![]() |
Vel muhsanâtu minen nisâi illâ mâ meleket eymânukum, kitâballâhi aleykum, ve uhille lekum mâ varâe zâlikum…
Sevgili yolcu42, MUHSANÂT sizin deyiminizle [U]zina yaptıklarına dair 4 tanık bulunmayan kadınlar[/U] ise 4:24’ün bu ilk kısmı [I]Ve kadınların zina yapmayanları ama yeminle sahiplenilenleri hariç. Allah’ın size yazdığı. Ötesi size helal kılındı[/I]… şeklinde mi okunacak? . |
Hasan bey bu ayetin mealii ben şöyle olduğu kanaatindeyim.
"bakmakla yükümlü olduğunuz eşiniz dışındaki namuslu kadınlar size haram." Burda şunun kasdedildiğini düşünüyorum, "yemininiz altına almadıkça,namuslu kadınlar size haram." |
[QUOTE=yolcu42;22517]Hasan bey bu ayetin mealii ben şöyle olduğu kanaatindeyim.
"[COLOR="Red"]Nikahlı eşiniz[/COLOR] dışındaki namuslu kadınlar size [B]haram[/B]." Burda şunun kasdedildiğini düşünüyorum, "yemininiz altına almadıkça (nikahlamadıkça), namuslu kadınlar size haram."[/QUOTE] Ben de ona dikkat çekmeye çalışıyorum. Ayetin Arapçasında [COLOR="Red"]nikahlı eşiniz[/COLOR] yok, iffeti KORUNAN KADINLAR var. MU[U]HS[/U]A[U]N[/U]ÂT iffeti KORUNAN KADINLAR demek. Örneğin Hz Meryem "mu[U]hs[/U]a[U]n[/U]ât"tandı yani iffetini koruyan biri... -elletî a[U]hs[/U]e[U]n[/U]et fercehé (21:91, 66:12) ama hiç kimsenin eşi değildi, bekardı. Ayetin arapçasında [B]haram[/B] kelimesi de yok; tam aksine, [COLOR="Green"]uhille[/COLOR] deniyor yani [B]helal edildi[/B]. |
Ayrıca bişey dikkat çekici.
Niye nikahlı değilde,ma meleket eyman kelimesi kullanılmış. Şöyle düşünüyorum. Birisiyle nikah kıyman değil nikahtan sonra senin yönetimine girmesi yani bakmakla yükümlü olman gereklidir" hükmü kasdediliyor olabilir Yani nişanlına imam nikahı da kıysan, hala babasının evinde babasının ekmeğini yediği için o sana yasak olabilir Ne zaman ki aynı evi paylaştınız,ozaman helal olabilir. Bazı ülkelerde günübirlik nikah kıyılıpsabahına boşuyorlar mesela. Adını hatırlayamadım En doğrusunu allah bilir. |
Hasan bey msj yazdığınızı bilmiyordum.okumadan yazdım.
Alıntı yaptığınız nikahlı eşiniz kısmını değiştirmiştim.ben de yeni farkettim(ma meleket kelimesi nikahtan çok nikahtan sonra yönetimin altına girmesi daha ön planda sanki , Bunu yeni farkettim yani) Ayet şöyle "ma meleket eyman(bakmakla yükümlü olduğunuz?,yönetiminiz altında olanlar?) hariç muhsanat kadınlar ( haram) Yani bir kadınla birlikte olman içün iki kural 1. Nikah(başka ayetlerde emrediyor) 2.yönetiminde olması(evinde bakmakla yükümlüsün) bu ayet bunun için sanırsam. Haram kelimesi önceki ayetten geliyor ( kanaatler o yönde) İki ihtimal var 1. Önceki ayetten bağımsız olarak( ve namuslu kadınlar....diy başlıyor) 2. Haram kelimesi önceki auetten geliyor bu mantıklı çünkü(bunun dışındakiler helal kılıdı)diye devam eder ayet |
[QUOTE=yolcu42;22519]Ayrıca bişey dikkat çekici.
[B]Niye[/B] nikahlı değilde, [U]ma meleket eyman[/U] kelimesi kullanılmış.[/QUOTE] Çünkü Nisâ 24 ve 25'te sözü edilen [U]mâ meleket eymân[/U] nikahlı değildir, nikahlı kelimesi [B]onlar nikahlı olmadığı için[/B] kullanılmıyor ama her biri tıpkı Hz Meryem gibi "mu[U]hs[/U]a[U]n[/U]"dır yani iffetini koruyan -elletî a[U]hs[/U]e[U]n[/U]et fercehé. Öte yandan 23:6 ile 70:30'da [U]mâ meleket eymân[/U]uhum var ki nikahlıdırlar yani koca ya da zevce ve 33:50 ile 33:52'de [U]mâ meleket yemîn[/U]uk var, ki Muhammed nebinin zevceleridir. Daha önce de belirttiğim gibi bu mâ meleket eymân ne yazık ki ham bir konudur, yeteri kadar incelenip tam olarak anlaşılmamış. Örneğin 33:52'de belirtildiği üzere Muhammed nebi olağan nikahlı eşlerini yemîn nikahlı eşleriyle değiştirebiliyor, caiz: [I]Bundan sonra kadınlar sana helal değildir, güzellikleri seni hoşnut etse bile onlar ile eşlerini değiştirmen de... ama eşlerini [U]yemininin malik oldukları[/U]yla değiştirmen caizdir.[/I] [COLOR="Green"]Lâ yahıllu leken nisâu min ba’du ve lâ en tebeddele bihinne min ezvâcin ve lev a’cebeke husnuhunne... illâ [U]mâ meleket yemîn[/U]uk.[/COLOR] Hiç düşünülmemiş ve düşünülmüyor [B]niye[/B] caizdir, ne demektir nebinin olağan nikahlı eşlerini yemin nikahlı eşleriyle değiştirmesi, yemin nikahı ile olağan nikah arasındaki fark nedir? Arapların söylediğine göre bu yemîn nikahı bazı bölgerlerde halen uygulanıyor. Neden oralara gidilip ALAN ARAŞTIRMASI yapılmaz? . |
Korunmasız = korunmayan
Halil Ay hocamız sayfa 18'de "Tefekkürlerimize ışık olması dileğiyle" deyip MUHSANÂT ile ilgili görüşlerini açıklıyor ama kapkaranlık, zifiri karanlık sözler ediyor. Çünkü bakın mâ meleket eymânukum min feteyâtikumul müminât yani yeminlerinizin malik olduğu mümin genç kızlarınız (Nisâ 25) hocamızın hemen arkadan gelen açıklamasına göre ne biçim insanlar imiş: [QUOTE=dost1;22494] Kuvvetli, genç avrat/[U]korunmasız[/U][/QUOTE] MÜMİN olmalarına rağmen iffeti [U]korunmayan[/U] kimseler. Allah aşkına, kendisini Kuran odaklı diye tanımlayan bir sitede nasıl söylenir bu, yüce Allah Kuran'ında tam aksini söyleyip dururken (Müminûn 5): Müminler o kimselerdir ki iffetlerini [U]korurlar[/U] ellezîne hum li furûcihim [U]hâfizûn[/U] "Feteyât ikumul müminât"tır onlar, onları Allah böyle tanımlıyor Allah. Ve Müminûn 5'te diyor ki mümin olmanın alameti farikası iffetin korunmasıdır. Kişi iffetini koruyorsa mümindir, korumuyorsa değil. . |
Farklı fikirler her zaman bilgiye ışık tutar.
Bir fikri kabul edip etmemek önemli değildir. Önemli olan farklı fikirleri dinleyip,en aklauygun olanını bulmaktır. Bir ayette" sözü dinleyip en güzeline uyarlar" der. Halil bey,(yüzyüze tanımasam da)benim hem bu sitede hem de yakın çevremde tanıdığım insanlar arasında en çok takdir edebileceğim kişilerdendir. Çünkü o sadece bilgilerini paylaşıyor. Kişileri küçümsemiyor. Kendini çokbilmiş olarak tanıtmıyor. Tartışmalardan uzak duruyor. "boşsözle karşılaşınca geçip gitmek"(furkan 72-63) " kibirlenmemek" "kuru gürültü değil bilgi sunmak" Bu davranışları şahsen tanımasam da halil beyde görüyorum. Hasan bey işin açıkçası bu üslubu sizden beklemezdim. (önemli olan şu değil, "benim fikrim doğru,senin ki yanlış demek " Önemli olan şu " kardeş olup fikirlerimize saygı duyup,en akla uygun olanını bulabilmek.ve ortak paydada birleşmek Allahtan başka ilah yoktur sözünde birleşerek kardeş olmak Aslında şu ayet tam buraya hitap ediyor galiba. Ve kullarıma de ki: “En güzeli (sözü) söylesinler!” Muhakkak ki şeytan, onların aralarını bozar (fesat çıkarır). Muhakkak ki o, insana apaçık düşmandır.isra53 |
Bir bilgi olarak şu alıntıları sunmak bana mutluluk verir.
[QUOTE=Hasan Akçay]Ve Müminûn 5'te diyor ki mümin olmanın alameti farikası iffetin korunmasıdır. Kişi iffetini koruyorsa mümindir, korumuyorsa değil. [/QUOTE] [url]http://hanifler.com/showthread.php?p=22331#post22331[/url] [B]"Selamun aleyküm, değerli kardeşlerim, Kur'an'ın hiçbir ayetinde iffet sözcüğü geçmez. Bu sözcüğün de türetildiği kendinde olanla yetinme vb anlamlardaki - ayın,fe,fe- kök harflerinden türemiş dört ayet vardır. Bakara 273, Nisa 6, Nur,32-33. Meallerde kullanılan iffet sözcükleri Türkçedeki kullanımıyla Arapça anlamını karşılamamaktadır."[/B] Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle, Allah'a emanet olunuz. Halil Ay Saygılarımla. Galip Yetkin. |
[QUOTE=galipyetkin;22524]Kur'an'ın hiçbir ayetinde [U]iffet[/U] sözcüğü geçmez [/QUOTE]
İffet sözcüğü 66:12'de ve 21:91'de de geçmiyor ama Hz Meryem'den söz eden o ayetlerde onun "ırz"ından, "iffet"inden söz ediliyor. Ve meryem ebnete ımrân elletî a[U]hs[/U]a[U]n[/U]et fercehâ -iffetini [U]koruyan[/U] idi o (Tahrim 12) Eğer Hz Meryem iffetini koruyan değil idi ise neyini koruyan idi? Lütfen İFFET kelimesini kullanmadan cevap verir misiniz. Halil hocamızı ben de sayarım elbet ama Türkçemizi Arapça ile harmanlayıp anlam karmaşası yaratması doğru değil. Birinin bunu ona söylemesi lazım. Ve eğer "Hocamıza saygı!" diyerek özgürce yazamıycaksam hiç yazmamayı tercih ederim. |
[QUOTE=Hasan akçay]Lütfen İFFET kelimesini kullanmadan cevap verir misiniz.
[/QUOTE] Daha evvel de yazmıştım. Bizim anlayışımıza göre "ferc" açıklık, ara, mesafe dir. [B]"aradaki mesafeyi koruyan" veya "mesafeyi koruyanlar, veya saygın kişiler, veya kişilik sahipleri"[/B] Saygılarımla. Galip Yetkin. |
[QUOTE=dost1;22493]24. âyette, [U]Yeminlerinizin sahip oldukları hariç[/U], muhsan kadınlar [nikâhlı/[COLOR="Red"]evli[/COLOR] kadınlar] da haram kılındı buyurulmuştur. Müslümanlara iltica edip de himâyeye verilmiş kadınların diyar-ı küfürdeki kocalarının varlığı önemli değildir.[/QUOTE]
Halil Hocamız sayın Hakkı Yılmaz'dan alıntılamış bu "tahlil"i, dolayısıyla itirazım aslında sayın Yılmaz'adır. Sayın Yılmaz ise görüldüğü üzere yeminlerinizin sahip olduğu kadınlar sanki koca üstüne kocaya varacak kadar iffetsiz* imişcesine onların [COLOR="Red"]evli[/COLOR] olanlarıyla evlenmenizi caiz ilan ediyor ve bunu 60:10'a dayandırıyor. Oysa 60:10'da yeminlerinizin sahip olduğu evli kadınlarla evlenmeniz caizdir anlamına gelen hiç bir ifade yok. Tam aksine sığınmacı kadınları sizin eş alabilmeniz için onların önce kafir kocalarından kopup [B]bekar[/B] hale gelmesi şart koşuluyor, tıpkı kafirlerin sizin [B]nikahınız[/B] altındaki kadınları eş alabilmesi için onların önce sizden kopmasının şart koşulması gibi. [I]Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın <---> sığınmacı kadınları kâfirlere geri döndürmeyin. (Bu kevâfir size helal değildir) <---> bu sığınmacı mümineler kafirlere helal değildir Sarfettiğinizi kafirlerden isteyin <---> Kafirler de sarfettiklerini sizden istesinler.[/I] Artık bütün bunlardan sonra sığınmacı kadınlar o kafirlerle ne kadar evli ise sizin eski eşleriniz sizinle o kadar "evli"dir. O kafirler [COLOR="Red"]sizin nikahınız altındaki[/COLOR] kadınlarla mı evlendiler? ___________________________________________ *[B]Türkçede[/B] iffet ve IRZ eş anlamlıdır. İffet sözcüğü örneğin 66:12'de de geçmiyor ama Hz Meryem'le ilgili o ayette Hz Meryem'in "iffet"inden söz ediliyor: [I]Ve meryem ebnete ımrân elletî a[U]hs[/U]a[U]n[/U]et fercehâ -iffetini [U]koruyan[/U] idi o.[/I] Eğer Hz Meryem iffetini koruyan değil idi ise neyini koruyan idi? Lütfen iffet, IRZ demeden cevap verir misiniz. Halil hocamızı ben de sayarım elbet ama [B]Türkçe[/B] kelimelerde Arapça anlamlar vehmedip anlam karmaşası yaratması doğru değil. Birinin bunu ona söylemesi lazım. Ve eğer "Hocamıza saygı!" diyerek özgürce yazamıycaksam hiç yazmamayı tercih ederim. . |
[QUOTE=Hasan Akçay]Anlaşıldı efendim.
Hz Meryem* "iffet"ini koruMAyan biriymiş, muhsan filan değilmiş. Halil hocamız ne der buna? [/QUOTE] Halil hoca ne diyecekse desin; iyisini der. "İffet" kelimesine yalnızca kadınları niteleyecek şekilde "namus" anlamını verirseniz, bu anlamı kabul etmediğimiz zaman biz Meryem'e "iffetini koruMAyan biri/namussuz" mu demiş oluyoruz? Tuhafsınız. Meryem kaldığı ibadethanenin kuytu bir yerine çekilmiş olması da ırz düşmanı din adamları, ya da bütün erkekler tecavüzcü ya!...., onların tasallutundan korunma ve "namusunu/iffetini" koruma iç güdüsünden mı? Yoksa, hamile ve "savm etmekte" ollduğundan dolayı diğer kişilere karşı bu sebeplerden dolayı [B]mesafeli[/B] davranmasından mı?" Kadınların genelini siz îmânızla namussuz/iffetsiz" deyip hangilerinin "iffetli" olduğunu veya nasıl "iffetli" olacaklarını anlatmanız da tuhaf. Namus/iffet" esas "namussuzluk/iffetsizlik" istisna olması gerekirken sizin anlatılarınızda sanki "iffetsizlik" esas da "iffet" marifet. Her ne ise siz bakın işinize. Saygılar, Sevgiler. Galip Yetkin. |
[QUOTE=galipyetkin;22529]Her ne ise siz bakın işinize.[/QUOTE]
Peki, sizinle uğraşmıyayım. İşime bakayım. Zaten sizi muhatap almaktan kurtulayım diye iletimin bu bölümünü silmiştim ama kaçamamışım, affetmemişsiniz. * Elmalılı'ya göre "ferc"e Türk halkı [U]apış arası[/U] der yani oramız cinsel ilişki için açtığımız yerimizdir. 66:12 Meryem'in "ferc"ini koruduğunu belirtiyor, tekil; mümin olmanın gereğini açıklayan 23:5, 6 ise müminler [U]furûc[/U]unu saklıyanlardır diyor, çoğul. Bakalım ne anlamda: [I]Ve [U]apış araları[/U]nı saklayanlardır onlar Vellezîne hum li [U]furûc[/U]ihim hâfizûn ama eşleri ya da yeminlerinin malik oldukları hariç.[/I]... Müminler bu ikisinin dışındaki insanlara mesafeli davranırlar mı demektir bu ya da onlara ilgi göstermekle birlikte ve yakınlarında olmakla birlikte apış aralarını açmamak suretiyle ırzlarını yani "iffet"lerini korurlar mı? Bu sorum sayın Galip Yetkin'e değildir. . |
Bu yazdığım Sayın Hasan Akçay iletisine cevap olmayıp ayette geçen konu ile ilgili "furûcihim hâfizûn" ifadesinden, aklım-fikrim apış aram ile meşgul olmadığından, yukarıda belirttiğim gibi "ferc/füruç" ifadesini "mesafe" olarak anladığımdan "hâfizûn" kelimesi de bana "aklından çıkartmadığı/aklında/ezberinde tuttuğu" anlamını ifade ettiğinden, "mesafeli davranmayı aklından çıkartmayan kişi"; "mesafeli davranmayı kendine prensip edinmiş olan fert" ifadesini/mânâsını anlıyorum.
Her halde yenisi açılmadıkça bu konuya bir daha değinmem zannederim. Saygılarımla. Galip Yetkin. |
Selamun aleyküm,
Değerli Hasan Akçay kardeşim, [QUOTE=Hasan Akçay;22495]Sevgili Halil hocam, 47:4'ü vahyederek köleliğe son veren Yüce Allah'a inat* "cariyeler"den yani [COLOR="Red"]hür ol[U]ma[/U]yan[/COLOR] kadınlar"dan nasıl dem vurulabilir ki "[B]hür[/B] kadınlar"dan dem vurulabiliyor? [/QUOTE] Konumuz, İslamiyette esirliğin olup olmaması, esirliğin Cenabı Allah'ın yasaklayıp yasaklaması mı ki, Muhammed Suresi 4. ayete gönderme yaptınız. Yazmış olduğum yazı"MUHSANAT" sözcüğü ile ilgili yapmış olduğum açıklamada cahiliye dönemindeki Arapların mevcut uygulamalarını belirtmek içindir. Cenabı Allah Kur'an'da müslümanlara:" Ey müslümanlar!Müslüman olmayanlara saldırın. Onların erkeklerini, kadınlarını, çocuklarını esir alın ve onları köleleştirin, kadınlarını cariye olarak kullanın mı diyor yoksa tebliğ yapılan toplumun mevcut uygulamalarının yanlış olanlarının düzeltilmesi için uyararak ilkelerini mi belirtiyor? Okuyan kardeşlerimizin görmeleri için Muhammed Suresinin 4-6 ayetlerini belirtelim: Muhammed;4: Feiza lekıytümülleziyne keferu fedarberrikab* hatta iza eshantümuhüm feşüddül vesâka, feimma mennen ba'dü ve imma fidaen hatta tedaal harbü evzareha* zâlik* velev yeşaullahu lentesare minhüm ve lâkin liyeblüve ba'daküm Bi ba'd* velleziyne kutilu fiy sebiylillahi felen yudılle a'malehüm. "Kafir olanlarla karşılaştığınızda, boyunları vurmaya bakın. Nihayet onlara ağır bastığınızda, bağı kuvvetleyin. Ondan sonra ya karşılıksız salıvermek ya bir fida’dır/kurtulmalık karşılığı. Harb, ağırlıklarını bırakıncaya kadar..." Enfal;67:Ma kâne li Nebîyyin en yekûne lehu esra hatta yüshıne fiyl Ard* türiydune aradaddünya* vAllahu yüriydül ahirete, vAllahu Azîyzün Hakiym; 67Yeryüzünde ağır basmadıkça; savaşta kesin ve tam üstünlük sağlamadıkça, kendisi için esirler oluşturması hiçbir Nebiye uygun değildir. Siz, dünya genişliğini istersiniz, Allah da âhireti ister. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Alalh'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
Selamun aleyküm,
Değerli yolcu42 kardeşim, [QUOTE=yolcu42;22496]Hasan bey ve halil hocam selam.sizden yorum bekliyorum. Öncelikle "ma meleket eyman" ifadesi neyi kasdeder Bu ifadeyle ilgili ayetlere baktığımda, "eş,çocuk,evde yaşayan bireyler hatta köle cariye olarak bir üst başlık olarak " bakmakla yükümlü olduğu kimseler" diye düşünüyorum Ne dersiniz. Şayet aksi takdirde nisa 36nın kapsamında sanki eş ve çocuklar yokmuş da cariyeler varmış anlamı çıkmıyor mu. Veya müminun 6 da cariyelere karşı furucunu korumaya gerek yok anlamı verilirken nur58 de cariyeler odanıza girerken izin istesin anlamı çıkıyor. Müminun 6: eşleriniz veya(yani,) yeminleriniz altıdakiler... Tıpkı başka bir ayette "işitseydik veya(yani) akıl etseydik... Dediği gibi. Yani burdaki "veya" bağlacı aynı öznenin farklı anlatımlarını betimliyor sanki. Örneğin türkçede, "epilepsi veya halk dilinde sara hastalığı. Nur58:yemininiz altında olan(bakmakla yükümlü olduğunuz,evinizde yaşayan) ve ergeliğe girmemiş olanlar... Burda da "ve" ifadesi aynı özneyi betimliyor Yani hem bakmakla yükümlü olduğun hem de küçük olanlar.bunlar iki ayrı kişi değil bir bireyin iki özelliği. Diye düşünüyorum. Doğrusunu allah bilir Sizin fikriniz ne yöndedir.[/QUOTE] [QUOTE=yolcu42;22496]Öncelikle "ma meleket eyman" ifadesi neyi kasdeder[/QUOTE] Öncelikle şunu belirteyim. İslam dini nikâhsız cinsel ilişkiyi onaylamaz. Nikâhsız gönüllü ilişkiyi zina, nikâhsız ve gönülsüz ilişkiyi de tecavüz sayar. Allah Resulünün eşlerinden olan "Müminlerin Annesi Safiye" bir savaş esiridir; "Mü'minlerin annesi Mariye" de kendisine hediyedir. Allah'ın Resulü her ikisi ile de nikâhlanmış,Tahrim ve Ahzab surelerinde de Resulullah’ın “eşleri” olarak nitelenmişlerdir. Ayetlerde geçen “ ما ملكت ايمانهمma meleket eymanühüm:“Sağ ellerinizin sahip olduğu” demektir. İslam dini tebliğ edilmeye başlandığında Arabistan coğrafyasında kölelik, kurumsal olarak vardı. Satın alınma, miras yoluyla gelme, baskınla kaçırma, harp esirlerinin köleleştirilmesi ve köle bağışı gibi yollarla kölelik kurumlaşmış olarak devam ediyordu. Ma meleket eymanühüm'ü "Sözleşmelerinin sahip oldukları" denilebilir. İslam dini sıcak savaş dışında esir almayı, savaşta alınan esirlerin de köleleştirilmesini yasakladı (Enfal 67 ve Muhammed4) [QUOTE=yolcu42;22496]"eş,çocuk,evde yaşayan bireyler hatta köle cariye olarak bir üst başlık olarak " bakmakla yükümlü olduğu kimseler" diye düşünüyorum Ne dersiniz.[/QUOTE] Sözleşmelerinin sahip oldukları içerisine yukarıda belirttiklerim girer.Cariye sözcüğü ise bu kavrama yamanmış bir iftiradır. Cariye” sözcüğü kök anlamı "olmak,geçmek, akmak" vb anlamlarındaki (cim,ra,ye)kök harflerinden türemiş; "akan, elden ele dolanan, parayla alınıp satılabilen köle kadın" anlamında bir sözcüktür. Türkçemizde bu kökten türemiş İcra/yürütme uygulama, cari/geçerli, cerayan/elektrik akımı gibi kullanılan çokça sözcükler vardır. [QUOTE]Şayet aksi takdirde nisa 36nın kapsamında sanki eş ve çocuklar yokmuş da cariyeler varmış anlamı çıkmıyor mu.[/QUOTE] Ayete bakalım. Nisa;36: Va'budullahe ve la tüşrikû biHi şey’en ve bil valideyni ıhsanen ve bi zil kurba vel yetama vel mesakiyni velcari zil kurba vel caril cünübi ves sahıbi bil cenbi vebnis sebiyli ve ma meleket eymanüküm* innAllahe la yuhıbbu men kâne muhtalen fahura; Allah’a kulluk yapın. O’na hiç bir şeyi ortak etmeyin. Ana-baba’ya, yakınlık sahiplerine, yetimlere, miskinlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolun oğluna ve ellerinizin malik olduklarına/sözleşmelerinin sahip olduklarına ihsanda bulunun. Muhakkak ki Allah kibirlenip övünenleri sevmez. Dediğim gibi cariye ma meleket eymanüküm içerisinde olmaz. [QUOTE]Müminun 6: eşleriniz veya(yani,) yeminleriniz altıdakiler... Tıpkı başka bir ayette "işitseydik veya(yani) akıl etseydik... Dediği gibi. Yani burdaki "veya" bağlacı aynı öznenin farklı anlatımlarını betimliyor sanki. Örneğin türkçede, "epilepsi veya halk dilinde sara hastalığı.[/QUOTE] Olay "ev" bağlacının kullanımında. Müminun;6:İlla alâ ezvacihim ev ma meleket eymanühüm feinnehüm ğayru melumiyn Eşleri yahut sözleşmelerinin sahip oldukları ayrı. Çünkü onlar levmedilmiş değillerdir/kınanmazlar. Burada "EV" bağlacı ile ma meleket eymanüküm ile ilgili açıklama yapılacağı belirtilir ki bu da belirtilmiştir. Ev bağlacının özelliklerini bilmeyenlar bu durum açıklanmayacak gibi eşler ayrı ma meleket eymanüküm ayrı gibi düşünerek açıklamalar yapmışlardır. Ev bağlacıyla ilgili özet açıklamadan sonra ayrıntılı açıklama geleceği ile ilgili Kuranda örnekler vardır. Bakara 135, Zariyat 52 ye bakabilirsiniz. [QUOTE]Nur58:yemininiz altında olan(bakmakla yükümlü olduğunuz,evinizde yaşayan) ve ergeliğe girmemiş olanlar... Burda da "ve" ifadesi aynı özneyi betimliyor Yani hem bakmakla yükümlü olduğun hem de küçük olanlar.bunlar iki ayrı kişi değil bir bireyin iki özelliği. Diye düşünüyorum. Doğrusunu allah bilir Sizin fikriniz ne yöndedir.[/QUOTE] Nur;58:Ya eyyühelleziyne amenu li yeste'zinkümülleziyne meleket eymanüküm velleziyne [B]lem yeblüğul hulüme[/B] minküm selâse merrat... Ey iman edenler!.Sağ ellerinizin malik olduğu/Sözleşmelerinin sahip oldukları kimseler ve [B]sizden akil-baliğ olmayanlarınız[/B], sizden üç defa izin istesinler. Sözleşmelerinin sahip oldukları ile sorumluluk ve bakımı üzerinde söz sahibi oldukları herkes bu kavramın içerisindedir. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsustur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
Selamun aleyküm,
Değerli Hasan Akçay kardeşim, [QUOTE=Hasan Akçay;22499]Hayır, Hz Meryem [COLOR="Red"]bekar[/COLOR]dı ve korunan kadınlardan biriydi (66:12). O halde Hz Meryem örneğinde görüldüğü üzere muhsanât kelimesinin anlamı "[B]Allah tarafından korunan kadın[/B]" demek olur. [U]O günkü toplum[/U]da bolca vardı kendilerini Allah'a adadıkları için Allah tarafından korunan bu tür kadınlar ki aralarında 47:4'ten önce cariye yapılmış olanlar vardı. Zina etmezdi onlar, zina etmeyi çok büyük vebal sayarlardı. Öyleyse, 24. âyetteki المحصنات [el-muhsanât] ile, Allah tarafından korunan “bekar kadınlar” kastedilmiştir. Ne kadar keyfî bir iddia değil mi, tıpkı şunun gibi: Öyleyse, 24. âyetteki المحصنات [el-muhsanât] ile, “evli kadınlar” kastedilmiştir. Bırakalım kardeşim, Allah'a şunu kastettirmeyi bunu kastettirmeyi de "Allah ne diyorsa o!" diyelim. 4:24'te O'nun dediği şudur: Ve kadınların korunanları ama yeminlerinizin yönettikleri hariç -Vel muhsanâtu minen nisâi illâ mâ meleket eymânukum...[/QUOTE] Bakınız bakalım ayete, Meryemin fercini Allah mı korumuş yoksa kendisi mi korumuş? Ve Meryemebnete 'ımranelletiy ahsanet ferceha fenefahna fiyhi min ruhıNa ve saddekat bikelimati Rabbiha ve kütübiHi ve kânet minelkanitiyn; Ve fercini bir kale gibi koruyan İmran kızı Meryem’i de. Onun içine ruhumuzdan nefhettik. Ve Rabbinin Kelimelerini ve Kitablarını tasdik etti ve kanitiynden oldu. Her zaman dersiniz ya: "Allah ne dediyse o." bu sözünüzün uygulayıcısı olup Allah'ın söylemediklerini, söylemiş gibi yapmayınız lütfen. Tahrimdeki vurgu, Meryem'in bakireliği değil,fercini koruduğunadır. Cenabı Allah'ın "bakire/dokunulmamış" sözcüğünü kullandığı ayetlere de bakarsanız olayı daha net görürsünüz. Muhsanat ile ilgili yazımda: Sözcüğün türediği ح[B] ص ن[/B] [h-s-n] kökünün anlamı, “[B]engel olma, koruma altına alma[/B]” demektir. Şehri koruyan sûr'a ve kaleye, حصن [hısn] denir. Konumuz olan المحصنات [muhsanât] sözcüğünün anlamı ise, “koruma altına alınmış kadın” demektir. diyerek sözcüğün türetildiği kök harflerinin anlamını da vermiştim. Tahrim deki [B]ahsanet[/B] Nisa24 deki [B]el-muhsanât[/B], Nisa 25 deki [B]muhsanat[/B] ayrımına iyi bakınız lütfen. Bakmanız durumunda yine de yazınızdaki savlarda bulunacaksanız birşey diyemem. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
Konumuz
4:25'teki [U]muhsanât[/U]: [COLOR="Green"]Ve men lem yestetı’ minkum tavlen en yenkıhal [U]muhsanât[/U]il mu’minâti fe min mâ meleket eymânukum min feteyâtikumul mu’minât[/COLOR]... [QUOTE=Taner;6167] Ve sizden her kim [U][COLOR="Red"]hür[/COLOR] mü’min kadınlar[/U]ı nikâh edecek bir zenginliğe gücü yetmiyorsa, ona da, yeminlerinizin mâlik olduğu, mü’min genç kızlarınızdan nikâhlamak var.... [/QUOTE] Konumuz [U]muhsanât[/U]il mu'minât ifadesindeki muhsanât kelimesidir, ki Hz Meryem örneğinde görüldüğü üzere iffeti "korunan kadınlar" anlamındadır ve [COLOR="Red"]hür[/COLOR] olmakla ilgisi yoktur. Nisâ 25 ise çağlar ve bölgeler ötesidir cahiliye Arabistan'ındaki hür kadın - hür olmayan kadın anlayışına indirgenemez. Ve islamda hür olmayan kadın yoktur. Muhsanât kadınların evlenme konusunda sizden BAĞIMSIZ olanlarıdır ki iffetlerini korurlar tıpkı yeminlerinizin size BAĞLI kıldığı feteyâtikum-genç kızlarınız gibi, ki iffetlerini korurlar. Yeminlerinizin malik olduğu genç kızlarınız iffetlerini korumazlar demek onlara hakarettir. Evlenirken size BAĞLI olan 18'den küçük öz kızlarınız nasıl hür olmayan değilse, cariye değilse yeminlerinizin malik olduğu genç kızlarınız da hür [B]olmayan[/B] değildir. Yanlış olan şey sayın Hakkı Yılmaz'in çevirilerinde 4:24'teki "muhsanât"a evli, 4:25'teki "muhsanât"a hür denmesidir. Konumuz bu. . |
Selamun aleyküm,
Değerli Hasan Akçay kardeşim, [QUOTE=Hasan Akçay;22522]Korunmasız = korunmayan Halil Ay hocamız sayfa 18'de "Tefekkürlerimize ışık olması dileğiyle" deyip MUHSANÂT ile ilgili görüşlerini açıklıyor ama kapkaranlık, zifiri karanlık sözler ediyor. Çünkü bakın mâ meleket eymânukum min feteyâtikumul müminât yani yeminlerinizin malik olduğu mümin genç kızlarınız (Nisâ 25) hocamızın hemen arkadan gelen açıklamasına göre ne biçim insanlar imiş: MÜMİN olmalarına rağmen iffeti [U]korunmayan[/U] kimseler. Allah aşkına, kendisini Kuran odaklı diye tanımlayan bir sitede nasıl söylenir bu, yüce Allah Kuran'ında tam aksini söyleyip dururken (Müminûn 5): Müminler o kimselerdir ki iffetlerini [U]korurlar[/U] ellezîne hum li furûcihim [U]hâfizûn[/U] "Feteyât ikumul müminât"tır onlar, onları Allah böyle tanımlıyor Allah. Ve Müminûn 5'te diyor ki mümin olmanın alameti farikası iffetin korunmasıdır. Kişi iffetini koruyorsa mümindir, korumuyorsa değil. .[/QUOTE] Kur'an, Arabiyyendir. El Muhsanat sözcüğünün Arapçada türetildiği kök حصن - "h-s-n"dir. Bu kökün anlamı, "engel olma, koruma altına alma" demektir. Muhsanat sözcüğü "Korunulan, korunmuş olan,korunma altına alınmış olan" anlamındadır. Kapkaranlık, zifiri karanlık sözler olarak belirttiğiniz Nisa 24 ve 25 deki "El muhsanat",Korunduğu, korunmuşluğu bilinenlerdir. Korunduğu, korunmuşluğu bilinenler de bu ayetlerin tebliğ edildiği toplumun geleneklerinde, yaşantılarında "evli kadınlar ile hür kadınlardır." [QUOTE]Çünkü bakın mâ meleket eymânukum min feteyâtikumul müminât yani yeminlerinizin malik olduğu mümin genç kızlarınız (Nisâ 25) hocamızın hemen arkadan gelen açıklamasına göre ne biçim insanlar imiş:[/QUOTE] Değerli kardeşim sizin "feteyat" ile ilgili bu mesajınıza: [QUOTE] FETEYÂT erkek + dişi değil yalnızca dişilerdir: Prof Süleyman Ateş (Kur'ânı Kerîm Tefsîri, Nisâ 25): İnanmış feteyâtınızdan... ifadesindeki el-feteyât "el-FETÂT"ın çoğulu olup fetâ genç delikanlı, yiğit cömert erkek anlamına gelir, FETÂT ise genç, güzel, cömert kız demektir.[/QUOTE] "Kuvvetli,genç avrat/korunmasız" sözlerini eklemiştim. Avrat sözcüğü ile ilgili yanlış anlamalara meydan vermemek için de avrat sözcüğünün korunmasız olduğunu slaçla eklemiştim. Buna göre "feteyat";Genç,güzel,cömert, [B]kuvvetli genç avrat[/B] olur. Arapça olan "avrat" sözcüğü; "yarık, yırtık, açık, gedik, korumasız" anlamındaki عور - 'avr sözcüğünden türeyen عورة - "avret" sözcüğünün çoğuludur. Bu nedenle avrat sözcüğünü slaçla korunmasız diye vurguladım. Anlamını dikkatinizden kaçıran avrat sözcüğüne göndermeler yaparak neler de üretmişsiniz? Hayret! [QUOTE]MÜMİN olmalarına rağmen iffeti [U]korunmayan[/U] kimseler. Allah aşkına, kendisini Kuran odaklı diye tanımlayan bir sitede nasıl söylenir bu, yüce Allah Kuran'ında tam aksini söyleyip dururken (Müminûn 5): Müminler o kimselerdir ki iffetlerini [U]korurlar[/U] ellezîne hum li furûcihim [U]hâfizûn[/U] "Feteyât ikumul müminât"tır onlar, onları Allah böyle tanımlıyor Allah. Ve Müminûn 5'te diyor ki mümin olmanın alameti farikası iffetin korunmasıdır. Kişi iffetini koruyorsa mümindir, korumuyorsa değil.[/QUOTE] Bu yargınızı okuyanların ulaşacakları sonuç: Dini İslam olmayan ancak iffetini koruyan herkes mü'mindir olur. Söylemlerinizle ilgili algı yaratmak için örnek verdiğiniz ayet Mü'minun suresinin mü'min olanların yapması gerekenlerin belirtildiği ayet bir bütün olarak 11 ayette belirtilen: 1Kesinlikle, inananlar durumlarını korudular/ zafer kazandılar. 2Onlar, salâtlarında [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmalarında; toplumu aydınlatmaya çalışmalarında] gösterişsiz/ samimi olan kimselerdir. 3Ve onlar, boş şeylerden yüz çeviren kimselerdir, 4Ve onlar, zekâtı işleyen/vergiyi veren kimselerdir, 5-7Ve onlar, ferclerini koruyan kimselerdir, –eşleri veya sözleşmelerinin sahip oldukları ayrı, çünkü bundan dolayı kınanamazlar, oysa bunun ötesine gitmek isteyenler, işte onlar, sınırları aşanların ta kendileridir.– 8Ve onlar, emanetlerine ve antlaşmalarına riâyet eden kimselerdir. 9Ve onlar, salâtlarını [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumlarını] koruyan kimselerdir. 10,11İşte onlar, içinde temelli kalacakları Firdevs cennetine son sahip olan son sahiplerin ta kendileridir. ayetlerden 5.sidir. Bu ayete bakalım: Mü'minun;5: Velleziyne hüm li furucihim hafizun; Ve onlar ki ferclerini mühafaza edicidirler. Burada iffetlerini değil ferclerini korurlar diyor. Bakınız Cenabı Allah Nisa;6: "...ve men kâne ğaniyyen [B]felyesta'fif[/B]... diyor. Şimdi burada ne diyeceğiz? Zengin olanlar İffetli davransınlar mı diyeceğiz? [QUOTE]"Feteyât ikumul müminât"tır onlar, onları Allah böyle tanımlıyor Allah.[/QUOTE] Değerli kardeşim cümlelerin ögelerini oluşturan sözcüklerin açıklanması ile cümleyi ögelerinden koparmadan vermek farklı şeylerdir. Nisa;25 den alıntı yaptığınız neden yarım bırakıyorsunuz? Ve men lem yestetı' minküm tavlen en yenkihal [B]muhsanatil mu'minati[/B] f[B]emin ma meleket eymanüküm min feteyatikümül mu'minat [/B] Ve sizden her kim [B]hür mü’min kadınları/muhsanatil mu'minati[/B] nikâh edecek bir zenginliğe gücü yetmiyorsa, ona da, [B]yasal çerçevede himayenize verilen, mü’min genç kızlarınızdan/min feteyatikümül mu'minat[/B] nikâhlamak var. Ve Allah, sizin imanınızı daha iyi bilir. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
Selamun aleyküm değerli kardeşlerim,
Kur'an Arabiyyendir. Arabiyyen olan Kur'an ayetleri Türkçeye, Arapça sözcüklerin Türkçe karşılıkları ile açıklanır. Müzakerelerde sıkça kullanılan ırz,iffet sözcükleri ile ilgili sorunları gidermek için bu konu ile ilgili yapılmış İlyas Karslı'ya ait olan bir çalışmadan alıntılar yapacağım. [B]العِرْض ırz:Ceset[/B]: beden/vücut nefs: hayat/can/kişinin kendisi haseb:soy/sop/asalet, şeref/haysiyet, kişinin övme ya da yermeye konu olabilecek manevi kişiliği bedenin pis ya da temiz kokusu, gözenek, yağmur bulutu, ağaçlı vadi… İbn Kuteybe, bu kelimenin sadece 'nefs/kişinin kendisi, bedeni, canı' anlamına geldiğini iddia etmiştir. Ancak, diğer birçok Arap dilcisi, bunun değişik anlamlarının olduğunu delilleriyle ortaya koymuştur. Araştırabildiğimiz kadarıyla, Arapça lügatlerin hiçbirinde, 'ırz' kelimesinin, cinsellik ifade ettiğine veya cinselliği çağrıştıran bir anlamının olduğuna rastlayamadık. [B]Kullanım Yerine Göre Anlamları:[/B] Bu kelime, çoğu defa başka bir kelimeyle birleşip yeni bir tabir oluşturmak suretiyle kullanılır. Onların bazıları şöyledir: لاَ تعرضْ عِرضَ فُلانٍ! – Irzına sataşma!= Hakkında kötü konuşma! عَرَضَ عِرضَهُ. – Sövüp hakaret etti. Soyu-sopu ve asaletiyle onu aşağıladı. طَعَنَ فلان في عِرض فلان. – Irzını rencide etti=Hakkında kötü konuştu. أكْرَمْتُ عنه عِرضي. – Irzımı ondan korudum=Canımı/kendimi ondan korudum. فلانٌ نقِيّ العِرض. – Falancanın ırzı temizdir=Haysiyetlidir. فلان مُنتنُ العِرض. – Bedeni pis kokuyor. فلان جَرِبُ العِرضِ. – Soyu-sopu bozuk. إمرأةٌ طَيِّبةُ العِرضِ. –Vücudu hoş kokan kadın. فلان كريم العرضِ. – Soylu/soplu birisi=Asilzâde birisi. Arap Dilciler, Ebu'd-Derdâ'nın: أَقْرِضْ مِن عِرضك لِيوم فَقْركَ! – sözünü:''Seni yerip ayıplayan kişiye karşılık verme! Onu, kıyamet günü ihtiyacın olunca alacağın olarak kabul et!'' şeklinde anlamışlardır. Yine Arap dilciler, Hz. Ömer'in (ra) Hutay'e adlı şaire söylediği فانْدّفّعْتَ تُغَنّي بأعراض المسلمين! sözünü; 'Şiirinde müslümanların soyunu-sopunu/ırzlarını yermeye koyuldun' şeklinde yorumlamışlardır. Arap televizyonlarında film vb. seyrederken şöyle ifadeleri sıkça duymak mümkündür: فليس لي مال سِوى عِرضي. 'Irzım/canımdan başka hiçbir malım/kuruşum yoktur.' [B]Şiirlerdeki Anlamları:[/B] Birçok Arap şair, 'ırz' kelimesini değişik anlamlar ifade edecek biçimde kullanmıştır. Onlardan bazıları şöyledir: لَوأن الصّخورَ الصُّمَّ يسمعْنَ صَلْقَنَا لَرُحْنَ وفي أعراضهن فُطورُ. -Şayet sağır kayalar feryadımızı duysalardı, bünyelerinde gedikler açılmış bir halde kaçarlardı. رُبَّ مهزولٍ سمينٌ عِرضُه وسمين الجسمِ مهزولُ الحَسَبِ. -Nice güçsüzler var ki, ırzı/kişiliği güçlüdür. Nice bedeni güçlü olanlar vardır ki, onların da soyu-sopunda iş yoktur. فإنّ أبي ووالده وعرضي لعرضِ محمد منكم وِقاءُ. -Babam, onun babası ve benim ırzım:bedenim/canım, size karşı Muhammed'in ırzını:bedenini/canını korumak için kalkandır. ولكنّ أعراضَ الكِرامِ مَصُونـــةٌ إذا كان أعراضَ اللئامِ تُفَرفََرُ. -Alçakların ırzları/kişilikleri bocalasa bile, asilzadelerin ırzları/kişilikleri korunmuştur. قاتلك اللهُ! ما أشَدَّ عليـ كَ البَدْلَ في صَوْنِ عرضك الجَرِبِ. -Allah cezanı versin! Soysuzluğunu korumada ne kadar değiştin!? يُنْبِئُكَ ذُو عِرضهم عنّي وعالمُهـــــم وليس جاهلُ أمرٍ مِثْلَ مَن عَلِمَا. -Onların soylu-sopluları/asilzadeleri/eşrafı ve alimleri sana beni anlatıyor. Bilmeyen, bilen gibi olmaz! أصون عرضي بمالي لا أدنّسه لا بارك اللهُ بعد العرض في المال. -Paramla ırzımı/nâmusumu:kişiliğimi korurum, onu kirletmem. Çünkü, ırz/nâmûs:kişilik olmadıktan sonra Allah paraya da bereket vermez. Örneklerde de görüldüğü gibi 'ırz' kelimesi bazen 'beden/can/vücut' anlamında, bazen de 'manevi kişilik/haysiyet, şeref, asalet..' anlamında kullanılmıştır. Bu kullanım biçimlerini biraz daha netleştirecek olursak şöyle diyebiliriz: Arap şiirlerindeki 'ırz' kelimesi, bazen maddî varlığı, bazen de insanın manevî varlığını ifade etmekte olup, cinsellik ifade eden bir anlamı bulunmamaktadır. Kur'ân âyetlerinde yer almayan 'ırz' kelimesinin, hadislerde sıkça kullanıldığını görmekteyiz. Kelimenin anlamını daha iyi kavrayabilmemiz için, hadislerde kullanım biçimlerini de görmek faydalı olur kanaatindeyiz. Ancak, hadislerde geçen bu kelimeyi incelerken, hadislerin sıhhat, senet ya da içerdiği hükümlere değinmeden, sadece birkaç hadisi örnek vermek suretiyle, 'ırz' kelimesinin hadislerdeki anlamları üzerinde duracağız. [B]1. Hadis[/B]: Şiirler bölümünde gördüğümüz ve Hz. Peygamber'in (sa) özel şairi olan Hassân b. Sâbit'e ait kısım, Buhârî (Meğâzî, 34) ve Müslim (Fedâilu's-Sahâbe 157, Tevbe 57..) gibi sahih hadis kaynaklarında geçmektedir. Bu şiirin فإنّ أبي ووالده وعرضي لعرضِ محمد منكم وِقاءُ bölümü hadis mütercimleri tara-fından şu şekillerde tercüme edilmiştir: a) "Çünkü babam, onun babası ve benim şerefim Size karşı Muhammed'in şerefine siperdir." b) ‘'Şüphesiz benim babam, babamın babası ile benim şeref ve nâmûsum, Muhammed'in şerefi için size karşı bir muhafazadır.'’ c) ‘Hiç şüphe yok ki babam, onun babası ve benim ırzım, Muhammed'in ırzını sizden korumak için muhafazadır.' d) ‘Muhakkak ki, babam, babası ve ırzım, Muhammed'in ırzını sizden korumak için muhafazadır.' Bu dört örneğin ortak noktası, 'ırz' kelimesinin 'şeref, ırz, nâmûs' şeklinde tercüme edilmiş olmasıdır. Kanaatimize göre şiir metninde geçen 'ırz' kelimesi, Türkçemizde kullanılan 'ırz'la aynı anlama gelmemektedir. Buradaki 'ırz' doğrudan doğruya 'beden, vücut/can'/insanın kendisi anlamlarını taşır. Çünkü, ne Türk ne de Arap örfünde 'ırz'ın, 'ırz'a siper edilmesi, diğer bir ifadeyle, 'birinin şerefinin diğer birinin şerefine siper edilmesi' makul ve mantıklı de-ğildir. Şerefin siper edileceği şey yoktur, her şey (can ve beden dahil) sadece şeref için siper edilebilir. Hassân b. Sâbit bu kelimeyi başka bir şiirinde 'şeref/nâmûs/haysiyet' anlamında kullanmıştır. Meselâ şu şiir bunun açık örneğini teşkil eder: أصون عرضي بمالي لا أدنّسه لا بارك اللهُ بعد العرض في المال. -Paramla ırzımı/nâmusumu:kişiliğimi korurum, onu kirletmem. Çünkü, ırz/nâmûs:kişilik olmadıktan sonra Allah paraya da bereket vermez. Hatalı tercüme edildiğini söylediğimiz şiirin doğruya yakın tercümesi şöyle olmalıydı: 'Babam, onun babası/dedem ve benim ırzım:bedenim/canım, size karşı Muhammed'in ırzını:bedenini/canını korumak için kalkandır.' Bu şiirin İngilizce tercümesinde de aynı hataya düşülmüş ve 'ırz' kelimesi orada da 'honour/şeref' şeklinde tercüme edilmiştir. ''My father and his (my father) father and my honour are all for protection of Muhammad's honour from.'' [B]2. Hadis:[/B] ... فمن اتّقى الشّبهات إستبرأ لدينه وعرضه ... Bu hadis de muhtelif hadis kitaplarında farklı kayıtlarla mevcuttur ve birçok mütercim tarafından tercüme edilmiştir. Bu tercümelerin de ortak noktası, metinde geçen ‘ırz’ kelimesinin Türkçeye ‘ırz’ olarak tercüme edilmesidir. Halbuki metinde geçen ‘ırz’ kelimesi, Türkçedeki cinselliği çağrıştıran ‘ırz’ anlamında değildir. Nitekim bazı mütercimler bunu parantez içinde ‘yani şeref ve haysiyetini’, bazıları da ‘haysiyetini’ şeklinde tercüme etmişlerdir. 'Irz' kelimesi, aynı hadisin İngilizceye tercümesinde 'honour/şeref/haysiyet' şeklinde geçmektedir. Bu kelime, metinlerini verdiğimiz iki hadisin dışında da geçmektedir ve oralarda yine çoğu kez ‘ırz’ diye tercüme edilmektedir. Bu durum bazen anlaşılmayı da zorlaştırabilmektedir. Meselâ şu hadisin tercümesini anlamakta güçlük çekilir: [B]3. Hadis:[/B] لَيُّ الواجدِ يُحِلّ عِرضه وعقوبتَه. ‘Ödeyecek şeyi bulan kimsenin, borç ödemeyi geciktirip uzatması, ona ceza vermeyi ve ırzını helâl kılar.’ Bu tercümenin muhatabı olan Türk oku-yucu için, ‘ırz’ın helâl kılınması, izaha muhtaç bir durumdur. Onun için bazı mütercimler bu ifadeyi yumuşatarak ‘haysiyetinin ihlal edilmesi’ şeklinde tercüme etmişlerdir. Ancak bu tercüme de yine izaha muhtaçtır. Öyleyse bu-rada geçen ‘ırz’ kelimelerini ‘beden/vücut’ şeklinde tercüme etmek ve buna göre izah etmek daha mantıklı olabilirdi. Burada metnini verdiğimiz üç hadisin dışında da bazı hadisler vardır. 'Irz' kelimesi onlarda da bu 'ırz' olarak tercüme edilmiştir. Ancak biz, konuyu uzatmamak için onları buraya almayacağız. Arapça kaynaklarda Hz. Peygamber'e (sa) isnad edilen bir ifade var. Onda geçen 'ırz' kelimesi de açıkça anlaşılacak şekilde 'beden/can/hayat' anlamına gelir. إنما هو عَرَقٌ يجري من أعراضهم مثلُ المسك. – ''Onların bedenlerinden sadece misk gibi ter akar.'' [B]'IRZ' KAVRAMININ TÜRKÇEDEKİ ANLAMLARI[/B] [B]A- Sözlük Anlamları:[/B] Türkçe sözlük ve ansiklopediler 'ırz' kelimesini, anlamları birbirine çok yakın olan bazı soyut kavramlarla açıklarlar. Onların bu kelimeye verdikleri anlamlar ana hatları itibariyle şöyledir: [B]IRZ[/B]: Nâmûs, iffet, şeref, ismet, şan ve şeref, perde vakar, cinsel haysiyet… Sözlüklerin 'Irz' kavramına verdiği anlamlara baktığımızda göze çarpan önemli iki şey var. Bunlardan biri, Arapça asıllı bir kelimenin açıklamasında kullanılan kelimelerin yine genelde Arapça olması, ikincisi ise, 'ırz' kelimesini açıklamak için kullanılan kelimelerin de 'ırz' gibi soyut kavramlar olması. Nâmûs, iffet, şeref… gibi. Durum böyle olunca bazı sözlükler, bu kavramı tanımlama yolunu tercih etmişlerdir. Meselâ: [B]'IRZ'[/B]: Bir kimsenin, başkaları tarafından dokunulmaması ve saygı gösterilmesi gereken iffetidir. Bir başka tanıma göre ise, -başkaları tarafından saygı gösterilmesi gereken nâmûs ve iffettir. Bu tanımlamalara dikkat edildiğinde yine ön plana çıkan iki kavram vardır: İffet ve nâmûs. Bu durum da bize, 'ırz' hakkında net bir fikir vermemektedir. Çünkü, 'iffet ve nâmûs' kavramları da yabancı kelime ve somut anlamlara olmayan, çok geniş anlam ifade eden kavramlardır. Bundan dolayı olacak ki sözlükler ve deyimleri toplayan kitaplar, 'ırz' kavramıyla ilgili deyimleri de toplamışlardır. Bu eserlerde 'ırz'la ilgili şu deyimler de geçmektedir: [B]Irz ehli:[/B] Nâmuslu, afîf, namuslu, iffetli kimse. Irz düşmanı: Cinsel zevki için her türlü yasa ve töreleri çiğnemekten çe-kinmeyen kimse, insanların ırzlarına musallat olan kimse, başkalarının cinsel haysiyetine zarar veren kimse, cinsel zevki için başkalarının ırzına el uzatmaktan çekinmeyen kimse, başkalarının namusuna göz diken ve cinsel isteğini her türlü ahlak, töre ve yasaları çiğneyerek karşılamaktan çekinmeyen kimse.. Bu deyimlerin de okuyucuya net bir fikir verdiği söylenemez. Ancak, 'ırz'ın cinsellikle ilgili bir kavram olması ihtimali arttığı da bir gerçektir. Kav-ramı daha net bir şekilde anlayabilmek için, bu tür deyimleri incelemeye de-vam ettiğimizde karşımıza hukuku da ilgilendiren bir deyim çıkmaktadır. O da 'ırza geçmek' deyimidir. [B]Irza geçmek[/B]: Aldatarak ya da zor kullanarak, bir kimseyi cinsel zevkine konu yapmak, zor kullanarak cinsi temasta bulunmak anlamına gelmektedir. Bu deyimin hukuk literatüründeki anlamı da yine 'cinsel ilişki'yle ilgilidir. Çünkü, ‘ırz’ kelimesi zaman içinde, korunması gereken manevi kişilik değerlerinden yalnızca ‘iffet’le ve cinsî hayatla ilgili olanlarına hasredilmiş, ‘ırza tecavüz’ tabiri de özellikle Türk örfünde ve hukuk dilinde ‘cinsel tecavüz’ü ifade eder olmuştur. Bütün bunları göz önünde bulundurmak suretiyle bir neticeye varmak istersek, 'ırz'ın kesin olarak cinsellik ifade ettiğini, namus ve iffet gibi diğer soyut kavramlardan daha özel bir anlamı olduğunu söylememiz mümkündür. Ancak bu kavramın, sözlüklerin de açıkça belirttiği gibi, nâmûs, iffet, şan ve şeref.. gibi anlamları da vardır. Nitekim bazı nesir ve şiirlerde bu kavramın her iki (cinsellik ve nâmûs) anlama yorumlanacak şekilde kullanıldığı da görülür. [B]B- Şiir ve Nesirdeki Anlamları:[/B] 'Irz' kavramı, zaman zaman Türkçe şiir ve nesirde de kullanılmıştır. Bir fikir vermesi açısından sadece ikişer kısa örnekle bunlara işaret etmekte fayda vardır. M. Akif Ersoy mısraında şöyle der: Irzımızdır çiğnenen, evlâdımızdır doğranan Hey sıkılmaz! Ağlamazsan bari gülmekten utan! Mir'âtî de dörtlüğünde şunları söyler: Gördüğün dilbere dil verip akma, Kimsenin ırzına yan gözle bakma Kapın kakılmadan kapıyı kakma, Kıyamete kalmaz zaman demişler. Bu şiirler incelendiğinde 'ırz'ın, Akif tarafından 'nâmûs, iffet, şeref, haysiyet, manevi kişilik' anlamlarında kullanıldığı söylenebilir. Mir'âtî'nin şiirinde ise, dil-gönül, ve dilber-sevgili kelimelerinin kullanılması, cinselliği çağrıştırmaktadır. Nesirdeki örnek için, Sâmiha Ayverdi'nin şu sözü önemlidir: 'Bekçiye mahalle, ırzını, namusunu, malını canını tereddütsüz teslim edebilirdi.' Ömer Asım Aksoy ise: ' İnsan ırzını, nâmûsunu korumak için canını feda eder.' İfadelere dikkat edilecek olursa görülür ki, her ikisinde de önce 'ırz', sonra da 'nâmûs' kavramları peş peşe kullanılmış. Bu da bize, 'ırz'ın 'nâmûs'tan daha özel bir kavram olduğunu göstermektedir. Bunun cinsellik olması ihtimali fazladır. 'Irz' Arapça asıllı bir kelime olmakla birlikte, anlam kaybına uğramış olarak Türkçede de sıkça kullanılan bir kelime olmuştur. Bu kelime Ku'ân'da yer almamakla birlikte, Kur'ân meallerinde yer almaktadır. Kur'ân'da geçen 'ferc/üreme organı' kelimesi meallerde 'ırz' olarak tercüme edilmiş. Hadislerde geçen 'ırz' kelimeleri de tercümeye yine 'ırz' olarak yansımıştır. Dolayısıyla şöyle bir denklem oluşmuştur: [B]Kur'ân'daki 'ferc/üreme organı'=Türkçedeki 'ırz'=Hadislerdeki 'ırz'.[/B] Yani Kur'ân'da üreme organını ifade eden ‘ferc’ kelimesi Türkçeye, hadislerde 'ırz/haysiyet, şeref, kişinin kendisi, beden, asalet, manevi kişilik.. ifade eden kelimeyle tercüme edilir olmuştur. Dolayısıyla, Kur'ân'da üreme organı olan kelimeyle, hadislerdeki 'ırz' ve Türkçedeki 'ırz' birbirinin eş anlamlısı durumuna gelmiştir. Halbuki gerçekte durum hiç de öyle değildir. Hadislerde geçen 'ırz' kelimesinin cinsellikle hiçbir ilgisi yoktur. Türkçedeki 'ırz' ise, cinsellikle yakından ilgilidir. Bu duruma göre, hadislerde geçen bu kelimenin Türkçeye 'ırz' diye çevrilmesi, izaha muhtaçtır. Öyleyse bu kelime, içerisinde bulunduğu cümlenin bağlamına göre tercüme edilmelidir. Değerli kardeşlerim, Arapça'ya aşina olanlarca anlaşılır olmasına rağmen aşina olmayanlarca yanlış yargılara neden olmamak için bu sözcükler kullanıldığında kısa bir notla açıklama yapılması gerektiğini düşünüyorum. Geçen yıllarda görsel ve yazılı basında sıkça gündeme gelen "mahallenin namusu" ile ilgili söylemler "namus" sözcüğünün uyulacak ilkeler yasalar vb gerçek anlamını bilmeyenler, Türkçedeki anlamı gibi düşünerek acımasızca eleştirilerde bulunmuşlardı. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
Halil hocam selamlar.
Yanlış anlamadıysam şöyle diyorsunuz doğru mudur: "eski arap gelenekleri üzerine dinimiz gelmiştir. Başka ifadeler gibi Ma meleket eyman ifadesi de islamiyet öncesinde kullanılan bir ifadedir.örneğin müminün 6 da "eşleri veya yeminleri bağladıkları" şeklinde ayrı ayrı ifade kullanmıştır fakat kuranın diğer hükümleri zaten bu ikisinin eşit haklara sahip olduğunu belirtir. Yani şöyle bir ifade olsa, "ali veya ahmet gelebilir" Bu ifade ali ile ahmedin farklı sıfatlara sahip olduğunu gösterse de başka cümlelerde ali'ye de ahmedin sahip olduğu haklar verilmiştir" Sadece benim aklıma takılan bazı ayetler vardı.aslında ben de böyle düşünüyordum. Mesela nisa36 da eş ve çocuklardan bahsetmemesi. Aslında yazınızı okuyunca müminün6 da verdiğim " veya" bağlacına " yani" anlamı vermenin biraz keyfi olabileceğini farkettim. Eğer benim düşündüğüm gibi . "ma meleket eyman" ifadesine "şu an yönetiminizde(elinizde) bulunan anlamı verince şunlar oluyor Müminün 5-6 " eşleri veya yönetimi altındakiler(mesela evinde yaşayanlar) dışında furuçlarını korurlar" Burda furucunu korumak kavramı üzerine düşününce Meryem için 21/91 -- 66/12" furucunu koruyan(hasun) Eş ve yeminleri bağladıkları dışında ( müminün6)"furucunu koruyan(hafız) Korumak için İki ayrı yüklem kullanılıyor.(hasun ve hafız) Acaba kişinin aile içinde" eşi veya ev halkı" içinde furucunu korumaya gerek olmaması demek " edep yerlerini açması" değilde " "zinetlerini belli edebilecek kıyafetlerle ( eşofman,tişört) oturabilmesimidir Yani nur 30-31 de Furcunu korumak ve zinetini belli etmek aynı şeyi ifade edebiliyor olabilir Nur 30 da " furucunu korusunlar,bu daha temizdir."der ve devam eder. Ayrıca nisa3 de şöyle bir anlam oluyor "ikişer üçer,dörder evlenin Adaletsiz davranmaktan Korkarsanız bir tane veya şu an elinizde olan( yani elinizde iki tane varsa onunla yetin) Aslında biraz karışık oldu Aklımın bir yanı sizin gibi düşünürken diğer yanı ma meleket eyman ifadesinin " ev halkını da kapsadığını da düşünüyor. Neyse inşallah araştırıyorum. Selamlar |
Son mesajımızı aynı anda yazmışız okuyamadan yazdım
Ma meleket eyman ifadesinin tartışmayla alakası yok gibi görünse de bu kavram aslında kilit noktaya benziyor |
Uzun bir zamandan beri [B]FERC[/B] kelimesinin iki şey arasındaki aralık/boşluk/mesafe demek olduğunu iddia ediyoruz.
Düşüncelerimize göre bu ifade ile "[B]FECR[/B]-/yarmak-yarık ile karıştırılmaktadır. Bu karıştırmanın bir sonucu olarak dişi canlıların üreme organları ferc-furuc denmesinin bu organların yarık olmasından ileri geldiği zannedilmektedir. Halbuki sebep bu organların yarık olmasından değil iki bacak aralığında bulunuyor olmasındandır. Zamanla kadının önünden kinaye olarak kullanımı yaygınlaşmıştır. "Ahsenet ferâcehâ" bu anlamdadır. Biz yazdığımız yazılarda bu "cinsel organ" diye (meselâ:Nur-30-31)ifade ettiklerinin mânâsının bu olmayıp 'aralık-mesafe-haysiyetli davranış' olduğunu belirttik. Bu nedenle de Kaf-6. ayette "furuç" ifadesi geçtiğinden "göğün yarığından" değil; "göğün aralığından" bahsedilmek gerekir. Bu ifade meallerde ve sitemize yazanlarca "ırz-iffet" diye kullanılıyor. Halbuki karşılığı [B]"aralık/mesafe/şeref/haysiyet/saygınlık/karakter/ kişilik/kişinin başkalarını etki altına almamak (kibirlenmemek) üzere kendi kendine duyduğu gurur/özbenlik"[/B]dir. Mu'minun Suresinde de bu anlamların verilmesinin sebebi de o kişilerin zekatı verip, başkalarının haklarını yemedikleri için gururlu, haysiyetli, şerefli, saygınlıklı, karakterli kişiler olup bu durumları nedeni ile kendiliğinden diğerlerinden mesafeli durmalarıdır. [B]23/MU'MİNÛN-4 : Ve onlar, zekâtı verenlerdir.[/B] [B]23/MU'MİNÛN-5 : Ve onlar, (bu nedenle)mesafeli duruşlarını/saygınlıklarını koruyanlardır; kişilik sahibidirler.[/B] Saygılarımla. Galip Yetkin |
[QUOTE=dost1;22536]Nisa;25 den alıntı yaptığınız neden yarım bırakıyorsunuz?
Ve men lem yestetı' minküm tavlen en yenkihal [B]muhsanatil mu'minati[/B] f[B]emin ma meleket eymanüküm min feteyatikümül mu'minat [/B] Ve sizden her kim [B][COLOR="Red"]hür[/COLOR] mü’min kadınları/muhsanatil mu'minati[/B] nikâh edecek bir zenginliğe gücü yetmiyorsa, ona da, [B]yasal çerçevede himayenize verilen, mü’min genç kızlarınızdan/min feteyatikümül mu'minat[/B] nikâhlamak var. Ve Allah, sizin imanınızı daha iyi bilir.[/QUOTE] Nisâ 25'in bu Hakkı Yılmaz mealindeki [COLOR="Red"]hür[/COLOR] kelimesinin Arapça metinde karşılığı yok. Uydurmuşlar bu kelimeyi ve içme suyuna lağım katarcasına Allah'ın ayetine boca etmişler. Daha önce bunu dile getirdim ve şuna da dikkat çekmeye çalıştım Türkçeye vakıf olan bir insan bilir ki bir yerde hür kadınlar var diyorsanız hür olMAyan kadınlar da var diyorsunuz. Oysa "Kuran'daki islam"da hür olmayan kadın yok. Anlatamamışım, bundan sonra da anlatamıyacağım ortada çünkü ne yaptığımız ne yapacağımızın teminatıdır. Ne yaptığımız ortada. Bir örnek daha, buyurun: [I]Burada iffetlerini değil ferclerini korurlar diyor. Bakınız Cenabı Allah Nisa;6: "...ve men kâne ğaniyyen [B]felyesta'fif[/B]... diyor. Şimdi burada ne diyeceğiz? Zengin olanlar İffetli davransınlar mı diyeceğiz? [/I] Hayır. Zenginler yetimlerin mallarını yemekten [B]çekinsinler[/B] diyeceğiz çünkü bu cümle Türkçedir, buradaki iffet kelimesi o yüzden Türkçedir. "...ve men kâne ğaniyyen [B]felyesta'fif[/B]" ise Arapçadır ve buradaki iffet kelimesi Arapçadır. Türkçe cümledeki iffet = Arapça cümledeki iffet olmaz. Arapçadaki iffet eş anlamlı olarak geçmemiş Türkçeye yani "[U]çakma[/U] aynılık"tır olay, ki İngilizcesi "[U]false[/U] cognate"tir eğer mukayese bir işe yarayacaksa. Türkçe kelimelerde Arapça anlamlar aramak vehimdir, demiştim. Boş yere demişim. Sözün sonuna gelmişiz. Pes ediyorum, bu forumda yazmıyacağım artık Boşu boşuna niye yazayım. . |
[COLOR="Blue"]bu forumda yazmayacağım artık.[/COLOR]
Hasan Akçay Efendi. Ne demek bu...? Ağzından yel alsın. Kavgasız, çekişmesiz olur mu? Binlerce senenin çekişmesi bu konular. Yaz.....; olmadı.... Değiştir(kurban ver) bir daha yaz. Olmadı. Değiştir(bir kurban daha ver) bir daha yaz. Maksat doğru bildiğini anlatmak değil mi? Daha saçları tıraş etme , zırhı çıkartma zamanı gelmedi ki.... Saygılarımla. Galip Yetkin. |
Selamun aleyküm, değerli kardeşlerim,
Her insanın bir yazım üslubu vardır. Kimileri, yazımlarını, yazmak istediği konularda yazanlara, yazım ilke ve kurallarına özen göstermeden kişiliklere yönelerek, kırarak, dökerek yaparlar. Kimileri de yazımlarını, yazmak istediği konularda yazanların kişiliklerine değil yazdıklarına yönelerek yazım ilke ve kurallarına uyarak bunları yaparlar. Her insanın yazdıkları, içlerinde olanların, dışarıya yansımalarının yazıya dökülmüş hali olduğu gerçeği asla unutulmamalıdır. Yazmak isteyenlerin yazdıkları forum için bir lütuf değil, bilgilerinin paylaşımıdır. Yazmak istemeyenlerin bu tutumları da forum için lütuf değildir bilgilerinin kendinde kalmasıdır. Yazıp ya da yazmamak üyelerimizin özgür iradeleri ile yapacakları bir seçimdir. Yazanların da yazmayanların da gönülleri hoş olsun. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
Sayın Hasan Akçay ı destekliyor ve tebrik ediyorum.
Darısı Haluk gümüştabak a diyelim. |
Şimdi daha iyi anlıyorum niye bu kadar çok mezhep ve tarikat var
Kişi "x" teorisini savunabilir. Fakat olması gereken şudur. 1. Başka birisi derse ki, Tamam düşüncenize saygı duyuyorum fakat sizin x düşünceniz şu ayetlere uymuyor veya ben öyle sanıyorum,lütfen açıklar mısınız? Bu soruyu böyle sormak "kuran odaklı akıl" dır. Yoksa, "o x değildir y dir derseniz. Orta yol bulunmaz. Neye göre y? - Bence öyle -Bizim çevrece öyle Bunlar akıllı cevap değil. Zanlarımız(kanaatlerimiz-hiçbir delile dayanmayan teorilerimiz) bizleri fırkalaştırır. Mezheplere karşı çıkan bu sitede bile kimbilir kaç çeşit mezhep var. Kaç farklı görüş kaç çeşit zann var..... Doğru yol şudur. -Fikirler dinlenir -bu teoride başkalarınca Diğer ayetlerle uyumsuz olan noktalar belirtilir -Fikri üreten kişi,eğer bu eleştirileri haklı buluyorsa geri adım atmalıdır. -Böylece daha doğru bir teori ortaya çıkar. Şunu görüyorum -Ben x düşünüyorum -Fakat bu x düşüncenize şu ayetler uymuyor -Olsun, yine de x düşünüyorum.ille de x yine de x. Ayrıca kimse araştırmadan,x fikrine uyan veya uymayan ayetleri incelemeden laf olsun diye burada yazan değerli kişileri kınamak veya yermek zahmetinde bulunmamalı. "İşte siz böyle kimselersiniz! bilginiz olan şey hakkında tartıştınız. Ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz.ali imran66 Halil bey de,haluk bey de,hasan bey de galip bey de uğraşıp bir konuda çaba göstermiş. Eğer karşı olduğunuz nokta varsa delilleriyle bunu açıklarsınız.eğer bu delillere onlar kulak tıkıyorsa bu onların sorumluluğudur. Kuman bey lütfen bu sözlerimi şahsınıza almayın. Yoksa size şahsi olarak bir şey kasdetmiyorum |
biri neden diye sorsun dedim ama soran olmadı.
Yolcu 42 dayanamadı sorarmış gibi yaptı, olsun önemli değil ben neden bu şekilde bir cümle kurdun sorusunu kendim cevaplayım sorulmasa dahi. Ne hasan akçay ne de haluk gümüştabak ın bir konu hakkında ne düşündüğünü sorgulamıyorum ki ben! İstedikleri gibi düşünebilirler. Sonuçta bu inanç konusudur kimseye neden bu şekilde düşünüyorsun diye sormaya bile hak tanımam kendime. Ancak burası bir forum herkes forum kurallarına uysun uymuyırsa forum yöneticeleri uyarsın yada forumdan çıkarsın. Burası Haluk gümüştabak ın kişisel web saysafası değil. Ama kendisi burayı kişisel web saysafası gibi kullanıyor kendi bildiğini söyleyip kenara çekiliyor sen soru sormuşun o şöyle böyle olabilir demişsin Haluk gümüştabak ın umurunda bile değildir. Peki o zaman neden Forum a katıldın ??? Git web sayfası aç görüşlerini belirt. Hasan Akçay kendisine itiraz edilmesine kızgınlık ile karşılık veriyorsa o da kendine web sayfası açsın bildiklerini anlatsın. Bu forum tartışma yeri atışma yeri beğenmeyen girmez olur biter. Bu web sayfası bu kişilerin kitlelere ulaşma yeri olarak kullanabilecekleri yer özel yerleri değil. Ya eleştiriyi karşıt görüşe saygı duyacaklar yada terke edip gidecekler... Bu kadar basit. |
Selamun aleyküm, Değerli yolcu42 kardeşim,
[QUOTE=yolcu42;22538]Halil hocam selamlar. Yanlış anlamadıysam şöyle diyorsunuz doğru mudur: "eski arap gelenekleri üzerine dinimiz gelmiştir.[/QUOTE] Değerli kardeşim, Abdullah oğlu Muhammed'in içinde yaşadığı bir toplum ve bu toplumun da bir takım uygulamaları var. Abdullah oğlu Muhammed, Allah'ın Resulü/Nebisi olunca içinde yaşadığı toplumun gelenek ve göreneklerleri üzerine GELİŞEN OLAYLAR ya da SORULAR, Cenabı Allah'ın indinde uygun olan ya da olmayan durumlar vahiyle bildiriliyor. Vahyi alan Resullullah toplumuna bu vahyi bildirince inananlar da indirilen bu vahye göre durumlarını yaşamlarına sokuyorlar. [QUOTE] Başka ifadeler gibi Ma meleket eyman ifadesi de islamiyet öncesinde kullanılan bir ifadedir.[/QUOTE] Ma meleket eyman/Sözleşmelilerin sahip oldukları deyimi Abdullah oğlu Muhammed zamanında var. Abdullah oğlu Muhammed, Allah'ın Resulu/Nebisi olunca bu durumdakilerle ilgili gelen sorular ve yaşanan olaylara açıklık getiren ayetler vahyediliyor. [QUOTE] örneğin müminün 6 da "eşleri veya yeminleri bağladıkları" şeklinde ayrı ayrı ifade kullanmıştır fakat kuranın diğer hükümleri zaten bu ikisinin eşit haklara sahip olduğunu belirtir.[/QUOTE] Değerli kardeşim, Eşler ve eş olanlar için evet ama eş olmayanlar için eş olma hukuku söz konusu değildir. İsterseniz ayetlere bakalım: Mü'minun 6:İlla alâ ezvacihim ev ma meleket eymanühüm feinnehüm ğayru melumiyn ayetinde belirtilenler Mearic 29,30 da da belirtilir: Velleziyne hüm lifurucihim hafizun; Ve onlar ki, ferclerini mühafaza edicidirler. İlla 'alâ ezvacihim ev ma meleket eymanuhüm feinnehüm ğayru melumiyn Eşleri ve yahut sağ ellerinin malik oldukları/Sözleşmelilerin sahipleri müstesna. Çünkü onlar levmedilmiş değillerdir. Değerli kardeşim, Abdullah oğlu Muhammed'in yaşadığı toplumda, kadın ve erkek esirler köleleştirilerek belirli koşullar, sözleşmeler çerçevesinde koruyucu ailelerin himayelerine veriliyordu. Gasb ya da miras yoluyla bunlara sahib olan aileler, bunların iş gücünden- cinsellikleri dahil- yararlanıyor ve koruyorlardı. Abdullah oğlu Muhammed, Allah'ın Resulü/Nebisi Muhammed oldu, toplum vahiylerle uyarılmaya başlandı. Enfal 67 ve Muhammed 4 de esir alınarak köleleştirme yasaklandı. Gasb ya da miras yoluyla köle edinme ortadan kalktı. Sadece harp esirlerinden değişime tabi tutulmayan, fidye verilmeyen ve kendi ailesinden himaye edecek kimsesi bulunmayan hanımlar belirli koşullar çerçevesinde birilerinin himayesine verilmeye başlandı. Bu uygulamalar eski uygulamalar gibi olmayıp vahye uygun ilke ve kurallarla belirlenen uygulamalardı ve zaman içerisinde ma meleket eyman'ın bitmesine yönelik ilke ve kurallar getirilmişti. Bizim müzakeremize konu olan “ma meleket eymanühüm [sözleşmelerinin sahip oldukları]” kadınlar vahiyle belirlenen ilke ve kurallar çerçevesinde “Kamunun himayesi altında olup koruyucu ailelere kamu tarafından verilmiş olanlardır. Cahiliye gelenek ve görenekleri vahiyle kaldırılmıştır. Ayetlerde belirtilen ma meleket eyman,tamamen kamu otoritesinin denetimindedir. Söz konusu ayetlerdeki “veya sözleşmelerinin sahip oldukları”, sorumlulukları kendilerinde bulunanlarla cinsel ilişkiye girebilmek için mutlaka yakınlarından izin alıp örfe göre mehirlerini verip nikâhlanacaklardır. Ayetlerdeki "ev" edatının farklı kullanımları vardır."Ev” bağlacının bir anlamı da “et Tafsilü ba’de’l icmal (özet ifadeden sonra ayrıntılı açıklama)” dır. El İtkân ma’rifeti meani’l edevat; ev Maddesine bakılabilir. [QUOTE] Yani şöyle bir ifade olsa, "ali veya ahmet gelebilir" Bu ifade ali ile ahmedin farklı sıfatlara sahip olduğunu gösterse de başka cümlelerde ali'ye de ahmedin sahip olduğu haklar verilmiştir" [/QUOTE] Değerli kardeşim, Bilginiz dahilindedir "ev" edatının paragraf ve cümlenin durumuna göre farklı işlevleri olur. [QUOTE]Sadece benim aklıma takılan bazı ayetler vardı.aslında ben de böyle düşünüyordum. Mesela nisa36 da eş ve çocuklardan bahsetmemesi[/QUOTE] Eş ve çocuklar ile ilgili yükümlülükler bellidir. [QUOTE]Aslında yazınızı okuyunca müminün6 da verdiğim " veya" bağlacına " yani" anlamı vermenin biraz keyfi olabileceğini farkettim. Eğer benim düşündüğüm gibi . "ma meleket eyman" ifadesine "şu an yönetiminizde(elinizde) bulunan anlamı verince şunlar oluyor Müminün 5-6 " eşleri veya yönetimi altındakiler(mesela evinde yaşayanlar) dışında furuçlarını korurlar" Burda furucunu korumak kavramı üzerine düşününce Meryem için 21/91 -- 66/12" furucunu koruyan(hasun) Eş ve yeminleri bağladıkları dışında ( müminün6)"furucunu koruyan(hafız) Korumak için İki ayrı yüklem kullanılıyor.(hasun ve hafız)[/QUOTE] Hasun ve hafiz arasında fark var. İnşaallah uygun bir zamanda bu sözcüklerin geçtiği tüm ayetleri paylaşırım ve birlikte aradaki farkı görmüş oluruz. [QUOTE]Acaba kişinin aile içinde" eşi veya ev halkı" içinde furucunu korumaya gerek olmaması demek " edep yerlerini açması" değilde " "zinetlerini belli edebilecek kıyafetlerle ( eşofman,tişört) oturabilmesimidir Yani nur 30-31 de Furcunu korumak ve zinetini belli etmek aynı şeyi ifade edebiliyor olabilir Nur 30 da " furucunu korusunlar,bu daha temizdir."der ve devam eder.[/QUOTE] Zinetlerin örtülmesinin - kendiliğinden açığa vuranlar dışında- gerekli olmadığı kişilere yönelik bir açıklama. Cenabı Allah'ın; "Zinaya yaklaşmayın." emrinin anlaşılmasına yönelik vurgular yapılan ayetler. [QUOTE] Ayrıca nisa3 de şöyle bir anlam oluyor "ikişer üçer,dörder evlenin Adaletsiz davranmaktan Korkarsanız bir tane veya şu an elinizde olan( yani elinizde iki tane varsa onunla yetin) [/QUOTE] Bu belirttiğiniz ayetler yetim hukuku ile ilgili ayetlerdendir. [QUOTE] Aslında biraz karışık oldu Aklımın bir yanı sizin gibi düşünürken diğer yanı ma meleket eyman ifadesinin " ev halkını da kapsadığını da düşünüyor. Neyse inşallah araştırıyorum. Selamlar[/QUOTE] Ev halkını bir küme sayarsak eşler, çocuklar, ebeveynler, sözleşmelilerin sahip oldukları bu kümenin elemanlarıdır. Hepsi de aynı evi kullanmaktadırlar ancak işlevleri farklıdır. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Alalh'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
Selamun aleyküm,
[QUOTE=Hasan Akçay;22544]Nisâ 25'in bu Hakkı Yılmaz mealindeki [COLOR="Red"]hür[/COLOR] kelimesinin Arapça metinde karşılığı yok. Uydurmuşlar bu kelimeyi ve içme suyuna lağım katarcasına Allah'ın ayetine boca etmişler. Daha önce bunu dile getirdim ve şuna da dikkat çekmeye çalıştım Türkçeye vakıf olan bir insan bilir ki bir yerde hür kadınlar var diyorsanız hür olMAyan kadınlar da var diyorsunuz. Oysa "Kuran'daki islam"da hür olmayan kadın yok. Anlatamamışım, bundan sonra da anlatamıyacağım ortada çünkü ne yaptığımız ne yapacağımızın teminatıdır. Ne yaptığımız ortada.[/QUOTE] Nisa 24. "Vel muhsanatü minen nisai illâ ma meleket eymanüküm..." Nisa 25:"Ve men lem yestetı' minküm tavlen en yenkihal muhsanatil mu'minati femin ma meleket eymanüküm min feteyatikümül mu'minat..." Söz konusu bu ayetlerde "HÜR" sözcüğü ayette yok. Ayette olan "Vel Muhsanat" birebir çevirdiğimizde "korunan" demek. Ayetteki belirlilik takısı ile gelmiş "Vel muhsanatü minen nisai" ile birlikte aldığımızda ayet bire bir; "Korunmuş kadınlar/Korunma altına alınmış kadınlar" diye çevrilir. Bu ayetlerin indiği toplumda herkesçe bilinen "VEL MUHSANAT" olan kadınlar. Ya EVLİ KADINLARDIR. Ya da "HÜR KADINLARDIR". Bu nedenle de ayette belirtilmemiş olmasına rağmen okuyucuların anlayabilmesi için bu şekilde yapılmıştır. İslamda hür olmayanların bulunmaması gerektiği ile islamın tebliğ edildiği toplumun mevcutlarında hür bulunup bulunmaması aynı şeyler değildir. Bu mantık Bakara 178:"Ya eyyühelleziyne amenu kütibe aleykümül kısasu fiyl katla* el hurru bil hurri vel abdu bil abdi vel ünsa bil ünsa* femen ufiye lehu min ahıyhi şey'ün fettiba’un Bil ma'rufi ve edaün ileyhi Bi ıhsan* zâlike tahfiyfün min Rabbiküm ve rahmetün, femenı'teda ba'de zâlike felehu azabun eliym" ayetine ne diyecek? Bakara 221:Ve la tenkihul müşrikati hatta yü'minn* ve le emetün mü'minetün hayrun min müşriketin velev a'cebetküm* ve la tünkihul müşrikiyne hatta yu'minu* ve le abdün mü'minün hayrun min müşrikin velev a'cebeküm* ülaike yed'une ilennari, vAllahu yed'u ilel cenneti vel mağfirati bi izniHi, ve yübeyyinü ayatihi linNasi leallehüm yetezekkerun ayetinde belirtilenlere ne diyecek? [QUOTE] Bir örnek daha, buyurun: [I]Burada iffetlerini değil ferclerini korurlar diyor. Bakınız Cenabı Allah Nisa;6: "...ve men kâne ğaniyyen [B]felyesta'fif[/B]... diyor. Şimdi burada ne diyeceğiz? Zengin olanlar İffetli davransınlar mı diyeceğiz? [/I] Hayır. Zenginler yetimlerin mallarını yemekten [B]çekinsinler[/B] diyeceğiz çünkü bu cümle Türkçedir, buradaki iffet kelimesi o yüzden Türkçedir. "...ve men kâne ğaniyyen [B]felyesta'fif[/B]" ise Arapçadır ve buradaki iffet kelimesi Arapçadır. Türkçe cümledeki iffet = Arapça cümledeki iffet olmaz. Arapçadaki iffet eş anlamlı olarak geçmemiş Türkçeye yani "[U]çakma[/U] aynılık"tır olay, ki İngilizcesi "[U]false[/U] cognate"tir eğer mukayese bir işe yarayacaksa. Türkçe kelimelerde Arapça anlamlar aramak vehimdir, demiştim. Boş yere demişim. Sözün sonuna gelmişiz. Pes ediyorum, bu forumda yazmıyacağım artık Boşu boşuna niye yazayım. .[/QUOTE] Arapçadaki ferc sözcüğünü yine Arapça olan ancak, Türkçeye de geçmiş olan "İffet" sözcüğünün karşılamadığını belirtmek için daha ne yapmalı bilmiyorum. Nasıl ki, Türkçedeki iffet , Arapçadaki iffet ile aynı olmazsa Türkçedeki iffet Arapçadaki ferc sözcüğünün aynısı olmaz. Yazıp ya da yazmamak kişilerin özgür iradeleri ile verecekleri kararlarıdır. Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
Bizim "ferc" ve "iffet" ifadelerinin anlamları bakımından Sayın Halil Ay/[B]dost1[/B]'den bir ayrılığımız yok. Evvelce burada ifade ettik.
Ayetlerin Arabça'dan tercümelerine de bir şey diyebilecek bir halimiz yok. Fakat biz yukarıdaki ayetlerin Kuran'casının değişik anlamları olduğunu düşünüyoruz. Meselâ: " "Vel muhsanatü minen nisai"/"Korunmuş kadınlar/Korunma altına alınmış kadınlar" olan Arapçadan tercümeyi biz Kuranca olarak "boşta gezen değil, bir işte çalışan veya bir çalıştıranı/(çalıştıranı ile 'evli') 'yani patronu olan' olduğundan korunan/çalışan veya çalıştırılan işçi" olarak anlıyoruz. "Hür" ifadesi de burada esaretten kinaye olmayıp, "gerek düşünce yönünden serbest, gerek emek yönünden işsiz güçsüz takımından" anlamını vermektedir; yani bir iş bağlantısı kurmasına olanak verilmemiş veya o olanağı bulamamış, iş-güç olanakları edinmesine imkan verilmeyen /olmayan, avare değil ama çaresiz işçi/boştaki çalışmaya aday olanlar/iş arayanlar(yaşlı da olabilirler, randıman alınamayıp da işine son verilenler de). Saygılarımla. Galip Yetkin. |
Devletin ve de islamın getirdiği kaidelere Hümtehine Suresi'nde konumuzla ilgili bir ayet var:
60/MUMTEHİNE-12: [B]Ey nebî (peygamber/devlet başkanı)! Mü’min kadınlar; Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinada bulunmamak, evlâtlarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira uydurmamak, maruf bir iş konusunda sana asi olmamak üzere, sana tâbî olmak için geldikleri zaman, artık onların biatlerini kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Muhakkak ki Allah; Gafur’dur (mağfiret edendir, günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli edendir). [/B] Bu meale baktığımız zaman bir özellikle karşılaşıyoruz: Burada belirtilen aykırılıklar sanki yalnızca kadınlar tarafından işlenebilirmiş gibi bir özellik. Bu tür yalan yanlış/eksik anlatımlar tüm tarih boyunca kadınlara zulüm olmuştur.Recm edilmişlerdir. Bu gün dahi bu zulüm Arab Ülkeleri, Afganistan, Endonezya ve diğerlerinde sürmektedir. Türkiye'ye bakın her gün bir kaç kadın öldürülmekte. Burada yazılanlar erkekler tarafından işlenirse Kitapta ne ceza verilir?. Ayatin mealine göre böyle suçlar erkekler tarafından işlenemez. Bu durumda, erkeklere imtiyaz tanınması kadınlara zulüm olacağından mealin Kuranca anlaşılması gereklidir. Nebi/Peygamber/devlet başkanı niye kadınlardan alıp da erkeklerden biat/itaat sözü almasın ki? Halbuki "nisa" kelimesine "işçi" anlamını verdiğinizde, bu kelime hem kadın, hem de erkek çalışanı içerir. Böylece de anlarız ki ayet kadınlar için değil, yeni kurulmakta olan "İslâm devletine" ve dinin kaidelerine ve de dinin kurallarına kadın-erkek çalışan kesimlerin bağlı kalacaklarına dairdir. Saygılarımla Galip Yetkin |
Bir yanlış anlama olasılığını ortadan kaldırmak istiyorum. O da Ahzab-59. ayet.
15. sayfada biraz dokunmuştum. Ayetin meali sanki peygamber ve iman etmişler çok karılıymış gibi; şöyle: Ey Nebi! Eşlerine, kadınlarına ve iman etmişlerin hanımlarına de ki:........ [B]Halbuki ayetin orijinaline baktığımız zaman: -Ya eyyühenNebiyyü, kul liezvacike ve benatike ve nisail müminiyne...........(Müminlerln nisalarına) Yani: -Ey Nebi(devlet başkanı/toplumun idarecisi)! Söyle MÜMİNLERİN EŞLERİNE/liezvacike, ve KIZLARINA/benatike, ve İŞÇİLERİNE/nisa- dır. Dolayısı ile Nebi kendi eş ve kadınlarına hitap etmemektedir.[/B] Görülüyor ki kitabın orijinaline uygun çevirisi yapıldığında düzgün bir mânâya ulaşılıp bazı ifadelere takla attırılmıyor. Burada da gayet belirgin olarak belirtilen şudur: müminlerin eşleri, "ezvac/zevceler/karılar" kelimesi ile ifade edilmiş; dolayısı ile de ayette zikredilen "nisa" da müminlerin işçileri/müminlerin hizmetlileri vs...dir. Saygılarımla. Galip Yetkin. |
Sayın yazar Hüsnü Mahalli'nin köşesinden
yazının bütünlüğüne dokunmadan, yalnızca "kadınlar hakkında" kısmı için alıntıladım. Art niyet aranmamalı. [B]Kendimi bildim bileli bu coğrafyanın her ülkesinde sorun yaşanıyor. Hafıza-i beşer nisyan ile malul olduğu için insanlar genel olarak her şeyi unutur. Ders almadan unutan toplumlar iflah olmaz. Mehmet Akif “Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” demişti ama hep tekerrür ediyor. 42 yıldır gazeteciyim ve çoğunlukla savaş, darbe, katliam, kavga, sorun, ilkellik, bağnazlık, yolsuzluk ve rezilliklerle ilgili haber ve makaleler yazdım ve televizyon programları yaptım. Hepsinde de dini bağnazlıkların dolaylı-dolaysız rolü ya da ilgisi vardı. Şimdi de öyle. Çok gerilere gitmeye gerek yok. Son sekiz yılın yani Kanlı Arap Baharı’ndan bu yana yaşananlara bir bakın. Batılı emperyalist ülkeler ve bölgesel işbirlikçileri Arap ülkelerine demokrasiyi getireceklerdi. Yanlış anlamayın Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine değil cumhuriyetlerle yönetilen ülkelere. Peki demokrasi nasıl getirilecekti? Diktatörler devrilecek yerine AKP modelini örnek alacak olan İslamcılar işbaşına getirilecekti. Yani şimdi IŞİD’çiler Şam’da, Bağdat’ta, Kahire’de, Sanaa’da, Trablus’da, Beyrut’da iktidarda olacak birileri de buna çok sevinecekti. Ülkeler yıkıldı, milyonlarca insan öldürüldü ve sakat bırakıldı ve inanılmaz acılar yaşandı ve yaşanıyor ama kimin umurunda! Hepsi ve her şey din iman adına. Yüzlerce ruh hastası silahlı grup ‘En hakiki Müslüman biziz’ diyor ve cinayetlerin her türlüsünü işliyorlar. Cinayet işlemeyenler de rezaletlerin her türlüsüne meraklı. Büyük oyunun tek amacı var: “İnsanlarımız yoksul, cahil ve zavallı kalsın”. Batının büyük oyununa hizmet edenler hep bu amaca hizmet etmiş ve ediyor. Hadi bir zamanlar Sovyetler Birliği ve komünistler vardı peki ya şimdi ne var? Akıllı, vicdanlı, dürüst ve onurlu insanlar onların düşmanı. Tersi bütün özellikler yani özelliksizler olanlar için müthiş malzeme. Bildiğiniz son örneklerden biri: Çocuğu olmayan ailelere okunmuş üflenmiş elma pazarlanması. Sevgili Peygamberimizin tesbih, seccade, hurma, yüzük ve terliklerini pazarlayanlar Havva’nın elmalarını Adem’lere yedirmeye kalkıştılar. Neyse ki ayva ya da armutu düşünmemişler. Bu işin espirisi ama İslam coğrafyasının birçok ülkesini biliyorum ama bu kadar rezaleti hiçbirinde görmedim. Bir tek Afganistan ve Pakistan’ın kırsal bölgelerinde Türkiye benzeri tarikatlar, tekkeler, zaviyeler ve şeyhler görmüştüm. Yani Taliban ruhlu. Örneğin ‘Sekiz yaşında kız çocukları evlendirenler’. Örneğin ‘Suriye savaşında şehit düşen mücahitlere 24405 huri ve cariye verenler’. Örneğin ‘Ölen eşlerle cinsel ilişki kurulabilir’ diyenler. Gavurun teknolojisini kullananlar da var: ‘Karılarınızı WhatsApp’la boşayabilirsiniz’ diyenler. Adamların işi gücü kadınlar. İyi de kadınlar onları doğurmuş, onlara kız çocuğu vermiş sonra eşleri olmuş. Bacılar, halalar, teyzeler, anneanne ve babaannelerin tümü kadın. Peki bu ruh hastalarının derdi ne? Derdi yok çünkü adamlar ruh hastası. Hadi onlar ruh hastası da onlara göz yumanlara, pirim verenlere ve baş tacı edenlere ne demeli! İşimiz zor çünkü bu adamlar giderek çoğalıyor ve 17 yıllık AKP iktidarı daha çok onlara yaradı ve yarıyor. Tıpkı FETÖ olayında olduğu gibi. Bu işin şakası yok ve bu iktidarla bu adamlardan kurtulmak çok zor. Her şey hızla yozlaşıyor ve bağnazlaşıyor. Televizyonlarda ya da sosyal medyada gördüğünüz herhangi bir şeyhin ‘çalmayın, çarpmayın, yolsuzluk yapmayın, dürüst olun’ ya da benzeri öğütlerde bulunduğunu gördünüz mü? Göremezsiniz çünkü bu öğütlerle ‘ideal toplum’ haline gelecek olan insanlar arasında onların yeri olamaz. İnsanlar yoksullaştırılmalı, cahil bırakılmalı sonra da irade ve beyinleri esir alınmalı. Hikaye bundan ibaret. 42 yıllık gazetecilik yaşamımda İslam coğrafyasında gördüğüm tek ve en tehlikeli gerçek. Çözüm kolay değil ama bu gerçeği bilmekle yola çıkılmadan hiçbir sorun çözülmez çözülmeyecektir. Adamlar çok tehlikeli. 4 Ekim 2019 [/B] Saygılarımla. Galip Yetkin. |
Son zamanlarda kamuda "İstanbul Sözleşmesi" üzerinde çokça çekişme yaşanmakta. Acaba bu sözleşmenin içeriği hakkında etraflı bir bilgimiz var mı?
Kadınları ilgilendirdiği için, bu sözleşmeyi buraya alarak bilgilerinize sunmak istedim. Buyrun: Tartışmaların odağında olan ve 'İstanbul Sözleşmesi' olarak bilinen Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi 1 Mayıs 2011'de imzaya açıldı. Sözleşme bugüne kadar kadına karşı şiddet, ev içi şiddet, toplumsal cinsiyete dayalı şiddete ilişkin en kapsamlı tanımlamaları yaparak; cinsiyet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli tüm ayrımcılık biçimlerine karşı mücadele edilmesi, erkek şiddetinin önlenmesi, şiddete karşı tedbir alınması konusunda taraf devletlere pek çok yükümlülük getiriyor. Sözleşmenin etkin bir şekilde uygulanması halinde kadına karşı şiddetin ve kadın cinayetlerinin önlenebileceği ifade edilirken, sözleşmenin "aile yapısını bozduğu", "toplumu yozlaştırdığı" gibi iddialarla sözleşmenin feshedilmesini isteyenler de bulunuyor. İstanbul Sözleşmesi hakkında neler söylenmişti? Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu sözleşme için "Bizim için ölçü değildir. İstanbul Sözleşmesi nas değildir" dediği iddia edilmişti. Change.org' internet sitesinde de Türkiye'nin sözleşmeden çekilmesi için imza kampanyası başlatılmıştı. Hüda-Par konuyla ilgili yayımladığı bir açıklamada, "İstanbul Sözleşmesi, detaylı olarak incelendiğinde toplumun temel dinamiklerini tahrip eden bir yapıya sahip olduğu rahatlıkla görülecektir" demişti. Milli Gazete yazarı Şakir Tarım, "Yıkım Projesi: İstanbul Sözleşmesi" isimli yazısında, sözleşmeyi "Türkiye'nin bekasına yönelmiş en büyük tehdit" olarak yorumlamış ve sözleşmenin vakit geçirilmeden yürürlükten kaldırılmasını istemişti. Yeni Akit yazarı Ali Erkan Kavaklı , "Aile kadın ve erkeğin birlikte yürütebileceği kurumdur. Erkeği evden uzaklaştırarak aileyi yaşatma imkanı yok. İthal kanunlarla aile yaşatılamaz. Sözleşme iptal edilmeli. Kendi dinimizi, inançlarımızı, örf ve adetlerimizi esas alan adaleti sağlayacak ve aileyi yaşatacak düzenleme yapılmalı" demişti. Saadet Partisi Konya Milletvekili ve Gençlik Kolları Başkanı Abdulkadir Karaduman, “İstanbul Sözleşmesi adı verilen ucube, adeta aile yapımızı çökertmek için kaleme alınmış bir metindir” ifadesini kullanan Karaduman, "Kim ne diyorsa desin, hangi tarafta durursa dursun, toplumu bir felakete ve uçuruma sürükleyen, haneleri birbirinden ayıran İstanbul Sözleşmesi derhal feshedilmelidir" demişti. Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, dünyada aile ve toplum dokusunun en güçlü ülkelerin başında Türkiye’nin geldiğini belirterek “İstanbul Sözleşmesi ve cinsiyet eşitliği projeleriyle aile yapısı ile sosyal dokunun büyük bir saldırıyla karşı karşıya” olduğunu savundu. Kaplan, “Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden derhal çıkmalı ve “cinsiyet eşitliği” gibi sinsi projeleri akit geç olmadan kaldırmalıdır” demişti. Saadet Partisi Genel Merkez Kadın Kolları Başkanı Ebru Asiltürk, "İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmemesi için hiçbir sebep gözükmemektedir. Geleneklerimizden, göreneklerimizden, alışkanlık ve anlayışlarımızdan kaynaklanan sorunlarımız varsa toplum olarak özeleştiri yapmalı ve kendimize uygun hukuku yine kendimiz üretmenin onurunu taşımalıyız." demişti Sözleşme metni Eşcinselliğe özendirdiği ve AB fonları doğrultusunda Türkiye'de yürürlüğe girdiği iddia edilerek de hedef gösterilen İstanbul Sözleşmesi'nin metni şu şekilde: Madde 1 – Sözleşmenin Maksatları 1 Bu sözleşmenin maksatları şunlardır: a kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak; b kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak; c kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak; d kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak; e Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak. 2 Tarafların söz konusu Sözleşmenin hükümlerini etkili bir biçimde uygulamalarını sağlama amacıyla bu Sözleşmede spesifik bir izleme mekanizması oluşturulmuştur. Madde 2 – Sözleşmenin Kapsamı 1 Bu Sözleşme, aile içi şiddet de dahil olmak üzere, kadınları orantısız bir biçimde etkileyen, kadına karşı her türlü şiddet için geçerli olacaktır. 2 Taraflar bu Sözleşmeyi tüm aile içi şiddet mağdurları için uygulamaya teşvik edilir. Taraflar bu Sözleşmenin hükümlerinin uygulanmasında toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin kadın mağdurlarına özel olarak dikkat göstereceklerdir. 3 Bu Sözleşme, barış zamanında ve silahlı çatışma durumlarında geçerli olacaktır. Madde 3 – Tanımlar Bu Sözleşme maksatlarıyla: a “kadına karşı şiddetten”, kadınlara karşı bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık anlaşılacak ve bu terim, ister kamu ister özel yaşamda meydana gelsinler, söz konusu eylemlerde bulunma tehdidi, zorlama veya özgürlüğün rastgele bir biçimde kısıtlanması da dahil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır; b “aile içi şiddet”, eylemi gerçekleştiren, mağdurla aynı ikametgahı paylaşmakta olsun veya olmasın veya daha önce paylaşmış olsun veya olmasın, aile içinde veya aile biriminde veya mevcut veya daha önceki eşler veya birlikte yaşayan bireyler arasında meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır; c “toplumsal cinsiyet”, herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler olarak anlaşılacaktır; d “kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, bir kadına karşı, kadın olduğu için yöneltilen veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet olarak anlaşılacaktır; e “mağdur”, a ve b fıkralarında belirtilen davranışlara maruz kalan herhangi bir şahıs olarak anlaşılacaktır; f “kadın” terimi, 18 yaşından küçük kızları da kapsayacaktır. Madde 4 – Temel haklar, eşitlik ve ayrımcılık yapılmaması 1 Taraflar herkesin, özellikle de kadınların, gerek kamu gerekse özel alanda şiddete maruz kalmaksızın yaşama hakkını yaygınlaştırmak ve korumak için gerekli olan yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır. 2 Taraflar, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı kınayacak ve ayrımcılığı önlemek üzere, özellikle aşağıdakiler dahil olmak üzere, gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır: – ulusal anayasalarında veya ilgili diğer mevzuata kadın erkek eşitliği ilkesini dahil edecek ve bu ilkenin uygulamada gerçekleştirilmesini temin edeceklerdir; – yerine göre, yaptırımların uygulanması yolu da dahil olmak üzere, kadınlara karşı ayrımcılığı yasaklayacaklardır; – kadınlara karşı ayrımcılık yapan yasa ve uygulamaları yürürlükten kaldıracaklardır. 3 Taraflar bu Sözleşme hükümlerinin, özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin deceklerdir. 4 Kadınların toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı korunması için gerekli olan özel tedbirler, bu Sözleşme hükümlerince ayrımcılık olarak sayılmayacaktır. Madde 5 – Devletin yükümlülükleri ve titizlikle yapması gereken inceleme ve araştırmalar 1 Taraflar kadınlara karşı herhangi bir şiddet eylemine girişmekten imtina edecek ve devlet yetkililerinin, görevlilerinin, organlarının, kurumlarının ve Devlet adına hareket eden diğer aktörlerin bu yükümlülüğe uygun bir biçimde hareket etmelerini temin edeceklerdir. 2 Taraflar, devlet dışı aktörlerce gerçekleştirilen ve bu Sözleşmenin kapsamı dahilindeki şiddet eylemlerinin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması, ve bu eylemler nedeniyle tazminat verilmesi konusunda azami dikkat ve özenin sarfedilmesi için gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 6 – Toplumsal cinsiyet konusunda hassasiyet gerektiren politikalar Taraflar bu Sözleşmenin uygulanmasına ve sözleşme hükümlerinin etkilerinin değerlendirilmesine bir toplumsal cinsiyet bakış açısı katacak ve kadınlarla erkekler arasında eşitliğe ve kadınların güçlendirilmesine ilişkin politikalarını yaygınlaştıracak ve etkili bir biçimde uygulayacaklardır. Bölüm II – Bütüncül politikalar ve veri toplama Madde 7 – Kapsamlı ve koordineli politikalar 1 Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddetin önlenmesi ve bu tür şiddet eylemleriyle mücadele edilmesine yönelik ilgili tüm tedbirleri içeren Devlet çapında etkili, kapsamlı ve birbiriyle koordineli politikaların benimsenip uygulanmasını mümkün kılacak, gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacak ve kadına karşı şiddete karşı bütüncül bir mukabelede bulunulmasını temin edeceklerdir. 2 Taraflar ilgili tüm birim, kurum ve kuruluşlar arasında etkili bir işbirliği sağlanmak suretiyle, ve 1. fıkrada yer alan politikalarla, mağdurun haklarının, alınan tüm tedbirlerin merkezinde yer almasını temin edeceklerdir. 3 Bu fıkra uyarınca alınacak tedbirlere, yerine göre, hükümet kuruluşları, ulusal, bölgesel ve yerel parlamentolar ve yönetimler, ulusal insan hakları kurumları ve sivil toplum kuruluşları gibi, ilgili tüm aktörler müdahil olacaktır. Madde 8 – Finansal kaynaklar Taraflar, devlet dışı aktörler ve sivil toplum tarafından gerçekleştirilenler de dahil olmak üzere, bu Sözleşmenin kapsadığı her türlü şiddet eylemini önlemeye ve bunlarla mücadeleye yönelik bütüncül politikaların, tedbirlerin ve programların yeterli bir biçimde uygulanması için uygun finansal kaynakları ve insan kaynaklarını tahsis edeceklerdir. Madde 9 – Sivil Toplum Kuruluşları ve sivil toplum Taraflar kadınlara karşı şiddet uygulanmasıyla mücadelede aktif bir rol oynayan sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını her düzeyde takdir ve teşvik edecek ve destekleyecek ve bu kuruluşlarla etkili bir işbirliği gerçekleştirecektir. Madde 10 – Koordinasyon kurumu 1 Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddeti önleme ve bunlarla mücadeleye yönelik politika ve tedbirlerin koordinasyonu, uygulanması, izlenmesi ve değerlendirmesinden sorumlu bir veya birden fazla kurumu belirleyecek veya kuracaktır. Bu kurumlar Madde 11’de belirtildiği gibi verilerin toplanmasını koordine edecek, verileri analiz edecek ve sonuçlarının dağıtımını sağlayacaktır. 2 Taraflar bu fıkra uyarınca belirlenen veya oluşturulan kurumların Bölüm VIII uyarınca alınan tedbirlerin genel mahiyeti hakkında bilgilendirilmelerini sağlayacaktır. 3 Taraflar bu fıkra uyarınca belirlenen veya oluşturulan kurumların, diğer tarafların bünyesinde yer alan muadil kuruluşlarla doğrudan iletişim kurma ve ilişkiler oluşturma yeteneğine sahip olmalarını sağlayacaklardır. Madde 11 – Veri toplama ve araştırma 1 Taraflar bu Sözleşmenin uygulanması maksadıyla aşağıdakileri yapacaklardır: a Bu Sözleşme kapsamında kalan her türlü şiddet olayıyla ilgili birleştirilmemiş istatiksel veriyi düzenli aralıklarla toplayacaklardır; b Bu Sözleşme kapsamında kalan her türlü şiddet olayının kökünde yatan nedenler ve bunların etkileri, şiddet olayları, ceza oranlarının yanı sıra, bu Sözleşmenin uygulanması için alınan tedbirlerin etkililiğini incelemek üzere, bu olaylarla ilgili araştırmaları destekleyeceklerdir. 2 Taraflar bu Sözleşme kapsamında kalan her türlü şiddet olayının yaygınlığını ve nasıl bir eğilim içinde olduğunu değerlendirmek üzere, düzenli aralıklarla halk anketleri yapmaya gayret edeceklerdir. 3 Taraflar uluslararası işbirliğini harekete geçirmek ve bu alanda uluslararası standartların yerleştirilmesini sağlamak üzere, bu fıkra uyarınca toplanan bilgileri bu Sözleşmenin Madde 66’sında belirtilen uzmanlar grubuna vereceklerdir. 4 Taraflar bu fıkra uyarınca toplanan bilgilerin kamuoyunun erişimine açık olmasını sağlayacaklardır. Bölüm III – Önleme Madde 12 – Genel yükümlülükler 1 Taraflar kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine veya kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır. 2 Taraflar herhangi bir gerçek veya hükmi şahsiyetin bu Sözleşmenin kapsamında kalan her türlü şiddet eylemini önleyecek gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır. 3 Bu bölüm uyarınca alınan tüm tedbirlerle, belirli şartlar nedeniyle hassas konuma gelmiş insanların ihtiyaçları göz önüne alınacak ve karşılanmaya çalışılacak ve tüm tedbirlerin merkezinde mağdurların insan hakları yer alacaktır. 4 Taraflar özellikle gençler ve erkekler olmak üzere, toplumun tüm bireylerinin bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet olayının önlenmesine aktif bir biçimde katkıda bulunmasını teşvik etmeye yönelik gerekli tedbirleri alacaktır. 5 Taraflar kültür, töre, din, gelenek veya sözde “namus” gibi kavramların bu Sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemine gerekçe olarak kullanılmamasını temin edeceklerdir. 6 Taraflar kadınların güçlendirilmesine yönelik program ve faaliyetlerin yaygınlaştırılması için gerekli tedbirleri alacaklardır. Madde 13 – Farkındalığın arttırılması 1 Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet eyleminin ortaya farklı şekillerde çıkışı ve bu eylemlerin çocuklar üzerindeki etkisi ve bu şiddet eylemlerinin önlenmesi ihtiyacı konusunda halk arasındaki farkındalığın ve anlayışın arttırılması için, yerine göre ulusal insan hakları kuruluşları ve eşit haklar kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve özellikle de kadın örgütleriyle işbirliği de dahil olmak üzere, düzenli olarak ve her düzeyde farkındalık arttırıcı kampanya ve programları yaygınlaştıracak veya uygulayacaktır. 2 Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki şiddet eylemlerini önlemeye yönelik mevcut tedbirler konusundaki bilgilerin halk arasında en geniş bir şekilde dağıtımını sağlayacaklardır. Madde 14 – Eğitim 1 Taraflar, yerine göre, tüm eğitim seviyelerinde resmi müfredata, kadın erkek eşitliği, toplumsal klişelerden arındırılmış toplumsal cinsiyet rolleri, karşılıklı saygı, kişisel ilişkilerde çatışmaların şiddete başvurmadan çözüme kavuşturulması, kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kişilik bütünlüğüne saygı gibi konuların, öğrencilerin zaman içinde değişen öğrenme kapasitelerine uyarlanmış bir biçimde dahil edilmesi için gerekli tedbirleri alacaklardır. 2 Taraflar 1. fıkrada belirtilen ilkeleri yaygın eğitimin yanı sıra, spor, kültür ve eğlence tesislerinde ve medyada yaygınlaştırılmasına yönelik gerekli tedbirleri alacaklardır. Madde 15 – Profesyonel kadroların eğitilmesi 1 Taraflar, bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet eylemlerinin mağdurları veya mağduriyete neden olanlar üzerinde çalışan ilgili profesyonel kadroların, söz konusu şiddet olaylarının önlenmesi ve tespit edilmesi, kadın erkek eşitliği, mağdurların ihtiyaçları ve haklarının yanı sıra, ikincil mağduriyetin önlenmesi konularında uygun bir şekilde eğitimini sağlayacak veya bu eğitimi güçlendireceklerdir. 2 Taraflar 1. fıkrada sözü edilen eğitimin, bu Sözleşme kapsamındaki şiddet olayı vakalarının çeşitli kurumlara sevkedildiklerinde kapsamlı ve uygun bir biçimde ilgilenilmelerini mümkün kılmak üzere, birden fazla kurum ve kuruluş arasında koordineli işbirliği konusunda eğitimi de içermesini teşvik edeceklerdir. Madde 16 – Önleyici müdahale ve tedavi programları 1 Taraflar ileride meydana gelecek şiddet olaylarını önleme ve şiddete dayalı davranış kalıplarını değiştirme amacıyla, aile içi şiddet girişiminde bulunanlar için, kişisel ilişkilerde şiddete başvurmayan davranışlar benimsemeyi öğretmeye yönelik eğitim programları oluşturulmasını veya desteklenmesini mümkün kılacak gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. 2 Taraflar özellikle cinsel suç işleyenlerin yeniden suç işlemelerini önlemeye yönelik eğitim programları oluşturulmasını veya desteklenmesini mümkün kılacak gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır 3 Taraflar 1. ve 2. fıkrada belirtilen tedbirleri alırken, mağdurların insan haklarının emniyetinin ve desteklenmesinin başlıca kaygı olmasını ve yerine göre bu programların mağdurlara yönelik özel destek hizmetleriyle yakın koordinasyon içinde oluşturulup uygulanmasını temin edeceklerdir. Madde 17 – Özel sektör ve medyanın katılımı 1 Taraflar, özel sektörü, bilgi ve iletişim teknolojisi sektörünü ve medyayı, bu sektörlerin ifade özgürlüğüne ve bağımsızlığına gerekli saygıyı göstererek, kadına yönelik şiddeti önlemeye ve kadın onuruna saygıyı arttırmaya yönelik politikaların oluşturulmasına ve uygulanmasına ve bu konularda kılavuzların oluşturulmasına ve kendi kendini düzenleyici standartların belirlenmesine katılmaya teşvik edecektir. 2 Taraflar özel sektör aktörleriyle işbirliği içinde, çocuklar, anne babalar ve eğitimciler arasında, zararlı olabilecek, cinsel ve şiddet içeren aşağılayıcı içeriklere erişim sağlayan bilgi ve iletişim ortamıyla nasıl baş edileceğine yönelik beceriler geliştirip yaygınlaştıracaktır. Bölüm IV – Koruma ve destek Madde 18 – Genel yükümlülükler 1 Taraflar tüm mağdurları daha başka şiddet eylemlerine karşı korumak için gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır. 2 Taraflar, iç hukukları uyarınca, bu Sözleşmenin 20 ve 22’nci maddelerinde belirtilen genel ve uzman destek hizmetlerine sevk de dahil olmak üzere, mağdurları ve tanıkları bu Sözleşmenin kapsadığı her türlü şiddet eylemine karşı korur ve desteklerken; yargı birimleri, savcılar, kolluk kuvvetleri, yerel ve bölgesel yönetimler dahil, ilgili tüm devlet kurumlarının yanı sıra, sivil toplum kuruluşları ve ilgili diğer kurum ve kuruluşlarla etkili bir işbirliği için uygun mekanizmaların mevcudiyetini temin etmek üzere, gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır. 3 Taraflar bu bölüm uyarınca alınan tedbirlerin: – kadınlara karşı şiddetin ve aile içi şiddetin toplumsal cinsiyet boyutlu bir anlayışa dayalı olmasını ve mağdurun insan haklarına ve emniyetine odaklanmasını, – mağdurlar, mağduriyete neden olanlar ve çocuklar arasındaki ilişkileri ve bu unsurların daha geniş toplumsal ortamını da göz önüne alan bütüncül bir yaklaşıma dayalı olmasını, – ikincil mağduriyetten kaçınılmasını amaçlamasını, – Şiddetin kadın mağdurlarının güçlendirilmesini ve ekonomik bağımsızlığını amaçlamasını, – yerine göre çeşitli koruma ve destek sistemlerinin aynı binalarda bulunmasına imkan sağlamasını, – Çocuk mağdurlar dahil, hassas konumdaki insanların spesifik ihtiyaçlarına dönük olmasını ve bu imkanların mağdurlara sağlanmasını temin edeceklerdir. 4 Söz konusu hizmetler, mağdurun şikayette bulunarak dava açmasından veya mağduriyete neden olanlar hakkında ifade vermesinden bağımsız olarak sağlanacaktır. 5 Taraflar uluslararası hukuk uyarınca konsolosluk korumasına veya diğer tür korumaya veya desteğe hakkı olan vatandaşlarına ve diğer mağdurlara bu tür hizmetleri sağlamak üzere uygun tedbirleri alacaklardır. Madde 19 – Bilgi Taraflar mağdurların mevcut destek hizmetleri ve yasal tedbirler konusunda anlayabildikleri bir dilde yeterli ve zamanında bilgi almalarını sağlayacak gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 20 – Genel destek hizmetleri 1 Taraflar mağdurların şiddet eylemi sonrasında iyileşmelerini kolaylaştıracak hizmetlere erişimini sağlayacak gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Bu tedbirlere gerektiğinde, yasal ve psikolojik danışmanlık hizmetleri, finansal yardım, konut sağlama, eğitim, öğretim ve iş bulma yardımı da dahil olacaktır. 2 Taraflar mağdurların sağlık hizmetlerine ve sosyal hizmetlere erişim sağlamalarını ve söz konusu servislerin yeterli kaynağı olmasını ve hizmeti sağlayacak profesyonel kadroların mağdurlara yardımcı olacak ve onları uygun hizmet birimlerine sevk edecek şekilde eğitilmelerini temin edecek yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 21 – Bireysel/toplu şikayetlerde sağlanacak yardım Taraflar mağdurların ilgili bölgesel ve uluslararası bireysel/toplu şikayet mekanizmalarıyla ilgili bilgi sahibi olmalarını ve söz konusu mekanizmalara erişimini temin edeceklerdir. Taraflar mağdurlara, bu tür şikayetlerde bulundukları sırada duyarlı ve bilgileye dayalı bir yardım sağlanmasını destekleyecek ve yaygınlaştıracaklardır. Madde 22 – Uzman destek hizmetleri 1 Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki şiddet eylemlerine maruz kalmış mağdurlara, yeterli bir coğrafi dağılım çerçevesinde, derhal, kısa ve uzun dönemli uzman destek hizmetleri sağlanması ve bu yönde gerekli düzenlemelerin yapılması için gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır. 2 Taraflar tüm şiddet mağduru kadınlara ve çocuklarına uzmanlık gerektiren kadın destek hizmetlerini sağlayacak ve bu yönde gerekli düzenlemeleri yapacaklardır. Madde 23 – Barınaklar Taraflar mağdurlara, ve özellikle kadın ve çocuklara, kalacak güvenli yer sağlamak üzere uygun, yeterli sayıda kolayca erişilebilir barınaklar oluşturmak ve mağdurların yardımına proaktif bir biçimde koşmak üzere gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 24 – Telefon yardım hatları Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak telefonla arayanlar için, gizliliğe bağlı kalarak veya arayanların kimliklerinin açıklanmamasına gereken dikkati göstererek, ülke çapında 7 gün 24 saat esasına göre faaliyet gösteren ücretsiz telefon hatlarının oluşturulması için gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 25 – Cinsel şiddet mağdurlarına destek Taraflar mağdurlar için tıbbi ve adli tıp muayenesi yapmak, travma desteği ve danışmanlık hizmetleri sağlamak üzere uygun, yeterli sayıda ve kolayca erişilebilen, ırza geçmeyle ilgili kriz merkezleri veya cinsel şiddet sevk merkezleri oluşturmak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 26 – Çocuk tanıkların korunması ve bunlara destek sağlanması 1 Taraflar mağdurlara koruma ve destek hizmetleri sağlanırken, bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet olayının çocuk tanıklarının haklarının ve ihtiyaçlarının gerektiği gibi biçimde göz önüne alınması maksadıyla gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. 2 Bu madde uyarınca alınacak tedbirlere bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet olayının çocuk tanıklarına, yaşlarına uygun psikososyal danışmanlık hizmeti dahil edilecek ve söz konusu tedbirlerle çocuğun menfaatlerine uygun olarak gereken ilgi gösterilecektir. Madde 27 – Haber verme Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki şiddet eylemlerinin gerçekleştirilmesine tanık olan veya bu tür eylemlerin gerçekleştirildiğine veya müteakip şiddet eylemlerinin gerçekleştirilebileceğine dair makul gerekçeleri olan şahısların bunu yetkili makamlara bildirmelerini teşvik etmeye yönelik gerekli tedbirleri alacaklardır. Madde 28 – Profesyonel kadroların bildirimleri Taraflar iç hukukun belirli meslek sahiplerine getirdiği mahremiyet ilkesinin, uygun koşullar altında, söz konusu meslek erbabının bu Sözleşme kapsamında yer alan ciddi bir şiddet eyleminin gerçekleştirildiğine dair makul nedenleri olması halinde, böyle bir şiddet eyleminin gerçekleştirildiğini ve müteakip ciddi şiddet eylemlerinin gerçekleştirilebileceğini, yetkili kurum veya makamlara bildirmesinin önünde engel teşkil etmemesini temin etmek üzere gerekli tedbirleri alacaklardır. Bölüm V – Esasa müteallik hukuk Madde 29 – Hukuk davaları ve hukuk yolları 1 Taraflar mağdurun saldırgana karşı yeterli hukuki yollara başvurmasını sağlayacak yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. 2 Taraflar mağdurlara, uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak, güç ve yetkileri dahilinde gerekli önleyici veya koruyucu tedbirleri almayan devlet makamlarına karşı yeterli hukuki yolların sağlanması için gerekli yasal veya diğer önlemleri alacaklardır. Madde 30 – Tazminat 1 Taraflar mağdurların bu Sözleşmede belirlenen herhangi bir suç nedeniyle faillerden tazminat talep etme hakkına sahip olmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. 2 Hasarın fail, sigorta şirketi veya finansmanı devletçe sağlanan sağlık ve sosyal sigorta hükümlerince karşılanmaması halinde, ciddi bedensel yaralanma veya sağlık bozukluğuna uğrayanlara yeterli Devlet tazminatı sağlanacaktır. Bu durum, mağdurun emniyetine gereken dikkat sarfedilmesi koşuluyla, Tarafların, söz konusu tazminatın, fail tarafından verilen tazminat kadar azaltılması talep etmesini ihtimal dışı bırakmaz. 3 2. fıkra uyarınca alınacak tedbirler, tazminatın makul bir süre içinde verilmesini teminat altına alacaktır. Madde 31 – Velayet altına alma, ziyaret hakları ve emniyet 1 Taraflar çocukların velayetinin ve ziyaret haklarının belirlenmesinde, bu Sözleşme kapsamındaki şiddet olaylarının göz önüne alınmasını temin edecek gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. 2 Taraflar herhangi bir ziyaret hakkı veya velayet hakkının kullanılmasının mağdurun veya çocukların haklarını veya emniyetini tehlikeye düşürmemesini sağlayacak gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 32 – Zorla evlendirmelerin doğuracağı hukuki sonuçlar Taraflar mağdura gereksiz bir parasal veya idari yük getirmeksizin, zorla gerçekleştirilen evliliklerin geçersiz ve hükümsüz kılınabilmesini veya sona erdirilmesini temin edecek yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 33 – Psikolojik şiddet Taraflar bir şahsın psikolojik bütünlüğünü zorlamayla veya tehditlerle ciddi bir şekilde bozmaya yönelik kasıtlı girişimlerin cezalandırılmasını temin edecek gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 34 – Taciz amaçlı takip Taraflar başka bir şahsa yönelik olarak gerçekleştirilen ve bu şahsı, şahsın kendisini güvende hissetmesini önleyecek şekilde korkutacak, kasıtlı bir biçimde tekrarlanan tehditkar davranışların cezalandırılmasını temin edecek gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 35 – Fiziksel şiddet Taraflar başka bir şahsa karşı kasten fiziksel şiddet eylemlerinde bulunmanın cezalandırılmasını temin edecek gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 36 – Irza geçme de dahil olmak üzere cinsel şiddet eylemleri 1 Taraflar aşağıdaki kasten gerçekleştirilen eylemlerin cezalandırılmasını sağlamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır: a başka bir insanla, rızası olmaksızın, herhangi bir vücut parçasını veya cismi kullanarak, cinsel nitelikli bir vajinal, anal veya oral penetrasyon gerçekleştirmek; b bir insanla, rızası olmaksızın, cinsel nitelikli diğer eylemlere girişmek; c Başka bir insanın, rızası olmaksızın, üçüncü bir insanla cinsel nitelikli eylemlere girmesine neden olmak. 2 Rıza, mevcut koşullar bağlamında değerlendirilmek üzere, şahsın özgür iradesi sonucunda gönüllü olarak verilmelidir. 3 Taraflar 1. fıkrada yer alan hükümlerin aynı zamanda iç hukukta kabul edilmiş olan, eski veya mevcut eşlere veya birlikte yaşayan bireylere karşı gerçekleştirilmiş eylemler için de geçerli olmasının temin edilmesi için gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 37 – Zorla yapılan evlilikler 1 Taraflar bir yetişkini veya çocuğu kasten evliliğe zorlamanın cezalandırılmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. 2 Taraflar, bir yetişkinin veya çocuğun, ikamet ettiği Taraf veya Devletten farklı bir Tarafa veya devlete, söz konusu yetişkini veya çocuğu evliliğe zorlama amacıyla kasten kandırılarak götürülmesinin cezalandırılmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 38 – Kadın sünneti Taraflar aşağıda belirtilen kasten gerçekleştirilen eylemlerin cezalandırılmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır: a kadının labia majora, labia minora veya klitorisinin tümünün kesilip çıkartılması, labia majoranın kenarlarının birleştirilmesi veya başka türlü bir kesmeye tabi tutulması; b bir kadını a fıkrasına belirtilen eylemlerden birine maruz kalmaya zorlama veya bu eylemleri bir kadına yaptırmak; c bir genç kızı a bendinde belirtilen eylemlerden herhangi birine teşvik etmek, zorla maruz bırakmak veya bunları bizzat kendisine uygulatmak Madde 39 – Kürtaja ve kısırlaştırmaya zorlama Taraflar aşağıda belirtilen kasti eylemlerin cezalandırılmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır: a kadına, önceden bilgilendirilmiş olurunu almadan kürtaj uygulamak; b Bir kadının önceden bilgilendirilmiş onayı olmaksızın ve kadın söz konusu usulün mahiyetini anlamaksızın, kadının doğal üreme kapasitesini sona erdirme maksatlı veya bu etkiyi doğuran bir ameliyat yapmak. Madde 40 – Cinsel taciz Taraflar bir şahsın onurunu ihlal etme etkisi yaratan veya bu maksatla gerçekleştirilen, ve özellikle de aşağılayıcı, düşmanca, hakaretamiz, küçük düşürücü veya saldırgan bir ortam yaratırken, her türlü istenmeyen, cinsel mahiyette sözlü veya sözlü olmayan veya fiziksel davranışın cezai veya diğer yasal yaptırıma tabi olmasını temin etmek üzere gereki yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 41 – Yardımcı olmak ve yataklık yapmak ve yeltenmek 1 Taraflar bu Sözleşmenin Madde 33,34,35,36,37,38.a ve 39. Maddelerince belirlenmiş suçların işlenmesine, bu suçlar kasten işlendiğinde, yardımcı olmak ve yataklık yapmanın suç olarak kabul edilmesi için gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. 2 Taraflar, kasten işlendiğinde, bu Sözleşmenin madde 35,36,37,38.a ve 39. Maddelerince belirlenmiş suçları işleme girişimlerinin suç kabul edilmesi için gerekli yasal veya diğer önlemleri alacaklardır. Madde 42 – Sözde “namus” adına işlenen suçlar da dahil olmak üzere, işlenen suçlar için gerekçelerin kabul edilmemesi 1 Taraflar bu Sözleşme kapsamında kalan şiddet eylemlerinin gerçekleştirilmesinden sonra başlatılan ceza davalarında kültür, töre, din, gelenek veya sözde “namus”un gerekçe olarak öne sürülmesinin önlenmesini temin etmek üzere, gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. 2 Taraflar, herhangi bir şahsın bir çocuğu 1. fıkradaki eylemleri gerçekleştirmeye kışkırtmasının, yapılan eylemlerle ilgili olarak söz konusu şahsın cezai sorumluluğunu ortadan kaldırmasının önlenmesini temin etmek üzere, gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 43 – Cezai suçların uygulanması Bu Sözleşme uyarınca belirlenen suçlar, mağdurla fail arasındaki ilişkinin mahiyetinden bağımsız olarak geçerli olacaktır. Madde 44 – Yargı yetkisi 1 Taraflar suçun aşağıdaki hallerde işlenmesi halinde, bu Sözleşme uyarınca belirlenen herhangi bir suçla ilgili olarak yargı yetkisi oluşturmak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır: a kendi topraklarında; veya b kendi bandıralarını taşıyan bir gemide; veya c kendi yasalarına göre tescil edilmiş bir uçakta; veya d kendi vatandaşlarından biri tarafından; veya e normal ikametgahı kendi topraklarında olan bir şahıs tarafından işlenmesi halinde. 2 Taraflar söz konusu suçun vatandaşlarından birine veya normal olarak kendi topraklarında ikamet eden birine karşı işlenmesi halinde, bu Sözleşmede belirlenen herhangi bir suçla ilgili olarak yargı yetkisi oluşturmaya yönelik gerekli yasal veya diğer tedbirleri almaya çalışacaklardır. 3 Bu Sözleşmenin Madde 36,37,38 ve 39 uyarınca belirlenen suçların kovuşturulması için, taraflar yargı yetkilerinin söz konusu eylemlerin işlendikleri topraklarda cezalandırılması koşuluna tabi olmasının önlenmesini temin etmek üzere, gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. 4 Bu Sözleşmenin Madde 36,37,38 ve 39’u uyarınca belirlenen suçların kovuşturulması için, taraflar 1 d ve e fıkralarına ilişkin yargı yetkisinin, kovuşturmanın ancak mağdurun eylemi haber vermesinden sonra veya Devlet’in suçun işlendiği yerle ilgili bilgiyi sağlaması halinde başlatılması koşuluna bağlı olmasınıın önlenmesini temin etmek üzere, gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. 5 Taraflar, eylemi icra ettiği iddia edilen failin kendi topraklarında bulunduğu hallerde ve söz konusu şahsı sırf milliyetine istinaden üçüncü bir tarafa teslim etmedikleri durumlarda, bu Sözleşmede belirlenen suçlarla ilgili yargı yetkisini oluşturmak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. 6 Birden fazla Taraf bu Sözleşme uyarınca belirlenen ve işlendiği iddia edilen bir suçla ilgili yargı yetkisi talebinde bulunduğunda, ilgili taraflar, yerine göre, kovuşturma için en iyi yargı yetkisini belirleme amacıyla birbirleriyle istişarede bulunacaklardır. 7 Uluslararası hukukun genel kuralları saklı kalmak kaydıyla, bu Sözleşme, Taraflardan birinin kendi iç hukukuna dayalı olarak icra edeceği cezai yargı yetkisini uygulamadan hariç tutmaz. Madde 45 – Yaptırımlar ve tedbirler 1 Taraflar Bu Sözleşme uyarınca belirlenen suçların, ciddiyetleri dikkate alınarak, etkili, orantılı ve caydırıcı cezalarla cezalandırılması için gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. 2 Taraflar faillerle ilgili olarak aşağıda belirtilen diğer tedbirler de alabilirler: – hüküm giyen şahısların izlenmesi veya bu şahısların kontrol altında tutulması; – Çocuğun menfaatleri, ki buna çocuğun güvenliği de dahildir, başka bir şekilde teminat altına alınamıyorsa velayet haklarının geri alınması. Madde 46 – Cezayı ağırlaştırıcı koşullar Taraflar, aşağıdaki koşulların, bu koşulların söz konusu suçun halihazırda temel unsurlarını oluşturmadığı hallerde, iç hukukun ilgili hükümlerine uygun olarak, bu Sözleşmede belirlenen suçlarla ilgili olarak verilecek cezanın belirlenmesinde ağırlaştırıcı koşullar olarak göz önünde bulundurulabileceğini temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır: a suçun, iç hukukun kabul ettiği eski veya mevcut bir eşe veya birlikte yaşanan bireye karşı, aile fertlerinden biri tarafından, mağdurla birlikte ikamet eden biri tarafından veya yetkisini suistimal eden biri tarafından işlendiği hallerde; b suçun veya suçların mükerrer olarak işlenmesi halinde; c suçun belirli şartlar nedeniyle hassas konuma gelmiş bir bireye karşı işlenmesi halinde; d suçun bir çocuğa karşı veya çocuğun huzurunda işlenmesi halinde; e suçun iki veya daha fazla insan tarafından birlikte hareket ederek işlenmesi halinde; f suçtan önce veya suçun işlenmesi esnasında çok aşırı düzeylerde şiddet uygulanmış olması halinde; g suçun silah kullanarak veya silah tehdidiyle işlenmiş olması halinde; h suçun mağdura ağır fiziksel veya psikolojik zarar vermesi halinde; i Failin daha öncede de benzer suçlardan hüküm giymiş olması halinde. Madde 47 – Başka bir Tarafça verilen hükümler Taraflar ceza hükmünü belirlerken, bu Sözleşme uyarınca belirlenen suçlarla ilgili olarak başka bir Tarafça verilen nihai hüküm olasılığını da göz önüne alarak gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 48 – Zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerinin veya hüküm vermenin yasaklanması 1 Taraflar bu Sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil olmak üzere, zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerini yasaklamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. 2 Taraflar bir para cezasının ödenmesinin emredilmesi halinde, failin mağdura karşı finansal yükümlülüklerini yerine getirebilme yeteneğinin gereken biçimde hesaba katılmasının temin edilmesi için gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Bölüm VI – Soruşturma, kovuşturma, usul hukuku ve koruyucu tedbirler Madde 49 – Genel yükümlülükler 1 Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet olayı ile ilgili soruşturma ve yasal işlemlerin, bir yandan cezai işlemlerin tüm safhalarında mağdurun hakları dikkate alınırken, gereksiz bir gecikme olmaksızın sürdürülmesini temin etmek üzere gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır. 2 Taraflar temel insan haklarına uygun bir biçimde ve toplumsal cinsiyet temelli bir şiddet eylemi anlayışıyla, Sözleşme uyarınca belirlenen suçların etkili bir biçimde soruşturulup kovuşturulmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 50 – Ani mukabele, önleme ve koruma 1 Taraflar sorumlu kolluk kuvveti birimlerinin bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet eylemine karşı, mağdurlara yeterli korumayı derhal sağlayarak süratle ve gereken biçimde mukabelede bulunmalarını temin edecek gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. 2 Taraflar önleyici operasyonel tedbirler ve kanıt toplama da dahil olmak üzere, sorumlu kolluk kuvveti birimlerinin bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet eylemini süratle ve uygun bir biçimde önlemesi ve bunlara karşı koruma sağlamasını temin edecek gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 51 – Risk değerlendirmesi ve risk yönetimi 1 Taraflar riski yönetmek ve gerektiğinde koordineli bir biçimde emniyet ve destek temin etmek üzere tüm yetkili makamların ölüm riski, durumun ciddiyeti ve şiddet eyleminin tekrarlanması riskini değerlendirmelerini temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. 2 Taraflar 1. fıkrada belirtilen değerlendirmede, soruşturmada ve koruyucu tedbirler uygulamasının her aşamasında, bu Sözleşme kapsamındaki şiddet eylemlerini gerçekleştirenlerin ateşli silahlara sahip olduğunun göz önüne alınmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 52 – Acil durumlarda uzaklaştırma emirleri Taraflar, yetkili makamlara, ani tehlike durumlarında, aile içi şiddet faillerinin, mağdurun veya risk altındaki şahsın ikametgahını yeterli bir süre için terk etme emri verme ve faillerin mağdurun veya risk altındaki şahsın ikametgahına girmesini veya mağdurla veya risk altındaki şahısla temas etmesini yasaklama yetkisi verilmesini temin edecek yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 53 – Engelleme veya koruma emirleri 1 Taraflar bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet mağdurlarının uygun engelleme veya koruma emirlerinden yararlanmasını temin edecek gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. 2 Taraflar 1. fıkrada sözü edilen engelleme emirlerinin aşağıdaki niteliklere sahip olmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır: – söz konusu emirler mağdurun derhal korunmasını sağlayacak ve mağdura gereksiz finansal veya idari yük getirmeyecektir; – belirli bir süre için veya bu süreyle ilgili bir değişiklik yapılıncaya veya yürürlükten kalkıncaya kadar verilecektir; – gerektiğinde derhal yürürlüğe (ex parte) girecektir; – diğer yargı süreçlerinden bağımsız olarak veya bunlara ilaveten verilebilecektir; – daha sonra başlatılabilecek yargı süreçlerine dahil edilmesi mümkün olacaktır. 3 Taraflar 1. fıkrada saptanan kısıtlama veya koruma emirlerinin ihlallerin etkili, orantılı ve caydırıcı cezai veya diğer yasal yaptırımlara tabi olmasını sağlamak üzere gereken yasal veya diğer tedbirleri alır. Madde 54 – Soruşturmalar ve kanıtlar Taraflar herhangi bir hukuk veya ceza davasında mağdurun cinsel geçmişi ve davranışıyla ilgili var olan kanıtlara yalnızca davayla ilgili ve gerekliyse izin verilmesini temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer önlemleri alacaktır. Madde 55 – Ex parte (nizasız) ve ex officio (re’sen) yargılama 1 Taraflar, bu Sözleşme’nin 35, 36, 37, 38 ve 39. maddelerinde belirlenen suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturmaların, suçun kısmen veya tamamen kendi topraklarında işlenmiş olması durumunda, mağdurun ifadesine veya şikayetine bağlı olmaksızın ve mağdurun ifadesini veya şikayetini geri çekmesi durumunda dahi devam edebilmesini temin edeceklerdir. 2 Taraflar, kendi iç hukuk kurallarının öngördüğü koşullara uygun biçimde, bu Sözleşme’de belirlenen suçlarla ilgili olarak yürütülen soruşturma ve yargı süreçlerinde mağdurun kendi talebi doğrultusunda kamu kuruluşlarından ve sivil toplum kuruluşlarından ve aile içi şiddet danışmanlarından yardım ve/veya destek almasına olanak sağlamak üzere gereken yasal veya diğer tedbirleri alacaktır. Madde 56 – Koruma tedbirleri 1 Taraflar soruşturmaların ve yargı sürecinin tüm safhalarında, özellikle aşağıdakileri sağlayarak, mağdurların, tanık olarak özel ihtiyaçları da dahil olmak üzere, haklarını ve çıkarlarını koruyacak yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır: a mağdurların, ailelerinin ve tanıkların, sindirmeye, misillemeye ve tekrar mağdur bırakılmaya karşı korunmalarını sağlayacaklardır; b mağdurun en azından kendisinin veya ailesinin tehlikede olabileceği durumlarda, failin kaçması veya geçici veya kesin olarak serbest bırakılması halinde mağdurun bilgilendirilmesini sağlamak; c mağdurlara, iç hukuk kurallarının öngördüğü koşullar altında, hakları ve faydalanabilecekleri hizmetler ve şikayetlerinin takibi, masraflar, soruşturma veya davaların genel gelişimi ve mağdurların bu süreç içindeki rolleri, ve davalarının sonuçları hakkında bilgi vermek; d mağdurun iç hukuk kurallarının usulüne uygun olarak duruşmalara katılmasını,, kanıt temin etmesini ve kendi görüşlerini, ihtiyaçlarını ve kaygılarını doğrudan veya bir aracı vasıtasıyla sunmasını ve bunların dikkate alınmasını sağlamak; e mağdurlara haklarının ve menfaatlerinin usule uygun olarak arz edilmesi ve dikkate alınması için uygun destek hizmetleri sağlamak; f mağdurun mahremiyetini ve görüntüsünü korumak için tedbirlerin alınabilmesini temin etmek; g mağdur ile failler arasında temastan mahkemede ve kolluk kuvvetlerinin binalarında, mümkün olduğu ölçüde kaçınmak; h davaya taraf olarak katılan veya kanıt sunan mağdurlara bağımsız ve yetkin çevirmenler sağlamak; i iç hukuk kurallarına uygun biçimde, mağdurun, varsa uygun iletişim teknolojilerinden yararlanarak, mahkeme salonuna gitmeden veya en azından fail olduğu iddia edilen kişinin mahkeme salonunda bulunmadığı bir ortamda ifade vermesini sağlamak 2 Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet mağduru ve tanığı olan bir çocuğa, çocuğun çıkarları ilkesini dikkate alınarak, yerine göre, özel koruma önlemleri sağlanacaktır. Madde 57 – Hukuki yardım Taraflar, mağdurların iç hukuk kurallarının öngördüğü koşullar altında hukuki yardım ve ücretsiz adli yardım alma hakkını sağlayacaklardır. Madde 58 – Zaman aşımı Taraflar, bu Sözleşme’nin 36, 37, 38 ve 39. maddelerinde tanımlanan suçlarla ilgili yasal işlemlerin başlatılması için öngörülen zaman aşımı süresinin, mağdurun reşit olmasından sonra etkili bir dava sürecini başlatmaya olanak tanıyacak şekilde, yeterli bir süre devam etmesini ve suçun ağırlığıyla orantılı olarak sağlamak üzere gereken yasal veya diğer tedbirleri alacaktır. Bölüm VII – Göç ve iltica Madde 59 – Oturma izni 1 Taraflar, ikametgâh durumu iç hukuk tarafından tanınan eş veya birlikte yaşanan bireye bağlı olan mağdurlara, evliliğin veya ilişkinin bozulması durumunda özellikle zor koşullarda, başvuru üzerine, evliliğin veya ilişkinin süresini dikkate almaksızın eşten bağımsız oturma izninin verilmesini sağlamak üzere gereken yasal veya diğer tedbirleri alacaktır. Eşten bağımsız oturma izninin verilmesine ve süresine ilişkin koşullar iç hukuk tarafından belirlenir. 2 Taraflar ikametgâh durumu iç hukuk tarafından tanınan eş veya birlikte yaşanan bireye bağlı olan mağdurların ikametgah nedeniyle başlatılan sınır dışı işlemlerini bağımsız oturma izni için başvurmalarına olanak sağlayacak şekilde durdurabilmelerini sağlamak üzere gereken yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. 3 Taraflar, aşağıdaki durumlardan biri veya her ikisi birden söz konusu olduğunda mağdurlara yenilenebilir oturma izni verecektir: a yetkili makamların, mağdurların, kişisel durumlarının bir gereği olarak ülkede kalmalarının gerekli olduğunu uygun bulması halinde; b yetkili makamların mağdurların, soruşturma veya cezai işlemler sırasında yetkili makamlarla işbirliği içinde olmaları amacıyla ülkede kalmalarının gerekli olduğunu uygun bulması halinde 4 Taraflar evlilik amacıyla başka bir ülkeye getirilen ve bunun sonucunda normal olarak yaşadıkları ülkenin oturma iznini kaybeden zorla evlilik mağdurlarına, izinlerini geri alabilmelerini temin etmek üzere gereken yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 60 – Toplumsal cinsiyete dayalı iltica talepleri 1 Taraflar kadına yönelik, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin, Mültecilerin Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi 1A(2) Maddesi anlamında zulüm olarak ve tamamlayıcı/ ikincil korumayı gerektiren ciddi bir hasar biçimi olarak tanınabilmesini temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. 2 Taraflar, Sözleşme’de tanımlanan tüm gerekçelerin toplumsal cinsiyete duyarlı bir şekilde yorumlanmasını ve bu gerekçelerden herhangi biri veya bir kaçı nedeniyle zulüm görme tehlikesi söz konusuysa, başvuru sahiplerine, yürürlükteki ilgili hukuki vasıtalara göre mülteci statüsünün tanınmasını temin edeceklerdir. 3 Taraflar iltica başvurusu yapanlar için toplumsal cinsiyete duyarlı ülkeye kabul usullerinin ve destek hizmetlerinin yanı sıra, toplumsal cinsiyet yönergelerini ve mülteci statüsünün belirlenmesi ve uluslararası koruma için başvuruyu da kapsayan, toplumsal cinsiyete duyarlı sığınma usullerini oluşturmak için gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Madde 61 – Geri göndermeme 1 Taraflar, uluslararası hukuk çerçevesindeki yükümlülükleri uyarınca geri göndermeme ilkesinin tanınması için gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaktır. 2 Taraflar statüsü ve ikamet durumuna bakılmaksızın, korumaya muhtaç, kadına yönelik şiddet mağdurlarının hayatlarının risk altında olabileceği veya işkenceye veya insanlık dışı muameleye veya cezalandırılmaya maruz kalabilecekleri hiçbir ülkeye hiçbir durum altında iade edilmeyeceklerini güvence altına almak üzere gerekli yasal veya diğer önlemleri alacaklardır. VIII. Bölüm – Uluslararası işbirliği Madde 62 – Genel prensipler 1 Taraflar, bu Sözleşmenin hükümlerine uyarak, medeni hukuk ve ceza hukuku konularında işbirliğine ilişkin uluslararası ve bölgesel anlaşmaları ve belgeleri uygulayarak, ortak veya karşılıklı mevzuat ve iç hukuk kuralları esas alınarak üzerinde mutabakata varılmış düzenlemeleri uygulayarak, ve mümkün olan en kapsamlı şekilde, aşağıdaki amaçlara yönelik olarak işbirliği yapacaklardır: a bu Sözleşmenin kapsamına giren her türlü şiddet eyleminin önlenmesi, bunlarla mücadele edilmesi ve bunların kovuşturulması; b mağdurların korunması ve mağdurlara destek sağlanması; c bu Sözleşmeye göre suç olarak kabul edilen eylemler hakkında soruşturmaların ve yasal sürecin yürütülmesi; d Koruma emirleri dahil olmak üzere, Tarafların yargı makamlarınca bu konuya ilişkin verdikleri hukuki ve cezai kararlarının uygulanması. 2 Taraflar, bu Sözleşme uyarınca suç olarak tanımlanan bir eylemin mağdurlarının, bu suç ikamet ettikleri ülkeden başka bir Taraf devletin topraklarında gerçekleştiği takdirde, ikamet ettikleri Devletin yetkili makamlarına şikayet başvurusunda bulunabilmelerini temin etmek üzere gereken yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır. 3 Bu sözleşmeye Taraf başka bir devlet ile, cezai konularda, suçluların iadesinde veya o devletin verdiği hukuk ve ceza davaları kararlarının uygulanmasında, aralarında yapmış oldukları anlaşmaya dayanarak hukuki konularda karşılıklı yardımlaşmada bulunan bir Taraf, böyle bir anlaşma yapmadığı başka bir Taraftan, kendisine hukuki işbirliği talebi geldiğinde, bu Sözleşmenin tanımladığı suçlara ilişkin cezai konularda, suçluların iadesinde veya bu Sözleşmeye Taraf o ülkenin hukuk veya ceza davaları kararlarının uygulanmasında karşılıklı hukuki yardımlaşmada bulunabilmek için bu Sözleşmeyi hukuki temel olarak alabilir. 4 Taraflar, kadınlara yönelik şiddetin ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadele edilmesi çabalarını, üçüncü Devletlerin yararlanacağı kalkınma amaçlı yardım programlarıyla, gereken yerlerde bütünleştirecekler, Madde 18, 5. fıkra uyarınca mağdurların korunmasını kolaylaştırmak amacıyla üçüncü Devletlerle ikili ve çok taraflı anlaşmalar yapacaklardır. Madde 63 – Risk altındaki kişilerle ilgili tedbirler Taraflardan herhangi birinin, edindiği bilgilere dayanarak, bir kişinin başka bir Taraf ülkede bu Sözleşmenin Madde 36, 37 38 ve 39’da belirtilen şiddet eylemlerine her an maruz kalma riski altında olduğunu düşünmek için makul nedenleri varsa, bilgilere sahip olan bu Tarafın elindeki bilgileri, gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak amacıyla, gecikmeksizin diğer Tarafa iletmesi teşvik edilmektedir. Risk altındaki kişinin çıkarları açısından, mümkün olan her yerde bu bilgilere, korumayla ilgili mevcut hükümlerin ayrıntıları da dahil edilmelidir. Madde 64 – Bilgilendirme 1 Önlemler alması talep edilen Taraf, talep eden Tarafı bu konuda atılan adımların sonuçları hakkında derhal bilgilendirecektir. Talep edilen Taraf, önlemlerin alınmasını talep eden Tarafı, amaçlanan faaliyetlerin yerine getirilmesini engelleyen veya önemli derecede geciktirme ihtimali olan koşullardan da gecikmeksizin haberdar edecektir. 2 Taraflardan biri, karşıdan bir talep gelmeksizin, kendi yaptığı soruşturmalar çerçevesinde edindiği bilgileri, bu bilgilerin karşı Tarafa bu Sözleşmede belirtilen suçları önlemede veya bu suçlara ilişkin soruşturma ve kovuşturma başlatılmasında veya yürütülmesinde yardımcı olacağını düşünüyorsa veya söz konusu karşı Tarafın bu konuyla ilgili işbirliği talebi olacağını düşünüyorsa, kendi iç hukukunun izin verdiği ölçüde diğer Tarafa iletebilir. 3 2. Fıkra uyarınca herhangi bir bilgi edinen bir Taraf, uygun görüldüğü takdirde, yargı sürecinin başlatılması veya bu bilgilerin hukuki ve cezai kovuşturmada göz önüne alınması için bu bilgileri kendi yetkili makamlarına ulaştıracaktır. Madde 65 – Verilerin Korunması Kişisel veriler, Kişisel Verilerin Otomatik İşlenmesinde Bireylerin Korunması Sözleşmesinin Taraflara getirdiği yükümlülükler gereğince saklanacak ve kullanılacaktır (ETS No. 108). IX. Bölüm – İzleme yöntemi Madde 66 – Kadınlara yönelik şiddetle ve aile içi şiddetle mücadele konusunda uzmanlar grubu 1 Kadınlara yönelik şiddetle ve aile içi şiddetle mücadele konusunda uzmanlar Grubu (bundan böyle “GREVIO” olarak anılacaktır) bu Sözleşmenin Taraflarca uygulanmasını izleyecektir. 2 GREVIO en az 10, en çok da 15 üyeden oluşacak, üyelerin cinsiyet ve coğrafi bölge açısından dengeli olması, ayrıca farklı konularda uzmanlaşmış olmaları gözetilecektir. Üyeler, dört yıllık bir görev süresi için Tarafların aday gösterdiği kimseler arasından Taraflar Komitesince seçilecek; üyeler ancak bir dönem daha görev yapabilecek ve Taraf ülkelerin vatandaşları arasından seçilecektir. 3 10 üyenin ilk seçimi bu Sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacaktır. Diğer 5 üyenin seçimi ise 25inci ülke onayladığında veya katıldığında gerçekleşecektir. 4 GREVIO üyelerinin seçimi şu prensiplere göre yapılacaktır: a yüksek ahlaki değerlere sahip bir kişiliği olan; insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddet, veya mağdurlara yardımcı olma veya onları koruma konularında yetkinlikleri kabul edilmiş, veya bu Sözleşmenin kapsadığı alanlarda mesleki deneyimi olan kişiler arasından şeffaf usuller ile seçileceklerdir; b GREVIO’da aynı ülke vatandaşı iki üye bulunamaz; c üyeler, temel hukuk sistemlerini temsil etmelidirler; d kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddet alanı ile ilgili kişileri ve kurumları temsil etmelidirler; e üyeler kendi kişisel özellikleriyle katılacaklar, görevlerini yerine getirirken bağımsız ve tarafsız davranacaklar ve görevlerini etkili bir şekilde yerine getirmeye müsait olacaklardır. 5 GREVIO üyelerinin seçilme usulleri, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından, Taraflara danışıldıktan ve Tarafların oybirliğiyle onayı alındıktan sonra, bu Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden itibaren altı ay içinde belirlenecektir. 6 GREVIO kendi çalışma esaslarını kendisi belirleyecektir. 7 GREVIO üyeleri ve, Madde 68’in 9. ve 14. fıkralarında belirtildiği şekilde ülke ziyareti yapacak diğer heyet üyeleri, bu Sözleşmenin ekinde belirlenmiş olan ayrıcalıklardan ve dokunulmazlıklardan yararlanacaklardır. Madde 67 – Taraflar Komitesi 1 Taraflar Komitesi, Sözleşmeye Taraf ülkelerin temsilcilerinden oluşacaktır. 2 Taraflar Komitesi, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri tarafından toplantıya çağırılacaktır. İlk toplantısını, bu Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıl içinde, GREVIO üyelerini seçmek üzere yapacaktır. Müteakip toplantılar, Tarafların üçte birinin, Taraflar Komitesinin Başkanının veya Genel Sekreterin talebi üzerine yapılacaktır. 3 Taraflar Komitesi kendi çalışma esaslarını kendisi belirleyecektir. Madde 68 – Usuller 1 Taraflar, GREVIO’nun hazırladığı bir soru formunu esas alarak, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine, GREVIO tarafından değerlendirilmek üzere, bu Sözleşmenin hükümlerinin uygulanabilmesini sağlayacak yasama tedbirleri ve diğer tedbirler hakkında bir rapor sunacaktır. 2 GREVIO 1. fıkra uyarınca sunulan bu raporu, ilgili Tarafın temsilcileriyle birlikte değerlendirecektir. 3 Daha sonraki değerlendirme faaliyetleri dönemler halinde yapılacak, bunların uzunluğuna da GREVIO karar verecektir. Her dönem başında GREVIO, değerlendirmeye esas alınacak spesifik maddeleri seçerek bir soru formu gönderecektir. 4 GREVIO bu izleme usulünü yürütebilmek için uygun araçları belirleyecektir. GREVIO her değerlendirme dönemi için, Tarafların uygulamalarını değerlendirme prosedürüne esas oluşturacak bir soru formu kullanabilir. Bu soru formu bütün Taraflara hitaben hazırlanacaktır. Taraflar bu ankete ve GREVIO’dan gelecek bütün bilgi taleplerine cevap vereceklerdir. 5 GREVIO, Sözleşmenin uygulamasıyla ilgili bilgileri, insan haklarının korunmasıyla görevli ulusal kurumlar yoluyla olduğu kadar sivil toplum kuruluşlarından ve sivil toplumdan da edinebilir. 6 GREVIO, bu Sözleşmenin ilgi alanına giren bölgesel ve uluslararası enstrümanlardan ve kuruluşlardan elde edilecek mevcut bilgilere gereken önemi verecektir. 7 Her değerlendirme dönemi için soru formu belirlerken GREVIO, bu Sözleşmenin Madde 11’inde belirtildiği şekilde Taraflarca toplanmış olan mevcut verileri ve araştırmaları dikkate alacaktır. 8 GREVIO, diğer uluslararası belgeler uyarınca oluşturulmuş kuruluşlardan olduğu kadar Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinden, Parlamenter Asamblesinden ve Avrupa Konseyinin bu konuda özelleşmiş birimlerinden bu Sözleşmenin uygulamaları hakkında bilgi edinebilir. Söz konusu kuruluşlara iletilen şikayetler ve bunların sonuçları GREVIO’ya bildirilecektir. 9 GREVIO, elde edilen bilgiler yetersiz ise veya 14. fıkrada hükmedilen koşullarda, ulusal makamların işbirliği ve bağımsız ulusal uzmanların yardımıyla, ülke ziyaretleri düzenleyebilir. Bu ziyaretler sırasında GREVIO’ya belirli konularda uzmanlaşmış kişiler yardımcı olabilir. 10 GREVIO, değerlendirmeye esas alınan sözleşme hükümlerinin uygulamalarına ilişkin incelemelerinin yer alacağı bir rapor taslağı hazırlayacak; bu taslakta, tespit edilmiş sorunları söz konusu Tarafın ne şekilde ele alması gerektiğine ilişkin önerilerine ve tavsiyelerine de yer verecektir. Bu rapor taslağı, hakkında değerlendirme yürütülen Tarafa, yorumlarını almak üzere iletilecektir. Bu yorumlar, raporun kabulü sürecinde GREVIO tarafından dikkate alınacaktır. 11 Elde edilen bütün bilgileri ve Tarafların yaptığı yorumları esas alarak GREVIO, raporu ve, bu Sözleşme hükümlerini uygulayabilmek amacıyla Taraf ülkenin aldığı tedbirlere ilişkin vardığı sonuçları, kabul edecektir. Bu rapor ve varılan sonuçlar, ilgili Tarafa ve Taraflar Komitesine gönderilecektir. GREVIO’nun raporu ve varılan sonuçlar, söz konusu Tarafın olası yorumlarıyla birlikte, kabul edildikten sonra kamuya açıklanacaktır. 12 1. ila 8. fıkralardaki usuller saklı kalmak üzere, Taraflar Komitesi rapora ve GREVIO’nun vardığı sonuçlara dayanarak söz konusu Tarafa yönelik şu tavsiyeleri benimseyebilir: (a) GREVIO’nun vardığı sonuçların uygulanması için alınması gereken tedbirlere ilişkin tavsiyeler; gerekirse bunların uygulaması hakkındaki bilgilerin sunulması için bir tarih belirlenebilir; ve (b) bu Sözleşmenin layıkıyla uygulanabilmesi için söz konusu Taraf ile işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan tavsiyeler. 13 GREVIO’ya, Sözleşmenin geniş çapta veya defalarca ihlalinin önlemesi veya sınırlanması amacıyla derhal müdahale gerektiren sorunların bulunduğunu gösteren güvenilir bilgiler ulaştığında, kadınlara yönelik ciddi, büyük çapta veya sürekli şiddet uygulanmasını önlemek için taraflarca alınan tedbirlere ilişkin özel bir raporun acilen sunulmasını talep edebilir. 14 GREVIO, söz konusu Tarafın verdiği bilgileri ve kendisine ulaşan diğer güvenilir bilgileri göz önüne alarak, bir veya daha fazla üyesini, bir soruşturma yapıp acilen GREVIO’ya rapor etmek üzere tayin edebilir. Gerektiğinde ve söz konusu Tarafın rızası ile, bu soruşturma kapsamında söz konusu ülkeye bir ziyaret de yapılabilir. 15 14. fıkrada sözü edilen soruşturmanın bulguları incelendikten sonra GREVIO bu bulguları, kendi yorum ve tavsiyelerini ekleyerek söz konusu Tarafa, durum gerektiriyorsa Taraflar Komitesine ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine iletecektir. Madde 69 – Genel tavsiyeler GREVIO uygun düşen ve gereken her durumda, bu Sözleşmenin uygulamasına ilişkin genel tavsiyeler belirleyebilir. Madde 70 – İzlemede parlamentonun rolü 1 Ulusal parlamentolar, bu Sözleşmenin uygulanması için alınan tedbirlerin izlenmesine katılmaya davet edilecektir. 2 Taraflar GREVIO raporlarını kendi ulusal parlamentolarına sunacaklardır. 3 Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi, bu Sözleşmenin uygulamalarını düzenli aralıklarla değerlendirmeye davet edilecektir. X. Bölüm – Diğer uluslararası enstrümanlarla ilişkiler Madde 71 – Diğer uluslararası enstrümanlarla ilişkiler 1 Bu Sözleşme, Sözleşmeye Taraf olan ülkelerin Taraf olduğu veya Taraf olacağı ve bu Sözleşmenin ele aldığı konular hakkında hükümler içeren diğer uluslararası enstrümanlardan doğan yükümlülükleri etkilemeyecektir. 2 Bu Sözleşmenin Tarafları, Sözleşmenin hükümlerini tamamlamak veya güçlendirmek veya bu hükümlerle ifadesini bulmuş prensiplerin uygulanmasını kolaylaştırmak amacıyla birbirleriyle, bu Sözleşmenin ele aldığı konularda iki taraflı veya çok taraflı anlaşmalar yapabilirler. XI. Bölüm – Sözleşmede yapılacak değişiklikler Madde 72 – Değişiklikler 1 Taraflardan herhangi birinin bu Sözleşmede değişiklik yapmak üzere getireceği her teklif, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine iletilecek ve Genel Sekreter tarafından Avrupa Konseyi üye Devletlerine, bütün imza sahiplerine, bütün Taraflara, Avrupa Birliğine, Madde 75’in hükümleri uyarıca bu Sözleşmeyi imzalamaya davet edilen Devletlere ve Madde 76’nın hükümleri uyarınca bu Sözleşmeyi kabul etmeye davet edilmiş bütün Devletlere gönderilecektir. 2 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, değişiklik teklifini değerlendirecek ve, bu Sözleşmenin Avrupa Konseyi üyesi olmayan Tarafların görüşünü aldıktan sonra, Avrupa Konseyi Kuruluş Belgesi Madde 20.d’de belirtildiği şekilde çoğunluk sağlayarak değişikliği kabul edebilecektir. 3 Bakanlar Komitesi tarafından 2. fıkraya göre kabul edilen değişiklik metni, onaylanmak üzere Taraflara gönderilecektir. 4 2. fıkraya göre kabul edilen herhangi bir değişiklik, tüm Tarafların onaylarını Genel Sekretere bildirdikleri tarihten itibaren bir aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci günü yürürlüğe girecektir XII. Bölüm – Son maddeler Madde 73 – Bu Sözleşmenin etkileri Bu Sözleşmenin hükümleri, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önlemeye ve bunlarla mücadeleye çalışan kimselere daha uygun haklar tanıyan veya tanıyacak olan iç hukuk hükümlerinin ve halen yürürlükte olan veya yürürlüğe girme ihtimali bulunan bağlayıcı uluslararası enstrümanların hükümlerinin uygulanmasını engellemeyecektir. Madde 74 – Uyuşmazlıkların çözümlenmesi 1 Taraflar, bu Sözleşmenin hükümlerinin uygulanması veya yorumlanmasında ortaya çıkabilecek herhangi bir uyuşmazlığı karşılıklı olarak görüşerek, uzlaşarak, bir hakeme başvurarak veya karşılıklı olarak anlaşarak belirleyecekleri herhangi bir barışçıl yoldan çözümlemenin yollarını arayacaklardır. 2 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, anlaşmazlığa düşen Tarafların başvurabileceği, tarafların üzerinde mutabık kalmaları halinde, çözüm yöntemleri oluşturabilir. Madde 75 – İmzalama ve yürürlüğe girme 1 Bu Sözleşme Avrupa Konseyi üye Devletlerinin, hazırlanma sürecine katılmış üye olmayan Devletlerin ve Avrupa Birliğinin imzasına açılacaktır. 2 Bu Sözleşme onaya veya kabule tabidir. Onay veya kabul belgeleri Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine teslim edilecektir. 3 Avrupa Konseyi üye devletlerinden en az sekizi dahil olmak üzere, Sözleşmeyi imzalayan 10 devletin, 2. fıkranın hükümleri uyarınca Sözleşmenin bağlayıcılığına rıza gösterdiklerini ifade etmelerinden itibaren üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci günü yürürlüğe girecektir. 4 1. fıkrada söz edilen ve Sözleşmenin bağlayıcılığına rıza gösterdiğini sonradan bildiren devletler veya Avrupa Birliği açısından Sözleşme, onay veya kabul belgesinin teslim tarihinden itibaren üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci günü yürürlüğe girecektir. Saygılarımla. Galip Yetkin. |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 06:59 AM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam