![]() |
Hasan Akçay ve onun gibi düsünenlere göre Ramazan ayi [COLOR="Blue"]"21 Temmuzdan sonraki dolunaydan, kaybolmasina kadar geçecek zaman"[/COLOR] imis.
Güzel kardesim, hadi "[B]21 Haziran[/B]"i yanlislikla 21 Temmuz yaptiniz; önemli degil, hepimiz yaniliriz da "21 Hazirandan sonraki dolunaydan, kaybolmasina kadar geçen zaman" ne demek? Özür dilerim, ne oldugunu gerçekten bilmiyorum. Ne oldugunu bile bilmedigim bir seyi söyler miyim? Yok öyle bir sey. Söylemedim. Lütfen! |
Sabahın mahmurluğu insana "Haziran"ı "Temmuz" da yaptırabiliyor; tıpkı sizin "Yetkin" soyadımı "Tekin" olarak yazmanız gibi. Dikkatsizlik işte!.
Sayın Hasan Bey. Yalnış yapabiliriz. İkazınızla düzeltiriz. Özür dilemek de şiarımızdır; yeter ki siz üzülmeyin.... Saygı ve hürmetlerimle.... Galip Yetkin. |
Haklisiniz; hepimiz yanilabiliriz. Verdiginiz nazik karsilik için tesekkür ederim.
Bu arada "ma'dûdât"la ilgili su söylediginizi de düzeltmek zorundayim, özür dilerim: [COLOR="Blue"]"eyyamen medudat"... ki bu ifadenin de [U]bir veya iki el[/U]in parmakları sayısı kadar olduğu ifadesi ise[/COLOR]... Yanlis: [U]bir veya iki el[/U]in parmaklari Dogru: [U]el[/U] parmaklari. Insan bir [U]veya[/U] iki ele degil iki ele sahiptir. Yani? En iyisi, bu konudaki iletimi alintilayayim: Ma'dûdât el parmaklariyla sayilabilen demek. Kaynak: Dr Ayman. Onun da kaynagi Arapçanin kadim sözlükleri, örnegin El-Vâsit: [I]Arapçanin kadim sözlükleri, örnegin El-Vâsit, "ma'dûtât"i [COLOR="Magenta"]el parmaklariyla sayilabilen[/COLOR] diye tarif ederler: [COLOR="Magenta"]مَعْدُودٌ عَلَى رُؤُوسِ الأَصَابِعِ[/COLOR]. Her ne kadar parmaklarla 1 000'e kadar bile sayilabilirse de akla ilk gelen sayi o degildir. Eger El-Vâsit el ve ayak parmaklari deseydi akla gelen sayi 20 olurdu; üc insanin el parmaklari deseydi 30 olurdu. Eger insanlar bir ön yargiya saplanip kalmadilarsa "el parmaklari ile sayilabilen"den cikaracaklari anlam 10'dur.[/I] * "Savm"in [COLOR="Sienna"]10[/COLOR] gün oldugu Bakara 196'da açik ve net olarak belirtiliyor. 3'ü hacda 7'si hacdan dönünce, toplam 10 gün. Bi de su önemli. Bu [COLOR="Sienna"]10[/COLOR] sayisini Kur'ân çokça kullaniyor. Örnegin: Kocası ölen hanim dört ay [COLOR="Sienna"]10[/COLOR] gün bekler (2:234). Musa’ya vaat ettigimiz otuz geceye [COLOR="sienna"]10[/COLOR] gün ekledik (7:142). Andolsun o [COLOR="sienna"]10[/COLOR] geceye (89:2). Bu "10 gün"ün ya da "10 gece"nin yaygin bir zaman ölçüsü oldugu belli. Çünkü o dönemde vakti bildiren radyolar yok, televizyon yok, gazeteler yok, duvar takvimleri yok. Oysa gökteki ay herkesin gözlerinin önünde. Vakti gökteki aydan ögrenmek son derece kolay. Ay dolunaydan itibaren küçüle küçüle güney yarikürede D seklini alir (kuzey yarikürede ters D). Ve bu D ertesi aksam karnini içeri çekmistir, hilal olarak görünür. [COLOR="Sienna"]10[/COLOR] gün. Yani dolunaydan bu ilk hilale geçis 10 gün alir. [COLOR="Red"][B][SIZE="7"]O[/SIZE][/B][/COLOR] [COLOR="Red"][B]-----[/B][/COLOR] [COLOR="Red"]10 gün[/COLOR] [COLOR="red"][B]-----[/B][/COLOR] [COLOR="red"][SIZE="6"][B]D[/B][/SIZE][/COLOR] -- 4 gün -- [SIZE="3"][SIZE="2"])[/SIZE][/SIZE] Ve o an basini kaldirip gök yüzüne bakan herkes bilir ki [B]el parmaklariyla sayilabilen[/B] günler (eyyâmen [B]ma'dûdât[/B]) sona ermistir. * Lisanul Arap Arapçanin kadim sözlüklerinden biri. Orda belirtiliyor ki sehr, "gökteki ayin göze çarpan VE nerdeyse TAM DOLU evresidir". Kisacasi sehr (شهر) = [B]dolunay[/B]. [SIZE="4"]([U]شهر[/U] (لسان العرب: والشَّهْرُ القَمَر، سمي بذلك لشُهرته وظُهوره، وقيل: إِذا ظهر وقارَب الكمال[/SIZE]. |
[B][/B]Oruç/Savm hakkında dün biraz açıkılamalarda bulunmuştum. Oradan devam edeyim.
1- O yazımda da belirttim. Ramazan, ayet inzal olurken takvim denilen çizelge Arap toplumunda kullanılmadığından, ay adı olamaz. Ayette verilen tanıma göre bu ifade bir bunalımı anlatmaktadır. İyi de bu bunalım ne? 2-Şehr ifadesi burada meşhur, öne çıkmış, ön sırada, herkesi ilgilendiren zaman araliği anlamına geliyor. 3- Kitap ın bize sunduğu ekonomik, sosyal ve dini yaşantıyı anlatan bu iki anlamı birleştiremez isek, Oruç-Savm diye nitelendirdiğimiz olguyu anlayamayız ve saparız. Bu nedenle Kıssaların anası/Yaratılış Kıssası/Adem in ikinci kısmına dikkat etmek gerekir. Burada yeryüzü cenneti Allah tan size doğuştan verilmiş yetilerinizle, aklınızla, Peygamberlerin getirdiği vahiylerle (artık benden size bir yol gösterici geldiğinde kim O na uyarsa, onun için korku ve hüzün olmayacaktır.) kendi kendinize, kendi cennetinizi kurmalısınız denmektedir. Ve orada doğuştan gelen hasletlerinize/fıtratınıza/Allah ın verdiği bilgilere yani dine uyarsanız NE ACIKIRSINIZ; NE ÇIPLAK KALIRSINIZ; orada NE SUSARSINIZ, NE DE GÜNEŞİN SICAĞINDA KALIRSINIZ (Ta-Ha:119). Yani orada aç ve açıkta kalınmaz, yeme-içme -giyinme-barınma gibi maddi ihtiyaçlarınızı karşılar, manevi ihtiyaçlarınızı da tatmin edersiniz; yeter ki bitmez tükenmez ihtiraslarınızı gemleyin ki aranızda -hırrr- çıkmasın. Güneşin sıcağında yanmak, barınmak, saldırı tehdidi ve güven sorununuz kalmaz. Orada her türlü olanak vardır. Orada yeni şeyler yaratabilir, icat da edebilirsiniz ve de paylaşabilirsiniz. Başkalarınınkine göz dikip almayın, çalmayın. İşte bu temel ihtiyaçların karşılandiği, fazlası paylaşılıp bölüşüldüğü, yağmanın, biriktirmenin olmadığı, hep birlikte(kollektif) kalkınılınan yer, bizim yeryüzü cennetimiz oluyor. Allah dünyamızın cennetinin ahıretteki cennetin aynısı olmasını istiyor. Bu başlıktaki yazının 4. sahifesinde, ikinci sırada, şurada: [url]http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1736&page=4[/url] de, Sayın -hiiic-in bu konuda çok önemli bir yazısı var. Lütfen okur musunuz? Şimdi de Bakara-58 ve Bakara-61. ayetlere bakalım. Burada iki ayrı vasıf taşıyan iki ayrı yerleşim yeri tarif edilip, burada yaşanılan ekonomik ve sosyal yönleri gösterilmiştir. 58. ayette Kariye den bahsedilir. Sözlükler köy diye çeviriyorlar. Yalnıştır. Medine Şehri denmez, Medine Kariyesi denir. Sebebi de her yönüyle eşitlikçi, ekonomik ve sosyal yönden kollektif bir yaşam, yani köy yaşantısı gibi imece yaşanır. Bakara-58:-Hani şunu demiştik onlara: Şu Karyeye girin ve orada DİLEDİĞİNİZ ŞEKİLDE YİYİN... Kapısından da SECDE ederek girin ve mağfiret dileyin. Ki hatalarınızı mağfiret edelim. Kendisine bağışlananları başkalarıyla KARŞILIKSIZ PAYLAŞANLARA daha da artıracağız. 61. ayette, dikkat edin imece, kollektivist bir yaşam yok. Sebze- zerzevat-bakliyat çeşitliliği, bolluğu, kapitale ve ticarete, sömürüye dayalı, basit dünya hayatını, kişisel ihtirasları öne alan bireyci bir yaşantıyı, rekâbeti, aç gözlülüğü, kapitalizmi, ahreti değil, arz tutkusunu/bencilliği, ŞEHR i, şöhreti, torpille birinci olmayı öne çıkarmayı, bireysel başarıyı anlatır. Bakara-61:-Ne demiştiniz Musa ya...Biz tek gıda ile yetinmeyiz ; bizim için Rabbine dua et de bize [B][U]ARZ da[/U][/B] yetişenlerden(Ahrete sevk edicilerden değil,aşağılık dünya hayatı ve alçak hayatı yaşatanlardan) , baklasından, hıyarından, sarmısağından, mercimeğinden ve soğanından versin!. Musa sordu: Size verilmiş hayırlı ve üstün olanını, adi, değersiz şeylerle mi değiştirmek istiyorsunuz? ŞEHRE inin o zaman, istediğinize kavuşursunuz. Bundan sonra üzerlerine zillet ve meskenet vuruldu. Allah tan gadaba uğradılar. Çünkü Allah ın nefislerindeki işaretlerini örtüp, inkar edip; Hakk ın muradına karşı nebileri öldürüyorlardı. Kendilerinden açığa çıkan isyan sonucu, sınır tanımadan, çok ileri gittiler. Bu gün 29 gün müddetle aç kalıyormuşuz gibi yapıp, başkalarını dine aykırılık arz eden bir şekilde buna teşvikle kendimiz azgınca beslendiğimiz, İslam prensiplerine aykırı olarak bir öğünün bağışlama amaç olarak gösterilerek dindar görünmeye çalışanların çabalarıyla sömürü amacı halini almiş Oruç/Savm ın bu şekli, Ragıp İsfahani denilen bir sömürücünün/kapitalistin/hırsızın Müfredat isimli eserindendir, ve savmın tanımı çarpıtalarak verilmiştir. Bizim Of li hocadan daha derin hoca olduğundan demiş ki: Savm, yemeyi, içmeyi, konuşmayı ve cinsel ilişkiyi, [B][U]yani yaşamayı[/U][/B] bırakmaktır. Demiş de yaptığı tanıma herkes balıklama atlamış. Atlamış da niye atlamış?...... Bir tarafta Allah ın Aç, açıkta kalmazsınız vaadi, bunun karşısında Kitabı elle yazan İsfehani nin Müfredatı. Zavallılık bundan sonra başlıyor.... Allah ı boşver!... İsfahani tutulmaz!... Savm kelimesine bakalım. Bu, mânâ olarak bizim lisanımızda-Türkçemizde de var: SAVMAK. Savm Musa Peygamberin ekonomik ve sosyal kollektif hayatın, dış mihraklar tarafından tacizini önlemek için kurulmuş -beyt sistemi- olup, kapitalizmi/sömürü ve sömürücüleri [B]savma[/B] amaçlı, birlik ve beraberlik içinde ekonomik ve sosyal kollektif yaşayarak [B]sav[/B]unmaya yarayan ekonomik, sosyal, siyasal ve dini tedbirlerdir. Geri durmak değil, bilakis saldırgan kapitalizmi alt etmeye dayalı dinamizmdir. Bu dinamizm, 29 günlük aç kalma ile yapılan bir eylem değil, şahit olunduğu anda -Kim şahit olursa- derhal bireysel ve toplumsal olarak sömürülmeye karşı savaştır ve Hadid-25 de, Nisa-71 de, Enfal-60 da bu yönde talimat verir. İşte Ramazan bu periyottur ve bu süreçte başarıya ulaşabilmek için gösterilen vahyi tutum-tavır, Es Siyam dır; Tedrib, yani tedbir almak, karşı koymak/savmak. Ramazan, bir müminin, Allah ın gösterdiği ilkelerle, gerek kendisinin ve ailesinin ve gerekse de yoldaşlarının sömürülmesine karşı koymak için çektiği zorluk ve sergilediği meşekkattir, sıkıntıdır, zorluklardır. Bu sıkıntılara dayanabileceği kadar, ara vermeden dayanacak ve nihayet kendi gecesine yani dayanamayacak hal almasına kadar karşı koyacaktır. Dayanamayacak durumda ise artık bu durum o kişinin gecesidir ve oruç bozulmalıdır, savaşa kendi yönünden ara vermelidir ki kuvvet kazanılıp devam edebilsin ve Allah ın lutfuna erişsin. Görülüyor ki orucu açmanın zamanının belirleyici unsuru dayanabilenecek en son noktadır. Kıtal halinde ise mükâfatı Allah ındadır. Mücadele şekli de -aman ben yemeyeyim de sen ye- değil: [B]SABIR İLE[/B]dir= şiddetle karşı koyarak olayın üstüne gitmektir, [B]ŞÜKR İLE[/B]dir= mihnet duymak, pısırıklık değil, [B]tam karşılığını vermektir[/B] ve [B]TAAT İLE[/B]dir= Allah ın emirlerine,(İsfahani nin değil) uymaktır. Devam edeceğimi zannederim. Etmesem de meramımı anlattım. Saygılarımla. Galip Yetkin. |
Şimdi de Bakara-184. ayette geçen " fidye" konusuna değinilmeli. Evvelki mak'alelerimden birinde, şurada:
[url]http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2603[/url] fidye konusuna değinmiştim. Oradaki "fidye" kavramı, "ekonomik" bir kavramdı. Lütfen okuyunuz; ki yazacağım "sosyal fidye" kavramıyla farkını fark edelim. Biliyoruz ki Müslümanlar arasındaki ekonomik eşitlik "mizanda vezin" prensibine göre sağlanır. Kabaca anlatımı şudur: Terazinin kefelerinden birine bir Müslümanın o andaki [B]olması gereken[/B] ağırlığını= ekonomik gücünü belirleyen bir ağırlık taşı/birimi koyarsınız ve ona göre eşitliği kurar; o ağırlıktaki ölçüye/birime göre belirlenecek değeri İslam'ın hüküm sürdüğü yerlerdeki bütün Müslümanlara sağlar, bütün Müslümanların aynı ekonomik ve sosyal imkanları elde etmesini sağlarsınız. Diğer bir anlatımla, Bütün Müslümanları, altlarından boru ile birbirlerine bağlı birer su bidonu gibi tahayyül edin. Bidonlardan birinden biraz su aldığınızda su seviyesi , yalnızca su alınan bidonda değil, bütün bidonlarda birden eşit olarak eksilir. Eğer su katarsanız her bidon aynı eşit seviyede yükselir. İşte "mizanda vezin" denilen ekonomik eşitlik bu. Şimdi yazacaklarım ise " sosyal eşitlik". Onu da kabaca şöyle tarif edeyim. Bakara-184. ayette, düşmana karşı savaşta namüsait şartlar içinde bulunsan bile bulunduğun şeraiti/ekonomik ve sosyal durumu düşünmeden korunmak ve düşmanı püskürtmek/alt etmek için derhal karşı koyacaksın, atılacaksın. Şartlar namüsait olsa bile..... Mükafatı Allah katında. Durumu(mesela karşı koyma olanakları) namüsait olan bu kişinin, durumu daha iyi olanlarla aynı seviyeye gelmesi için durumu fazlalıklı Müslüman kişilerden alacağı doğmakta, mücadeleye katılan diğer fazlalıklı kişiler de, eşitlenmek için o fazlalığı durumu müsait olmayan kişiye fazlalığı derhal vermek/bölüşmek mecburiyetindedir. İşte bu fazlalık, fazlalıklı kişide diğerleri aleyhinde haksız bir artı olup bu artıdan eksiklikleri olanın bir alacağı doğmaktadır. Ayette anlatılan "fidye" budur. Yani: Müslümanın diğer Müslümana tehlikede, [B][U]her anında, her alanında eşitleninceye kadar[/U][/B] [B]YARDIM MÜKELLEFİYETİ[/B]. Savaş filmlerinde gördünüz , cephenin çöken tarafına diğer birliklerden veya aynı birliğin diğer bölümlerinde can/asker, silah, cephane takviyesi yapılır. Onun gibi; hayatın her safhasında olduğu/olması gibi. Maalesef, kollektivist bir ekonomik ve sosyal yapı ve bu yapıya uygun bir düşünce sistemi getiren İslam felsefesini, kapitalist zihniyette olduğumuzdan/olaya kapitalist ölçülerden baktığımızdan kavrayamıyor ve diyoruz ki: Adam hem oruç tutacak bir de kendisine vazife olarak verilmiş orucu tuttuğu için/vazifesini yaptığı için bir de fidye/para verecek, olmaz böyle şey" diyerek kendi mantığı içerisinde bir çözüm getirerek maalesef ayeti tahrif edecek, hem kendi hem de kendisini takip edenler hataya düşecek. Kapitalist sistem: İşçisin sen işçi kal. Kollektivist sistem: Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için. Devam edeceğim. Saygılarımla. Galip Yetkin. |
FİDYE'nin yerine Adak linkini vermişim. Özür dilerim. Düzelttim.
galip Yetkin |
Savm ve siyam.
Kendisine ve toplumuna yönelen gerek iç-gerek dış emperyalist düşman güçlere karşı bu güçleri gerek ilmi gerek fiili BİREYSEL fiille alt etme eylemi: Savma....... Ve ilmi ve fiili yönden Müslümanların iç ve dış düşman güçlere karşı yapması gerekli TOPLUMSAL fiil ve ilimle karşı koyarak alt etme eylemi: Siyam.... "Savma" eyleminin başarılı olabilmesi için yani Müslümanlığın yaşatılabilmesi için Bakara-183. ayet "Siyam"ı açıklamış: "kendinizle kötülükler arasına eskilerden beri yapıldığı gibi engeller koyarak, Takva sahibi olmak." Demek ki biz, bize yönelmiş, bizi sömüren emperyalist güçlerin şerrine her zaman muhatabız ama yönelmiş kötülüklerin her türlüsünü kendimizden uzak tutacağız, caydırıcı olmalıyız, sıcak temasta ise kazanacağız. Bunu yapabilmek ancak "ayırt" edebilme, ve önlemini alabilme yeteneği, Takva ile olur; çünkü düşman sinsi. Bunu elde edebilmek için de bir eğitimden , "siyam"dan geçmek gerekiyor. Bu eğitim de "Kitap"taki kollektivizmi layıkıyla öğrenerek olur. Dolayısı ile kişi kendisini, hayatın belirli bölümlerinde "sayılı günlerde"/demek ki ömür boyu(ömür de sayılı günlerdir) eğitim ve öğretim ve verilen seminer ve kurlarda kendisini "Kitabın" gösterdiği/ilmi sistem bilgileri ile düzenli bir düşünce ve yaşama yönelerek benimseyecek, içine sindirecek, meleke edinecek savaş yapabilecek kadar militanı olacak. Bu olgu bize has değil, bütün "evvelki müslümanların" yaptığı gibi, daha sonraki müslümanların da yapması gereken bir eğitimdir. Bu eğitimin ihmal edilmemesi gerektiği ve hatta hastalık veya dini üstün bir görev ile seyahat edip bu eğitim ve öğretim seminerine katılamıyorsa, bundan doğan eksikliği/geri kalmışlığı muhakkak diğer seminerlere katılarak kapatın deniyor. Demek ki bu seminerler sürekli yapılmalı ve devlet yüklenmeli(Milli Eğitim gibi); onun varlık şartı. Şimdi Okuyun tekrar ayeti veya düzgün çevrilmiş bir meali; ayetin neresinde aç-susuz kalın veya kalarak kendinize sadistler gibi eziyet edin diyor, ve bu yönde bir ilke koyuyor Allah "halife" olarak yarattığı yaratığına/insana , rahim ve rahmet sıfatıyla: "takva'ya ulaşın". "Takva"ya ulaşmak açlıkla, susuzlukla, konuşmama çaresizliği ile olur mu? Açlık, susuzluk, konuşmama insanı saldırgan veya köle yapar. "Takva" açlıkla değil, sıkı, sağlam ve düzgün bir bilimle olur ve bu bilim Kitab'ı meydana getirmiş kelimelerin diyalektik analizi ile yapılmalıdır; çünkü kitap bizimle kelimeler ile konuşuyor. Bu bilim, zamanla savaş esnasında yaratıcılık getiren ilim olur, "Kur'an" olur, "Furkan" olur, yol gösterici olur, insanı çözümle birleştiren yaratıcı güç olur. Saygılarımla. Galip Yetkin |
Muhammed peygamberin düşünceleri gibi geliyor bana kur'an.
Evrenin sahibinin olmuş olsaydı. Çok daha net ve şeffaf olmazmıydı arkadaşlar ? Mesela 'su' dünyanın neresinde sorsanız aynıdır ! Ama '' din '' neden bu kadar net değil ? Herkesin ayrı ayrı yorumlarmı yapması gerekiyor ? saygılar sevgiler arkadaşlar... |
[QUOTE=aşık74;18600]Muhammed peygamberin düşünceleri gibi geliyor bana kur'an.
Evrenin sahibinin olmuş olsaydı. Çok daha net ve şeffaf olmazmıydı arkadaşlar ? Mesela 'su' dünyanın neresinde sorsanız aynıdır ! Ama '' din '' neden bu kadar net değil ? Herkesin ayrı ayrı yorumlarmı yapması gerekiyor ? saygılar sevgiler arkadaşlar...[/QUOTE] Hala karşınızda sizinle muhatap olacak bir tanrı arıyorsanız söylediklerinizde haklısınız... |
Konumuz Kur’ân’daki savm ve hac ibadetlerinin vakitleri. Kurgulamasiz, eklemesiz, çikarmasiz. Allah ne diyorsa o. Simdi o vakitleri 2:189’dan okuyalim.
[I]Sana hilalleri soruyorlar. De ki onlar insanlar için ve hac için vakitlerdir.[/I] Burada sözü edilenler hangi hilaller; ayin basindakiler mi, son çeyrekayi izleyenler mi? Önce iki husus: 1 SEHR "dolunay"dir, شهر. HILAL hilal, هلال. Allah dolunay diyor ama hilal demek istiyor diye yan çizmeyelim. O ne demek istiyorsa onu diyor. Allah’in sözüne razi olalim. Örnegin 2:185’te Allah "O dolunaya tanik olanlariniz onu savm-lasin!" buyuruyor. Biz [B]ramazan hilali[/B] diye bir sey uydurup, "O hilale tanik olanlariniz onu savm-lasin!" diyerek Allah’in sözünü çarpitmayalim. 2 Kur’ân, "sehr"i basi yeniay sonu son hilal olan süre* anlaminda da kullaniyor. yeniay ---> ilk hilal................................: 1 gün (bazan 2) ilk hilal ---> ilk çeyrekaydan önceki hilal:....: 4 gün (bazan 5) ilk çeyrekaydan önceki hilal ---> dolunay...: 10 gün dolunay ---> son çeyrekaydan sonraki hilal: [COLOR="Red"]10 gün[/COLOR] son çeyrekaydan sonraki hilal ---> son hilal.: 4 gün (bazan 5) Tam olarak 29 gün 12 s 44 dk 3 sn. Dolunay bu sürenin tam ortasinda. Özel bir an. Çünkü gökteki ayin en [B]göze çarpan[/B], dolayisiyla herkesin görüp bildigi [B]meSHuR[/B] âni. Tipki evlerin herkes tarafindan görülen kapilari gibi. Ama evlerin bi de arkalari var. Gözlerden irak. Hirsiz misillu kötülerin tercihleri. O yüzden Allah 2:189’da uyariyor: [I]Iyilik, evlere arkalarindan girmek degil Allah’i kâle almaktir. Evlere kapilarindan girin - ve’tûl buyûte min ebvâbihâ[/I]… Allah’in bu uyarisini neden takmiyoruz? Hacca neden ayin 15'ndeki "dolunay"dan degil de zerre kadar özelligi olmayan 10’ncu günden giriyoruz? Hacci neden çeyrekayin karnini içeri çekip "[B]hilal[/B]"lestigi ana kadar yapmiyoruz da gökteki ayin hilalle zerre kadar ilgisi olmayan bir ânina kadar yapiyoruz, hem de "Hac vakti hilaldir" diyen Allah'a inat? "Savm"a neden, evlerin kapilari gibi, herkesin kolayca görebildigi "[B]doluna[/B]y"dan degil de evlerin arkalari gibi kimsenin göremedigi hilalden giriyoruz? _________________________________________ *Gökteki aylar Hicrî takvime musallat edilen aylar degildir. Önemli oldugu için bi daha hatirlatmak zorundayim. Gökteki aylar AYLARIN IDDETI anlamindaki "iddet es-suhûr"un içindedir ve onlarin EN AZ onikisi bir iddet eder (9:36). Yani 11 ay bir iddet etmez. EN AZ oniki olacak. Nesî küfrüne batanlari Allah böyle uyariyor (9:37). Ama bazi iddetlerde 13 ay var. Allah o 13'ncü ayi devreye sokmus, gökteki aylari [B]vakten sabit[/B] hale getirmistir. SICAK AY anlamindaki Sehru ramazân o yüzden daima ama daima 21 Hazirandan sonraki ilk aydir. Uyduruk kamerî yilin aylari ise [B]vakten oynak[/B] olup nesî kürfünü otomatige baglamistir. |
Bakara-187. ayet mealleri "kadınlarınıza yaklaşmaniz size helâl kılındı" diye çevrilerek, konusu seks yapılmış.
İstisna yok. "Meal birliği". Böyle olunca ben sorarım. "-Kardeş. Seksin yasaklanması bu ayet ile kaldırılıyor ise, seks yasağı konulan ayet hangi kitapta, hangi ayet!... Kimse bana Kitaptan böyle bir ayet gösteremez. O halde seks yasağı denilen şey palavra. Meallerle ve meallerde Kitaba sokuşturulmuş. Burada anlatılan şey şu: Kişi bir eylem yapacak/bir amel işleyecekse, yani bir iş yapacak/iş kuracak ise bunun bazı zorluklarının da olabileceğini baştan düşünmeli ve hesaba katmalıdır. Yani "amman" deyip gözü kapalı balıklama üzerine atılmayacak, artı ve eksi yönlerini göz önüne alacak, bunların üstesinden gelebilmek ve menfaat sağlayabilmek için bir planlama yapacaktır. İşte konu bu. Ayette "kadın-madın" geçmez. Geçen "nisa" ve "ünsa". Bunların Kitab'ın içindeki Kur'an'a göre analizini yapın, burada olması gereken mânâlarını araştırın; bakalım ne ifade ediyorlarmış burada. Nisa "iş/menfaat sağlayan çalışma; ünsa da, bu işten/çalışmadan sağlanan, elde edilen menfaattir. Mealcilere göre Allah ayırımcılık yaparak erkekleri kayırıcı bir ayet inzal etmiştir. Allah adildir: Kendisi böyle söylüyor ve ben de Allah'a inanıyorum. O halde kadınlar için de aynı şartları taşıyan, aynı menfaatleri onlara da tanıyan bir ayet indirmiş olmalı. Bilen var mı? Gelelim konuya. Konu bir eylem sonucu elde edilecek kazanımların elde ediliş yol ve yordamı, ve bu yolla menfaatlenilmesidir. İşin zorlu yönlerinin bir insanı, fiilinden vazgeçirmemesi, eylemini önlememesi, aksine elde etmeye motive edilmesi, zorlukları bir plan çerçevesinde göğüslemesidir. Cinsel dürtülere gelince. Allah'ın bu lütfundan kadın-erkek, her an, arzu ettikleri an faydalanırlar. Kime ne!. Adama kendine bak derler. Ve kim engelleyebilecek. Allah hem bu melekeyi verecek, hem de "kullanmak yasak" diyecek. Öyle mi? Artık, "Kul"un biz olduğumuz ayırdına varıp, kafaya sokup Allah'ın insanların düşüncelerinin hizmetçisi olmadığını anlamalıyız. Senin tercihlerinden O'na ne. Allah tuzakçı mı? Sonraki yazılar beyaz iplik, siyah iplik ile, mescidlerde seks olacak. Saygılarımla. Galip Yetkin. |
Şafağın beyaz ipliği, gecenin siyahlığı ve bunu yaran şafak , yani tan yeri.
Siyah karanlıkları, karanlıklar içerisinde kalmayı, silik kişiliği, fark edilememeyi, bilgisizliği anlatır. Beyaz ise durumun, konumun, içinde bulunulan çevrenin herkes tarafından kolayca görülebilir, fark edilebilir durumunu göz önüne koyar. Göz önünde olma, göze girme/çarpma halidir. Fecr/tan ise ikisinin de birbirinden ayrım hududunu/çizgisini anlatır. Bunların ipliğe benzetilmesi de (hani deriz ya, pamuk ipliğine bağlı) durumun son derece kritik, oturuşmamış-dengesiz ve her an değişebilir olduğunu ifade eder. Dolayısı ile doğacak güneş karanlığı yok edecek yani doğru eylem, eylem sahibinin elde ettiklerini, değişimini, artıları ortaya koyacaktır. Fakat bu değişim ve kazanımlar öyle bir şekilde göz önüne serilmelidir ki bir fitneye dönüşmeden, çevredekiler kendiliğinden değişimi fark edebilmeli ve eylemin uygun olup işlerini iyi yöne götürdüğünü tesbit edip imrenmeli ama eylem sahibi de bunu fark ettirirken de gösteriş, böbürlenme, hava basma, üstünlük, yani kibir ortaya koymamalı. Çünkü müslüman vakarlıdır. Ama insan, yapısı itibari ile bu tutumu adeta bir ipliğe bağlıdır, yani başarı ile övünme, etrafı küçük görme dürtüsü, kişiyi çevresinden soyutlar yani iplik/iletişim kopar. Onun için çok dikkatli olunmalıdır. Çünkü müslüman üstünlük taslamaz, mütevazidir, secde ve rüku halindedir. Soyutlanmaz, bilakis yardımcı olur. Şu halde Bir işe kalkışıp da her türlü hesabını, planını yaptıktan sonra riskli diye elde edilecek menfaatten vaz geçmeyin; menfaatlenin fakat bu elde ettiğiniz ile havalara girip etrafınızı küçük görmeyin. Bu durum çürük bir ipliğe bağlı hal gösterir ve ufak bir zorlama ile siz ile dostlarınız arasındaki bu bağ kopar ve Adem gibi toplum dışına itilirsiniz. Saygılarımla Galip Yetkin. |
Biliyoruz ki toplumda yetimler ve bakıma muhtaç olanlar, sosyal kurumlar bulunmadığından ikişerli üçerli dörderli olarak aileler tarafından bakım, gözetim ve denetim altına alınmış, ve iş sahipleri ve devlet bunlara iş vererek(Nisa=1-10; Tevbe=l03) muhtaçlar muhtaç durumundan kurtarılmış, ferdi olarak aileye katılmış ve bunların bakım ve geçimleri ve yetkileri ayetlerle yani toplumsal yetkilendirmeyle garanti altına alınmıştır. Bu kişillerin belirli bir sosyal seviyeye yükseltilmesi için yapılan sosyal yönden ve iş eğitimde de kendilerine baskı yapılmaması, sömürülmemesi, ast üst ilişkisi değil, mehirleri/maharetleri/becerileri yönünde ikna edilmeleri, gururlarının kırılmadan, baskıya maruz bırakılmadan, durumları anlayışla karşılanarak öğretici eğitici bir tedip, siyam, öğrenim görmeleri ile çalışma hayatına atılmaları isteniyor ve bu şekilde de "sizin onlara, onların da size faydanız dokunacağından", toplumsal fayda sağlanacağından bu karşılıklı faydalanma dolayısı ile karşılıklı iyi hitap ve münasebet ortaya konulması istenmekte ve bu hal birbirinden faydalanmayı bütün toplum olarak ortaya koyacak şekilde:"Onlar sizin, siz de onların giysisisiniz" diye belirtilmektedir.
Ve aykırı düşünceleri islamın getirdiği ekonomik ve sosyal ve akılcı prensiplerle yok edip, yalnış düşünme tarzından doğrusuna geçiren Kur'an aydınlatmasından gelecekte meydana çıkabilecek karanlık günlerle-düşüncelerle- savaş yapabilmek için Kur'an'ın içeriğini bir sofraya benzeterek "yiyin-için"/içeriğini iyi öğrenin ve bunları yaparken de ciddiyetinizi/vakarınızı koruyun deniyor. Evet nerede Kur'an'ın felsefesi, nerede mealcilerin "aç-susuz- sessiz kalıp itaatkâr olun" diyerek yoplumu denetimleri altına alma hafifliği. Mescidlere gelince. Arap toplumunda Havra, Manastır gibi kapalı mekânlar bulunmamaktadır. Mescidler "açık hava" salatlarıdır ve "Salavat" ismini alır. Bu nedenle "mescid" denildiği zaman bir mekân değil, toplanabilinen bir toplum anlaşılır ve bu toplantı her yerde yapılabilir, çölde yapılabilir, vahada yapılabilir, Medine'deki Peygamber'in evinin önündeki geniş avluda da yapılabilir. Şu halde "mescid" dendiğinde meclis anlaşılmak gerekir. Mekke'deki de "mescidi'l haram" ismini alan ve ekonomik ve sosyal yönden kollektif ve dışa kapalı yaşayan, ve o istikâmette örgütlenmiş toplumdur. Mekân olarak anlamak istiyorsanız o da bütün yeryüzüdür. Mescidler Peygamber'in vahiyleri, sahabelerin de Peygamber'den öğrendiklerini müslümanlara veya müslüman olmak (80-Abese Suresi) isteyenlere aktarıldığı topluluktur. Burada ilim ve irfan sahibi olunurak "ruhsal hacc" yapılır, Yani bir halden diğer bir hâle geçiştir. Hacc'ı Ekber ile karıştırılmamalıdır. Şimdi lütfen söyleyin bu yoğun eğitim esnasında mescid/toplum içinde siz nasıl cinsel ilişki kurabilirsiniz. Biri bunu bana anlatmalı ki deneyelim. Benim aklım almıyor Mescidlerde eğitimin iyi bir şekilde alınmasını -doğru dürüst öğrenilmesini- evlere arkalarından değil, ön kapıdan girilmesi, yani etrafı kandırmaya kalkışılmaması, üçkağıtçılık yapılmaması, münafıklıktan kaçınılması isteniyor. Görülüyor ki "hacc" ile "oruç" birbirinin içine girmişlerdir, birbirlerinin tamamlayıcısıdır ve amaç "takva sahibi olmaktır. Saygılarımla. Galip Yetkin. |
Galip abi,
amaç takva sahibi olmaksa takvaya erişmek için ne yapacağız?... uzun zamandır bunu düşünüyorum.ve kendime şu soruları soruyorum.tanrı bizi neden yarattı? bizden ne istiyor? ulaşmamızı istediği takvaya nasıl ulaşacağız? bu kadar [U]kavram kargaşasına, detaya[/U] gerek varmı? kitaplar, hadisler, mezhepler, tarikatlar, cemaatlar, tasavvuf, hurafeler, hocalar,mollalar,şeyhler... dini konuları çözümlemek permütasyon, kombinasyon, türev, integral sorularını çözmekten daha zor.yada transformatör hesapları yapmaktan ki vallahi insana feleğini şaşırtır.işin içinden çık çıkabilirsen sonra kendimce her şeyi basite indirgedim işte benim takvam; seni ve evrendeki herşeyi yaratan, tek, her şeye gücü yeten, eşsiz benzersiz bir tanrının olduğunun bilincine varmak. duanı, şükrünü ona yapmak. ve onun istediği gibi iyi bir insan olmak. iyi insan nasıl olunur peki? insanlık tarihininin başlangıcından itibaren yaşanılarak öğrenilmiş ve toplum hafızasına yerleşmiş, buna mukabil en asgari medeniyette bile kabul görmüş kurallara uyarak. insan öldürme savaşma barış sever ol incitme yalan söyleme iftira atma çalma ,gasp etme, hak yeme adaletli ol eşitlikçi ol yapıcı ol bağışlayıcı ol yardımsever ol temiz ol üretici ol doğayı, çevreyi kirletme insan haklarına saygılı ol hayvanların yaşama hakkına saygılı ol sanırım şimdi daha rahatım |
Saygın Khaos.
"for Raven" diyebilen ahde vefali bir kişilikle mutlu olacaksın. "Aklınızı çalıştırmayacak mısınız" ifadesi eleştirisel bakın demektir. Onu da yapıyorsun. İyi yoldasın. Mutluluk dilerim. Galip Yetkin |
sevgili khaos hani bir deyiş vardır. "vatan mevzubahisse gerisi teferruattır"
ben de bunu şöyle çevirdim "insan mevzubahisse gerisi teferruattır" muhammedin "rasul" olmasından önce "abd" olma vasfının iyi düşünülmesi lazım. "la ilahe" diyebilmeden "illallah" denemiyor sevgili khaos. Love to Raven from Bart... R.I.P. .... sana da tabiki :) |
Bu safhadan sonra Av.İlhami Çetin'den bir alıntı yapalım ve iki bölümde verelim.
KURAN’DA KURUMSAL ORUÇ VE KAPSAMI TAKVA. Bölüm-1. Mademki takvada en ileri derece ihsandır; demek ki Muhsin bir insan, bütün güzellikleri üzerinde toplayan insandır. Bu erdemli bir insandır. Kâmil insandır Güzel ahlaklı bir insandır. İşte İslam diye gelen din budur. Onun için Resulullah “Ben güzel ahlakı tamamlamaya geldim” diyerek özet olarak İslam’ın itidal, adalet, merhamet, sevgi ve doğruluk olduğunu ilan etmiş. Kuran da bu sözü tasdik ederek “Rabbim Allah de, sora da dosdoğru ol” diyerek Şeriatin doğruluktan ibaret olduğunu açıkça söylemiştir. Bir fıkıhta doğruluk her satırında kendisini göstermiyorsa, o İslam şeraiti değildir. Batıl dinlerden birisinden alınarak üzerine İslam’idir damgası basılmıştır. Takva(şerden ve günahtan akıl yolu ile kaçınmak , adaletsizlik yapmamak yani mülkte iştirak halinde yaşamak) ve vera(para,mülk şehvetinde olmama, şehvetleri denetim altına alma) sahibileridir ki, bunlar “Siyahat “edendir. "Takva ehli", "Oruç ehli" idi. Buna Mesih(muhsin insan-kişi) de deniliyordu. Muhsin insan bütün bu özelliklere sahip, kemâlin üst derecelerinde bulunan insandı. Muhsin kavramını biz, “Birr ve ebrar” kavramları ile de ifade ederiz. Sözlükteki kısa tanımı “Birren “ ; ÇOK İHSAN ETMEK. Bu kavramlar arasında ilişki kurmak için kâfidir. Ameli Salih işleyen, sadık, doğru, adil adam anlamlarına gelen çok güzel manaları olan bir insandır. Ubudiyette mükemmelliktir. O, takva vera sahibi ve o da, oruç ehlidir. Yeryüzünde varlık sebebi ubudiyettir. Gezmesi, dolaşması, oturması, hepsi ubudiyet içinde geçen insandır. Zaten Kur'an'da, bütün iyi halleri tanımlamada kullanılan bir kavram olup, yukarıda açıklandığı gibi "İhsanda ileri olan insan" demektir. Muhsin, verirken oran tutmaz, [B]İhtiyacından ne artmışsa onu infak maksadıyla kamuya iade eder.[/B] Müslim ve müminin sosyo ekonomik tavrını Araf–157 ve orucun ne olduğunu tanımlayan Bakara–177 ayet vermiştir. Eğer bir ülkede hala fakir var ve hakirin zincirleri çözülmemişse o ülkede hala imtiyazlı ve sınıflı topluma son verilmemişse(yani hâlâ bir ay boyu bir öğün aç kalayım da bunu fakir ve hakir'e aktarayım safsatası varsa), o ülke bırakınız Kur'an ehli olmayı, hak manada oruçsuzdur. Takva mazlumu özgürleştirmek ve bütün zincirlerini kıracak bir eşitlikçi Adalet sistemini kurmaktır. Hak din, işte buna hak şeriat der. Demek ki, denklemde Oruç ehli yerine “Birr “ kavramını, takva kavramını koyarsak, denklemdeki eşitlik bozulmaz. Bakara süresinde iki kez geçtiği yerde, tam bu iki kavramın geçtiği ayetlerin ortasına oruç(Savm) ayetleri konularak alakası Kuran’da da sağlamca kurulmuştur. Bu sınır taşları ve oruç(Savm) ayetlerini iki baştan kuşatan “Birr” in hem geçtiği, hem de sözlük anlamının çok fevkinde tanımlanıp açıklandığı bu ayetler, Bakara süresinin 177 ve 189. ayetleridir. Bu arada kalan Oruca ilişkin ayetler ise; 183.184.185. ayetlerdir. İnceleme sıramız önce oruç ayeti sonra BİRR ile ilgili açıklamadır. Bunlar Kur'an’daki Zebur’dur(Ziy Birr). Oruç ayetinin de yine hepsini değil, sadece ilk ayeti olan Bakara süresi 183. ayetidir. Çünkü orada aradığımız takva ile ilişki kurulmuştur. Yani oruç takva türünden ubudiyettir. Takva ise siyasal, sosyal ve ekonomik eşitliği kurarak, mazlum ve mağdur üretmeyen bir adil sitemi işin ta başından kurmaktır. Bozuk ve fesat sınıflı sistemine devamla fakirliği sistemin hatasıyla devamlı hale getirip kodamanlara sığınma mecburiyetinde bırakıp, (bu günkü oruç gibi) mihnet altındakilere bir kemik atmak asla ismi İslam olan ve kuranla gelen dinin yardımlaşma biçimi değildir. Araf–157 ve Bakara–177 buna izin vermez. Kuran emri mülkte iştirakle ifsadın(İtidalin aşılması) kökünün kazınması için gelmiştir. Yani dernek ve vakıflarla kapitalizmin ömrünü uzatmayı önlemeye, sosyal hukuk devleti kurularak sınıfsız ve imtiyazsız sistemi kurmaya BİRR ve TAKVA der Kur'an. Takva olmayan hiçbir kurum İslami değildir(Bakara–2). Bu din şu adamdan-şu zevattan-şu makamdan -şu kurumdan fetvalarla kaytaranlara değil, yukarıda anlatılan takva biçimini şeksiz şüphesiz içine sindirenlere ancak fayda verecek bir kitaptır Kur'an. Öyle ise, Bakara süresi 183. ayeti yazalım; “Ey İman sahipleri, oruç sizden öncekiler üzerine yazıldığı gibi, sizin üzerinize de yazılmıştır… BU SAYEDE KORUNMANIZ UMULMAKTADIR. “ Ayette, Vikaye kökünden gelen “İttika” kavramı kullanılmaktadır. İttikayı hafızamızda tutmakta fayda vardır. [B][U]İTTİKA:[/U][/B] Sakınmak, çekinmek, günahlardan ve bütün kötülüklerden kendini çekmek. TAKVA İLE AMEL ETMEK (Salih amel) En başta da mülk tutkusundan korunmaktır takva. Çünkü kazancı haram olanın duasına itibar edilmez. Bu dua seccade namazı dahi olsa(Maun suresine bakınız). İnsanların çoğu mahrum kalacakları korkusuyla biriktirdiklerine itibar ederler. Zenginler Allah’a değil, mahrum kalmak korkusuyla mülke itibar etmişlerdir. Saygılarımla. Galip Yetkin. |
Bölüm-2
Şimdi, “Birr” kavramının Kuran’ca mükemmel tanımının yapıldığı Bakara süresi 177. ayetini verelim. Çünkü insanlar maddi terakkide yarışıyor, Birr’de yarışmıyorlarsa Maide–2.([B]Allah O; tanrı ve tanrıcılık yoktur, Sadece "HÛ". Hayy'dır, Kayyum'dur[/B]) ayetini inkâr etmiş olurlar. Onu dar anlamda anlayanlara ve oruçları da kısır kalanlara, takvaya sarılmayanlara nasıl bir açıklama yapılıyor görelim. Bu ayet bize "namazda yönünüzü kıbleye dönmenin" sosyo ekonomi politik anlamını bilmiyor ve onu sistem yapmaya yanaşmıyorsanız, nereyi kıble yaparsanız yapın fark etmez deniliyor. Mescid'il haram'ı kıble bilmek aşağıdaki sosyo ekonomik devrimi gerçekleştirip ona göre yaşamaktır. Çünkü [B]yöneldiğiniz bir coğrafi odak değil, orada temizlenmeyi seven ve mülkte iştirak içinde yaşanan[/B]" havra ve manastırların anasına(beyt'el atiyk'e/"İbrahim Peygamberin Beyt'ine"), dinin aslına yönelmiş olduğunuzu mutlaka bilmeniz gerekir. Kur'an Bakara süresi Ayet 177 şöyle: “Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz Muhsinlik değildir. BİRR sahibi o kişidir ki, Allah’a, Ahiret gününe, Meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır, Yakınlara, Yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara, özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara malı seve seve verir. Salatı ikâme eder, zekâtı öder. Böyleleri söz verdiklerinde ahitlerine vefalıdır. Bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve şiddet zamanlarında sabırlıdırlar. İşte bunlardır özü ile sözü bir olanlar. İşte bunlardır KORUNAN TAKVA SAHİPLERİ” Bir ülkede hala alınan ücretler fakirlik ve hatta açlık sınırının altındaysa sen kime özgürlüğünü verdin de müminim diyor "namaz" kıldığını iddia ediyorsun. İşte maun suresine bak, insanlara MAUNET vermemişsin, kamulaştırılan maunet sistemi olan sosyal devleti de kurmamışsın ki bu insanlar asgari ücrete mahkûmiyet esaretinden kurtulmamış. Onun için Maun suresi seni “Özü sözü doğru olmayanlar” olarak ilan etmektedir. İşte bu mükemmel bir ayet, mükemmel bir tanım. İslam’ın beşe ayrılan şartını bir anda, bir tek yerde, bir bütün halinde sunan. Takva ve vera üzere yaşayanları tarif eden. Bakınız hami-Mahmi(koruyan-korunan) sisteminde olduğu gibi, zengin olayım da sana yardım ederim demiyor, şartlar ne olursa olsun, başkalarına angarya çalışanları ve bundan kurtulmaya çalışan, köle ruhlu olmayanları kurtarmak için varını yoğunu harcıyor Muhsin (güzel ahlaklı). Ahdine vefalı, Allah’ı çok seviyor ve onun rızası için hayatını ortaya koymuş, Muhsin insan. İşte mümini de ehli kitabı da davet edeceğin din budur. Selam ona İsa’ya inanmak ve İncil ile Tevrat isimli kitabı tasdik etmek de budur. "Araf:157-Onlar, öyle kişilerdir ki ellerindeki Tevrat'ta ve İncil'de de yazılmış olarak bulacakları şeriat sahibi Ümmi Peygambere uyarlar ve o, onlara iyiliği emreder, kötülükten nehy eder onları ve temiz şeyleri onlara helal etmededir, pis ve kötü şeyleri haram etmede. Sırtlarındaki ağır yükleri indirmededir, bağlandıkları zincirleri kırmada. Artık ona inananlar, onu ululayanlar, ona yardım edenler ve ona indirilen ışığa uyanlardır kurtulanlar, muratlarına erenler." Şimdi bakalım, iki bin altı yüz yıl öncede İsrail oğulları oruçta kaytardılar mı? Yoksa onu hakkı ile mi tuttular? [B]Yani insan haklarından[/B] titizlikle korunarak yaşadılar mı?(Bkz. Tövbe–108) Bu beş şartın arasını ayırdılar da, “Eyyamı Ma’dudat” mı yaptılar. Yani hayatlarını parça parça ayırıp, şu namaz olarak ibadet zamanı, şu oruç olarak ibadet zamanı, şu zekât olarak verme mevsimi, şu Hacc olarak ziyaret zamanı, şu da dil ile şahadet getirme zamanı diye günü, ayları, yılı kısım kısım mı yaptılar? İnfakı ise kitaptan sildiniz mi?(bkz.Bakara219/2).Ubudiyeti buralara koyup, kendilerine ubudiyet dışı yaşama sahaları, serbest bölgeler(yer) mi ayırdılar?.Yoksa onu, burada tanımlandığı gibi mi yerine getirdiler de, İşaya Peygamber bilgiçlik taslayıp, adamlara şeriatı yeniden öğretmeye mi kalktı da eski köye yeni adet getirmeye çalıştı? Bir başka açıdan; Acaba Kur'an oruca İhsan(karşılık beklemeden yapılan yardım) olarak bakarken, onu Birr olarak tanımlayıp, takva türü inanç ve yaşam biçimi olarak alırken, bu şimdi mi böyle anlaşıldı, yoksa eskiden beri Allah’ın oruç haklardan korunarak yaşama /muhsinlik emri böyle de, biz mi farkında değiliz, görelim. Yani hayatın ve ubudiyetin takva üzere yaşanmasının genel adı mıdır oruç. Evet, Oruç Mesih kavramıyla anlamdaş olup, takva ve vera üzere görev ve sorumluluk bilinci içersinde yaşayarak kâmil insan olmaktır. Vera üzere yaşayan selam ona İsa’ya bunun için Mesih denmiştir. Çünkü bu ifadenin bir anlamı da “Oruç ehli” olmaktır (aç kalmak değildir). Saygılarımla. Galip Yetkin. |
Yukarıdaki paragrafta İşaya Peygamber'den bahsetmiştik.Asırlar önce İsrailoğulları'na Peygamber olan İşaya bakın ne demiş.(daha evvel de İşaya'nın dediklerini etraflı yazmıştık([url]http://www.hanifler.com/showthread.php?p=11807#post11807[/url]). Aynı zamanda Sayın Hakkı Yılmaz'ın "İşte Kur'an adlı eserinde de anlatılır. Yinelemekte fayda var.)
İŞAYA PEYGAMBER'E(Bakara-183.ayetindeki "sizden(yani bizlerden) öncekilere") TEKÂMÜL ETMİŞ ORUCUN TANIMINA İLİŞKİN VAHYEDİLEN AYETLER. Bunu öğrenmek için İşaya Peygamber'in kitabının 58. Babında, buna ilişkin açıklamalar vardır. Bu Babın 1 ila 8. ayetleri arasında bu konu yer almaktadır. Şöyle ki; “Yüksek sesle çağır. Esirgeme sesini. Boru gibi yükselt ve Yakup evine SUÇLARINI BİLDİR “ “ Halbuki her gün beni arıyorlar(Rızamı arıyorlar). Ve yollarını bilmekten hoşlanıyorlar.ADALET ETMİŞ ve Allah’ın hükümlerini bırakmamış bir millet gibi, benden doğru hükümler soruyorlar.Allah’a yaklaşmaktan hoşlanıyorlar “ “Niçin oruç tuttukta görmüyorsun, canımızı( nefsimizi) alçalttıkta bilmiyorsun diyorlar” “İşte siz orucunuz gününde işiniz peşindesiniz(şahsi işlerinizi kovalıyorsunuz, ferdiyetçi bir toplumsunuz) bütün işçilerinizi sıkıştırırsınız.(verimi arttırmak ve çok kâr etmek için az ücret çok iş istersiniz…) “ “İşte siz kavga ve çekişme için ve kötülük yumruğu ile vurmak için oruç tutuyorsunuz (rekabet ve yarışı bırakmadınız, sureti haktan görünmek, göz boyamak için ) bugün öyle oruç tutmuyorsunuz ki,yüksek yere ( Allah katına) sesinizi işittiresiniz.” “BENİM SEÇTİĞİM ORUÇ, İNSANIN CANINI ALÇALTACIĞI GÜN (nefsinin kibrini ve hevâsını kırmak, Kânit olmak,mütevazı olmak..) böyle mi olur. Saz gibi başını iğmek ve altına çul ve kül sermek mi? Buna mı oruç, Rabbe makbul gün diyorsunuz?” Bu eleştirilerden sonra Allah tıpkı Bakara 177. ayetteki Oruç tanımını yapıyor. “KÖTÜLÜK ZİNCİRİNİ AÇMAK, BOYUNDURUK BAĞLARINI ÇÖZMEK, EZİLMİŞ OLANLARI HÜR OLARAK KOYVERMEK (işçi olarak sıkıştırıp çalıştırmak değil onları iş sahibi yapmak) VE HER BOYUNDURUĞU KIRMAK. BENİM SEÇTİĞİM ORUÇ BU DEĞİL Mİ ? “ “KENDİ EKMEĞİNİ (ihtiyaç içinde iken,dolup taşıp meleleşmeden kendisine lâzım olduğu halde onu diğerkamlılıkla başkasına veren îsâr sahibi…) AÇ OLANLA PAYLAŞMAK( zengin olup vardan değil, ancak kendine yetecek kadarken bölüp vermek) YURTSUZ DÜŞKÜNLERİ KENDİ EVİNE GETİRMEK ( yolcu ve yolda kalmışlar) VE ÇIPLAĞI GÖRÜNCE ÜSTÜNÜ ÖRTMEK VE KENDİ ETİNDEN OLANDAN (adem oğlundan/insan cinsinden) KAÇINMAMAK DEĞİLMİ ? Dikkat edilirse son paragrafta aynen Bakara suresi 177. ayette önemle vurgulanan BİRR tanımlanmaktadır. Zaten Araf-157. ayet bize Kuran’ın iniş sebebinin ve Resulullah’ın gönderiliş sebebinin ezilenlerin esaret zincirini kırmak olduğunu açıklar. Bu zincir özelleştirme zinciridir. Sosyal devletten uzaklaşmak dalalettir. Adalet ve rahmet kamulaştırmak ve insanların geleceğini toplumun birbirine karşılıklı kefil oldukları Beyt ehli olarak yaşamasının yolunu açmak ve sistemini kurmaktır(Kureyş suresi). Bunun zıttı ise, hürriyeti hararetli olmak olarak algılayarak bina ehli(Özel mülkiyete ağırlık vermek) olmaktır. Oysa bize emanet edilen iki şeyden birisi Kuran, diğeri bina ehli olmayı terk ederek Beyt ehli olmak, cimrilik olan liberalizm-Kapitalizmi terk ederek sadık dostlar toplumunu oluşturarak, üzerinde insan ve kul(canlı cansız varlıkların) hakkından zerre bile taşımadan ahirete göçmektir. -Leyl-17.18.19-. En çok korunan ise ondan uzaklaştırılacaktır. O ki, arınmak için zenginliğini başkalarına harcar bunu ne kendisine karşılık bekleyerek yapar, ne de kendisine yapılanların karşılığı olarak. Bunun yolu da yine Leyl suresinin 5,6,7, ayetlerinde (Kim ihtiyaçtan fazlasını verır ve ondan korunursa;El Hüsnâ'yı (en güzelini hakikatim diye) tasdik ederse;Böylece ona en kolayını kolaylaştırırız.) gösterilmiştir. Bu da "Özel mülkiyet"in sınırlanması ve işlerin birleştirilmesidir. İşlerin ayrı ayrı olduğu liberalist kapitalist sistem ve özelleştirmecilik işlerin ayrı ayrı , amaçların ayrı ayrı ve kalplerin de ayrı ayrı olmasına sebep olan hal Kuran’da Usr- kapitalizm olarak tanımlanıp bundan kaçınılması emredilmiştir(Leyl-4: Muhakkak ki çalışmanız, elbette farklı amaçlara dönüktür.) Saygılarımla Galip Yetkin |
[QUOTE=galipyetkin;18590]Kafama takılan bir şey ve beni rahatsız eden bir husus var.
Şu: Bakara 185 [COLOR="Black"]Ramazan ayı[/COLOR], insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği [COLOR="Black"]aydır[/COLOR]. Öyle ise sizden [COLOR="Black"]ramazan ayını[/COLOR] idrak edenler [COLOR="Black"]onda[/COLOR] oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir. Biz "[B].... ramazan ayı/onda....[/B]" dendiği zaman takvime bağlanmış, içerisinde ay takvimine veya güneş takvimine göre kümelenmiş günleri anlıyoruz. Fakat biliyoruz ki Arablar takvimi Peygamberimizin vefatından sonra, hicret başlangıç olmak üzere, ay hesabına göre kullanmaya başlamışlar. Takvimden evvel de bir olayı hatırlamak için de evvelki bir meşhur/maaruf/herkesçe bilinen bir başka bir olaya atıf yapmışlardır; ki meselâ "Bedir savaşı", "Fil olayı"... gibi Bu ayetin inzal edildiği zamanda "[COLOR="Black"]Ramazan [/COLOR] diye bir [COLOR="Black"]ay[/COLOR] yoksa orucun zamanlaması nasıl ve neye göre plânlanacaktır. Sayın Hasan Akçay, senelerdir "21 Temmuz'dan (Sayın Hasan Akçay'ın bir sonraki yazısı ve doğru ikazı ile Haziran olarak değiştirilip, anlaşılmalıdır) sonraki dolunaydan , kaybolmasına kadar geçecek zamanda" deyip durmakta fakat dünyanın elips şekli ve Arabistan'ın konumu, uydu veya uçaklarla dünyayı turlayabilme imkânı göz önüne alındiğinda, hesabın "Allah hesabı" değil, "Hasan Akçay ve O'nun gibi düşünenlerin hesabı" olduğu anlaşılıyor. Çünkü bu beyefendilerin düşüncelerinde hep "ay" veya "güneş" hareketlerine göre hesap edilip de sınırlandırılmış bir zaman dilimi yer edinmiş. Takvim tanziminin esası budur; fakat: Acaba "Ramazan" olarak önümüze sürülen şey başka bir şey olamaz mı? Başımıza gelecek bir olay, bir felaket veya bir belâ olamaz mı?. , "Ramazan ayı" diye sunulanın esasında "ay/belirli sayıdaki günler küme'si" olmadığı ve "şehr" ifadesi ile de sayı veya günlerinin, saatlerinin ve yıllarının sınırlanmadığı bilakis "eyyamen medudat" olduğu belirtiliyor ki bu ifadenin de bir veya iki elin parmakları sayısı kadar olduğu ifadesi ise uygun olmayıp Yahudiler'in kendi kafalarından uydurdukları "cehennemde kalma" müddetidir ki benim anlayışıma göre bu ifade, üzerine gitmekle, savaşılmayla alt edilebilecek ve sınırlandırılabilecek/miadlandırılabilecek/iddete bağlanabilecek bir olayı ifade ediyor. Rahmeti üzerine almış olan Allah aç kalın der mi? Bir de yanında "su da içmeyin" dedirtiyorlar. Saygılarımla. Galip Yetkin[/QUOTE] Bu konu benim de kafamı hep kurcalamıştır. Hani saadettin teksoy kutuplara gittide namaz kıldı ya "vakti nerden biliyorsun diye sordular" kutuplarda 6 ay gündüz 6 ay gece ya neymiş en yakın meridyendeki saat dilimine göre hesap edilecekmiş oruçta aynı bu duruma göre ... şimdi komediye bak... curiosty rover marsa indi 100 yıla kadar insan yerleşimine başlanacak. dünya ile arada sinyal ile haberleşmek 20 dk sürüyo. düyada ezan okundu marsta 20dk sonra haber alınacak. dünyada oruç başladı marsta 20 dk sonra duyulacak (gitti oruç) artık marstan dünyaya müslümanlar için vakitli ibadet turları düzenlerler. düzenlerlerde gidiş dönüş 18 ay :P aman marstan öteye gitmeyelim durum vahim e hani kuran hükümleri evrenseldi. demek ki neymiş bilim şeytan işi, otur dünyada kıçının üstünde, gitme bi yere öküzün trene baktığı gibi aya bak, ibadetini öyle yap. |
islam da
hristiyanlık ta musevilik te budizm de hinduizm de taoizm de brahmanizm de jainizm de maniheizm de keltler de eski roma da eski yunan da kimi zaman işlenmiş günahların dünyada çekilmesi için, kimi zaman nefsi terbiye etmek yada acı çekmek için, kimi zaman insani arzulardan kurtulmak için, kimi zaman sağlık ve geç yaşlanmak için, kimi zaman felaketlerden korunmak için,kimi zaman da dinde veya tarikatte yükselmek için BAKARA - 183 Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekiler üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazılmıştır. Bu sayede korunmanız umulmaktadır. |
Jaluit / Marşal Adaları
UTC/GMT+12:00 Tarih İmsâk Akşam 27 haziran 2014 05:03 19:04 Medine / Suudi Arabistan UTC/GMT+03:00 Tarih İmsâk Akşam 27 haziran 2014 03:52 19:21 Arhus / Danimarka UTC/GMT+02:00 Tarih İmsâk Akşam 27 haziran 2014 [COLOR="Red"]01:23 22:20 [/COLOR] Ontario / Kanada UTC/GMT-04:00 Tarih İmsâk Akşam 27 haziran 2014 02:59 21:10 Honshu (Kyoto) / Japonya UTC/GMT+09:00 Tarih İmsâk Akşam 27 haziran 2014 02:42 19:21 |
[COLOR="Blue"]Bu ayetin inzal edildiği zamanda "[B]Ramazan diye bir [U]ay[/U] yoksa[/B] orucun zamanlaması nasıl ve neye göre plânlanacaktır.[/COLOR]
Bakara 185'in inzal edildigi devirde [U]sehr[/U]u ramazân diye bir [U]ay[/U] var ki ayette [I]sehru ramazân[/I] geçiyor. Peki olmayan ne? Hicrî takvime musallat edilen [B]KAMERÎ YIL ile gökteki aylarin arasinda sonradan kurgulanan bag[/B]. Olmayan o. ZAMAN KAVRAMI kamerî yilin "sehr"lerinde yok; gökteki "sehr"lerde var. Dogum vakti [U]sehr[/U]u ramazân olan bir insan hangi mevsimde dogdugunu kamerî yilin "sehr"ine göre açiklayamaz; gökteki "sehr"e göre açiklar. Bundan ne anlasilir? Ayetteki SEHR kamerî yilin "sehr"lerinden biri degildir. Bu anlasilir. Ayetteki SEHR gökteki ay olup Allah onu onüçüncü ay yoluyla vakten SABIT hale getirmis ve böylece zaman kavramiyla donatmistir. Kamerî yildaki "sehr"lerden kastin gökteki aylar oldugu ise bos bir iddiadir çünkü kamerî yilin "sher"leri vakten OYNAR; zaman kavramina o yüzden sahip degildir. Kisacasi, ayetin inzal oldugu devirde [B]gökte aylar var[/B]; onlardan biri olan [I]sehru ramazân[/I] var. "Savm"in zamanlamasi gökteki aylara göre planlanacaktir. * "Allah SEHRU RAMAZÂN diyor ama BELA ANI demek istiyor, ZORLUK ANI demek istiyor" iddiasina gelince... Benim deger yargilarimin içinde "Allah onu diyor ama benim dedigimi kastediyor" keyfîligi yok. Allah ne diyorsa onu kastediyor. Içinde SEHR geçen ayetleri okudugumda benim anladigim, SEHR "29 gün 12 s 44 dk 3 sn"lik zaman uzunlugudur, kisacasi GÖKTEKI AY. Allah "[U]eshurul hurum[/U] çikinca" dediginde "[U]haram aylar[/U] çikinca" diyor (9:5); her biri 29 gün 12 s 44 dk 3 sn olan [B]dört birim[/B] dolunca. Allah müsriklere "Yeryüzünde dört ay dolasin!" dediginde (9:2) onlari dört ay hapsedip ZORA sokmuyor, dört ay ÖZGÜR birakiyor. [U]Sehru [COLOR="red"]ramazân[/COLOR][/U] "haram aylar"in ilkidir. Savas yok, kan dökme yok onda; baris var; özgürlük var. ADI üstünde, "[COLOR="Red"]sicak[/COLOR] ay"dir sehru ramazân. [COLOR="red"]Sicak[/COLOR] aylarda yavrulayip yavrularini büyütmekle mesgul av hayvanlarini öldürmemek var (5:2, 5:95). Hayat var. Ne belasi! |
[COLOR="Blue"]Rahmeti üzerine almış olan Allah aç kalın der mi? Bir de yanında "su da içmeyin" dedirtiyorlar[/COLOR].
"Aç kalmak, su içmemek size zor gelse bile aç kalin, bi de su içmeyin!" demiyor zaten. "Yutîkûne" diyor. YUTÎKÛNE [I]ki onlar [B]zorlukla[/B] güç yetirirler[/I] demek. Iste onlar oruç tutmayacak. [I]Oruç tutmaya [B]zorlukla[/B] güç yetirenlere düsen, bir yoksulu doyurmaktir, alellezîne yutîkûnehu fidyetun taâmu miskîn.[/I] |
Sayın Hasan Bey.
Adam zar da olsa zor da olsa orucunu "tutmuş". Şimdi Allah, aç ve açıkta kalınmayan bir sosyal devlet kurmuş olan müslümana Kitap yolu ile "sen oruca zorlukla güç yetirdin, bu nedenle de bir yoksulu doyur bakalım" mı diyor? Kur'an'ın düzeninde, yani Sosyal Hukuk Devletinde/Toplumunda "yoksul" yok ki. Orucu öyle veya böyle yerine getirmenin mükafatı mı bu? Zorluk çekmeyenlere bu imtiyaz, ayrım niye? Saygılarımla. Galip Yetkin. |
[COLOR="Blue"]"sen oruca zorlukla güç yetirdin, bu nedenle de bir yoksulu doyur bakalım" mı diyor? [/COLOR]
Oruca [B]zorluk[/B] ile güç yetirenin oruç tutmasi farz degil ki Allah böyle bir sey desin. Oruç tutmak durumunda olan kisi kolayca tutabilecekse tutacak; zorlanacaksa tutmayip bir yoksulu doyuracak. Zorluk diye bisey söz konusu degil. |
Sayın Hasan Bey.
Hem müslüman olacaksın hem de kurduğun Medine gibi bir sosyal hukuk devletin olacak, hem de ele güne muhtaç kişiler, yosullar olacak.....! Bu olası bir şey mı? Bu bir. Kur'an'ın neresinde Bakara 177. ayetini boşverip de bir öğün atlatın, yani sabahın köründen akşamın karanlığına kadar aç bilaç dolaşın, su da içmeyin deniyor. Yok böyle bir şey. Bu İsfahani denilen adamın kuralı. Bu iki. Diyelim ki İsfahaniye kul oldun ve onun görüşünü kural olarak kabul ettin ve açlığa kendini mahkûm ettin. . Kur'an'ın getirdiği "mizanda vezin" kuralı gereğı ekonomik güç bakımından bütün müslümanlar eşittir. Bir kişi fakirse herkes fakir; bir kişi zenginse herkes zengindir. Bu durumda hangi miskini doyuracaksın. O işi zaten devlet yerine getiriyor. Hadi diyelim ki 29 gün bir miskini doyurdun. Diğer miskinler ne olacak? Senenin kalan günleri miskinler ne yapacaklar? Acaba ben oruca güç yetirebilenlerden miyim? Diyelim ki ben oruca güç yetirenlerdenim. Ailemde de bu vasıfta daha üç kişi var. Peki; aç ve susuz kalıp da yemek için harcanmayan para bir ay içinde bir meblağ tutacak. Bu ihtiyaç fazlası. İslamın kurduğu sosyal hukuk devletinde miskin olsa bile fakir, fukara yok. Eeee..... Bu "ihtiyaç fazlası" ne olacak. Saygılarımla. Galip Yetkin. |
Orucun gerekçesi
inananlarin [I]muttaki[/I] olmasi: [I]Inananlar! [U]Muttaki olun diye[/U] oruç sizden öncekilere oldugu gibi size de yazildi - [U]leallekum tettekûn[/U].[/I] (2:183) Muttaki olmak ben-odakli tavirlardan uzak özgeci olmaktir. Hz Muhammed döneminde bu, [B]Allah için savasmayi[/B] gerektirmis çünkü inananlar sirf "Rabbimiz Allah!" dedikleri için saldiriya ugramis, evlerinden yurtlarindan sürülmüsler (22:40). Onurlariyla, inançlariyla yasamak için savasmak zorunda kalmislar. Allah için savasmak öylesine gerekmis. O ortamda kendisinin mümin oldugunu söyleyen bir insan eger Allah için savastan kaçarsa münafiktir; ki müsrikten ve kafirden daha tehlikelidir çünkü arkadan vurur. Münafigin en belirgin özelligi ise "Önce ben!" demesi. Önce benim evim (33:13), önce benim mallarim, önce benim ailem (48:10), önce benim rahatim (9:81)... Iste sehru ramazân denen "sicak dolunay"da Allah bir sûre indirmis (9:64, 81, 86, 124, 127; 47:20) ve inananlari kendilerini arkadan vuracak münafiklari farketme imkanina kavusturmus. FURKÂN: farkettiren (2:185). Olay bu. Islamin dogum günü sayilmasi gereken bir an. Allah bizden o ani yad etmemizi istiyor ki olaydan ders alalim, "Önce ben!" demiyelim. Önceligi Allah'in Kuran'da sayip döktügü erdemli tavirlara taniyalim. Hani khaos'un da sayip döktükleri. Islamin o yasamsal anini yad etmek bir bakima insanlarin dogum günlerini yad etmek gibi bir sey. Yani önemli olan, iyi insanlarin dogmus olmasidir. Onun için örnegin "Iyi ki dogdun, Galip!" deriz. "Sevdiklerimin dogumunu neden pasta yiyerek yad edecekmisim?" diye itiraz ediyor muyum ki "Islam tarihindeki yasamsal bi olayi neden yiyip içmekten geri durarak, kendimi tutarak yad edecekmisim!" diye itiraz edeyim? * Güzel kardesim, sizin ihtiyaçtan fazla malinizi infak etmenize oruç engel degil, namaz engel degil, hac engel degil, sevdiklerinizin sizin dogum günü pastanizi yiyerek "Iyi ki dogdun Galip!" demeleri engel degil. Allah hac diyor ama sosyalist ögretim seminerini kastediyor, umre diyor ama o ögretimin stajini kastediyor... Eger konuyu bu türden "Allah öyle diyor ama benim dedigimi kastediyor"lara getirecekseniz beni bagislayin; ben almayim. |
Sayın Dostum bartsimpson.
Çeşitli kereler yazılarımda belirttiğim gibi ben hacc'ı "bir halden başka bir hale geçmek" diye, insanın yaşamındaki, yaşam tarzındaki değişiklikleri ifade etmeye çalıştım. Bu değişim çabalarının neticesinin "hacc ile" alınabileceğine Sayın Hakkı Yılmaz 'ın yazıları ve Sayın dost1-Halil Ay'ın tekrarlarından ve Sn Av. İlhami Çetin'in enfes yazılarından ve bu yönde ayetler üzerindeki düşüncelerimden elde ettim. Kur'an'da anlatıldığı gibi bencillik-mal toplama-kenz-kapitalizm ilk insan diye nitelenen Adem'den beri hükmünü sürdürmekte; yani insan hakları, hayvan hakları ve Allah'ın hakları halen gasp edilmekte.... Diğer kitapları tasdik ve değişik ifadeler ile nesh/nüsha eden Kur'an'ın ekonomik ve sosyal yönden (bazı yazılarımda sosyo-ekomomi politik diye geçer), [B]"salât-ı ikâme ve zekât-ı ita"[/B], [B]"Muminun:4-5 ve Nahl:71"[/B], [B]"Mizanda vezin"[/B], ...... gibi kurallarla kollektivist bir yaşamı, şeriatı, İslâm'ın en önemli kaidesi olarak topluma empoze ettiği görülür. O halde başka insanların haklarından soyutlanmak ve "müslüman sıfatı"nı alabilmek için ilk iş, kişinin diğer insanların haklarından sorumluluğunu ortadan kaldıracak kollektivist yaşamı kabul etmesi gerekir. Bu kollektivist yaşam "Kur'an'da gösterilen/Kur'an'daki kollektivist yaşam"dır. İşte bu yaşam şekline ulaşabilmek ve toplumsal düzeni kurup koruyabilmek için insanların bir eğitimden geçmesi gerekir. Kur'an'da anlatılan "Hacc'ı Ekber" de bu yönde yapılan bir seferberliktir. Buna çağrı(ezan) bir kere yapılmıştir ve devam etmektedir ve bir daha böyle bir eylem yapılmamıştır. İleride yapılabilir mi? Hayır çünkü süreç devam etmektedir ve bunu yapabilecek bir yetkili yoktur ve de olmayacaktır. Çünkü Muhammed son peygamberdir. Kur'an bunu boşuna yazmamıştır. Hristiyanların "Armageddon" dedikleri ve İsa Peygamberin gök yüzünden inip de bunlara önderlik edeceği varsayılan bir savaş sonrası yenilmeye mahkum bu güruh'un bir eğitime ihtiyacı olacak. Halen de müslüman olmak isteyenlerin böyle bir eğitimden geçmeleri gibi. Müftünün karşısına geçip "ben müslüman oldum; tasdik et" demekle müslüman olunmuyor ve doğurulunmuyor. Bir eğitimden geçip, ruhsal ve düşünsel bir evrim geçirip, yani bir halden başka bir hale geçip islama göç etmek/hac gerekiyor. (erbaate hurumun ve erbaate eşhurun ayrı bir bölümde tartışılmalı) Yazılarımda hac için "Müslüman imal mühendisliği" ifadesini kullandım; bu ifadeyi Müslümanlığın ekonomik ve sosyal şartlarının yani şeriatının Müslümanlarla yaşamak isteyen Müslüman olmayanlara öğretildiği "Hacc'ı Ekber" gibi seminerler olarak gördüm ve Allah'ı, bir Müslümanın tanıyışı gibi tanımaları için bir baskı olmadığını, Allah'ın Peygamber'ine "onları bana bırak" demesi sebebiyle kişisel vicdanla ilişkili olduğunu tesbitle bu yönün seminerlerde konu edilmemesi gerektiği tarafımızdan anlatılmaya çalışılmıştı. Bu gereksinmeleri de (bu günkü değil) "Diyanet" gibi kurumların yüklenmesi gerekir. Müslüman toplumda doğanların ise bu şeriat ve artı olarak ilahiyat yönünde yürümeleri için ilk öğretimden başlayan bir maarif-eğitim sistemi kurup (bu günkü din dersleri gibi değil tabii ki) eğitime tâbi tutulmaları, ama olacakları hali kendilerinin seçmelerine izin verilmesi gereklidir ki nasıl edebiyatçı olacak bir kişiye lise sona kadar matematik de öğretiliyor; işte öyle. İşte bu eğitim her yönüyle "müslüman imal mühendisliği" olmalıdır. Ve bu aşamalardan sonra sizin proğram düşünülmelidir. Tabii ki yazdıklarım, söylediklerim "bence...". Saygılarımla Galip Yetkin |
Galip abi
Hacc ı ekber için bir kere yapılmıştır.Daha da yapılmamıştır diyorsun ya Şu yazıyı yazarken aynı anda televizyonda açık.Bir sürü Trol tipli yaratığın sözde İslam adına yaptığı infazları seyrediyorum. Ve kafamda diğer müslüman coğrafyası canlanıyor. Düşünüyorum da abi bize Armageddon dan fazlası lazım. Murat Bardakçı nın bir yazısında bahsettiği Şerif Hüseyin in Türkler e karşı cihad ilan ederken kullandığı argümanlara bakarmısın. Türkler dinden çıktılar. İslâm'ın kanunlarını ve geleneklerini ihlâl ediyorlar. Artık Allah'ın emirlerine uymuyor, emredilenin aksini yapıyor ve [B][COLOR="Red"]biz Araplar'ın asırlardır devam ede gelen âdetlerine saygı göstermiyorlar.[/COLOR][/B] Arap adetleri? Cihad sebebi Belki de sorun burdadır.Yüzyıllardır Hacc ı ekber' in bir daha yapılamamasının |
27 Haz 2014 Cuma günü ay günes ile dünyanin arasina girdigi için hiç görünmeyecek. [I]Yeniay[/I] bu.
28 Haziran Cumartesi günü ise ay aradan siyrilacagi için ilk hilal görünecek. Bu da [I]ramazân hilali[/I]. Simdi... Allah 2:185'te diyor ki "O şehre tanik olanlariniz onu [U]savm[/U]lasinlar." SAVM her ne ise... simdi konu o degil. Say ki "oruç"tur. Ne yapmamiz gerekiyor? Batan günesin ardinda biraktigi bi kizillik var. O kizilligin içinde eger görebilirsek [B]Cumartesi[/B] aksami "Ramazân hilali"ne tanik olmamiz, [B]Pazar[/B] sabahi sahura kalkmamiz gerekiyor. Önce taniklik, sonra oruç. "O şehre tanik olanlariniz onu savmlasinlar" diyen Allah'in buyrugu bu. O şehre tanik olmadan oruca baslamak yok. Ama Diyanetin takvimine göre ([url]http://www2.diyanet.gov.tr/DinHizmetleriGenelMudurlugu/Sayfalar/2014DiniGunlerListesi.aspx[/url]) ilk sahura Cumartesi sabahi kalkilacak. Buyurun size müslümanlar arasinda bir ihtilaf daha. Neden bu ihtilaf? Çünkü Allah'i takmiyoruz. ŞEHR "dolunay"dir, HILAL hilal. Allah [I][U]dolunay[/U]a tanik olanlariniz[/I] buyuruyor, biz [I][U]hilal[/U]e tanik olanlariniz[/I] diye çarpitiyoruz. |
Bu yil
kamerî yildaki ramazân hilalinin tarihi: 28 Haziran 2014 hilalin GÖKTE görüldügü tarih: 28 Haziran 2014 Bu örtüsme 13 aya sahip ilk "iddet"te bozulur. Çünkü kamerî yil hatirina 13. ayin devredilmesi anlaminda nesî küfrü islenerek kamerî aylarin zincirleme 11 gün erken gelmesi saglandigi için kamerî yilin aylari [B]vakten degisken[/B] hale gelir; oysa Allah'in göklerdeki düzeninde nesî küfrü islenmez ve 11 gün aceleciligi orda durur; gökteki aylar [B]vakten sabit[/B] hale gelir. Kisacasi, ramazân geldi mi diye aksamin ufkunda hilal aramanin lüzumu yok çünkü 13. ayin devredilmesinden itibaren kamerî yildaki şehru ramazân gökteki ay degildir artik. Kamerî yilin "şehru ramazân"i ve onun hilali gökte yok, nâmevcut. |
Gerçek ramazân hilalleri
beserin uydurdugu kamerî yilda degil Allah’in yarattigi göktedir. Iste 3 "iddet"in [COLOR="Red"]ramazân hilalleri[/COLOR]: [COLOR="Red"]17ha 2015[/COLOR]-17te-15ag-14ey-14ek-12ka-12ar-11oc 2016-09su-10ma-08ni-07ma-[B]06ha [/B][COLOR="red"]05te 2016[/COLOR]-03ag-02ey-02ek-31ek-30ka-30ar-29oc 2017-27su-29ma-27ni-25ma [COLOR="red"]25ha 2017[/COLOR]-…… 2015’te hilal 17 Haziranda görülecek, 2014'ten 11 gün önce. Gökteki aylarin o tarihte baslayan iddeti 13 aya sahip. 13 ncü hilalin tarihi: [B]06 Haziran[/B]. Bu 13 ncü aya ait 29.5 günlük sürenin çogu 21 Haz 2016’dan öncedir. Bu artik ay, içinde yer aldigi iddette birakilmak zorundadir çünkü Allah’in gökleri ve yeri yarattigi gün evrene verdigi düzen bu. O 13 ncü ay Allah tarafindan nereye yerlestirildiyse orda birakilmak zorundadir. Ama kamerî yilcilar bir yil 12 gök ayindan olussun diye onu bir sonraki iddete devredip Allah’in düzenine fesat sokmuslar. Fesada ugratilan iddetler ([COLOR="Red"]Kirmizilar[/COLOR] gerçek ramazân hilalleridir; [U]ötekiler[/U] uyduruk kamerî yilin çakma ramazân hilalleri): [U]Ramazân[/U]---şevv-zkad-zhicc-muh—sâf—revv-rebiulahir—cevv-ceahir-rec--şaban [COLOR="red"][U]17ha 2015[/U][/COLOR]-17te-15ag-14ey-14ek-12ka-12ar-11oc 2016-09su-10ma-08ni-07ma- [U]06ha 2016[/U]-[COLOR="red"]05te[/COLOR]-03ag-02ey-02ek-31ek-30ka-30ar-29oc 2017-27su-29ma-27ni- [U]25ma 2017[/U]-[COLOR="red"]25ha[/COLOR]-…… |
Sayın 'saygın khaos'.
"İslâm" ve "müslüman" tanımını, senin bu "trol tipli yaratıklar" diye nitelediklerine vur; Allah'ın ilkesi olan müslümanlığın ve islâmın nereye getirildiğini gör. Bugün bütün dünya müslümanı anarşist, islamı da anarşizm olarak görmekte. Dünya müslümanlarına şöyle bir bak: Bakara-104. ayet hayattan çıkartılmış hepsi "raina". Fakat Kur'an'da Bakara-104. ayet ve "aklınızı çalıştırmayacak mısınız" ifadesi hep duruyor. Sömürüyü genişletmek ve bölüşmek amaçlı Birinci ve İkinci Dünya Savaşları'nın tahlillerini yapmayacağım; yalnızca şunu söyleyeceğim: "NA-MAZ" 'namaz'; "SAVM" da 'oruç' olarak anlatılırsa durum mukadderdir. Hele de emperyalizmin "yeşil kuşak" projesiyle kominizme, sosyalizme, sosyal ve ekonomik eşitliğe karşı yani "kollektivizme karşı" bir kale örer ve burada militan olursanız ve islam'ın karşıtı kapitalizmi kabul edersiniz işte böyle içten içe savaşır kendi kendinizi yok eder ve böylece de "Armageddon Savaşı"nı da müslüman ve müslüman olmayanlar arası savaştan çıkartıp müslümanların kendilerini hem bu dünyada hem de öbür dünyada ateşe attıkları bir savaşa döndürürsünüz. Türkiye Cumhuriyeti ve Türkler de 1946'dan sonra yavaş yavaş bu "kendi kendini yok etme savaşı" içerisinde yerini almıştır. Ama, "hür yaşadım hür yaşarım", "esir olarak yaşamaktansa ölürüm daha iyi" diyen bir milletin içinde NAZIM HİKMET'lerin de yer aldığı "tevkifatlar" ile başlayıp "68 kuşağı" ile devam eden dip dalgası, "gezi" ile kendini göstermiştir. Durmak yok!... Kurtuluş ve Kuruluşun ve İslamın prensiplerinin simgesel anlatımı olan (CHP üzerinden değil) "altı ok içeriği üzerinden" İslâma doğru; Kur'an'da anlatılan islâma doğru "MARŞ MARŞ". Bu nedenle, "Her Müslüman Aday"a "SAVM ve SİYAM" diliyorum. Saygılarımla. Galip Yetkin |
[QUOTE=Hasan Akçay;19069]
ŞEHR "dolunay"dir, HILAL hilal. Allah [I][U]dolunay[/U]a tanik olanlariniz[/I] buyuruyor, biz [I][U]hilal[/U]e tanik olanlariniz[/I] diye çarpitiyoruz.[/QUOTE] Hasan bey Sizce Kadir suresi 3'e nasıl mana verilmeli ? [SIZE="4"]لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِّنْ أَلْفِ شَهْرٍ [/SIZE] Leyletul kadri hayrun min elfi şehr(şehrin). |
Ölçü gecesi bin [U]dolunay[/U]dan hayirlidir, Leyletül kadr hayrun min elfi [U]şehr[/U].
ŞEHR "dolunay"dir, dolayisiyla [I]dolunayin aydinlattigi gece[/I] anlaminda "dolunay gecesi"dir. Biz onu ölçü gecesinde inzal ettik, Inna enzelnâhu fî leyletil kadr (Kadr 1) [U]LEYL[/U]ETUL KADR "ölçü [U]gece[/U]si"dir. O gece o kur'ân inzal edilmistir; ki "furkân"dir, imani fark ettirip ölçer, münafigi imani içten olandan seçip ayirir, münafigi ele verir (9:64, 81, 86, 124, 127). Ölçü gecesi o gece indirilen sûrenin IŞIGINI Müslümanlari arkadan vuran münafiklarin üzerine tutarak münafiklari ele verdigi için, müslümanlarin önlem almasini saglayip arkadan vurulmalarina engel oldugu için Islamin bir bakima dogdugu gecedir. Iste o olaya [B]vakten taniklik etmis olan[/B] dolunay gecesi taniklik etmeyen 1 000 dolunay gecesinden hayirlidir. [U]Inzal[/U] [I]uzun sürede inmek[/I] anlamindaki [U]tenzil[/U]den farkli olarak "[B]bir kerede[/B] inmek"tir. Bakara 185'te de geçiyor: onda indirildi o kur'an, [U]unzil[/U]e fîhi el-kur'ân. Onda indirildi = o gecede indirildi = "şehru ramazân"da indirildi = "sicak dolunay"da indirildi Bakara 185: [COLOR="red"]o kur'an[/COLOR] onda [U]inzal edildi[/U], unzile fîhi [COLOR="Red"]el-kur'ân[/COLOR]. Kadr 3: Biz [COLOR="Red"]o[/COLOR]nu ölçü gecesinde [U]inzal ettik[/U], Inna enzelnâ[COLOR="red"]hu[/COLOR] fî leyletil kadr. Kisacasi ölçü gecesinde bir kerede indirilen ne ise sicak dolunayda bir kerede indirilen odur; Leyletül kadr (ölçü gecesi) ne ise Şehru ramazân (sicak dolunay) odur. 2014'ün 12 Temmuz gecesi. |
....
|
Sayın Hasan Akçay, önceki forumdaşımdan özür diliyorum onun sorusunun üzerine ilgisiz bir sorum olacak size kusurabakmazsanız eğer,
Uzun zamandır yazılarınızı ve görüşlerinizi takip etmekteyim-yıllardır diyebilirim-.. Sizin allahindini.net isimli bir google sayfalarında siteniz vardı ancak şu anda ona ulaşamıyorum..Oradaki yazılarınızı defalarca okudum ama kafama takılan birşey olduğunda başvururdum..Hatam onları bastırmamış olmamda biliyorum ama şu anda o siteye ulaşılamıyor..Orada var olan tüm yazılarınıza nasıl ulaşabilirim..Yardımınızı rica ediyorum.. |
[COLOR="Blue"]orucun zamanı konusundada şimdiki inanışa göre [U]ramazan ayının tamamı[/U]nı oruclu gecirmek gerektiğini söyledi[/COLOR].
RAMAZÂN AYININ TAMAMI oruçlu geçirilemez. Mümkün degil. Bakara 185: O şehre tanik olanlariniz onu savmlasinlar, fe men şehide minkum üş-şehre fel yesumhu. Ayetin geleneksel okunusuna göre tanik olunmasi gereken, "ramazân hilali"dir; oruç tutulacak süre, [B]bütün ramazân[/B]. Iddia bu. Ama ramazân hilaline tanik olundugunda günes batmis, gün sona ermis oldugu için ramazânin o ilk günü [B]oruçsuz[/B] geçmistir. Kisacasi bütün ramazânin oruçla geçirildigi filan yok; birinci gün oruç yok, oruç tutulamiyor. * Bu yil ramazân hilali 28 Haziranda görülecek; büyüye büyüye 03 Temmuzda çeyrekay olacak, 12 Temmuzda [B]dolunay[/B] (şehr). Ondan sonra ay bu kez de küçüle küçüle 21 Temmuzda son çeyrekay, 27 Temmuzda son hilal, 28 Temmuzda yeniay olacak ve gözden kaybolacak, 1 (bir) gün için. [COLOR="Red"])[/COLOR] - - - - - [COLOR="red"]D[/COLOR] - - - - - - - - - - [COLOR="red"][B][SIZE="3"]O[/SIZE][/B][/COLOR] - - - - - - - - - - [COLOR="red"]D[/COLOR] - - - - [COLOR="red"]([/COLOR]+1 28ha----03te ---------------12te---------------21te------27te Ramazân hilali-ilk çeyrekay: 5 gün İlk çeyrek ay-dolunay……..:10 gün Dolunay-son çeyrekay…….:10 gün Son çeyrekay-son hilal…….: 4 gün Yeniay……………………….…….: 1 gün TOPLAM……………………………:30 gün Ramazân ayinin tamami: 30 gün. Oruç tutulabilen süre...: 29 gün. * Ayet dogru okunur, dogru uygulanirsa... ŞEHR "dolunay"dir. Bkz Lisanul Arab: (شهر (لسان العرب: والشَّهْرُ القَمَر، سمي بذلك لشُهرته وظُهوره، وقيل: إِذا ظهر وقارَب الكمال O halde tanik olunmasi gereken, hilal degil "dolunay"dir ve oruç tutulacak süre 2:184'te belirtildigi üzere "eyyâmen ma'dûdât"tir, ki [B]iki elin parmaklari sayisinca[/B] demek, مَعْدُودٌ عَلَى رُؤُوسِ الأَصَابِعِ; gece dolunaya ("şehr"e) tanik olan müminler o gecenin sabahi iki elin parmaklariyla sayilabilen gün süresince tutacaklari orucun ilk günü için sahura kalkarlar. |
Sayin nerdogan, bana ait siteler mahkeme karariyla kapatildi. Içinde taslak çalismalarimi yaptigim, yalnizca benim girebildigim boş bi site vardi; o da kapatildi. Öylesine gerekçesiz, öylesine haksiz...
|
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 12:11 AM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam