aynı şeyleri eşine yaptığında, aynı şeyi söylememiz gerekir ki söylemiyoruz. Bu durumda Kur’an da bu sözlerimizle, kadın erkek arasında ayrım yapmış oluruz. Dikkat ederseniz Kur’an aynı şartların oluşması durumunda, yine aynı çözümler getiriyor ve eşlerin barışması, uzlaşması önerisinde bulunanlara uyması önerisinde bulunuyor. Çok ilginçtir Nisa 34. ayette geçen, aynı kelimeye DÖVÜNÜZ anlamı verildiği halde, Nisa 94. ayette kullanılan aynı kelimeye ÇIKMAK, gitmek anlamı verilmiştir. İşte bizler Allah ın ayetleriyle böyle oynuyoruz. Bunları yapanları Allah, asla affetmeyeceğini de bildiriyor. Bu konuyu daha iyi aydınlatacak, çok dikkat çekici, Nur suresinden bazı örnekler vermek istiyorum. Tabi anlamak istememekte ısrar edenlere, sözüm meclisten dışarı. [CENTER]Nur 6: [COLOR="blue"]Eşlerine zina İSNADINDA BULUNUP DA, KENDİLERİNDEN BAŞKA ŞAHİTLERİ OLMAYANLARA GELİNCE, onların her birinin şahitliği kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir. 7: Beşinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir.[/COLOR] (Elmalılı meali)[/CENTER] Bu ayette erkek, eşi ile ilgili zina suçlamasında bulunuyor, ama kendisinden başka şahit olmadığını iddia ediyor. Dikkat ederseniz bu durumda bile dayaktan, dövmekten bahsedilmiyor. İşte Kur’an ın adaleti böyle. Araştırılacak, soruşturulacak ve daha sonra gereken yapılacak. Kendisinden başka şahit bulamayan erkek, adaletin önünde dört kez yemin edecek, böyle bir zinanın yapıldığını gördüğüne dair. Peki, erkek bunu yaptıktan sonra, kadın suçlanacak, cezalandırılacak mı? Elbette hayır. İncir çekirdeği kadar hak yerini bulacaktır diyen Yaradan, erkeğin güç gösterisini her zaman kullanacağını bildiği için, bakın Allah kadından yana, nasıl çıkıyor ve ne diyor. [CENTER]Nur 8: [COLOR="blue"]Kadının, KOCASININ YALAN SÖYLEYENLERDEN OLDUĞUNA DAİR DÖRT DEFA ALLAH ADINA YEMİN VE ŞAHİTLİK ETMESİ, 9: Beşinci defa da, eğer (kocası) doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi KENDİSİNDEN CEZAYI KALDIRIR. [/COLOR][/CENTER] İşte Yüce Rabbimizin adaleti. Kadın, kocam yalan söylüyor diye yemin etmesi ve Allah ı şahit göstererek, eğer kocam doğru söylüyorsa, Allah ın gazabının kendi üzerinde olmasını dilemesi halinde kadına inanılarak, KADINA CEZA VERİLEMEYECEĞİNİ SÖYLÜYOR. Ama bizler Kur’an ın bunca açık ayetlerine gözlerimizi yumarak, batıl ve hurafe inançlarımıza kanıt aramak adına, Allah ın ayetlerine, kelime oyunları ile farklı anlamlar vermekten çekinmiyoruz. BÖYLECE KÂFİRLERDEN OLUYORUZ, farkında bile değiliz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK [url=http://hakyolkuran.com/]http://hakyolkuran.com/[/url][/QUOTE] |
[QUOTE=dost1;20297]Selamun aleyküm, değerli ozkanates kardeşim
"Zere'na" yı yarattık olarak çevirmek anlamı farklı kılabilir. Bu sözcüğü türetmek, Üretmek , çoğaltmak olarak çevirmek sözcüğün anlamını daha doğru verir diye düşünüyorum. "Cin" sözcüğünü de zıttı olan "ins" sözcüğü ile değerlendirmek gerekir. Ins sözcüğü; beş duyu ile hissedilebilen, bilinen, görünen, tanıdık, ilişki kurulabilen, kaybolmayan, sürekli ortada duran olduğuna göre beş duyu ile hissedilemeyen,bilinmeyen, görünmeyen, tanıdık olmayan, ilişki kurulamayan, kaybolan, sürekli ortada olmayana da cin denilir. Buna göre de çeviri: "Ve Andolsun ki, tanıdıklarınızdan tanımadıklarınızdan birçoğunu cehennem için türetip ürettik..." şeklinde olabilir. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.[/QUOTE] Kuranmeali.org'daki kelime kelime tercümede "için" edatı yok. "Kişiler için yarattık" ile "kişilerden yarattık" arasındaki farkın, Arapça aslında olup olmadığını merak ediyorum. |
Yazişmalar gösteriyor ki konu karı-koca hukuku olarak ele alınırsa tezatlardan kurtulunulamıyor. Fakat konu işçi-işveren/iş hukukuna dayandırıldiği zaman problemler ortadan kalkmakta.
Biz de burada bir daha değinerek konuyu kapatacağız. Çünkü fikri sabitle münazara zor iş. Böylece de ayetler üzerinde düşünme ve düşündürme görevimizi yerine getirmiş olacağız. [QUOTE]KUR’AN IN HİÇBİR AYETİNDE, BİR SUÇ İŞLENDİĞİNDE, KİŞİLERE BİZZAT CEZASINI VERME YETKİSİ VERİLMEMİŞTİR. Önce bunu lütfen asla unutmayalım.[/QUOTE] Ama meal gayet açık:[COLOR="Red"]ONLARI DÖVÜN.[/COLOR] Sebep serkeşlikdi. Ve sorduk. Ya erkek serkeşlik yaparsa? Cevap yok. Verilen şu:[QUOTE]Nisa 128: EĞER BİR KADIN KOCASININ, KENDİSİNE KÖTÜ DAVRANMASINDAN YAHUT YÜZ ÇEVİRMESİNDEN ENDİŞE EDERSE, [COLOR="Red"]UZLAŞARAK[/COLOR] aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günah yoktur.[/QUOTE] Allah ayetinde erkeklerin kadınları koruyup gözetmesini isterken , öbür taraftan "dövün" diyerek çelişkiye düşüp, kadınlara zulum mü ediyor? Yoksa "dövme" kötü davranma değil mi? Değilse "kadınları dövme" zulum olmayıp, koruyup gözetme mi? Kadına "uzlaş", adama "döv"!......... Saygılarımla. Galip Yetkin. |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:50 PM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam