hanifler.com Kuran odaklı dindarlık

hanifler.com Kuran odaklı dindarlık (http://www.hanifler.com/index.php)
-   Kendinizi Tanıtın (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=25)
-   -   Iki numaralı mahkeme (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=4005)

Hasan Akçay 4. May 2024 05:34 AM

[QUOTE=dost1;22979]Hasan Akçay kardeşim,
Rahmetli Talat Turhan abi vardı. O yıllarda tanıyor muydunuz?[/QUOTE]

Talat Turhan'ı tanımadım sevgili [B]dost1[/B],
hakkında bir şey söyleyemiyeceğim.

Hasan Akçay 16. June 2024 03:49 PM

NE AĞLIYORSUNUZ LEN İNEKLER

Kararların okunacağı gün geldi.
Yerlerimizi aldık.

Salonda çıt yok,
heyecan içinde bekliyoruz.
Galiba en sakin benim
ama içimde bir şeyler eriyor gibi.
Dudaklarımı sıkıyor,
çoraplarımla oyalanıyorum.

Avukatlar girdiler. Bir üsteğmen avukat
sanıklar arasındaki kardeşine gülümsedi.
Salonun sorusu: Kaç kişi, kaç kişi?
Üsteğmen ellerini ölçü diye kullandı:
on, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş...
Çocuklar "Çok!" dediler, fiyuuu yaptılar.

Mahkeme heyeti geldi.

Duruşma yargıcı Mehmet Karaaslan
ceza alan öğrencilerin adlarını okumaya başladı,
eğer cezaya itiraz etmişse onu da belirtiyordu
Bunların toplamı epeyce vardı.

Adı okunan öğrenci ön tarafa çıkıyor,
10 kişi olunca salondan ayrılıyorlardı.

En ummadığım arkadaşlar
ceza almaya başladı.
"Şimdi benim adım okunacak" diye yüreğim hopluyordu.

Adı okunan arkadaş
allak bullak oluyor,
tarifsiz bir duyguyla "Hoppalaaa!" diyordu.

Hiçbiri ağlamadı
ama salon kendini tutamadı.
Kriz geçirenler vardı,
arkadaşları onları tuvalete götürdü.

Salonda disiplin kalmadı. Duruşma yargıcı "Sessiz olun!" diye
yararsız bir iki uyarıdan sonra
sanki sağır gibi
başını kaldırmadan okumaya devam etti.

Sesi titriyordu,
bizden bile daha üzgündü.

Kenan Dikici'nin
ceza alıp salondan ayrılırken
gülümsediğini gördüm.
"Ne ağlıyorsunuz len inekler?" der gibiydi.

Askerî liseden beri arkadaşımdı,
bu kelimeyi çok kullanırdı.

75 arkadaşımız ceza aldı.

Mahkeme heyeti
salondaki disiplinsizlik yüzünden
aramızdan geçemedi,
her halde salon boşaldıktan sonra çıktılar.
.

Hasan Akçay 16. July 2024 04:51 AM

GEREKÇE

Kararın gerekçesinde açıklandığına göre
harekete [B]bütün[/B] harb okulu öğrencileri katılmıştır.

-

Ama hastanedekiler katılmadı,
ve herkes gibi onlar da tutuklanıp yargılandı.
Açıklamada bundan hiç söz edilmiyor.

Okuldan onlar da atıldı.

Bizim "erkek general" gibilere yakışan da buydu,
şöyle diyordu:

İçinizden biri bir subayımdan herif diye söz etmiş,
haddine mi düşmüş. Eğer bir subayıma her hangi
[B]biriniz[/B] saygısızlık ederse
[B]hepinizi[/B] teker teker cezalandırırım.

Hayır,
masumu suçludan ayrı tutacaksın,
hukuk bunu gerektirir.

Keşke hiç olmazsa
duruşma yargıcı
yüzbaşı Mehmet Karaaslan'ı dinleselerdi.

Bir tanığa öğrencilerin aldatılmış olup olmadığını sordu.

Tanık:
Bu bir silahlı ayaklanmadır. Bu bir Kabakcı isyanı, bu
bir Patrona Halil isyanı gibidir. Genel kurmay başkanını
yatağının altında arayanlaaar, genel kurmay ikinci baş-
kanına ateş edenleeer!

Yargıç:
Bırakın onları! Farklı tavırlar olacaktır. Onlar başka. On-
lar öteki mahkemede.

-

Gerekçe devam ediyor: Katılanların
kimisi "isyan olmuş, bastırılmış. Biz nöbet tutmaya gidiyoruz" diye,
kimisi ise "Silahlı Kuvvetler ihtilal yapmış" diye düşünmüştür.
İkinci düşüncede olanların harekete BİLEREK katıldığı açıktır
ama hangi öğrencinin hangi düşüncede olduğu tesbit edilememiştir.

Buna göre yasal olarak benim ceza almam gerekirdi
çünkü Talât Aydemir'le birlikte hareket ettiğimizi biliyordum.
Bunu "Conguroğlu gelmiş, Talat Aydemir'i gördün mü?" söz-
lerini duyunca anladım.

Ama suç işlemedim,
darbecilerin yanında olmadım.

Asker olarak
ne yapmam gerekiyorsa
onu yaptım:

Alarm verilmişti, kalktım.

Birliğim silahlanıp gitmişti,
bir silah kapıp arkalarından koştum.
Onlara meclis yolunda yetiştim,
gece talimi yapıyor gibiydiler. Olağan bir şeydi,
ta ki "Conguroğlu gelmiş, Aydemir'i gördün mü?"
sözleri dolaşmaya başlayıncaya kadar.

O zaman da iş işten geçmişti,
bize biz okuldayken sahip çıkmaları gerekirdi.
Okulun dışında arkadaşlarımı bırakıp kaçmayı
aklımdan bile geçirmedim.

Ama darbe "silahlı zorbalık"tır,
ona itirazımı sürdürdüm:

Silahımın emniyetini açmadım.
Bana ateş edilse bile karşılık vermiyecektim,
bunu daha önce söylemiştim,
o gece de söyledim.

Ve ilk fırsatta
sınıf arkadaşım Erdoğan Gülsoy'la birlikte
gidip bir kapı girintisine sığındım.

Sabah ortalık ağarmaya başlayıp ta
darbe karşıtı bir subay
bizi alıncaya kadar orda bekledik.

Bunu mahkemede
örneğin savunmamı yaparken söylemedim,
yalnızca buraya yazıyorum.


İHMAL

Gerekçede şu da var:
hareket gecesi harbiyelilerin [U] ihmal[/U] edildiği kanaatine varılmıştır.

Aslında harbiyeliler yalnızca harekeket gecesi değil
Talat Aydemir onların okuluna komutan yapılmak suretiyle
2 yıldan beri ihmal edilmiş. Aydemir'in
harbiyelileri şartlandıracağı biline biline.

Albay Aydemir
bizden önceki devreyle
22 Şub 1962'de
darbe girişiminde bulununca emekli edildi,
yerine tuğgeneral Kemalettin Eken atandı.

Onun ne yaptığını ise
kendi oğlunun avukatlığını üstlenen
albay Ethem Baykara anlattı:

[I]Bir okul komutanı ki
yıl içinde öğrencilere yaptığı konuşmaları
delil olsun diye kasede aldırır.[/I]

Hatırlıyorum, bir keresinde komutanımız bizi yemekhanede
topladı. O konuşurken bazı öğrenciler "Yemekler kötü, yemekhaneyi
pislik götürüyor" diye yüksek sesle sürekli homurdandılar,
parazit yaptılar.

O zaman bunu yadırgamıştım. Saygı gerekir ve
daha önemlisi disiplin gerekir diye düşünmüştüm.

Homurdananlar
bence
Talat Aydemir'in çengeline takılıp
onun tarafından
beyni yıkanan öğrencilerdi.

Demek ki
homurtular kasede alınmış.
Oysa komutan babadır,
hiçbir baba bunu yapmaz, yapmamalı.

Peki, bir topluluğu yöneten kişi
nasıl davranmalı?
Buna dair bazı öneriler
SÜRÜ PSİKOLOJİSİ başlıklı bölümde var.

Neyse.
Ben aklandım. Serbest bırakıldık,
hakkımızda sonra karar verilecekmiş,
çağırırlarsa okula döneceğiz.
.

Hasan Akçay 23. July 2024 02:39 AM

ÜNİFORMA

Aynı yaz,
1963.

Jandarma karakolundan çağırdılar,
resmî yerdir diye
üniformamı giyerek gittim.

Hayal:

Komutanın odasına girdim.
"Beni çağırmışsınız komutanım."
Evet. Hoş geldiiin.
"Hayırdır."
Hayırdır hayır hayır. Haberler güzel.
"Okuldan?"
Evet. Kalan sınavlara çağırıyorlar. Subay olacaksın.
"Çok şükür."

Gerçek:

Koltuğu gösterdi, oturdum.
Eliyle üniformamı işaret ederek
"Bunu giymemen lazım" dedi.

Efendim?

"Eve varınca üniformayı çıkar.
Tebliğ etmemiz isteniyor,
disiplin kurulu okuldan atılmanıza karar vermiş."

O da üzgündü.

Kalktım,
tebliği aldığıma dair imzamı attım,
çıktım.

Cep defterimden kopardığım bir yaprakla başlayan
assubay-subay olma maceram böyle bitti.

Şöyle başlamıştı:

Pancar çapalıyordum.
El kadarcık bir cep defterim vardı. Çıkardım,
bir yaprak kopardım. Yazdım:

Konya assubay okulu müdürlüğüne,
okulunuza öğrenci alıyormuşsunuz. Ben assubay olmak
istiyorum. Anam babam razıdır. Kaydımın yapılması için
gerekli işleme izin verilmesini...

Bu dilekçeyi ciddiye alıp işleme koydular, iyi mi.

Fakat...
Sınava gireceğim. Giriş belgesi almaya gittim,
memur olmaz dedi.
Neden?
Evraklarından biri eksik.

Dünyam başıma yıkıldı.

Ben öyle üzgün oradan çıkarken
üst kata çıkan merdivenin başında bir adam belirdi,
kırk yıllık tanıdığımmış gibi,

"Ne oldu?" dedi.
Sınava giremiyorum.
"Neden?"
Evraklarım eksik.
"Sen dur orda."

İndi geldi,
kapıdan adama biraz da öfkeyle baktı: Verin buna sınav belgesini.

Memur ayağa fırladı, eğilip bükülerek, ellerini ovuşturarak: Onu
hazırlıyordum komutanım, derhal efendim, hazır.

Sonradan öğrendim, okulun müdürüymüş. Albay.

Sınava girdim, kazandım,
askerî üniformayı giydim.

Okulu bitirme vaktinde
genel kurmay başkanı orgeneral Rüşdü Erdelhun
galiba Amerika dönüşü
bizim okula da uğramış.

Önüne beni çıkarıp tanıttılar:
bu yıl okulumuzu birincilikle bitiren öğrencimizdir, komutanım.

Yüzüme babam gibi bakarak
"Benim bir Osman'ım vardı" dedi,
assubay okulunu birincilikle bitirdi,
liseye devam etmesini sağladık. Şimdi çok başarılı bir subay.
Hadi seni de göreyim.

Ödüller verdiler. Bir tanesi duvar takvimiydi. Aslında bir şiir
seçkisi. Her yaprağının ön sayfasında, arka sayfasında dün-
yadan ve Türkiye'den şiirler vardı.

Su içer gibi kana kana okudum,
bir kısmı hala aklımdadır.

Subay olmak üzere askerî liseye böyle geçtim.

Şimdi harb okulunu bitirmeme yalnızca 1 hafta kala
üniformayı çıkar diyorlar.

Malum, askerde işler emirledir
ama emir var emir var.

Örneğin
size ölmeyi emrediyorum... [B]asker olun[/B] demektir,
üniformayı çıkarın ise [B]asker olmayın[/B].

Madem öyle,
ben de çıkardım.

Garibim
bir süre odamın duvarında asılı kaldı,
sonunda babam mı attı ben mi attım
hatırlamıyorum.


MERHABA SİVİL DÜNYA

Yeniden okula başladım,
öğretmen olacağım.

Bir hocam "senin İngilizcen çok iyi" dedi,
"özel ders verir misin?"
Kabul ettim, aileme yük oldum diye
zaten içim içimi yiyordu.

Bir gün Bahçelievler'de derse giderken
az ötemde bir subay
(Harb Okulunda Almanca hocası)
durdu. Baktı. Tanımıştı.
Bir şey söyleyecek gibiydi
ama arkası gelmedi,
o yoluna devam etti ben yoluma.

Hoşça kal askerlik,
merhaba sivil dünya.
.

Hasan Akçay 23. July 2024 04:37 AM

UYUM

Eh biraz uyum sorunu yaşandı.
Örneğin Harbiyede
hocalarımızın nerdeyse hepsi subaydı,
o yüzden öğretmen öğrenci ilişkisi
aynı zamanda ast üst ilişkisiydi.

Derste bir şey söyleyeceksek
ayağa kalkardık,
sıranın dışına çıkıp
orda hazırola geçer, öyle konuşurduk.

Sivilde de öyle yaptım. Sonra baktım
benden başka kimse öyle yapmıyor,
bıraktım. Oturduğum yerden konuştum.
Kahvede sohbet eder gibi.
Oh... Rahatmış.

Sivilde
hocalardan da uyum sağlayamıyan oldu.
Bir hoca "Sen çok çalışıyorsun" dedi,
"özel bi maksadın mı var?"

Ne diyebilirdim?

Şaka olarak bile
evet efendim
az biraz ihtilal yapmak istiyorum
demedim.
.

Hasan Akçay 19. October 2024 01:44 PM

DENSİZ

Genel Kurmay Başkanlığına dilekçe yazdım,
postayla yolladım. Dedim ki:

Ben hep askerî okullarda okudum,
askerî ortaokulu, liseyi birincilikle bitirdim.
Askerliği çok seviyorum.
Çevirmenlik gibi bir görev verilirse
askeriyede sivil olarak ta çalışır, mutlu olurum.

Cevap vermediler
ama gazetelerde
Genel Kurmay Başkanlığına çevirmen alınacaktır,
isteyenlerin filan tarihteki sınava katılmaları...
diye bir ilan yayınlandı. Belki tesadüftü.

Sınava gitmedim.
"Gel seni sınavsız alalım" deseler de gitmeyecektim
çünkü amacım işe girmek değil
bize yapılan haksızlığı Genel Kurmaya hatırlatmaktı.
Öğretmenlik te güzel bir meslek.

O zamanın genel kurmayına
yaptığım bu [U]densizlik[/U] gösterir ki
çoğu arkadaşım gibi
ben de
derinden sarsılmışım.

Biz çürük meyvalı ağaçtan döküldük ya,
bazan yuvarlanarak bir araya geldiğimiz oluyor.
Öyle bir keresinde "Filanca arkadaşımız noldu?" dedim.
Cevap: Yasa dışı işlere karışmış. Öyle duydum.

Bir gün Galata köprüsünün kalabalığında
benim yaşımda birini gördüm,
kendisinden büyükçe biri, her halde ağabeyi,
onu yakasından çeke çeke götürüyordu.

Yaşıtım beni tanıdı, eu au gibi sesler çıkararak
el kol hareketleri yapmaya başladı.
Ağabeyi "Kusura bakmayın" dedi,
"okuldan atıldıktan sonra böyle oldu."

Bir keresinde de
İngilizce öğretmenleri için düzenlenen bir yaz çalış-
masında Ortadoğu Teknik Üniversitesinden gelen biri
"Size Ahmet Bey'in selamı var" dedi.
Ahmet Bey?
"Profesör Ahmet Çıtır."

Hatırladım. Harb okulunda
kendisine
Ahmet Çatır Çutur diye takıldığım bir arkadaşım.

Hayata olumlu bakan, neşeli biriydi.

"Ama" dedi selamı getiren,
"Profesör Çıtır biraz değişik biri."

Biz... dedim,
çoğumuz biraz değişik biriyiz.
Darbe yedik,
darbe bizi değişik biri yaptı.
.

Hasan Akçay 21. October 2024 05:05 AM

MOLLA KÂSIM

Yıllar önce
harbiyeli hasan akçaylar vardı,
onların üzerinde birileri siyasî oyunlar oynadılar
ve yavrularını yuvadan atan leylek misali
onları yuvadan attılar.

Ama insanlar leylek değildir.

Şimdi de
yıllar sonra harbiyeli başka hasan akçaylar var,
onların üzerinde de siyasî oyunlar oynanıyor.
Ona yanarım.

Bizim leylek analar bu dünyadan göçüp gittiler,
şimdikiler de göçüp gidecek
ama hesab soran bir molla kâsım
mutlaka gelecek:

Derviş Yunus bu sözü
Eğri büğrü söyleme
Seni sigaya çeker
Bir Molla Kâsım gelir.
.

Hasan Akçay 30. November 2024 08:23 AM

[url]https://www.youtube.com/watch?v=JANKA8pp33g[/url]

Hasan Akçay 5. January 2025 06:22 AM

KADER?

Şimdi 85 yaşındayım,
yıl 2025.

62 yıl önce
"İki Numaralı Mahkeme"yi yazdığım defterimi
evden çıkarken olduğu yerde bırakırdım,
bilirdim ki babam okuyacak.

Üzgün olduğumu elbet anlıyordu.
Üzülme boş ver diye bana bisiklet aldı.
"Bin, dolaş... Açık havaya çık."

Üzüntüm ise subay olamadığım için değil
onun isteğini yerine getiremediğim içindi.

Çok istiyordu subay olmamı,
bizim köyden ilk ben subay çıkacaktım.
Nolur affet baba,
kaderi yenemedim.

Ama yenemediğim
sahiden [U]kader[/U] miydi?
.

dost1 5. January 2025 01:11 PM

[QUOTE=Hasan Akçay;22990][url]https://www.youtube.com/watch?v=JANKA8pp33g[/url][/QUOTE]

Talat Aydemir'in ikinci Darbe Girisimi | 21 Mayis 1963 | 32. Gün Arsivi
İzledim geçmişi anmış olduk.


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 12:05 AM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam