![]() |
[QUOTE=ates demir;12361]Evet Naci bey haklısınız
Hangi konuda? Yıllarca bu kadar onemli bir olgu olan Namazın kaç rekat olduğunu Kuranda bulamamama hep şaşırmıştım. Çok aradım bir yerde sadece kısaltilabileceği yazıyordu ama yine rekat sayısı yazmıyordu. Hatta rekatın tanımı bile yoktu. Yıllarca salatı düşündüm. Ve verilen anlamı olan namazı. Demişsinizki hadisler olmasa namaz kaç rekat bunu bile bilemeyiz. Aslında dogru ana bir farkla. SALAT NAMAZ DEĞİL. Salat namazdır diyen bir babayiğit varsa lütfen bana da Ahzab 43 ve 56 yı açıklayıp Allah ve meleklerinin inananlara ve resullerine/nebilerine nasıl namaz kıldığını bir açıklasın. Naci bey kusuruma bakmayın ama siz Kuranı düşünerek okumamışsınız.[/QUOTE] Uzun süredir bu forumlarda olmama rağmen Salat ve Namazın ne olduğu konusunu 1400 küsür yıl öncesi çöl bedevisinin anlıyacağı şekilde anlatan kimseyi "sizde dahil" görmedim. (Apaçık arapça indirildi, tercüme edilebilir anlaşılabilir, imajiner bir lisan değil) "Düşünerek okumamışım..." Ben naci bey değilim ama bende anlamadım. Bu yazıyı 04:15'te yazıyorum, düşünmeyen adamın burada işi ne. Her konuda olduğu gibi bu konuda da arapça bilenlerin, ağır hakimiyeti ezici baskınlığı ve ulaşılamazlığı hakim. Yani azcık bilgisi olanları bile bazen öyle azarlayıp bilginizle eziyorsunuz ki, sorduğuna soracağına pişman oluyor. Bu kardeşlere Abese 1-12 hatırlatmak isterim. Allah bir amayı tersledi diye peygamberini dahi bu şekilde azarlıyabiliyor ve insanlık ibret alsın diye kutsal kitabına ayet olarak koyuyorsa, sizlere ve bizlere neler yapar varın siz düşünün. Hepimiz ayağımızı sayı ile denk alalım. Kusura bakmayın ama bende 1400 küsür yıl öncesi çöl bedevilerinin bu kadar felsefi düşünebileceğini zannetmiyorum. Siz yıllarca aramışsınız vaktiniz varmış. Kuran vahyisi 23 yılda tamamlanmış. Her ayet üzerinde sizin namazı yıllarca aradığınız kadar düşünselerdi ortada ne islam nede müslümanlar kalırdı. |
[QUOTE=nacikocak;12386]günde beş kere allah'ı hatırlamamız değil allah'ın emri olan namaz ibadetini yerine getirmemiz için ezan okunur sadece namaz değil insanlara camilerde vaaz ve hutbelerde bütün ibadetler hatırlatılır[/QUOTE]
Günümüz Türkiyesinde acaba aşağıdakilerden hangilerine insanların gerçekten ihtiyacı var? [url]http://www.ankaramuftulugu.gov.tr/yeni/icerikler.php?id=110&tipi=icerik[/url] Camiye gitmem gidene de mani olurum. Kılacaksam da evimde kılarım. Sende öyle yap. Bu ruhban papazlara ve tayfasına malzeme olma... |
[QUOTE=khaos;12395]aracı yok![/QUOTE]
Ağaç??? Aracısız demek bizzat muhatap olmak demek. Yüz yüze. Bir soruda ben sorayım. Madem tüm peygamberler Allah ile aracısız müşerref oluyorlar, hiç mi birisi onun cemalini görmeyi murad etmiyor, yada görüpte ümmetine anlatmıyor... Hadi biz bir nebzede. Elçi mesajı kimden aldığını merak etmez mi? |
Sayın bartsimpson.
Nerelerdesiniz? özlettiriyorsunuz. Şu alıntı [url]http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1037&page=19[/url] yazı için ne dersiniz? Bir de, bir arkadaşım demişti ki: (şimdi birileri bilimsel cevap vermek yerine, dellenip üzerime üzerime gelecek) ''Bir os..... , şey, 'yellenme' ile yıkılıp darma-duman olan namaz Allah'ın olamaz.'' Buna ne dersiniz? Saygılarımla. Galip Yetkin. |
[QUOTE=pramid;12556]Allah bir put değildir tapınılacak.
İSRÂ - 107 De ki: “[COLOR="DarkRed"]O'na inanılsın veya inanılmasın[/COLOR], O'ndan önce kendilerine ilim verilen kimseler, onlara (Kur'ân'ın secde âyetleri) okunduğu zaman, secde ederek çeneleri üstüne kapanırlar.” Naci sen hiç ç[COLOR="Red"][B]ene üzerine secdeye [/B][/COLOR]vardım mı?[/QUOTE] Sevgili Pramid bu yazınızı sabah namazı vaktinde ezan okunurken okudum ve içim bir tuhaf oldu. Bu konuda şahsınızda yada diğer arkadaşlardan ziyadesi ile daha fazla bilgilenmeyi arzu ediyorum. Sanırım ???? Bilemiyorum !!!!!!!!! |
[QUOTE=galipyetkin;12701]Sayın bartsimpson.
Nerelerdesiniz? özlettiriyorsunuz. Şu alıntı [url]http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1037&page=19[/url] yazı için ne dersiniz? Bir de, bir arkadaşım demişti ki: (şimdi birileri bilimsel cevap vermek yerine, dellenip üzerime üzerime gelecek) ''Bir os..... , şey, 'yellenme' ile yıkılıp darma-duman olan namaz Allah'ın olamaz.'' Buna ne dersiniz? Saygılarımla. Galip Yetkin.[/QUOTE] Takdirlerinize mahzar olabilmek sevindirici Sayın galipyetkin :) Cevap düşündürücü tabi... Linkinizi de okudum... Doğru söylüyorsunuz. Doğru da... Kul bireysel olarak Allaha nasıl salat ikame eder. (Dua mı? Hayırlı Amel mi? Kuran okumak mı? Bilim ile meşgul olmak mı? Oğluma bilgisayarda nasıl program yazacağını öğretmek mi? Eşime yaptığı yemek için teşekkür edip onun gönlünü okşamak mı? İnsan olmak mı? Sizin de daha önce dediğiniz gibi) Kul cemaat olarak Allaha nasıl salat ikame eder. (Hayır ve Hasenatta bulunarak mı? Sosyal projelerde yer alarak mı? "Raina" demeyip "Unzurna" diyerek mi?) Galiba bir yerde okuduydum şu Tazarrulu Niyaz (yanlış yazmış olabilirim) konusunu, namazı öğrenmek ve bilmek isteyenlere biraz daha açsanız iyi olur gibi. Müslümanlara Namazın yeni Upgrade versiyonu gibi gelecektir. Hürmet ve Sevgi ile... |
[QUOTE=raven;12573]sayın galipyetkin
kızmışsınız kızmayın lütfen ben sorulara cevap arıyorum amacım kavga etmek değil.Sitenizdeki insanlar tabikide değerli insanlardır. o kısımla ilgili sıkntım yok.efe lafını kullanırım sıklıkla memleketten dolayı yukarda sorduğum sorulara gelince peygamberi taklit meselesini nereden çıkardınız anlamadım.anlayışım kıttır defalarca okudum yinede çıkaramadım.taklit değil kardeşim ben ne diyorum Resulullah a ayetler indi.cebraille yada cebrailsiz orasında değilim.Resulullah milleti toplayıp arkadaşlar bu gün bana bu ayetler geldi ben size bana iletileni ilettim tamam görevim bitti hadi bana eyvallahmı diyordu.hani görevi sadece iletmek ya.yani insanları başına toplayıp bakın arkadaşlar ben peygamberim bunlarda Allahın benim aracılığımla size gönderdiği ayetler insanlar hemen ona inandımı.sadece inen ayetleri okuyarak mı onları ikna etti. diyorsunuzki topluma ne yapmaları gerektiğini öğretti ve öldü.Niye öğretsin.iletici değilmi sadece.siz Türk olarak kuranı okuyupta öğreniyorsunuz da adamlara kendi dilinde gelen ayetleri niye öğretsinki.arapta kuranı okurdu ona göre davranırdı.bakın burada bile siz değerli arkadaşların hepsi kuranı kelime kelime okuyup yine farklı sonuçlar çıkarıyorsunuz.sizin deyiminizle herkes kendi dinini oluşturuyor.kimi namaz var diyor kimi yok.o zaman kurana da ihtiyacınız yok her kes kafasına göre bir din oluştursun kendine göre ibadetler ortaya koysun.Allah a inanıyorsan ondan sonrası teferruat ister secde yap ister amuda kalk. sayfa sayfa hadis yazıyorlar diyorsun haklı olabilirsin bazıları banada saçma geliyor.ama sizde burada sayfa sayfa yazıyorsunuz belki kitaplarınız var.onların sizden farkı ayetlerin yanına hadisleri koyuyorlar siz ise ayetlerin yanına kendi fikirlerinizi yazıyorsunuz ben böyle anladım diye[/QUOTE] Bence çok tarafsız ve naif bir yazı olmuş... Büyüklerin tefekkürle üzerinde düşünmesi gerekiyor :) |
Toplam 1 Eklenti bulunuyor.
[QUOTE=nacikocak;12666]kutuplarda namaz nasıl kılınır allah'ın emrettiği vakitlerde kılarsınız diyecem diyeceksinizki 6 ay gece 6 ay gündüz nasıl olacak
cevap ben fizikçiyim kutuplarda yaşam ve namaz bu soruyu soranların bildiği gibi [B]kutuplarda 6 ay gece 6 ay gündüz değil 6 ay yaz 6 ay kış yaşanmaktadır[/B] kutuplar dahil dünyanın her yerinde gece ve gündüz 24 saatte tamalanmaktadır sadece dünyanın uç kısımlarında geceler ve gündüzler 1-2 saate düşecek kadar kısalmaktadır yani dünyanın kutuplarında dahi güneş doğar ve batar bu noktalar zaten insan yaşamı için elverişli değil oralarda yaşayan müslüman zaten yok diyelim var güneşin durumuna göre kışın gündüz 2 saate gündüz namazlarını gece 22 saat içerisinde gece namazlarını veya yazın gündüz 22 saate gündüz gece 2 saatte gece namazlarını kılarlar zira kuran'da allah saate göre değil güneşin durumuna göre vakitleri bildirmiştir anlayan için herşey kolaydır allah kimseye kaldıramayacağı yükü yüklememiştir[/QUOTE] 1- Gök cisimleri ile ilgilenen bilim dalı Fizik değil Astronomi'dir. Eğer dilin sürçtü de Astrofizik demek istedi isen o da gök cisimlerinin fiziksel özellikleriyle ilgilenmektedir. 2- Sen kuzey ülkelerine hiç gitmedin galiba Dünyanın eğimi sayesinde kutuplarda dönüşümlü olarak 6 ay güneşin hiç batmadığını bilmiyorsun herhalde. Sana kutuplara çok yakın bir yerden Norveç'in kuzey kesimlerinden çekilmiş bir görüntü. Resimde de açıkça belli oluyor güneşin hareketleri... |
Sayın bartsimpson.
Demişsiniz ki: ''Büyüklerin tefekkürle üzerinde düşünmesi gerekiyor.'' O melekeye sahip olduğum için düşündüm ve şu soruları sorma gereği duydum. Büyük kim? Küçük kim? Büyükler düşündü de küçükler ne yapacak? Tehlikeli bir düşünce ve ifade değil mi. Düşünen büyükleri teke indirir isek ne olur? Allah'ın Dini'nde, Âdeti'nde ve Sünnet'inde bir değişim yoktur. O halde değişik zamanlarda değişik kitaplarla değişmeyeni değişik ifadelerle göndermiş de niye meselâ Tevrat'ı, belirli zaman aralıklarıyla, ilk günkü arıklığıyla-arındırmış olarak aynı Tevrat'ı tekrar-tekrar göndermemiş? ''Her şeye muktedir olan'', neden Nuh Peygamber'e yaşlanmadan, her dili konuşma yetisiyle sonsuz yaşam vermemiş de değişik zamanlarda değişik peygamberler görevlendirmemiş? Allah'ın Dini tek, Âdet ve Sünnet'inde değişiklik yok.Tamam da neden cennet ve cehennem, hem de derecelenmiş olarak var? Başkalarının etkisinde kalmadan Siz bunları düşündünüz mü? Saygılarımla. Galip Yetkin. |
[QUOTE=raven;12599]naci kardeşim bir şeyi farkettinmi sorulara cevap yok.hep aynı klişe laflar ayetleri işine geldiği gibi okumalar.işine gelmeyen ayetleri görmezden gelmeler cevap veremedikleri durumdada saldırıya geçip alay etmeler.
bence konunun başlığı yanlış atılmış doğrusu [COLOR="Red"]Rivayetçiler çok biliyor,biz daha fazlasını [/COLOR]olmalıydı.[/QUOTE] sevgili raven, klişe laflar nedir açıklayınız.ayetler mi? Tanrı sözlerini herkes için göndermiştir.Ama insanlar nasipleri kadarını alır.Buradaki dostların hepsi Allah yolunda insanlar.Kur an üzerine birer müslüman olarak çalışma yapıyorlar.Anlamak için.Tanrıya daha iyi kul olabilmek için.Sanırım buna üfürükçüler,şeyhler,babalar,dedeler kadar hakları var. Allah hepimizin ilmini artırsın ki daha çok nasiplenelim. |
[QUOTE=bartsimpson;12705]1- Gök cisimleri ile ilgilenen bilim dalı Fizik değil Astronomi'dir. Eğer dilin sürçtü de Astrofizik demek istedi isen o da gök cisimlerinin fiziksel özellikleriyle ilgilenmektedir.
2- Sen kuzey ülkelerine hiç gitmedin galiba Dünyanın eğimi sayesinde kutuplarda dönüşümlü olarak 6 ay güneşin hiç batmadığını bilmiyorsun herhalde. Sana kutuplara çok yakın bir yerden Norveç'in kuzey kesimlerinden çekilmiş bir görüntü. Resimde de açıkça belli oluyor güneşin hareketleri...[/QUOTE] kardeşim fizik yunanca tabiat demektir tabiatın şeklini inceleyen bilim dalı olarak ortaya çıkmış ancak günümüzde kainatta ne varsa hepsini fizik inceler bazı bilim adamları tek bir konuyu incelediği için o konuyu bilimin bir dalı olarak kullanırlar örneğin senin söylediğin astrofizik veya jeofizik gibi ama aslında tıp dahi fiziğin bir konusudur çünkü insanda şekilsel bir varlık ve şu anda fiziğin en yoğun olarak incelediği atomlardan oluşmuştur bu yüzden ben hepsini inceliyor ve hepsine ortak olarak fizik diyorum kardeşim birde mutlaka belgesel seyretmiş olman gerekirki kutup ayılarını çekmek için dünyanın en uç noktası olan buzullarda çekim yaparlar ve çoğunda göreceğin gibi aynı zamanda google da araştırırsan hiçbir zaman gecenin veya gündüzün yaşanmadığı birgün olmadığını en fazla gece veya gündüzün yılada sadece birkaç gün olmak üzere 20 saatin üzerine çıktığını görürsün |
[B]Allah'ın Dini'nde, Âdeti'nde ve Sünnet'inde bir değişim yoktur. O halde değişik zamanlarda değişik kitaplarla değişmiyeni değişik ifadelerle göndermiş de niye meselâ Tevrat'ı, belirli zaman aralıklarıyla, ilk günkü arıklığıyla-arındırmış olarak aynı Tevrat'ı göndermemiş?[/B]
çünkü bütün toplumlar sadece ibadeti terk etmekle kalmadı eşcinsellik şirk ayetleri değiştirme peygambere zulüm gibi suçlarda işlediler allah her gönderdiği kitapta ibadet emirlerinin dışında toplumun yanlışlarını düzeltmeleri içinde emirler gönderdi [B]''Her şeye muktedir olan'', neden Nuh Peygamber'e yaşlanmadan, her dili konuşma yetisiyle sonsuz yaşam vermemiş de değişik zamanlarda değişik peygamberler göndermiş?[/B] allah onu kuran'da şöyle açıklamış “Eğer yeryüzünde mutmain olarak yürüyenler melekler olsaydı, elbette onlara semadan melek resûl indirirdik.” [B]Allah'ın Dini tek, Âdet ve Sünnet'inde değişiklik yok.Tamam da neden cennet ve cehennem, hem de derecelenmiş olarak var?[/B] bu sorunun cevabı büyük küçük kim sorunuzla aynı çünkü allah katında büyüklük yani diğer anlamıyla üstünlük yalnızca takvadadır ve herkes takvasına göre cennetin derecelerinde mükafatlandırılacak veya cehennemin derecelerinde cezalandırılacak |
[QUOTE=khaos;12708]sevgili raven,
klişe laflar nedir açıklayınız.ayetler mi? Tanrı sözlerini herkes için göndermiştir.Ama insanlar nasipleri kadarını alır.Buradaki dostların hepsi Allah yolunda insanlar.Kur an üzerine birer müslüman olarak çalışma yapıyorlar.Anlamak için.Tanrıya daha iyi kul olabilmek için.Sanırım buna üfürükçüler,şeyhler,babalar,dedeler kadar hakları var. Allah hepimizin ilmini artırsın ki daha çok nasiplenelim.[/QUOTE] khaos sana okadar güzel bir mesaj yazdımki hala kimlerin safındasın kardeşim klişe laflar pramid'in allah'ı soğana benzetmesi bazılarının peygamberi hiçe sayması namazı abdesti orucu ve ibadetleri kabul etmemesi sana diyorumki allah'ı soğana benzeten pramid'in değilde ne yaparsan allah rızası için yap mükafatını mutlaka alırsın diyen benim safımda ol benim ve ravenin mesajlarına bak değil haşa allah'a ayete dil uzatmak savunmaktan başka bir işimiz varmı kalkıp allah'ın rızasını kazanmak için kıyam etmeye yani ayakta durmaya rüku etmeye yani ikiye bükülmeye secde etmeye imtina eden bu yüzden açıkça gönderilmiş ayetlerin manalarını değiştirmeye çalışan insanlara değilde ravenemi soruyorsun klişe laflar ayetlermi diye seni onlardan biraz farklı anlıyorum allah rızası için onlara uyma onlar gerçekten ayetlerde kelime oyunu yapıyorlar bak verecek cevap bile bulamıyorlar miralaya yazdığım şu yazıyı oku haksızsam söyle haklıysam beni dinle onlara uyma [B]şimdi daha önce bana şehre secde edrek yani sürünerek girmelerimi emrolundu diye sormuştunuz yine burada sizin nasıl anladığınız önemli ozaman bende sorarım secde etmek sürünmekmi tabiki hayır bu sadece kelime oyunu olur halbuki anlamak ve anlatmak istediğimizde kelime oyununa gerek kalmaz nasıl öğretmen içeriye daldığınızda çık dışarıya kapıya vurarak gir dediğinde kapıya sürekli değilde öğretmenin kabul edeceği kadar vurup öyle girmemiz gerektiğini anlıyorsak allah secde ederek girin dediği zaman elçisinin öğrettiği iki rekat şükür namazının yeterli olacağını anlamamız gerekir[/B] onlar secdeyi sürünmek anlıyor ben böyle anlıyorum hala onların safındamısın |
Sevgili Bart
Birşeyin değişeceğine inansaydım devam ederdim. Ben ne yazarsam yazayım önyargı dağları geçit vermiyor. Mutaharrin işte bu önyargı dağlarını temizleyene denir. Burada birçok kişi konuşuyor gibi görünüyor. Ama biliyorum ki sayı birkaçı ancak geçer. Ego; kırılması en zor kabuktur. Kişinin kendi çabasını gerektirir. Ben söyleyeceğimi söylerim, düşündürmek için. Gerisi size kalmış. Sevgili Bart; o kadar çok kelime varki yanlış anlaşılan; saymakla bitmiyor. Sevgili Bart; sana son sözüm şudur ki; vicdanını dinleyesin ve ona uyasın. Ego na değil. Mugarrebun olanlar neye yakınlar? Sebh edenler neyi sebh ediyorlar? Sabikun yani bilinenler kim? Neden biliniyorlar? Savm/siyam, hacc, salat, atuz zekat, iman ne? |
[QUOTE=nacikocak;12714]khaos sana okadar güzel bir mesaj yazdımki hala kimlerin safındasın
kardeşim klişe laflar pramid'in allah'ı soğana benzetmesi bazılarının peygamberi hiçe sayması namazı abdesti orucu ve ibadetleri kabul etmemesi sana diyorumki allah'ı soğana benzeten pramid'in değilde ne yaparsan allah rızası için yap mükafatını mutlaka alırsın diyen benim safımda ol benim ve ravenin mesajlarına bak değil haşa allah'a ayete dil uzatmak savunmaktan başka bir işimiz varmı kalkıp allah'ın rızasını kazanmak için kıyam etmeye yani ayakta durmaya rüku etmeye yani ikiye bükülmeye secde etmeye imtina eden bu yüzden açıkça gönderilmiş ayetlerin manalarını değiştirmeye çalışan insanlara değilde ravenemi soruyorsun klişe laflar ayetlermi diye seni onlardan biraz farklı anlıyorum allah rızası için onlara uyma onlar gerçekten ayetlerde kelime oyunu yapıyorlar bak verecek cevap bile bulamıyorlar miralaya yazdığım şu yazıyı oku haksızsam söyle haklıysam beni dinle onlara uyma [B]şimdi daha önce bana şehre secde edrek yani sürünerek girmelerimi emrolundu diye sormuştunuz yine burada sizin nasıl anladığınız önemli ozaman bende sorarım secde etmek sürünmekmi tabiki hayır bu sadece kelime oyunu olur halbuki anlamak ve anlatmak istediğimizde kelime oyununa gerek kalmaz nasıl öğretmen içeriye daldığınızda çık dışarıya kapıya vurarak gir dediğinde kapıya sürekli değilde öğretmenin kabul edeceği kadar vurup öyle girmemiz gerektiğini anlıyorsak allah secde ederek girin dediği zaman elçisinin öğrettiği iki rekat şükür namazının yeterli olacağını anlamamız gerekir[/B] onlar secdeyi sürünmek anlıyor ben böyle anlıyorum hala onların safındamısın[/QUOTE] Sevgili Naci, Leyladan geçme faslındayım Mevlayı bulma yollarında Majörler tükendi Minörlere yolculuk.... Naci kardeşim ben kimsenin safında değilim.Nasıl iyi bir kul olurum onun peşindeyim.Önyargım yok ne sana ne başkasına.Burada yapılan çalışmalar kesin doğrudur da demiyorum.Vicdanım ve aklım var.Mukayese ve muhakeme yapıyorum.Sana da katıldığım noktalar var onlarada.Hem biz kim? onlar kim? [COLOR="Sienna"]Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103) Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat Suresi, 10) Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46) [/COLOR] Bazen insanların bir şeyi anlatırken biraz absürd örnekler verdiği olabiliyor.En çok ta ben.Belki biraz daha dikkat edilse iyi olur. Nasıl ibadet edileceği konusuna gelince bırakın kim nasıl ibadet ederse etsin.Kuşkusuz herşeyin en doğrusunu Allah bilir.Namaz,secde,zikir,dua tüm bunları yaparken Allah a gerçekten ulaşabildiğinizi düşünüyorsanız içinizde duygular kopup gidiyorsa ne önemi var.Allah ı anın,yüceltin,övün,ondan başkasından yardım dilemeyin ister secde ister rukü isterseniz dua edin.yeter ki yapın ve herşeyin sonunda hesaba çekileceğimizi de bilin. Allah hepimize hidayet versin |
[QUOTE=khaos;12716]Sevgili Naci,
Leyladan geçme faslındayım Mevlayı bulma yollarında Majörler tükendi Minörlere yolculuk.... Naci kardeşim ben kimsenin safında değilim.Nasıl iyi bir kul olurum onun peşindeyim.Önyargım yok ne sana ne başkasına.Burada yapılan çalışmalar kesin doğrudur da demiyorum.Vicdanım ve aklım var.Mukayese ve muhakeme yapıyorum.Sana da katıldığım noktalar var onlarada.Hem biz kim? onlar kim? [COLOR="Sienna"]Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103) Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat Suresi, 10) Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46) [/COLOR] Bazen insanların bir şeyi anlatırken biraz absürd örnekler verdiği olabiliyor.En çok ta ben.Belki biraz daha dikkat edilse iyi olur. Nasıl ibadet edileceği konusuna gelince bırakın kim nasıl ibadet ederse etsin.Kuşkusuz herşeyin en doğrusunu Allah bilir.Namaz,secde,zikir,dua tüm bunları yaparken Allah a gerçekten ulaşabildiğinizi düşünüyorsanız içinizde duygular kopup gidiyorsa ne önemi var.Allah ı anın,yüceltin,övün,ondan başkasından yardım dilemeyin ister secde ister rukü isterseniz dua edin.yeter ki yapın ve herşeyin sonunda hesaba çekileceğimizi de bilin. Allah hepimize hidayet versin[/QUOTE] Hem biz kim? onlar kim? Sevgiler |
[QUOTE=ates demir;12720]Hem biz kim? onlar kim?
Sevgiler[/QUOTE] biz sorulara cevap verenler onlar cevap veremeyenler biz ibadeti kabul edenler onlar reddedenler biz sünneti hadisi kabul edenler onlar reddedenler biz cennete ibadet ile girmeyi umanlar onlar yatarak girmeyi umanlar biz ayetleri anlamları ile okuyanlar onlar kelime oyunu yapanlar not yapmayan üstüne alınmasın yapanlar kendini bilir tek tek ortaya çıkarlar allah gizli olanı ortaya çıkarır |
[QUOTE=galipyetkin;12706]Sayın bartsimpson.
Demişsiniz ki: ''Büyüklerin tefekkürle üzerinde düşünmesi gerekiyor.'' O melekeye sahip olduğum için düşündüm ve şu soruları sorma gereği duydum. Büyük kim? Küçük kim? Büyükler düşündü de küçükler ne yapacak? Tehlikeli bir düşünce ve ifade değil mi. Düşünen büyükleri teke indirir isek ne olur? Allah'ın Dini'nde, Âdeti'nde ve Sünnet'inde bir değişim yoktur. O halde değişik zamanlarda değişik kitaplarla değişmiyeni değişik ifadelerle göndermiş de niye meselâ Tevrat'ı, belirli zaman aralıklarıyla, ilk günkü arıklığıyla-arındırmış olarak aynı Tevrat'ı göndermemiş? ''Her şeye muktedir olan'', neden Nuh Peygamber'e yaşlanmadan, her dili konuşma yetisiyle sonsuz yaşam vermemiş de değişik zamanlarda değişik peygamberler göndermiş? Allah'ın Dini tek, Âdet ve Sünnet'inde değişiklik yok.Tamam da neden cennet ve cehennem, hem de derecelenmiş olarak var? Başkalarının etkisinde kalmadan Siz bunları düşündünüz mü? Saygılarımla. Galip Yetkin.[/QUOTE] Bart ın yazılarını okudum belli oluyor donanımlı bir arkadaş.İnşallah onun her zaman değerli fikirlerinden istifade edeceğim. Neden başkasının etkisinde kalsınki?Acaba bu cümleyi kurarkende siz onu etki altında bırakmak istemiş olmayasınız. |
[QUOTE=khaos;12716]Sevgili Naci,
Leyladan geçme faslındayım Mevlayı bulma yollarında Majörler tükendi Minörlere yolculuk...[/QUOTE] Khaos kardeş ruhunu terbiye ediyorsun galiba :) |
[QUOTE=galipyetkin;12701]Sayın bartsimpson.
Nerelerdesiniz? özlettiriyorsunuz. Şu alıntı [url]http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1037&page=19[/url] yazı için ne dersiniz? Bir de, bir arkadaşım demişti ki: (şimdi birileri bilimsel cevap vermek yerine, dellenip üzerime üzerime gelecek) ''Bir os..... , şey, 'yellenme' ile yıkılıp darma-duman olan namaz Allah'ın olamaz.'' Buna ne dersiniz? Saygılarımla. Galip Yetkin.[/QUOTE] linkteki bir yazınızı okudum orada birkaç soru sormuşsunuz anlayana sivrisinek saz türünden bir cevap [B]bu sizin sorunuz[/B] Günde beş vakit yıllarca binlerce insanın kıldığı namaz nasıl olur da peygamberden hemen sonra tartışma konusu olur [B]buda benim cevabım[/B] ümmetin peygamberin vefatından 200 sene sonra müşriklerin soruları üzerine itilafa düşmesi hz musanın tur dağına çıkmasından hemen sonra buzağıya tapan öküzlerin yaptığından daha normal insanlar 200 seneden daha kısa zamanda yoldan bile çıkabiliyorlar senin sorduğun gibi sorular olmasa herkes öğrendiği gibi sadece ibadet etse kimse itilafta olmazdı yani sorduğun sorunun cevabı aslında yaptığın şeyde saklı |
[QUOTE=nacikocak;12728]linkteki bir yazınızı okudum orada birkaç soru sormuşsunuz anlayana sivrisinek saz türünden bir cevap
[B]bu sizin sorunuz[/B] Günde beş vakit yıllarca binlerce insanın kıldığı namaz nasıl olur da peygamberden hemen sonra tartışma konusu olur [B]buda benim cevabım[/B] ümmetin peygamberin vefatından 200 sene sonra müşriklerin soruları üzerine itilafa düşmesi hz musanın tur dağına çıkmasından hemen sonra buzağıya tapan öküzlerin yaptığından daha normal insanlar 200 seneden daha kısa zamanda yoldan bile çıkabiliyorlar senin sorduğun gibi sorular olmasa herkes öğrendiği gibi sadece ibadet etse kimse itilafta olmazdı yani sorduğun sorunun cevabı aslında yaptığın şeyde saklı[/QUOTE] Naci kardeşim ağzına eline sağlık şu yazdığın son cümle varya düşünen insan için gerçekten ibretler barındırıyor. |
Sayın Kocak
Sizden alıntı yapmıyorum. Sözüm size bile değildi. Benden alıntı dahi yapmayın. Sizi egonuzla başbaşa Allah a emanet ediyorum. O en iyi teRBiye edendir. Karşılık verecek ilmi kırıntı dahi taşımayan iletilerinizden, insanlara saçma sapan sebeplerle saldırmalarınızdan, yanıtları bile okumadan hep bildiğinizi okumanızdan bir okuyucu olarak bile bıktım. Gösterdiğiniz tavır vicdan ve aklın değil, ancak savunma sanatları ile ünlü şeytanınızın tavırlarıdır. Yolunuz yolumdan ayrı olsun. |
[QUOTE=ates demir;12730]Sayın Kocak
Sizden alıntı yapmıyorum. Sözüm size bile değildi. Benden alıntı dahi yapmayın. Sizi egonuzla başbaşa Allah a emanet ediyorum. O en iyi teRBiye edendir. Karşılık verecek ilmi kırıntı dahi taşımayan iletilerinizden, insanlara saçma sapan sebeplerle saldırmalarınızdan, yanıtları bile okumadan hep bildiğinizi okumanızdan bir okuyucu olarak bile bıktım. Gösterdiğiniz tavır vicdan ve aklın değil, ancak savunma sanatları ile ünlü şeytanınızın tavırlarıdır. Yolunuz yolumdan ayrı olsun.[/QUOTE] siz kim onlar kim sorunuzu cevapladım alttada bir not vardı tek tek ortaya çıkarlar diye soru sormadığınız veya başkası aracılığı ile yazdıklarıma yorum yapmadığınız sürece istediğiniz gibi alıntı veya yorum yapmam |
Naci sıkma canını kardeşim.Olur böyle şeyler
tutki karnım acıktı anneme küstüm tüm şehir bana küstü |
Sevgili raven/karga
Espri yeteneğiniz biraz gelişmiş. Bu idrakınızın göstergesidir. Almancanıza da önem verdiğiniz anlaşılır. Küçükken öğrendiğim birşey vardı: iki kişi konuşurken üçüncüye SUSMAK düşer. Tabi bir üçüncü varsa... |
[QUOTE=ates demir;12736]Sevgili raven/karga
Espri yeteneğiniz biraz gelişmiş. Bu idrakınızın göstergesidir. Almancanıza da önem verdiğiniz anlaşılır. Küçükken öğrendiğim birşey vardı: iki kişi konuşurken üçüncüye SUSMAK düşer. Tabi bir üçüncü varsa...[/QUOTE] sevgili ateş demir üçüncüye ne düştüğünü hepimiz biliriz.Bize onu nasip görüyorsan eyvallah bu arada ben seninle konuşmuyordum.Mesajı bir daha okursan anlarsın.Esprideki konu tüm şehir(forum) sana küssede canını sıkma bildiğinden dönme idi.Anlaşılan idrakim fazla gelişmiş. |
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!
Hepimiz de forumlarda yazılar yazıyor ve yazılar okuyoruz. Okuduklarımızla ilgili tenkid yazıları yazdığmız gibi yazdığımız yazılar için de tenkid yazıları oluyor. Tenkid yazarken bazen haddi aşan durumlara girip birbirimizi üzüp kırabiliyoruz. Tenkid ile ilgili bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Rabbimiz cümlemizi de edep içerisinde tenkid yapabilenlerden eylesin. İnşaAllah. Tenkid Arapçada ‘[B]ne-qa-de[/B]’ (kaf harfi ile) fiili para v.b. şeylerin iyisini kötüsünden bilip ayırt/temyiz etmeye denir. İn-te-qa-de fiili bir şeyin kusurunu göstermek, ayıbını ortaya koymak demektir. Bir kelâmı tenkid etmek, içindeki kusurları ayıklayarak, sözdeki güzellikleri ortaya çıkartmak demektir. Tenkid edene münekkid denir. Türkçe’de tenkid yerine kullanılan ‘[B]eleştiri[/B]’, bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek maksadıyla incelemek şeklinde tanımlanmaktadır. Görüldüğü gibi tenkid, kusurlu (ayıplı) olan bir şeye müdâhale edip, doğrusunun ve hatasız olanın ortaya çıkması yönünde bir düzeltme (tashih) çabasıdır. Tenkid deyince akla Kur’an’ın gelmemesi imkansızdır. Kur’an mükemmel bir tenkid kitabıdır. O, yanlış olan her şeyi tenkid eder. Hatır gönül adına hiçbir yanlışa göz yummaz, savsaklamaz. Çünkü yanlış karşısında sessiz kalmak, yanlışa ortak olmak anlamına gelir. En azından yanlışın devam etmesine sebep olur. Hatta Peygamber (a.s) bu durumu ‘[B]dilsiz şeytan[/B]’ olmak şeklinde tanımlamıştır. Kur’an’ın yanlış bulduğu ve tenkid ettiği ilk ve en önemli şey, insanların, sonuçta kendi elleriyle yaptıkları, ürettikleri, kendilerinin eseri olan birtakım nesnelere (putlara) tapmalarıdır. Kur’an bunların kendilerinin hiçbir şey yaratamayan, bilakis yaratılmış varlıklar olduğunu hatırlatarak, bunlara tapmanın akıl dışılığını ortaya koyarak, putperestliği tenkid eder. (37/Saffât,95;16/Nahl,20; 25/Furkan, 3). Tenkid her zaman ‘[B]kavli leyyin[/B]’ ile olmayabilir. Bazen şok edici bir eylemle tenkid etmek gerekebilir. İbrâhîm Peygamber’in, elindeki balta ile puthâneye girmesi bunun tipik bir örneğidir. Putları kırdıktan sonra baltayı en büyüğünün boynuna asan İbrâhîm, bu hareketiyle kavminin, “[B]bir heykel yerinden kalkıp da nasıl diğer heykelleri elindeki baltayı kullanarak kırar?”[/B] demesini hedeflemiştir. İbrâhîm’in beklediğini söyleyen kavim, kendi eliyle/diliyle kendini çürütmüş, yerinden kımıldaması söz konusu olmayan bu taş kütlelere tanrısal payenin verilmesindeki akıl dışılığı anlamış olmasına rağmen, iman etmemekte diretmişti. Bu da kuşkusuz İbrâhîm’in (münekkid’in) görev alanı dışında kalmaktadır. İbrâhîm Peygamber, toplumun önderi Nemrut’la tartışırken bu sefer balta almamıştır. Onun yerine, tabiat kitabını (kevnî ayetleri) okuyarak Nemrut’un iddialarını çürütmek istemektedir. İbrâhîm’in, Allah’ın yaşatan (yaratan) ve öldüren olduğunu söylemesi üzerine, inkarcı, kendisinin de dirilten (yaratan) ve öldüren olduğunu ileri sürmüştür. Bunun üzerine İbrâhîm, “Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” demiş ve münkir, verecek bir cevap bulamamıştır. (2/Bakara, 258). Kur’an, hem tenkid yapar, hem de, imansızlarla giriştiği tartışmada onlara, eğer Kur’an’ın ihtiva ettiği imanî gerçekleri eleştirmek istiyorlarsa bu konuda kendilerine yardımcı bile olabileceğini telkin ederek, nasıl eleştirebilecekleri konusunda kendilerine taktik öğretir. Yani Kur’an, kendi tezlerinden yüzde yüz emîn bir kelam sahibi rolüyle, îmandan kuşku duyanlara, kendisini eleştirmenin yollarını öğretmektedir. Böyle bir metodu ancak, kendisine güveni tam olan birisi kullanabilir. Çünkü, istediği tartışma yapıldığı taktirde, onun tezi üzerinde ittifak etmekten başka bir sonuç ortaya çıkmayacaktır. Doğru düşünme yöntemi doğru bir sonuca götürür. Buna bir örnek vermek gerekirse, Kur’an’ın Allah katından Muhammed (a.s)a inzal edilmiş bir vahiy değil de, Muhammed’in kendisinin uydurduğu bir kitap olduğu iddiasını çürütmesi üzerinde durulabilir. Kur’an basitçe diyor ki: “[B]Eğer kulumuza indirdiğimizden bir şüphe içindeyseniz, haydi onun benzeri bir sure de siz getirin. Eğer iddianızda samimi iseniz Allah’dan başka şahitlerinizi de çağırın![/B]” (2/Bakara, 23). “[B]… Eğer doğru söylüyorsanız Allah’dan başka çağırabildiklerinizi çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin![/B]” (11/Hûd, 13). Kur’an’ın bu çağrısı, bir doğrunun teslim edilmesi amacına yönelik, gayet gerçekçi bir çağrıdır; bir iddiada bulunandan, iddiasını ispatlama çağrısıdır. İddia edildiği gibi Kur’an Muhammed’in bir uydurması ise, bunu iddia edenler de birer insan olduklarına göre, Kur’an benzeri, en azından onun bir suresi kadar bir kitap yazmalarından daha doğal ne olabilir! Üstelik de Muhammed bir tek kişi iken, müşriklerden, bu işte yardımına baş vurabilecekleri bütün adamlarını da çağırmaları salık verilmektedir. Bu yapılamadığına göre, Kur’an’ın ilahî kaynaklı olduğunu kabul etmekten başka çıkar yol bulunmamaktadır. Kabul etmemek ise, bile bile bir gerçeğin inkarından başka bir şey değildir. Kur’an tenkid usulü kabilinden son derece önemli ilkeler belirlemiştir. Kur’an’ın riayet edilmesini istediği bu ilkelere, başka herhangi bir ideolojinin ulaşmışlığı vâkî değildir. İlk olarak Kur’an, tenkidde bulunacak kimseye, haber kaynağını kontrol etmesini salık verir. Haber kaynağı sağlam olmayan kişinin tenkidi, hedefine ulaşmamaya mahkumdur. Kur’an şöyle der: “[B]Ey iman edenler! Eğer fâsıkın biri size bir haber getirirse onu iyice araştırın. Aksi taktirde bilmeden bir topluluğa zarar verirsiniz de yaptığınıza pişman olursunuz.[/B]” (49/Hucurât, 6). Bir şeyi tenkid etmek için öncelikle o şeyi iyi anlamak gerekir. Tenkid ettiğimiz kişiye iftira atılmış, sözleri çarpıtılmış veya en azından, yanlış anlaşılmış olabilir. Dolayısıyla fâsık ve münâfık haber kaynaklarının haberlerine karşı son derece titiz olmalı, verdikleri haberlerde çarpıtmanın olabileceğini mutlaka hatırda tutmalıdır. Uluslararası büyük medya kanallarının haberleri nasıl da çarpıttıkları göz önüne alınırsa, Kur’an’ın bu ikazı daha iyi anlaşılır. Öte yandan Kur’an, bir topluluğa duyduğumuz kin ve öfkenin, o topluma adaletli, insaflı ve ölçülü davranmamıza engel olmaması gerektiğini hatırlatır. (5/Mâide, 8). Belli ki kin ve öfke duymak, bir düşmanlığın, aradaki bir çekişmenin belirtisidir. Kur’an bunu mümkün görüyor ve fakat böyle bir toplumu eleştirirken adaleti elden bırakmamayı bize emrediyor. Şu halde eleştirirken haklı yere eleştirmeli, bir hakkın ortaya çıkması için eleştirmeli, eleştiri, haksızlığa ve kişisel çıkarlar üzerine bina edilmemelidir. Bu demektir ki, bir topluluğa öfke duyuyor olmamız, ona yönelttiğimiz her eleştiride mutlak surette haklı olmamız anlamına gelmemektedir. Türkçe’de bu İslamî ölçü, “[B]yiğidi öldür hakkını inkar etme![/B]” özdeyişi ile ifade edilmiştir. Bu cümledeki ‘yiğit’ yerine ‘gâvur’ sözcüğünü koysak, maksadımızı daha iyi anlatmış oluruz. Gâvur da olsa, doğrusuna doğru demek dürüstlüktür. Hakkın ve adaletin ikame edilmesi için böyle bir dürüstlük gereklidir. Kaldı ki, düşmanımız, bizdeki hak ve adalet duygusunu, insaf ölçüsünü görmeli ve Müslümanın amacının ‘[B]adam karalamak’[/B] değil, gerçeğin ortaya çıkartılması olduğunu iyice anlamalıdır. Günlük dilde “[B]Tenkid yapıcı olmalıdır[/B]” temennisini hemen herkes kullanmaktadır. Aslında tenkid zaten yapıcıdır, öyle olmak zorundadır. Yapıcı olmayan tenkid ya sövgüdür, ya da cidaldir. Eğer tenkid kırıcı, insanları küstürücü ise, o artık cidale dönüşmüş demektir. Cidal (cedelleşme), hakkın ortaya çıkması için değil de, cephede düşmanına teslim olmamak için canını dişine takan asker psikolojisiyle, her iki tarafın da, rakibi karşısında mağlup olmamak için tamamen nefsânî bir taarruza girişmesi demektir. Cedelleşen insanlar her yolu deneyerek, muhatabına cevap yetiştirmeye çalışır. Kur’an cidalci insanların vasıflarını sayarken, bir konu hakkında bilgisi, yol gösterici bir rehberliği ya da aydınlatıcı bir yazılı belgesi olmaksızın tartışmanın ne kadar anlamsız olduğuna dikkat çeker. (22/Hac, 3,8). Ayrıca insanın, bilgisi olduğu konuda tartışmasının haydi normal kabul edilebileceğini ama ya, hiç bilgi sahibi olmadığı konuda ne diye tartışıp durduğunu sorgular. (3/Âl-i İmran, 66). İnsanoğlu herhangi bir delile dayanmadığı halde tartışmaya (cidale) pek düşkündür. (18/Kehf, 54). [B]Tenkid edilen insan, izzeti nefsine kapılır da bir kez olsun inatlaşırsa, artık onunla müzakere etmek fayda değil zarar getirir ve amaç hasıl olmaz.[/B] [B]Tenkid yapan kişi, muhatabın olayı kişiselleştirdiği ve nefis müdâfaasına başladığı anda, bu işten vazgeçip, tenkidi orada bitirmesi uygundur.[/B] İnsan psikolojisi göz önüne alınarak, yerine göre tenkidi, isim vermeden yapıp, muhatabın, eleştiriden kendine düşen payı almasını ve durumunu düzeltmesini tasarlamak nebevî ahlâka uygundur. Peygamberimiz de bu metodu çok zaman takip etmiştir. Hatta Kur’an’ın metodu da ağırlıklı olarak bu şekildedir. Tenkidin amacına ulaşması ve istenenin hasıl olması için bu metod daha muvafıktır. İnsanların dalalette bulunmaları kendisini üzen ve hidayete ermelerinden sevinç duyan mü’minler bu metodu takip etmelidirler. ‘[B]Yapıcı tenkid[/B]’ denilen de bundan başka bir şey değildir. Bununla beraber, orta yere yapılan eleştiriden muhatap, alması gereken payı almıyorsa, kişileri bizzat tenkid etmekten de kaçınmamalıdır. Bu durumda hatır gönül endişesi taşımak, o kişiye iyilik değil, kötülük olarak düşünülmelidir. Konuyla ilgili olarak Kur’an Peygamber’e hitaben, “[B]İyilikle kötülük bir olmaz. Sen, (kötülüğü) en güzel bir tavırla önle; o zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki en yakın bir dost oluverir.[/B]” (41/Fussilet, 34) buyururken, insan psikolojisine nasıl da önem verdiğini göstermektedir. Peygamber’e düşen, inanmayan insanları Allah’ın yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet etmesi ve insanlarla en güzel bir biçimde tartışması (mücadele etmesi)dir. (16/Nahl, 125). Davet etmek aynı zamanda o insanı tenkid etmek demektir. Çünkü kişi, içinde bulunduğu dinî/akidevî durum İslam olmadığı için, İslam olmaya davet edilmektedir. Dolayısıyla davet ederken, amaç, nasıl ederim de o insana mesajımı anlatabilirim kaygısına müstenid olmalıdır. Bu anlamda muhatabın, bizim sözlerimizden ne anladığı önemsenmeli, bizim ona ne dediğimiz değil. İşte Kur’an’ın bu genel ilkeleri doğrultusunda Peygamberimizin, tenkid ederken yapıcı bir üslup kullandığı, etrafından insanları boşaltıcı ve itici değil, kazanıcı ve çekici bir dille yaklaştığı bilinmektedir. Anlatmaya çalıştığımız bu ‘dil’, beden, kelam ve kalp dilinin birlikte işe koyulduğu bir dildir. Peygamber’in Mü’minleri tenkid sadedinde onlara yumuşak davrandığına Kur’an tanıklık etmektedir. (3/Âl-i İmran, 159). Rivayete göre bu ayet, Uhud savaşında Rasulullah’ın Ayneyn geçidine yerleştirdiği okçular hakkında nazil olmuştur. Bu okçular, sıkı sıkıya tembih etmesine rağmen, komutan Peygamber’in sözünü dinlememişler, yerlerinden erken ayrılmışlar ve Uhud savaşının neredeyse büyük bir felakete dönüşmesine sebep olmuşlardı. Bu şekildeki bir görevi ihmal, Peygamber’in dışında bütün askerî sistemlerde ölüm cezasını gerektiren bir suç olarak algılanmaya elverişlidir. Peygamber’in ise bu okçuları azarladığı bile bilinmemektedir. Rasulullah’ın Tebük savaşına katılmayanlardan üç Müslümanı tenkidi ise, sonuç itibariyle oldukça sert ve dokunaklıdır fakat asla şahısları kırmamış, tahkir etmemiş, alay etmemiştir. Zaten sert muameleyi o üç kişi de hak ettiklerinin bilincindedirler. Peygamberimiz, hizmetlisi Enes’i bir işe gönderdiği halde saatler geçmesine rağmen gelmemiş, onu aramaya çıktığında sokakta arkadaşlarıyla oynarken bulmuştu. Yavaşça yanına sokulup, müşfik bir gülümsemeyle, gönderdiği işe niçin gitmediğini sorduğunda Enes’in, unuttuğunu söylemesi üzerine, “haydi git o işi yap” demiştir. Öte yandan, her aile gibi onun evinde de bazı tatsız tartışmaların olduğu bilinen bir gerçektir. Hanımlarının, onu rahatsız eden bazı tutumlarına karşı Rasulullah Muhammed’in tenkidi, “eğer dünya metaını istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim ve sizi güzellikle salıvereyim” (33/Ahzap, 28) demekten ibaret olmuştur. [B]Tenkidle sövgü, tenkidle alay, küçümseme ve kişiliğe saldırı birbirine karıştırılmamalıdır.[/B] Tenkid ne kadar içten ve samimi olursa, başka bir anlatımla, ne kadar Allah rızasına yönelik olursa, o kadar verimli olacaktır. Tenkid edilen şahıs, tenkid edenin iyi niyetini anlamalı, samimiyetini görmelidir. Aksi taktirde muhatabın, savunma pozisyonuna geçmesi beklenir bir durumdur. Bilindiği gibi Kur’an, müşriklerin tanrı edindikleri şeriklerini hiçbir şekilde tasvip etmemekte, hiçbir doğruluk payı tanımamaktadır. Her fırsatta, Allah’ın dışında tanrı edinilen varlıkların anlamsızlığını dile getirmektedir. Fakat Kur’an asla onlara sövmemekte ve sövmeyi de yasaklamaktadır. (6/En’am, 108). Bunu şöyle anlamak gerekmektedir: Etki-tepki prensibi gereği, muhatabın savunma pozis-yonuna geçmesine ortam hazırlanmamalıdır. Fikir tartışmalarında daha çok fikirler üzerinde durulmalı, fikirler tenkid edilmeli, insanların şahısları hedef seçilmemelidir. Her ne kadar şirke istinâd eden bütün dinler, düşünceler ve ideolojiler hakîr ise ve Kur’an da şirki mütemadiyen tahkîr ediyorsa da, şirk içinde olduğuna inandığımız insanların doğrudan kişiliklerine hakaret ettiğimizde artık ‘yapıcı tenkid’ orada bitmiş, nefis müdâfaası başlamış demektir. Arzulanan sonuç ise bu değildir. Bu anlamda, insanların ayıp ve kusurlarını deşifre etmek de tenkid zannedilmemelidir. Hele de, mü’min birini tenkid ederken, birbirlerimizin kusurlarını sayıp dökmeyi Kur’an bilhassa yasaklamıştır. (49/Hucurât, 12). Bir hayrın ortaya çıkmasını hedefleyen bir Müslüman, ucuz saldırı yollarına baş vurarak, kestirmeden rakibini alt etme düşüncesine kapılmamalıdır. Bu arada, hemen her devirde bulunagelen, kendilerini İslam’a nisbet eden fakat icraatlarıyla, amel ve düşünceleriyle İslam inancına zarar veren, Müslümanları zaafa uğratan, müslümanca düşünüşü, İslam dışı düşünce ve söylemlerle sabote eden kişi ya da kuruluşlara yönelik eleştiriler, Kur’an’ın fâsıkları ve nifak ehlini tenkid ederken kullandığı hadler çerçevesinde kalmak koşuluyla mutlaka yapılmalıdır. Bu zümreleri tenkid etmekten hatır gönül adına imtina edilmemeli, kınayıcının kınamasından korkmamalı, bunu, müslümanın müslümanı eleştirmesi olarak da algılamamalıdır. Kaldı ki eğer eleştirilenler ‘müslüman’ olarak görülüyorsa, müslümanın müslümanı -kardeşlik ölçüleri içerisinde- eleştirmesi bir ibadet bilinmelidir. Böyleyken, fâsıkları, nifak ehlini ve hain kimseleri eleştirmek, “o da müslümandır” gerekçesiyle kerih görülüyorsa bu, iman, fısk ve nifak kavramlarının yeterince anlaşılmadığının bir kanıtı sayılmalıdır. Geleneksel anlayışa göre, birisini tenkid eden bir kişinin, en az tenkid ettiği kimse seviyesinde biri olması gerekir. Bu demektir ki, mesela sahabe sonrası bir Müslüman, bir sahabeyi tenkid edemez. Bir öğrencinin öğretmenini tenkid etmesi de bu anlayışta abes karşılanır. Bu ilkeye ihtiyatlı yaklaşmak gerekir. Bunu, “bir ast bir üstünü tenkid edemez” biçiminde bir kurala dönüştürmek, dokunulmazlık zırhına bürünen bir zümrenin ihdasını ve sonuçta, seçkinci bir anlayışı doğurur. Sahabe bile olsa, bir Müslüman tarafından eleştirilmesi neden sakıncalı olsun? Önemli olan, eleştirinin haklı ve yerinde olup olmamasıdır. Eğer mesele ‘edep’, haddi aşma kaygısı ise, bu, sadece sahabe için değil, her eleştirilen için terk edilmemesi gereken bir erdemdir. Müslümanlar, Peygamber (a.s)ın verdiği kararları bile dikkatle takip etmişler, eğer Muhammed (a.s) onlara vahiy gereği değil de, kendi kişisel kararı olarak bir direktif vermişse, bunun üzerinde görüş belirtmişler, hiç değilse, “öyle değil de şöyle olsa daha iyi olmaz mı ya Rasûlellah?!” diye bir görüş ileri sürmüşlerdir. Allah’ın Rasulü’nün de bundan rahatsız olduğuna ilişkin bir bilgi mevcut değildir. Bir Peygamber’e yakışan da bu tavırdır. Hatta bu görüş belirtme tavrı Hudeybiye antlaş-masında Ömer İbnül Hattap tarafından daha da ileriye götürülmüştür. Sahabenin eleştirilmemesi yönündeki skolastik zihniyet, sahabenin kendisinin değil, sonraki devirlerin taklitçi anlayışlarının bir neticesidir. Daha halife seçilir seçilmez, “eğer yanlış yaparsam beni düzeltin” diyen bir sahabe (r.a), nasıl olur da kendilerinin tenkid edilmesinden rahatsız olurlar? Bununla beraber, genel olarak, sonraki nesilden birileri, öncekileri veya bir ast bir üstünü veya bir öğrenci, hocasını tenkid edeceği zaman mutlaka bir bilgiye/karîneye dayanmalı, keyfî hareket etmemeli, bir hakkın ortaya çıkmasının peşinde olmalıdır. Sırf tenkid etmiş olmak için tenkid etmek gibi bir hastalığa da tutulmamalı, yerine göre küçük bir hata, hayatını İslam’a adamış bir Müslüman’ı tamamen sıfırlayıcı bir küçümsemeye dönüşmemelidir. Tenkid edilen zaviyesinden baktığımızda ise, tenkidden rahatsız olmamak gerekir. Kendine güvenen kişiler tenkidden rahatsızlık değil, memnuniyet duyarlar. Tenkidde sayısız hayırlar vardır. Çok zaman, nice yanlış anlamalar, tenkid sayesinde açığa kavuşur ve yeni dostlukların oluşmasına sebep olabilir. Nitekim yukarıda değindiğimiz 41/Fussilet, 34. ayeti de böyle bir gerçeğe işaret etmektedir. Kaldı ki, tenkid İslamî şûrânın bir gereğidir. Kolektif şuurun tezahür etmesi için tenkid gereklidir. Hatır gönül adına birbirlerini sadece evetleyen, yanlışları hep görmezden gelen, maslahat gereği eleştirmeyen cemaatler doğruya nasıl isabet edecekler? Şu halde, iyi bir tenkid mekanizması, İslamî hareketin en önemli güvenlik unsurudur diyebiliriz. Rasulullah’ın dizinin dibinde bu terbiyeyi gayet iyi almış bulunan Ebubekir (r.a), Halîfe seçildiğinde mescide Müslümanlara hitap ederken, “iyilik yaparsam bana yardımcı olunuz, kötülük yaparsam beni îkaz ediniz” diyerek, bu erdemi göstermişti. Tenkid sadece başkalarına yönelik olmaz. Kişinin kendi kendini tenkid etmesi de gereklidir ve buna öz eleştiri (oto kritik) denmektedir. Geleneksel düşüncede buna nefis muhasebesi adı verilmektedir. Öz eleştiri, cemaatler ve cemiyetler için de kullanılabilir ve bu durumda, refiklerine karşı kendilerini gözden geçiren, kusurlarını tespit edip giderme yolunu seçen cemaat ve cemiyetlere işaret eder. Öz eleştiri çok önemlidir. Hz. Ömer’e atfedilen ve her gün yatağına uzandığında kendi kendine sorduğu rivayet edilen, “bugün Allah için ne yaptım?” sorusu Müslüman bir zihin inşası için çok önemlidir. Bu soruyu her gün kendine soran bir Müslüman, önce kendini tenkid eder ve sadece başkalarını tenkid edip, kendini unutan bir bahtsız konumuna düşmekten kurtulur. Kur’an bu konuda harikulade bir uyarı yapmakta, insanlara iyiliği emrederken kendi nefsimizi unutmamamız hususunda bizi ikaz etmektedir (2/Bakara, 44). Müslümanların en büyük hususiyeti, diğer insanların aksine, önce kenedi nefislerini ıslah etmeleri, sonra da mârûfu emredip münkerden men etme siyaseti gütmeleridir. Bu cümleden olarak, Müslümanın kendi nefsini tenkid etmesi daha verimli olur. Nefsini yüceltmeyen, hevasını ilah edinmeyen bir Müslüman, başkalarının tenkidine de açık olur, tenkidden kaybedecek bir şeyi olmadığına inanır. Müslümanların birbirlerine hayrı ve sabrı tavsiye etmeleri, ancak tenkidle en iyi hedefine ulaşabilir. Kaynak:Sayı 316 | Nisan 2005 Iktibas Kusursuzluk sadece Alalh'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
[QUOTE=dost1;12738]Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!
Hepimiz de forumlarda yazılar yazıyor ve yazılar okuyoruz. Okuduklarımızla ilgili tenkid yazıları yazdığmız gibi yazdığımız yazılar için de tenkid yazıları oluyor. Tenkid yazarken bazen haddi aşan durumlara girip birbirimizi üzüp kırabiliyoruz. Tenkid ile ilgili bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Rabbimiz cümlemizi de edep içerisinde tenkid yapabilenlerden eylesin. İnşaAllah. Tenkid Arapçada ‘[B]ne-qa-de[/B]’ (kaf harfi ile) fiili para v.b. şeylerin iyisini kötüsünden bilip ayırt/temyiz etmeye denir. İn-te-qa-de fiili bir şeyin kusurunu göstermek, ayıbını ortaya koymak demektir. Bir kelâmı tenkid etmek, içindeki kusurları ayıklayarak, sözdeki güzellikleri ortaya çıkartmak demektir. Tenkid edene münekkid denir. Türkçe’de tenkid yerine kullanılan ‘[B]eleştiri[/B]’, bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek maksadıyla incelemek şeklinde tanımlanmaktadır. Görüldüğü gibi tenkid, kusurlu (ayıplı) olan bir şeye müdâhale edip, doğrusunun ve hatasız olanın ortaya çıkması yönünde bir düzeltme (tashih) çabasıdır. Tenkid deyince akla Kur’an’ın gelmemesi imkansızdır. Kur’an mükemmel bir tenkid kitabıdır. O, yanlış olan her şeyi tenkid eder. Hatır gönül adına hiçbir yanlışa göz yummaz, savsaklamaz. Çünkü yanlış karşısında sessiz kalmak, yanlışa ortak olmak anlamına gelir. En azından yanlışın devam etmesine sebep olur. Hatta Peygamber (a.s) bu durumu ‘[B]dilsiz şeytan[/B]’ olmak şeklinde tanımlamıştır. Kur’an’ın yanlış bulduğu ve tenkid ettiği ilk ve en önemli şey, insanların, sonuçta kendi elleriyle yaptıkları, ürettikleri, kendilerinin eseri olan birtakım nesnelere (putlara) tapmalarıdır. Kur’an bunların kendilerinin hiçbir şey yaratamayan, bilakis yaratılmış varlıklar olduğunu hatırlatarak, bunlara tapmanın akıl dışılığını ortaya koyarak, putperestliği tenkid eder. (37/Saffât,95;16/Nahl,20; 25/Furkan, 3). Tenkid her zaman ‘[B]kavli leyyin[/B]’ ile olmayabilir. Bazen şok edici bir eylemle tenkid etmek gerekebilir. İbrâhîm Peygamber’in, elindeki balta ile puthâneye girmesi bunun tipik bir örneğidir. Putları kırdıktan sonra baltayı en büyüğünün boynuna asan İbrâhîm, bu hareketiyle kavminin, “[B]bir heykel yerinden kalkıp da nasıl diğer heykelleri elindeki baltayı kullanarak kırar?”[/B] demesini hedeflemiştir. İbrâhîm’in beklediğini söyleyen kavim, kendi eliyle/diliyle kendini çürütmüş, yerinden kımıldaması söz konusu olmayan bu taş kütlelere tanrısal payenin verilmesindeki akıl dışılığı anlamış olmasına rağmen, iman etmemekte diretmişti. Bu da kuşkusuz İbrâhîm’in (münekkid’in) görev alanı dışında kalmaktadır. İbrâhîm Peygamber, toplumun önderi Nemrut’la tartışırken bu sefer balta almamıştır. Onun yerine, tabiat kitabını (kevnî ayetleri) okuyarak Nemrut’un iddialarını çürütmek istemektedir. İbrâhîm’in, Allah’ın yaşatan (yaratan) ve öldüren olduğunu söylemesi üzerine, inkarcı, kendisinin de dirilten (yaratan) ve öldüren olduğunu ileri sürmüştür. Bunun üzerine İbrâhîm, “Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” demiş ve münkir, verecek bir cevap bulamamıştır. (2/Bakara, 258). Kur’an, hem tenkid yapar, hem de, imansızlarla giriştiği tartışmada onlara, eğer Kur’an’ın ihtiva ettiği imanî gerçekleri eleştirmek istiyorlarsa bu konuda kendilerine yardımcı bile olabileceğini telkin ederek, nasıl eleştirebilecekleri konusunda kendilerine taktik öğretir. Yani Kur’an, kendi tezlerinden yüzde yüz emîn bir kelam sahibi rolüyle, îmandan kuşku duyanlara, kendisini eleştirmenin yollarını öğretmektedir. Böyle bir metodu ancak, kendisine güveni tam olan birisi kullanabilir. Çünkü, istediği tartışma yapıldığı taktirde, onun tezi üzerinde ittifak etmekten başka bir sonuç ortaya çıkmayacaktır. Doğru düşünme yöntemi doğru bir sonuca götürür. Buna bir örnek vermek gerekirse, Kur’an’ın Allah katından Muhammed (a.s)a inzal edilmiş bir vahiy değil de, Muhammed’in kendisinin uydurduğu bir kitap olduğu iddiasını çürütmesi üzerinde durulabilir. Kur’an basitçe diyor ki: “[B]Eğer kulumuza indirdiğimizden bir şüphe içindeyseniz, haydi onun benzeri bir sure de siz getirin. Eğer iddianızda samimi iseniz Allah’dan başka şahitlerinizi de çağırın![/B]” (2/Bakara, 23). “[B]… Eğer doğru söylüyorsanız Allah’dan başka çağırabildiklerinizi çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin![/B]” (11/Hûd, 13). Kur’an’ın bu çağrısı, bir doğrunun teslim edilmesi amacına yönelik, gayet gerçekçi bir çağrıdır; bir iddiada bulunandan, iddiasını ispatlama çağrısıdır. İddia edildiği gibi Kur’an Muhammed’in bir uydurması ise, bunu iddia edenler de birer insan olduklarına göre, Kur’an benzeri, en azından onun bir suresi kadar bir kitap yazmalarından daha doğal ne olabilir! Üstelik de Muhammed bir tek kişi iken, müşriklerden, bu işte yardımına baş vurabilecekleri bütün adamlarını da çağırmaları salık verilmektedir. Bu yapılamadığına göre, Kur’an’ın ilahî kaynaklı olduğunu kabul etmekten başka çıkar yol bulunmamaktadır. Kabul etmemek ise, bile bile bir gerçeğin inkarından başka bir şey değildir. Kur’an tenkid usulü kabilinden son derece önemli ilkeler belirlemiştir. Kur’an’ın riayet edilmesini istediği bu ilkelere, başka herhangi bir ideolojinin ulaşmışlığı vâkî değildir. İlk olarak Kur’an, tenkidde bulunacak kimseye, haber kaynağını kontrol etmesini salık verir. Haber kaynağı sağlam olmayan kişinin tenkidi, hedefine ulaşmamaya mahkumdur. Kur’an şöyle der: “[B]Ey iman edenler! Eğer fâsıkın biri size bir haber getirirse onu iyice araştırın. Aksi taktirde bilmeden bir topluluğa zarar verirsiniz de yaptığınıza pişman olursunuz.[/B]” (49/Hucurât, 6). Bir şeyi tenkid etmek için öncelikle o şeyi iyi anlamak gerekir. Tenkid ettiğimiz kişiye iftira atılmış, sözleri çarpıtılmış veya en azından, yanlış anlaşılmış olabilir. Dolayısıyla fâsık ve münâfık haber kaynaklarının haberlerine karşı son derece titiz olmalı, verdikleri haberlerde çarpıtmanın olabileceğini mutlaka hatırda tutmalıdır. Uluslararası büyük medya kanallarının haberleri nasıl da çarpıttıkları göz önüne alınırsa, Kur’an’ın bu ikazı daha iyi anlaşılır. Öte yandan Kur’an, bir topluluğa duyduğumuz kin ve öfkenin, o topluma adaletli, insaflı ve ölçülü davranmamıza engel olmaması gerektiğini hatırlatır. (5/Mâide, 8). Belli ki kin ve öfke duymak, bir düşmanlığın, aradaki bir çekişmenin belirtisidir. Kur’an bunu mümkün görüyor ve fakat böyle bir toplumu eleştirirken adaleti elden bırakmamayı bize emrediyor. Şu halde eleştirirken haklı yere eleştirmeli, bir hakkın ortaya çıkması için eleştirmeli, eleştiri, haksızlığa ve kişisel çıkarlar üzerine bina edilmemelidir. Bu demektir ki, bir topluluğa öfke duyuyor olmamız, ona yönelttiğimiz her eleştiride mutlak surette haklı olmamız anlamına gelmemektedir. Türkçe’de bu İslamî ölçü, “[B]yiğidi öldür hakkını inkar etme![/B]” özdeyişi ile ifade edilmiştir. Bu cümledeki ‘yiğit’ yerine ‘gâvur’ sözcüğünü koysak, maksadımızı daha iyi anlatmış oluruz. Gâvur da olsa, doğrusuna doğru demek dürüstlüktür. Hakkın ve adaletin ikame edilmesi için böyle bir dürüstlük gereklidir. Kaldı ki, düşmanımız, bizdeki hak ve adalet duygusunu, insaf ölçüsünü görmeli ve Müslümanın amacının ‘[B]adam karalamak’[/B] değil, gerçeğin ortaya çıkartılması olduğunu iyice anlamalıdır. Günlük dilde “[B]Tenkid yapıcı olmalıdır[/B]” temennisini hemen herkes kullanmaktadır. Aslında tenkid zaten yapıcıdır, öyle olmak zorundadır. Yapıcı olmayan tenkid ya sövgüdür, ya da cidaldir. Eğer tenkid kırıcı, insanları küstürücü ise, o artık cidale dönüşmüş demektir. Cidal (cedelleşme), hakkın ortaya çıkması için değil de, cephede düşmanına teslim olmamak için canını dişine takan asker psikolojisiyle, her iki tarafın da, rakibi karşısında mağlup olmamak için tamamen nefsânî bir taarruza girişmesi demektir. Cedelleşen insanlar her yolu deneyerek, muhatabına cevap yetiştirmeye çalışır. Kur’an cidalci insanların vasıflarını sayarken, bir konu hakkında bilgisi, yol gösterici bir rehberliği ya da aydınlatıcı bir yazılı belgesi olmaksızın tartışmanın ne kadar anlamsız olduğuna dikkat çeker. (22/Hac, 3,8). Ayrıca insanın, bilgisi olduğu konuda tartışmasının haydi normal kabul edilebileceğini ama ya, hiç bilgi sahibi olmadığı konuda ne diye tartışıp durduğunu sorgular. (3/Âl-i İmran, 66). İnsanoğlu herhangi bir delile dayanmadığı halde tartışmaya (cidale) pek düşkündür. (18/Kehf, 54). [B]Tenkid edilen insan, izzeti nefsine kapılır da bir kez olsun inatlaşırsa, artık onunla müzakere etmek fayda değil zarar getirir ve amaç hasıl olmaz.[/B] [B]Tenkid yapan kişi, muhatabın olayı kişiselleştirdiği ve nefis müdâfaasına başladığı anda, bu işten vazgeçip, tenkidi orada bitirmesi uygundur.[/B] İnsan psikolojisi göz önüne alınarak, yerine göre tenkidi, isim vermeden yapıp, muhatabın, eleştiriden kendine düşen payı almasını ve durumunu düzeltmesini tasarlamak nebevî ahlâka uygundur. Peygamberimiz de bu metodu çok zaman takip etmiştir. Hatta Kur’an’ın metodu da ağırlıklı olarak bu şekildedir. Tenkidin amacına ulaşması ve istenenin hasıl olması için bu metod daha muvafıktır. İnsanların dalalette bulunmaları kendisini üzen ve hidayete ermelerinden sevinç duyan mü’minler bu metodu takip etmelidirler. ‘[B]Yapıcı tenkid[/B]’ denilen de bundan başka bir şey değildir. Bununla beraber, orta yere yapılan eleştiriden muhatap, alması gereken payı almıyorsa, kişileri bizzat tenkid etmekten de kaçınmamalıdır. Bu durumda hatır gönül endişesi taşımak, o kişiye iyilik değil, kötülük olarak düşünülmelidir. Konuyla ilgili olarak Kur’an Peygamber’e hitaben, “[B]İyilikle kötülük bir olmaz. Sen, (kötülüğü) en güzel bir tavırla önle; o zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki en yakın bir dost oluverir.[/B]” (41/Fussilet, 34) buyururken, insan psikolojisine nasıl da önem verdiğini göstermektedir. Peygamber’e düşen, inanmayan insanları Allah’ın yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet etmesi ve insanlarla en güzel bir biçimde tartışması (mücadele etmesi)dir. (16/Nahl, 125). Davet etmek aynı zamanda o insanı tenkid etmek demektir. Çünkü kişi, içinde bulunduğu dinî/akidevî durum İslam olmadığı için, İslam olmaya davet edilmektedir. Dolayısıyla davet ederken, amaç, nasıl ederim de o insana mesajımı anlatabilirim kaygısına müstenid olmalıdır. Bu anlamda muhatabın, bizim sözlerimizden ne anladığı önemsenmeli, bizim ona ne dediğimiz değil. İşte Kur’an’ın bu genel ilkeleri doğrultusunda Peygamberimizin, tenkid ederken yapıcı bir üslup kullandığı, etrafından insanları boşaltıcı ve itici değil, kazanıcı ve çekici bir dille yaklaştığı bilinmektedir. Anlatmaya çalıştığımız bu ‘dil’, beden, kelam ve kalp dilinin birlikte işe koyulduğu bir dildir. Peygamber’in Mü’minleri tenkid sadedinde onlara yumuşak davrandığına Kur’an tanıklık etmektedir. (3/Âl-i İmran, 159). Rivayete göre bu ayet, Uhud savaşında Rasulullah’ın Ayneyn geçidine yerleştirdiği okçular hakkında nazil olmuştur. Bu okçular, sıkı sıkıya tembih etmesine rağmen, komutan Peygamber’in sözünü dinlememişler, yerlerinden erken ayrılmışlar ve Uhud savaşının neredeyse büyük bir felakete dönüşmesine sebep olmuşlardı. Bu şekildeki bir görevi ihmal, Peygamber’in dışında bütün askerî sistemlerde ölüm cezasını gerektiren bir suç olarak algılanmaya elverişlidir. Peygamber’in ise bu okçuları azarladığı bile bilinmemektedir. Rasulullah’ın Tebük savaşına katılmayanlardan üç Müslümanı tenkidi ise, sonuç itibariyle oldukça sert ve dokunaklıdır fakat asla şahısları kırmamış, tahkir etmemiş, alay etmemiştir. Zaten sert muameleyi o üç kişi de hak ettiklerinin bilincindedirler. Peygamberimiz, hizmetlisi Enes’i bir işe gönderdiği halde saatler geçmesine rağmen gelmemiş, onu aramaya çıktığında sokakta arkadaşlarıyla oynarken bulmuştu. Yavaşça yanına sokulup, müşfik bir gülümsemeyle, gönderdiği işe niçin gitmediğini sorduğunda Enes’in, unuttuğunu söylemesi üzerine, “haydi git o işi yap” demiştir. Öte yandan, her aile gibi onun evinde de bazı tatsız tartışmaların olduğu bilinen bir gerçektir. Hanımlarının, onu rahatsız eden bazı tutumlarına karşı Rasulullah Muhammed’in tenkidi, “eğer dünya metaını istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim ve sizi güzellikle salıvereyim” (33/Ahzap, 28) demekten ibaret olmuştur. [B]Tenkidle sövgü, tenkidle alay, küçümseme ve kişiliğe saldırı birbirine karıştırılmamalıdır.[/B] Tenkid ne kadar içten ve samimi olursa, başka bir anlatımla, ne kadar Allah rızasına yönelik olursa, o kadar verimli olacaktır. Tenkid edilen şahıs, tenkid edenin iyi niyetini anlamalı, samimiyetini görmelidir. Aksi taktirde muhatabın, savunma pozisyonuna geçmesi beklenir bir durumdur. Bilindiği gibi Kur’an, müşriklerin tanrı edindikleri şeriklerini hiçbir şekilde tasvip etmemekte, hiçbir doğruluk payı tanımamaktadır. Her fırsatta, Allah’ın dışında tanrı edinilen varlıkların anlamsızlığını dile getirmektedir. Fakat Kur’an asla onlara sövmemekte ve sövmeyi de yasaklamaktadır. (6/En’am, 108). Bunu şöyle anlamak gerekmektedir: Etki-tepki prensibi gereği, muhatabın savunma pozis-yonuna geçmesine ortam hazırlanmamalıdır. Fikir tartışmalarında daha çok fikirler üzerinde durulmalı, fikirler tenkid edilmeli, insanların şahısları hedef seçilmemelidir. Her ne kadar şirke istinâd eden bütün dinler, düşünceler ve ideolojiler hakîr ise ve Kur’an da şirki mütemadiyen tahkîr ediyorsa da, şirk içinde olduğuna inandığımız insanların doğrudan kişiliklerine hakaret ettiğimizde artık ‘yapıcı tenkid’ orada bitmiş, nefis müdâfaası başlamış demektir. Arzulanan sonuç ise bu değildir. Bu anlamda, insanların ayıp ve kusurlarını deşifre etmek de tenkid zannedilmemelidir. Hele de, mü’min birini tenkid ederken, birbirlerimizin kusurlarını sayıp dökmeyi Kur’an bilhassa yasaklamıştır. (49/Hucurât, 12). Bir hayrın ortaya çıkmasını hedefleyen bir Müslüman, ucuz saldırı yollarına baş vurarak, kestirmeden rakibini alt etme düşüncesine kapılmamalıdır. Bu arada, hemen her devirde bulunagelen, kendilerini İslam’a nisbet eden fakat icraatlarıyla, amel ve düşünceleriyle İslam inancına zarar veren, Müslümanları zaafa uğratan, müslümanca düşünüşü, İslam dışı düşünce ve söylemlerle sabote eden kişi ya da kuruluşlara yönelik eleştiriler, Kur’an’ın fâsıkları ve nifak ehlini tenkid ederken kullandığı hadler çerçevesinde kalmak koşuluyla mutlaka yapılmalıdır. Bu zümreleri tenkid etmekten hatır gönül adına imtina edilmemeli, kınayıcının kınamasından korkmamalı, bunu, müslümanın müslümanı eleştirmesi olarak da algılamamalıdır. Kaldı ki eğer eleştirilenler ‘müslüman’ olarak görülüyorsa, müslümanın müslümanı -kardeşlik ölçüleri içerisinde- eleştirmesi bir ibadet bilinmelidir. Böyleyken, fâsıkları, nifak ehlini ve hain kimseleri eleştirmek, “o da müslümandır” gerekçesiyle kerih görülüyorsa bu, iman, fısk ve nifak kavramlarının yeterince anlaşılmadığının bir kanıtı sayılmalıdır. Geleneksel anlayışa göre, birisini tenkid eden bir kişinin, en az tenkid ettiği kimse seviyesinde biri olması gerekir. Bu demektir ki, mesela sahabe sonrası bir Müslüman, bir sahabeyi tenkid edemez. Bir öğrencinin öğretmenini tenkid etmesi de bu anlayışta abes karşılanır. Bu ilkeye ihtiyatlı yaklaşmak gerekir. Bunu, “bir ast bir üstünü tenkid edemez” biçiminde bir kurala dönüştürmek, dokunulmazlık zırhına bürünen bir zümrenin ihdasını ve sonuçta, seçkinci bir anlayışı doğurur. Sahabe bile olsa, bir Müslüman tarafından eleştirilmesi neden sakıncalı olsun? Önemli olan, eleştirinin haklı ve yerinde olup olmamasıdır. Eğer mesele ‘edep’, haddi aşma kaygısı ise, bu, sadece sahabe için değil, her eleştirilen için terk edilmemesi gereken bir erdemdir. Müslümanlar, Peygamber (a.s)ın verdiği kararları bile dikkatle takip etmişler, eğer Muhammed (a.s) onlara vahiy gereği değil de, kendi kişisel kararı olarak bir direktif vermişse, bunun üzerinde görüş belirtmişler, hiç değilse, “öyle değil de şöyle olsa daha iyi olmaz mı ya Rasûlellah?!” diye bir görüş ileri sürmüşlerdir. Allah’ın Rasulü’nün de bundan rahatsız olduğuna ilişkin bir bilgi mevcut değildir. Bir Peygamber’e yakışan da bu tavırdır. Hatta bu görüş belirtme tavrı Hudeybiye antlaş-masında Ömer İbnül Hattap tarafından daha da ileriye götürülmüştür. Sahabenin eleştirilmemesi yönündeki skolastik zihniyet, sahabenin kendisinin değil, sonraki devirlerin taklitçi anlayışlarının bir neticesidir. Daha halife seçilir seçilmez, “eğer yanlış yaparsam beni düzeltin” diyen bir sahabe (r.a), nasıl olur da kendilerinin tenkid edilmesinden rahatsız olurlar? Bununla beraber, genel olarak, sonraki nesilden birileri, öncekileri veya bir ast bir üstünü veya bir öğrenci, hocasını tenkid edeceği zaman mutlaka bir bilgiye/karîneye dayanmalı, keyfî hareket etmemeli, bir hakkın ortaya çıkmasının peşinde olmalıdır. Sırf tenkid etmiş olmak için tenkid etmek gibi bir hastalığa da tutulmamalı, yerine göre küçük bir hata, hayatını İslam’a adamış bir Müslüman’ı tamamen sıfırlayıcı bir küçümsemeye dönüşmemelidir. Tenkid edilen zaviyesinden baktığımızda ise, tenkidden rahatsız olmamak gerekir. Kendine güvenen kişiler tenkidden rahatsızlık değil, memnuniyet duyarlar. Tenkidde sayısız hayırlar vardır. Çok zaman, nice yanlış anlamalar, tenkid sayesinde açığa kavuşur ve yeni dostlukların oluşmasına sebep olabilir. Nitekim yukarıda değindiğimiz 41/Fussilet, 34. ayeti de böyle bir gerçeğe işaret etmektedir. Kaldı ki, tenkid İslamî şûrânın bir gereğidir. Kolektif şuurun tezahür etmesi için tenkid gereklidir. Hatır gönül adına birbirlerini sadece evetleyen, yanlışları hep görmezden gelen, maslahat gereği eleştirmeyen cemaatler doğruya nasıl isabet edecekler? Şu halde, iyi bir tenkid mekanizması, İslamî hareketin en önemli güvenlik unsurudur diyebiliriz. Rasulullah’ın dizinin dibinde bu terbiyeyi gayet iyi almış bulunan Ebubekir (r.a), Halîfe seçildiğinde mescide Müslümanlara hitap ederken, “iyilik yaparsam bana yardımcı olunuz, kötülük yaparsam beni îkaz ediniz” diyerek, bu erdemi göstermişti. Tenkid sadece başkalarına yönelik olmaz. Kişinin kendi kendini tenkid etmesi de gereklidir ve buna öz eleştiri (oto kritik) denmektedir. Geleneksel düşüncede buna nefis muhasebesi adı verilmektedir. Öz eleştiri, cemaatler ve cemiyetler için de kullanılabilir ve bu durumda, refiklerine karşı kendilerini gözden geçiren, kusurlarını tespit edip giderme yolunu seçen cemaat ve cemiyetlere işaret eder. Öz eleştiri çok önemlidir. Hz. Ömer’e atfedilen ve her gün yatağına uzandığında kendi kendine sorduğu rivayet edilen, “bugün Allah için ne yaptım?” sorusu Müslüman bir zihin inşası için çok önemlidir. Bu soruyu her gün kendine soran bir Müslüman, önce kendini tenkid eder ve sadece başkalarını tenkid edip, kendini unutan bir bahtsız konumuna düşmekten kurtulur. Kur’an bu konuda harikulade bir uyarı yapmakta, insanlara iyiliği emrederken kendi nefsimizi unutmamamız hususunda bizi ikaz etmektedir (2/Bakara, 44). Müslümanların en büyük hususiyeti, diğer insanların aksine, önce kenedi nefislerini ıslah etmeleri, sonra da mârûfu emredip münkerden men etme siyaseti gütmeleridir. Bu cümleden olarak, Müslümanın kendi nefsini tenkid etmesi daha verimli olur. Nefsini yüceltmeyen, hevasını ilah edinmeyen bir Müslüman, başkalarının tenkidine de açık olur, tenkidden kaybedecek bir şeyi olmadığına inanır. Müslümanların birbirlerine hayrı ve sabrı tavsiye etmeleri, ancak tenkidle en iyi hedefine ulaşabilir. Kaynak:Sayı 316 | Nisan 2005 Iktibas Kusursuzluk sadece Alalh'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz.[/QUOTE] Bak galipyetkin!!! "Büyükler" işte böyle tefekkürle düşünüyor ve hedefi 12'den vuruyor (ALLAH RAZI OLSUN) :) Yazılarınızda biraz daha basit olun, sizinle bir fikir mütaala ederken zihnen yoruluyorum. Hakikaten bunu bir kardeşinizden samimi bir eleştiri olarak alın ne olur. İnsanlara bir mesaj verirken ille de düşündüreceğiz diye bir kural yok. Yazımda belirttiğim büyüklük ve ima ettiğim küçüklük öğretmen ve öğrenci ilişkisi gibi algılanmalıydı... özelliklede sizin gibi derin düşünebilen bir büyük tarafından... ha keza herkes birbirinin öğretmeni ve öğrencisi olabilir... bu iş yaşa, taşa, başa bakmaz :) Artık küçükler (öğrenciler yada öğretmenler) de kendine düşeni anlasınlar... anlasınlarda bazı konularda hadlerini aşmasınlar... (bende zamanında aşanlardandım cevabımı aldım akıllandım) ders almayı öğensinler, öğensinler ki doğru dürüst ders versinler. Buna da acilen başlasınlar, önce kendilerini, sonra ailelerini, sonra çevrelerini eğitsinler. Türkiyenin ve insanlığın buna ihtiyacı var. Değerli "the raven" bu forumdaki arkadaşları yabana atmayın. Üzüm yemek niyetinde olun. Faydasını göreceksiniz. Usluba ve tavırlara pek takılmayın. Herkes peygamber değil, dilimizde değimi bile var "peygamber sabrı" denir. Siz istediğinizi almaya bakın, tartışmalara katılın, eğer arıyorsanız bilgi size gelecektir... Hepinize saygı ve hürmetlerimle... |
[QUOTE=nacikocak;12709]kardeşim fizik yunanca tabiat demektir tabiatın şeklini inceleyen bilim dalı olarak ortaya çıkmış ancak günümüzde kainatta ne varsa hepsini fizik inceler bazı bilim adamları tek bir konuyu incelediği için o konuyu bilimin bir dalı olarak kullanırlar örneğin senin söylediğin astrofizik veya jeofizik gibi ama aslında tıp dahi fiziğin bir konusudur çünkü insanda şekilsel bir varlık ve şu anda fiziğin en yoğun olarak incelediği atomlardan oluşmuştur bu yüzden ben hepsini inceliyor ve hepsine ortak olarak fizik diyorum [/QUOTE]
Arkadaş birşeye de "he" de be :) O senin dediğin Kozmolojinin diğer bir kolu olan kuramsal fiziğin ve onun alt dalı olan kuantum mekaniğinin konusudur. Yazılarınızı okuyorum hatta haklı bulduğum taraflarda var dı, ama birşeyler öğrenme ve öğretme amacınızdan uzaklaştığınızı görüyorum. Bu kadar kasmayın. Gergin olmayın. Kendinizle barışık olun. Tüm dünya size karşı değil. Bakın buradaki insanlar sabırlıdır, ne kadar küstah olunsa da tahammül ederler. Siz çıkın dışarıda Muhammed Peygambere "pedofili" anlamına gelecek bir laf söyleyin bakın ne oluyor. Parçanızı bulamazlar. Aynı şekilde Pyramid'in "soğan" benzetmesi ve "Allah bir put değildir tapınılacak" söylemi içinde bence siz düşünün ve biraz sabırlı olun... Hürmet ve sevgi ile |
[QUOTE=ates demir;12715]Sevgili Bart
Birşeyin değişeceğine inansaydım devam ederdim. Ben ne yazarsam yazayım önyargı dağları geçit vermiyor. Mutaharrin işte bu önyargı dağlarını temizleyene denir. Burada birçok kişi konuşuyor gibi görünüyor. Ama biliyorum ki sayı birkaçı ancak geçer. Ego; kırılması en zor kabuktur. Kişinin kendi çabasını gerektirir. Ben söyleyeceğimi söylerim, düşündürmek için. Gerisi size kalmış. Sevgili Bart; o kadar çok kelime varki yanlış anlaşılan; saymakla bitmiyor. Sevgili Bart; sana son sözüm şudur ki; vicdanını dinleyesin ve ona uyasın. Ego na değil. Mugarrebun olanlar neye yakınlar? Sebh edenler neyi sebh ediyorlar? Sabikun yani bilinenler kim? Neden biliniyorlar? Savm/siyam, hacc, salat, atuz zekat, iman ne?[/QUOTE] Bu konuda çocukluğumdan beri her duyduğumda tüylerimi diken dike eden bir kısa hikaye ile cevap vereyim size... Adam sabahın erken bir saatinde sahilde yürüyüşe çıkmıştır. Yosunlar ve deniz yıldızları dalgalar ile kumsal boyunca karaya vurmuştur. Az ileride bir adamın eline birşeyler alıp denize fırlattığını fark eder. Yanına gider ve bakar ki sahile vuran deniz yıldızlarını denize geri atmaktadır. -Ne yapıyorsun yahu? -Deniz yıldızlarını kurtarıyorum, onları denize geri atıyorum. -İyi de niye? -Birazdan güneş çıkacak, deniz yıldızları güneşte yaşayamaz, kurur ve ölürler. -Adam delimisin? Burada milyonlarca deniz yıldızı var, birazdan güneşte çıkacak hangi birini kurtaracaksın, hem ne farkeder ki zaten ölecekler. Bunun üzerine adam eline bir deniz yıldızı alır ve tüm gücü ile denize fırlatarak... -Bak onun için fark etti gördünmü? der................................. |
Sayın Bartsimpson.
Keşke beni muhatap alan yazınızı yazmadan, ''durup dururken bu adam niye beni muhatap almış da yazmış'' diye bir düşünseydiniz. Referans alıp da tavsiye ettiğiniz bir yazı var. Dikkatli olabilseydiniz o yazının bana hitaben yazıldığını, benim boşverdiğimi, ama sizin referans olarak kullanmanız üzerine o yazının içeriğine karşılık, sorular sorarak SİZİ aydınlatmaya çalıştığımı anlardınız, ama dikkat etmemişsiniz. O yazımı referans aldığınız yazıyla karşılaştırsaydınız, içeriğini kolayca anlayabilirdiniz. Sizi muhatap olarak yazdığım o yazı kısa, kolay anlaşılır nitelikte ve düşünmeye sevk eden bir içerik taşıyor. Kişinin kendisini kabul ettirebilmesi , veya etkisi altına alabilmek ve BÜYÜKlanip de karşısındakini KÜÇÜK görme kibirliliği ile egosunu tatmin için yazılanları, kendini bilmez bir kişinin kendisini empoze eden ve büyüklenerek hitap ettiklerine hakarete varan derecede terbiyesizce hücum eden yazılarını ben çok şapşalca buluyorum. O nedenle de düşüncelerine değer verdiğimi göstermek için kişiyi tefekküre yönelten bir uslup kullanıyorum. Yalnış mı yapıyorum? Saygılarımla. Galip Yetkin. |
Arkadaşların Kuranı anlama çalışmaları çok hoş.
Allah'ın tanımlanması da çok önemli. -----[I][I][I][B]Allahın ceza veren, korkulması gereken, azap edip insanları cızbız yapacak bir şey gibi göstermek; [/B][/I][/I][/I] -----[I][I][I][B]Allah'ı devamlı merhametli, zalimlerin yaptığının yanında cezasız bırakan, gökte oturmuş ne etliye karışan ne sütlüye karışan biri gibi göstermek;[/B][/I][/I][/I] Allah tasavvurumuzun inşasında hangisi mevcut bir bakalım. Bu tasavvurda Allah'ı isra yapılan, bir melek ile irtibat kuran([I][COLOR="Red"]ki Allah münezzehdir, ol der ve olur yardımcıya ihtiyacı yoktur.[/COLOR][/I]) bir göktanrı gibi görerek Allah gibi emir veren vatikan tarzı halifelik kurumu oluşturan bir tasavvurun inşası.... Bu tasavvur Allah adına ibadetler belirler. Namaz şöyle kılınacak, Oruç şöyle tutulacak, Şu haram şu helal, midye külli haram felan. Kısacası bu iki tasavvurda Allahın haklarını ihlal eden ve ilahlık üreten mekanizmalardır. Şimdi naci sen hangi ALLAH'a inanıyorsun. Gökte oturup ibadetlerini hadislerle anlattığına inandığın mı? Yoksa Kuran ile kolaylaştırılmış bir dinin sahibine mi? Senin tanrın Lat mı, Allah mı? |
Değerli Naci kardeşim
Hafta sonu yoğun işlerimden dolayı (malum okul mevsimi açıldı. Çoluk çocuğa kitap,kırtasiye,forma telaşı) ancak bugün yazıları okuyabildim. Yazınızdan alıntı yapamadan inşaAllah cevaplamaya çalışayım. Salat,secde,rüku kelimelerinde lügat bilgileri verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Acizane lügat bilgilerini az çok biliyorum. Ben genelde bu sitedeki diğer kardeşlerim gibi, Kur'anı anlamaya çalışırken pek lügate başvurmam. Bu, sizleri hatalı bulduğum anlamına gelmez. O konulardaki yorumlarınızı da zevkle okur,dağarcığıma birşeyler katmayı kar bilirim. Benim taktiğim, kelimeyi lügatten değil; Kur'andaki paragraf yapısından o kelimenin anlamını çözmektir. Hani siyak,sibak derler ya... İşte o şekilde ayetlerin akışı bana o ayet grubunu anlamayı kolaylaştırır. Zaten Kur'an kendi kendisinin tefsiri değil mi? :) Bu minvalde, salat,secde,rükü,tesbih... gibi kelimelerin anlamlarını mantığımla çözerim. Mesela, secde kelimesine takılmışsam; o ayet gurubunda secde nasıl geçiyor. Cümle içinde kullanılışı nasıl. Ona bakarım. Lügat anlamlarıyla gittiğim zaman yanlış anlama riskim olabiliyor. Tabii her yiğidin yoğurt yemesi farklıdır. Sizlerin de değerli düşünceleri bana Kur'anı anlamada ışık tutuyor tabii ki. Kur'anı okurken bazen gözümüzden kaçan noktalar oluyor. Sizlerin yazılarınızı okurken, kendi kendime, "Vay be! burası nasıl da gözümden kaçmış" diyorum bazen. Kur'anı anlamada bana ışık tuttuğunuız için hepinize teker teker teşekkür ederim. [B]Bir de önemli bir hususu belirtmeden geçemeyeceğim: Bazen arkadaşlarımızın yazdıklarına teşekkür ettiğimizde,bazı arkadaşlarımız alınganlık gösterebiliyor. Ben şahsen,yazılarıma cevap veren kardeşlerime katılsam da,katılmasam da teşekkür ederim. Bazen yazılarını çok beğenirim o yüzden teşekkür ederim. Bazen de beni sert eleştirse de, nazik tutumundan dolayı teşekkür ederim. Teşekkür etmediğim kardeşlerime de katılmadığım anlamına gelmez. Bazen işlerimin yoğunluğundan ya da sağlık nedenlerimden dolayı o yazıyı kaçırmışımdır. Kazara söz konusu yazıya rastladığımda aylar sonra bile olsa, okuduğumda teşekkür ederim o kardeşimize. (Cümle düşüklüklerinden ve gereksiz tekrarlayan kelimelerimden dolayı özür dilerim. İşyerinde aceleyle yazdığımdan dolayıdır.)[/B] Selam ve saygılarımla. |
İşin gerçeği,
Allaha, Meleklere, Rasullere ve kitaplara iman, toplumumuz için sıkıntılı bir durmdadır. Malesef şirk içindedirler. Mucize, kıssa anlayışları tam bir felaket. Onun için müslüman haniflerin daha çok çalışması gerekmektedir. Şirkten uzak durmaları ve şirki ayen beyan körlere göstermemiz gerekmektedir. Evet zor bir iş ama Allah var. O kolaylaştırıyor. HER zOrlukla beraber bir kolaylık vardır. [COLOR="Red"]Çalışmaya devam .....[/COLOR] |
Sevgili arkadaşlar,
Foruma benim gibi yeni katılan kişiler genellikle bir konuyu araştırırken bu siteyle tanışıyor.Forumdaki tartışılan konular itiraf etmeliyimki hem dikkat çekici hemde cezbedici. Eğer benim gibi araştırmaya tartışmaya meraklıysanız bu site tam da isteklerinize cavap verecek bir site. İnsanların fikirlerini tartışması çok seslilik bazen tartışılamayacak tabu olmuş konuların bile ele alınması benim bu siteye üye olmamı sağladı. Lakin; dikkatimi çeken bir konu varki belirtmeden geçemeyeceğim.Forumdaki bazı arkadaşların burunlarından kıl aldırmaz tarafı insanı gerçekten irite ediyor. Alay edebilirsiniz, hatta bazen kırıcı laflarda kullanabilirsiniz.Bunları aramızda konuşup çözmek basit.Ama insanlara soru sorup sonrada cevap vermeye tennezzül etmeyen arkadaşlara söyleyecek bir iki lafıım var. Ben lafı eveleyip gevelemeyi kaçak dövüşmeyi sevmem bu sözlerim sana Galip Yetkin.Bak ismini veriyorum senin gibi gölge savaşı yapmıyorum.Burası bir tarikatın sitesi değil arkadaşım.O yüzden insanların sana biat etmesini bekleme.Kimse senin her söylediğini kabul etmek zorunda değil.Tartışma konusu açacaksan veya soru soracaksan karşı fikirleri duymayada yad eleştirilere hazır ol.Yok herkesin senin söylediklerini kayıtsız şartsız kabul etmesini istiyorsan en azından benim gibilere ulema havasıyla bir daha soru sorma kusura bakma gül ağacı değilim. Saygıdeğer Dost1 Daha öncede söylediğim gibi ilminizin hayranıyım.Bart ın belirttiği üzere büyüklüğünüzü gösterdiniz.Sözlerinizle ve eylemlerinizle ne kadar saygı değer bir insan olduğunuzu tekrar gösterdiniz.Saygılar ve hürmetler size Sevgili Ateş Demir istemeden kalbinizi kırdımsa affedin.öyle bir niyetim yoktu gerilen ortamı yumuşatmak istemiştim.Söylediğiniz kelimeleri unuttum gitti.Umarım sizde aynısını yaparsınız. Sevgili bart sende sağduyulu yaklaşımın için saol kardeşim. |
Raven kardeşim,
Evet doğru yerdesin ve ne mutlu bize ki bizimle berabersin.Tartışmaların arada sırada gerilmesi normal.Buradaki herkes aklı başında bilgili görgülü insanlar.Ben kendi namıma buradan çok şeyler öğrendim.Seninde ilmini dahada artırman için Tanrıya dua edeceğim. İmzamdada belirttiğim üzere kaos olmadan düzen olmaz. |
BAKARA 193.Fitne kalmayıncaya ve din yalnızca Allah’ın oluncaya kadar çarpışın.Eğer çarpışmaktan vazgeçerlerse artık zulme sapanlardan başkasına düşmanlık edilmez.
|
Sayın Raven.
Aramızdaki yazışmalar aşağıdakilerdir. Başkasını bilmiyorum. ************* selam arkadaşlar burada daha yeniyim sizin kadar da bilgili değilim o yüzden bir sürü sorum olacak cevap verirseniz memnun kalırım. şimdi ben bu tartışmayı başından sonuna kadar okudum iki tür görüş var birincisi naci koçakın savunduğu şeyler ikincisi karşısında olanların.karşısında olanların hepsinin düşünceleride bir düzlemde değil.kafam biraz karıştı. anlamadığım bir kısım arkadaş peygamberi hiçe mi sayıyor.ikincisi okuduğum yazılarda naci koçakın karşısında olanlar şunu açıkça yazamamış islam ın ibadet şekli nedir?zikir diyosunuz zikir nedir nasıl yapılır.yada şöyle sorayım peygamber nasıl ibadet ederdi. herhalde kimse Allah ın peygamberinden daha iyi gönderdiği kuranı bilemez veya anlayamazdı.farz ediyorum geleneksel islama bağlı olanlar yanlış biliyor olabilir bende doğrusunu bilmiyorum.ama burdaki meseleyi en kral bilen arkadaş bir yanıt versin birader ya bu islamın peygamberi nasıl ibadet ederdi. Tesekkür ************* Sayın Raven. Hoş geldiniz. Bir soru ile başlayalım. İbadetten ne anlıyorsunuz. Tanımını verir misiniz? Saygılarımla. Galip Yetkin. ************* Sayın Galipyetkin hoşbulduk bir soru ile başladım zaten İslamın peygamberi nasıl ibadet ederdi.Biraz daha genişleteyim bildiğimiz manada namaz kılıyormuydu,oruç tutuyormuydu,hacca gidiyormuydu,zekat veriyormuydu,kurban kesiyormuydu Bunları yapmıyorduysa ne yapıyordu hangi dine bakarsanınz bakın fiziksel olarak yapılan ritüeller var bu tip ritüeller islamda yokmu.bu Allahın peygamberi bu kadar yıl insanların arasında yaşadı.ya bir adamda görmedimi bu peygamber nasıl ibadet eder.duamı yapardı,çenesinimi yoksa alnınımı koyardı secdeye.yada secde edermiydi.gökyüzüne bakıp dans mı ederdi ateş yakıp etrafında mı dönerdi.ne yapardı hiç kimse görüp anlatmadımı bu adam Allah a nasıl yalvarır dua eder yada ne gibi ritüeller yapardı. Bu soruların cevabını inanın bilmiyorum.ama mesela sayın naci koçakın bu konuda tezi var sizinki ne? bazı arkadaşların yazdıklarına bakıyorum mesela khaos,pramid bu arkadaşlar deist mi acaba diyorum. ama bakıyorum kurana inandıklarını söylüyorlar.ya kardeşim kurana inanıyorsunda kuranıda sana leylekler getirmediki.Peygamberi sanki böyle olsada olur olmasada olur yerine koymalar falan. Ha Muhammed ha kazıklı voyvoda sanki hiç farketmiyor.Bu evreni bu kadar mükemmel yaratan Allah sıradan bir insana peygamberlik verirmi.peygamberin söylediklerimi yanlış yoksa bu efelerinkimi diye düşünüyorum.ha bilmiyorum peygamber bir şeyler söyledimi yanlış anlaşılmasın.Ama Allahtan gelen ayetleri aktarıp sonrada koyun gütmeye gitmiyordu ya.bu insanları sadece ayetleri okuyarak mı müslüman olmaya ikna etti. tekrar ediyorum bilmiyorum merak ediyorum ama verdiğiniz cevaplar benim için tatminkar olmalı .tabi buna mecburda değilsiniz. Tesekkür ************* Sayın Raven. Peygamber 1400 sene önce idi. Dinin kurucusu olarak, o zamanlar, o topluma ne yapmaları gerektiğini öğretti ve öldü. Yerine Kur'an'ı bıraktı. Eğer Peygamberi taklit etmek gerekir olsa idi Yazılı bir kur'an'a gerek vardı mı idi? Din hem Peygamberi taklit etmek değil, hem de din peygamberi taklitten ibaret değil. Nuh da bir peygamberdi, İşea da. Bu gün Peygamberi taklit edip Kur'an'a itibar etmeyenler ''hadisler''le işlerini yürütüyorlar ve elleriyle yazdıkları cilt cilt hadis külliyatları, hadis profesörleri var. Ben Kur'an'ın içeriğine inanıyorum. Kur'an da insanlarla ''kelimeleriyle'' konuşur. Onun için İbadet kelimesinin ne anlam ifade ettiğini sormam sizi araştırmaya itip kendi kendinizi yetiştirmenize yardım etmektir. Çünkü her insanın kelimeleri, cümleleri ve sureleri kendince anlayış ve manalandırışına göre bir şeriat kendine göre bir din anlayışı edinir. Başkasının dinine uyarsanız ne olabileceğinizi de araştırın, Kur'an'ı okuyun. Bu sitede yazılanları (konu-konu ayrılmıştır) okuyup mukayese edip üzerinlerinde tefekkür edin ve kendi dininizi kendiniz oluşturun. Kişileri, kişiliklerini tamamen öğrenmeden, tartmadan yok deist, yok ateist diye nitelemeyin. Allah bile peygamberine inanç yönünden ''sen o yöne karışma, onları bana bırak, senin görevin tebliğ etmek '' demişse, fakat bu deyiş tamamen başı boş bırak anlamına gelmediğinden, eğer sizin de öyle ZANNETTİKLERİNİZ varsa, önce kendi zannınızla, eğer emin olursanız, çıkın onlarla bilginizle fikir bazında mücadele edin. Sitemiz için merak etmeyin, mensupları da yöneticileri de değerli ve liyakatlı insanlar. Namazı kabul edenler de var etmeyenler de. Diğer ritüeller için de öyle. Fikir alış-verişleri bazan sertleşse de, kimse kimseyi lekelemeye tevessül etmemekte. Değerli bir sitede ve değerli insanlarla berabersiniz. Bu sitenin değerli insanları da inandıklarını inandıkları için yazıyorlar ve yazılmasını bekliyorlar, başka kişileri de, siteleri de okuyorlar ki daha üstün bir düşünceye ulaşabilsinler. Başkalarını tatmin etmek için yazmıyorlar. Çünkü objektifler. Böyle bir beklentiniz olmasın. Nabza göre şerbet vermezler. Saygılarımla. Galip Yetkin. ************* Bu karşılıklı yazışmalardan başka yazışmamız olmamasına rağmen 4-5 yazınızda adımı anarak hakkımda bazı şeyler yazıyorsunuz. Neden? Sizi rahatsız eden ne? Saygılarımla. Galip Yetkin. |
[B]Nisa;65: sonra da senin verdiğin hükme[/B]...(raven)
"mimmaa [B]kadayte[/B]" ifadenin alamı "sonra da [B]senin verdiğin hükme[/B]" ise... yusuf/67 inil [B]hukm[/B]u illaa lillaah.../ [B]hükm[/B] yalnız Allah a ait... Yusuf un babası [B]hükm[/B]ün yalnız Allah a ait olduğunu söylüyor... alıntıladığınız ayetin çevirisi hükmü resule vermiş, öyleyse bu hükm nedir ki Yusuf un babası Allah a, nisa/65 resule devretmiş.. [B]Nisa;61: Allah ın indirdiğine ve elçiye... neden sadece Allah ın indirdiğine değil![/B]...(raven) hakka/40, 44 inne[B]hu[/B] le [B]kavlu[/B] resuulun keriimin.../ ve lev tekavvele aleynaa ba dal [B]ekaaviili[/B].../ burada ki "o" kendi sözü mü, alttaki uyarı neyin nesi... nisa/61 teaalev ilaa maa enzelallaahu ve iler resuuli.../ Allah ın indirdiğine ve habercisine... Allah ın indirdiğini iletecek olan habercisidir... neden sadece "haberciye gelin" değilde "indirilene ve haberciye"... haberciye davet, muhatablarına iletmesi şatıyla sadece "indirilen/öğüt" içindir, kendisinden/kendi nefsinden söylediklerine/tebliğ dışı hadislerine değil.... [B]Ahzab;21:Allah ın elçisinde örnekler mi?[/B]...(raven) ahzab/21 lekum fii resuulillaahi usvetun hasenetun.../ Allah ın habercisindeki güzel örnek "indirilen öğüt" olsa gerek... [B]Nisa;80: neden Allah ın gönderdiğine itaat ederse demiyor.Elçi sonuçta Allah ın gönderdiğini aktarmıyormu?[/B]...(raven) diğerlerinle aynı... [B]Nisa;59: Allah a ve elçiye götürün ...neden elçiye o sadece haberci hüküm koyabilir mi?.yada elçi kuranda yazandan hariç ne biliyor?[/B]...(raven) soruyu diğer yönden, neden sadece elçiye değil de "Allah ve elçi"...nisa/61 misali.. [B]Ali İmran;31: bana uyun...neden sadece Allah ın gönderdiğine uyun değil[/B]...(raven) şimdi aramızda anlaşmazlık çıkınca elçiye mi götürecez, hadi öyleyse elçiyi bulalım... bunlar birbirlerinle bağlantılı ifadeler, çözümü öğüdün tamamında... [B]Ahzab;57:Allâh'ı ve Elçisini incitenler var ya, işte Allâh onlara dünyâda ve âhirette la'net etmiş ve onlar için alçaltıcı bir azâb hazırlamıştır[/B]...(raven) elçinin üzüntüsü eyvallah, Allah ın üzüntüsü nedir, bunlardan münezzeh diil miki... elleziine yu zuunallaahe ve resuulehu.../ nedir bu ifadenin anlamı.... |
[QUOTE=bartsimpson;12741]Arkadaş birşeye de "he" de be :)
O senin dediğin Kozmolojinin diğer bir kolu olan kuramsal fiziğin ve onun alt dalı olan kuantum mekaniğinin konusudur. Yazılarınızı okuyorum hatta haklı bulduğum taraflarda var dı, ama birşeyler öğrenme ve öğretme amacınızdan uzaklaştığınızı görüyorum. Bu kadar kasmayın. Gergin olmayın. Kendinizle barışık olun. Tüm dünya size karşı değil. Bakın buradaki insanlar sabırlıdır, ne kadar küstah olunsa da tahammül ederler. Siz çıkın dışarıda Muhammed Peygambere "pedofili" anlamına gelecek bir laf söyleyin bakın ne oluyor. Parçanızı bulamazlar. Aynı şekilde Pyramid'in "soğan" benzetmesi ve "Allah bir put değildir tapınılacak" söylemi içinde bence siz düşünün ve biraz sabırlı olun... Hürmet ve sevgi ile[/QUOTE] kardeşim neden birşeyede he demiyorum çünkü ben yazdım fiziğin neredeyse bütün dallarını bir sayıyorum ve inceliyorum bu benim bilim anlayışım ve "araştırın" yazdım eğer yazdıklarımda yanlış bulursanız bende he deyim ancak bana araştırdık bak böyleymiş diye bir mesaj göndermedinizki (resmi gönderdiğin değil bir sonraki mesajımda araştır diye yazdım araştırıp doğru veya yanlış diye cevap yazmadınız) he deyim bakarsan neredeyse her mesajımda bana cevap verilmemesinden yakınıyorum gelmeyen cevaplardan hangisine he deyim yani kısaca he diyebileceğim bir cevap verilmiyorki daha doğrusu hiç cevap verilmiyor[B] istersen karşılık görmemiş yanıt verilmemiş cümlelerimi yazıyım tahmin ediyorum yirmiden az çıkmaz sen olsan ne derdin[/B] verdiğin hikaye gerçekten güzel ve sabır konusunda haklısın zaten sabretmesem yazmaktan vazgeçerdim çünkü yine yakınıyorum yazmamın bir anlamı yok çünkü soru soruldukça cevap veriyorum ancak soru sorduğumda insanlar ya cevap vermemek için mesajlarına ara veriyorlar yada farklı bir konu açıyorlar [B]tek amacım senin hikayedeki gibi "belki biri için farkeder"[/B] (mesajlara ara vermede miralay istisna hakkını yemeyim ara verme sebebini açıklamış) pramid konusunda şunları söyleyebilirim karşınızdakinin allah hakkındaki düşüncesinde bir kuşkunuz varsa soru şeklinde sorarsınız bunu bende yaparım mesela "haşa allah bilmiyor" derim veya "allah bilmiyormu" diye sorarım ama allah bilmiyor demem [B]ya başına öyle olmadığını belirtmek için haşa kelimesini koyarım yada dediğim gibi bu karşımdakine soru şeklinde olur[/B] pramidin yaptığı gibi bir cümlenizde allah'ı soğana benzetip diğerinde allah bir put değil tapınılacak derseniz ikinci söylediğinizin doğruluğuna inanırım ama sizin samimiyetinize asla bir insanı kötü birşeye benzetip sonra onun iyiliğinden bahsederseniz ikisinide anlarım çünkü bir insan hem iyi hem kötü olabilir ama allah'ı kötü hiçbirşeye benzetemezsiniz çünkü o yücedir bütün noksanlıklardan münezzehdir hiçbirşeye denk değildir (soğan dahil) |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 03:40 AM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam