hanifler.com Kuran odaklı dindarlık

hanifler.com Kuran odaklı dindarlık (http://www.hanifler.com/index.php)
-   Meleklerin Durumu (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=181)
-   -   melek kavramı ve isimlendirilmesi (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2045)

aorskaya 14. October 2012 08:13 PM

[QUOTE=Fers;13047]
[QUOTE=aorskaya]
AYrıca; Melekler, sağdan soldan gizlice değil, İblis şeytanı önden, arkadan, sağdan, soldan sinsice sokulmaktadır.

[/QUOTE]
[COLOR="Red"][B][I]sizin kur an dan kopuksunuz, bu ifadeyi destekleyecek bir ayet gösterirseniz memnun olurum...[/I][/B][/COLOR]

fikirlerinize karşı çıkmak adına karşılık vermiyorum, sadece bana uygun gelmeyen yorumlarınıza katılmıyorum, niyet atışmak değil tartışmak fikir alışverişi yapmak(ben öyle düşünüyorum), istem dışı iddialaşma şekline dönmesi doğaldır...[/QUOTE]

SELAMLAR,

yukarıda, "meleklerin değil de, şeytan İblis'in önden,arkadan,sağdan soldan sinsice sokulduğunu" söylememe delil olarak, kurandan ayet bulamadığınız için benim kurandan kopuk olduğumu iddia etme cüretini gösterdiğinize göre, kurandan bu sözüme ilişkin ayetlerli delil olarak yazarsam sanırım, bir daha karşı tarafı kategorize etmemeyi hatırlarsın umarım.
[COLOR="Blue"][I][B]
"Sonra onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından musallat olacağım. Bir çoklarını şükreder bulamayacaksın." [/B][/I][/COLOR](Araf 17)

Şeytanın bu yönlerden sokulmasının ne demek olduğunu da kısaca açıklamama gerek varmıdır, yoksa hala şeytan/iblis diye bir yaratığın olmadığını düşünmeye, insanın kötü kısmı olduğunu kabul etmeye devammı edeceksiniz?

Yoksa, ben de size "kurandan kopuksunuz" diyebilirmiyim? (Diyemem, çünkü, kopuklukla ilgisi olmadığını, başka sebeplerin olduğunu düşünüyorum.)

selamlar,
aorskaya

ates demir 14. October 2012 08:18 PM

Siz guvendiginiz birine aktarmasi icin birsey ulastiriyorken onun ulasilan seye kendinden birseyler katarak ulastirmasi durumunda ne yapardiniz? Guveninizi yitirir ve birdaha ulastirmasini istediginiz seyi vermez onu keserdiniz. İste kata'na min hu el vetin budur.

ates demir 14. October 2012 08:33 PM

Gelelim BİZ e...
Neden hep biz kavramı.
Madem Allahtan bu kitap neden 1. Tekil sahis degilde hep 3. Tekil sahis.
Kim bu 3. Tekil sahislar. Basbayagı neredeyse tum Kuranda BİZ hitabi var. Kim bu bizler? Fatihayı okuyan ve gercekten anlayan herkes bilir ki anlatim yön degistirir. Fatihayi sanki size vahyediliyormus gibi okursaniz ne demek istedigimi anlarsiniz.
Yalniz sana ibadet eder yalniz senden yardim dileriZ.

aorskaya 14. October 2012 08:35 PM

[QUOTE=Fers;13049]
[QUOTE=aorskaya]
iki ayeti birlikte ele aldığımızda, "melekler secde etmişlerse, demekki ruha da üflenmiş olmalıdır" diye sonuç çıkarmak çokmu zordur? Bunu düşünemediğinizi görmek yerine, ayetlerdeki rabbimizin anlatımını mı kusurlu bulacaksınız?
[/QUOTE]

ne demek bu, "ben belirtmedim ama sizde anlayıverin o kadarını aklı boşuna vermedim" mi, böyle mi işliyor mantık...
[/QUOTE]

Selamlar,

Basit bir okuma parçasını okumuş olsan, sanırım iki cümleden bu söylediklerimi kolaylıkla anlardın. Ama, konu melek, cin, şeytan, iblis olunca ve kafandakini destekleyen anlatım olmayınca anlamamak gerekiyor herhalde!

Sevgili kardeşim, bir önceki ayette, "ruha üflediğim zaman secde edin" denip, sonraki ayette "secde ettiler/edildi" diye devam edilince, size göre gerçekten rabbimiz bunu belirtmemiş mi oluyor? Cidden kafandaki kabulden ayrı okursan, gerçekten belirtilmemiş sonucunumu bulursun?

Örneğin;
1- Ali, ödevini bitirince çizgi film izleyeceksin.
2- Ali, çizgi filmi izledi.

Şimdi bu iki cümleyi okuduktan sonra,

a- Ali'nin ödevini bitirmeden, hemen çizgi film izlediğinimi anlamalıyız?
b- Burada çizgi filmin izlenmesi için ödevin bitirirlmesi gerektiği belirtilmemişmidir?
c- Çizgi film izlenmişse; bu iki cümleden Alinin ödevini bitirmiş olduğunu başka kardeşlerimizden de anlayamayanlar varmıdır?

selamlar,
aorskaya

Fers 14. October 2012 08:37 PM

[quote]
2-Rölatif/insana has meleklerin hepsi mi yaratılışta yaratılmışa bağlanmıştır; yoksa bağlanmaları zamana mı yayılmiştır; yoksa bir defada bağlanıp zaman içinde sıra ile mi faaliyete geçirilmiştir?[/quote]

adalet terazisine dokunmadan zamana yayabilir misiniz, ilk aşamada bir melek sahibi olan ile son aşamada on melek sahibi olan eşit olabilir mi...

düşünce/aklını kullanabilme ve gelişimi kişinin kendi ömrü dahilinde zamana yayılabiliyor ama akıl ilk anda bağlıydı...

Fers 14. October 2012 08:42 PM

siz ayrıca yazılanlardan da kopuksunuz...

[B]İblis şeytanı[/B]

örnek verdiğiniz ayetteki karakter şeytan değil iblis siz ikisini kombine edip iblis şeytanı demişsiniz...

[B]İblis şeytanı[/B] bu ifade kur anın neresinde...

Fers 14. October 2012 08:47 PM

[quote]
Örneğin;
1- Ali, ödevini bitirince çizgi film izleyeceksin.
2- Ali, çizgi filmi izledi.

Şimdi bu iki cümleyi okuduktan sonra,

a- Ali'nin ödevini bitirmeden, hemen çizgi film izlediğinimi anlamalıyız?
b- Burada çizgi filmin izlenmesi için ödevin bitirirlmesi gerektiği belirtilmemişmidir?
c- Çizgi film izlenmişse; bu iki cümleden Alinin ödevini bitirmiş olduğunu başka kardeşlerimizden de anlayamayanlar varmıdır?
[/quote]

alinin emre itaatkar olduğunu ifade eden terimin olmadığı sürece başka bir ihtimal daha olasıdır, "[B]ali itaat dışı davranarak ödevini bitirmeden çizgi filmi izlemiş olabilir[/B]"...

aorskaya 14. October 2012 08:48 PM

[QUOTE=Fers;13064]siz ayrıca yazılanlardan da kopuksunuz...

[B]İblis şeytanı[/B]

örnek verdiğiniz ayetteki karakter şeytan değil iblis siz ikisini kombine edip iblis şeytanı demişsiniz...

[B]İblis şeytanı[/B] bu ifade kur anın neresinde...[/QUOTE]

Cİdden hisseli harikalar kumpanyasına dönmeye başladı ortam...

İblis nedir size göre, yoksa şeytan değilmidir?

selamlar,
aorskaya

Fers 14. October 2012 08:51 PM

sayın aorskaya

sorularıma cevabınız olmadığı gibi yazdıklarımı yarım yamalak anlamadan değerlendiriyorsunuz, bana karşı cephe gözüyle bakmayı kenara bırakın...
fikir alışverişiyse eyvallah değilse ben sizden uzağım..

Fers 14. October 2012 08:54 PM

[quote]
İblis nedir size göre, yoksa şeytan değilmidir?
[/quote]

yazılarımdan kopuk olduğunuzun ispatı olan ifade...
geçmiş sayfalarda gezin görürsünüz ama bu şekilde değil...

aorskaya 14. October 2012 09:10 PM

[QUOTE=Fers;13067]sayın aorskaya

sorularıma cevabınız olmadığı gibi yazdıklarımı yarım yamalak anlamadan değerlendiriyorsunuz, bana karşı cephe gözüyle bakmayı kenara bırakın...
fikir alışverişiyse eyvallah değilse ben sizden uzağım..[/QUOTE]

selamlar,

Şu ana kadar hangi sorunuza cevap alamadınız!

İblis'in yaklaşma yönlerine ilişkin yazım üzerine "kurandan kopuklukla" dahi itham etmeniz ve delil istemeniz üzerine ayetlerden delil yazdım. Bu defa neden bu yazıma değinmeden, iblis şeytanı da nedir şeklinde anlamsız bir soru ile konuyu dağıtıyorsunuzki?

İblis zaten şeytandır. Ama, diğer şeytanlarla karıştırılmaması için iblis şeytanı yazdım.

Siz mümkünse, meleklerin değilde iblis'in sinsice yaklaştığına ilişkin şu anki düşüncenizi yazınız. İblis, bu yönlerden yaklaşan bir şeyse, nasıl insanın kötü yanı olabilir değilmi?

Ayrıca, ne yaparsanız yapın, hasım yada cephe olarak görme zaafiyeti,nde bulunmayacağımı anlayın...

selamlar...
aorskaya

aorskaya 14. October 2012 09:14 PM

[QUOTE=Fers;13065]alinin emre itaatkar olduğunu ifade eden terimin olmadığı sürece başka bir ihtimal daha olasıdır, "[B]ali itaat dışı davranarak ödevini bitirmeden çizgi filmi izlemiş olabilir[/B]"...[/QUOTE]

O yazıdan emre itaat etmesi gerekli biri anlaşılacağını düşünmüşsem de demekki anlaşılmayabiyormuş!

Bak buda benim hatam olmuş...

"Ali emre itaat eden biridir."

şimdi, bu şarta göre yeniden yorumlamaya çalışırmısınız?

selamlar
aorskaya

Fers 14. October 2012 09:28 PM

[quote]
Şu ana kadar hangi sorunuza cevap alamadınız!
[/quote]

[quote]
[quote]
araf/13
kaale fehbit minhaa.../ yalnız iblis...
araf/24
kaalehbituu ba dukum li ba dın aduvv.../ ikisi birden...

e iblis inmemiş miydi zaten ne işi var ademin yanında, beraber iniyorlar...
iblis için gereken belli zaman diğeri için yok mu...
[/quote]

[quote]
adem ne için halef tayin edildi...
[/quote]

[quote]
siz daha meleğin, iblisin açılımını yapmadınız, tüm melekler rablerinin azametiyle secdedeyken, emre itaat etmişken kendiside bir melek olan iblis hangi cesaretle ve akılla isyan eder izah gelmedi henüz...
bu iblis nedir, cesaretinin kaynağı ne, ne iş yapar....
[/quote]

[quote]
hicr/31
illaa ibliise ebaa en yekuune meas saacidiine.../
hicr/32
kaale yaa ibliisu maa leke ellaa tekuune meas saacidiine.../
hicr/36
kaale rabbi fe enzırnii ilaa yevmi yub asuune.../
hicr/39
kaale rabbi bi maa agveytenii le uzeyyinenne lehum fil ardı ve le ugviyennehum ecmeiine.../

bu ifadelerin anlamı/bize anlattığı nedir, secde edenlerle beraber olmaktan kaçınan iblisin cesaretinin arkasında ne var, rab karşı çıkacağını bilmiyor muydu/habersiz miydi neden sebebini kendisine/iblise soruyor, süre istemesinin sebebi nedir, ne diye beşere bu kadar öfkeli, 39 da iblis ne demek istiyor "bi maa agveytenii " bu ifadenin anlamı ne, nedir bu "gayy" ki iblis rabbe sen beni bu hale getirdin bende onları bu hale getirecem deme cesaretini kendinde bulmuş, ifadeye göre iblise haddini aştıran rab midir, eğer öyleyse bu muhabbet ne diye...
[/quote]

[quote]
şu ruha üflemek nedir, neden ol dendiğinde hepsi aynı anda olmuyorda aşamalı, hikmeti nedir, sizin anladığınız nedir...
[/quote]

[quote]
yoksa o konuşanlar gerçekten ayetler, kitap, cehennem mi....
[/quote]
[/quote]

hangisine cevap verdiniz, belki ben görmemişimdir, öyle mi...

Fers 14. October 2012 09:29 PM

[quote]
şimdi, bu şarta göre yeniden yorumlamaya çalışırmısınız?
[/quote]

şart sonradan konulmaz...

aorskaya 14. October 2012 09:38 PM

[QUOTE=Fers;13072]şart sonradan konulmaz...[/QUOTE]

Bu da güzel cevap, teşekkürler...

Diğer sorularınızı sonra yazılanları inceleyerek cevaplamamışsam, cevaplamaya çalışacağım.

selamlar,
aorskaya

dost1 14. October 2012 09:56 PM

Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Tefekkürlerimize ışık olması dileğimle...


İblis`i tanımanın yolu şeytanı tanımaktan geçer. İblis`i tanıtmadan evvel şeytan sözcüğünü Kur`an`a göre tanıtmak gerekmektedir.

“شيطان[B] Şeytan[/B]”, sözlük anlamı olarak “[B]Hakk`tan uzak olan[/B]” demektir. Kavram olarak ise, “[B]hakka ve akla aykırı hareket eden her türlü kişi, güç ve kurumun ortak ve karakteristik adı[/B]”dır.

Şeytanın kimler ve neler olabileceği, bunların özellikleri, nitelikleri, alâmet-i farikaları (ayırt edilecek özellikleri) Kur`an`da detaylı olarak mevcuttur. Kur`an`a göre şeytan:


Haramın yenmesini, haksız kazanç elde edilmesini emreden ve öneren,

Kötülük, hayâsızlık ve Allah`a karşı bilmediğimiz şeyleri söylememizi emreden,
Bizi fakirlikle korkutan,
Bizi kuruntulara düşüren,
Allah`ın yarattıklarını değiştirmeyi emreden,
Bizleri kandırmak için bizlere yaldızlı sözler fısıldayan,
Bize vesvese verip kışkırtan, kafa bulandıran,
Yaptığımız amellerimizle bizi şımartan,
Bizi azdıran,
İçki (uyuşturucu) ve kumarla, aramıza düşmanlık ve kin sokmak isteyen,
Allah`ı anmaktan ve O`na kulluk etmekten bizi geri durdurmak isteyen, kişiler ve güçlerdir.


Bu tanımlamalara göre şeytan, yakınımızda yaşayan, gördüğümüz, bildiğimiz birileri olabileceği gibi göremediğimiz ama içimizde hissettiğimiz birşeyler de olabilir. Zaten Rabbimiz şeytanın insanlar ve görünmez güçler (enerjiden yaratılanlar: Aşağıdaki okuyacağınız Şeytan-i Racim (İblis) gibi) olduğunu bildirmiyor mu?

En`am; 112: "Böylece, Her peygamber için, insan ve cin şeytanlarından düşmanlar kıldık. ..."


Kur`an`da, yukarıda sıralanmış olan şeytanî özellikleri taşıyan insanlara “شيطان [B]şeytan[/B]” denmiştir. Meselâ Enfal suresinin 48. ayetinde geçen “شيطان [B]Şeytan[/B]” sözcüğü, o gün için Mekkelileri kışkırtan Beni kenâne kabilesi, Müdlic oğullarından Sürâka bin Mâlik bin Cu`şum için kullanılmıştır.

Enfal; 48:"O zaman şeytan onlara amellerini çekici göstermiş ve onlara:
“Bu gün sizi insanlardan bozguna uğratacak kimse yoktur ve ben de sizin yardımcınızım” demişti. Ne zaman ki, iki topluluk birbirini görür oldu o, iki topuğu üstünde geri döndü ve:
“Şüphesiz ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğinizi görmekteyim, ben Allah`tan da korkmaktayım” dedi. Allah sonuçlandırması pek şiddetli olandır."


Tarih ve siyer kitapları incelenerek Bedir savaşının ayrıntıları dikkate alındığında görülmektedir ki, bu kişi tıpkı ayette belirtildiği gibi önce müşriklere cesaret ve destek vermiş, sonra da onları yüzüstü bırakmıştır.

Eski tefsirciler, bu ayette geçen “[B]şeytan[/B]” sözcüğü ile [B]Sürâka[/B]`nın kastedildiğini ama Bedir savaşındaki Sürâka`nın gerçek Sürâka olmayıp, Süraka kılığına girmiş şeytan olduğunu, dolayısıyla da Kur`an`ın aslında Sürâka kılığına girmiş “şeytan”ı işaret ettiğini söylerler. İddialarını dayandırdıkları delil ve gerekçe ise; gerçek Sürâka`nın savaşa gitmediği, hatta savaştan haberi bile olmadığı yolunda kendisinin yapmış olduğu açıklamadır. Tabi ki ileri sürülen bu iddia, delil ve gerekçe hiç inandırıcı değildir. Çünkü askerî bir otorite olan Sürâka`nın, o günkü Mekke`nin 300-400 hanelik nüfusu içinde yaşayıp, mehter takımına benzer grupların çaldığı cenk havalarını, şair kadınların herkesi hem tahrik eden hem de savaş havasına sokan gösterilerini duymaması ve savaştan habersiz olması mantık dışıdır.


Şeytanî özellikleri olan insanları “şeytan” olarak isimlendiren Kur`an`dan bir diğer örnek de Bakara suresinin 14. ayetidir:

Bakara; 14: Bunlar iman etmiş olanlarla yüz yüze geldiklerinde, “iman ettik” derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarındaysa “Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran kişileriz.” derler.

Bu ayette söz konusu edilen şeytanlar da, münafıkların (ikiyüzlülerin) akıl hocaları olan insanlardır.


Bir diğer örnek de Âl-i Imran suresinin 175. Ayetinde geçen [B]“şeytan[/B]” ifadesidir ki, klâsik tefsirlere(!) baktığınız zaman bunun Nuaym İbn Mes`ud adında bir kâfir olduğunu okursunuz.


[B]Şeytan-ı Racim[/B]

Pek çok kimse “[B]şeytan[/B]” ile “الشّيطان الرّجيم[B] şeytan-ı racim[/B]”i birbirine karıştırmakta ve ikisinin de aynı olduğunu düşünmektedir.
Bize göre ise “Ş[B]eytan-ı Racim[/B]”; genel olarak şeytan adı altında toplanan özelliklerden ayrı başka özellikler de gösteren özel bir şeytan (!) sıfatıdır. Bu özelliği sebebiyle de Kur`an`ın kendisine verdiği özel isim; “ابليس [B] İblis”tir[/B].
Başka bir türlü ifadeyle İblis şeytanlık yaptığından ötürü Rabbimiz ona “[B]Şeytan-ı Racim (kovulmuş şeytan)[/B]” adını takmıştır. Hicr suresi ayet 34; Sad suresi ayet 77; Tekvir suresi ayet 25 ve Nahl suresi ayet 98`e bakabilirsiniz.

Kur`an nasıl ki şeytanî özellikler gösteren insanları “[B]şeytan[/B]” diye nitelemişse, aynı şeytanî özellikleri gösterdiği için bazı ayetlerde (Bakara; 36, A`râf; 14, 15, İsra; 64) İblis`i de “[B][/B]” olarak nitelemiş, fakat Bakara; 34, A`râf; 11-27, Hicr; 28-44, İsra; 61-65, Kehf; 50, Ta Ha; 116-123, Sad; 71-85, Şuara; 94,95, Sebe; 15-21 gibi bir çok ayette de İblis`ten bahsederken özel ismi ile bahsetmiştir.
İblis boyun eğmeyişi, itaat etmeyişi ve inatçı oluşu nedeniyle de Saffat suresinin 7. Ayetinde “شيطان مارد [B]Şeytan-ı Marid[/B]” olarak nitelenmiştir.


“رجيم [B]Racim[/B]” sözcüğünün mastarı “رجم [B] recm[/B]” olup, bu sözcüğün ilk anlamı; “قتل [B]öldürmek[/B]” demektir. Öldürmeye [B]“recm[/B]” denmesinin sebebi, Arapların öldürecekleri kimseyi taşlamak suretiyle öldürmeleridir. Sonradan her öldürme işine “[B]recm[/B]” denilir olmuştur. Kur`an`da yeri olmamasına rağmen zina suçlularına verilen cezanın adı da buradan gelir.

“Recm” ve türevleri Kur`an`da 14 kez yer almasına rağmen hiçbir yerde bu anlamda kullanılmamıştır.

“[B]Öldürmek[/B]” anlamı dışında “[B]recm[/B]” sözcüğü şu anlamlarda da kullanılır olmuştur: “[B]taş atmak[/B]”, “[B]lânet etmek[/B]”, “[B]sövmek, yerme[/B]k”, “[B]hicran[/B]”, [B]“tart etmek, kovmak[/B]”, “[B]zann ve zanna dayalı söz söylemek[/B]” (Lisan ül Arab Cilt 4 s.90).

Şeytan için bu anlamların hepsi uygun görülerek ism-i mef`ul anlamıyla [B]“taşlanmış şeytan[/B]”, “[B]lânetlenmiş şeytan[/B]”, “[B]kovulmuş şeytan[/B]”, “[B]sövülmüş şeytan[/B]” …” denilmiştir.

Bize göre ise, konumuz itibariyle şeytanı tanımlayan en uygun ifade; “[B]zan ve zanna dayalı söz[/B]” anlamından hareketle, sözcüğün ism-i fail anlamıyla kullanılması sonucu ortaya çıkan; “[B]katil şeytan, aslı astarı olmayan söz söyleyen şeytan, karanlığa taş atan şeytan, kafadan atan şeytan, palavracı şeytan[/B]” ifadeleridir.


“مارد [B]Marid[/B]” sözcüğü; “[B]azgın, inat ve isyanda benzerlerinden çok ileri giden, karşı çıkan[/B]” demektir. Bu sözcüğün mübalâğa kalıbı olan “مريد [B]merid[/B]” sözcüğü, “[B]şeytan-ı merid[/B]” olarak Hacc suresinin 3. ve Nisa suresinin 117. ayetlerinde, geçmiş zaman kipiyle de “ مردوا على النّفاق [B]mered-u alennifakı[/B] (münafıklık üzerine inatlarını sürdürdüler)” şeklinde Tövbe suresinin 101. ayetinde yer alır.
“[B]Marid[/B]” sözcüğünün mastarı olan “مرد [B] merd[/B]” sözcüğünün türevleri, sözcüğün öz anlamı ekseninde farklı kalıplarda bir çok değişik anlam kazanmıştır. Bunlardan en önemlisi, “معرّى [B] soymak, soyunmuşluk[/B]” anlamıdır. Araplar, yapraktan soyunmuş (yaprağı olmayan) ağaca “شجر امرد [B]şecerün emred[/B]”, bitki bitmeyen kumluklara “رملة مرداء [B]remletin merdai[/B]”, köseye (sakalı bitmeyen kimseye) de “امرد [B]emred[/B]” derler. Detay Lisan ül Arab cilt 8, s. 247-250`de mevcuttur.


“تمرّد [B]Temerrüt (uzun bir süre inat etme)[/B]” sözcüğü de aynı kökten türemedir.

“[B]Marid[/B]” sözcüğü, “[B]soymak, soyunmuşluk, çıplaklık”[/B] anlamıyla değerlendirildiğinde “[B]şeytan-ı marid[/B]”; ism-i mef`ul anlamıyla “[B]hayırlardan, güzelliklerden soyunmuş şeytan[/B]”;
ism-i fail anlamıyla “[B]hayırlardan, güzelliklerden soyan şeytan[/B]” demek olur. Bu anlam, A`râf suresinin 27. ayetinde farklı bir üslûp ile kullanılmıştır.

“[B]Marid[/B]” sözcüğü ile İblis`e (düşünce yetisi) yakıştırılan “[B]inat ve isyanda çok ileri gitme[/B]” sıfatı, Kur`an`da anlatılan olaylardaki İblis`in (Şeytan-ı Racim`in) davranışları ile birebir örtüşmektedir.
“[B]İblis`e, Âdem`e secde et (Âdem`e boyun eğ)[/B]” denildiğinde secde etmeyerek isyan etmiş, kendisine yapma denileni yapmış, yap denileni yapmamış, Âdem`i yaklaşılması yasaklanan ağaca yaklaştırmıştır.

“ابليس [B]İblis[/B]” sözcüğünün anlamı; “[B]hayırdan son derece ümitsiz olan, Allah`ın rahmetinden umudunu kesen[/B]” demektir.
Araştırmacılar bu sözcüğün aynı [B]“Âdem[/B]” sözcüğü gibi Arapça olmadığını, Arapça`ya başka dillerden geçtiğini belirtmişler ve Yunanca “Diabolos” sözcüğünün değişmiş hâli olduğunu ileri sürmüşlerdir.

“[B]İblis nedir?[/B]” sorusuna eski düşünürlerin bir çoğu; İblis`in asıl adının Azâzil olduğu, meleklerin ileri gelenlerinden biri iken Âdem`e secde etmediği için Allah`ın rahmetinden uzaklaştırıldığı şeklinde bir açıklama getirmişlerdir.


[B]Şimdi Kur`an ayetleri doğrultusunda İblis`i anlamaya çalışalım.[/B]


[B]İblis`in özellikleri[/B]:


[B]a) İblis cinlerdendir[/B].

Kehf; 50: Hani biz meleklere, “Âdem`e secde edin” demiştik de İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Kendi Rabbinin emrine ters düştü. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Hem de onlar sizin düşmanınızken. Zalimler için ne kötü bir değiştirmedir bu!”

“الجنّ [B]Cinn[/B]” sözcüğü, “[B]kapalı, gözükmez varlık ve güç[/B]” demektir.


[B]b) İblis, ateşten yaratılmıştır.[/B]

A`raf; 12: (Allah) Buyurdu ki: “Sana emrettiğimde secde etmeni ne engelledi?” (İblis) Dedi ki: “Ben ondan hayırlıyım.. “Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın”.”


Ayetlerde İblis`in yaratıldığı “النّار [B]ateş[/B]” ise, günümüzde “[B]enerji[/B]” olarak isimlendirilen [B]“güç[/B]”e karşılık gelmektedir.
Adem`in yaratıldığı تراب toprak, طين balçık da “[B]madde[/B]” diye adlandırılan varlığa karşılık gelmektedir.
Bilindiği gibi “ateş” Pythagoras tarafından ortaya atılan kurama göre, evreni oluşturan dört ana maddeden (hava, su, toprak, ateş) birisidir ve günümüzdeki “enerji” kavramı ile örtüşmektedir. Bir başka ifade ile “ateş”, Kur`an`ın indiği dönemdeki insanlar için, bilinmezleri de temsil eden bir ilk maddedir. Çünkü insanlar havayı solumakta, suyu içmekte, toprağı işlemektedirler ama yıldırım ve şimşeğin ateşini yakından tanımamaktadırlar. Dolayısıyla Kur`an`da İblis`in yaratıldığı “şey”in “ateş” olarak açıklanması, konuya bugünkü bilgiler ışığı altında bakanlar tarafından yadırganmamalıdır.


[B]c) İblis, insanların sudûrundadır (göğüslerdedir; beyinlerindedir, zihinlerindedir[/B]).

Nass; 4, 5:Hannasın kötü fısıltılarının şerrinden, Ki o, insanların göğüslerinde vesvese verir.


[B]d) İblis vesvese verir.[/B]

Ta Ha; 120: Derken şeytan ona vesvese verdi. Dedi ki: “Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacı ve eskimez/çökmez mülk/saltanat için rehberlik edeyim mi?

A`raf; 20: Derken, şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan çirkinliklerini ortaya çıkarmak için ikisine de vesvese verdi. Dedi ki: “Rabbiniz sizi ancak, iki melek olmayasınız yahut sürekli
kalmayasınız diye şu ağaçtan uzak tuttu.”

Kaf; 16: Ve hiç kuşkusuz, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesvese verdiğini Biz biliriz. Ve Biz ona şah damarından daha yakınız.”

وسوسة[B] Vesvese[/B]: “[B]Gizli bir sesle, fısıltı ile düşünce aşılamak, bir işe, eyleme yöneltmek[/B]” demektir. İblis`in yani Şeytan-ı Racim`in neler fısıldayacağını, neleri gizlice telkin edeceğini ise konuya girerken belirttiğimiz şeytanî karakterleri göz önüne alarak öğrenebilmek mümkündür.


[B]e) İblis bir melektir.[/B]

Bakara 34; Hıcr 31; Ta Ha 116; Kehf 50: Hani meleklere, “Âdem`e secde edin” demiştik de İblis müstesna hepsi secde etmişti. İblis dayatmıştı.”


İblis`in Âdem`e secde etmeyişini anlatan ayetlerde İblis`in meleklerin içinden istisna edildiğini görüyoruz.

“[B]İstisna[/B]” terim olarak “[B]Bir ismi istisna edatlarından biriyle cümledeki yargıdan çıkarmak[/B]” demektir. Arapça dil bilgisine göre şekil olarak üç çeşidi olmasına rağmen, anlam olarak istisna iki çeşittir.

[B]Birincisi. Muttasıl istisnadır[/B] (müstesnanın müstesna minh cinsinden olduğu istisna).
[B]İkincisi: “Munkatı istisna`dır[/B]” (müstesnanın müstesna minh cinsinden olmadığı istisna).
Melek, cinn ve şeytan kavramlarını özümseyememiş yorumcular ayette yapılmış istisnayı, munkatı istisna kabul edip İblis`i yani Şeytan-ı Racim`i melekten saymamışlardır. Halbuki İblis’i konu alan Ta ha 116; Sad 73; Hicr 31`de “[B]meleklerin hepsi, toplu halde[/B]” ifadeleri yer almaktadır. Bu vurgular ayetteki istisna cümlesinin kesinlikle “[B]Muttasıl istisna[/B]” olduğunu gösterir. Bunun anlamı şudur; [B]İblis diğer hemcinsleri gibi Âdem`e secde etmemiştir. İblis, melek grubundan secde yargısında istisna edilmiştir. Öyleyse İblis kesin olarak melektir.[/B]

Bu noktada bir sorun ortaya çıkmaktadır: İblis, melektir tamam ama melek nedir? Çünkü bu yargı klâsik melek anlayışı çerçevesinde kesinlikle kabul edilemez.

Arap dil bilimi uzmanları “ملك [B] melek[/B]” sözcüğünün kökeni ile ilgili altı tane farklı tespitte bulunurlar. Bu tespitlerin izahı, sayfalar dolusu açıklamaları gerektirir. Biz bunların en isabetlisi olan iki tespiti dikkate alacağız. Olayın geniş açıklamasını arzu edenler, Kitab-ül-Ayn, Tehzib, Camî, Keşşaf, Mecma`, Garaib, Lübâb, Rûh, El-Bahr-ül Muhît, Müfredat gibi kaynaklara başvurabilirler.

[B]Birincisi[/B]: Melâike ve bunun tekili olan melek sözcükleri “ؤلوك [B]ülûk[/B]” kökünden türemiştir. Bu sözcük “[B]elçi göndermek[/B]” anlamını taşımaktadır. Kelimenin aslı “مألك [B]me`lek[/B]” dir. İsm-i zaman, ism-i mekân ve mastardır. Dolayısıyla başındaki “م [B]mim(m)[/B]” ektir. Sonra elifle lâm yer değiştirmiş “ملئك [B] mel`ek”[/B] yapılmıştır. Allah`tan elçi anlamında isim olarak kullanılmaya başlayınca hemze terk veya tahfif yoluyla kalkmış sözcük “ملك [B]Melek[/B]” şeklini almıştır.

[B]İkincisi[/B]: Başındaki “م mim(m)” kelimenin aslındandır, ek değildir. Kuvvet/yönetim gücü anlamındaki “ ملك [B]melk[/B]” kökünden türemiştir. Mülk, milk, malik ve melik sözcükleri bu kökten türemedirler. Anlamları da bu kök anlamına göredir. Genellikle eski tefsirciler birinci şıkkı tercih etseler bizim tespitlerimize göre her iki kökten de türemiş ve ayrı kök ve ayrı anlamlarda kullanılmıştır. Yani bazı yerlerdeki “[B]melâike[/B]” sözcüğü birinci şıktaki anlam kapsamına bazı yerlerde geçenler de ikinci şıktaki anlam kapsamına girmektedir. Bunların ne anlamda kullanıldıklarını pasaj içerisindeki söz akışından kolayca ayırt edebiliriz.

Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda anlaşılıyor ki “ ملك melek”, “Kuvvet, yönetim gücü, elçi ve haber verici” demektir.

Kur`an`ı iyi anlayıp dini doğru yaşayabilmek için bu kavramın Kur`an`daki anlamlarını iyi bilmemiz gerekmektedir.


Görüldüğü üzere melek sözcüğü iki farklı anlamlı kökten gelebilmektedir. Buna göre [B]“ülûk[/B]” kökünden anlamına göre [B]“elçiler (haberciler[/B])”;
“[B]melk[/B]” kökünden anlamına göre ise “[B]yönetim güçleri[/B]” anlamına gelmektedir.

Ne yazık ki, bu ayırım yapılmadan Kur`an`daki “[B]melek, melâike[/B]” sözcüklerinin hepsi aynı anlamda kabul edilmiştir. Halbuki konu akışı çerçevesinde bu ayırım yapılabilir. Yapılmalıdır da. Zira konu içerisinde bunlar farklı farklı anlamlar içermektedir.


Bizim konumuzu ilgilendiren yani Âdem`e secde eden (boyun eğen) melekler ve secde etmeyen melek (İblis) konusundaki ayetlerde geçen “ملائكة [B]melâike”[/B] sözcüğü “[B]melk[/B]” kökünden türemedir ve anlamı [B]“güçler[/B]” demektir.


[B]f) İblis, Âdem`e (insana) secde etmez (boyun eğmez, kontrole girmez).[/B]


İlgili ayetleri biliyorsunuz. Burada tekrarlama gereği duymuyoruz. Ancak özellikle şu ayrıntılar gözden kaçırılmamalıdır. İblis Rabbine boyun eğer, O`na yalvarır ondan dileklerde bulunur. Konu ettiğimiz ayetlerin pasajlarını bütün olarak okursanız bunları görürsünüz.


[B]g) İblis insan var oldukça vardır, insandan başka bir varlıkla ilişkisi yoktur..[/B]

Sad; 79-81: (İblis) Dedi ki: “Rabbim, o halde insanların diriltileceği güne kadar bana süre ver.”(Allah) Buyurdu ki: “Peki, süre verilenlerdensin.O bilinen vaktin gününe kadar.”

A`raf; 14, 15: (İblis) Dedi ki: “İnsanların diriltileceği güne kadar bana süre ver.”
(Allah) Buyurdu ki: “Süre verilenlerdensin.”

Ve benzeri ayetler.


Şimdi düşünelim bakalım Kur`an`a dayalı bu ipuçlarını değerlendirirsek hangi yargıya varırız?

Yani, Gözükmeyen, insanların içinde (beyinlerinde) bulunan, sürekli vesevese veren, kıyamete kadar da bu işlevini sürdürecek olan, insandan başka bir varlıkla ilişkisi bulunmayan, insana boyun eğmeyen ve enerjiden yaratılmış olan bu güç nedir?


Bu soruya herkesin (özellikle de psikolojiden az da olsa anlayanların) verebileceği tek cevap vardır. Bu nitelikli tek güç, insanın [B]DÜŞÜNME YETİSİDİR[/B]. (Buna mutlaka bir ad koyun; ne koyabilirseniz.)

“[B]Düşünce[/B]”, “[B]Beynin dolaylı yaptığı bir tepkidir[/B].” diye tanımlanır Psikoloji biliminde. Bu yeti canlılardan sadece insanda vardır. Diğer canlılarda yoktur.

Yukarıda sıraladığımız Kur`an kaynaklı İblis`e ait özellikleri tek tek insandaki “düşünme yetisi”ne uygulayabiliriz. Yani düşünme yetisi:

Göze gözükmez,
İnsanın zihninde sürekli vesvese verir,
Sadece insana özgüdür, varlığı onun varlığına bağlıdır,
İnsana secde etmez (insana boyun eğmez, insanın kontrolüne girmez),
Enerjiden ibarettir (ateşten yaratılmıştır, madde halinde varlığı yoktur),
Bir güçtür (melektir).


Ana Britannica`da “düşünce” maddesinin karşısında yazan şu sözleri dikkate almakta yarar vardır:
“Psikanalize göre, `birincil süreç düşüncesi` bilinç dışı ve sözcük ötesi bir süreçtir. Yani sözcüklerle simgeselleşmemiştir. Örneğin bir isteğin bir insanı baskı altında bırakması sözcüklere dökülemez. Bu düşünce türünde karşıtlar bir arada bulunabilir; böyle düşünce mantık kurallarına uymaz, zaman ve yer tanımaz, neden-sonuç bağıntısı taşımaz ve bütünüyle haz ilkesi doğrultusunda gerçeklikle bağıntısı olmayan bir biçimde gelişebilir. Oysa `ikincil süreç düşüncesi` gerçeklik ilkesine bağlı olarak dış nesnelerin gerçekliğini gözetir, söze dökülür, dil ve mantık kurallarına uyum gösterir.” (Cilt: 11 s: 20)


Bu açıklamalardan anlıyoruz ki insan, kendisinde var olan akıl, irade, bellek, dikkat, merak, korku, düşünce gibi zihinsel melekleri (güçleri) arasında, sadece düşünce meleği (melekesi de denilebilir) üzerinde tam kontrole sahip değildir. Yani `birincil süreç düşüncesi` adı verilen düşünme; bilinç dışı, insanın kontrol edemediği bir melektir.

İşte, iğvalarından (dürtülerinden) Allah`a sığınmamız gereken Şeytan-ı Racim (İblis) budur.


Aşağıdaki ayetleri tetkik edersenizde göreceksiniz ki Şeytan-ı Racim, insanın (bu insan peygamber de olsa) kendi içindedir.

Tekvir; 19-25: kuşkusuz bu, değerli bir elçi sözüdür; güçlü, Arş`ın Sahibi`nin yanında çok itibarlı,itaat edilir, güvenilir.Arkadaşınızı cin çarpmış değildir. Andolsun o, O`nu açık ufukta gördü. O gayb hakkında cimri de değildir. Bu, kovulmuş şeytanın sözü değildir.

Necm; 3, 4:O, hevadan konuşmuyor.
O, kendisine vahyedilen bir vahydir.

Hakka; 38-47: Artık yok, yemin ederim gördüklerinize ve görmediklerinize!
O (Kur`an), hiç şüphesiz şanlı bir elçinin sözüdür.
Ve o, bir şair sözü değildir. Siz pek az inanıyorsunuz!
Bir kâhin sözü de değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz!
Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.
O, Bizim adımıza bazı lâflar uydurmaya kalkışsaydı, elbette Biz onu, o yüzden yemin (sağ el) ile yakalardık (kuvvetle tutar hınç alırdık) Sonra da onun iliğini (can damarını) keser atardık. O vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.”


Bu açıklamalarımızdan dolayı zihinlerde İblis`in sayısıyla ilgili ve İblis`in yaratıldığı boyut hakkında istifhamlar (soru işaretleri) oluşacaktır. Onların giderilmesine gelince:

İblis ve Şeytan-ı Racim`i konu alan ayetler incelendiğinde ikisinin aynı şey olduğunu görürürüz. Hatta İblis`e, Şeytan-ı Racim`den başka Şeytan-ı Marid ve Hannas yaftalarının da vurulduğuna şahit oluruz.

Her insanın bir İblisi vardır ve herkesinki birbirinden farklıdır. İblis yukarıdaki yapılan açıklamalarda gördüğünüz gibi, tedbir alınmazsa, şerrinden Allah`a sığınılmazsa insanı dünyada ve ahirette felakete sürükler. Aşağıdaki ayete baktığınızda görüyoruz ki insanı felakete sürükleyen bu güç uzakta değil insanın kendi boynunda asılıdır.

İsra; 13: “Ve her insanın boynuna kendi kuşunu (ona kötülük ettirten gücünü) bağladık. …..”

Şu ayette de Şeytan-ı Racim “كلّ Küll” kelimesiyle birlikte kullanılmış böylece, İblis`in yani Şeytan-ı Racim`in tek bir tane olmadığı açıklanmıştır.

Hicr; 17: “Ve biz onu Şeytan-ı Racim`in hepsinden koruduk.”


Bir tek İblis`in ilk insandan son insana kadar yeryüzüne gelmiş, geçmiş ve gelecek herkesi etkilediğini kabul etmek İblis`e Allah`a ait nitelikleri vermek olur. Ki bu, bazı eski dinlerde iyilik ve kötülük tanrısı olarak ortaya çıkmış olan batıl inançlar doğrultusunda bir kabul olur.


İblis bizim yaşadığımız evrenin bir parçasıdır. Yani üç boyutlu âlemdendir. İnsanın ayrılmaz bir parçasıdır. Aksi bir durum Allah`ın adaletine uygun düşmezdi. Kimse hissedemeyeceği, tedbir alamayacağı, başka bir boyuttan bir yaratık ile başa çıkma imkanına sahip değildir. Böyle bir yaratığın insanlara musallat edilmesi adil bir davranış olmazdı. Hem de bu Sünnetüllah`a aykırı olurdu. Çünkü “Allah hiç kimseye gücünün üstünde yükümlülük vermez (Bakara; 233, 286; En`am; 252, A`raf; 42, Mü`minun; 62, Talak; 7).”


Kâfirler kendilerine peygamber olarak bir melek gönderilmesini istemişler Rabbimiz de onların beklentilerine şöyle cevap vermiştir.

İsra; 95: “De ki: “Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, biz de elbette, onlara gökten elçi olarak bir melek indirirdik.”


Evet peygamberler bile insanlığa kendileriyle aynı boyuttaki varlıklardan gönderilmiştir. Zira farklı bir boyutun yaratığı ile iletişim söz konusu edilemez.

İblis`in yaratılmasında ve İblis`e kıyamete kadar süre verilmesinde birçok hikmet ve yarar vardır. İblise süre verilmesini konu eden âyetlere dikkat ederseniz İblis:
“[B]Beni azdırmanın karşılığında yemin ederim ki, onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım. Sonra onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından musallat olacağım. Birçoklarını şükreder bulamayacaksın. Rabbim! Beni azdırmana (saptırmana) karşılık, kesinlikle ben yeryüzünde onlar için mutlaka süslemeler yapacağım ve onların tümünü kesinlikle azdıracağım. Yemin olsun, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, hükmüm altına alacağım.[/B]” demektedir. Yani İblis insanlara dünyayı sevdirecektir; ihtiraslar, tutkular oluşturacaktır. Bu tutkular sayesinde de mücadele, yarışma, bir ötekinden üstün olma gayret ve çabaları artacaktır. Hayatın Allah`ın koyduğu ölçülere uygun sürmesi ve insanların sınanması için böyle alternatif bir gücün, enerjinin insanın içinde olması lâzımdır. İnsan bu güç (enerji) sayesinde seçici olacaktır. Robotluktan kurtulacaktır. Yani bu güç sayesinde dilerse imanı ve taatı, dilerse küfür ve isyanı seçebilecektir. Kişilerin İblis sayesindeki seçiciliği sonucunda Rabbimizin üstünlük ifade eden Kahhâr, Müntekîm, Adl, Dâll, Şedidü`l-ikâb, Serîul`-hisâb, Hâfid, Rafi`, Muizz, Müzill isim ve sıfatları, hıfz, afv, mağrifet, rahmet, günahları örtme ve bağışlama gibi yücelik sıfatları tecelli edecektir. Onun için İblis yaratılmış ve kendisine böyle bir mehil verilmiştir.


Bu açıklamalardan “şeytanın cennette Adem ve eşini nasıl kandırmış olabileceği yani şeytanın cennette ne işinin olduğu, secde Allah`tan başkasına yapılamazken bizzat Allah`ın melekleri Âdem`e secdeye zorlaması, meleklerin Âdem`e, dinden çıkmadan, müşrik olmadan nasıl secde ettikleri, ” konularında ön bilgiye sahip olmuş olduk. Ayrıca Âdem`e secde eden meleklerin, düşünce yetisi dışındaki enerjik güçler ve doğadaki canlı cansız tüm güçler olduğunu da vurgulayalım ve ilginç bir örnekle mevzuyu kapatalım. Bakara suresinin 248. ayetinde yük taşıyan manda, öküz, eşek, katır gibi hayvanlar “melaike” olarak ifade edilmiştir.

Kaynak: İşte Kur'an

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Fers 14. October 2012 11:19 PM

selam


[quote]
Habli el varidi ulastırıcı/götürücü ip tir. Şahdamarı ibaresini tam karşılık olarak görmüyorum.
Birde tabi Hakka 46 var:

1. summe : sonra
2. le kata'nâ : mutlaka keserdik
3. minhu : ondan
4. el vetîne : can damarı

Burada kesilecek olanında bildiğimiz bir damar olmadığı apaçık ve kelimemiz vetine. Varid????
[/quote]

[quote]
Siz guvendiginiz birine aktarmasi icin birsey ulastiriyorken onun ulasilan seye kendinden birseyler katarak ulastirmasi durumunda ne yapardiniz?
Guveninizi yitirir ve birdaha ulastirmasini istediginiz seyi vermez onu keserdiniz. İste kata'na min hu el vetin budur.
[/quote]

diyelimki resul kendinden kattığında rabbi yeni vahyler vermedi ama resul verdi gibi iletmeye devam etti(ki zaten kendinden katabilen kişilikteyse bu bir olasılıktır), rab ne yapacak sizce...
"kata'na min hu el vetin" yani "istediginiz seyi vermez onu keserdiniz" ifadesi yerine getirildiği halde, doğru yoldan sapan resul bu sefer katmaktan da öte doğrudan kendi türetirse ne olacak...
"bildiğimiz damar" olsaydı bir kalp kriziyle önünü keserdi, kati/kesin çözüm...
öyle değilse ne olacak eski resulu geçersiz kılıp topluma onun bu halini ifşa eden, elini ayağını/dilini bağlayan yenisiyle mi değiştirecek gerçeği aktarması için...

can damarını kesen çözüm ne olabilir...

pramid 15. October 2012 05:27 AM

Meleklerin savaşmasına müşrikler şahit mi?

Niye tekrar müşrikler müminlerin karşısına çıktılar?

[QUOTE]bizler tanımlayamasakta ayrı birer yaratıklardır.[/QUOTE]

Rabbmin ordularını Kendi bilir; mutmain melekler olmadığı da kesin. Zira rabbimiz aracısız mülküne hükmeder.

pramid 15. October 2012 05:31 AM

[QUOTE]Kisinin, dunyanın, ayın, güneşin, evrenin işleyişi açısından malik oldugu seyler melekeleridir. Melik; ancak sahip oldukları varsa melik tir.
Yerçekimi bir melekedir, suyun ve havanın kaldırma kuvveti de.
Rüzgar bir melekedir, tohumları eken.
İnsana melekelerin iblis dışında tamamının itaati sözkonusudur. İblis ise Allah a isteristemez secdededir. O halde iblis nasıl secde emrine aykırı hareket edebilir? Ademe secde emri veren kim/ne? Rahman ne? Allah ne?
İblis düşmanımız bize secde etmeyen. İblis egomuz/sahtebenligimiz/sol yarımız/örtündüğümüz giydiğimiz elbisemiz.
Ya iblise/egona uyarsın ve vicdanı örtersin, adın olur örten
Ya vicdana uyarsın ve barışık olursun onunla, adın olur barış sahibi
Ya da dindar gibi görünüp-nasıl dindar görünülür sorusunun yanıtı buyuk bir icattır- aslında vicdanına hiç uymazsın adın olur münafık.
Her an, her zaman, her medeniyet, her dil ve her coğrafyada geçerli tek din budur. Bu Allah ın fıtratıdır, dinde zaten fıtrat dinidir lakin çokları bihaber...(Rum 30)
Melek bahsinde kendi bakış açımla gördüğümü yazdım, düsüncelerim sadece beni bağlar. En dogrusunu bilen Allahtır. İhtiyaçsız olan Allahtır. Benim ise onun rahmetine ihtiyacım var.[/QUOTE]

Aslında melek konusunda ki algı kişinin kendini geliştirmişliği ile ilgilidir. İlimden nasibi olanların bakışları ve saptamaları ne güzel.

Rabbim ilminizi artırsın

pramid 15. October 2012 05:35 AM

Dost1 kardeşim aktarımın için tşk.

[QUOTE]Kâfirler kendilerine peygamber olarak bir melek gönderilmesini istemişler Rabbimiz de onların beklentilerine şöyle cevap vermiştir.

İsra; 95: “De ki: “Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, biz de elbette, onlara gökten elçi olarak bir melek indirirdik.”[/QUOTE]

Evet kafirler son nebiye melek gelmesini istemişler, şimdikiler de melek geldi diye inanmışlardır. Mantık değişmiyor.

Ruhul emini (güvenilir bilgi), Ruhul kudüs (tertemiz bilgi) Cibirili inzal edip isitifademize sunana hamd olsun.

[COLOR="SandyBrown"][B]Kirli, zorlayıcı olmayan ve güvenilir de olmayan bilginin [/B][/COLOR]ardına düşenlere de veyl olsun.

dost1 15. October 2012 01:52 PM

Selamun aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Müzakerelerimizde tefekkürlerimize ışık olması dileğiyle...

حبل وريد – [B]habl-i verîd[/B] tamlaması, uzun zamandan beri "[B]şah damarı[/B]" olarak kabul edilmektedir. Oysa bu deyimin esas anlamı anatomi bilimindeki "[B]şah damarı[/B]" değildir.
Anatomi bilimindeki, "[B]şah damarı[/B]" kalpten çıkıp baş ve boyun bölgesine temiz kan taşıyan ana atardamarların ortak adıdır.
Habl-i verîd ise, "[B]vücuttaki kirli kanı taşıyan ana toplardamar[/B]"dır.

Bu konuda klâsik kaynakların bazılarında şu bilgiler yer almaktadır:
• el-Verîdan, [iki toplardamar] boynun önündeki iki yüzünü kavramış iki damardır ki, vetine [şahdamarına] bağlı olup baştan kalbe doğru girerler. Sahibü'l–Keşşaf.

• Verîd, "[B]boynun yüzündeki damar[/B]"dır ki, öfke halinde şişer. Bunlar iki verîddirler. [şahdamarıdırlar] İbn–i Esir.

• Verîd, "[B]ciğere ve kalbe bağlı olan bir damardır ki, kanın akışı onda[/B]"dır. Râgıb. Ayrıca Râgıb, habl–i verîd'den maksadın "ruh" olduğunu da söylemiştir.

• Verîd, "[B]atardamardan başka kanı taşıyan damar[/B]"dır.

• Verîdân, [iki toplardamar] ise, "[B]boynun önünde, boynun iki yüzünü kavramış iki damardır. Baştan dağılırlar ve vetîne [şahdamarına] bağlıdırlar.[/B]" Nizameddin Nisâburî.

[B]Allah'ın insana yakınlığı belirtilirken habl-i verîd ifadesinin kullanılmasında iki ince nokta vardır:[/B]

[B]1)[/B] Bilindiği gibi, atardamar, kanı kalpten vücuda dağıtmakta, yani kanı kalpten uzaklaştırmakta; [B]toplardamar ise vücuttaki kanı kalbe doğru götürmekte, yani kanı kalbe yaklaştırmaktadır.[/B] Bu sebeple yakınlık ölçüsü olarak verîd [toplardamar] zikredilmiştir. Nitekim habl-i verîd deyimi, Arap kültürünün yazıya geçmeden önceki hâlinde, [kadim Arap dilindeki şiirlerde] "[B]Ölüm ona verîdden daha yakındır[/B]" örneğinde olduğu gibi "[B]pek yakında[/B]" anlamı ile yer almıştır.

[B]2)[/B] Habl-i verîd, "[B]kullanılmış, siyah renkli, kirli kanı taşıyan toplardamar[/B]"a denmektedir. Kalbin sağ kulakçığında toplanan bu kan oradan akciğerlere gönderilmekte, akciğerlerde temizlendikten sonra tekrar kalbe dönüp vücuda pompalanmaktadır. Bu döngü bir çeşit yeniden yaratma gibidir. Bize göre bu deyimin Âyette ifade ettiği diğer incelik de budur.


Kur’ân'da kendisini tanıttığı ifadelerden öğrendiğimize göre Allah'ın zatının kullarına mesafe itibariyle yakınlığı söz konusu değildir. Âyette geçen Allah'ın yakınlığı, mecâzî bir ifadedir. Bu ifade ile kastedilen mana, [B]"insan üzerinde kudret yürütüp bir etki meydana getirme konusunda ona kendisinden daha yakın, daha mâlik, daha çok tasarruf sahibiyiz, onun nefsindeki vesveseyi de ondan daha iyi bilmekteyiz[/B]" demektir.

[B]Allah'ın yakınlığı konusu, klâsik kaynakların bazılarında şu şekillerde değerlendirilmiştir:[/B]
Allah Teâlâ'nın ilminin kemalini, genişliğini beyandır. Allah ilmi ile ona damarındaki kandan daha yakındır. Çünkü damara bir engel vardır. O, ona gizli kalabilir. Fakat Allah Teâlâ'nın ilmine engel mümkün değildir. Buna şu mana da verilebilir:Kudretimizin eşsizliği itibariyle Biz ona "[B]habl-i verîd[/B]"den daha yakınız. Emrimiz onda, damarlarındaki kanın akışı gibi cereyan eder. Râzî, Mefâtihu'l–Ğayb.

Biz ona daha yakınız ifadesi mecâzdır. Bundan maksat, Allah’ın ona ilmen yakınlığıdır. "[B]Allah her yerdedir[/B]" ifadesiyle de O’nun ilminin her yeri kuşatmış olduğu kast edilir. Zira yakınlık mekân ve mesafe itibariyledir; Allah ise mekândan münezzehtir. Keşşaf sahibi.

Yani, "[B]Biz onun halini, ona habl-i verîd’den daha yakın olandan daha iyi biliriz[/B]" demektir. Zatın yakınlığı ile ilmin yakınlığına mecâz yapılmıştır. Çünkü o onun gerekçesidir. Kadı Beydavî ve Ebu's–Suud.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

aorskaya 15. October 2012 03:10 PM

[QUOTE=pramid;13077][QUOTE]bizler tanımlayamasakta ayrı birer yaratıklardır.

[/QUOTE]
Rabbmin ordularını Kendi bilir; mutmain melekler olmadığı da kesin. [COLOR="Red"][B]Zira rabbimiz aracısız mülküne hükmeder.[/B][/COLOR][/QUOTE]

selamlar,

[B]Zira rabbimiz aracısız mülküne hükmeder.[/B] demişsiniz.

"Hükmeder" ayrı, "hükmedebilir" yine ayrı olgulardır. Hükmedebileceğine şüphe olmaz.

Ancak;

1- mülküne [COLOR="Red"][U][I]aracısız hükmettiğini[/I][/U][/COLOR] siz nerden biliyorsunuz? Bu kesin bilginize ayetlerden delillerinizi rica ediyorum.

2- Mülkllerin bazılarının idaresini, yarattıklarına verirse, rab hakkında şüphemi oluşur, niçin?

selamlar,
aorskaya

aorskaya 15. October 2012 03:16 PM

[QUOTE=pramid;13078]Aslında melek konusunda ki algı kişinin kendini geliştirmişliği ile ilgilidir. İlimden nasibi olanların bakışları ve saptamaları ne güzel.

Rabbim ilminizi artırsın[/QUOTE]

Kuran herkesin anlayacağı kolaylıkta ise (ki rabbimizin iddiasıdır), kişiler zorlanmadan kuranı okuduklarında ne anlıyorlarsa odur. Kuranın meleklerin geçtiği her ayetinde, "meleklerin (dolayısıyla, şeytan, cin ve iblisin de) ayrı birer yaratıklar olduğu" rahatlıkla anlaşılıyor. Bunu anlamak için ayrıca ilime gerek yoktur.

Ama, bazılarından üste çıkmak için, zorlama sonuçlar çıkarmaya ilim diyorsanız, şahsen ben o ilimden yoksun olduğumu kabul ediyor ve sizin ilmi saptamalarınıza katılmıyorum.

selamlar,
aorskaya

aorskaya 15. October 2012 03:24 PM

[QUOTE=pramid;13079]
Evet kafirler son nebiye melek gelmesini istemişler, şimdikiler de melek geldi diye inanmışlardır. Mantık değişmiyor.

[/QUOTE]

Bu sözüne delil olan ayeti yazabilirmisin?

selamlar,
aorskaya

ates demir 15. October 2012 03:24 PM

Sayın cok kiymetli dost1
Lugat olarak Kurani baz aldigimda ve Kuranda kelimelere anlam bindirme olayinda cok farkli anlamlarinda yuklenebilecegini gordugumden vede

Kaf 16 daki "min habli el veridi" ibaresinin anlami icin cekincem var. Soyleki
Habli ifadesi genellikle ip olarak cevrilir.
Allah in ipi: Ali imran 103
Baglanmak: Ali imran 112
Mesed den ip: Tebbet 5
Damar: Kaf 16 ???
Varid-verid
Sucu/kesifci: Yusuf 12
Varmak/ulasmak: Meryem 71
Girmek/ulasmak: Enbiya 98
Sahdamari: Kaf 16???

Alintimda da belirttigim gibi aklimdaki imge bir ip ve bu ip birseye ulastiran/neticeye vardiran/kesfettiren bir ip. Bence bu ip bagli olmamiz gereken ip, bu ip ulastirici ip.
Not: kalp kendi kendine calisan bir organdir. Kalbin kendi kendine patron olmasinin nedeni kalbe kirli kan tasiyan ustteki buyuk damar ile sagdaki kulakcigin birlesim yerindeki bagimsiz/otonomik hucrelerdir. (size katki olsun diye sundum sayin dost1)

Selam

dost1 15. October 2012 05:23 PM

Selamun Aleykum! Değerli Ateş Demir Kardeşim!

Arap dilinde "habl" bildiğimiz ipe verilen addır. İstiâre yoluyla da ulaşmak ve kendisiyle birşeye ulaşılan varlık için kullanılır.

Arap dilinde aramak, ulaşmak varmak vb anlamları olan v-r-d kökünden türeyen "varid" "habl" sözcüğüyle tamlama yapılarak istiare yoluyla Allah'ın yakınlığına vurgu yapılmıştır.

Değerli Kardeşim!
Bildiğiniz gibi isim tamlamalarında tamlayan ve tamlananlar vardır. "Habli varid" de bir isim tamlamasıdır. Görüşünüze katılıyorum. Şahdamarı olarak meallendirilmesi tam olarak istenilen anlamı vermez ki, katkı için sunduğunuz yazıya neden olan yazımda bu durum belirtilmiştir.
Bu tamlamanın geçtiği ayete bakacak olursak olay daha da netleşir:

Kaf;16:"Ve lekad halaknel İnsane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrebu ileyhi min hablil veriyd"

Andolsun ki insan’ı biz yarattık/takdir ettik, şekil verdik, düzene soktuk. Ona nefsinin vesvese verdiği şeyi biliriz. Biz ona, habl-i verîdden / vücuttaki kirli kanı taşıyan ana toplardamar"dan daha yakınız.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

pramid 16. October 2012 05:09 AM

[QUOTE]Bu sözüne delil olan ayeti yazabilir misin?[/QUOTE]

Cibril nedir?

ates demir 16. October 2012 05:59 AM

Aleykum es selam degerli abim dost1

İblis ve seytan aciklamaniza bir ek olarak psikoaanlizde insan nedir neden olusur kisa bir hatirlatma yapmak isterim.
Oncelikle insan bir butundur. Bu butun ele alindiginda insanda 3 temel yapi gorulur.
1. Altbenlik-id
2. Sahtebenlik-ego
3. Ustbenlik-superego-vicdan dir.
Altbenlik bir cocuktur ogrenen. Tek kelime secilseydi id in karsiligi cocuk olurdu.
Sahtebenlik-ego adi ustunde gercek benlik duygularini taklit eden ve nerede ve nasil olursa olsun haz alma ilkesiyle calisan ve kisiyi bu yonde baskilayan benliktir. Tek kelime ile ben der.
Ustbenlik superego ise denetim mekanizmasidir ve kisiyi dogruya ve guzele uymasi konusunda uyarir. Tek kelime ile vicdandir. Uyulmadiginda vicdan azabi denilen surekli bir hatirlatma dongusu icine sokar.
Burada bir soru cikiyor karsimiza: o halde biz hangisiyiz?
Sizce biz hangisiyiz?
Selamlar

aorskaya 16. October 2012 08:06 AM

[QUOTE=pramid]
Evet kafirler son nebiye melek gelmesini istemişler, şimdikiler de melek geldi diye inanmışlardır. Mantık değişmiyor.[/QUOTE]
[QUOTE=aorskaya]
Bu sözüne delil olan ayeti yazabilirmisin?
[/QUOTE]
[QUOTE=pramid;13090]Cibril nedir?[/QUOTE]

selamlar,
Bakın piramid kardeşim,
Sorulara, başka bir soru ile cevap vererek konuları dağıtmayın.

Ayetleri kendi iddialarınızı doğrulamak için çarpıtmaya çalışıyorsunuz, bunu size gösterince, "hata ettiğinizi söyleyip durumu düzeltmek yerine" aklınızca konuyu dağıtmak için soru soruyorsunuz!

Lütfen, yukarıda iddia ettiğiniz duruma ilişkin kurandan ayeti gösteriniz. Aksi halde, hatanızı kabul ettiğinizi yazın ve rabbimizden af dileyin.

Daha sonra devam ederiz.

selamlar,
aorskaya

pramid 16. October 2012 10:39 AM

[QUOTE]Kâfirler kendilerine peygamber olarak bir melek gönderilmesini istemişler Rabbimiz de onların beklentilerine şöyle cevap vermiştir.

İsra; 95: “De ki: “Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, biz de elbette, onlara gökten elçi olarak bir melek indirirdik.”[/QUOTE]

selam aorskaya

Bu alıntı dost 1 yazısından. İçindede bahsi geçen ayet mevcut.

Cibril nedir?

aorskaya 16. October 2012 01:54 PM

[QUOTE=pramid]
Evet kafirler son nebiye melek gelmesini istemişler, şimdikiler de melek geldi diye inanmışlardır. Mantık değişmiyor.[/QUOTE]
[QUOTE=aorskaya]
Bu sözüne delil olan ayeti yazabilirmisin?
[/QUOTE]
[QUOTE=pramid;13090]Cibril nedir?[/QUOTE]

selamlar,

Yukarıda, "peygambere melek geldiğine inananları" ayetleri doğru anlayıp anlamnadığını bile idrak edemeden, peygambere inanmamak, onu zora sokmak için inat eden kafirlerin isteklerindeki mantıkla aynı olmakla suçlayıp, melek gelmediğini ispata çalışmaktasın.

Bunun üzerine ben,

[QUOTE=aorskaya]
Sorulara, başka bir soru ile cevap vererek konuları dağıtmayın.

Ayetleri kendi iddialarınızı doğrulamak için çarpıtmaya çalışıyorsunuz, bunu size gösterince, "hata ettiğinizi söyleyip durumu düzeltmek yerine" aklınızca konuyu dağıtmak için soru soruyorsunuz!

Lütfen, yukarıda iddia ettiğiniz duruma ilişkin kurandan ayeti gösteriniz. Aksi halde, hatanızı kabul ettiğinizi yazın ve rabbimizden af dileyin.

Daha sonra devam ederiz.
[/QUOTE]

demişim.

Bu defa hala yanlışınızı kabul edip düzeltmek yerine inatla sürdürmekte ve buna "dost1" kardeşimizi de ortak etmeye çalışmışsınız.

Halbuki "dost1" kardeşimizin yazısında, senin peygambere melek geldiğine inananları kafirlerle aynı mantıkta gösteren hiç bir ifade yoktur.

Dost1 in yazısını tekrar aşağıya alıntılayalım:

[QUOTE=dost1;13074]Kâfirler kendilerine peygamber olarak bir melek gönderilmesini istemişler Rabbimiz de onların beklentilerine şöyle cevap vermiştir.

İsra; 95: “De ki: “Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, biz de elbette, onlara gökten elçi olarak bir melek indirirdik.”

Evet peygamberler bile insanlığa kendileriyle aynı boyuttaki varlıklardan gönderilmiştir. Zira farklı bir boyutun yaratığı ile iletişim söz konusu edilemez.
[/QUOTE]

Dost1 in yazısındaki anlatım; peygambere inatla karşı gelen kafirlere, müşriklere; peygamberimizin, “Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, rabbimiz de elbette, onlara gökten elçi olarak bir melek indirirdi” demesini isteyen rabbimizin sözüdür.

Sen eğer, "dost1" kardeşimizin; "Evet peygamberler bile insanlığa kendileriyle aynı boyuttaki varlıklardan gönderilmiştir. Zira farklı bir boyutun yaratığı ile iletişim söz konusu edilemez." yazısına dayanarak, ve "dost1" kardeşimde bu yazısında Muhammed'e melek gönderilmediğini anlatmaya çalışmışsa (ki "dost1" böyle bile olsa sadece kendi görüşünü edeplice dillendirmiş iken, sen bu yazıya dayanarak, aksine inananları kafir mantığı ile suçlama gafletine düşmektesin), ikinize birden cevap olarak şunları söyleyebilirim.

[B]Rabbimizin, insanlara melek göndermeyeceğine ilişkin sözü,[/B] [U][I][B]peygamberi kale almayıp, onun sözlerine inanmamak için mazeret arayan, yalancı kafirlere, müşriklere, peygamber dışında yada yanında melek göndermeyeceğini, eğer melek gönderirse zaten kendilerini helak edeceğini anlatmak içindir. Bu durumu, kurandaki başka ayetlerden delillendirmek mümkündür.
[/B][/I][/U]
Yoksa; kuranın hiç bir yerinde, peygambere melek gönderilmediğine ilişkin hüküm yoktur. Hala aksini iddia eden varsa, buyursun buna ilişkin delil ayetini yazsın.

Şimdi, peygambere melek indirilmediğine yada indirilmeyeceğine inanmanıza sebep olan ayetleri birlikte değerlendirdiğimizde;

[FONT="Comic Sans MS"][B][COLOR="Green"]A- İnsanların inanması için peygamber dışında veya peygamberle birlikte melek gönderilmeyecektir. İmasızlar için melek indirilirse; bu ancak onları helak etmek için olur.[/COLOR][/B][/FONT]

6:8 - "O'na bir melek indirilmeli değil miydi?" dediler. Eğer bir melek indirseydik, iş bitirilmiş olurdu, sonra kendilerine hiç göz açtırılmazdı.

[COLOR="Green"][FONT="Comic Sans MS"][B]B- Eğer, onlara elçi olarak melek gönderilseydi dahi, yine melek görüntüsünde değil, insan şeklinde gönderilirdi. (Çünkü, onlar zaten inanmamak için bahane öne süren kimselerden başkası değillerdir.)[/B][/FONT][/COLOR]

6:9 - Eğer Peygamberi, biz bir melek yapsaydık, yine de onu bir adam şeklinde yapardık ve onları yine düştükleri kuşkuya düşürürdük.

[COLOR="Green"][B][FONT="Comic Sans MS"]C- İman etmek istemeyenler, ne olursa olsun iman etmeyeceklerdir. Melşekler geldiğinde ise iman etseler dahi artık her şey için çok geç olacaktır.[/FONT][/B][/COLOR]

6:111 - Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de kendileriyle konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik, Allah'ın diledikleri hariç, yine de inanacak değillerdi, fakat çokları bunu bilmezler.
6:158 - (İnanmak için) ille meleklerin gelmesini, yahut Rabbinin gelmesini, ya da Rabbinin bazı âyetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Ama Rabbinin (azab) işaretlerinin geldiği gün, daha önce iman etmemiş, yahut imanında bir hayır kazanmamış kimseye, artık inanması bir fayda sağlamaz. De ki: "Bekleyin; biz de beklemekteyiz."

[COLOR="Green"][FONT="Comic Sans MS"][B]D- İşte imansızların tıpkı, inek kesmemek için mazeret üretenlerde olduğu gibi inanmamak için ileri sürdüğü bahanelere örnek:
[/B][/FONT][/COLOR]
15:7 - "Eğer peygamberlik davanda doğru kimselerdensen, bize melekleri getirmeliydin."

[COLOR="Green"][FONT="Comic Sans MS"][B]Halbuki melekler bakın nasıl ve ne için indiriliyor.
[/B][/FONT][/COLOR]

15:8 - Biz o melekleri ancak, hak ile indiririz. Ve indirildikleri vakit de onlara (kâfirlere) hiç mühlet verilmez.

[COLOR="Green"][B][FONT="Comic Sans MS"]E- RABBİMİZ İNSANDAN VE MELEKLERDEN ELÇİLER SEÇER. İNSAN ELÇİLER İNSANLARA TEBLİĞ VE AÇIKLAMALARDA BULUNURKEN, MELEK ELÇİLER İSE PEYGAMBERLERE TEBLİĞ VE AÇIKLAMALARDA BULUNMAZLARMI? yOKSA MELEK ELÇİLER, KİMLER İÇİN SEÇİLİRLER?[/FONT][/B][/COLOR]

22:75 - Allah hem meleklerden, hem de insanlardan elçiler seçer. Şüphesiz Allah her şeyi işitir, her şeyi görür.

[B][COLOR="Green"][FONT="Comic Sans MS"]öZETLE; KAFİR, MÜŞRİK ZATEN İMAN ETMEMEYE KARARLIDIR. BAŞKALARINI KANDIRMAK İÇİN, PEYGAMBERİN YANINDA YADA YERİNE MELEK İSTEMELERİ, ASLINDA KENDİLERİNİ KANDIRMAKTAN BAŞKA ŞEY DEĞİLDİR.
[/FONT][/COLOR][/B]

25:7 - Şöyle dediler: "Bu ne biçim peygamber ki, yemek yer, sokaklarda gezer? Ona, beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya!"
25:21 - Bununla beraber, bize kavuşmayı ummayanlar "Bize ya melekler indirilmeliydi, ya da Rabbimizi görmeliydik" dediler. Andolsun ki, doğrusu nefislerinde kendilerini büyük gördüler ve büyük azgınlık ettiler.
25:22 - Melekleri görecekleri gün, işte o gün, günahkarlara hiçbir sevinç haberi yoktur. Ve yasak yasak, diyeceklerdir.
25:25 - O gün gökyüzü beyaz bulutlar halinde yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir.
41:14 - Onlara Allah'tan başkasına kulluk etmeyin diye önlerinden ve arkalarından peygamberler geldiği zaman: "Eğer Rabbimiz dileseydi mutlaka melekler indirirdi. Biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeylere inanmayız." dediler.

Toparlayacak olursak; "imansızlara melek gönderilmeyeceği ve imansızların isteği üzerine peygambere melek gönderilmeyeceği vardır, ancak peygambere melek elçi gönderilmeyeceği yoktur.

Aksine, insan ve meleklerden elçiler seçilmesi, insan elçilerin diğer insanlara, melek elçilerin ise peygamberlere elçilik için seçilmesini anlatır.

selamlar,
aorskaya

Fers 16. October 2012 08:25 PM

[quote]
Aksine, insan ve meleklerden elçiler seçilmesi, insan elçilerin diğer insanlara, melek elçilerin ise peygamberlere elçilik için seçilmesini anlatır.[/quote]

Alemlerin efendisi resulünle bizzat konuşmuş mudur, öyleyse birileri merak eder "ses tonu nasıldı, erkek mi dişi mi yoksa duyduğu zaman resulün ikisine de benzetemediği bir ton mu, ya da tondan soyut sıradışı! ses dalgaları mı"...
rüyasında mı göründü, öyle olsa ne fark eder uyanık halde sorulacak sorular rüya içinde geçerli, sonuçta irtibat yine resulün kendisi/beyni ile...
beynine bir şekilde düşünce olarak mı kaydedildi, inzal mi, öyle ise resule ne gerek var her bir bireyin beynine işlenmesi daha mantıklı, kesin, adil...
yoksa değil mi...

sebebi nedir bilinmez, resuller gerçekten Alllah emriyle hareket edenler ise tebliğ edilen öğüde göre bir şekilde kendisiyle/rable irtibatlı olmalılar...

bu durumda aracı kullanıldımı, kullanılmadı mı...
cevap, aracı kullanılmasına gerek yok beyne kayıt/inzal ise "rab doğrudan herkesle irtibat kuruyor/beyne inzal olmalıydı, ne diye bir kişi" denebilir demiyen/demek istemeyen demez...

resuller gerçek ile birlikte olanlar ise doğrudan herkesle irtibat ihtimali ortadan kalkar ve araya bir melek girer ve bu melek "resulle rab arasındaki bağlantıyı sağlayan köprü" olur...
ozaman köprünün nasıl birşey/ne olduğunu bulabilmenin yolu sahip olunan ayetlerdeki tanımına selam vermekten geçer...

rabden resul ile gelen ilmde var mıdır böyle bir köprü ve onu tanımlayan deliller, nasıl kuruldu bu irtibat...

ates demir 16. October 2012 09:11 PM

Ali İmran 81

1. ve iz ehaze allâhu : ve Allah aldığı zaman
2. mîsâkan : misak/söz
3. [B]nebiyyîne : peygamberler[/B]
4. lemâ : olduğu zaman
5. âteytu-kum : size verdim
6. [B]min kitâbin : (kitaptan) kitab[/B]ı
7. [B]ve hikmetin : ve hikmet[/B]
8. summe : sonra
9. câe-kum : size geldi
10. [B]resûlun : resûl[/B]
11. musaddikun : tasdik eden
12. limâ : o şeyi
13. mea-kum : sizinle beraber
14. le tu'minunne bi-hî : mutlaka ona îmân edeceksiniz
15. ve le tensurunne-hu : ve mutlaka ona yardım edeceksiniz
16. kâle : dedi, söyledi
17. e akrartum : ikrar ettiniz mi, kabul ettiniz mi
18. ve ehaztum : ve aldınız
19. alâ zâlikum : bunu üzerinize
20. ısrî : zor, ağır
21. kâlû : dediler
22. akrarnâ : ikrar ettik, kabul ettik,
23. kâle : dedi
24. fe eşhedû : o zaman, öyle ise, şahit olun
25. ve ene mea-kum : ve ben, sizinle beraberim
26. min eş şâhidîne : şahitlerden

ates demir 16. October 2012 09:20 PM

Hucurat 7


1. va'lemû : ve bilin
2. enne : olduğunu
3. [B]fî-kum : sizin içinizde[/B]
4. resûlu allâhi : Allah'ın Resûlü
5. lev : eğer, şâyet, ise, olsa
6. yutîu-kum : size tâbî olur, uyar, itaat eder
7. fî kesîrin : çoğunda
8. min el emri : işlerden
9. le : mutlaka
10. anittum : siz sıkıntıya düşerdiniz
11. ve lâkinne : ve lâkin, fakat
12. allâhe : Allah
13. habbebe : sevdirdi
14. ileykum : size
15. el îmâne : îmân
16. ve zeyyene-hu : ve onu müzeyyen kıldı, süsledi
17. fî kulûbi-kum : kalplerinizde
18. ve kerrehe : ve kerih, çirkin gösterdi
19. ileykum : size
20. el kufre : küfrü
21. ve el fusûka : ve fısk
22. ve el isyâne : ve isyan
23. ulâike : işte onlar
24. hum : onlar
25. er râşidûne : irşad olanlar

pramid 17. October 2012 10:30 AM

[QUOTE] ancak peygambere melek elçi gönderilmeyeceği yoktur. [/QUOTE]

'Ona bir melek indirilmeli değil miydi!,' diyorlar. Bir melek indirseydik, iş bitirilmiş olurdu. Onlara zaman da verilmezdi. ENAM 8

Eğer melek gelse idi iş bitirilirdi. Allah beşer ile vahy hicap ve rasul ile konuşur. Biz beşerler ile de sadece hicap ve rasul ile konuşmaktadır.

aorskaya 17. October 2012 03:23 PM

[QUOTE=pramid;13104]'Ona bir melek indirilmeli değil miydi!,' diyorlar. Bir melek indirseydik, iş bitirilmiş olurdu. Onlara zaman da verilmezdi. ENAM 8

Eğer melek gelse idi iş bitirilirdi. Allah beşer ile vahy hicap ve rasul ile konuşur. Biz beşerler ile de sadece hicap ve rasul ile konuşmaktadır.[/QUOTE]

En'am 8.ayeti neden konu bağlamından koparıp, tek başına, bağımsız bir konuyu anlatıyormuş gibi ele alıyorsunki?

Bu ayeti, kendinden önceki ve sonraki ayetlerle topluca okuyup, anlamaya çalışırsan, kafirlerin, müşriklerin iman etmemek için ileri sürdükleri mazeretelere, isteklerine cevaben verildiğini, yoksa tek başına "peygamberlere melek gönderilmediğini söylemediğini" görürsün.

Rabbimiz, insan ve meleklerden elçiler seçiyor. Sana göre melek elçiler kimler için elçi seçiliyor, açıklarmısın?

Şimdi, senin yaptığın gibi, yaparak;

"Ordular, ilk hedefiniz akdenizdir, ileri" cümlesini bağımsız ele alıp, bu cümleye dayanarak Atatürk, savaş ilan etmiştir, iddiamıza delil göstersek doğru yapmış olurmuyuz?

Atatürk, bu cümlesiyle savaşmı başlatmıştı?

Yukarıda yazdığım yazıda, üstteki iddiana da cevap verilmişti. Tekrar, fakat dikkatle okumanı ve enam suresinin ayetlerini topluca değerlendirmeni öneririm.

selamlar,
aorskaya

pramid 18. October 2012 05:18 AM

[QUOTE]Bu ayeti, kendinden önceki ve sonraki ayetlerle topluca okuyup, anlamaya çalışırsan, kafirlerin, müşriklerin iman etmemek için ileri sürdükleri mazeretelere, isteklerine cevaben verildiğini, yoksa tek başına "peygamberlere melek gönderilmediğini söylemediğini" görürsün.[/QUOTE]

Günümüz din muhayyilesi de, müşrik akılda olduğu için bu şekilde düşünüyor.Bu nedenle böyle bir durum ortaya çıkıyor.

Nebiyi göğe çıkarmadan (İsra uydurması) inanmıyorlar, melek nebiye gelmedi deyince de (sözde cebrail melekmiş) din aforazları başlıyor. Normaldir, zira bizlerin dini ayrı Muhammedilerin dini ayrı.

O bahsettiğin ayetlerin başı ve sonu günümüze de hitap etmektedir. O ayetler geçmişlerin masalı da değil; günümüze hitap eden meleklerdir.

Kuranda çelişki yoktur.

aorskaya 18. October 2012 06:56 AM

[QUOTE=pramid;13106]

Nebiyi göğe çıkarmadan (İsra uydurması) inanmıyorlar, melek nebiye gelmedi deyince de (sözde cebrail melekmiş) din aforazları başlıyor. Normaldir, zira bizlerin dini ayrı Muhammedilerin dini ayrı.

[/QUOTE]

Sen ve senin gibi, salt aklını her şeyden üstün görenlerin, yazılanları bile doğru okuma, anlama gereği duymadan, "bizler ve muhammediler" diyerek ayrışmalar yaratması, tam da eleştirdiğim mezhepçilerin ayrışmasından farklı değildir.

Bir tarafta hadis, sünnet adı altında saçma, uyduruk, iftira söz ve davranışlardan oluşan rivayetleri bile kuranın önüne geçiren ve buna din diyenler, diğer tarafta ise kurandaki, "herkesin kolaylıkla anlayacağı hükümleri" olduğu gibi anlamak yerine, ille de başkalarından farklı ve üstün akılda olduklarını göstermek için, o hükümlerin aslında mecaz olduğunu, doğaüstü olayların olamayacağını, melek, şeytan, cin, iblis gibi ayrı yaratılmışların ayrı varlıklar olmayıp, bazen insana bağlı ve onun özellikleri olarak iddia edilirken, bazen de dağ, taş, ova, bayır, kuş, aslan,kaplan, rüzgar, güneş,yağmur gibi şeyler oldukları dillendirilmektedir.

Hatta, bazen de Bizzat rabbimizin özellikleri olan onun gücü, melekesi şeklinde iddialarda bulunulabilinmektedir.

Sizler, aklınızın esiri olmaya devam ediniz. Ama unutmayın, kurandan beslenmeyen akıl, kurallara uymayan oto sürücüsüne benzer. Sizi, gideceğiniz yere götürebilir de, yolunuzu kısaltabilirde...

Defalarca ikaz etmeme rağmen, fikirleri ele alıp yanlışı göstermek yerine, ötekileştirmekten başka bir şey yapmayan senin gibilerin de ayrı bir mezhepçi olduğunu görmeni umut ederim.

selamlar,
aorskaya

aorskaya 18. October 2012 07:11 AM

[QUOTE=pramid;13106]

O bahsettiğin ayetlerin başı ve sonu günümüze de hitap etmektedir. O ayetler geçmişlerin masalı da değil; günümüze hitap eden meleklerdir.

Kuranda çelişki yoktur.[/QUOTE]

Nasıl böyle saçmalamakta ısrarla devam etmekteksin anlaşılır gibi değil. Önce, muhatabının yazdıklarını bile kavrayamadığını, daha onu en ufak bir şekilde bile tanıyamadığını gör.

Ayetler için, bırak geçmiştekilerin masalaı olmadığını kabul etmemeyi, şimdiki sizlerinde (özellikle doğaüstü bulduğunuz olayların sembol niteleme üstün gayretleriniz yüzünden kıssa olmaktan çıkartmanızla) masal yapmaya çalışmasına şiddetle karşı çıkan birine "asılsız bir yöneltme" yaparak, sanki ayetlerin sadece indiği zamanlara ait olduğunu kabul edermiş gibi davranman çok çirkin, çok yaralayıcıdır.

Sana, şimdi evrenselliğin ne ve nasıl olduğunu anlatmama gerek yoktur. Senin gibilerin ilkel, çağdışı bulduğu bir çok uygulamanın, her zaman ve mekanda mutlak uygulanabilir olduğunu bir kaç yazımda örneklememe tanık olman dahi sana, muhatabını anlama, tanıma melekesi kazandırmamışsa, şahsen çok fazla şey anlatmama gerek yoktur.

Bir çok yazımı cevapsız bırakmana rağmen, hemen her sorunu cevaplamaya çalışsam da hep konudan uzak kalmaya, seninle aynı düşünceye gelmedikçe hep şahsi nitemelerle ayrışmaya çalışman, senin de değiştirmek istemediğin karmaşıklıklara sahip olduğunu gösteriyor.

Bütün bunları, böyle bir yerde görmem beni fazlasıyla üzsede, gerçek olduğundan dillendirmem de gerekmektedir.

Hepimizin, yeniden kendini gözden geçirmesi, egolarını bastırmayı ve gerçekten aklını kurandan besleyerek yaşamayı becermesi dileklerimle...

selamlar,
aorskaya

pramid 18. October 2012 08:39 AM

[QUOTE]Sizler, aklınızın esiri olmaya devam ediniz. [/QUOTE]

Gurur duydum. Rabbim şahit olsun bu sözüne.

Kuranda akıl ile alakali tahmini 75 ayet geçiyor
2:13 - Onlara: "İnsanların (müslümanların) inandığı gibi inanın." denilince, "Biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?" derler. İyi bilin ki, asıl beyinsiz kendileridir fakat bilmezler.

2:44 - İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz? Halbuki kitab (Tevrat)ı okuyorsunuz. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?

2:73 - İşte bundan dolayı, o sığırın bir parçası ile o ölüye vurun, dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve size âyetlerini gösterir, belki aklınızı başınıza toplarsınız.

2:75 - Şimdi bunların, size hemen inanacaklarını ümit mi ediyorsunuz? Halbuki bunlardan bir grup vardı ki, Allah'ın kelâmını işitirlerdi de sonra ona akılları yattığı halde bile bile onu tahrif ederlerdi.

2:76 - Üstelik iman edenlere rastladıklarında inandık derler, birbirleriyle başbaşa kaldıkları zaman, "Rabbinizin huzurunda aleyhinize delil olarak kullansınlar diye mi tutup Allah'ın size açıkladığı gerçekleri onlara da söylüyorsunuz? Hiç aklınız yok mu be?" derlerdi.

2:170 - Onlara: "Allah'ın indirdiğine uyun." dendiği vakit de: "Yok, atalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona uyarız." dediler. Ya ataları bir şeye akıl erdiremez ve doğruyu seçemez idiyseler de mi onlara uyacaklar?

2:171 - O kâfirlerin hali, sadece bir çağırma veya bağırmadan başkasını işitmeyerek haykıranın haline benzer; onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, akıl da etmezler.

2:179 - Ey temiz akıl sahipleri! Kısasta sizin için bir hayat vardır. Ümit edilir ki, korunursunuz.

2:197 - Hac, bilinen aylardadır. Her kim o aylarda hacca başlayıp kendisine farz ederse; artık hacda kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne işlerseniz, Allah onu bilir. Kendinize azık edinin.Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı Allah korkusudur. Ey akıl sahipleri! Benden korkun!

2:242 - İşte akıllarınız ersin diye, Allah size âyetlerini böylece açıklıyor.

2:269 - Dilediğine hikmet verir, hikmet verilene ise pek çok hayır verilmiş demektir. Ve bunu ancak üstün akıllılar anlar.

2:282 - Ey iman edenler! Belli bir vade ile karşılıklı borç alış verişinde bulunduğunuz vakit onu yazın. Hem aranızda doğruluğuyla tanınmış yazı bilen biri yazsın. Yazı bilen biri, Allah'ın, kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın da yazsın. Bir de hak kendi üzerinde olan adam söyleyip yazdırsın ve herbiri yazarken Rabbi olan Allah'dan korksun da haktan birşey eksiltmesin. Şayet borçlu bir bunak veya küçük bir çocuk veya söyleyip yazdıramıyacak durumda biri ise velisi doğrusunu söyleyip yazdırsın. Erkeklerinizden hazırda olan iki kişiyi şahit de yapın. Şayet iki tane erkek hazırda yoksa, o zaman doğruluğuna güvendiğiniz şahitlerden bir erkekle iki kadın ki, birisi unutunca, öbürü hatırlatsın, şahitler de çağırıldıklarında kaçınmasınlar; siz yazanlar da az olmuş, çok olmuş, onu vadesine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun olduğu gibi; hem şahitlik için daha sağlam, hem şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. Meğer ki, aranızda hemen devredeceğiniz bir ticaret olsun, o zaman bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alım satım yaptığınız vakit de yine şahit tutun. Ayrıca ne yazan, ne de şahitlik eden bir zarar görmesin. Eğer onlara zarar verirseniz, o işte mutlaka size dokunacak bir günah olur. Üstelik Allah'dan korkun. Allah size ayrıntılarıyla öğretiyor ve Allah her şeyi bilir.

3:7 - Sana bu kitabı indiren O'dur. Bunun âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ki, bu âyetler, kitabın anası (aslı) demektir. Diğer bir kısmı da müteşabih âyetlerdir. Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyflerine göre te'vil yapmak için onun müteşabih olanlarının peşine düşerler. Halbuki onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, "Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır." derler. Üstün akıllılardan başkası da derin düşünmez.

3:65 - Ey Kitap ehli! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmüyor musunuz?

3:118 - Ey iman edenler! Kendi dışınızdakilerden sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Kin ve düşmanlıkları ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Düşünürseniz, biz size âyetleri açıkladık.

3:190 - Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır.

4:5 - Allah'ın, sizi başına diktiği mallarınızı aklı ermezlere vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.

5:58 - Namaza çağırdığınız zaman, onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu onların, akıllarını kullanmayan bir toplum olmalarından dolayıdır.

5:100 - De ki:"Pis olan şeyle temiz olan şey bir olmaz, pis olanın çokluğu hoşuna gitse bile". Ey selim akıl sahipleri Allah'tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.

5:103 - Allah, ne "bahîre"yi, ne "sâibe"yi, ne "vesile"yi ve ne de "hâm"ı meşru kılmıştır. Fakat küfredenler, Allah'a yalan iftira etmektedirler. Onların çoğunun akılları ermez.

6:32 - Dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah'tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?

6:140 - Bilgisizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek haram kılanlar muhakkak ki, ziyana uğradılar. Bunlar, doğru yoldan sapmışlardır; hidayete erecek de değillerdir.

6:151 - De ki: Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin de onların da rızkını biz veriyoruz. Kötülüklerin açığına da, gizlisine de yaklaşmayın. Haksız yere Allah'ın haram kıldığı cana kıymayın. Düşünesiniz diye Allah size bunları emretti.

7:66 - Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: "Biz seni bir çılgınlık içinde görüyoruz, ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz."

7:67 - (Hûd), "Ey kavmim! Bende çılgınlık yok, ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim." dedi.

7:169 - Derken kitabı (Tevrat'ı) miras alan bozuk bir nesil bunların yerini aldı. Bize nasıl olsa mağfiret edilecek diyerek, şu alçak dünya malını alıyorlar, yine onun gibi bir mal ve rüşvet gelse onu da alırlar. Allah'a karşı haktan başka bir şey söylemeyeceklerine dair kendilerinden o kitabın hükmü üzere misak alınmamış mıydı? Ve onun içindekileri okuyup öğrenmemişler miydi? Oysa ahiret yurdu Allah'tan korkanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?

8:22 - Çünkü yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü anlamayan ve düşünmeyen sağırlarla dilsizlerdir.

10:16 - De ki, "Eğer Allah dileseydi ben onu size okumazdım. O da onu hiçbir şekilde size bildirmezdi. Bilirsiniz ki, ben sizin içinizde bundan önce yıllarca bulundum. Siz hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?"

10:42 - İçlerinden seni dinlemeye gelenler de var. Sen, sağırlara, üstelik akılsız da olanlara dinletebilir misin?

10:100 - Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kişinin iman etmesi mümkün değildir. Akıllarını kullanmayanlar üzerine Allah bir uğursuzluk yükler.

11:51 - "Ey kavmim! Bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak beni yaratana aittir. Artık akıllanmayacak mısınız?"

11:78 - Daha önceleri çirkin işler yapmış olan kavmi harıl harıl koşup geldiler. Lut onlara: "Ey kavmim! İşte size kızlarım, onlar sizin için daha temizdirler. Gelin Allah'tan korkun, beni misafirlerime rezil rüsvay etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?" dedi.

11:87 - Dediler ki; "Ey Şu'ayb, atalarımızın taptıklarını terketmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa ki sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın."

12:2 - Muhakkak ki, biz onu anlayasınız diye Arapça bir kitap olarak indirdik.

12:109 - Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de o memleketlerin halkındandı, onlar da kendilerine vahiy verdiğimiz birtakım erkeklerden başkası değillerdi. Şimdi o yerlerde şöyle bir gezip görmediler mi? Kendilerinden önce gelip geçenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bir baksalar ya!... Elbette ahiret yurdu müttakiler için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?

12:111 - Gerçekten de onların kıssalarında üstün akıllılar için bir ibret vardır. Bu Kur'ân uydurulmuş herhangi bir söz değildir. Lâkin kendisinden önce gelen kitapların tasdiki her şeyin ayrıntılarıyla açıklayıcısı ve iman edecek bir kavim için hidayet ve rahmettir.

13:4 - Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar vardır. Üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki, hepsi bir tek su ile sulanır. Halbuki meyvelerinde birini öbürüne üstün kılıyoruz. Aklı eren bir kavim için bunda muhakkak ibretler vardır.

13:19 - Şimdi Rabbinden sana indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen bir kimse, kör olan bir kimse gibi olur mu? Fakat bunu ancak üstün akıllı ve temiz vicdanlı kimseler idrak ederler.

14:52 - Bu Kur'ân, kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara gönderilmiş bir tebliğdir.

16:12 - Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize O verdi. Bütün yıldızlar da O'nun emrine boyun eğmişlerdir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır.

16:67 - Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvalarından da hem içki, hem de güzel gıdalar edinirsiniz. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.

21:10 - (Ey Kureyş topluluğu!) And olsun, size öyle bir kitab indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?

21:67 - "Size de, Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun, siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?"

22:46 - Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki olanları akledecek kalbleri, işitecek kulakları olsun. Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler kör olur.

23:80 - Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun eseridir. Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?

24:61 - A'maya güçlük yoktur; topala güçlük yoktur; hastaya da güçlük yoktur. Sizin için de gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden veya anahtarlarına malik olduğunuz yerlerden, yahut dostlarınızın evlerinden yemenizde bir sakınca yoktur. Toplu halde veya ayrı ayrı yemenizde de bir güçlük ve günah yoktur. Evlere girdiğiniz zaman Allah tarafından mübarek ve güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selam verin. İşte Allah düşünüp anlayasınız diye size âyetlerini böyle açıklar.

25:44 - Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut akıllanacağını mı sanıyorsun? Gerçekte onlar hayvanlar gibidir, hatta gidişçe daha sapıktırlar.

26:28 - Musa devamla şöyle söyledi: "Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir."

28:60 - Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve debdebesidir. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ buna aklınız ermeyecek mi?

29:35 - Andolsun ki biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ibret nişanesi bırakmışızdır.

29:43 - İşte biz bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir.

29:63 - Andolsun ki onlara, "Gökten su indirip, onunla ölümünün ardındanyeryüzünü canlandıran kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah " derler. De ki: (Öyleyse) hamd de Allah'a mahsustur. Fakat çokları akıllarını kullanmazlar.

30:24 - Yine O'nun âyetlerindendir ki, size hem korku ve hem de umut vermek için şimşeği gösteriyor. Ve gökten bir su indiriyor da onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat veriyor. Şüphesiz ki bunda aklını kullanacak bir kavim için nice ibretler vardır.

30:28 - Allah, size kendinizden bir misâl verdi: Hiç size rızık olarak verdiğimiz şeylerde elleriniz altındaki kölelerinizden ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur, aranızda birbirinizi saydığınız gibi, onları da sayar mısınız? İşte biz, düşünecek bir kavim için âyetleri böyle açıklıyoruz.

36:62 - Böyle iken o sizden birçok nesilleri yoldan çıkardı. Ya o zaman düşünmüyor muydunuz?

36:68 - Bununla beraber kimin ömrünü uzatıyorsak, yaratılışta onu (güçve kuvvetini alarak) tersine çeviriyoruz. Hâlâ akıllanmayacaklar mı?

37:47 - Onda ne bir zararlı sonuç vardır, ne de sarhoşluk verir.

37:138 - Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onlara uğrar ve üzerlerinden geçersiniz. Hâlâ akıl edip düşünmez misiniz?

38:29 - Bu, sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır ki, insanlar onun âyetlerini düşünsünler ve temiz akıl sahipleri ibret alsınlar.

38:43 - Ve ona, bütün ailesini ve beraberlerinde bir mislini daha tarafımızdan bir rahmet olarak bahşettik ki, akıl sahipleri için bir ibret olsun.

39:9 - Yoksa o, gece saatlerinde kalkan, secdeye kapanıp, kıyama durarak daima vazifesini yapan, ahireti hesaba katan ve Rabbinin rahmetini uman kimse gibi olur mu? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Ancak temiz akıl sahibi olanlar anlar.

39:18 - O kullarımı ki, onlar sözü dinlerler, sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerine hidayet verdiği kimselerdir. İşte temiz akıllılar da onlardır.

39:21 - Allah'ın gökten bir su indirip de onu bir yoluyla yeryüzündeki menbalara koyduğunu görmedin mi? Sonra onunla türlü renklerde bir ekin çıkarır, sonra onun olgunlaşıp sarardığını görürsün. Sonra da onu bir çöpe çevirir. Elbette bunda temiz akıllılar için bir ihtar vardır.

39:43 - Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: "Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (böyle yapacaksınız)?"

40:54 - (Bunu) Aklı başında olanlara bir yol gösterici ve bir hatırlatma olsun diye (böyle yaptık).

40:67 - "Sizi (önce) bir topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir aleka (embriyo)dan yaratan, sonra sizi bir bebek olarak çıkaran, sonra güçlü kuvvetli bir çağa erişmeniz, sonra da ihtiyarlar olmanız için yaşatıp büyüten O'dur. İçinizden kimi de daha önce vefat ettiriliyor. (Bunları Allah) belirli bir süreye ulaşasınız ve aklınızı kullanasınız diye (böyle yapıyor)."

43:3 - Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur'an yaptık.

45:5 - Gece ile gündüzün değişmesinde ve Allah'ın gökten bir rızık sebebi olan yağmuru indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgârları yönlendirmesinde aklını kullanan bir topluluk için nice deliller vardır.

49:4 - (Resülüm!) Sana odaların arkasından bağıranların çokları, aklı ermez kimselerdir.

56:19 - Ondan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir.

57:17 - Biliniz ki Allah yer yüzünü ölümünden sonra diriltir. Belki aklınızı kullanırsınız diye size âyetleri açıkladık.

59:14 - Onlar toplu olarak sizinle savaşamazlar, ancak, müstahkem şehirlerde yahut duvarların ardından (sizinle savaşmak isterler). Kendi aralarındaki çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın, oysa onların kalbleri dağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.

65:10 - Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. O halde ey inanan akl-ı selim sahipleri! Allah'tan korkun, Allah size bir uyarıcı gönderdi.

67:10 - Ve derler ki: "Eğer biz dinleseydik, yahut düşünüp anlasaydık şu çılgın ateşin halkı arasında bulunmazdık!"

89:5 - Nasıl, bunlarda bir akıl sahibi için yemin var değil mi?


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 06:47 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam