hanifler.com Kuran odaklı dindarlık

hanifler.com Kuran odaklı dindarlık (http://www.hanifler.com/index.php)
-   Meleklerin Durumu (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=181)
-   -   melek kavramı ve isimlendirilmesi (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2045)

ates demir 18. October 2012 08:40 AM

Allah ihtiyaçsızdır. Bu en güzel şekilde yorumlanmalı.
İhtiyacı olan insandır, insanın en temel ihtiyacı Allah ın rahmetidir.
Melekler bu yönüyle Allah için değil insan içindir.
Kuran kendi zamanına değil aslında kanımca geleceğe hitap eder. Tüm zamanlaradır aslında.
Din evrenseldir, ya iman edersiniz ya kafir yada munafık olursunuz başka alternatif (yahudilik, hristiyanlık...) yoktur. Bunu fıtrata geldiğinizde, fıtratı anladığınızda görürsünüz.
Ego; devedir, vicdan devenin bağlandığı kazık ve ip AKILDIR.
Akıl, idrak, basiret ve vicdan yolundan ve işaretçi ve müjdeci Kurandan ayrılmamak dileğimle.

pramid 18. October 2012 08:50 AM

[QUOTE]Akıl, idrak, basiret ve vicdan yolundan ve işaretçi ve müjdeci Kurandan ayrılmamak dileğimle.[/QUOTE]

Eyvallah kardeşim. Akletmeyenler de, atalarının mirasları ile savunsunlar bakalım.

Rabbim aklettiğimiz şeylerde [COLOR="Red"]UNUTUR VEYA YANILIR İSEK [/COLOR]affetsin. [COLOR="Magenta"]MİSAK[/COLOR]A bağlı kalanlardan ve neyi işittiğini ve neye itaat ettiğini bilenlerden eylesin.

Misaklarını nebezeleştiren ve farkında olmayanları sırati müstakime iletsin. Zira benim rabbim sırati müstakim üzeredir. (bkn hud-56)

aorskaya 18. October 2012 08:57 AM

[QUOTE=pramid;13112]Gurur duydum. Rabbim şahit olsun bu sözüne.

Kuranda akıl ile alakali tahmini 75 ayet geçiyor [/QUOTE]

Buraya ayetleri yazmanla birlikte;

Kuranda geçen aklın, daha doğrusu akıllı olmanın nasıl bir şey olduğunu da kavrayamadığın görülüyor. Akıl, kurandan beslenmezse, o sadece bir yüktür. Sen de bu durumdaki akıl savunmanla, ateistlerle aynı konuma düşmektesin.

Onlarda da akıl var değilmi? Ama, o akıl kurandan beslenmek yerine kuranı reddettiği için akıl değildir.Sahibini vuran bir silahtir.

Bak, sana daha önceki yazımda, aklın gerekliliğini, ama hangi aklın gerekliliğini nasıl yazmışım.

Bunu bile anlamadan, konuyu çarpıtmana artık alışmaya başladım.

[QUOTE=aorskaya;13107]
Sizler, aklınızın esiri olmaya devam ediniz. [COLOR="Red"][B][FONT="Comic Sans MS"]Ama unutmayın, kurandan beslenmeyen akıl, kurallara uymayan oto sürücüsüne benzer. Sizi, gideceğiniz yere götürebilir de, yolunuzu kısaltabilirde...[/FONT][/B][/COLOR]

Defalarca ikaz etmeme rağmen, fikirleri ele alıp yanlışı göstermek yerine, ötekileştirmekten başka bir şey yapmayan senin gibilerin de ayrı bir mezhepçi olduğunu görmeni umut ederim.

selamlar,
aorskaya[/QUOTE]

[COLOR="Red"][B][FONT="Comic Sans MS"]Ama unutmayın, kurandan beslenmeyen akıl, kurallara uymayan oto sürücüsüne benzer. Sizi, gideceğiniz yere götürebilir de, yolunuzu kısaltabilirde...[/FONT][/B][/COLOR]

işte, akıl yukarıda da değindiğim gibi kurandan beslenmiyorsa, akıl olmaktan çıkar. Bu notumu yok sayarak, akılı kullananı eleştirdiğim süsü veren yaklaşamınız sizin kendinizi kandırmaktan başka şey olmaz. Devam ederseniz, bu durumda sizi yüceltmez, küçültür.

Akıl, kurandan beslenmiyorsa, pimi çekilerek taşınan bir bombayı taşıyandaki bomba gibidir. Çoğu zaman, sahibinde patlar, sahibini patlatır.

O halde, bombayı düzgün muhafaza etmek, korumak, taşımak ve faydalanmak için kuran güvenliğine sahip olmak gerekir.

selamlar,
aorskaya

pramid 18. October 2012 09:00 AM

[QUOTE]Ama unutmayın, kurandan beslenmeyen akıl,[/QUOTE]

Rivayetlerde beslenmediğimiz kesin.

Akıl, gördüğünü onaylamaktır. Sonunu düşünmektir.


Bakara 17
(Medenî 87) Onların (münafıkların) durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimse misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler.

Âl-i İmrân 23
(Medenî 89) (Resulüm!) Kendilerine Kitap'tan bir pay verilenleri görmez misin ki, aralarında hükmetmesi için Allah'ın Kitab'ına çağırılıyorlar da, sonra içlerinden bir gurup cayarak geri dönüyor.
.
A’râf 179
(Mekkî 39) Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.

A’râf 198
(Mekkî 39) Onları doğru yola çağırmış olsanız işitmezler. Ve onları sana bakar görürsün, oysa onlar görmezler.


Tâ-Hâ 89
(Mekkî 45) O şeyin, kendilerine hiçbir sözle mukabele edemeyeceğini, kendilerine ne bir zarar ne de bir fayda vermek gücünde olmadığını görmezler mi?


Enbiyâ 44
(Mekkî 73) Evet, onları da, atalarını da barındırdık. Nihayet ömür kendilerine (hiç bitmeyecek gibi) uzun geldi. Oysa onlar, bizim gelip (kafirlere ait) araziyi çevresinden eksilteceğimizi görmezler mi? Şu halde, üstün gelen onlar mı?

Hac 18
(Medenî 103) [COLOR="Red"]Görmez misin ki,[/COLOR] göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah'a secde ediyor; birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah kimi hor ve hakir kılarsa, artık onu değerli kılacak bir kimse yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapar.

[COLOR="DarkRed"]Kör gözler melekutu dahi görmüyorlar.[/COLOR]

Nûr 41
(Medenî 102) Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini [COLOR="Magenta"]görmez misin? [/COLOR]Her biri kendi duasını ve tesbihini (öğrenmiş) bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyle bilir.

Nûr 43
(Medenî 102) [COLOR="Orange"]Görmez misin ki [/COLOR]Allah bir takım bulutları (çıkarıp) sürüyor; sonra onları bir araya getirip üstüste yığıyor. İşte görüyorsun ki bunlar arasından yağmur çıkıyor. O, gökten, oradaki dağlardan (dağlar büyüklüğünde bulutlardan) dolu indirir. Artık onu dilediğine isabet ettirir; dilediğinden de onu uzak tutar; (bu bulutların) şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alır!

Yâsîn 77
(Mekkî 41) İnsan görmez mi ki, biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş.

Muhammed 10
(Medenî 95) Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görmezler mi? Allah onları yere batırmıştır. Kafirlere de onların benzeri vardır.

aorskaya 18. October 2012 09:15 AM

[QUOTE=pramid;13118]Rivayetlerde beslenmediğimiz kesin.

Akıl, gördüğünü onaylamaktır. Sonunu düşünmektir.
[/QUOTE]

Rivayetlerden beslenmesen de bazen onlardan beslenenlerden de kötü durumlar yaratabildiğini göremiyorsun!

Akıl, sadece gördüğünü onaylamak değildir. Ayetlerdeki "görmek" deyimlerinin hepsi de bildiğimiz anlamda "görmek" değildir. Fiziki görmenin yanısıra, algılama, kavralama, akıl yürütme, düşünme, idrak anlamında da kullanıldığı yerler vardır.

Dolayısıyla akıl, kurandaki anlatımları, hiç bir zorlamaya gerek bırakmadan, kolayca anlamaya ve yaşamaya çalışmak olmaktadır.

selamlar,
aorskaya

pramid 18. October 2012 09:19 AM

Peki,

Meleklere atfedilen dişil isimlerini buraya yaz bakalım.Aklını bir görelim. Zorlanmadan ama. Gayet açık bir biçimde.

ates demir 18. October 2012 09:22 AM

Akıl vicdan ile birlikte deveyi tutar.
Tek başına akıl devenin üstesinden gelemez.
En tehlikeli deve ölü taklidi yapan devedir.
Selam

galipyetkin 18. October 2012 09:34 AM

Sayın ateş demir.

Dostum. Yukarıdaki yazın ''[U]bana göre[/U] bir husus hariç'' çok güzel bezenmiş; teşekkürü hak ediyor.

''Bana göre'' olan kısım şu:''insanın en temel ihtiyacı Allah'ın rahmetidir.''

Allah rahmeti kendi üzerine yazmıştır ve bunu ayet olarak açıklamıştır. Ne olursan ol o rahmete ulaşılır. Fakat adalet olmaz ise bir kısıma yığılır bir kısım muhtaç kalır; çünkü adaleti sağlayacak olan bizzat insanın kendisidir.

Bilmem yalnış mıyım?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

ates demir 18. October 2012 10:34 AM

Sayın Yetkin
Dostum. Allah ın rahmeti ve izni olmasaydı burada bu yazıyı kaleme alıyor olmayacaktık.
İnsan olma yolunun harçlarından biri Rahmettir, diğeri Misak.
Dolayısı ile en temel sözcüğünü Hakk ediyorlar.
Adalet kisiler arasında bunca farklılık varken ancak sonsuzda mümkündür.
Cahime sonsuzlugunu veren budur.
Ancak bir cehennem öğretebilirdi insana; kırık ayaklarla cennete yürünemeyeceğini.
Güneş tüm günebakanlara ışıldar.

ates demir 18. October 2012 11:10 AM

Yağmur ile ıslanıp, kirlerden arınıp mutaharrin olmak.
Yağmur ve toprak ve birleşimi çamur. Çamura ruh üflenince sonuç Adem.
Toprak elbise, yağmur vahiy, ruh bilgi ve akıl.
Toprak
Su
Hava(ruh)
Ve ateş.
Dikkat ederseniz ateşi belirtmedim.
İşte bu yüzden ancak bir cehennem öğretebilir insana kırık ayaklarla cennete yürünemeyeceğini

ates demir 21. October 2012 06:55 PM

Bir ego yani bir sahte benlik bilinci ve egonun istemleri simgesi toprak, vücud, vücudun istekleri, açlık, susuzluk, cinsellik gibi...
Bir denetim, bir "ne yap ne yapma" yönlendiricisi, simgesi su, her dil ve her coğrafyada kişiye özgü ancak evrensel, vahiy...
Bir akıl, bilgi ve akletme bilme melekesi, ruhun üflenmesi, simgesi hava, bir birikim, bir öğrenme...
Ve ateş ve ateşin yakmadığı İbrahim olmak.
İşte insanın yapıtaşları ve kadim 4 elementin özü.
Rahim hokka, rahman kalem, Allah murekkeb ve insan KELİME...
Bir teşbih ancak böyle mükemmel olabilir ve Kuran somutsal değil soyutsal zekaya hitab eder...

seckin 7. November 2012 06:08 AM

[QUOTE]Akıl, gördüğünü onaylamaktır. Sonunu düşünmektir.[/QUOTE]

Bizler nebiyi görmedik, onaylamayacak mıyız. Sonunu düşün

aorskaya 7. November 2012 05:55 PM

[QUOTE=seckin;13978]Bizler nebiyi görmedik, onaylamayacak mıyız. Sonunu düşün[/QUOTE]

Sayın seckin,

alıntıladığınız yazının kime ait olduğunu da belirtirseniz, muhatabın cevaplaması daha kolay olur.

Sorunuzu, pramid cevaplayacaktır, ama ben aynı yazısı için düşüncemi aşağıdaki gibi belirtmişim.

[QUOTE=aorskaya;13119]Rivayetlerden beslenmesen de bazen onlardan beslenenlerden de kötü durumlar yaratabildiğini göremiyorsun!

Akıl, sadece gördüğünü onaylamak değildir. Ayetlerdeki "görmek" deyimlerinin hepsi de bildiğimiz anlamda "görmek" değildir. Fiziki görmenin yanısıra, algılama, kavralama, akıl yürütme, düşünme, idrak anlamında da kullanıldığı yerler vardır.

Dolayısıyla akıl, kurandaki anlatımları, hiç bir zorlamaya gerek bırakmadan, kolayca anlamaya ve yaşamaya çalışmak olmaktadır.

[/QUOTE]

Senin buradaki soruna da; kuranda görmek sadece fiziki anlamda görmek için kullanılmaz. Bazı görmediğimiz kıssaların, rabbimizce; kendisine iman edenlere, elçilerine, konuyu pekiştirmek için, görmediği halde "gördünmü" formunda anlatır. Bu olayın kesin oluşu nedeniyledir.

ALAK SURESİ 9-12 ayetler:
9. Gördün mü şu men edeni,
10. Namaz kılarken bir kulu
11. Gördün mü, ya o doğru yolda,
12. Yahut takvâyı emrediyorsa?

Selamlar,
aorskaya

seckin 8. November 2012 10:19 AM

[QUOTE]Senin buradaki soruna da; kuranda görmek sadece fiziki anlamda görmek için kullanılmaz.[/QUOTE]
Kuran hangi dille konuşur ?O zaman herşey mecaz olabilir.Bu [U]mecaz mı değil mi?[/U] ayrımı kurana ters. Açık değil o zaman kuran.Allahın elinden bahseder yok dersiniz ?Konuşmasından bahseder dili yok dersiniz?Kuran mecazdır !


[QUOTE]GERÇEK ANLAM
Bir sözcüğün ilk ve asıl anlamına gerçek anlam denir.Yani bir sözcüğün söylendiği anda zihnimizde uyandırdığı ilk çağrışım gerçek anlamdır.

Örnekler

Adamın tarladaki bütün ekinleri yandı. (Gerçek anlam)
Balkona astığım çamaşırlar kurumamış. (Gerçek anlam)
Caminin minaresi çok inceydi. (Gerçek anlam)
Sarayın aydınlık bir odasından karanlık bir odasına geçmiştik. (Gerçek anlam)
Çocuk kumsalda oynuyor. (Gerçek anlam)

MECAZ ANLAM
Bir sözcüğün gerçek anlamının dışında, başka bir an*lamı karşılayacak şekilde, daha çok soyut olarak kul*lanılmasına mecaz anlam denir.
Mecaz anlam, söze güzellik, canlılık ve güç vermek amacıyla kullanılır. Dillerin zenginliği, sözcüklerin sa*yısıyla değil, bu sözcüklerin herkesin bildiği ortak an*lamının dışında kullanılabilmesi ile ölçülür.
Sözcüğün temel, yan ve mecaz anlamları birbirine karıştırılmamalıdır. Sözcüğün temel anlamıyla yan anlamı arasında anlamsal bir ilgi, benzerlik varken; temel anlamla mecaz anlam arasında, anlamsal hiç*bir ilgi yoktur.

Örnekler

Bu sınavı kazanamazsan yandın. (Mecaz anlam)
Senin aşkın da beni kuruttu be güzelim. (Mecaz anlam)
Bana hediye alman çok ince bir davranıştı. (Mecaz anlam)
Yaşadığımız bunca karanlık günlerden sonra aydınlık günler bizi bekliyor. (Mecaz anlam)
Arkadaş, bu kız seninle oynuyor. (Mecaz anlam)

YAN ANLAM
Temel anlamıyla bağlantılı olarak zamanla ortaya çıkan değişik anlamlara yan anlam denir. Sözcüğün gerçek anlamının dışında, ancak gerçek anlamıyla az çok yakınlık taşıyan yeni anlamlar kazanması yan anlamı oluşturur. Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında genellikle yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili olmaktadır.
Meselâ “göz” dendiğinde akla ilk gelen, kelimenin temel anlamı olan organ adıdır. Ama “iğnenin gözü”, “çantanın gözü”, masanın gözü” tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla kazandırılmış yeni anlamlardır. Bunlara da yan anlam denir.
Meselâ, “düşmek” kelimesi “Meyveler tek tek yere düştü” cümlesinde temel anlamda; “Çocuğun pantolonu düşüyordu”, “Bu yılın ilk karı düştü” ve “Kavakların gölgesi yola düştü” cümlelerinde yan anlamdadır.

Örnekler

Partide çektiğimiz bütün resimler yanmış. (Yan anlam)
Hazan mevsiminde kurumuş yapraklar gibi. (Yan anlam)
Duvarın sıvası için ince bir kum getirmişlerdi. (Yan anlam)
Bu masanın ayağı oynuyor. (Yan anlam)


Kaynak: [url]http://www.msxlabs.org/forum/turkce-dil-bilgisi/339058-mecaz-anlam-gercek-anlam-ve-yan-anlam.html#ixzz2BcsJqXA1[/url][/QUOTE]

pramid 8. November 2012 02:24 PM

Güzel noktaya değinmişsiniz. Kuranda bu ifade müteşabih yani benzeşen olarak geçer.

Allahın eli, dili, konuşması, melekleri vb. bir çoğu insanlar anlasın diye

[QUOTE]Mecaz anlam, söze güzellik, canlılık ve güç vermek amacıyla kullanılır. Dillerin zenginliği, [/QUOTE]

seninde yazdığın gibi bu şekildedir.

Kurana bir de bu gözle bak.

hiiic 8. November 2012 04:31 PM

....

merdem 14. November 2012 09:02 PM

[QUOTE=Ali Rıza Borazan;7110]MELEK ,İBLİS ŞEYTAN
Kuranda geçen kelimelerin ne anlama geldiği anlaşılamazsa, Onunla ilgili ayetler ve konular da anlaşılmaz. Önce Yılarca kuranda geçen kelimelerin ne anlama geldiği, kuranın dışındaki yerlerde aranmış, ve bulunamayınca da yanlış din ve yanlış yaşam ortaya çıkmıştır. Önce kelimeleri kuranda arayarak ne anlama geldiğini doğru bir şekilde anlayabilirsek, artık onları anlamak kolaylaşacaktır. Kuranda, Ali Bulaç beyin tercümesine baktığımız zaman, 93 Yerde melek, 84 yerde şeytan,12 yerde de iblis kelimesi geçmektedir. Şunu iyi bilmek gerekir ki Kuranda geçen hiç bir kelime hiç bir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Bir kelime başka cümleler içinde başka şeyleri ifade etmek için kullanılmış ama kesinlikle aynı kelime başka kelimenin yerine kullanılmamıştır. Şeytan ile iblis kelimesinin ne anlama geldiğini ve aralarında fark olup olmadığını sorduğum zaman bunları tanımlayan bir tanesine rastlayamadım.
Şimdi genel olarak, melek, iblis, şeytan ve bununla ilgili âdem, eşi takva cennet cehennem kelimeleri mutlaka geçecektir. bir bütünlük içerisinde işleyerek onların ne anlama geldiğini kurandan anlayarak ispatlamaya çalışalım.

2/30- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.
Bu Ayet üzerinde derin detaylı bir şekilde düşündüğümüz zaman, Kainatta İki Ana çatıyı oluşturan varlık olduğu anlaşılıyor. Birisi kâinata hâkim olan ve halife adıyla kâinattaki bütün varlıklara hükmedebilen, secde edilmeye layık görülen Âdemoğludur. Diğer yaratılan varlıklar ise İnsanın fiziki yapısı iblis de dâhil olmak üzere Allahın insanların dışında yaratılmış olan bütün varlıklarındır yani meleklerdir.
76/1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.
11/7- O'nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. Andolsun onlara: "Gerçekten siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz" dersen, inkâr edenler mutlaka: "Bu, açıkça bir büyüden başkası değildir" derler.
Allah kâinatı, bu günkü bilim adamlarının anlattıklarına göre yaratılalıdan bu yana on beş milyar yıl geçtiği tahmin edilmektedir. İşte Allah kâinatta insanoğlunun Yaşayabileceği ortamı hazırlayarak ve kâinatta yaratılmış olan bütün varlıkları insanoğlunun hizmetine sunarak onları denemeye tabi tutmak için emrine amade kılmaktadır. Yani Kâinatta yaratılmış olan bütün varlıkları insanoğlu için yarattığını söylüyor.
45/13- Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
Allah insanları yaratmadan önce insanoğlunun yaşayabileceği ortamı hazırlayarak, Yerleri Gökleri hayvanları bitkileri suyu yaratarak insanoğlunun emrine amade kılmıştır. Dilediği gibi özgür olarak düşünme ve yaşama hakkı ona aittir. Ama İnsanları ve insanların emrine amade kıldığı bütün varlıkları da yaratan bir varlık olduğunu düşünmesi için onu diğer varlıklardan ayırarak, farklılık vererek, kendisini tanımasını ona yaratılmış olan varlıkların hiç birisini ortak etmemesini isteyerek denemeye tabi tutmuştur. İşte kuranda lisanı haliyle konuşturduğu varlıkları bize tanıtarak, işaretler vermektedir.
2/31- Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi. Daha önce de söylediğimiz gibi kuran, olayları sanatsal bir anlatım tarzıyla anlatmıştır. İsimleri âdeme öğrettik ifadesiyle insanoğlunun var oluşuyla başlayan teknolojik başlangıcı, insanoğlunun ömrünün bitişine kadar, devam edecek olan bilgi öğretilmesini bir çırpıda anlatarak geçmişi anı ve geleceği aynı anda kullanma sanatı yaparak tanımlamaktadır. Bir taraftan kuran böyle bir ifade kullanarak, Meleklerle âdemin farklılığını aralayarak. Bir taraftan da her ikisinin tanımını yapıp , onların ne anlama geldiğini insanlara öğretmektedir.
2/32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."
Âdem kelimesi ile melek kelimesini biri birinden ayırarak, İsimlerin hepsinin öğretildiği bir varlık olarak tanımlanan varlığın Akıl Ve iradesiyle meleklerden ayrıldığını meleklerin bildiklerinin sınırlı olduğunu ama ademin bilgisini geneli kaplayarak hepsi ile ilgili bilgi verildiği, anlatılmaktadır. Meleklerin tanımını lisanı haliyle tanımlarken,” Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. “ Ama insanoğlu hem melekler hem de kendisi için araştırdıkça inceledikçe Allah bilmediğini insanlara öğretmektedir. İnsanoğlu bir taraftan kâinattaki varlıkları inceleyerek, onlar arasındaki ayrılıkları ve beraberlikleri tahlil ederek karmaşık olan bilgileri çözerek kendisine, bulunmuş olduğu malzemelerle yeni yeni buluşlar yaparak hayatı kolaylaştırmaktadırlar. Melekler ise hepsine ait kendilerine özgü bir bilgileri olduğunu onlarda akıl olmadığını bu sebeple de imtihan da olmadığını izah ederek. İnsanoğluna yaratılmış alan bütün varlıkları incelediklerinde onlardan kendilerine ait bilgi alabileceklerini ima ederek onlardan insanlara yol öğretmeyi de anlatmak istemiştir.
5/ 31- Derken, Allah, ona, yeri eşeleyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?" Artık o, pişman olmuştu.
Asıl burada anlatılmak istenen karganın nasıl leşi gömmeyi öğretmesinden ziyade, yaratılmış olan insanoğlunun emrine verdiği yaratıklardan yararlanmaya onların bilgilerinden istifade etmeyi anlatmaktadır. Her varlık Allah tarafından kendilerine özgü bir takım yanılgıya düşürmeyecek derecede bilgi donanımıyla yükleyerek insanların kendilerine yönelmesi ile bu bilgileri cimrilik yapmadan onlara vermektedirler. İşte meleklerin kendilerine ait bildikleri bilgiler budur, Bir portakal ağacının kendine has bilgi donanımıyla insanlara bir portakal meyvesi sunması, bir domates fidesinin kendi bilgi donanımıyla kendilerine has tad gıda ve özellikleriyle insana domates sunması veya bir kalbin kendine has bilgi donanımı ile insanlara hem bilgi vermesi hem de kedilerine has bilgilerle insanı hayrete düşüren çalışmalarıyla kendine ait görevleri yapıp durmaktadırlar.
2/ 33- (Allah:) "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."
İşte Allah Âdemoğluna akıl vererek onları diğer yaratıklardan ayırıp, hem kendisine ait bilgileri sorgulayıp bilgi edinmekte hem de kendisi dışındaki varlıkları deneme yanılma metotlarıyla düşünerek sorgulayarak onlar arasında bilgi ağını kurarak yeni yeni bilgiler edinmektedirler. Bir Domates hakkında bilgi, yaratılmış olan insanın dışındaki varlıklardan, kendisi dışında hiçbir varlığın haberi yoktur. Domates karpuzdan karpuz da domatesten habersiz olarak kendilerine ait bilgilerle insanoğluna secde etmektedirler. Ama insan kâinattaki yaratılmış olan bütün varlıklardan bilgi edinerek eşyanın esrarını çözmeye aday olarak, bir kar topağının yuvarlandıkça büyüyüşü gibi büyüyüp durmaktadır.
İşte Ademin isimleriyle haber vermesi Allahın insanlara vermiş olduğu akıl ve iradesiyle esrarı çözerek gün yüzüne çıkarmıştır. İnsan ilk yaratılışta bilgisi sıfır idi. işte onun bilgisi sorup sorguladıkça genişlemektedir. Tarihin bu güne kadar aktarmış olduğu belgeler insanoğlunun gün geçtikçe bilgi ve teknolojide ilerleyerek, her anın bir önceki ana göre daha ilerde olduğu bir gerçektir. Zamanımızdan yirmi yıl, elli yıl ve daha geriye doğru gittikçe ne kadar ilerleme kaydedildiği bir gerçektir. Yazının bile zamanımızdan beş bin yıl kadar önce icat edildiği halde daha önceleri yazının kullanılmadığı insanoğlunun ilerleme kaydettiğine örnek teşkil etmektedir. Daha önce yaşayan insanların binek olarak kullandıkları sadece doğada hazır olan at eşek deve fil gibi hayvanlar varken, şimdi cansız varlıkların konuşturularak insanların hizmetine sunulması bir ilerlemenin mesafe kat etmenin işaretlerindendir. Ama insanoğlunun dışındaki varlıklarda böyle bir ilerleme de yok olduğu onların yaratılışla beraber ne ile görevlendirilmişse o görev dışında görev yapamadan bekleyip durmaktadırlar. Arının bal yapması tavuğun yumurta üretmesi maymunların kendilerine ait bilgiler dışında yaratılışlarıyla görevlendirildiklerinin dışında bir ilerleme yapamadıkları bir gerçektir. İşte insanoğlu diğer yaratıklarda bu farklılığı ile ayrılarak. Halife konumuna yükselmişlerdir.
2/34- Ve meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.
Meleklerle insanoğlunun farklılıklarını Allah lisanı haliyle konuşturup anlattıktan sonra meleklerin yaratılışının âdemin yaratılışına göre daha basit yaratıldığını izah ederek. Meleklerin âdemin vermiş olduğu emirler karşısında boyun eğmesi gerektiğini izah ettikten sonra. Kâinatta yaratılmış olan bütün varlıkların âdem ne isterse onlara kucak açmaları gerektiğini onlar ister Müslüman isterse Müslüman olmasın dünya hayatında onların emirleri karşısında boyun eğmeleri gerektiğini anlattıktan sonra. Hepsi istisnasız âdeme secde ettikleri bildirmektedir. Şimdiye kadar hikâyelerde ve masallarda anlatılan şeytan ve iblis kavramı kuranda anlatıldığı gibi olmadığı meleklerin iblis veya şeytan hocası değil, fakat sadece iblis kavramını melek kelimesinden ayırmadan, sadece görev farklılığı bakımından diğerlerinden farklılaşarak insanı mucura kaptırmakla sadece teklif sunma görevi ile, diğer meleklerden ayrılmıştır. Yani görevi insana teklif sunmak, ama diğer meleklerde kötülüğe gitmek için teklif sunma değil sadece kötülüğe ve iyiliğe giden insanın emrine amade olmak la iblis ten ayrılmaktadır. Öyleyse İblis meleklerin hocası değil insanda, başka bir boyutla insanların emrindendir. Yani insanları yoldan çıkarmakla görevli bir melektir.
2/35- Ve dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."
İnsanlar yaratılış olarak daha öncede bahsettiğim gibi, Bütün kâinattaki varlıkların Halifesi olmakla onlardan ayrılırken, bir de kendisini denemeye tabi tutan yerleri ve gökleri yaratan Allah’ı tanımak ve ona kulluk etmekle sorumlu bir varlıktır. Kâinat içerisindeki bütün var olan her şeyi onun emrine boyun eğdirirken, insanın da boyun eğeceği bir varlığı bulup ona teslim olması onun adına yaşaması hayatının kurallarını onun koyduğu kurallar içerisine uydurulması, istemektedir.
Bilindiği gibi insan diğer yaratıklardan düşünme akletme ve yaptığı her işi sorup sorgulayıp, bir disiplin içerisinde kendisini nefsin azgın isteklerine boyun eğmeden, Allah’a kulluk ve ibadet yapmakla sorumlu bir varlıktır.
Ayette ifade edilen” Ve dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz” Bu ifade insanın yaşam hayatının nerde neler yapması, nerde neler yapmaması gerektiğini sınırlamakta ve onlara bir sorumluluk yüklemektedir. İnsan bilindiği gibi diğer yaratıklardan biri de, iyiye ve kötüye gide bilme eğilimiyle ayrılmaktadırlar. İşte Burada kötüye gidebilecek ve iyiye gidebilecek her iki dürtünün insana verildiğini Ve kötülüklerden gelen teklifi dinlememelerini ama iyiliklerden gelen teklifleri de yapmalarını istemektedir. İnsan her iki yöne de eğilimli olarak yaratılmış bir varlık olmakla nötr bir varlık konumuna gelmektedir. Bir başka deyişle değişik yollara gidebilmenin ve insan sıfatlarını oluşturacak malzemenin ham maddesini oluşturmaktadır. Kuranın bu Anlattıklarına psikoloji ilmide katılmaktadır. Kuran insandaki iki yöne gidebilme eğilimini takva ve fısk ve fücurla açıklarken.91/ 8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (Andolsun). İnsanın nasıl, kendisini arındıramadığı zaman nefsin azgın tutkularına kendisini kaptırdığı zaman başına birçok felaketler geliyorsa. Kendisini arındırmış olan insanlar da tamamen bunun zıttı olan iyilikler karşılığını almaktadır. Kuran bunu böyle açıklarken psikoloji ilmi de içimizdeki çocuk ve baba veya alt ben üst ben kavramlarıyla açıklamıştır. İşte İnsanlara Allahın, vermiş olduğu büyük mucizelerden birisidir. Kuranda geçen ,”Şu ağaca yaklaşmayın” İfadesini kullanırken bazı müfessirlerin söylediği gibi elma buğday ağacı değil, Allahın yasaklamış olduğu pis ve murdar olan bütün yiyecekler ve haramlardır. Âdemi ve eşini kuranın cennetten çıkması diye isimlendirdiği gerçek anlamında olan cennet değil, insanın günahsız bir ortamdan şeytanın kandırarak günah işleme ortamına girmesi anlamında tanımlamasıdır. Yeryüzünde belirli bir vakte kadar denenme aşamasına geçilmesi anlamında kullanılmıştır.
Buraya kadar Allah Her şeyi insanoğlu için yarattığını vurgularken yaratılmış olanların bazıları insanoğluna zarar olduğunu ve ondan kaçınmasını, bazılarının ise insanoğlu için yararlı olduğunu, ondan da istifade etmesi gerektiği anlatılmaktadır. İşte İnsanın Asıl Görevi kendisinin öz benliğine yerleştirilmiş olan fısk ve fücurun insanı yasaklanan şeylerden tatması istenmekle, Bir de ona eğilim göstermeyi engelleyen takvanın var olmasıyla, iki zıt isteğin çarpışması asıl insanın denenmeye tabi tutulmasının nedenini oluşturmaktadır.
2/2/36- Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik.
Âdem ve eşi günahsız bir ortamdan günahlı bir ortama, iblislin teklifi sonucunda düşmüşlerdi İblis yani insandaki fısk ve fücur, Âdem ve eşini Allah’ın yasak ettiklerini yapmalarına teşvik etmesi ve onların bu yanlışı bile bile yapmaları sonucunda. Artık günah işleyen bir konuma düşmesine sebep olmuşlardı. Aslında adem ve eşi bu yaptıkları yanlışlığın farkındaydı ve pişman olmuşlardı.
2/37- Derken Âdem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri kabul edendir, esirgeyendir.
İşte adem ve eşinin bu pişmanlık duyması neticesinde Tövbe etmeleri yapılan bu yanlışlıktan dönmeleri Ademin tam anlamıyla varlığı şekillenmiş ve dünya sahnesinde denenmek için kendine uygun verilmiş olan rolün aktör ve aktirist haline dönüşmüştü.
Karmaşık olan Melek İblis şeytan söküklerini ayrı konularda misaller vererek tanımlamak gerekirse. Kâinatta ana çatı olarak iki varlık olduğu anlaşılmaktadır. Birisi Âdemoğlu şemsiyesi altındaki varlıklar. Bunlar nötr bir insanın takva yolunda ve fısk yolunda yürüyüp şekillenmesi Sonucunda isimler almaktadır.
2/96- Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.
51/56- Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.
İki Ayette hepsi insan olduğu halde, insanların yaşam biçimlerine renklerine dinlerine göre isim alarak anlatıldığı halde, İnsanlar sanki bu kelimeleri insanlardan ayrı bir varlık olarak algıladıklarından dolayı konuyu anlamada hakim olamamışlardır.Şirk Koşanlar , Kuranda Puta tapıcıları, Yahudi olanlar da ehlikitabı, insan da nötr bir yola gitmeye hazır vaziyette bir varlık olarak anlatmak istediği halde. Sanki ayrı ayrı yaratıklar olduğu tahmin edilmiştir. Öyleyse Âdem şemsiyesi altına giren, insan, şeytan, cin, Yahudi, kâfir, Müslüman, münafık vs. isimlerin hepsi insandır. Ama diğer yanlarındaki aldıkları isimler onların sıfatlarıdır. Cin insan veya cin gibi insan, kâfir insan, şeytan insan, münafık insan, olarak tanımlanmaktadırlar. Bu sebeple Şeytan tanımını, iblisin insana vesvese vererek yoldan çıkmış ve günahlarda ısrar etmesi sonucunda insanın yoldan çıkmış adıdır. Yoksa şeytan insanın dışında bir varlık değildir. Şeytan olan insanlar kendisine meyyal olan insanları kandırmaktadırlar.2/14- İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, derler ki: “Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz." Ayette dikkat edildiği zaman münafık olan birisinin tablosunu çizerken, o kâfir olduğu halde Müslümanlar içerisinde sanki müslümanmış gibi bir görünüm sergilemekte kendi gibi düşünenlerin yanına geldiğinde ise biz Müslüman olanlarla alay ettik sözüyle, kendi kimliğini tanıtmaktadır.
İblis kelimesiyle şeytan kelimesinin aynı olduğu inancında olanlar kesinlikle yanılmaktadırlar İblis Ateşten yaratılmış şeytan ise insan konumuna girdiğinden dolayı topraktan yaratılmıştır.
7/11- Andolsun, Biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: "Âdem’e secde edin" dedik. Onlar da İblis'in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.
7/12- (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."
7/13- (Allah:) "Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin."
Yine bu ayetlerde konuşturulan varlıklar lisanı halleriyle kendilerini tanımlamaktadırlar. İnsanların dışındaki kâinatta yaratılmış olan hiç bir varlık ,verilmiş olan göreve itiraz etmezler. İblisi tarif ederken insanı saptırmakla görevli bir varlık olarak tanımlamıştık. O ateşten yaratılmış ve kıyametin sonuna kadar Allahtan yaşama süresi istemiştir.7/14- O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)" dedi. Yine iblis lisanı haliyle konuşturuluyor. Burada iblis Allahtan süre istese de istemese de her insanda var olan bir olgudur. Onun İnsanların diriltilip kaldırılacağı güne kadar süre istemesi onun zaten süreli olduğunu sanat yaparak kuran anlatmaktadır. Her insan da olan bir olgu ise kendisinden sonra gelecek olan nesillere bu olgu miras olarak aktarılıp durmaktadır. Bu da insanlığını sonuna kadar da devam edecektir.
7/15- (Allah:) "Sen gözlenip-ertelenenlerdensin" dedi. Ben insanlara sorduğum zaman iblis canlımı cansı mı diye sorarken bazıları canlı bazıları da cansız demişlerdi. O zaman iblis insanlardan insanlara aktarılarak ebediliğini sürdüren ve her insan yaşadıkça onda var olduğunun bir kanıtıdır. İblis adam değildir ama adamın içerisinde adam olmayı tamamlayan bir olgudur.
7/16- Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım."
17- "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın."
18- (Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım."
19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.
Ayetlerde imtihana tabi tutulan insanı doğru yolda yürümesini engellemek için ne tuzaklar beklemektedir.
7/20- Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."
Dikkatlice incelendiği zaman iblis Allahtan süre istemişti ve insanların diriltilip hesaba çekilecekleri güne kadar da süre verilmişti. İnsanlar da iblis gibi bir yaratık olmuş olsaydı onlara da süre verilip yaşayacaklardı. Âdem ve eşine vesvese verirken” Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir." İşte haramı tatmakla günah işleme olayı gündeme geliyor. Ve cennetlik olan Âdem ve eşi günahsız ortamı bozarak günah işleyen bir ortama gelerek haramla tanışıyorlar. Yoksa haramı tatmayacak bir şekilde yaratılmış olsalardı onlarda melek olurlardı. Ve günah işlemezlerdi.
Kuran’da iblisin ateşten yaratıldığını, ve cinlerden olduğunu söylediği zaman , sanki cinlerin de ateşten yaratıldığına dair bir kanaat oluşmaktadır. Cinlerin kuranda Ateşten yaratıldığına dair hiçbir ayet olmadığı gibi, Bazılarının tanımladığı görünmeyen varlıklar da değillerdir. Onlar da insandır. insanlar nasıl topraktan yaratılmışlarsa cinler de topraktan yaratılmışlardır. Kuranda iblis cinlerden di ifadesi kelimenin başka bir konu ile ilgili yere konmasından kaynaklanmaktadır.
18/ 50- Hani meleklere: "Âdem’e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
Bilindiği gibi cinlerde eylem bakımında Allaha ibadet ve kulluk yapmayan zengin şımarmış toplulukların adıydı. İblis kelimesi bilindiği gibi İnsana yanlış yapmayı teklif etmekle büyük bir haksızlık yapmıştı. Asıl İnsan Yaratılırken Allahın rabliğini kabul etmiş ona boyun eğmekle yükümlü olduğunu söylemişti.
7/ 172- Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahit olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. İnsan yaratılırken Allah’ı tanımak ve ona kulluk yapma eğiliminde yaratılmıştı. İşte iblisin Allaha kulluk ve ibadet etmek için yarattığı insanı sözünden caydırmak istemekle hakkı olmayan bir davranışı yapmıştı. İşte Allah onu onun için huzurundan kovmuş onun yaptıkları hiçbir sözü onaylamamıştır. O bakımdan da o insanın yaratılış gayesine uygun hareket etmeyi engellemek istemekle de yabancı konumuna düşmektedir. İşte o ayette “İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi,” İfadesiyle söylediklerimizi onaylamaktadır. Öyleyse Kuran Bütünlüğü içerisinde Kâinattaki varlıkların bazı önemli olanların isimlerinin ne anlama geldiğini kurandan karşılığını vermeye çalışalım.
Halife: Allah adına dünyada iş gören Kâinatta yaratılmış olan bütün yaratıklara hükmedebilen insanoğlunun Adıdır.
Âdem: İnsanın günah işlemeden ki hali.
Melek: İnsanın fiziki yapısı da dâhil olmak üzere insanın dışındaki bütün yaratıkların hepsi insana secde etmekle görevli varlığın adı
İblis: İyiye veya kötüye gitme eğiliminde olan insanın kötüyü teklif eden bir fısıltı, insanda yaratılışta var olan, bir melektir.
Şeytan: İnsanın iblis tarafından kötülüğü teklif etmesinin ardından teklifi kabul eden insanın adıdır.
Takva: İnsan yanlış yaptığı zaman, o yanlış davranışın yanlış olduğuna dair fısıltı veren sestir.
Akıl: İnsan hangi yola giderse o yolda insanı başarılı kılmak için insanın hizmetinde olan bir melektir.[/QUOTE]


Allah Sizden Razi olsun Kardesim,

internette dolasmama lüzum kalmadi sayenizde. Bu gün tam aklima düsen soruma cok güzel bir aciklamaniz olmus. Benim kafama takilan mesele; Allah' a bir melegin karsi gelmesi imkansizdir, olamaz böyle sey diye aratirma yapip Ayet'lerde anlatilmak istenilen inceligi kavramakti.

Ellerinize saglik ve tesekkür ederim.

Saygi ve selamlarimla

seckin 16. November 2012 01:55 PM

[QUOTE]Güzel noktaya değinmişsiniz. Kuranda bu ifade müteşabih yani benzeşen olarak geçer.

Allahın eli, dili, konuşması, melekleri vb. bir çoğu insanlar anlasın diye

Alıntı:
Mecaz anlam, söze güzellik, canlılık ve güç vermek amacıyla kullanılır. Dillerin zenginliği,
seninde yazdığın gibi bu şekildedir.

Kurana bir de bu gözle bak.[/QUOTE]

Dikkatli birisin. Bazı kelimeleri alıp muhatabının sözleri ile vuruyorsun. Bu konuyu başlatan yazını okudum. Bana hayli ilginç geldi. Eğer siz doğru iseniz birileri çok büyük yalan söylüyor. Eğer siz yanlış iseniz bir fitne gibi toplumda yayılır ve milleti rahatsız edersiniz. Vebali zordur.

pramid 19. November 2012 06:19 AM

Karar senin.

Arabi bakış açısı ve medeni bakış açısı ...

Muhammed nebi şahit olduktan sonra gerisin geri eski dinlerine dönenleri hatırlayın.

[B][COLOR="Red"]Muhammed ölür yada öldürülürse gerisin geri dönecek misiniz?[/COLOR][/B]

aorskaya 19. November 2012 11:57 PM

[QUOTE=seckin;14573]Dikkatli birisin. Bazı kelimeleri alıp muhatabının sözleri ile vuruyorsun. Bu konuyu başlatan yazını okudum. Bana hayli ilginç geldi. Eğer siz doğru iseniz birileri çok büyük yalan söylüyor. Eğer siz yanlış iseniz bir fitne gibi toplumda yayılır ve milleti rahatsız edersiniz. Vebali zordur.[/QUOTE]

Bir kardeşimiz, yukarıda; "Eğer siz doğru iseniz birileri çok büyük yalan söylüyor. Eğer siz yanlış iseniz bir fitne gibi toplumda yayılır ve milleti rahatsız edersiniz. Vebali zordur." diye aksi görüşte yazıları olan tarafların dikkatini çekiyor, ama taraflardan biri, aşağıdaki gibi cevap veriyor:

[QUOTE=pramid;14678]Karar senin.

Arabi bakış açısı ve medeni bakış açısı ...

Muhammed nebi şahit olduktan sonra gerisin geri eski dinlerine dönenleri hatırlayın.

[B][COLOR="Red"]Muhammed ölür yada öldürülürse gerisin geri dönecek misiniz?[/COLOR][/B][/QUOTE]

Sevgii kardeşim;

1- Karar senin demişsin, cümleyi bitirmişsin. Cümleyi bitirmişsin ama yine de için rahat etmemiş ve kararı ona bırakmak yerine, kibirine, nefsine yenik düşerek, kendi görüşüne meylettirmek için de ardından;

a- "Melekler vardır, insandan ayrı yaratıklardır" diyen karşı tarafın görüşünü arabi bakış açısı diye küçümseyebilmişsin,

b- "Melekler; insanın iyi tarafıdır, insanın kendine has özellikleridir, dağlar, taşlar, ovalar vb. her şey melektir" diyen sen ise kendi görüşünü medeni bulmuşsun!

Ama, yazıyı yazan kardeşimizin , meleklerin varlığını savunanların açılış konusunu ve oradaki gelişmeleri görmemiş olduğunu düşünerek oradakileri de takip etmesi için diğer söyleyeceklerimi;

[url]http://www.hanifler.com/showthread.php?p=14693#post14693[/url] linkinde, [COLOR="Blue"]"Melekler vardır, ayrı yaratıklardır. Rabbimizin yada insanın kendi melekesi değildir! "[/COLOR] başlığında yazıya döktüm.

Hatalı olduğun kısımları oradan devamla görebilirsin.

selamlar,
aorskaya

pramid 20. November 2012 05:53 AM

MELEK NEDİR


Melek, malik, mülk, melik, melekut, malikane, mülkiyet vb kavramlar hep aynı kökten türeyen ve benzer şeyleri vurgulayan ifadeler...

MLK sözcüğünün benim Kuran'dan izlediğim anlamı "yet(mek)" yükleminden türeyen, yetki, yetke, yetişmek, yetişen gibi ifadeler...

Klasik anlamda meleğin bir insan, cin gibi bir varlık olarak düşünülmesinin temelinde
* ikişer, üçer, dörder kanatlı(cenah)olmalarından bahseden ayet.
İsra-24 Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat(cehah) ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" diyerek dua et.

* "O'nun arşını sekiz yüklenmiştir" anlatımında "meleklerin" montajlanmış olması

* Adem olayında konuşmaları, itiraz etmeleri, akıl yürütmeleri vb ifadeler

Özellikle Adem olayında meleklerin konuşması, itirazı, akıl yürütmesi, secde etmeleri tipik eylemler olarak görülmüştür ve meleklerin insan gibi başka bir tür varlık olmaları sonucunu doğurmuştur.

Oysa dağlara ve taşlara emanet teklif edildiğinde onlarda ölçmüş, tartmış, itiraz etmiş, yükü almamış fakat secdelerine devam ederek koşulsuz kendilerine bildirileni yapmaya devam etmişlerdi ve ediyorlarda...

Yer ve gökte insan gibi bir tür varlık mı?
Kuran'da karıncadan göklere kadar konuşmayan bir şey var mı?

Yani Adem olayında kafalara kazınmış olan klasik cematin ortasındaki ademe secde sahnesi melek anlayışının önündeki en büyük tabudur.

Melek "OL emri yerine gelirken kullanılan her türlü materyal, malzeme, emir, olgudur"
Yani Allah'ın "OL" emri ile olan herşeyin temelinde "MLK" vardır.
Kaba bir tabirle yaratıcının yaratma vasfının işleme/işlenme olgusu MLK'tir...

Bu anlamda, Ademe edilen secde üzerinde dikkatle bir kere daha düşünmek gerekiyor ki melek kavramı açılabilsin...
Kur’an melek diye güç sahibi olmayı kastediyor. Allah’ın melekleri, Allah’ın güçleri demektir. Rüzgar, fırtına, gök gürültüsü, yağmur gibi tabiatta varolan kuvvetler… Tabiatta varolan bir takım işlevsel fonksiyonlar… Hatta insanın bir takım ruhi ve psikolojik durumları… “

Gök gürültüsü (ra’d) meleklerden bir melektir.

Dolayısıyla Kur’an’da bu kökten gelen kavramları tasnif edersek: Mülk güç, melik güç sahibi (özne), meleke güç fiili (yüklem), melek fiilin mef’ulu (yüklemin nesnesi), melekut da fiil/yüklem alanı veya sahası oluyor. Yani “el-melik”, “melekelerini” kullanarak “melaikeyi” ortaya çıkarıyor, bunların tezahür ettiği sahaya (alem) de “melekut” diyor. Bunu için de “mülk” O’nun oluyor. Bütün bunların mihverinde Allah var ve hepsi O’nunla ilgili…

Kur’an der ki: “Rabbiniz gökleri ve yeri altı evrede yaratan, sonra görkemli egemenliği ile iş ve oluşu çekip çeviren Allah’tır. Bu yaratma İKİNCİSİ OLMADAN yalnızca kendisinin iradesi iledir. İşte Rabbiniz Allah budur. Şu halde O’na ibadet ediniz. Bu zihin tutulması neden?” (Yunus; 10/3)

Yani: Allah gökleri ve yeri, O’nunla birlikte/O’na yardım eden ikinci bir aracı (şefi’) olmaksızın, tek başına yaratmıştır… Ayetteki şefi’ bu bağlamda “ikinci” anlamına geliyor. Çünkü ahirette günahkârlara şefaatçi bulunup bulunmayacağı değil; göklerin ve yerin yaratılışı anlatılmaktadır. “Allah bu yaratmayı yaparken (halen de yaratıyorken çünkü yaratma sürüyor) yanında ikinciler veya yardımcılar, aracı tanrılar, yarı tanrılar, tanrısal melekler vs. var mıydı?” gibi bir soruya cevap verilmektedir.

Çünkü eski dünya dinleri bir yüce tanrıdan başka ikinci, üçüncü alt tanrılar, yarı tanrılar, cinler, ifritler, tanrının yaratmada yardımcısı melekler anlayışı ile doluydu. Tanrı yaratmayı direk kendisi yapmaz, onlara havale ederdi. Bir kralın ülkesini oğulları arasında taksim etmesi ve bir çok yetkisini onlara devretmesi gibi Yahudi muhayyilesindeki “dört büyük melek” anlayışı da buradan geliyordu. Daha önceki dinlerde yüzlerceyken bunlarda dörde indirilmişti. Kur’an’ın tevhid ilkesi gereği bu, bir tek Allah’ın doksandokuz, bin, üç bin, beş bin, binlerce ismi, niteliği, melekesi, fonksiyonu, kuvveti haline getirildi. Çünkü Allah birdir (ehad) ve isimleri, sıfatları ve melekeleri ile bölünmez bir bütündür (samed)…
Yani Tanrı bir tanedir ve Tanrılık sadece O’nda toplanmış olup O’ndan kimseye geçmez. Yaratmada, iş ve oluşta kimseyi vekil tayin etmez, bütün her şeyi doğrudan kendisi yapar. Örneğin Yahudi muhayyilesinde geçtiği gibi bitkileri ve mevsim işlerini Mikail’e, ölüm işlerini Azrail’e, vahiy işlerini Cebrail’e, kıyametin kopuşunu İsrafil’e havale etmiş değildir. O’nun “şefi”i yoktur. Bütün bunları direk kendisi yapar…

Bu isimler (Cebrail, Azrail, Mikail, İsrafil vb.) Allah’ın iş ve oluşu (şe’n/emr) meydana getiriyorken ki melekeleridir. O’ndan gayrı birer ikinci (şefi’) değil. İnsanlar zamanla Allah’ın yapıp edişini, edip eyleyişini (melekelerini) bu isimlerle ifadelendirmişler.

Cebr-El: Tanrı’nın gücü… Azra-El: Tanrı’nın durduruşu/engelleyişi… Mika-El: Tanrı’nın övülüşü, tesbihi… İsraf-El: Tanrı’nın soluğu, nefesi… Samu-El: Tanrı’nın işitişi/Tanrı’yı duyan… İsra-El: Tanrı’nın yürüyüşü/Tanrı ile yürüyen… Rafe-El: Tanrı’nın yüceliği/Tanrı’ya yükselen… Bunların hepsi İbranice… Böyle yüzlerce isim var. Yahudi isimleri genellikle böyledir.

Adı üzerinde Cebrail Allah’ın konuşma/vayhetme gücünü, Mikail mevsimleri yaratma gücünü, Ezrail ölüm, İsrafil hayat ve yaşam verme gücünü ifade eden özellikleri/melekeleridir. Bu isimlerin zamanla Tanrı’dan ayrı (alem dışı) ontolojik varlıklarmış gibi algılandığını görüyoruz. Kur’an yer yer bu muhayyileye hitap etmekle birlikte dönüştürmüş ve hepsini “tek bir Allah’ın” güzel isimlerinde toplayarak “Esmau’l-Hüsna”yı getirmiştir. Bu kültürden hareketle Abdullah (Allah’ın kulu), Seyfullah (Allah’ın kılıcı), Nurullah (Allah’ın ışığı), Nimetullah (Allah’ın nimeti), Lutfullah (Allah’ın nimeti) vb. Müslüman isimleri doğmuştur.
Demek ki bu isim ve sıfatlar Allah’ın “melekeleri” oluyor. O’ndan ayrı (alem dışı) ontolojik varlıklar değil; O’nun kendisi de değil; alemde yani tarihte, hayatta, tabiatta ve insanda tecelli eden iş ve oluşu, yapıp edişi, edip eyleyişi…
Kur’an’ın ilk muhataplarına sorsan bir Allah’a inanırlar ve fakat O’nun “samed” olduğunu kabul etmezlerdi. Gökte bir tanrıya inanmakla birlikte, O’nun, tanrılığı alt tanrılarla (min dunillah) bölüştüğünü, paylaştığını düşünürlerdi. İşte samed ilkesi bunu reddediyor. Allah’ın tanrılıkta bölünmez, paylaşma ve ortaklık kabul etmez bir bütün olduğunu ilan ediyor. Bunun içindir ki özellikle ilk sureler Allah isminden ziyade O’nun “melekelerine” vurgu yapar. Şunu demek ister: Bir Allah’a inanmak yetmez, O’nun alemle; tarihle, hayatla, insanla, tabiatla dinamik ilişki içinde olduğuna, güçleri, isimleri, melekeleri ile aramızda olduğuna da inanacaksınız… Şu halde “Her kim Allah’ın alemdeki tasarrufunun bin bir çeşit görünümlerine yani “melekelerine” düşman olursa Allah’a düşmanlık göstermiş olur” ne demek anlaşılıyor olmalı…

Keza “Kim Allah’a; meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına ve ahiret gününe iman ederse…” de şu oluyor: “Kim insanla, tarihle, hayatla ve tabiatla iletişim içinde olan Allah’a; alemde tecelli eden güçlerine (melaiketihi), tarih boyunca gelen elçilerine (rusulihi), kitaplarına/hitaplarına (kutubihi), gelecekte de (yevmu’l-ahir) hesap soracağına iman ederse… İşte böyle insanlıkla canlı ve dinamik ilişki içinde olan (hayyu gayyum) Allah’a iman ederse, bilsin ki, kopmayan bir kulpa yapışmış olur ki asıl iman da budur. Yoksa müşriklerin gökte oturup duran, yarattıkları ile iletişimsiz, yetkilerini alt tanrılara (dunillah) devretmiş, vurdumduymaz tanrısı o “Gökteki”ne (Mülk; 67/16-17) değil…
Ayrıca mülk, melik, malik, mülkiyet, melek, melekut kavramlarının en detaylı açıklamasını Süleyman kıssalarında bulabilirsiniz.

* Süleyman'ın duasında kimseye yaraşmayacak "mülk" vardır.
* Süleyman'a herşeyden verilir (min külli şey'in (bu ifadeye dikkat))
* Süleyman'ın muhatabı olan Melike'nin danıştığı kişilere (melei eftun)
* Hüdhüd'ün getirdiği haberde Melike'yi tanımlamasına dikkat "Ona herşeyden verilmiş" (min külli şey'in)

aorskaya 20. November 2012 07:59 AM

[QUOTE=pramid;14696]MELEK NEDİR


Melek, malik, mülk, melik, melekut, malikane, mülkiyet vb kavramlar hep aynı kökten türeyen ve benzer şeyleri vurgulayan ifadeler...

MLK sözcüğünün benim Kuran'dan izlediğim anlamı "yet(mek)" yükleminden türeyen, yetki, yetke, yetişmek, yetişen gibi ifadeler...

Klasik anlamda meleğin bir insan, cin gibi bir varlık olarak düşünülmesinin temelinde
* ikişer, üçer, dörder kanatlı(cenah)olmalarından bahseden ayet.
İsra-24 Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat(cehah) ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" diyerek dua et.

* "O'nun arşını sekiz yüklenmiştir" anlatımında "meleklerin" montajlanmış olması

* Adem olayında konuşmaları, itiraz etmeleri, akıl yürütmeleri vb ifadeler

.................
.....................

[/QUOTE]

Bu yazının içeriğine bir değil bir kaç yerde yeterli cevaplar verilmesine rağmen, (yine aynı yazıları hiç cevaplanmamış gibi, onlara verilen cevapları göstermeden) yeniden yazmanız, aslında görüşünüzde hatalı olduğunuz ve ancak bunu kabul edemediğinizi gösterir.

yazının devamını ise, reddedenlere ayetlerle varlıkları ispat edilen; "melekler vardır, insandan ayrı yaratıklardır" başlığında yazacağım.

selamlar,
aorskaya

pramid 20. November 2012 08:17 AM

Sevgili aorskaya

Yazıları okumadığın ne kadar belli. Aynı yazı değil,

İçeriğine dikkat ile bak lütfen

aorskaya 20. November 2012 08:38 AM

[QUOTE=pramid;14706]Sevgili aorskaya

Yazıları okumadığın ne kadar belli. Aynı yazı değil,

İçeriğine dikkat ile bak lütfen[/QUOTE]

Yazıları okumayan en azından doğru anlayarak okumayan sensin pramid.

Sen bak bakalım ben yazımda ne demişim:

[QUOTE=aorskaya;14701][COLOR="Blue"]Bu yazının içeriğine[/COLOR] [COLOR="Red"][B][I]bir değil bir kaç yerde yeterli cevaplar verilmesine[/I][/B][/COLOR] rağmen, (yine aynı yazıları hiç cevaplanmamış gibi, onlara verilen cevapları göstermeden) yeniden yazmanız, aslında görüşünüzde hatalı olduğunuz ve ancak bunu kabul edemediğinizi gösterir.

[/QUOTE]

Gerçektende yazdıkların, bir yerde değil, parça parçada olsa başka yerlerde ele alınmadımı?

Cevaplanmayan hiç bir kısmı kalmadığını biliyorsun aslında değilmi?

selametle,
aorskaya

pramid 20. November 2012 09:47 AM

Selam, selametle.

aorskaya 20. November 2012 10:01 AM

[QUOTE=pramid;14716]Selam, selametle.[/QUOTE]

Değişmezlere, sabitlere sahip olunduğu ve karşı tarafı fikirleri yüzünden cahillikle, dinden döneklikle, medeniyetsizlikle suçlama rahatsızlıklarından kurtulamadıkça;

gerçekten de selametle...

selam, selam...

aorskaya

seckin 20. November 2012 01:31 PM

[QUOTE]Karar senin.

Arabi bakış açısı ve medeni bakış açısı ...

Muhammed nebi şahit olduktan sonra gerisin geri eski dinlerine dönenleri hatırlayın.

Muhammed ölür yada öldürülürse gerisin geri dönecek misiniz?[/QUOTE]

Mail adresime gönderdiğin dökümanlar için tşk. Bedevi kültürü ve dine etkileri için de tşk. Bahsettiğin ayet bir riskin olabileceğine sigorta gibi. Farklı çalışmalarını mail adresime gönderebilirsiniz.

pramid 21. November 2012 06:20 AM

[QUOTE]Mail adresime gönderdiğin dökümanlar için tşk. Bedevi kültürü ve dine etkileri için de tşk. Bahsettiğin ayet bir riskin olabileceğine sigorta gibi. Farklı çalışmalarını mail adresime gönderebilirsiniz.[/QUOTE]

Baş göz üstüne. Önemli değil. Dediğim gibi. Kuran ile karşılaştır ve aklını çalıştır. Bizler ve bir çok kişi yanılmışta olabilir. Bunlar bizlerin kurandan çıkardığı derslerdir.

pramid 30. May 2013 05:18 AM

ademe secde eden melekler kavramı mülksüz; mülk ise Allahsız düşünülemez.

Melik olan allah bu mülkü zerreden kürreye şuanki bilgimizle atomdan,

atomu proton elektron, quark, .... gibi göz görmez ama ölçümleyebildiğimiz şeylerden

yaratmadı mı?

melekleri neden kanlı canlı bir varlık olarak algılar ki insanlık.

Allahın ol demesi ile yarattığı, hamdıyla programladığı, ve bu program çerçevesinde hareket eden şeyler (tesbih) bizler görmektemiyiz? Evet görüyoruz ama birileri hala MELEKLERE İMAN ETMİYORLAR ([COLOR="Red"][B]GÜVENMİYORLAR[/B][/COLOR]).

HEMDE İMANDA 2. SIRA DA GELDİĞİ HALDE ...

Miralay 30. May 2013 06:04 AM

Selam can dostlarım.
Bu bölümü okurken o kadar kafam karıştı ki;
Kafamda şöyle bir saçma tahayyül oluştu;[B] Rabbimin affına sığınarak.[/B]

Sanki evrende Allah isminde bir sistem var. (Bakınız tek bir varlık olan cenab-ı Allah'ı kastetmiyorum)
Yani Allah aslında içinde birçok yaratıcı,yürütücü olan bir sistemin adı ve bu sistemde her bir farklı görevleri ifa eden görevli melek adında bir sürü yarı tanrı var. (Eski Yunan tanrı ve tanrıçaları gibi) [B]Özellikle Kur'anda çokça "BEN" yerine "BİZ" kelimesi kullanılması.[/B]

Bu "BİZ" kullanımından tasavvufçular kendilerine pay çıkararak, "Alemleri, Ricalülgayb, yani 40'lar meclisi (yani veliler) idare eder." (Haşa huzurdan) diyerek şirke düşerler.

...ve örneğin Allah sisteminin baş tanrısı (SİSTEM YÖNETİCİSİ) mesela Zeus diyelim; diğer tanrı ve tanrıçalara (Hera,Apollon,...vs.) Yarı tanrı-yarı insan olan Adem'e secdeyi emrediyor. Bunlar içerisinde Hades bunu reddediyor ve sistemden kovuluyor.

Gerek eski Yunan inançları,gerek se tasavvuf anlayışı bu anlayışa iman ederler.

Saçma bir düşünce oldu ama; gerek gelenekselci öğretiler, gerek se kendi yazdıklarımızı harmanlayınca böyle saçma bir fikir oluştu bende.

[B][COLOR="Red"]Tabii ki, rabbimiz cenab-ı Allah'ı bu düşüncemden ve yazdıklarımdan dolayı tenzih ederim. (Bkz.İhlas Suresi)

[/COLOR][/B]Bu konu hakkında fikir yürütecek, Kur'andan bu düşünceyi çürütebilecek deliller öne sürebilecek kardeşlerimden yorumlar bekliyorum.(Yalnız özellikle,"BİZ" kullanımını,"MECAZ ANLATIMDIR" deyip geçmeden yorumlamanızı rica ediyorum.)

Selam ve saygılarımla

merdem 30. May 2013 10:01 AM

Iman adina MELEK yok!
 
Benim kafam daha da karisti Miralay Kardesim.

Bu ne bicim KUR'AN NESLI Sitesidir anlamadim!

[url]http://www.kurannesli.info/bilgibankasi/iman.htm[/url]

Iman adi altinda :

Iman Anasayfa
Allah'a İman
Kitaplara İman
Peygambere İman
Ahirete İman
Dua[B]?!?!?! Ne demek oluyor?[/B]

MELEKLERE IMAN diye tek bir söz, tek bir anlayis, tek bir paylasim dahi yok.

Böyle mi hizmet veriyorlar hayret dogrusu, üstelik Sitede ARAMA yaptim MELEK ile ilgili bir sey bulamadim.

Ben de zaten her bir yere sarkmadan rahat edemiyom:p

pramid 5. June 2013 05:25 AM

[QUOTE]MELEKLERE IMAN diye tek bir söz, tek bir anlayis, tek bir paylasim dahi yok.[/QUOTE]

Şirk ile melek inancı aynı yerde saf tutar.

Bu imani konuda ki sıkıntılar aşılınca bütün atalar dini iflas eder.


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:56 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam