![]() |
Google'ye huri yazınca görsel aramalarda karşıma çıkan şeyler bunlar.
Ama iftiraya alışmışınız ya eski alışkanlıkları yıkmak zor... bu konuda Allah zandan sakınmayı emreder, sizin tanrınız gavsul azam ne emreder bilmem benim dinim islam kitabım Kuran... size dininizde bol şans. /// tartıştığın konunun gereksizliğini vurgulamak için astım. Sen cehennemden kurtul, önce gururundan kibirinden, ben bilirimden kurtul sonra cenneti tartış bence. |
[QUOTE=hiiic;8515]Google'ye huri yazınca görsel aramalarda karşıma çıkan şeyler bunlar.
Ama iftiraya alışmışınız ya eski alışkanlıkları yıkmak zor... bu konuda Allah zandan sakınmayı emreder, sizin tanrınız gavsul azam ne emreder bilmem benim dinim islam kitabım Kuran... size dininizde bol şans. /// tartıştığın konunun gereksizliğini vurgulamak için astım. Sen cehennemden kurtul, önce gururundan kibirinden, ben bilirimden kurtul sonra cenneti tartış bence.[/QUOTE] Hurilerle ilgili o kadar ayet ve hadis verdik hala mı gözün kör senin?.Anladım ki sen ve senin gibiler birşeyler öğrenmek değil, sırf neye inanıyorsa onun peşinden inadına gitmeye çalışıyor.Kuru bilgilerle bir yere varılacaksa ben de sizlerdenim.Yok eğer birşeyler öğrenmeyecekseniz o zaman araştırıp mukayese edeceksiniz."Ben biliyoruım, benden başkasının bildikleri yanlıştır" dersen işte o zaman taassup ehlindensiniz demektir.Biz, kimseye bel bağlamıyoruz.İslam büyüklerinin yolundan gitmenin neresi şirktir?Onlar mı akıllıydı siz mi akıllısınız?.Onlar birşey bilmiyorsa siz mi çok şey biliyorsunuz?Katır inadından vazgeçemeyecek misiniz?Nedir bu İslam'ı dar kalıplara sığdırıp bırakmak, nedir bu kıt anlayış nedir bu hezeyanlar?... BÜYÜK iSLAM ALİMLERİ SİZE GÖRE YANLIŞ YAPMIŞ SİZ DOSDOĞRU YOLDASINIZ ÖYLE Mİ? [B]“Kim bilgisi olmadığı halde Kur’an’la ilgili söz söylerse,Kur’an’ı tefsir ederse cehennemde ki yerine hazırlansın.” (Tirmizî)[/B] Aklı başında ve ehli sünnet alimi olan hiç bir alim bu hadisten sonra halen, bana göre şöyle ben böyle düşünüyorum,benim mantığıma göre böyle diyebiliyorsa,ya makam peşindedir ya da şöhret peşinde... Şeytanın ve nefsinin esiri olmuştur.... Allah tarafından gönderildiğinin apaçık olması, bir çok hakikatleri açıklaması, hakkı batıldan, doğruyu eğriden ayırması, mü'minlerin muhtaç oldukları hükümleri bildirmesi, demektir. Yoksa, ondaki her şeyin, biteviye ayan beyan ve hiç öğrenim görmemiş bir insanla bir üniversite profesörünün aynı şekilde anlayabileceği bir kitap olması demek değildir. Bu iddia sahiplerinin, vücudlarında bir operasyona muhtaç olmaları halinde, bir tıp kitabını okuyan herhangi bir kişiye kendilerini ameliyat etme iznini vereceklerini hiç kimse düşünemez. Oysa bir doktor nezdinde o kitabın manası açıktır. Aynen bunun gibi, insanlar Kur'an'ın mealini okuyarak, kapasiteleri nisbetinde ondan istifade etmeye çalışırlar. Fakat onun sayısız inceliklerini anlayabilmek, ondan isabetli hükümler çıkarabilmek, bazı ilimleri bilmeyi gerektirir. |
Tefsir ilminde dirayet deyince, tefsir çeşitlerinden biri olan "dirâyet tefsirleri" akla gelir. Tefsirler genelde ikiye ayrılırlar: Rivâyet tefsirleri ve dirâyet tefsirleri. Rivâyet tefsirleri, selef âlimlerinden nakledilen eserlere, Sahabe hatta Tâbiîn'in sözlerine ve Kur'ân'ın bizzat Kur'ân ile ve Hz. Peygamber'in hadisleri ile açıklanmasına ve yorumlanmasına dayanır.
Buna karşılık dirayet tefsirleri, rivâyet tefsirlerinde saydığının hususlarla birlikte dil, edebiyat, dinin genel prensipleri ve diğer genel bilgilere dayanılarak yapılan tefsirlerin genel adıdır. Bu tefsirlere "rey" veya "makûl" tefsirleri de denir. Fakat burada sözünü ettiğimiz rey'den kasıt ictihattan başka bir manaya alınmamalıdır. Bu tefsir çeşidi bir zorunluluk karşısında ortaya çıkmıştır. Çünkü İslâm'ın ilk devirlerinde Araplar, Arap Yarımadası'nda iken, dillerinin bozulmamış saf haline sahiptiler. Zamanla İslâm topraklarının sınırları genişleyip yabancı milletler ve yabancı kültürler ile karşılaşınca, daha önce dillerinde bulunan melekeleri zayıfladı. Bundan dolayı da Arap dilini korumak için kaidelere ihtiyaç duyuldu. Hele Arap olmayanların bu lisanı öğrenmesi, Arapça'nın gramerine bağlı bir işti. Kur'ân da Arap dili ile nazil olduğundan, onun anlaşılması bazı ilimlere ihtiyaç göstermekte idi. Bu ve bunun gibi diğer âmiller dirâyet tefsirinin doğmasında baş rolü oynadı. (İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Ankara 1979, 230). |
Rey tefsirinin caiz olup olmaması konusunda da İslâm âlimleri başlangıçta fikir ayrılığına düşmüşlerdir. Bazıları Hz. Peygamber'in "Kur'ân-ı kendi reyiyle tefsir eden kişi, isabet bile etse, hata etmiştir" hadîsini (es-Suyuti, el-Câmiu's-Sağîr, II, 543; Ebû Dâvud, Sünen, II, 287; Tirmizî, Sünen, V, 200) delil getirerek rey ile tefsire karşı çıkmışlardır. Bazıları da bu görüşe cevaben, hadiste; hadis ve eserleri hiç dikkate almadan, hevâ ve hevesine, hatta kişinin kendi arzusuna göre tefsir etmesinin kasdedildiğini söyleyerek kendilerine Kur'ân'daki düşünceye davet eden âyetleri de delil getirerek rey ile tefsirden anladıklarını ortaya koymuşlardır. Bu şekilde yapılan tefsîrin "memduh tefsir" olduğunu söylemiş ve böyle tefsirlerin caiz olduğunu savunmuşlardır. Böylece dirâyet tefsirleri yazarak, zamanımızda bize bile Kur'ân'la ilgili bir çok hakikatin anlaşılmasında yardımcı olmuşlardır.
Bu çeşit tefsiri benimseyenler, Kur'ân-ı Kerim'i yorumlamak için, önce Kur'ân'a, sonra hadîslere, âyetlerin "nüzul sebeplerine" ve Sahâbe'nin görüşlerine başvurmuşlardır. Şayet bunlarda aranılan bir meseleye çözüm bulunamazsa, kelimenin sözlük ıstılah ve sarf (çekim) ile ilgili yönlerini dikkate alarak; i'râb, belâgat, hakikat ve mecaz gibi Arap dilinin sanat ve diğer yönleri ile âyetlere açıklama ve yorumlar getirmeye çalışmışlardır. Yine bu tefsirlerde tarihî, ilmî ve sosyal birtakım gerçeklere de yer vererek âyetleri en iyi şekilde açıklamaya çalışma gayesini gütmüş olan dirâyet tefsircileri, usûl olarak konulan bu kaideleri genellikle ihmal etmişlerdir. (Cerrahoğlu, a.g.e. 231; Ayrıca bkz. ez-Zehebî, et-Tefsir ve'l-Müfessirun, Kahire, 1381/1961, I, 255 vd; ez-Zürkânî, Menâhilü'l-İrfah, Mısır, 1372, l. 517 vd.). |
[B]Dirayet tefsiri, ictihada dayanır. Bu sebeple rey tefsirine karşı olanlar dirayet tefsiri hakkında şu eleştirileri yöneltmişlerdir: Rey ile tefsir Allah'a karşı bilmeden söz söylemektir. Zanna dayanarak cahilce sözlerle tefsir yasaktır. Hz. Peygamber (s.a.s.)'den başka birinin Kur'ân'ın manasını beyan ve izaha yetkisi olamaz. Kur'an hakkında kendi reyi ile söz söyleyen, Cehennem'deki yerine hazırlansın.
Bunlara karşı rey tefsirini câiz gürenler de şöyle demişlerdir: Zann da ilim çeşitlerindendir. İctihad edip de isabet edene iki, etmeyene bir ecir vardır. Hz. Peygamber (s.a.s.) Muâz bin. Cebel'in Yemen'e gönderilirken verdiği cevapta Kur'ân, Sünnet ve reyimle hükmederim deyişinden memnun olmuş ve ona dua etmişti. Hz. Peygamber'in beyan ve izah etmediği hususlarda ilim sahipleri ellerinden geldiğince Kur'ân'ı anlamaya çalışacaktır. Gerçeği bildiği halde sadece nefis ve arzusuna kapılarak Kur'ân'ı tevil eden ve kendi görüş ve mezhebini takviye için çarpık görüşlerle Kur'ân'ı tefsir edenler elbette Cehennem'e hazırlansın; ama bir delil ve burhana dayanarak tefsir eden iyi niyetli âlimler için bu söylenemez. Ayrıca Ebu Davud ve Tirmizî'nin Hz. Cündeb (r.a.)' ten rivâyet ettikleri "Kur'ân hakkında kendi reyi ile söz söyleyen kimse isabet etmiş olsa bile hatadadır." şeklindeki hadis sıhhatli değildir. Selef, reyden bahsederken onu bilgisizce, cahilce tefsir anlamında kullanmıştır. Kur'ân'da "...tanımazlar mı... bilmezler mi...düşünmezler mi..." denilerek ilim erbabının aklı kullanarak âyetleri tefsir edebileceğine cevaz vardır. Eğer rey ile tefsir caiz olmasaydı ictihad da caiz olmazdı. Kaldı ki Hz. Peygamber (s.a.s.) Kur'an'ın bütününü açıklamış değildir veya bize her âyetin açıklaması ulaşmış değildir. Ayrıca Hz. Peygamber İbn Abbas için niçin "Allah'ın, onu dinde fakih kıl ve ona tevili öğret. " buyurmuştur? Yani hoş görülmeyen ve yasaklanmış olan rey tefsiri, sırf hevâ ve kötü niyete dayanan, hatta Kur'ân'a sırt çevirdiği halde başkalarını tefsiriyle kitaba davet edenler içindir. Selef uleması, bilgiye dayanan tefsir hususunda hiçbir mahzur görmemişlerdir. Bildikleri veya bilgilerine dayanarak açıklama yaptıklarını açıkça söyleyen selef, bilmedikleri için susmuştur. Bildiğini saklamamış, bilmediği konuda da uluorta tefsir yapmamıştır. Rey tefsiri denilince sadece, akla dayanma anlaşılırsa, bu çok yanlış bir anlama olur. Oysa reye gelinceye kadar bir dirayet müfessiri şu konuları çok iyi öğrenir: Lugat, nahv, sarf, iştikak, meani, beyan, bedî' ilimleri, kırâat, fıkıh usulü, kelâm, nüzul sebepleri, kıssalar, nasih ve mensuh, hadîs, mevhibe ilimleri. Ayrıca bu şer'i ilimler yanında, rey tefsirinden önce hukuk, iktisad, siyasal, beşerî ve sosyal ilimlerin öğrenilmesi gerektiğini belirtenler de bulunmaktadır. Bazı müfessirlerin yaptığı gibi Kur'ân'ı tamamen çağdaş ilim ve teknolojik bilgilere dayanarak açıklamaya çalışan salt rasyonalist ve pozitivist bir tefsir caiz olmadığı gibi bu tefsir usulü, selefi tefsir geleneğiyle de bağdaşmamaktadır. Bu nedenle Mevdûdî, Seyyid Kutub, Said Havva... gibi ilim adamları da rivâyet ağırlıklı dirayet tefsiri yazmışlardır. Zaten rivâyet tefsiri olmaksızın sadece rey ile tefsirin de bir anlamı olmaz. Geçmişten günümüze meşhur rivâyet müfessirleri arasında Taberî, Semerkandî, Salebî, Beğavî, Endülüsî, İbn Kesir, Seâlibi, Süyûtî sayılabilir. Dirayet tefsirinde de, Fahreddin Razi, Beydâvî, Nesefi, Hazin; Ebu Hayyan, Neysabûrî, İmâdi, İsfehânî, Zemahşerî'nin eserleri zikredilebilir. Hiç bir kimse Kur'ân'ı mutlak manasıyla tefsir edemez. Demek ki, hangi müfessir Kur'ân'ı ister rivâyet ister dirayet yoluyla tefsir etse, mutlaka birçok eksiği kalacaktır. Zaten dirayet tefsirleri, genellikle müfessirin en fazla geliştiği ilim kolunda ağırlık kazanmaktadır. Meselâ filolog ez-Zeccac (ö. 311/923)'ın tefsiri nahv ağırlıklıdır. el-Cessas'ın tefsiri fıkıh ağırlıklıdır. Mutezilîlerin tefsirleri kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Mutasavvıflarınki de tasavvufu yansıtmaktadır. Yani tefsirlerde genel olarak mezhep, fıkhi ihtilaflar, doktriner eğilimler ağır basabilmektedir. Meselâ Ebu İshak ez-Zeccâc (ö. 311), Ebu'l Hasan el-Vâhidî (ö. 468) Ebu Hayyan el-Endelusî (ö. 745) gibi dil âlimleri nahiv ilmindeki ehliyetlerini Ma'ani'l Kur'ân, el-Basit, el-Bahru'l-Muhit adlı tefsirlerinde bariz bir şekilde ortaya koymuşlardır. Fahruddin er-Râzî (ö. 606) de, fıkıh, usuli fıkıh, kelam, edebiyat, felsefe, matematik, kimya, tıp, astronomi, Şâfiî fıkhı gibi çok geniş alanlarda sözü geçen bir âlimdi ve Mefatihu'l Gayb adlı tefsirinde bütün bu ilmî çalışmalarının, hatta tasavvufun etkileri görülür. Ebu Bekr el-Cessâs (ö. 370) da, bir Hanefî müctehidiydi. Ahkâmu'l-Kur'ân'ında Hanefi mezhebi yönünden ahkâm âyetlerini tefsir etmiş, Hanefiliği müdafaa etmiştir. Bazı Mutezilî fikirlerine de bu tefsirde rastlamak kabildir. Malikî âlimi Ebu İshak es-Salebî (ö. 427) ve el-Hazin el-Bağdâdî (ö. 741) el-Keşf ve'l-Beyan, Lubabu't-Te'vil fi Ma'ani't-Tenzil isimli tefsirlerinde İsrâiliyattan nakledilen kıssalara çokça yer vererek tarih ilmine ağırlık vermişlerdir. Tasavvufî tefsirlerde, Ebu Abdurrahman es-Sûlemî (ö. 412) ve Ebu'l-Kasım el-Kuşeyrî (ö. 465), Hakâyiku't-Tefsîr ile Latâifu'l-Şârât'ta İşârat tefsir yoluna gitmişlerdir. Dirayet tefsirinin öncülüğünü Irak müfessirleri yapmıştır. Aslında, tefsir geleneğinde, Hz. Peygamber'den gelen tefsire, Ashabdan, Tabiundan, Etbau't-tâbiin'den gelen tefsirlere itibar etmeksizin, bugüne kadar yazılmış tefsirleri gözden geçirmeksizin tefsir yapılması caiz değildir. Tarihte, aklî tefsirlerin çıkış ortamına bakıldığında, siyasî, ameli, itikadi mezheplerin vücut bulduğu felsefe ve kelam tartışmalarının yoğunlaştığı, tasavvuf akımının belirdiği bir çağ görülür ki, yapılan tefsirlerde müfessirlerin bu hareketlerin etkisi altında kaldıkları ve bunu tefsirlerine yansıttıkları bir gerçektir. Bu tefsirlerdeki ilmi terimlere, tanımlara, kavramların kullanılışına bakıldığında bu dilin neyi ifade etmek istediği anlaşılabilir. Muhakkak ki tefsir kitapları da çağının kültürünün bir parçasıdır. Oysa Kur'ân ezelîdir ve çağlar boyunca nice tefsirleri yapılacaktır. İslâm dini var olduğundan beri ona karşı sinsi, yıkıcı, suret-i haktan görünerek onu içten yıkmaya çalışan hareketler de var olmuştur. Bunlar çok defa İslâm'ın temelleri olan iman, ibadet ve ahlâk esaslarından müslümanları uzaklaştırmak istemişlerdir. Gayeleri için, Kur'ân'ı sapıkça, kendi kafalarına göre, günün çıkar hesaplarına göre tefsir etmekten geri durmamışlardır. [B]Şamil İslam Ansiklopedisi[/B][/B] |
arkadaşım hem kurana açıklama getireni suçluyorsun, hemde oturmuş yok ziyaret tefsiri yok rezalet tefsiri diyip küçücük aklınca bişiler açıklamaya çalışıyorsun.
Kendi içinde çelişkiye düşmüşsün çıkışın da zor Allah yardımcın olun diyim ne diyim. Seni ataların ve taptığın şu gavsların yalanları zehirlemiş. Sana hidayet zor. Bu din öyle işine geleni seç sonra ziyaretten tefsir et dini değil,,, Kuran zaten Allahın açıkladığı bir kitaptır,, taptığınız gafsların ne tür tefsirleri varsa hepsi gafslarının başına topraklarıyla beraber geçsin. Biz kuranı dinliyoruz.. Bak bizim Allahımız senin tanrıların hakkında ne diyor.. onların tefsirleri hakkında ne diyor.. Artık hangi rezalet tefsirine düşersen düş,, buralarda kuru gürültü namına her akılsız lafı alıp satma, bak bakalım rizalet tefsirini hangi manadan çıkaracaksınız,,, mürşide tabi olun diyor mu? [B][B]Hud suresi 1. Elif. Lam. Ra. (Bu sana indirilen), hikmet sahibi (ve) her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da açıklanmış bir kitaptır. 2. (De ki: Bu Kitap) "Allah'tan başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Şüphesiz ki ben, onun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim. 3. Ve Rabbinizden mağfiret dilemeniz, sonra da ona tevbe etmeniz için (indirildi. Eğer bu emrolunanları yaparsanız), Allah sizi, tayin edilmiş bir süreye kadar güzel bir şekilde yaşatır, fazlasını yapan herkese de iyiliğinin karşılığını verir. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım." 4. Dönüşünüz yalnız Allah'adır. O, her şeye kadirdir. [/B][/B] o küçücük beyninizle bu dini yıkmaya çalışıyorsunuz ama bütün bu hazırladığınız tuzaklar başınıza bir bir geçecek islama ve kurana tefsir açıklama adı altından attığınız iftiraların cezasını burdada ahirettede çekeceksiniz.. rezillik size haktır hak. |
[QUOTE=hiiic;8522]arkadaşım hem kurana açıklama getireni suçluyorsun, hemde oturmuş yok ziyaret tefsiri yok rezalet tefsiri diyip küçücük aklınca bişiler açıklamaya çalışıyorsun.
Kendi içinde çelişkiye düşmüşsün çıkışın da zor Allah yardımcın olun diyim ne diyim. Seni ataların ve taptığın şu gavsların yalanları zehirlemiş. Sana hidayet zor. Bu din öyle işine geleni seç sonra ziyaretten tefsir et dini değil,,, Kuran zaten Allahın açıkladığı bir kitaptır,, taptığınız gafsların ne tür tefsirleri varsa hepsi gafslarının başına topraklarıyla beraber geçsin. Biz kuranı dinliyoruz.. Bak bizim Allahımız senin tanrıların hakkında ne diyor.. onların tefsirleri hakkında ne diyor.. Artık hangi rezalet tefsirine düşersen düş,, buralarda kuru gürültü namına her akılsız lafı alıp satma, bak bakalım rizalet tefsirini hangi manadan çıkaracaksınız,,, mürşide tabi olun diyor mu? [B][B]Hud suresi 1. Elif. Lam. Ra. (Bu sana indirilen), hikmet sahibi (ve) her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da açıklanmış bir kitaptır. 2. (De ki: Bu Kitap) "Allah'tan başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Şüphesiz ki ben, onun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim. 3. Ve Rabbinizden mağfiret dilemeniz, sonra da ona tevbe etmeniz için (indirildi. Eğer bu emrolunanları yaparsanız), Allah sizi, tayin edilmiş bir süreye kadar güzel bir şekilde yaşatır, fazlasını yapan herkese de iyiliğinin karşılığını verir. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım." 4. Dönüşünüz yalnız Allah'adır. O, her şeye kadirdir. [/B][/B] o küçücük beyninizle bu dini yıkmaya çalışıyorsunuz ama bütün bu hazırladığınız tuzaklar başınıza bir bir geçecek islama ve kurana tefsir açıklama adı altından attığınız iftiraların cezasını burdada ahirettede çekeceksiniz.. rezillik size haktır hak.[/QUOTE] Abdal çocuk! ziyaret tefsiri değil,[B] dirayet tefsiri[/B]nden bahsettik.Anlaşılan sen hiç okumadan kabataslak mesajımı geçiştirmişsin.Okumadan bilmeden buralara birşey yazma be kardeşim. Allahu alem, sen Türkçe namaz kılarsındır veya hiç namaz kılmazsındır.Mantığınıza ters gelen şeyler Kur'an da varsa bunu da mı inkar edeceksin? REZİLOLAN SİZSİNİZ.NAMAZI, ABDESTİ, GUSÜLÜ, KESİNLİKLE BİR İLMİHALDEN ÖĞRENMİŞSİNİZDİR.O İLMİHAL EHLİ SÜNNET ALİMLERDEN BİRİSİNİN OLMALI DEĞİL Mİ? KUR'AN'DA; NAMAZ NASIL KILINIR, GUSÜL ABDESTİ NASIL ALINIR, TEYEMMÜM NASIL YAPILIR, NİKAH VE BOŞANMALARDA Kİ HÜKÜMLER, TİCARET İLMİ HANİ NERDE BUNLAR? BU VE NİCE MESELELER KUR'AN VE HADİSLERDEN ÇIKARILMADI MI BRE EY GAFİL ADAM!. BU İLİMLER KENDİLİĞİNDEN Mİ OLUŞTU.NE GAFİLLİKTİR BU! BİZ KUR'AN'I MI İNKAR EDİYORUZ, HADİSLERİ Mİ YALANLIYORUZ, KUR'AN'IN HANGİ AYETİNİ YALANLIYORUZ DA BÖYLE BİZİ TENKİT EDERSİNİZ? SİZ ASLA TEBLİĞ ERBABI OLAMAZSINIZ.GİTTİĞİNİZ YERLER DE SORMAZLAR MI? "KARDEŞİM İYİ GÜZEL ANLATIYORSUNUZ DA BUNLARIN HAKKINDA HİÇ Mİ HADİS YOK, HİÇ Mİ FIKIH YOK DEMEZLER Mİ SİZE?.VAH YAZIK SİZE! İSLAM SİZDEN ŞİKAYETÇİ OLACAK.HELE DE KUR'AN!.O KUR'AN Kİ KIYAMET GÜNÜ "BENİ KENDİ GÖRÜŞÜNE GÖRE YORUMLADILAR, ANLATTILAR BENİ BÖYLE ANLADI BİLDİLER" DİYE SİZDEN ŞİKAYET ETMEYECEK Mİ? HAKİKATEN SİZİNLE TARTIŞMAK KARA CAHİLLİKMİŞ.BOŞUNA KENDİMİ YORUYORUM.ALLAH SİZE AKIL VE ŞUUR VERSİN,BİLDİĞİNİZ YOLDA YÜRÜYÜN!.KIYAMET GÜNÜ KİM AKLANACAK KİM KÂRLI ÇIKACAK GÖRECEĞİZ BAKALIM... SELAMETTE KAL, ALLAH'A EMANET OL!... |
Arkadaşım dikkat edersen burada kimse Kuranı yorumlamıyor,,, size ayetlerde ne yazıyorsa aynen gönderiyoruz,,, yorum bizim işimiz değil yorum sizin işiniz. Biz diyoruzki işte ayet..
Yorum var mı? direk ayeti sunuyoruz... Eğer kuran yorumdan dolayı şikayet edecekse sizden edecektir,,, oturup daha dikkatli düşünün. |
İstemem senin cennetten istediklerini,
Tasdik etmem mümkün değil senin söylediklerini. Hurilerin elinden alınacak diye bağırıp durma, Senin cennetin sana, benim cennetim bana. |
[B]Fedakar
Mesele şu veyabu tefsir metodu değil. Mesele, arabça kelimelere alakasız manalar verip rayından çıkarmak meselesi. HURİ hiçbir zaman gelenekçi şehvetperestlerin anlamlandırdığı CENNET GEYŞASI manasına gelmez. Burada anlaşırsaük gerisi kolay olacaktır[/B] |
[B]Temiz bir vicdandan daha rahat bir yatak/yastık yoktur[/B] (vicdan azabı çeken birisi)
Acaba temiz bir vicdandan, huzurlu ve başarıyı tatmış bir ruhdan daha zevkli bir cennet olabilir mi? -Biz onların kalplerinden kini nefreti kıskançlığı atmışızdır diyor. Dünyadan bozguncular çıkarılırsa, Allah ve kitabı hakkında sürekli tartışan, açık kapılar arayıp kanunları kendilerine yontanlar çıkarılırsa, DÜnyada sadece imarı ve gelişmeyi seven mutlu insanlar kalırsa, Cennete gerek var mı? Birileri kendisini özgür hissetmek için başkalarını köleleştirmeye, kendisini zengin hissetmek için başkalarını muhtaç hale sokmaya çalıştıkça Cennet yüzü göremez. |
[B]Din, vicdanı hür, fikri hür, imanı hür insanlar tesis etmek ister
Görün ki, günümüz müslümanları HÜRRİYET ile aralarında binlerce engel oluşturmuşlardır. Ve iki merciye kulluk mümkün değildir, ikibin merciye kulluk yapanları artık siz hesap edin[/B] |
[B]Ne kadar anlatsam size hep vız geliyor sözlerim.Ayetleri cımbızlayıp kafalarda soru işaretini bırakıp ancak cahil kimseleri aldatabilirsiniz.Güya cennete gitmiş gelmişler gibi ayetlerde ki hurileri yalanlamak Allah korusun insanı dinden çıkarır.
Sizler huri ile üzümü birbirine benzetip karıştırıp çorba ettiniz, yapmayın Allah aşkına.Milleti aldatmayın etmeyin eylemeyin bu vebali kaldıramazsınız.Ayetlerde ki maksadından çıkmayın.Olduğu gibi kabullenin veya onun hakkında tam bir sağlam mantık yürütün!.. Cennet ehlinin en aşağı derecede olanının baş ucunda 10.000 hizmetçi, her hizmetçinin elinde farklı renkte altın ve gümüşten iki sahan ve içlerinde ayrı ayrı meyveler vardır. En son yediğini de ilk iştiha (açlıktan gelen istek, haz) ile yer... [Ramuz el-Ehadis-1, s. 71/5] Hadisten anlaşıldığı gibi cennetteki nimetler cennet ehlinin en zevk alacakları şekilde kendilerine sunulacaktır. Kendilerine hizmet amacıyla yaratılmış ve bu hizmeti zevkle ve özenle yapan hizmetkarların altın ve gümüş kaplarda sundukları çeşit çeşit meyveler cennet ehline Allah'tan bir ağırlamadır. Allah bir ayette: [/B]...[B][COLOR="Blue"] Orada nefislerinizin arzuladığı herşey sizindir ve istediğiniz herşey de sizindir. Çok bağışlayan, çok esirgeyen (Allah)tan bir ağırlanma olarak. (Fussilet Suresi, 31-32)[/COLOR][/B][B]Bunun yanı sıra Peygamberimiz (sav) cennette bir meyve dalından koparıldığında bu meyvenin yerinde bir eksilme olmadığını, yerine yenisinin geldiğini haber vermiştir: ... Cennetin meyvesindan koparınca, yerine yenisi biter. [Ramuz el-Ehadis-1, s. 98/9] Başka bir rivayette Peygamberimiz (sav)'in şu sözlerine yer verilmektedir: Bir köylü Arap, "Ey Allah'ın Resulü cennetin içinde meyve var mıdır?" diye sordu. Resulullah: "Evet Tuba denilen bir ağaç vardır" buyurdu. O zat: "Ya Resulullah bizim arazimizdeki hangi ağaç ona benzer?" dedi. Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları), üst üste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları, (Vakıa Suresi, 28-29) Resulullah: "Senin arazindeki ağaçlardan hiçbir şey ona benzemez. Fakat sen hiç Şam'a geldin mi? Çünkü orada ceviz denilen bir ağaç var ki bir gövde üzerine biterek yukarısı -yani dalları- yayılır. İşte bu ağaç Tuba ağacına benzer" buyurdu. O zat: "Ya Resulullah, o ağacın dip gövdesinin kalınlığı ne kadardır?" dedi. Allah'ın Resulü: "Senin ev halkının develerinden beş yaşına basan genç bir deve yola çıksa dibini dolaşıp kuşatamaz da nihayet ihtiyarlığından boynu kırılır" buyurdu. Köylü Arap: "Cennette üzüm var mı?" diye tekrar sordu. Resulullah: "Evet vardır" buyurdu. O zat: "O üzümün salkımının büyüklüğü ne kadardır?" dedi. Resul-i Ekrem: "Alaca karganın hiç durmadan bir aylık uçup gideceği mesafe kadar" buyurdu. O zat: "O üzümün taneleri(nin büyüklüğü) ne kadardır?" dedi. Allah'ın Resulü: "Büyük kova gibidir" buyurdu. O zat: "Ey Allah'ın Resulu, o üzüm tanesi beni ve ev halkımı muhakkak doyurur" dedi. Resulullah: "Evet seni ve ev halkını ve akrabanın ekserisini doyurur… Cennetin hurması ağacın dibinden dallarına doğru intizamlı bir şekilde yığılıp istif edilmiştir. Meyveleri büyük testiler misalidir. Ne zaman bir meyve koparılsa yerine başkası gelir. Cennetin suyu çukur olmayan yerlerden akar. Cennet üzümünün her bir salkımı on iki arşındır."[Tezkireti'l Kurtubi, s. 312-313/518] Kur'an'ımız bizim anlayacağımız nisbette cenneten bahsetmektedir.Oysa cennette dünyada iken gözlerimizin görmediği,hiç düşünemediğimiz hayalini bile edemediğimiz aklımızdan bile geçmeyen nice nimetler vardır Allahu alem... Kimse burada cennet hakkında şek ve şüphe edici laflar söylemesin.Yoksa Kur'an dışına çıkmış olursunuz.[/B] |
Seni okuyanda, bu kadar huri verildi de biz reddettik almadık sanacak. Ah azizim, biz aptalmıyızda bu kadar huriyi red edelim. Nacar gercek oyle degil iste. Neyse bos konular bunlar. Kim ne istiyorsa Allah 1 fazlasını versin... Hele bir cennetin yolunu gorup Allahın rızasını alalımda, huriye sıra gelir. Bana gore abesle istigal. Dileyen cennette hurilerle yapacagı oturak alemlerinin hayalini kurarak yasasın, dileyende hasyet duyarak O'nun rızasından uzaklasma endisesi ve mahcub olma korkusu ile hayatına cekiduzen etsin. Banane! İste Kuran, iste Allahın dini. Bilene bilmedigini bildirmek zor zanaat azizim.
[I] Cennet dedikleri ne ki, bir kaç köşkle birkaç huri İsteyene ver onları, bana seni gerek seni Yunus-durur benim adım, gün geçtikce artar ödüm İki cihanda maksudum, bana seni gerek seni [/I] Yunusu anlamak, daha da zor dur kardesim... Muhabbetle |
[QUOTE]Dileyen cennette hurilerle yapacagı [COLOR="Red"]oturak alemlerinin[/COLOR] hayalini kurarak yasasın, dileyende hasyet duyarak O'nun rızasından uzaklasma endisesi ve mahcub olma korkusu ile hayatına cekiduzen etsin.[/QUOTE]
[B]Alem milletiz ya, illa cennette de alem yapacağız :)[/B] |
Cinsel ilişkinin birinci amacı üremektir ve ben şahsen cennette üreme ve cinsel ilişki olmayacağını düşünüyorum. Huri vb. tartışmalarını bırakalım da cennete girecek ammeller yapmaya bakalım. Cehenneme gidenlerin "ne olur bizi de alın, huri falan lazım değil nuri bile olur yeter ki girelim" şeklinde feryad edecekleri gayet net anlaşılırken ben cennette alacağımı [U]KENDİMCE[/U] varsaydığım ödülleri düşünerek UYKU MODUNA geçemem.
[COLOR="Red"][B]Bir kontrol edin, eğer nefes alıyorsanız halen sınavdasınız demektir.[/B][/COLOR] |
[QUOTE=Anonymous;9051]Cinsel ilişkinin birinci amacı üremektir ve ben şahsen cennette üreme ve cinsel ilişki olmayacağını düşünüyorum. Huri vb. tartışmalarını bırakalım da cennete girecek ammeller yapmaya bakalım[COLOR="Red"]. Cehenneme gidenlerin "ne olur bizi de alın, huri falan lazım değil nuri bile olur yeter ki girelim"[/COLOR] şeklinde feryad edecekleri gayet net anlaşılırken ben cennette alacağımı [U]KENDİMCE[/U] varsaydığım ödülleri düşünerek UYKU MODUNA geçemem.
[COLOR="Red"][B]Bir kontrol edin, eğer nefes alıyorsanız halen sınavdasınız demektir.[/B][/COLOR][/QUOTE] [B]Aynen katılıyorum [/B] |
bi şekilde motive olmak lazım...
kim neyden motive olacaksa onu arzulasın. Ben sapıkları bile hoşgörüyorum,... Sonuç; bu dünyada salih ameller karşılığı Allah hoşumuza gidecek bir hayatı bize sunacak.. bizde mutlu olacağız... Motivasyon şart.. Allahtan daha mı iyi bileceğiz. dünyadaki kimi yasaklar ahirette temiz ve helal olacak; örn; sarhoş etmeyen rahatsız etmeyen ŞARAP... zina olmayan cinsel ilişki neden olmasın ki? ama motivasyon kaynağı olarak bu tür bir olayın abartılarak insanlık dışı bir sapıklık ve ötesi sübyancılıkla ortalığa çıkılması biraz mide bulandırıcı. |
[B]Bu yazının yazılışına sebep şuydu
İlk kez camiye giden bir prof. cuma hutbesinde bunları dinleyince, "Adam resmen gelenev gibi bir cennet tasviri çizdi yahu" diye tepkisini koymuştu. Gerçeğin bu olmadığını analtana dek epey ter dökmüştük tabi[/B] |
[QUOTE=TEBYİN;9061][B]Bu yazının yazılışına sebep şuydu
İlk kez camiye giden bir prof. cuma hutbesinde bunları dinleyince, "Adam resmen gelenev gibi bir cennet tasviri çizdi yahu" diye tepkisini koymuştu. Gerçeğin bu olmadığını analtana dek epey ter dökmüştük tabi[/B][/QUOTE] [B]Selamün aleyküm,Tebyin kardeşim o senin dediğin prof kendi aklındır.Oysa camiye yeni gelen prof böyle şeyleri ilk defa duyduğunda daha da heveslenecektir.Niye? Çünkü "cennet karşılıksız değilmiş ne kadar da hoş nimetler varmış" diyecek ve hayatına yeniden çekidüzen verecektir. Ben şahsen hurilere sahip olacağım diye cennet için ameller işlemem.MÜhim olan Allahımızın bizden razı olmasıdır.Allahu Teala samimi ve gerçek müslümanları zaten mükafatlandıracaktır.Allahımız hiçbir amelin karşılığını boşa çıkarmaz.Kötülük işlesekte mutlaka onunda cezası ahirette verileceğinden şüphemiz olmasın diyorum.[/B] |
[B]Fedakar,
İlk kez camiye gelen birine SEKS CENNETİ anlatılmaz İlk kez camiye gelen birine, Cehennemdeki irinler, cerahatlar da anlatılmaz Ve Camiye ilk gelen birine, gece tırnak kesilir mi, diş dolgusu caiz mi de anlatılmaz. Anlatılırsa, cami ortamının ne kadar basit bilgilerden oluştuğuna kanaat getirir ve terkeder orayı. Böyle onlarca insan tanıyorum çünki[/B] |
[QUOTE=TEBYİN;9071][B]Fedakar,
İlk kez camiye gelen birine SEKS CENNETİ anlatılmaz İlk kez camiye gelen birine, Cehennemdeki irinler, cerahatlar da anlatılmaz Ve Camiye ilk gelen birine, gece tırnak kesilir mi, diş dolgusu caiz mi de anlatılmaz. Anlatılırsa, cami ortamının ne kadar basit bilgilerden oluştuğuna kanaat getirir ve terkeder orayı. Böyle onlarca insan tanıyorum çünki[/B][/QUOTE] [B]Muhterem kardeşim yabancı veya tanımadık bir kimsenin camiiye ilk defa gelip gelmediği nasıl anlaşılacak.Şayet, o ilk gelen her hangi bir kimse o anda vaaz eden hocaefendiyi vaazında, konu dikkat çekici bir şey ise dinlemeyecek mi?Hocaefendiye soru sorma hakkı olmayacak mı?Hülasa, bir kimse vaaz eden veya fetva veren hocaefendiye yanlış düşüncelerden fikirlerden meselelerden ona soru sormakla işin aslı astarı öğrenilip mesele haledilmiş olur.Yoksa, (çok af edersiniz) öküzün trene bakması gibi hocaefendiyi dinleyip de konuştukları doğru mu değil mi diye hiçbir şey düşünmeyip,irdelemeyip o şekilde inanır ve algılarsa elbetteki yalan yanlış bir şeylere inanacak ve kabullenecektir.İşin en önemli tarafı da edinilen konu üzerinde, hocaefendinin cemaate "sorusu olan var mı cevaplandıralım" demesi akıllı iştir.Yoksa, "ben söyledim siz de kabullenin" demek istemekte olur bu da yanlış anlaşılmalara sebebiyet verir..Akıllı müslüman, delilsiz ispatsız hiçbir mesele üzerinde durmamalıdır vesselam...[/B] |
[B]Metropol şehirlerinde söylediklerin geçerli olabilir ama anadoluda minik camilerde yeni yüzler hemen bilinir. Bu yüzden Anadolu imamlarının biraz daha davranış siyasetini bilmesi elzemdir[/B]
|
[QUOTE=FEDAKARADAM;9072][B]Şayet, o ilk gelen her hangi bir kimse o anda vaaz eden hocaefendiyi vaazında, konu dikkat çekici bir şey ise dinlemeyecek mi?Hocaefendiye soru sorma hakkı olmayacak mı?Hülasa, bir kimse vaaz eden veya fetva veren hocaefendiye yanlış düşüncelerden fikirlerden meselelerden ona soru sormakla işin aslı astarı öğrenilip mesele haledilmiş olur.Yoksa, (çok af edersiniz) öküzün trene bakması gibi hocaefendiyi dinleyip de konuştukları doğru mu değil mi diye hiçbir şey düşünmeyip,irdelemeyip o şekilde inanır ve algılarsa elbetteki yalan yanlış bir şeylere inanacak ve kabullenecektir.İşin en önemli tarafı da edinilen konu üzerinde, hocaefendinin cemaate "sorusu olan var mı cevaplandıralım" demesi akıllı iştir.Yoksa, "ben söyledim siz de kabullenin" demek istemekte olur bu da yanlış anlaşılmalara sebebiyet verir..Akıllı müslüman, delilsiz ispatsız hiçbir mesele üzerinde durmamalıdır vesselam...[/B][/QUOTE]
Selamünaleyküm fedakaradam kardeşim. Çok güzel bir konuya değinmişsiniz. Malesef başından beri bizlere, [B]"hoca vaaz verirken,hutbe verirken konuşulmaz"[/B] diye öğretilmiştir. İsabetle bahsettiğiniz gibi cemaat hocaya, "Öküzün trene baktığı gibi bakar" olmuştur. Halbuki gerek resulullah zamanında, gerekse Halife Ömer zamanında hutbe esnasında erkek ve kadınlardan meydana gelen cemaatin hutbede itiraz bile ettiğine dair tarihi kayıtlar vardır. Hoca vaaz ya da hutbe okurken, cemaat suspus oturur, kimisi esner, kimisi de oturduğu yerde uyur. Halbuki vaaz yada hutbede cemaatin katılımıyla bir salat eylemi gerçekleşse herkes dinamik olacağından dolayı; hiçkimse camide uyumaz. İşte o zaman cemaatin gerçek önemi ortaya çıkar. Camiye [B]"borç ödemeye"[/B] değil, [B][U]salat eylemeye [/U][/B]giden cemaat; gayet aktif,dinamik,faal vaziyette Allah'ın emri, dinin direği olan [B]"salat" ı[/B] ikame eylerler. Selametle |
[QUOTE=TEBYİN;9073][B]Metropol şehirlerinde söylediklerin geçerli olabilir ama anadoluda minik camilerde yeni yüzler hemen bilinir. Bu yüzden Anadolu imamlarının biraz daha davranış siyasetini bilmesi elzemdir[/B][/QUOTE]
[B]Çok doğru söylüyorsunuz,buna katılıyorum.Zaten köy gibi yerlerde herkes birbirini tanır.Hal böyle olunca köye yabancı bir misafir gelse ve camiye girse hocaefendi ona en azından hoş geldiniz demelidir. Camilerde mahrem konular usulüne uygun bir şekilde edep ve hayaya riayet edilmek şartıyla mahrem konular anlatılır.Lakin cennetle ilgili mevzularda devamlı hurilerden bahsetmek mübalağılık olacağından bundan sakınılmalıdır.Yeri ve zamanı geldiğnde onlardan da bahsedilir.Esasen müslümanların derdi cennet olmamalı Allah'ın rızası nasıl kazanılır derdimiz olmalıdır diye düşünüyorum.[/B] |
[QUOTE=Miralay;9074]Selamünaleyküm fedakaradam kardeşim.
Çok güzel bir konuya değinmişsiniz. Malesef başından beri bizlere, [B]"hoca vaaz verirken,hutbe verirken konuşulmaz"[/B] diye öğretilmiştir. İsabetle bahsettiğiniz gibi cemaat hocaya, "Öküzün trene baktığı gibi bakar" olmuştur. Halbuki gerek resulullah zamanında, gerekse Halife Ömer zamanında hutbe esnasında erkek ve kadınlardan meydana gelen cemaatin hutbede itiraz bile ettiğine dair tarihi kayıtlar vardır. Hoca vaaz ya da hutbe okurken, cemaat suspus oturur, kimisi esner, kimisi de oturduğu yerde uyur. Halbuki vaaz yada hutbede cemaatin katılımıyla bir salat eylemi gerçekleşse herkes dinamik olacağından dolayı; hiçkimse camide uyumaz. İşte o zaman cemaatin gerçek önemi ortaya çıkar. Camiye [B]"borç ödemeye"[/B] değil, [B][U]salat eylemeye [/U][/B]giden cemaat; gayet aktif,dinamik,faal vaziyette Allah'ın emri, dinin direği olan [B]"salat" ı[/B] ikame eylerler. Selametle[/QUOTE] [B] Ve aleyküm selam kardeşim... Hutbede, imamefendi hutbe okurken konuşulmamasının nedeni, şimdi ki zamana göre düşünülmüş olup bu bir ictihad meselesidir.Çünkü bir kimse hutbe esnasında saçma sapan bir soru sorarlarsa cümle cemaat ya buna güler, canları sıkılır ya da kınarlar.Çünkü cemaatin içinde iş güç sahibleri ve esnaflar olduğu için zaman kaybedilmesin diye bu konuşma yasağı getirilmiştir.Benim görüşümde budur.Şayet, cemaatin içinde çok müşgül bir mesele hakkında soru soracak bir kimse bunu namazdan sonrada sorabilir.Bazı siyer kitaplarında anlatıldığına göre Resulullah efendimize, hutbedeyken bedevilerden biri abuk sapuk soru sorduğu için bundan Resulullah müteesir olup o soruyu soran bedeviye onun kalbini kırmadan güzellikle cevaplandırıp hutbesine devam etmiştir.Bunun içindir ki, asıl mesele hutbedeyken hocaefendiyi zora sokmamaktır.Eskiden hutbeler neredeyse ikindi namazına kadar sürdüğü rivayet edilmiştir.Cuma hutbesi olmazsa olmazlardandır.Konu dışına çıkmadan meselenin özüne dönelim diyorum.[/B] |
[B]herşeye rağman yinede Camiler herkesin görüş beyan ettiği birer ilim meclisi haline getirilmedikçe...
Bu millet YAT/KALKı kurtuluş reçetesi sanmaya devam edecektir ki, Cahilliği ikame etmekten öte bir işe yaramaz bu[/B] |
[QUOTE=TEBYİN;9355][B]herşeye rağman yinede Camiler herkesin görüş beyan ettiği birer ilim meclisi haline getirilmedikçe...
Bu millet YAT/KALKı kurtuluş reçetesi sanmaya devam edecektir ki, Cahilliği ikame etmekten öte bir işe yaramaz bu[/B][/QUOTE] [B][COLOR="Red"][U]Bir şuurlu ve bilgili müslüman bin cahil müslümandan çok daha hayırlıdır.[/U][/COLOR]Bizim müslüman milletlerimiz kitap okumuyor dinini gereği gibi öğrenmiyor.Atalarından ne görüp bildilerse onu yapmaya çalışıyor.Bundan sonra gelecek nesillerimizi akıllı, şuurlu bilinçli, çalışkan ve araştıran nesillerin olmasını can- ı gönülden istiyoruz.[/B] |
yeryüzü mescidine ne oldu.....
dırar mescidinin geçtiği ayetteki yüklem..e-h-z kökü olan "edinmek" .... inşa değil... mescid kavramının bina olmadığını kehf kıssası sonlarından öğrenebilirsiniz |
Peki ne demek mescit?
|
KURAN IŞIĞINDA MESCİT
Kökü سجد (sin-cim-dal -anlamları için rüku ve secde konusuna bakın-) olan mescit kelimesinin Kuran'daki kullanılışına baktığımızda bunun fiziksel bir binayı değil, içimizde oluşturduğumuz bir yapıyı belirttiği ve aynı "Allah yolunda" gibi bir mecazi anlam içerdiği anlaşılmaktadır. Buna göre mescit'in muhtemel çevirisi "secde edilen yer" değil, (içimizde oluşturduğumuz Allah'ın yasalarına) itaat davranışı; (Allah'ın yasalarına) uyma, riayet hali olmalıdır. (Allah'ın emirlerine) "İtaat yapısı, riayet kurumu" gibi alternatif çevirilerde mümkündür ki bunlar daha gerçekçidir çünkü bu YAPI içimizdedir ama biz kulağa hoş gelmesi açısından örneklerimizde "itaat davranışı" çevirisini kullanacağız. Sure 18 Ayet 21 Ve kezalike a'serna aleyhim li ya'lemu enne va'dellahi hakkuv ve ennes saate la raybe fıha iz yetenazeune beynehüm emrahüm fe kalübnu aleyhim bünyana rabbühüm a'lemü bihim kalellezıne ğalebu ala emrihim lenettehızenne aleyhim mescida 18:21 Böylece (insanları) onlardan haberdar ettik ki, Allah'ın vadinin hak olduğunu, kıyametin şüphe götürmez olduğunu bilsinler. Hani onlar aralarında Ashâb-ı Kehfin durumunu tartışıyorlardı. Dediler ki: "Üzerlerine bir bina yapın. Rableri onları daha iyi bilir." Onların durumuna vâkıf olanlar ise: "Bizler, kesinlikle onların yanıbaşlarına bir mescit yapacağız" dediler. (Diyanet) ... lenettehızenne aleyhim mescida ... "Üzerlerine mutlaka bir mescit edineceğiz." (Yaşar Nuri Öztürk) ... "Biz muhakkak bunların üzerine bir mescit yaparız."... (Elmalılı Hamdi Yazır) ... "Onların üstüne bir mescid yapacağız,"... (Edip Yüksel) اتخز/ اخز (ehaze / ettehıze) : almak, kabul etmek; cezalandırmak, başına bela olmak; ele geçirmek; ele alıp düzenlemek; edinmek; tutmak, bağlı olmak, benimsemek, izlemek, taklit etmek; kullanmak, yararlanmak Aynı Kelimenin Kuran'daki Diğer Kullanımları 12.21 Onu satın alan Mısırlı, karısına şöyle dedi: "Ona iyi bak, kendisine güzel bir yer hazırla. Bize yararı dokunabilir. Belki de evlat ediniriz onu / evlat olarak alırız ( nettehızehu veleda )." İşte bu şekilde biz Yûsuf'a yeryüzünde imkân verip o toprağa yerleştirdik ki, ona olayların/haberlerin yorumunu öğretelim. Allah, kendi emrine Gâlib'dir/kendi emrine hükmeder. Ama insanların çokları bilmiyorlar. 4.118 Allah o şeytana lanet etmiştir. Demişti ki o: "Senin kullarından belirli bir pay elbette alacağım ( ettehızenne ). " Bu kelime hiçbir sözlükte yapmak veya inşa etmek anlamına gelmiyor. Peki doğru çeviri nasıl olmalıydı? ... Onların üzerindeki İTAAT DAVRANIŞLARINI / RİAYET HALİNİ taklit edeceğiz / bundan yararlanacağız. Peki bu itaat davranışı ne idi? 18.14 Kalpleriyle aramızda bir bağ kurduk/kalplerini dayanıklı kıldık. Kalkıp şöyle dediler: "Rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir. O'NDAN BAŞKA HİÇBİR İLAHA YAKARMAYIZ. Aksini yaparsak saçma söz söylemiş oluruz." Konuşmada mağaranın çevresine mescit dikmek gibi bir şey önerildiğini düşünmek makul değil hatta gülünçtür. Sure 7 Ayet 29 ve 31 Kul emera rabbı bil kıstı ve ekıymu vücuheküm ınde külli mescidiv bedeeküm teudun 07:29 De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz. (Diyanet) X Çelişkinin önüne geçmek için mescit kelimesi tamamen atlanmış! ..."Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O'na doğrultun... (Yaşar Nuri Öztürk) ..."Rabbim adaleti emretti. Her mescitte yüzleriniz doğru tutun... (Elmalılı Hamdi Yazır) ... "Rabbim adaleti emreder. Her mescitte (ibadet yerinde) dini sadece O'na ait kılarak O'na yalvarın. (Edip Yüksel) ekıymu vücuheküm ınde külli mescidi Yüzlerinizi her mescide doğru yöneltin. Bütün çeviriler birbiriyle çelişiyor ve kasıtlı olarak orijinal metinden sapılmış. Mekke'de (ayet Mekke'de iniyor?) bir tane bile Mescit yokken Hz. Muhammed ve izleyenleri nasıl oldu da HER MESCİDE doğru yüzlerini çevirebildiler? Mescidi fiziksel bir yapı olarak düşünürsek ona yönelmek demek namazı camii dışında kılmak demektir çünkü camii içinde mescide değil duvarlara yöneliyoruz! Yine fiziksel olarak düşünürsek her mescide doğru dönmenin manası ve yararı nedir? 07:29 De ki: Rabbim adaleti emretti. Yüzlerinizi HER İTAAT DAVRANIŞINA / RİAYET HALİNE DOĞRU YÖNELTİN ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz. Ya benı ademe huzu zıneteküm ınde külli mescidiv ve külu veşrabu ve la tüsrifu innehu la yühıbbül müsrifın 07:31 Ey Adem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez. ... Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın... (Yaşar Nuri Öztürk) ... her mescide gittiğinizde süzünüzü tutunun... (Elmalılı Hamdi Yazır) ... mescitlere giderken süsleniniz... (Edip Yüksel) Ayet tüm insanlara sesleniyor, inanmayanlar bu ayeti nasıl uygulamışlardır ve hangi mescide gitmişlerdir? O zamanlar bir tane bile mescit olmayan Mekke'de bu ayet niye inmiştir? 07:31 Ey Adem oğulları! Her İTAAT DAVRANIŞINDA / RİAYET HALİNDE süslerinizi alın; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez. Bir sonraki ayet bu ayete açıklık getiriyor: 07:32 De ki: Allah'ın KULLARI için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz. Sure 17 Ayet 7 İn ahsentüm ahsentüm li enfüsiküm ve in ese'tüm feleha fe iz cae vadül ahırati li yesuu vücuheküm ve li yedhulül mescide kema dehaluhü evvele merrativ ve liyütebbiru ma alev tetbıra 17:07 Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid'e (Süleyman Mâbedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık). Yahudilerin düşmanları henhangi bir mescide değil, Yahudileri yenmek için birbirleriyle "itaat davranışına / riayet haline" girmişler. Sure 9 Ayet 17, 18, 107 ve 108 Ma kane lil müşrikıne ey ya'müru mesacidellahi şahidıne ala enfüsihm bil küfr ülaike habitat a'malühüm ve fin nari hüm halidun 09:17 Allah'a ortak koşanlar, kendilerinin kâfirliğine bizzat kendileri şahitlik ederlerken, Allah'ın mescitlerini imar etme selâhiyetleri yoktur. Onların bütün işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedî kalacaklardır. (Diyanet) Ma kane lil müşrikıne ey ya'müru mesacidellahi Allah' ın mescitlerini onarmak müşriklerin (ortak koşanların) işi değildir. Mescid'in tamirini üstlenen kişinin inanan biri olduğunu ve müşrik olmadığını biz nasıl bilebiliriz? Kalplerin içini bilen yalnızca Allah değil midir? 09:101 Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medine halkından birtakım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir. İnnema ya'müru mesacidellahi men amene billahi vel yvmil ahıri ve ekames salate ve atez zekate ve lem yahşe illallahe fe asa ülaike ey yekunu minel mühtedın 09:18 Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır. عمر: ikamet etmek, içinde kalmak; tamir etmek, imar etmek; yaşanabilir yapmak; (bir yeri) iskân etmek; dini bir ziyaret yapmak 09:17 Ortak koşanlar, nefislerinin küfürlerine şahit olurlarken, Allah'ın İTAAT DAVRANIŞLARININ / RİAYET HALİNİN İÇİNDE OLAMAZLAR / (İÇİNİ) DOLDURAMAZLAR. |
Selamun Aleykum! Değerli Piramid Kardeşim!
Allah razı olsun. Kur'an ışığında yaptığınız tefekkürünüzü bizlerle paylaşıyorsunuz. مسجد [mescid], سجد يسجد [secede, yescüdü] fiilinin mimli mastarı [mekân ismi] olup, “secde edilen/ettirtilen yer” demektir ki bunun, bugün kılınan namazlardaki secde yeri ile alâkası yoktur. Bu; “aykırı düşünen, aykırı hareket eden kimselerin ikna edildikleri, gerçeğe boyun eğdirildikleri, onların da teslim olup gerçeğe boyun eğdikleri yer”; kısaca “eğitim-öğretim, ikna alanı” demektir. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
[QUOTE]Bu; “aykırı düşünen, aykırı hareket eden kimselerin ikna edildikleri, gerçeğe boyun eğdirildikleri, onların da teslim olup gerçeğe boyun eğdikleri yer”; kısaca “eğitim-öğretim, ikna alanı” demektir. [/QUOTE]
[B]Bu tariften yola çıkarsak, bizim çook işimiz var demektir, ikna olacak o kadar çok MÜSLİM! ar ki!![/B] |
KURAN’DA HURİ NE ANLAMA GELMEKTEDİR?
Nebe 31. Şüphesiz takvâ sahipleri için de başarı ödülü vardır. 32. Bahçeler,bağlar, 33. Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar, 34. Ve içki dolu kâse(ler) . 35. Onlar orada ne boş bir lâkırdı ne de yalan işitirler. 36. Bunlar Rabbinin yeterli bir bağışı, mükâfatıdır. Diyanet ve diyanet tasdikli birçok mealler, Nebe 31-36 arası ayetleri aynen böyle manalandırmışlardır. Ve asırlardır kürsüler de insanlara bu ayetler delil gösterilerek, cennette kendilerine verilecek GÖĞÜSLERİ TOMURCUK GİBİ KABARMIŞ YAŞIT KIZLAR.. vaadedilmiş, Ve hayata sadece cinsel açıdan bakabilecek saf insanların ağızları, hem de Allah'ın mescitlerin de sulandırılmak süretiyle.. Cennet sanki cinsel arzuların sonsuza dek yaşanılacak bir mekan konumuna indirgenmiştir.. Fakat, bu allame-i cihan müfessirlerimiz!! şunu hiç hesaba katmamışlardır. Cennet sadece erkeklerin girebileceği bir yer midir ki, sadece erkeklerin nefislerine hoş gelen tasvirler çizilmiştir.. Peki Cennetlik kadınların durumu ne olacaktır bu duruma göre.. İşte burada devreye erkekegemen fıkhın çarpıklıkları girmektedir. Din sahasında despot fıravunlardan daha katı davranan erkekegemen din alimleri!!, içinden çıkılamayacak bir duruma sebep vermemek için, bütün kadınları sindirerek, din sahasından uzak tutmuş, böylelikle arzuladıkları bir dini ortamın tesisine kendilerince katkı sağlamışlardır.. Oysa, herkes biliyor ki, Cennet ne sadece erkekler içinder ve ne de cinsel arzuların tatmini için oluşturulmuş bir mekandır. Bu çelişkili mealler bir şeyi daha akla getirmektedir ki, bu doğruysa eğer, Son 1200 yıl içinde ölmüş insanlar bu uydurulmuş dinin kurbanları olarak ahirete irtihal etmiştir.. Bu çelişkilerin akla getirdiği şüphe ise.. Müfessirlerin, din alimlerinin yeterli derecede ARABÇA bilmeden dini tanzim etmeye çalışmalarıdır.. Hal böyleyse, hem bilmedikleri bir konuda kendilerini ihtisas sahibi gördükleri ve hem de milyarlarca insanı etkileyip yanlış inançla hayat sürmelerine sebep verdikleri için, dünyadan daha ağır bir vebalin altına girmişlerdir.. Şimdi gelelim yukarıda ki mealin tam arabça gramerine uygun meallendirilmesine.. Hiç kuşkusuz Erdemliler/korunup sakınanlar/Takva sahipleri için mutluluk ve kurtuluş vardır. Takva sahipleri -kadın/erkek- için etrafı duvarlarla çevrilmiş bahçeler, taneleri olgunlaşmış üzüm bağları ve içleri dolu kadehler vardır. Orada olanlar ne bir boş söz ne de bir yalan işitmezler. Takva sahipleri için bunlar Rabbinden bir ödül, yaptıklarına karşılık bir armağandır. (nebe31-36) Şimdi, ayette erdemliler/takva sahipleri için etrafı duvarlarla çevrilmiş bahçeler, taneleri üzüm bağları... diye anlamlandırılan ayetler, aşağı-yukarı çoğu Kur'an mealleri ve tefsirlerde, yukarıda örneğini verdiğimiz gibi, "takva sahipleri için.. bahçeler..üzüm bağları.. göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar" diye çevrilmiştir. Ayetteki HADİKA nın çoğulu olan HADAİK etrafı çevrilmiş bahçeler... İ'NEB'in çoğulu olan E'NAB üzüm, üzüm bağları... Hemen arkasından gelen KAİBE'nin çoğulu KEVAİB ve TİRB'in çoğulu ETRAB "KEVAİBE ETRABEN" ayeti apaçık olarak üzüm bağlarındaki üzüm tanelerinin her birinin olgunlaşması, lezzetli hale gelmesi ve bunların kadın-erkek cennet ehline ikram edilmesi anlamına gelmektedir. Ama, erkekegemen müfessirler tefsir ve meal çalışmaların da tüm faydaları kendilerine yonttukları için.. Arabça da DİŞİL olarak kullanılan çoğu terimleri hemen heveslerine ve şehvetlerine kurban ederek, Allah'ın ERKEK-KADIN tüm müttakilere tahsis ettiği dünyasal ve ahiretsel ödülleri ihtirasça hanelerine kaydetmiş.. Ve gayrımüslim islam düşmanlarının ekmeğine yağ sürerek.. Güzel dinimizle alay etmelerine ortam hazırlamışlardır. Hep söylerim, tekrar edeyim.. Yapılacak yeni mealler de muhakkak KADINLARIN parmağı olmalıdır, yoksa bu ZIRVAların önünü tıkamanın asla bir yolunu bulamayız.. Heba olan milyarlarca insanlar gibi hem dünyamızdan hem ahiretimizden oluruz. Unutmadan, Bu dünya sadece erkeklerle dönmüyor, varlığın devamı ve selameti, MÜTTAKİ ERKEK-KADINların elele vermeleriyle mümkün olacaktır. TEBYİN isimli Üye şimdilik offline konumundadırTEBYİN isimli üyenin yazdığı bu Mesajı değerlendirin.Mesajı Moderatöre bildir Alıntı ile Cevapla KURANDA TANIMLANAN HURİ NEDİR. Dünya hayatı erkekler ve kadınlar için imtihan yeridir. Kadın ile erkek arasında Allah katında insan olarak hiçbir farklılık yoktur. Sadece farklılıkları Tiyatrodaki gibi rol farklılığıdır. Dünyada birisi kadın rolünde oynamaktadır diğeri ise erkek rolünde oynamaktadır. Kim Rolünü dünya hayatında Allahın tanımladığı şekilde oynarsa Allah katında değerli ve üstün olan odur. 67/2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. Bakınız Kuran bir erkek dünya hayatında hangi yasakları yapmaması gerekiyorsa kadına da yapmaması gerektiğini söylemektedir.. Hangi güzel davranışı erkeklere yapmayı emrediyorsa kadınlara da onu emretmektedir. 33/35- Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. Elbette kuranın anlattığı din ile İslam toplumlarında anlatılan ve algılanan din arasında inanılmaz derecede farklılıklar var. Bu bir gerçektir. Ama geçmişlerin her doğru dediği yanlış her yanlış dediği de doğru gözüyle bakarsak Bu Etkiye karşı tepkiyi doğurur dolayısı ile hakla batıl birbirine karışır içinden çıkılmaz bir hal alır. Her peygamber kendilerinden önce gelen peygamberlerden kalan doğru olanları onaylamış yanlış olanlarıyla da onları doğrularla dizayn etmiştir. Bir anlamda da kuranın nesh ettiği ayette budur. 2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir. Allah yeni bir peygamber gönderdiği zaman değiştirdiği ayet yanlış olan ayetlerdir. Yani doğrusuyla yanlışıyla var olan Allahın yarattığı bütün şeyler ayettir. Burada kastedilen insanların yanlış yaptıkları ayettir. Yoksa Allah bir şeyi emredip sonradan yanıldığını söyleyerek verdiği emirden vazgeçmesi değil. İnsanların yaptığı yanlışları doğrularıyla takas etmesidir. 7/157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. Kuran Anlayanlar tarafından ne anlatmak istediği insanları anlayabileceği şekilde elde bulunan teknolojinin getirdiği imkânlarla yeniden yorumlanmalıdır. Zaten peygambere bazılarını açıklayıp da bazılarından vazgeçtiği olay da budur. Kuranın açıklanmayan bölümünün çağın açıklamasına bırakılmasıdır. Şimdi Kuranda huri geçen veya verilecek olan eş anlamında geçen ayetleri aktararak olayı çözmeye çalışalım. RAHMAN SURESİNDE GEÇENLER 55/56- Orada bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş kadınlar vardır ki, bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur. 55/70- Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır. 71- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? 72- Otağlar içinde korunmuş huri kadınlar. 73- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? 74- Bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur. 75- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? 76- Yeşil yastıklara ve çarpıcı güzellikteki döşeklere yaslanırlar. 77- Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? 78- Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin adı ne Yücedir. NEBE SURESİNDE GEÇENLER 78/31- Gerçek şu ki, muttakiler için 'bir kurtuluş ve mutluluk' vardır. 32- Nice bahçeler ve üzüm bağları. 33- Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar. 34- Dopdolu kadehler. 35- İçinde, ne 'boş ve saçma bir söz' işitirler, ne bir yalan. 36- Rabbinden bir karşılık olmak üzere yeterli bir bağış(tır bu). 56/35- Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık. VAKIA SURESİ 56/10- Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir. 11- İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır. 12- Nimetlerle-donatılmış cennetler içinde; 13- Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden, 14- Birazı da sonrakilerden. 15- 'Özenle işlenmiş mücevher' tahtlar üzerindedirler. 16- Karşılıklı yaslanmışlardır. 17- Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır; 18- Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler, 19- Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir. 20- Arzulayıp-seçecekleri meyveler, 21- Canlarının çektiği kuş eti. 22- Ve iri gözlü huriler, 23- Sanki saklı inciler gibi; 24- Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur); 25- Orada, ne 'saçma ve boş bir söz' işitirler, ne günaha sokma. 26- Yalnızca bir söz (işitirler:) "Selam, selam." Dikkat ederseniz kuran iman eden ve Salih amel işleyenlere cennette verilecek olan nimetleri sıralamaktadır. Geleneksel din anlayışında yanıldıkları nokta eşlerin (hurilerin) erkeklere ait söylemleridir. Kuranın hiçbir yerinde eşlerin yani hurilerin erkek olanlarına verileceğine dair bir ayet yoktur. Cennet nimetlerinin kime verileceği konusunda baktığımız zaman erkek ve kadın ayırt etmeden nimet verileceğinden söz eder. 78/31- Gerçek şu ki, muttakiler için 'bir kurtuluş ve mutluluk' vardır. Ve bu ayetin arkasından nimetleri sıralar. Bir başka örnek 56/10- Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir. 11- İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır. Bunun Arkasından da cennette verilecek olan nimetleri sıralamaktadır Dünya hayatında bir denenme ve sınanma vardır ahiret hayatında ise sınavı başarıyla geçenler için Allah nimetlerden söz ediyor. Huri kelimesi dünyada olmayan sadece Allahın muttaki olanlara eş olarak takdim edeceği kadın ve erkek Müslüman ayırt etmeden verileceği bir nimettir. Şu ayetin belirlediği kalın ve belirginleşmiş olan çizgiyi hiçbir zaman gözden kaçırmamamız gerekir. 56/35- Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık. İşte Cennet muttakilerin kadın ve erkek ayırt etmeden konuk edilen bir yerdir. Orada sadece iman etme Salih ameller işlemsi neticesinde bunlara karşılık Allahın kadın ve erkek ayırt etmeden eş olarak huriden söz etmesini niçin yadırgıyoruz. Alay vari bir şekilde erkek egemen bir fıkhın deyip de ayetteki var olan bir olguyu tepki olarak eş kelimesini verilen üzümdü hurmaydı mecralarına çekmek doğru değildir. Nasıl geleneksel fıkıhçıların söylediği huriler erkek Müslümanlara verilecek yorumları yanlış ise. Kuranda huri yok cinsellik üzerine kurulmuş bir anlayış deyip de diğer meyveleri nimetleri saydığın zaman onların üzerine inşa edilen bir cennet olmuyor da huri kelimesi de anıldığı zaman cinsellikle suçlanıp huri kelimesi yok sayılmaya çalışılıyor. Arapça bilmek kuranı anlamaya yetmez ve kuranı anlamak demek de değildir. Kuran edebi bir sanat eseridir hem de yerleri ve gökleri yaratan Allah’n sanatıdır. Evet, yeni bir yaratılışla insanlar ahir et hayatında yaratılacak dünyadaki nimetlerin benzeri ve daha güzeli orada iman eden ve Salih amel işleyenler için beklemektedir. Kuranda cennet nimetleri sayılırken kesinlikle kadın ve erkek ayırt edilmeden anlatılmaktadır o zaman yeni bir yaratılışla yaratılan insanlar dünya hayatındaki yapmış oldukları her iyi ve kötü davranış hiçbir eksik kaydedilmeden karışlılarına yazılmış bir kitap olarak çıkacak ve ameller onlara cennet ve cehennem biletini alacak. Dünyada yandığı zaman ölen insan cehennemde yandığı zaman ölmeyecek her insana kovulmuş şeytan peygamberler de dâhil katma yaptığı halde ahiret hayatında şeytan musallat olmayacak kadınlar erkeklere erkekler kadınlara saygı kurallarını aşan davranışlar yaptıkları halde ahir et aleminde Allahın iman eden kadın ve erkeğe yeni bir yaratılışla yaratacak onlara saygısızlık yapmayan eş olarak huriler verecektir. Kuranianlamametodu.blogspot.com |
[QUOTE]Nasıl geleneksel fıkıhçıların söylediği huriler erkek Müslümanlara verilecek yorumları yanlış ise. Kuranda huri yok cinsellik üzerine kurulmuş bir anlayış deyip de diğer meyveleri nimetleri saydığın zaman onların üzerine inşa edilen bir cennet olmuyor da huri kelimesi de anıldığı zaman cinsellikle suçlanıp huri kelimesi yok sayılmaya çalışılıyor.[/QUOTE]
[B]Ali Abi, Biliyoruzki CENNET ve CEHENNEM tasvirleri tamamen SANALdır ve şhevet, boğaz düşkünü Araplara, cinselliğin ve yemenin sadece BEDEN ile olmayıp, Cennet'e girecek olan CANN'ın da, bu tip hazlar ve zevkler alabileceğini anlatan müteşabihlerdir. Yoksa, üreme ve ölüm olmayan bir yerde.. Geyşa misali Hurilerin varlığı neye hizmat eder ki?[/B] |
Cübbeli Ahmet huri dağıtıyor.Cennette kadına yine kocası verilecek diyor.Kadınlar Bu dünyada çamaşır-Bulaşık-Ütü-Çocuk-Yemek-Temizlik vs. canı çıkmışken öteki taraftada rahat yok Cübbelinin lafına göre.Neyse ki Erkeğe fazla huri verilecek ya... karısına yardımcı olarak ,hizmetçi bir kaç tanede fazla alıverir.:)
|
Bide böle bişi oluyomuş... Ne gülerim ama hatun bekleyenlere orada....
[IMG]http://sphotos-h.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc6/285217_526834964004440_18078569_n.jpg[/IMG] |
Allah'in Kitap'i askiya alininca müslüman (!) papazlarina düsüyor is cennet ve cehennemi düzenlemek.
Kimin akli neresindeyse ona göre fetvalar veriliyor. Ahlaksizlar Allah ile pazarliga cikmislar: Rabbim sen kullarina cenneti ve hurileri ver, biz de üzerimize düsen ilahilik (!) vezifemizi yapalim senin has kullarina günde 5 vakit namaz kildiralim, senede 30 gün ac birakalim ve suudinin mallarina mal katmak ümidiyle hacilarimizi ( taslamalarda ölenlere sehitlik vererek ) hayvanlar gibi sürerek KABE'ye ulastiralim. Kadinlar? Aman canim sendeeee neymis kadin? Bu dünyada senin evini toplasin, yemek, camasir, bulasik.... yatagini paylassin, tesadüfen bengeller dünyaya getirirse bir de onlarin bakimini üstlensin. Kadini ister döv ister söv sana uymak zorunda. Bu dünyada bir degeri olmayan varligin cennette ki yerini düsünmek sana mi kalmis. Kapkara carsaf icinde adam kendi karisini taniyamazken carsi ortasinda, karanlik yatak odasinda.... cennete önüne ciksa nerden taniyacak. Buyrun cenaze namazina. |
[QUOTE=bartsimpson;16065]Bide böle bişi oluyomuş... Ne gülerim ama hatun bekleyenlere orada....
[IMG]http://sphotos-h.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc6/285217_526834964004440_18078569_n.jpg[/IMG][/QUOTE] :))))) bart kardeşim Allah iyiliğini versin. Gülmekten karnıma ağrılar,kramplar girecekti neredeyse. İnan ki gülerken gözlerimden yaş geldi. :) |
merdem kardeşim sana katılmamak elde değil. Aklımdan geçenleri dile getirdin.
|
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 11:03 AM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam