hanifler.com Kuran odaklı dindarlık

hanifler.com Kuran odaklı dindarlık (http://www.hanifler.com/index.php)
-   Oruç (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=237)
-   -   Kur'an'da Oruç - Hakkı YILMAZ (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=3382)

merdem 5. July 2013 12:14 AM

Kur'an'da Oruç - Hakkı YILMAZ
 
[YOUTUBE] [url]http://www.youtube.com/watch?v=b97IJB73juA[/url] [YOUTUBE]

Degerli Dost1 Kardesim,

Site'de arama yaptim, ben bu videoya rastlamadim. Zaten "Arama" da istedigim kelimeyi bulamiyorum her zaman :( Sayet ayni video vardiysa, lütfen, size bir zahmet siliverin bunu.

Ramazan ayi geliyor, kardeslerimiz faydalanirlar arzusuyla.

Selam ve Dua ile.

pramid 8. July 2013 05:35 AM

Orucunuzun fidyesinin verin

[url]http://vekuran.blogspot.com/2012/07/orucunuzun-fidyesinin-verin.html[/url]


Oruç, üç öğün yerine iki öğün yiyip bir öğünlük bedeli de yiyip içemeyenlere verebilmektir.

Oruçta 3 öğünü 2’ye indirip her öğünde ikişer kat yani 4 öğün kadar tüketirsek, üstelik bir de sofra artıkları ile israf yayıp bir kısım yiyeceği çöpe atarsak! Böyle bir eylemi sevap kazandıran bir ibadet olarak savunabilir miyiz?

Ne garip ki aç kalıp daha az yememiz gereken oruç ayında, daha çok yiyecek alıyoruz ve tüm yiyecek fiyatları artıyor. Ramazan ayında fakir insan, artan yiyecek fiyatları sebebi ile daha az yiyecek alabiliyor! Gıda enflasyonu oluşturan ve gelirinin daha çoğunu kendi yiyeceğine ayıran kişi nasıl sevap bekleyebilir?

Oruç ayında normal yediği gibi yiyen, normal zamanlardan daha az yiyecek masrafı yapıp artan maddi kısmı da paylaşan insanlara ne mutlu!.

Yaptığımız icraatlar bizim aklımıza ve vicdanımıza yatmıyorsa, bu tür icraatların Allah katında hiç bir değerinin olmayacağı unutulmamalı.

***

Sayılı günler… Sizden kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, o günler sayısınca diğer günlerde oruç tutsun. Onu tutabilenlere bir yoksulu doyuracak fidye de gerekir. Kim bir hayrı içten gelerek yaparsa onun için daha iyi olur. Oruç tutmanız sizin için hayrdır. Eğer bilmiş olsaydınız…” (Bakara 2/184)

Oruç tutmak hayırdır. Miskinin halinden anlarsınız...Açlık... Sağlığınızın ve variyetinizin değerini anlar paylaşırsınız. Hayvanlardan farkınız olur. Onları bağlasanızda oruç tutarlar.

Ayette geçen (و على الذينيطيقونه = ve alellezîne yutîkûnehû) ifa-desi “… onu tutabilenlere…” anlamındadır. Ancak âlimlerimizin çoğu âyete; “… onu tutamayanlara…” şeklinde olumsuz anlam vermişlerdir. Bu, şaşırtıcı bir durumdur.

Arapça’da zamir en yakınını gösterir; uzağı için karine gerekir. Burada zamire en yakın kavram seferi veya hasta olmayıp oruca güç yetirenlerdir. Bunun dışındaki anlamların bir çoğu kuran mantığı ile çelişir.

Hasta ve yolcuların, tutamadıkları oruçları kaza etmelerinin gerekçesi olarak şöyle buyrulmuştur: “Allah size kolaylık ister, zorluk istemez.” (Bakara 2/185) Demek ki bunlar, oruç tutmakta zorlanan kimselerdir. Bunlara oruçlarını kaza etmeleri emredilirken emzikli kadın, dökümcü, maden işçisi, tellak, hamal gibi ağır işlerde çalışanların, zarar görmeleri halinde oruç yerine fidye verebileceklerine hükmetmek tam bir çelişki olur.

Kadınların Adet hali hastalık değil ezadır(cinsel ilişki anında eziyet). Yahudi dinin etkisi ile Allah’ın istediği dinin hükümleri hadisler aracılığı ile değiştirilmiştir.

Oruç, onu tutabilenlere farzdır;

Güç yetiremeyecek yaştaki çocuklar oruç ibadetinden sorumlu değildir. Onlardan ileriki yaşlarda bunu telafi etmeleri istenmemiştir.


Ya da Hac 5 te bildirildiği gibi ömrün en basit ve düşük noktasına geri gönderilen yaşlı insanlar. Onlar için de orucun farzlığından söz edemeyiz (Bizlerden, bu duruma düşebileceğimiz olasılığını dikkate alarak, güç yetirebildiğimiz yaşlarda bu gerekçeyle oruç tutmamız istenmemiştir).

Bir diğer sorumlu olmama durumu da; kalıcı, geri dönüşü olmayan bir hastalık nedeniyle oruç tutabilmesi mümkün olamayan kişilerdir.

Her üç durum için de oruç farz değildir. Tutamadıkları oruçlara karşılık herhangi bir şey yapmaları gerekmemektedir. Allah İnsanın kaldıramayacağı yükü yüklemez…

Oruç tutabilenlere gelecek olursak;
Bizler oruç tutarak normal zamana göre bir öğün eksik yeriz. Oruçlu olduğumuz süre içersinde, açlık ve susuzluğu yaşar, yoksulluk nedeniyle bu durumu sürekli yaşayan insanların durumunu anlama noktasına geliriz. Buraya kadar bir sorun yok. İftarla birlikteyse olan olur ve sahura kadar eksik yediğimiz o bir öğünü de fazlasıyla telafi ederiz.
Bu nereden mi anlaşılır;
29 – 30 gün oruç tuttuğumuz Ramazan ayını kilo almış olarak tamamlarız.
Evimizdeki gıda harcamaları Ramazan ayında gözle görülür bir şekilde artar,
Gıda firmalarının satışlarında ciro patlaması bu ayda yaşanır.
İftar davetlerinde sofraya çıkarılanlar, normal zamanla kıyaslanamayacak ölçüde fazladır.

Oysa Ramazan ayında gerçekleşmesi beklenen tam tersi olmalıdır. Günü oruçlu geçirdik ve normal bir güne göre bir ögün eksik yedik. Diğer bir deyişle bir öğün parası tasarruf ettik. Bakara 184 te... gücü yetenlere bir muhtacı doyurarak fidye vermek, bir yükümlülüktür.... denilerek tasarruf ettiğimiz bu öğünü bir yoksula vermemiz emrediliyor. Bu sağlıklı olmanın bir fidyesidir. Rabbimiz sağlıktan ayırmasın…..

***


İLK AKLA Hem oruç tutup aç kalacağım, hem de para mı vereceğim!

Sizce de böyle düşünenler için oruç; aç kalmak ve para ödememek için yapılmış bir ibadet haline dönüşmüş olmuyor mu?

Oruç tutabilecek durumda olup, tutmayanlara gelince. Oruç tutmadığı için böyle bir tasarrufu söz konusu değildir. Bundan dolayı yoksul doyurma yükümlülüğü de olmayacak (olamayacak) tır. Fakat maddi durumu iyi olanlar için oruç tutmadıkları durumda bile yoksullara yardım, zekat ve infak bağlamında da farzdır.

Uygulamada en fazla kılıf uydurularak sarfınazar edilen farzlardandır zekat ve infak.
Bundandır ki oruç, tasurruf etmek ve yoksulla paylaşmak.
Güçtür, benim, diye sarıldığından ayrılmak,
Oruçla kolaylaştırılır yoksulla paylaşmak.

Bakara 183 te bildirildiği üzere zekat ve infaktan kaçış, sarfınazar, gerçekte fenalıktır, sakınılması gereken bir şeydir ve oruç sayesinde bundan korunmamız umulur. Oruç ile Allah`a karşı bu konudaki sorumluluğumuzun bilincine varmamız kolaylaştırılır. Bu korunmayı artırır.

Bozulan yemin (Maide 89), İhramlı avlanma(Maide 95), Hac ibadetinden engellenme,... (Bakara 196), Kazara ölüme sebep olmak (Nisa 92), Sözden dönme (Mücâdele 3, 4) gibi durumlarda ise köle azad etme, buna gücü yoksa yoksul doyurma, fakir ve buna da güç yetiremiyorsa o zaman oruç tutarak (eksik yiyerek tasurruf edip) yoksulu doyurmak emrolunmaktadır. Suçun durumuna göre (sabrın eğitimi için) bazan oruç tutarak yoksul doyurmak ( Mücâdele 4), sadece yoksul doyurmaya göre öne geçmektedir.

***
BAKARA 184. AYET İNCELEMESİ
Oruç konusunda çok tartışılan ayetlere, kuran kalıpları ile bakalım…

وعلى الذين يطيقونه Bakara 184 konu oruç ve oruca (ona) güç yetirenler üzerine

على الذين يتولونه Nahl 100 konu şeytan ve şeytanı(onu) veli edinenler üzerine

على الذين يبدلونه Bakara 181konu vasiyet ve vasiyeti (onu) değiştirenler üzerine

Bakara 181. ayette zamir Bakara 180. ayette ( الْوَصِيَّةُ ) vasiyeti,

Nahl100. ayette zamir Nahl 98. ayette ki (الشَّيْطَانِ) şeytanı işaret etmektedir.

Bakara 184. ayette zamir, Bakara 183. ayette ki (ا الصِّيَامُ ) orucu işaret etmektedir.

Zamirler, kuran hangi konuyu anlatır ise, zamir konuyu işaret etmektedir. Zamirler hemen önceki özneye gitmesi ise, konu dahili iş yapan öznenin yaptığı iştir.

: : ANALİZ: :
Bakara 184. ayette ki Yutîkûnehû’ya yestatî’ûnehû manası vermek yanlıştır. Zira tâka, “gayretin en üstünü ve ihtimalin son noktasıdır” (bak: 2: 249 (savaşmaya gücümüz yok), ). Hem zaten güç yetiremeyenden oruç düşer. Zira teklîf-i mâ lâ-yutak (güç yetirilemeyen bir şeyi emretmek) muhaldir. Bu bir hakikattir. Bakara Sûresi’nin 286. âyetindeki duada bu hakikat dile gelir.

Hasta ve yolcuların, tutamadıkları oruçları kaza etmelerinin gerekçesi olarak şöyle buyrulmuştur: “Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. ” (Bakara 2/185) Demek ki Bakara 184. ayettekiler, oruç tutabilen kimselerdir. Eğere Oruca zor gücü yetenler olarak alınırsa, bunlara oruçlarını kaza etmeleri emredilirken emzikli kadın, dökümcü, maden işçisi, tellak, hamal gibi ağır işlerde çalışanların, zarar görmeleri halinde oruç yerine fidye verebileceklerine hükmetmek tam bir çelişki olur.

Âyette emredilen fidye “gücü yeten” üzerinedir. Fakat burada kapalı kalan “gücü yetenlerden” kastın kimler olduğudur. Bir de, neye gücü yetenler? Oruca mı, fidyeye mi, kazaya mı? Zamirin orucu göstermesi, uzağı göstermesidir ki, bunun için karine gereklidir lafzı geçerli değildir. Zira Nahl 100. ayetteki zamir 98. ayetteki (ا ل ) belirteçli şeytana gitmektedir. Buradaki zamir (ا ل ) belirteçli kelimeyi yani ORUCU gösterir. BAKARA 185 ayette seferi ve hasta üzerine “kaza etmeye gücü yetenler üzerine bir yoksulu doyuracak fidye gerekir” ibaresi yoktur.

2/185: “(O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, insanlığa rehber olan, bu rehberliğin apaçık belgelerini taşıyan ve hakkı batıldan ayıran Kur’an işte bu ayda indirilmiştir. Sizden biri bu aya ulaştığında oruç tutsun. Hasta ya da yolcu olan kimse de, başka günlerde iade etsin. Allah sizin için kolaylık ister, sizi zora koşmak istemez. Oruç günlerinin sayısını tamamlamanızı, sizi doğru yola ulaştırdığı için O’nu yüceltmenizi ve şükretmenizi ister. ”

Bizler oruç tutarak Allah’ı yüceltir ve orucun fidyesinin vermekle şükretmiş oluruz. Şükür “hamd” gibi sözlü bir eylem olmayıp karşılık verilen eylemdir. Şükrün zıddı ise nankörlüktür.

Oruç, sadaka ve kurban gibi bir fidyenin karşılığı olur. (bak 2: 196). Bizler sağlıklı olmamızın fidyesini veririz. Oruç tutan, ister ramazanda tutsun isterse ramazan ayı dışında sayıyı tamamlasın, fidyesini vermek zorundadır. Oruc tutmaya güç yetiremeyenler de oruç fidyesini vermelidir. Zira oruç tutmak hayırlıdır. Bakara 184. âyetinin sonundaki “ama –eğer bilirseniz- oruç tutmanız sizin için hayırlıdır” ifadesi bakara 148. ayette “hayırlarda yarışın” (bak: 2: 148, 23: 61) ayeti ile örtüşür.

Malesef ibadet mantıklarını anlamayan ve malı çok seven İnsanlar, mal olarak hayır vermekten kaçmak için din adamları vasıtası ile, ibadetleri kendi kafalarına göre uyarlayarak uydurulmuş ve Gerçek anamçlarından saptırmışlardır. Bu sapmada din adamlarının birbiri ile çeşirek ihtilafları incelediğimiz ayette ayyuka çıkmıştır. Zamir için karine gerekir diyerek atılan bir İNSAN KANUNU ile Kuran tahrif edilmektedir.

merdem 8. July 2013 09:08 AM

Sagolun Pramid Kardesim, Allah sizden razi olsun.

Ramazan dolayisiyle paylasmis oldugunuz bilgiler ile asagidaki verecegim yaziyi karsilastirirmisiniz ve lütfen fikrinizi söyleyin. Her yerde her cesit bir seyler yaziliyor, insanin kafasi hepten karisiyor.

Fikirlerinize ve görüslerinize deger vermis oldugumdan dolayi yöneltiyorum bu soruyu size :)

Yüce Allah Celle ve Celaluhu gercekleri örtmeyin buyurdugu halde, nasil oluyor bu kadar degisik, birbirine zit meallendirilmeler yapiliyor anlasilir degil.

Ben gibi Arapcadan yoksun olanlar icinhangi mealin dogru hangi mealin art niyetle/atalar dini etkisi altinda kalinarak ve yahutta ezberden bilincsiz olarak yapildigini ayirt etmek zor oluyor.

Selam ve Dua ile.

*****

Kuran Dini Sitesinden Alintidir:


SAVM-ORUÇ
Pazar, 08 Temmuz 2012 23:02

Bilindiği üzere oruç kelimesi Farsça’dan dilimize geçmiş bir kelimedir. Dilimize oruç diye çevrilen bu kelimenin Arapça aslı “savm-siyam’dır”dır. Biz bu makalede savm kelimesini kullanmayı tercih ediyoruz. Kur’an’da yer alan savm konusunu iki başlık altında ele alacağız. 1.Şehri Ramazan/Sıcak Dolunay 2.Savm’ın/Orucun Niteliği.


1.ŞEHRİ RAMAZAN / SICAK DOLUNAY


Bu yazıda inceleyeceğimiz konu savm’ın vakti ve süresidir. Bu konuda öncelikle Bakara 185’i mercek altına alacağız:

Ramazân ayı ki, Kur’ân, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık açık açıklamalar olarak kendisinde indirilmiştir. Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda savm etsin/oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. Bu kolaylık, Allah'ın koruması altına girmeniz ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve Allah’ın verdiği nimetlerin karşılığını ödeyesiniz diyedir.(Bakara, 185)

Bakara 185’teki “Ramazan ayı” tabiri nedeniyle savm, bugün Hicri takvimde yer alan Ramazan ayında 30 gün süre ile icra edilmektedir.

“Ramazan ayı” olarak yapılan çevrinin orijinal hali “Şehri Ramazan”dır. Öncelikle "Şehr" kelimesini ele alalım:

Şüphesiz Allah katında; gökleri ve yeri yarattığı günkü Allah'ın yazısında, iddeteş ŞuHuRi/ayların sayısı, ay olarak on ikidir. Bunlardan dördü haramlardır. İşte bu koruyan dindir. Bu sebeple onlarda [haram aylarda] kendinize zulmetmeyiniz. Ve sizinle toptan savaşan müşriklerle siz de toptan savaşın. Ve şüphesiz Allah'ın muttakiler ile beraber olduğunu bilin. (Tevbe, 36)

Bu ayetteki “ayların sayısı on ikidir” ifadesi takvimlerdeki 12 aya bölünmüş 30 günlük zaman dilimlerini değil, bir senede ortaya çıkan 12 dolunayı işaret etmektedir. Hicri takvim peygamberin ölümünden çok sonra Ebu Bekir ve Ömer zamanlarında oluşturulmuştur. Oysa ki yukarıdaki ayet, “göklerin ve yerin yaratıldığı gün”den bu yana ayların sayısı on ikidir, diyor.

Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde de “Şehr” kelimesi için şöhret kökünden mastar olup bir şeyi açığa çıkarmak manasındadır, denilerek gökte görünen aya şehr dendiği belirtilir. Nitekim, birçoğu dilimize de geçmiş olan ve şöhretli, göze çarpan anlamlarını taşıyan kelimeler şöyledir:

meŞHuR: göze çarpan
teŞHiR: göz önüne sermek
ŞeHiRat: şişman kadın
eŞHarat: gebe kadın
eŞHaR: göz alıcı çiçekler

Gökteki ayın Kur’an’daki adı kamer’dir. Şehr, kamer’in şöhretli halidir, yani dolunay halidir. "Şehr" kelimesi Kur’an’da 11 ayette kullanılmıştır. Kullanıldığı tüm yerlerde takvim ayına değil, ayın dolunay haline işaret etmektedir.

Şimdi de “Ramazan” sözcüğüne bakalım:

Ramazan sözcüğünün kökü, [r-m-z’dir].

[ramaz] ve [ramza], şiddetli sıcaktır. Ramaz, “güneşin sıcaklığının şiddetinden taşların sıcaklaması” demektir.

Bu açıklamalardan sonra “Şehru Ramazan”ın şiddetli sıcakların olduğu zamandaki şöhretli dolunay olduğu anlaşılmaktadır. Biz buna Sıcak Dolunay diyeceğiz. Senenin en şiddetli sıcakları bilindiği gibi Haziran-Temmuz aylarıdır. Ve Şehru Ramazan/Sıcak Dolunay da 21 Haziran yaz dönencesinden sonra ilk 0-30 gün içerisinde görülmektedir.

22 Haziran 2005’te çekilen bu fotoğrafata o yıla ait “Sıcak Dolunay” görülüyor.



Kur’an’ın bütünü incelendiğinde Kur’an ayetlerinin insanın, dünyanın ve evrenin dinamiklerine göre yazıldığı görülecektir. Kur’an, ismini insanların taktığı (hem de yıllarca sonra taktığı) bir ayın ismini zikrederek savm edilmesini istemez. Ocak ayında savm edin ya da Kasım ayında savm edin gibi bir ifadeyi Kur’an kullanmaz. Eğer bir zaman verecekse bunu değişmez dinamiklere güneşin ya da ayın durumlarına göre yapar.

Buraya kadar yazdıklarımız ile savm’ın Hicri takvimdeki Ramazan ayında değil, 21 Haziran yaz dönencesinden sonra görülen ilk Dolunayda/Sıcak Dolunay’da tutulması gerektiğini belirttik.

Peki savm kaç gün süreyle icra edilmelidir?

Kur’an’da yer alan “Şehri Ramazan” tabiri, Hicri takvimdeki Ramazan ayı olunca ve bu ay da 30 gün çekince haliyle savm’da 30 gün süreyle icra edilir olmuştur. Bakara 183 ve 184 ayetleri bizden evvelkilerden (Hıristiyanlar ve Yahudiler’den) istenen savm’ı anlatmaktadır. Ve bu ayete göre savm, sayılı günlerdedir. Bakara 185’te anlatılan ve bizlerin yerine getirmesi istenen savm için kullanılan ifade şudur; “Ramazan ayı ki… kim bu aya şâhit olursa hemen onda savm etsin”. Bizlere getirilen savm’da sadece savm’ın vakti belirtilmiştir. Bunun da Sıcak Dolunay olduğunu yukarıda anlattık. Savm süresi ile ilgili olarak yeni bir hüküm getirilmediğine göre, bizden evvelkiler için geçerli olan “sayılı günler” bizim için de geçerlidir. Bunu Hacc’da savm’ı anlatan Bakara 203 ve 196 ayetlerinde açıkça göreceğiz.

O halde “Sayılı günler/Eyyamen madudat” ifadesi kaç gün demektir?

Ve Allah'ı sayılı günlerde anın. Artık kim iki gün içinde acele ederse ona günâh yoktur… (Bakara, 203)

(Savm’ın amacının Allah’ı anmak/Zikrullah olduğu ileride açıklanacaktır.) Ayet dikkatli okunursa şu görülecektir: 2 gün savm etmek acele etmek ise sayılı günler 3 gündür. Bunun daha açık şekilde ifadesi Bakara 196’dadır:

…Bunu bulamayan oruç tutsun: Bu, üç günü hacda, yedi günü döndüğünüzde, tam on gündür…

Bakara 196, hacc ve umre yapmak isteyip de herhangi bir sebeple engellenen kimselerin ne yapacaklarını anlatmaktadır. Engellenme hali bitip de kişi güvenliğe kavuştuğunda hediye verecektir. Verecek hediye bulamazsa, o taktirde 10 gün savm edecektir. Bunun üç günü hacc’dadır. Burada belirtilen üç gün “sayılı günler”in açık ifadesidir. Ve Bakara 203’teki “kim iki gün içinde acele ederse” ifadesini tamamlamaktadır.

Tüm bunlardan çıkardığımız sonuç şudur ki: Savm, yaz dönümü olan 21 Haziran’dan sonraki ilk ŞEHR’DEN/DOLUNAYDAN itibaren 3 gün süreyle yerine getirilmelidir.

2.SAVM’IN – ORUCUN NİTELİĞİ


Bakara 183 ve 184 bizden öncekilerin savm’ını anlatmaktır. Bakara 185 ve 187 ise bizim savm’ımızı anlatmaktadır. Savm’ın niteliğini “Savm Emri”, “Bakara 187” ve “Savm’ın Amacı” başlıklarında ele alacağız.

A.Savm Emri:

Ramazân ayı ki, Kur’ân, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık açık açıklamalar olarak kendisinde indirilmiştir. Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda savm etsin/oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. Bu kolaylık, takvaya ulaştırması (Allah'ın koruması altına girmeniz) ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve Allah’ın verdiği nimetlerin karşılığını ödeyesiniz diyedir. (Bakara, 185)

Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde savm şöyle tarif edilmiştir:

"sıyâm, savm", sözlükte nefsi meylettiği şeylerden, isterse bir söz olsun alıkoymak yani kendini tutmaktır.

Bakara 185’te savm’a ilişkin bir çok unsur vardır. Ancak emir bir tanedir ve çok açıktır: “Savm edin/kendinizi tutun”. Bu emrin ne şekilde yerine getirileceği insanın özgür iradesine bırakılmıştır. İşte savm, arzu ve isteklerimiz konusunda kendimizi tutmak, bu yönde irade göstermektir. Hem yememek hem içmemek suretiyle savm edilebileceği gibi sadece yememek ya da sadece içmemek suretiyle de savm edilebilir. Sigara içmemek, kumar oynamamak, alkol kullanmamak, dedikodu yapmamak ve bunlar gibi daha yüzlerce konuda savm edilebilir. Bünyeleri, duyguları, düşünceleri, arzuları, hayatı algılamaları, psikolojileri farklı milyonlarca insan için geçerli bir tek savm şekli yoktur.

Ancak bugüne kadar savm önce oruç ismiyle hayatımıza girmiş daha sonra da yememek içmemek ve cinsel ilişkide bulunmamak olarak algılanmıştır.

Ragıp El İsfahani’nin Müfredat’ta savm için yaptığı tarif hayatımıza yerleşmiştir. Ragıp El İsfahani Müfredat’ta savm’ı “yemeyi, içmeyi, konuşmayı ve cinsel ilişkiyi bırakmak” olarak tarif etmiş ve bu tarif de kabul görmüştür. İsfahani’nin tanımını yaptığı, Kur’an’da yer alan savm çeşitlerinin bir toplamıdır. Bunlar da savm’dır ama savm’lar bunlarla sınırlı değildir.

Yiyip içerek de savm edilebileceği Meryem Suresi’nden açıkça anlaşılmaktadır:

Sonra ona aşağısından/aşağısındaki kişiseslendi: "Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye, iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen, ‘Ben Rahmân'a bir savm adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım' de." (Meryem, 24-26)

Kadınların konuşmayı erkeklerden çok sevdikleri ve daha çok konuştukları bilimsel bir gerçektir. Burada da Meryem, İsa’nın doğumuyla ilgili konuşma dürtüsüne savm ederek engel olmaktadır. İsfahani’nin tanımına göre Meryem’in savm’ı 4’te 1 savm olmaktadır. Tanımda yer alan 4 unsurdan sadece konuşma hususunda savm edilmiştir. Ancak ayet Meryem için “savm etti” demektedir. Eğer ki savm, yemeyi içmeyi tamamen kesmektir denirse o taktirde Meryem’in savm’ı açıklanamaz olur ve Kur’an’a çelişki atfedilmiş olur. Kur’an’da çelişki yoktur.

Ayrıca Bakara 185’te “Allah size kolaylık diler zorluk dilemez” denerek, bizden evvelkilerin savm’ından (Bakara 183’te anlatılandan) daha kolay bir uygulamaya gidileceği belirtmiştir. Bir sonraki cümledede “Bu kolaylık, …sayıyı tamamlamanız… içindir” denerek artık herkesin sayıyı tamamlayabileceği bir savm uygulamasına geçileceğinin haberi verilmiştir.

B.Bakara 187:

Oruç tutma gecesinde kadınlarınıza refes [çirkin söz, cinsel ilişki], size helâl kılındı. Onlar, sizin için bir giysidir siz de onlar için bir giysisiniz. Allah, sizin kendinize hâinlik ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara [kadınlarınıza] yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığı şeylerden arayın. Ve fecrden beyaz iplik siyah iplikten sizin için açığa çıkıncaya kadar yiyin, için. Ve geceye kadar orucu tamamlayın. Ve siz mescidlerde âkif [programlı ibâdet hâlinde] iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, Artık onlara [Allah'ın sınırlarına] yaklaşmayın. Allah, takvâlı olsunlar diye âyetlerini insanlara işte böyle açıkça ortaya koyar. (Bakara, 187)

Bakara 185’teki emir açıktır: “Savm edin/kendinizi tutun”. Bu emrin ne şekilde yerine getirileceği insanın özgür iradesine bırakılmıştır. Ayetlerden anlaşıldığına göre, Bakara 185 indiğinde Muhammed toplumu sabahtan akşama kadar yememek içmemek ve savm süresince cinsel ilişkiye girmemek yönünde savm kararı almıştır. Ancak eşleri ile birlikte olmamak yönündeki savm’larını yerine getirememişlerdir. Bunun üzerine Bakara 187. Ayeti inerek geceleri eşleri ile birlikte olmayı helalleştirmiştir/serbestleştirmiştir.

Şimdi Bakara 187’deki “Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, Artık onlara [Allah'ın sınırlarına] yaklaşmayın” cümlesi ile Bakara 187. Ayetini tahlil edelim:

Muhammed toplumu savm süresince eşleriyle cinsel ilişkiye cinsel ilişkiye girmeme konusunda savm kararı almış ancak bu konuda kendilerini tutamamışlardır. Bu suretle Bakara 185’teki kendini tutma emrini ihlal etmişlerdir. Kendilerini tutamayacakları konuda savm kararı almakla aşırıya kaçmışlardır. Ayetler sadece uygulanmamak suretiyle değil, uygularken aşırıya gitmek suretiyle de ihlal edilebilir. Bu ihlalden sonra da tevbe etmişlerdir. Bu tevbe üzerine: “Allah, sizin kendinize hâinlik ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı” denerek tevbeler kabul edilmiştir. Bakara 187 ayeti bu ihlal ve tevbeler üzerine inmiştir. İnmesiyle birlikte:

1.Geceleri cinsel ilişkiyi helalleştirmiş/serbestleştirmiş ve bu yolla insanların kendilerine yaptıkları zulme son vermiştir. Ancak bu helalleştirme diğer yönüyle bir haramlaştırmayı/yasaklamayı beraberinde getirmiştir. Buna göre gündüzleri cinsel ilişki yasaktır. Bu birinci sınırdır.

2.Muhammed toplumu gündüzleri yememe ve içmeme yönündeki savmlarını yerine getirdiğinden burada bir onama vardır. O sebeple yemek ve içmek konusunda bir haramlaştırma/yasaklama yoktur. Yani Bakara 185’te belirtildiği gibi insanlar hangi konuda savm edeceklerine özgür iradeleriyle karar verecektir. Muhammed toplumu gündüzleri yememe içmeme yerine başka türlü bir savma gitmiş ve onu da uygulamış olsaydı yine onanacaktı. Çünkü emir kendini tutmaktır. Kendini tutmanın hangi konuda olacağını kişiler kendileri belirleyecektir.

3.Geceleri cinsel ilişkinin helalleştirilmesine karşılık dengeyi sağlamak için itikafta iken cinsel ilişki yasağı gelmiştir. Bu da ikinci sınırdır.

Bakara 187’de “yemeyin, içmeyin” diye bir emir yoktur. Sadece Muhammed toplumunun kendisine uygun bulduğu sabahtan akşama kadar yememe içmeme kararının onayı vardır. Bu anlamda o gün yaşayanların kendileri için belirledikleri sabahtan akşama kadar yememe içmeme şeklindeki savm’ını kurallaştırmak uygun değildir. Belli bir süreyle de olsa Allah hiç kimseye yemeyi içmeyi yasaklamış değildir. Sadece Kendisinin anılmasının yolunun insanın kendisini tutmasından geçtiğini belirterek hangi konuda kişinin kendisini tutacağını kişinin özgür iradesine bırakmıştır. Bakara 187 ayetinde, savm halinde iken gündüzleri cinsel ilişkiye girmemek ve itikaftayken cinsel ilişkiye girmemek dışında bir sınır, bir yasak yoktur.

Mekke ve Medine tarlanın, bağın, bahçenin ve suyun olmadığı bir çöl arazisidir. Bu sebeple o günkü Arap toplumu açlığa ve susuzluğa çocuktan beri talimli ve dayanıklıdır. Bu coğrafyada büyüyen insanlar için sabahtan akşama kadar yememek ve içmemek belki de birçok gün yaptıkları bir şeydir ve onlar için kolaydır. Buna karşılık o günkü toplum bir çoğumuz için daha kolay görünen cinsel ilişkiye girmemek yönündeki savm’ı gerçekleştirememiştir. O halde bugün için şunu söyleyebiliriz: Yaşadığı coğrafya, yetişme şartları, duygu, düşünce, zaaf, arzu ve istekleri farklı olan her kişi, kendi sınırlarını bilerek aşırıya kaçmadan ve kendine zulmetmeden kendine uygun savm şeklini belirlemelidir.

Bu anlamda Bakara 187 tek başına değerlendirilemez. Önce Bakara 185’teki savm emrinin niteliği belirlenmeli daha sonra Bakara 187 bu ayete göre değerlendirilmelidir. Savm emri Bakara 187'de değil, Bakara 185'tedir.

C.SAVM’IN AMACI:

Ramazân ayı ki, Kur’ân, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık açık açıklamalar olarak kendisinde indirilmiştir. Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda savm etsin/oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. Bu kolaylık, takvaya ulaştırması (Allah'ın koruması altına girmeniz) ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve Allah’ın verdiği nimetlerin karşılığını ödeyesiniz diyedir. (Bakara, 185)

Yukarıda altı çizili bölüm bize savm’ın sebebini açıklamaktadır. Biz savmı, Şehri Ramazan’da/Sıcak Dolunay’da Kur’an’ın indirilmesi nedeniyle yerine getiriyoruz. Şimdi birinci ve ikinci cümleleri düz bir cümle haline getirelim:

Şehri Ramazan ki/Sıcak Dolunay ki, Kur’ân, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık açık açıklamalar olarak kendisinde indirildiği için sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda savm etsin.

Kısaca, Kur’an Sıcak Dolunay’da indirildiği için savm edin, deniyor.

Kur’an kendi başına inmedi. Kur’an’ı indiren Allah. O halde, Allah Kur’an’ı indirdiği için savm edeceğiz.

O halde savm ederek, Kur’an’ı bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık açık açıklamalar olarak indirdiğinden dolayı Allah’ı anıyoruz/Zikrullah.

Savm ile kendini tutma eylemi, Allah’ı anmak içindir.

Şerhi Ramazan’da/Sıcak Dolunay’da sadece savm edilmeyecek aynı zamanda Kur’an çalışılacaktır. Bunu da gerek Bakara 185 gerekse Bakara 187’den anlayabiliriz:

Şehri Ramazan ki/Sıcak Dolunay ki, Kur’ân, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık açık açıklamalar olarak kendisinde indirilmiştir. Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda savm etsin… (Bakara, 185)

Şehri Ramazan’da/Sıcak Dolunay’da Kur’an indirilmiştir. Kur’an baştan sona bilgi dolu bir kitaptır. O halde Allah’ı anmak için Kur’an da çalışılacaktır. Kur’an’ın indirilmesi sebebiyle savm yapılan bir dönemde Kur’an çalışmamak olmaz.

…Kim de hasta veya yolculukta ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. Bu kolaylık, takvaya ulaştırması (Allah'ın koruması altına girmeniz) ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve Allah’ın verdiği nimetlerin karşılığını ödeyesiniz diyedir.(Bakara, 185)

Aç kalmak, susuz kalmak, cinsel ilişkiye girmemek tek başlarına insanı takvaya ulaştırmaz, doğru yola götürmez. İnsanın takvaya ulaşması doğru yola girmesi, ham düşünce arzu ve isteklerini terk edip aklını işletmesi ile mümkündür. Savm (arzu ve istekler konusunda kendini tutmak) + ham düşüncelerden kurtulmak için Kur’an çalışmak insanı takvaya ulaştırır, doğru yola sokar.

…Ve siz mescidlerde âkif [programlı ibâdet hâlinde] iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, Artık onlara [Allah'ın sınırlarına] yaklaşmayın. Allah, takvâlı olsunlar diye âyetlerini insanlara işte böyle açıkça ortaya koyar. (Bakara, 187)

Bu ayet de savm’da Kur’an çalışılacağını çok net göstermektedir. İsteyen herkes savm edecek Kur’an çalışacaktır. Ancak ayetten de anlaşılacağı üzere bir kısım insan savm zamanı mescidlerde programlı Kur’an çalışmaları yapacaktır.

Savm ile Allah, kullarına Kendisi’nin nasıl anılması gerektiğinin yolunu göstermektedir. Buna göre, kişi kendi belirlediği bir konuda kendini tutarak ve Kur’an çalışarak Allah’ı anacaktır.

Ay Takvimi: [url]http://kalender-365.de/ay-takvimi.php[/url]

NOT: 2013 yılında Sıcak Dolunay/Şehri Ramazan 23 Haziran'da. 24-25-26 Haziran savm/oruç günleri.

Bakara 185 Kur’an Sıcak Dolunay’da indirildi der. Sıcak Dolunay aynı zamanda Kadir Gecesi'dir (Kadir Suresi).

“Savm” kelimesi sadece Meryem Suresi’nde Meryem’in kendini tutmasında kullanılır. Kur’an’da bunun dışında kalan ve oruç diye çevrilen kelime “siyam”dır. Her ikisi de kendini tutmaktır ancak “Savm” kişinin herhangi bir zaman herhangi sebeple kendini tutmasıdır (adak). “Siyam” ise Allah’ın Kur’an’da insanlar üzerine yazdığı kendini tutmaktır. “Savm” ismi ünlendiği için biz bu makalede “Savm” kelimesini kullandık.

ORHAN VELİ 8. July 2013 12:25 PM

Şu anda yaşanan oruç tutmak ve ramazan Kuranda yoktur .

merdem 8. July 2013 01:50 PM

[QUOTE=ORHAN VELİ;18069]Şu anda yaşanan oruç tutmak ve ramazan Kuranda yoktur .[/QUOTE]


Degerli ORHAN VELI Kardesim,

Bir cümle ile karar verilmistir diye yüce mahkemede deliller/ispatlar ortaya konulmadiktan sonra herkes itiraz edebilir.

Güzel ve kesin bir aciklama ile sunarmisiniz bize bu hükme nasil vardiginizi, ki bizlerin de Din Günü ellerimizde delillerimiz olsun.

Selam ve Dua ile.

bartsimpson 9. July 2013 09:06 AM

[QUOTE=pramid;18066]Orucunuzun fidyesinin verin

[url]http://vekuran.blogspot.com/2012/07/orucunuzun-fidyesinin-verin.html[/url]


Oruç, üç öğün yerine iki öğün yiyip bir öğünlük bedeli de yiyip içemeyenlere verebilmektir.

Oruçta 3 öğünü 2’ye indirip her öğünde ikişer kat yani 4 öğün kadar tüketirsek, üstelik bir de sofra artıkları ile israf yayıp bir kısım yiyeceği çöpe atarsak! Böyle bir eylemi sevap kazandıran bir ibadet olarak savunabilir miyiz?

Ne garip ki aç kalıp daha az yememiz gereken oruç ayında, daha çok yiyecek alıyoruz ve tüm yiyecek fiyatları artıyor. Ramazan ayında fakir insan, artan yiyecek fiyatları sebebi ile daha az yiyecek alabiliyor! Gıda enflasyonu oluşturan ve gelirinin daha çoğunu kendi yiyeceğine ayıran kişi nasıl sevap bekleyebilir?

Oruç ayında normal yediği gibi yiyen, normal zamanlardan daha az yiyecek masrafı yapıp artan maddi kısmı da paylaşan insanlara ne mutlu!.

Yaptığımız icraatlar bizim aklımıza ve vicdanımıza yatmıyorsa, bu tür icraatların Allah katında hiç bir değerinin olmayacağı unutulmamalı.

***

Sayılı günler… Sizden kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, o günler sayısınca diğer günlerde oruç tutsun. Onu tutabilenlere bir yoksulu doyuracak fidye de gerekir. Kim bir hayrı içten gelerek yaparsa onun için daha iyi olur. Oruç tutmanız sizin için hayrdır. Eğer bilmiş olsaydınız…” (Bakara 2/184)

Oruç tutmak hayırdır. Miskinin halinden anlarsınız...Açlık... Sağlığınızın ve variyetinizin değerini anlar paylaşırsınız. Hayvanlardan farkınız olur. Onları bağlasanızda oruç tutarlar.

Ayette geçen (و على الذينيطيقونه = ve alellezîne yutîkûnehû) ifa-desi “… onu tutabilenlere…” anlamındadır. Ancak âlimlerimizin çoğu âyete; “… onu tutamayanlara…” şeklinde olumsuz anlam vermişlerdir. Bu, şaşırtıcı bir durumdur.

Arapça’da zamir en yakınını gösterir; uzağı için karine gerekir. Burada zamire en yakın kavram seferi veya hasta olmayıp oruca güç yetirenlerdir. Bunun dışındaki anlamların bir çoğu kuran mantığı ile çelişir.

Hasta ve yolcuların, tutamadıkları oruçları kaza etmelerinin gerekçesi olarak şöyle buyrulmuştur: “Allah size kolaylık ister, zorluk istemez.” (Bakara 2/185) Demek ki bunlar, oruç tutmakta zorlanan kimselerdir. Bunlara oruçlarını kaza etmeleri emredilirken emzikli kadın, dökümcü, maden işçisi, tellak, hamal gibi ağır işlerde çalışanların, zarar görmeleri halinde oruç yerine fidye verebileceklerine hükmetmek tam bir çelişki olur.

Kadınların Adet hali hastalık değil ezadır(cinsel ilişki anında eziyet). Yahudi dinin etkisi ile Allah’ın istediği dinin hükümleri hadisler aracılığı ile değiştirilmiştir.

Oruç, onu tutabilenlere farzdır;

Güç yetiremeyecek yaştaki çocuklar oruç ibadetinden sorumlu değildir. Onlardan ileriki yaşlarda bunu telafi etmeleri istenmemiştir.


Ya da Hac 5 te bildirildiği gibi ömrün en basit ve düşük noktasına geri gönderilen yaşlı insanlar. Onlar için de orucun farzlığından söz edemeyiz (Bizlerden, bu duruma düşebileceğimiz olasılığını dikkate alarak, güç yetirebildiğimiz yaşlarda bu gerekçeyle oruç tutmamız istenmemiştir).

Bir diğer sorumlu olmama durumu da; kalıcı, geri dönüşü olmayan bir hastalık nedeniyle oruç tutabilmesi mümkün olamayan kişilerdir.

Her üç durum için de oruç farz değildir. Tutamadıkları oruçlara karşılık herhangi bir şey yapmaları gerekmemektedir. Allah İnsanın kaldıramayacağı yükü yüklemez…

Oruç tutabilenlere gelecek olursak;
Bizler oruç tutarak normal zamana göre bir öğün eksik yeriz. Oruçlu olduğumuz süre içersinde, açlık ve susuzluğu yaşar, yoksulluk nedeniyle bu durumu sürekli yaşayan insanların durumunu anlama noktasına geliriz. Buraya kadar bir sorun yok. İftarla birlikteyse olan olur ve sahura kadar eksik yediğimiz o bir öğünü de fazlasıyla telafi ederiz.
Bu nereden mi anlaşılır;
29 – 30 gün oruç tuttuğumuz Ramazan ayını kilo almış olarak tamamlarız.
Evimizdeki gıda harcamaları Ramazan ayında gözle görülür bir şekilde artar,
Gıda firmalarının satışlarında ciro patlaması bu ayda yaşanır.
İftar davetlerinde sofraya çıkarılanlar, normal zamanla kıyaslanamayacak ölçüde fazladır.

Oysa Ramazan ayında gerçekleşmesi beklenen tam tersi olmalıdır. Günü oruçlu geçirdik ve normal bir güne göre bir ögün eksik yedik. Diğer bir deyişle bir öğün parası tasarruf ettik. Bakara 184 te... gücü yetenlere bir muhtacı doyurarak fidye vermek, bir yükümlülüktür.... denilerek tasarruf ettiğimiz bu öğünü bir yoksula vermemiz emrediliyor. Bu sağlıklı olmanın bir fidyesidir. Rabbimiz sağlıktan ayırmasın…..

***


İLK AKLA Hem oruç tutup aç kalacağım, hem de para mı vereceğim!

Sizce de böyle düşünenler için oruç; aç kalmak ve para ödememek için yapılmış bir ibadet haline dönüşmüş olmuyor mu?

Oruç tutabilecek durumda olup, tutmayanlara gelince. Oruç tutmadığı için böyle bir tasarrufu söz konusu değildir. Bundan dolayı yoksul doyurma yükümlülüğü de olmayacak (olamayacak) tır. Fakat maddi durumu iyi olanlar için oruç tutmadıkları durumda bile yoksullara yardım, zekat ve infak bağlamında da farzdır.

Uygulamada en fazla kılıf uydurularak sarfınazar edilen farzlardandır zekat ve infak.
Bundandır ki oruç, tasurruf etmek ve yoksulla paylaşmak.
Güçtür, benim, diye sarıldığından ayrılmak,
Oruçla kolaylaştırılır yoksulla paylaşmak.

Bakara 183 te bildirildiği üzere zekat ve infaktan kaçış, sarfınazar, gerçekte fenalıktır, sakınılması gereken bir şeydir ve oruç sayesinde bundan korunmamız umulur. Oruç ile Allah`a karşı bu konudaki sorumluluğumuzun bilincine varmamız kolaylaştırılır. Bu korunmayı artırır.

Bozulan yemin (Maide 89), İhramlı avlanma(Maide 95), Hac ibadetinden engellenme,... (Bakara 196), Kazara ölüme sebep olmak (Nisa 92), Sözden dönme (Mücâdele 3, 4) gibi durumlarda ise köle azad etme, buna gücü yoksa yoksul doyurma, fakir ve buna da güç yetiremiyorsa o zaman oruç tutarak (eksik yiyerek tasurruf edip) yoksulu doyurmak emrolunmaktadır. Suçun durumuna göre (sabrın eğitimi için) bazan oruç tutarak yoksul doyurmak ( Mücâdele 4), sadece yoksul doyurmaya göre öne geçmektedir.

***
BAKARA 184. AYET İNCELEMESİ
Oruç konusunda çok tartışılan ayetlere, kuran kalıpları ile bakalım…

وعلى الذين يطيقونه Bakara 184 konu oruç ve oruca (ona) güç yetirenler üzerine

على الذين يتولونه Nahl 100 konu şeytan ve şeytanı(onu) veli edinenler üzerine

على الذين يبدلونه Bakara 181konu vasiyet ve vasiyeti (onu) değiştirenler üzerine

Bakara 181. ayette zamir Bakara 180. ayette ( الْوَصِيَّةُ ) vasiyeti,

Nahl100. ayette zamir Nahl 98. ayette ki (الشَّيْطَانِ) şeytanı işaret etmektedir.

Bakara 184. ayette zamir, Bakara 183. ayette ki (ا الصِّيَامُ ) orucu işaret etmektedir.

Zamirler, kuran hangi konuyu anlatır ise, zamir konuyu işaret etmektedir. Zamirler hemen önceki özneye gitmesi ise, konu dahili iş yapan öznenin yaptığı iştir.

: : ANALİZ: :
Bakara 184. ayette ki Yutîkûnehû’ya yestatî’ûnehû manası vermek yanlıştır. Zira tâka, “gayretin en üstünü ve ihtimalin son noktasıdır” (bak: 2: 249 (savaşmaya gücümüz yok), ). Hem zaten güç yetiremeyenden oruç düşer. Zira teklîf-i mâ lâ-yutak (güç yetirilemeyen bir şeyi emretmek) muhaldir. Bu bir hakikattir. Bakara Sûresi’nin 286. âyetindeki duada bu hakikat dile gelir.

Hasta ve yolcuların, tutamadıkları oruçları kaza etmelerinin gerekçesi olarak şöyle buyrulmuştur: “Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. ” (Bakara 2/185) Demek ki Bakara 184. ayettekiler, oruç tutabilen kimselerdir. Eğere Oruca zor gücü yetenler olarak alınırsa, bunlara oruçlarını kaza etmeleri emredilirken emzikli kadın, dökümcü, maden işçisi, tellak, hamal gibi ağır işlerde çalışanların, zarar görmeleri halinde oruç yerine fidye verebileceklerine hükmetmek tam bir çelişki olur.

Âyette emredilen fidye “gücü yeten” üzerinedir. Fakat burada kapalı kalan “gücü yetenlerden” kastın kimler olduğudur. Bir de, neye gücü yetenler? Oruca mı, fidyeye mi, kazaya mı? Zamirin orucu göstermesi, uzağı göstermesidir ki, bunun için karine gereklidir lafzı geçerli değildir. Zira Nahl 100. ayetteki zamir 98. ayetteki (ا ل ) belirteçli şeytana gitmektedir. Buradaki zamir (ا ل ) belirteçli kelimeyi yani ORUCU gösterir. BAKARA 185 ayette seferi ve hasta üzerine “kaza etmeye gücü yetenler üzerine bir yoksulu doyuracak fidye gerekir” ibaresi yoktur.

2/185: “(O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, insanlığa rehber olan, bu rehberliğin apaçık belgelerini taşıyan ve hakkı batıldan ayıran Kur’an işte bu ayda indirilmiştir. Sizden biri bu aya ulaştığında oruç tutsun. Hasta ya da yolcu olan kimse de, başka günlerde iade etsin. Allah sizin için kolaylık ister, sizi zora koşmak istemez. Oruç günlerinin sayısını tamamlamanızı, sizi doğru yola ulaştırdığı için O’nu yüceltmenizi ve şükretmenizi ister. ”

Bizler oruç tutarak Allah’ı yüceltir ve orucun fidyesinin vermekle şükretmiş oluruz. Şükür “hamd” gibi sözlü bir eylem olmayıp karşılık verilen eylemdir. Şükrün zıddı ise nankörlüktür.

Oruç, sadaka ve kurban gibi bir fidyenin karşılığı olur. (bak 2: 196). Bizler sağlıklı olmamızın fidyesini veririz. Oruç tutan, ister ramazanda tutsun isterse ramazan ayı dışında sayıyı tamamlasın, fidyesini vermek zorundadır. Oruc tutmaya güç yetiremeyenler de oruç fidyesini vermelidir. Zira oruç tutmak hayırlıdır. Bakara 184. âyetinin sonundaki “ama –eğer bilirseniz- oruç tutmanız sizin için hayırlıdır” ifadesi bakara 148. ayette “hayırlarda yarışın” (bak: 2: 148, 23: 61) ayeti ile örtüşür.

Malesef ibadet mantıklarını anlamayan ve malı çok seven İnsanlar, mal olarak hayır vermekten kaçmak için din adamları vasıtası ile, ibadetleri kendi kafalarına göre uyarlayarak uydurulmuş ve Gerçek anamçlarından saptırmışlardır. Bu sapmada din adamlarının birbiri ile çeşirek ihtilafları incelediğimiz ayette ayyuka çıkmıştır. Zamir için karine gerekir diyerek atılan bir İNSAN KANUNU ile Kuran tahrif edilmektedir.[/QUOTE]

Üstadım zar zor geçinip borç içinde olan ve oruç tutanın durumu nedir,
o da tasarruf ettiği 1 öğünü ihtiyaç sahiplerine mi verecek (artık kendisi neyse?)

oruç tutanlar 9,25.TLx30.gün=277,50.TL (bazı tanıdığım insanların 1 aylık ev kirası)
oruç tutmayanlar 9,25.TLx3.öğünx30.gün=832,50.TL (bu rakam asgari ücret ev geçindiriyor insanlar bununla)

(9,25.TL diyanetin açıkladığı miktar) hesap bu mudur?

merdem 9. July 2013 09:19 AM

Sevgili Bart,

3 günden hesaplayacak olursak orucu, asagi yukari 30 TL verilmesi gerekir :)

*** Almanya da 6 Euro dan hesapliyorlar, insan iflas eder dogrusu. Hem kendi gecinecek, hem devamli sadakalarda bulunacak (aylik, günlük herneyse, vergiler, sigortalar zaten haric) bir de senede bir gün (kulaklarimda bir sarki cinlar oldu, özür dilerim) 30 günlük oruc karsiligi.

Bir yerlerde hesaplarsa yanlislik var.

Selam ve Dua ile.

merdem 9. July 2013 09:37 AM

[B]oruç tutanlar 9,25.TLx30.gün=277,50.TL (bazı tanıdığım insanların 1 aylık ev kirası)
oruç tutmayanlar 9,25.TLx3.öğünx30.gün=832,50.TL (bu rakam asgari ücret ev geçindiriyor insanlar bununla)[/B]


Oruc zamani hemde 3 ögünden?

Hani oruc tutmayan verecek bu miktari, kimlere verecek?

Günde 3 ögün yiyen/ yani oruc tutmayana mi verilecek ki günde 3 ögünden hesaplaniliyor? O oruc tutmayan da baskasina verir.... bitmeyen hikayeye döner ortalik.

Tam alay konusu olmusuz :confused:

Bu ne perhiz bu ne tursu...

bartsimpson 9. July 2013 09:39 AM

Bide bu var...

Norveç'in başkenti Oslo

İmsak : 01.22
Akşam : 22.46

Oruç süresi : 21 saat 24 dakika...

30 gün can mı dayanır buna....

bartsimpson 9. July 2013 09:42 AM

[QUOTE=merdem;18075]Sevgili Bart,

3 günden hesaplayacak olursak orucu, asagi yukari 30 TL verilmesi gerekir :)

*** Almanya da 6 Euro dan hesapliyorlar, insan iflas eder dogrusu. Hem kendi gecinecek, hem devamli sadakalarda bulunacak (aylik, günlük herneyse, vergiler, sigortalar zaten haric) bir de senede bir gün (kulaklarimda bir sarki cinlar oldu, özür dilerim) 30 günlük oruc karsiligi.

Bir yerlerde hesaplarsa yanlislik var.

Selam ve Dua ile.[/QUOTE]

Dinde şüpheye yer yoktur...
Ben bilmem bilenler cevaplasın...
Ben kahvaltıları bir simit ile geçiştiriyorum, ne olacak?
(0,60.TLx30.gün=18,00.TL)

merdem 9. July 2013 10:02 AM

[B]Dinde şüpheye yer yoktur...[/B]

Yoktur da, zorlama hic yoktur.

Insanin kesesine göre hesap yapilir diyecegimde, zaten o da yok (tabii böyle hesaplanirsa zenginler zararli cikacak), kim bu hakki buluyor kendinde de müslümanlar adina karar verebiliyorlar bir de o var.

Yüce Rabbimiz dahi kimseyi mecbur tutmadigi halde ve de bilhassa kimsenin zararina karalar vermedigi halde...

Ne demistik:

Diyanet+Hiyanet+Cinayet

merdem 9. July 2013 10:05 AM

Ben buraya gecen gün 100 euro gönderdim, insaAllah ulasir yerine.

Ramazan yardimi adina 25 euro ile 1 hafta yiyecek yardimi


[url]http://www.muslimehelfen.org/[/url]

merdem 9. July 2013 11:17 AM

bunu sil ve özel mesajina bak.

pramid 10. July 2013 05:57 AM

[QUOTE]Sagolun Pramid Kardesim, Allah sizden razi olsun.

Ramazan dolayisiyle paylasmis oldugunuz bilgiler ile asagidaki verecegim yaziyi karsilastirirmisiniz ve lütfen fikrinizi söyleyin. Her yerde her cesit bir seyler yaziliyor, insanin kafasi hepten karisiyor.

Fikirlerinize ve görüslerinize deger vermis oldugumdan dolayi yöneltiyorum bu soruyu size

Yüce Allah Celle ve Celaluhu gercekleri örtmeyin buyurdugu halde, nasil oluyor bu kadar degisik, birbirine zit meallendirilmeler yapiliyor anlasilir degil.

Ben gibi Arapcadan yoksun olanlar icinhangi mealin dogru hangi mealin art niyetle/atalar dini etkisi altinda kalinarak ve yahutta ezberden bilincsiz olarak yapildigini ayirt etmek zor oluyor.[/QUOTE]

"Şehr" konaklanan yer, konaklama demektir. İnsanın konakladığı yere de şehir denir. Ayın gökyüzü evlerinde konaklaması da şehr olarak adlandırılır.

Gökyüzü evleri 12 adettir. Bu evlerin içerisine giren ay, bu evlerde konaklaması süresine "şehr" denmektedir. Bu evlere de kapılarından girmek gerekmektedir.

Sana, hilalleri (doğuş halindeki ayları) sorarlar. De ki: "O, insanlar ve hacc için belirlenmiş vakitlerdir. İyilik (birr), [COLOR="Red"]evlere[/COLOR] arkalarından gelmeniz değildir, ama iyilik sakınan(ın tutumudur). Evlere kapılarından girin. Allah'tan sakının, umulur ki kurtuluşa erersiniz.

[COLOR="Red"]evlere[/COLOR] demekte ayet, evlerinize değil.

Tabi insanların bir çoğu gökyüzü evlerinden haberdar değil. Haberdar olan Astrologlar burçlar ile canına okumuş.

[QUOTE]Gök haritası 12 eşit kısma bölünmüştür ve bunların her birine Ev adı verilir. Evler, gezegenler ve burçlar tarafından etkilenen yaşam bölgelerini gösterir. Gök haritası gökyüzünü temsil eder. Evler, gökyüzüne bakıldığında gözle görülebilen bir bölünme olmayıp, hesaplama yöntemi ile bulunan bir uyarlamadır.

Gezegenler ve burçlar devamlı hareket ederler. Saat hareketinin aksi yönünde sıralanan ev kurgusu ise dengede kalır. [/QUOTE]

Dini bütün denen din(i)darlar gökyüzü ayetlerinden günaha girerim diye yüz çevirmiş.

Arkadaşlar birr, evlere arkalarından girmek değildir.

Ramazan kutsal gün de değildir. Ramazanda tutamayan başka bir günde orucunu sonra da tutabilir.

merdem 10. July 2013 08:59 AM

:-) :-)

galipyetkin 10. July 2013 06:30 PM

[B]"Oruç, üç öğün yerine iki öğün yiyip bir öğünlük bedeli de yiyip içemeyenlere verebilmektir."[/B]

Oruc'un hayret veren bir tanımı-tarifi! Senin oruç tuttığun zamanda yediğin öğünden bile bir eksik. Lutfedip de verdiğin ancak bir öğününü karşılıyor bir ay boyunca; ancak bir aylık. Bu mu oruç?

Mizanda vezine uygun, hizmet erbabından toplanması gereken "sadaka" ve serbest meslek erbabından toplanması gereken "zekât", toplumda aç ve açıkta kimseyi bırakmaması lazım, ve usulüne uygun hareket edildiğinde de değil bir muhtaç, bir fakir bile o toplumda olmaz.

Bu durumda orucun bu tanımı-tarifi doğru değil, "infak" emrine aykırıdır. İnfak'ı kaldıran bir uygulamadır. İslami değildir.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay 11. July 2013 01:42 PM

[COLOR="Blue"]"Şehr" konaklanan yer, konaklama demektir. İnsanın konakladığı yere de şehir denir. (pramid)[/COLOR]

Benim bildigim, yer olarak [B]SeHR[/B] göze çarpan demek. Dağ köyü gibi gözlerden IRAK, gözden kaçan degil örnegin Istanbul gibi göze çarpan, göz önündeki yer.

Önemli olan burada, [B]göze çarpan[/B] ifadesi. Tipki sunlar gibi:

meSHuR: göze çarpan
teSHiR etmek: göz önüne sermek
SeHiRat: sisman kadin
eSHaRat: gebe kadin
eSHaR: göz alıcı çiçekler

Yani göze çarpan yusyuvarlak şeydir SeHR. Insikak sûresinde belirtildigi üzere kamerin اتَّسَقَ denen görüntüsü. Dolunay:

Yo! Is onlarin zannettigi gibi degil.
16.Andolsun aksamin kizilligina,
17.geceye ve gecenin topladigina,
18.ve "dolunay"lastiginda aya ki... (Vel kameri izet [U]tesak[/U])

23 Haziran 2013 aksami bu muhtesem gök olayini izlediniz mi? Bir yanda batan günesin biraktigi o muhtesem kizillik, öte yanda gecenin toplayip getirdigi karanlik; sonra yilin en büyük, en parlak "SeHR"inin arzı endam ederek karanligi dagitmasi. Allah Insikak suresinde iste ona yemin ediyor.

[COLOR="blue"]Gökyüzü evleri 12 adettir.[/COLOR]

Yalnizca 12 degil, EN AZ oniki. Tevbe 36'da sözü edilen ve [I]dolunaylarin süresi[/I] demek olan [I]iddet es-suhur[/I] en az 12 "SeHR"den meydana gelir. 11 dolunay bir iddet etmez. En az 12 olacak.

Ama her üç iddetten biri 13 dolunaydan meydana geliyor. Iki iddet 12, bir iddet 13. Iki iddet 12, bir iddet 13. Iki iddet 12, bir iddet 13...

Örnegin içinde bulundugumuz "iddet"ten önceki iki iddette 12'ser dolunay vardi; simdikinde 13 dolunay var. Bkz [url]http://www.timeanddate.com/calendar/moonphases.html?year=2013&n=0[/url]

01: 23 Haz 2013
02: 22 Tem
03: 21 Agu
04: 19 Eyl
05: 18 Eki
06: 17 Kas
07: 17 Ara
08: 16 Oca 2014
09. 14 Sub
10: 16 Mar
11: 15 Nis
12. 14 May
13: 13 Haz

Yüce Allah iddetleri semsî yila bu 13 ncü dolunaylar yoluyla uyarlamis; kamerî yila ait vakten oynak aylarin vakit kavramindan yoksun olmasina inat gökteki "SeHR"ler o sayede vakten sabittir ve vakit kavramina sahiptir.

Bana göre Kurân'in Allah tarafindan indirildigine kanit isteyenlere bu [B]mucize[/B] yeter. Bilimin alabildigine ilerledigi günümüzde dahi din ulemasinin hâlâ farkina varamadigi mucize.

Hasan Akçay 11. July 2013 02:59 PM

[COLOR="Blue"]Sana, hilalleri ([U]doğuş halindeki aylar[/U]ı) sorarlar. De ki: "O, insanlar ve hacc için belirlenmiş vakitlerdir[/COLOR].

Parantez içindeki ifade Allah'in sözlerine müdahaledir. Nolur bunu yapmayalim. Allah'in dedigine razi olalim. Allah'in dedigi: Yes’elûneke anil [U]ehilleh[/U] -Sana [U]hilaller[/U]den soruyorlar.

Sözü edilenler ilk "çeyrekay"a kadar [B]büyüyen hilaller[/B] olabildigi gibi ikinci "çeyrekay"dan ayin sonuna kadar [B]küçülen hilaller[/B] de olabilir.

Yani yoruma bakar.

Parantez içinde [U]dogus halindeki aylar[/U] deyip te kendi yorumumuzu sanki Allah'in sözü imis gibi gösterip dayatmayalim; birakalim insanlar yorumlamakta özgür olsunlar.

Benim yorumum:

Ayette sözü edilenlerin küçülen hilaller oldugu kesin. Çünkü hac vaktini haber veriyorlar. Hac vakti, bilindigi üzere, Zilhiccenin 10'undan sonradir; ayin basi degil. Dolunay vaktidir; hilal milal yok artik. Dolunaydan sonra gelen ikinci çeyrekaya kadar küçülme olacak ve çeyrekay karnini içeri çekince hilallesecek. Küçülen hilaller baslamistir.

Aslinda haccin vakti dolunaydan sonraki çeyrekayin karnini içeri çekerek hilal halini almasina kadardir, ki tam olarak
10 gün sürer ama isteyenler hac ibadetini 2 günde tamamlayabilirler (Bakara 203).

merdem 11. July 2013 09:57 PM

Hayret ki ne hayret dogrusu!


Cahiliye devrinin Araplarina gelde imrenme.

Kur'an indirilmeye devam ettigi siralar kadinlarin iddet gününden sorular sorulmus ama tek tel görünür mü görünmez mi kimseyi ilgilendirmemis.

Sanki Allah'in Son Elcisi KIYAMET hakkinda bir sey bilirmis gibi olmadik sorular sorulmus.

Mal ve mülkün hepsi mi verilsin, belli bir kismi mi verilsin, o da ayri bir tiyatro günümüzde.

Oruc 30 gün mü 10 gün mü 3 gün mü, hangi ay ....

5 vakit, 3 vakit 2 vakit namaz, rekatleri ise ayri bir dava....

Hac hangi ayda, nereye ve nasil..... sonunda bir kara tasi öpmekte var isin icinde.....


Araplardan evvelkilerinde uyguladigi namaz, oruc ve hac ortada kalip kalmis olmaliki bizlerin kafalarinda soru isaretleri gittikce büyür olmus. Onlar sormamis biz soruyoruz, sanki gaybten haber alacak imis gibiyiz.

Bunca arapcasi olan, ilahiyet fakültelerinden mezun olanlar, Kur'an'a kovulmus seytanin vesfeselerinden Rabbine siginarak yanasanlar vs.....

Asirlardir bu dünyaya göz acip kapayanlar.... hangi din üzerine dogup öldüler?

Vallahi diyesim geliyor ki, (benzetmeden dolayi Rabbim affetsin beni) melekler (uzaylilar da diyebilirm) gökyüzünden bizleri izlerken, tenis topunu oradan buraya atilisini seyreder misali bakislar oradan buraya döndürülüyordur. Macin sonucu daha gelmedi, top yere düsmedi.

Ömrüm geciyor. Herhalde arapca ögrenseydim benim de arapca bilenlerden farkim olmayacak, isime geldigi gibi anlayacak idim.

Allah'in Son Elcisinin "Rabbim! Bu ümmet bu Kur'an'i terk etti!" demesiyle neyi kastettigini anlar gibi oluyorum.

Terk edilen Kur'an okunmayan/yasanmayan Kur'an degil, bilhassa okudugunu/yasadigini zanneden bizlerin durumudur. Elimizde tuttugumuz halde terk etmektir bu.

Itirazi olan varsa buyursun.

Cikmaz bir sokak dahi eninde sonunda insaa edilir de gecit saglanir, isterse sonunda tür sehrin plani degistirilmek zorunda kalinsin. Insan azmettikten sonra her seye ulasiliyor, para ve zaman müsait olduktan sonra.

Milyari gecen müslümanlarin acaba kacta kaci herhangi bir dini konuda birlesmis durumdadirlar?

Herkes kendine uydurmaya kalkiyor Islam'i, Islam'a uyacagi yerde.

Neden?

Daha Islam'i anlamis degiliz ki!

Asirlardir dogup yasayan ve ölenler, bu inanan insanlar kimbilir ne niyetlerle yasadilar. Hepside kendilerini dogru yol üzerinde mi zannettiler?

Günümüzde yasanan dünya rezilligine bakacak olursak, cahiliye devri halt eder yanimizda. Firavun kiskancligindan mezarinda ters döner. Karun zenginlerin malina hasetle bakar. Seytan ellerini ovusturur, sonunda üstlendigi vazifesini kiyamet gelmeden tam anlamiyla basardi diye.



Seriati yasayacagiz diye kan gövdeyi götürür.

Sonunda "Keske TOPRAK olsaydim" demek var. Sanki topragin kiymetini biliyormusuz gibi.

Neyin kiymetini/degerini idrak ettik ki.

Rabbimizi dahi geregince takdir edemedik!

Mal ve mülk zenginlerin arasinda dönüp dolastigi gibi, iman da bir iki kisinin arasinda dönüp dolasiyor olmali ki genis bir cevreye yayilmiyor!

Hasan Akçay 12. July 2013 03:14 AM

[COLOR="Blue"]Hac hangi ayda.....[/COLOR]

Madem oruç vakti "SeHRu Ramazân"dir (2:185) ve madem hacda yoksullar için hayvan bagislayamayanlarin toplam 10 gün kefaret orucu tutmasi gerekiyor (2:196) o halde hac SeHRu ramazânda yapilamaz; yoksa haccin kefaret orucuyla ramazânin orucu çakisir ve Allah'in [I]kefaret orucu tutsunlar[/I] emri hükümden düser.

Hac [U]bilinen aylar[/U]dir (2:197), ki haram aylardir yani av hayvanlarinin üreme dönemi. O yüzden avlanmak "haram"dir o aylarda (5:2, 5:95).

Ve avlanma yasagi [B]vakten[/B] SABIT oldugu için haram aylar vakten sabittir. Yaz aylari* + son baharin basi. Bazan ilk bahar, bazan kis, bazan yaz, bazan son bahar degil. Hep yaz aylari, hep yaz aylari, hep yaz aylari. [B]Sabit[/B].

Tam olarak 21 Hazirandan sonraki ilk dolunay olan SeHRu Ramazân, arti, onu izleyen üç ay: Zilhicce, Zilkâde, Recep. Haccin vakti iste bu üç ay.

Dikkat edilirse bu aylar anlamca da hac ile ve hacdaki "haram"lar ile ilgilidir.

Zil[U]hicc[/U]e: Hac vakti.
Zil[U]kâde[/U]: Oturulan (avlanilmayan, savasilmayan, kisacasi kan dökülmeyen) vakit.
Recep: saygi (av hayvanlarinin yavrularini büyütme hakkina saygi...) vakti.

__________________________________

*Haram aylar ayni zamanda panayir vaktiydi. Panayir: Mekke halkinin ekmek teknesi. Insanlar alis verislerini güven içinde yapabilsin diye savasmak ta "haram"di o aylarda.

Mekke halki Kureysti aslinda. Kureys olmadan Mekke halki, Mekke halki olmadan Mekke panayiri düsünülemez. Ve o Kureys ilk baharda ve kisin Mekke'de yoktu; ticaret kervanlariyla dis ülkelere giderlerdi o iki mevsimde:

Kureysin ilkbahar ve kis yolculuklarini bu evin Rabbi sagladi -Li îlâfi kureyş, îlâfihim rıhleteş şitâi ves sayf (106:1-2)

merdem 12. July 2013 08:44 PM

[COLOR="Blue"]Hac bilinen aylardir (2:197), ki haram aylardir yani av hayvanlarinin üreme dönemi. O yüzden avlanmak "haram"dir o aylarda (5:2, 5:95).[/COLOR]


Iyi güzelde, dünyanin her bir kösesinde 4 mevsim ayni anda baslamiyor herhalde. Almanya'da kis mevsimi sürerken Yeni Zelanda'da asagi yukari yaz mevsimi sürüyor.

Türkiye'de haziran ayi sicak olabilir, ama dünyanin baska bir ülkesinde her yeri karli olabilir.

Bazi bölgeler de sadece kis var bazi bölgelerde sadece kuraklik var. Yine de ille haziran ayimi gecerli tüm dünya icin av yasagi olarak?

Av hayvanlarini korumada Almanya'da ilkbahar-yaz herneyse uygulandiginda, Avusturalya bölümünde kis mevsimi dolyasiyla onlar da mi uyacak yasaklara?

Yoksa Mekken'in yaz mevsimi mi gecerlidir tüm dünya müslümanlari icin hac yapmaya? Haccin uygulama mevsimi Mekke'nin yaz mevsimi demek mi nedir?

Neden tüm dünya müslümanlari belli bir iki gün arasinda zorlaniyorlar hac yapmaya?

Yine kafam karisti.

Hasan Akçay 13. July 2013 01:32 AM

[COLOR="Blue"]Yine kafam karisti.[/COLOR]

Kur'ânen hac haram aylardir ve haram aylar yilin en uzun gündüzü olan yaz dönencesine endekslidir; o yüzden vakten sabittir. Yilin en uzun gündüzü kuzey yarikürede 21 Haziran, güney yarikürede 21 Aralik. Bu kadar besbelli. Benim aklim hiç karismiyor; Kur'ân açisindan baktiginizda sizin akliniz da karismaz.

bartsimpson 13. July 2013 06:37 AM

[QUOTE=Hasan Akçay;18116][COLOR="Blue"]Yine kafam karisti.[/COLOR]

Kur'ânen hac haram aylardir ve haram aylar yilin en uzun gündüzü olan yaz dönencesine endekslidir; o yüzden vakten sabittir. Yilin en uzun gündüzü kuzey yarikürede 21 Haziran, güney yarikürede 21 Aralik. Bu kadar besbelli. Benim aklim hiç karismiyor; Kur'ân açisindan baktiginizda sizin akliniz da karismaz.[/QUOTE]

yani, av yasağının konulma amacı olan hayvanların çoğalma ve büyüme dönemleri tüm gezegendeki türler için kuzey yarım kürede (haram ayların başlangıcı olan) 21 hazirandan itibaren başlıyor, güney yarım kürede de 21 aralıktan itibaren başlıyor öyle mi?

gezegendeki tüm türler için bu iddanızın bilimsel dayanağı nedir öğrenebilir miyim?

LYS 2013 mantık sorusu: güney yarım küredeki bir kişi "kuranen" haram aylarda yani 21 aralık sonrasında hac yapmaya niyetleniyor ve kuzey yarım küredeki suudi arabistana varıyor... suudi arabistanda hac dönemi "kuranen" 21 haziran sonrasında başladığına göre ??? hac yapmaya niyetlenen söz konusu kişi için aşağıdakilerden hangisi uygundur.

a ) "ben anlamama, benim hac dönemim 21 aralık sonrası başlıyor" der ve hac görevini yerine getirir.
b ) "21 haziran" sonrası gel diye suudi yetkililerce sınır dışı edilir.
c ) 21 hazirana kadar suudi sınırında bekler.
d ) 21 aralıkta hacca niyetlendiği için kendine küfreder.
e ) ................................

merdem 13. July 2013 07:54 AM

Hac mevsiminde avlanmak yasak ise, ki ev hayvanlari/evcil hayvanlar av konusuna girmaz, Hac anlatilan sekilde Mekke'de yapilir.

Mekke'de ne tür av hayvanlari mevcuttur? Ki bir müslümanin anlayacagi av hayvani demek eti yenilebilir, tüyünden, derisinden faydalanabilir hayvan olmasi gerekir. Zevk icin avlanmak zaten uygun görülmez.

Devenin, koyunun, kecinin, inegin (ev hayvanlari) haricinde Mekke'de avlanmasi yasak olan hangi av hayvanlari var? Ceylan, tavsan,...???

Hasan Akçay 13. July 2013 08:36 AM

[COLOR="Blue"]...hayvanların çoğalma ve büyüme dönemleri tüm gezegendeki türler için kuzey yarım kürede (haram ayların başlangıcı olan) 21 hazirandan itibaren başlıyor, güney yarım kürede de 21 aralıktan itibaren başlıyor öyle mi?[/COLOR]

Öyle degil. Yani konu tüm gezegendeki türler degil. Genel olarak av hayvanlarinin üreme dönemi sicak yaz aylaridir. Genel olarak. Örnegin Istanbul'da öyle. O yüzden Istanbul'da av yasagi Mayis sonu Eylul arasi.

[U]Size[/U] izin verildiginde avlanin -izâ halel[U]tum[/U] (5:2).
[U]size[/U] yasak iken avlanmayin -ve [U]entum[/U] hûrûm(5:95).

[B]Size[/B] yasakken avlanmayacaksiniz; [B]size[/B] izin verildiginde avlanabilirsiniz ancak. Önemli olan bu. Size yasakken. Nerde yasiyorsaniz ordaki size.

Avlanma yasagi konuyor. Bu kesin. Siz nerdeyseniz yasak orda. Siz ona uyacaksiniz.

Haram = yasak. Yasak kavrami "haram aylar"la iç içe oldugu için Kur'ân'daki avlanma yasagina atifta bulundum. Yoksa yasak aylarin vakten sabit oldugunun kaniti avlanma yasagindan ibaret degil. Kureys'in ilk bahar ve kis yolculuklari da bir kanit (106:1-2). Açiklamaya çalistim.

[COLOR="blue"]a) "ben anlamam, benim hac dönemim 21 aralık sonrası başlıyor" der ve hac görevini yerine getirir.[/COLOR]

Dogrusu bu. Hac ibadeti haram aylarda yapildigina ve güney yariküreye ait haram aylarin ilki 21 Araliga endeksli SeHRu Ramazân olduguna göre dogru seçenek bu.

[COLOR="blue"]b) "21 haziran" sonrası gel diye suudi yetkililerce sınır dışı edilir.[/COLOR]

Suudi yetkililer bunu yapabilir elbet. Ama Allah'a hesap vermeyi göze alarak. Suudiler su anda da hacilara bir çok dayatmada bulunuyor. Örnegin Kabe'nin çevresinde namaz kilinirken kadinlari erkeklerinden ayiriyorlar. Müslümanlar sustugu sürece daha çoook dayatmalari sineye çekerler.


***

[COLOR="Blue"]Devenin, koyunun, kecinin, inegin (ev hayvanlari) haricinde Mekke'de avlanmasi yasak olan hangi av hayvanlari var? Ceylan, tavsan,...??? [/COLOR]

Olabilir. ÇAGRI filminde Hz Hamza'nin avdan gelisini gösteren bir sahne var. Çölde avlanmis.

merdem 13. July 2013 09:24 AM

Degerli Hasan Kardesim,

Yüce Allah'in ap acik ve bir birini tamamlayan ayetler ile Kur'an'in kendini acikladigini ifade etmesi ve bizim Kur'an anlayisimiz nasil oluyor da bu kadar farkli ve celiskili oluyor?

Bir insancigi düsünün, bir iki ihtiyaci yani sira bir Kur'an aliyor yanina ve inzivaya cekiliyor issiz bir yere. Ve yahutta birilerini düsünün, Kur'an eline ulasmis ama ne medya ile baglantisi var, ne bir külliyat ile ne de bir arap lügati ile.

Bana lütfen izah edermisiniz, böyle kisiler ne anlayabilirler Kur'an'dan?

Bir MELEK kavramini bile anlatmaya kalktiklarinda kitapciklar olusuyor, zaten yine de herkes baska baska anlamlar veriyor ya orasi da bir baska alem.

Benim arapcam yok, bu yüzden meallere bas vuruyorum. Tek bir mealle yetinmis olsam mealcinin yolundan gitmis olurum.

Hic bir parantez aciminina gidilmeden bir meal dahi okumus olsam, yine de mealcinin anlayisini paylasmis olacagim. Sadece kelime karsiliklariyla yapilmis mealleri okusam ve ne anlarsam anlayayim yeterli degilmi benim icin?

Bizler her zaman icin, kim olursa olsun, ya gelenekci misali ordan burdan duyduklarimizla yetiniyoruz, yahutta fikirlerini begendigimiz kisilerin meallerine takiliyoruz.

Milyonlarca internet sayfalari mevcut, ne icin acaba? Insanlari saptirmak icin mi yoksa dogru yola yöneltmek icin mi?

Kimler hangi idealin arkasinda kosarak (bilincli yada bilincsiz olarak) sunduklari hizmetlerden sorumlu olduklarinin farkinda degiller mi?

Yok mu bir Allah'in kulu, putlarini isin icine karistirmadan, atalar dinini isin icine karistirmadan, menfaatlerini isin icine karistirmadan, gelenek ve göreneklerini isin icine karistirmadan, sirf Allah rizasi icin türklere bir türkce meal sunacak?

Ben okudugum mealler arasindaki farki yapilan izah yollarindan anliyabiliyorum hangi yol gözetilmis diye.

Beni rahatsiz ediyor bunlar.

Kendi kendime lügatlardan kelime karsiliklarini arayarak Kur'an'i meallendiremem. Cünkü arapca cümle kuruluslarindaki özellikleri bilmem gerekli, o kadarina aklim eriyor, yoksa cümle tamamen zivanadan cikar, anlamsizlasir.

Allah, Melekler, Kitaplar, Peygamberler, Din Günü..... yanina bir ton daha sözcükler ilahiyatcisindan cobanina kadar anlasilir bir sekilde aciklanmistir Kur'an'da. Demek bizlerin cahiliye arabindan daha düsük bir anlayis kapasitemiz olmali ki, daha yolun basinda kalmisiz, ilk sayfada ilk ayette. Ilerleme olmadigi gibi gerilemeye devam ediyoruz.

15 senedir internet sitelerinde dolasanlar devamli ayni konular üzerinde tartisiyorlar, sonuc sifir.

Kiyamet yaklasiyor, müminler egitimin ciddiyetinden uzaklasmis bir sekilde halen edebiyata dökmekle mesgullar iman konusunu.

Yüce Allah dileseydi tek bir kelime ile "SADAKA" diyerek indirirdi Kur'an'i. Eliacigin anlayisi.

"Istediginiz gibi hür yasayin" Y. Öztürk'ün anlayisi.

"Tarih bir bütündür" H.Yilmaz Kardesimizin anlayisi.

"Islam modernlesmelidir" Kemalistlerin anlayisi.

"Muhammed Peygamber üstünlerin üstünüdür" Sünnilerin anlayisi. Buna bir de ALI ekleniyor sia geregince.

"Islam körletilmelidir" Batinin anlayisi ve emellerine de ulasmalarina tek bir adim kalmistir.

Islam'in neresindeyiz?

Hangi idealler pesindeyiz, neden kimsenin umuru olmuyor?

Allah'in Dinini Allah'a ögretir olmusuz!

Ben Kur'an'dan ne anlarsam onu uygular/yasarim dedigimde hemen bir yerlerden itiraz geliyor. Neymis efendim, kendi anlayisima göremi hareket edecekmisim. Ille de birilerinin anlayisina ortak mi olmam lazim?

Aklima 100 de 100 yatan bir site bulamadim henüz. Hanifler sitesi gibi sitelerden bahsetmiyorum. Bahiskonusu olan KUR'AN sitesidir, yorumlara acik olmayan, Kur'an disinda tek bir sözü gecmeyen siteden bahsediyorum.

Sorumlusu ben olacak isem, kime ne.

Iyi ki de, ille de sadece benim meallerimi okuyup uygulayacaksiniz diye mezhepciler gibi bir yol tutulmuyor. Bu da bir kolaylik olsa gerek :)

Selam ve Dua ile.

bartsimpson 13. July 2013 02:35 PM

[QUOTE=Hasan Akçay;18119][COLOR="Blue"]...hayvanların çoğalma ve büyüme dönemleri tüm gezegendeki türler için kuzey yarım kürede (haram ayların başlangıcı olan) 21 hazirandan itibaren başlıyor, güney yarım kürede de 21 aralıktan itibaren başlıyor öyle mi?[/COLOR]

Öyle degil. Yani konu tüm gezegendeki türler degil. Genel olarak av hayvanlarinin üreme dönemi sicak yaz aylaridir. Genel olarak. Örnegin Istanbul'da öyle. O yüzden Istanbul'da av yasagi Mayis sonu Eylul arasi.

[U]Size[/U] izin verildiginde avlanin -izâ halel[U]tum[/U] (5:2).
[U]size[/U] yasak iken avlanmayin -ve [U]entum[/U] hûrûm(5:95).

[B]Size[/B] yasakken avlanmayacaksiniz; [B]size[/B] izin verildiginde avlanabilirsiniz ancak. Önemli olan bu. Size yasakken. Nerde yasiyorsaniz ordaki size.

Avlanma yasagi konuyor. Bu kesin. Siz nerdeyseniz yasak orda. Siz ona uyacaksiniz.

Haram = yasak. Yasak kavrami "haram aylar"la iç içe oldugu için Kur'ân'daki avlanma yasagina atifta bulundum. Yoksa yasak aylarin vakten sabit oldugunun kaniti avlanma yasagindan ibaret degil. Kureys'in ilk bahar ve kis yolculuklari da bir kanit (106:1-2). Açiklamaya çalistim.

[COLOR="blue"]a) "ben anlamam, benim hac dönemim 21 aralık sonrası başlıyor" der ve hac görevini yerine getirir.[/COLOR]

Dogrusu bu. Hac ibadeti haram aylarda yapildigina ve güney yariküreye ait haram aylarin ilki 21 Araliga endeksli SeHRu Ramazân olduguna göre dogru seçenek bu.

[COLOR="blue"]b) "21 haziran" sonrası gel diye suudi yetkililerce sınır dışı edilir.[/COLOR]

Suudi yetkililer bunu yapabilir elbet. Ama Allah'a hesap vermeyi göze alarak. Suudiler su anda da hacilara bir çok dayatmada bulunuyor. Örnegin Kabe'nin çevresinde namaz kilinirken kadinlari erkeklerinden ayiriyorlar. Müslümanlar sustugu sürece daha çoook dayatmalari sineye çekerler.


***

[COLOR="Blue"]Devenin, koyunun, kecinin, inegin (ev hayvanlari) haricinde Mekke'de avlanmasi yasak olan hangi av hayvanlari var? Ceylan, tavsan,...??? [/COLOR]

Olabilir. ÇAGRI filminde Hz Hamza'nin avdan gelisini gösteren bir sahne var. Çölde avlanmis.[/QUOTE]

sevgili hasan bey açıklamalar için teşekkürler, gayet anlaşılır.

bir sorum daha var.

haram aylar 21 hazirandan itibaren başlıyor ve hac mevsimide buna göre sabit.

o halde ramazanın da kurban dönemininde her yıl 10 gün geri kayması yerinde durmaması nedendir.

yani 3 aylar (haram aylar) için sabit olan takvim ramazan ve kurban bayramı dönemi için neden değişken?

khaos 13. July 2013 08:04 PM

[QUOTE=bartsimpson;18121]sevgili hasan bey açıklamalar için teşekkürler, gayet anlaşılır.

bir sorum daha var.

haram aylar 21 hazirandan itibaren başlıyor ve hac mevsimide buna göre sabit.

o halde ramazanın da kurban dönemininde her yıl 10 gün geri kayması yerinde durmaması nedendir.

yani 3 aylar (haram aylar) için sabit olan takvim ramazan ve kurban bayramı dönemi için neden değişken?[/QUOTE]


bart dostum
Sanırım takvimle alakalı bir olay.Hicri takvim ay yılını, miladi takvim ise güneş yılını esas alıyor.bu yüzden arada 11 günlük bir fark oluyor.
kadir gecesi olayı bu yüzden hep kafama takılmıştır.yada kurban.bu sene temmuzda ramazanken on beş yıl sonra kışa denk gelecek.
ayları sabitlesen yine olmuyor.
mesela av hayvanı tanımıda çok geniş bir kavram.müslümanlar sadece ortadoğuda yaşamıyor.hayvanların üremesinde bir çok etken var.Mesela düşmanı az olan hayvanlar yılın her zamanı üreyebiliyor.yada hamsiler kışın en soğuk döneminde ürüyorlar.
abi kafam karıştı.ben şu takvim olayını bir inceleyeyim

bartsimpson 14. July 2013 12:43 AM

[QUOTE=khaos;18125]bart dostum
Sanırım takvimle alakalı bir olay.Hicri takvim ay yılını, miladi takvim ise güneş yılını esas alıyor.bu yüzden arada 11 günlük bir fark oluyor.
kadir gecesi olayı bu yüzden hep kafama takılmıştır.yada kurban.bu sene temmuzda ramazanken on beş yıl sonra kışa denk gelecek.
ayları sabitlesen yine olmuyor.
mesela av hayvanı tanımıda çok geniş bir kavram.müslümanlar sadece ortadoğuda yaşamıyor.hayvanların üremesinde bir çok etken var.Mesela düşmanı az olan hayvanlar yılın her zamanı üreyebiliyor.yada hamsiler kışın en soğuk döneminde ürüyorlar.
abi kafam karıştı.ben şu takvim olayını bir inceleyeyim[/QUOTE]

:) seviyorum seni

Hasan Akçay 14. July 2013 12:49 AM

Kur'ân'daki SeHR [U]sene[/U]nin onikide biri anlamindaki AY ile karistiriliyor. Yanilgilar zincirinin ilk halkasi bu. Oysa SeHR gökteki aydir ve 29.5 gün yani tam olarak 29 gün 12 s 44 dk 3 sn sürer. Kur'ân'daki [U]sene[/U] ise semsî yil olup 365 küsur gün sürer ve onun onikide biri olan ay 365 bölü 12 = 30.41666... yaklasik 30.5 gündür.

Kameri yil: 29.5 x 12 = 354 gün.
Semsî yil.: 30.5 x 12 = 365 gün.

365 - 354 = [B]11[/B].

Islam takviminde "yil"in [B]11[/B] gün erken gelmesi bu yüzden. Çünkü Islam takvimi kamerî yili esas aliyor. Kur'ân'daki sene ise semsî yildir yani Allah'in indinde geçerli olan semsî yildir; kamerî yil diye bir yil yok.

Devam edeyim mi?

merdem 14. July 2013 12:56 AM

[QUOTE=Hasan Akçay;18135]Kur'ân'daki SeHR [U]sene[/U]nin onikide biri anlamindaki AY ile karistiriliyor. Yanilgilar zincirinin ilk halkasi bu. Oysa SeHR gökteki aydir ve 29.5 gün yani tam olarak 29 gün 12 s 44 dk 3 sn sürer. Kur'ân'daki [U]sene[/U] ise semsî yil olup 365 küsur gün sürer ve onun onikide biri olan ay 365 bölü 12 = 30.41666... yaklasik 30.5 gündür.

Kameri yil: 29.5 x 12 = 354 gün.
Semsî yil.: 30.5 x 12 = 365 gün.

365 - 354 = [B]11[/B].

Islam takviminde "yil"in [B]11[/B] gün erken gelmesi bu yüzden. Çünkü Islam takvimi kamerî yili esas aliyor. Kur'ân'daki sene ise semsî yildir yani Allah'in indinde geçerli olan semsî yildir; kamerî yil diye bir yil yok.

Devam edeyim mi?[/QUOTE]

Gayet güzel anlasilir olmus izahiniz, olmus da kameri yila hic olmazsa Islam takvimi demiyelim :)

bartsimpson 14. July 2013 01:03 AM

[QUOTE=Hasan Akçay;18135]Kur'ân'daki SeHR [U]sene[/U]nin onikide biri anlamindaki AY ile karistiriliyor. Yanilgilar zincirinin ilk halkasi bu. Oysa SeHR gökteki aydir ve 29.5 gün yani tam olarak 29 gün 12 s 44 dk 3 sn sürer. Kur'ân'daki [U]sene[/U] ise semsî yil olup 365 küsur gün sürer ve onun onikide biri olan ay 365 bölü 12 = 30.41666... yaklasik 30.5 gündür.

Kameri yil: 29.5 x 12 = 354 gün.
Semsî yil.: 30.5 x 12 = 365 gün.

365 - 354 = [B]11[/B].

Islam takviminde "yil"in [B]11[/B] gün erken gelmesi bu yüzden. Çünkü Islam takvimi kamerî yili esas aliyor. Kur'ân'daki sene ise semsî yildir yani Allah'in indinde geçerli olan semsî yildir; kamerî yil diye bir yil yok.

Devam edeyim mi?[/QUOTE]

ediniz...

ama olmayan yılları yada takvimleri işin içine karıştırıp çorba etmeden

ediniz...

soru basit...

hac dönemi sabit...

kuzey yarım küre 21 haziran takip eden 90 gün... (3 haram aylar)

güney yarım küre 21 aralık takip eden 90 gün... (3 haram aylar)

ramazan dönemi neden her yıl 11 gün atıyor ???

sizin değişinize göre "yanlış anlamadıysam" ramazan dönemi ay hareketlerine göre (kaymalar ondan), hac dönemi güneş hareketlerine göre (sabit)...

neden iki farklı gök cismine göre düzenleme... ??? sebep ...???

Hasan Akçay 14. July 2013 05:41 AM

[COLOR="Blue"][U]ramazan[/U] dönemi neden her yıl 11 gün [I]atıyor[/I] ???[/COLOR]

Buradaki [I]atiyor[/I] [B]erken geliyor[/B] demek, tamam? Neden erken geliyor? Gelmiyor aslinda. Hep ayni dönemde geliyor. Hep ayni dönemde, hep ayni dönemde.

SeHRu Ramazân 21 Hazirandan sonraki ilk dolunay olup 21 Hazirani izleyen 0-30 gün içinde görünür. Buyurun, içinde bulundugumuz yila da denk gelecek sekilde 10'ar yil arayla birlikte bakip görelim hep ayni dönemde mi gelmis, farkli dönemlerde mi?

25 Haz 1983. [B]Yaz[/B]. ([url]http://www.timeanddate.com/calendar/moonphases.html?year=1983&n=0[/url])
03 Tem 1993. [B]Yaz[/B] ([url]http://www.timeanddate.com/calendar/moonphases.html?year=1993&n=0[/url])
13 Tem 2003. [B]Yaz[/B]. ([url]http://www.timeanddate.com/calendar/moonphases.html?year=2003&n=0[/url])
23 Haz 2013. [B]Yaz[/B]. ([url]http://www.timeanddate.com/calendar/moonphases.html?year=2013&n=0[/url])

Sehru Ramazân bir dolunay vakti. Semsî yilin içinde bir gün. Tipki örnegin Muhammed nebinin dogum günü gibi. 20 Nisan 571. Bu "kutlu dogum" günü her yil 11 gün erken gelir mi? Böylece yani zincirleme 11 gün erken gelir de Hz Muhammed bi son baharda dogmus, bi yazin dogmus, bi kisin dogmus olur mu?

SeHRu Ramazan belli bir günün dolunay gecesi. Kadir gecesi (97:1). Çünkü "Biz onu [U]kadir gecesi[/U]nde indirdik!" diyor Allah. Neyi? "Furkân"i (2:185). "SeHRu Ramazân ki onda Furkân indirildi..."

Tipki "Muhammed dogdu" gibi "Furkân indirildi".

Kardesim, siz hangi mevsimde dogdunuz? Hz Muhammed hangi mevsimde dogdu? Hz Muhammed bir su mevsimde bir bu mevsimde mi dogdu ki o furkân bir su mevsimde bir bu mevsimde indirilsin?

[COLOR="Blue"]olmayan yılları yada takvimleri işin içine karıştırıp [U]çorba[/U] etmeden[/COLOR]

Siz çorba etmeyebiliyor musunuz ki ben çorba etmiyeyim? Kendi sorunuza bakin: "[U]ramazan[/U] dönemi neden her yıl 11 gün atıyor ???"

Sözünü ettiginiz [U]ramazan[/U] "kamerî yil"in içindeki ramazan. Hangi yildan 11 gün erken geliyor? "Semsî yil"dan. Buyurun sizin deyiminizle kamerî yil + semsî yil çorbasina.

Allah'in onayladigi semsî yil ile reddettigi kamerî yili çorba eden etmis zaten. Simdi biz onun içindeki pirincin taslarini ayiklamaya yelteniyoruz etimiz ne budumuz ne demeden.

Hasan Akçay 14. July 2013 07:53 AM

[COLOR="Blue"]Gayet güzel anlasilir olmus izahiniz, olmus da kameri [U]yil[/U]a hic olmazsa Islam [U]takvim[/U]i demiyelim.[/COLOR]

Diyen yok zaten. YIL baska, takvim baska. YIL zaman birimidir; bir isin ne kadar zamanda ve ne zaman, örnegin hangi mevsimde oldugunu bildirir. Takvim ise yalnizca yili bildirmez; aylari, haftalari, günleri de bildirir.

"Yil"i Allah yapar yani Allah gökleri ve yeri yarattigi gün hüküm vermistir ki YIL yerküremiz günesi bir kez dolandiginda geçen süredir.

Takvimi ise insanlar yapar. Örnegin Hristiyan takvimini Hristiyanlar, Islam takvimini müslümanlar yapar.

Ve Hristiyan takvimini Isa nebinin dogum yili ile baslatip [B]miladî[/B] diye nitelemek Hristiyanlarin ne kadar hakki ise Islam takvimini Muhammed nebinin hicreti ile baslatip [B]hicrî[/B] diye nitelemek müslümanlarin o kadar hakkidir.

Buna kimsenin itirazi olamaz.

Itiraz edilmesi gereken "kamerî yil"dir. Çünkü tamamen sanaldir; öyle bir yil yok. O kadar yok ki kamerî yil diye sisirilen balon "Muhammed nebi hangi mevsimde dogdu?" sorusuna bir ilk baharda der, bir yazin, bir son baharda, bir kisin. Aslinda "Muhammed nebi hiç dogmadi!" demektir bu... da biz Müslümanlar basimizi kuma sokuyoruz duymamak için.

Müslümanlar semsî yili esas alan ve hicret ile baslayan bir takvim yapsinlar; sorun biter.

bartsimpson 14. July 2013 10:13 AM

hasan bey, bu konuda şahsım adına sizinle daha önce de bir sohbetimiz oldu ama demekki yine anlamamışım hala soruyorum.

sorumu altta tekrar yazıyorum. yanlış varsa eksik varsa satır satır belirtiniz lütfen.

[COLOR="Red"]soru basit...

hac dönemi sabit...

kuzey yarım küre 21 haziran takip eden 90 gün... (3 haram aylar)

güney yarım küre 21 aralık takip eden 90 gün... (3 haram aylar)

ramazan dönemi neden her yıl 11 gün geri geliyor ???

sizin değişinize göre "yanlış anlamadıysam" ramazan dönemi ay hareketlerine göre (kaymalar ondan), hac dönemi güneş hareketlerine göre (sabit)...

neden iki farklı gök cismine göre düzenleme... ??? sebep ...??? [/COLOR]

bide ben çorbadan bahsettimde siz kızdınız ya (miladi, kameri, hicri, şemsi, yıl, takvim, 12de 1ay, gökteki ay, gökyüzü evleri, 11 dolunay 1 iddet olmaz enaz 12, gökteki "SeHR"ler, dönence, vs.vs.) bu zamansal süreç belirten kavramları siz kullandınız ve hala da kullanıyorsunuz.

bakın soru basit diyorum.

[COLOR="Red"]kuran zaman ölçüsü olarak hangi gök cismini esas alır?[/COLOR]

açıklamalarınızı detaya girmeden basitçe bu şekilde anlatın.

sizin demenizden benim anladığım....

[COLOR="Blue"]"benim doğum tarihim 16 mart 1970"

"haram aylar kuzey yarım kürede 21 haziran, güney yarım kürede 21 aralıktan sonraki 120 günlük süredir."

"haram aylar kuzey yarım kürede 21 haziranda başlar 21 ekimde biter, güney yarım kürede 21 aralıkta başlar 21 mayısta biter"

"ramazan da yukarıdaki çıkarım doğrultusunda kuzey yarım kürede 21 hazirandan sonraki 30 günlük süre, güney yarım kürede 21 aralıktan sonraki 30 günlük süredir"

"eğer yukarıdaki çıkarımlarınızı doğru anladıysam biz orucu yanlış zamanda tutuyoruz çünkü ramazan 21 hazirandan sonraki ilk dolunayda başlıyor ve 30 gün sürüyor"[/COLOR]

Ya da ???? (çok mu salağım da hala anlamadım)

Hasan Akçay 14. July 2013 01:49 PM

[COLOR="Red"]hac dönemi sabit... kuzey yarım küre 21 haziran takip eden 90 gün... (3 haram aylar), güney yarım küre 21 aralık takip eden 90 gün... (3 haram aylar)[/COLOR]

Hac dönemi kuzeyde 21 Hazirani, güneyde 21 Araligi takip edecek diye bir sey yok. Dogrusu: ilk haram ayi takip eden 90 gün. Çünkü ilk haram ay, oruç vaktidir. Oruç vaktinde hac olamaz. Nitekim mevcut uygulama da böyle. Bunu daha önce açikladim. Lütfen izin verin de tekrar etmiyeyim.

[COLOR="red"]ramazan dönemi neden her yıl 11 gün geri geliyor???[/COLOR]

Bunu bir önceki iletimde su sekilde cevaplamaya çalistim: Geri (yani erken) gelmiyor aslinda. Hep ayni dönemde geliyor. Hep ayni dönemde, hep ayni dönemde. Örnegin 1983, 1993, 2003, 2013 yillarinda ramazan yalnizca yaz döneminde gelmis; hiç birinde 11 gün erken gelmemis.

Acaba sunu mu diyorsunuz:

Örnegin 1983'ün ramazani 25 Haziranda baslamis, 1993'ün ramazani ise 03 Temmuzda. 1983'ün ramazani 1993'ün ramazanindan niçin 8 gün erken gelmis? Sorunuz eger bu ise cevap:

Ramazan orucunun vaktini 2:185'te sözü edilen SeHRu Ramazân haber verir. SeHRu Ramazân = ramazan dolunayi. Iste o dolunay [U]yil[/U]in sabit bir aninda degil yaz dönencesini izleyen 0-30 gün içinde olmak kosuluyla degisik anlarda dogar. Çünkü "SeHR"ler [U]yil[/U]in aylari degildir, yila endeksli degildir.

Daha fazla açiklamaya kalkisirsam laf kalabaligi yaptigim izlenimi dogar diye çekiniyorum. Öyle bir izlenim söz konusu degilse daha fazla açiklayayim.

[COLOR="red"]"yanlış anlamadıysam" ramazan dönemi ay hareketlerine göre ([U]kaymalar[/U] ondan), hac dönemi güneş hareketlerine göre (sabit)...[/COLOR]

Ramazân dönemi de hac dönemi de SeHR denen dolunaylara göredir. Sizin burada [U]kaymalar[/U] dediginiz 11 gün erken gelmeler uyduruk kamerî yil yüzünden. Bu konuda ayrintili açiklama ister misiniz?

merdem 14. July 2013 02:29 PM

Kisacasi:

Ister Roma Takvimi olsun, ister Miladi ister Hicri Takvimi olsun, isterse Musevilerin Takvimi olsun, hangi takvim olursa olsun beser tarafindan uygulandigi icin tarihler birbirine zaten uymayacaktir.

Zaman birimini tespit etmek icin dahi dinler/inanclar emellere alet ediliyor.

Mühim mi ne zaman dogdugumuz?

Mühim olan nasil, nerede ve hangi ameller üzerine ölmek degilmi?

Müslümanlarin haricinde takvimle problemleri olanlar varmi?

Eh iste, adi müslümaniz ya, nelerle ugrasiyoruz halen.

Zaten "CUMA" lar bile cigirindan cikmis durumda. Acaba CUMA günleri yapilan ibadetler yerinde midir?

Bir de Bayram Namazlarini katiyorlar isin icine.

Simdi burada sorulacak bir soum var:

Iyi niyetle yapilan ibadetler (!) gecerlimidir? Nasil olmasi lazim geldigi mühim degil deyip te, kalpten inanarak yapiyoruz diye kendimizi avutabilirmiyiz?



Müslümanlari birlestirmesi gereken bazi önemli noktalari neden gözden cikariyoruz da, namaz da ramazan da ve hac da beraberlik ariyoruz?

Koro halinde ibadetler daha mi gecerli Rabbimizin katinda? Herhalde bu koro halinde yapilan ibadetlerde birilerin ihtiyaclari konusulmuyor, yardim kampanyalari acilmiyor, hastalara toplu ziyaretler yapilmiyor, yardima muhtaclara el ele verilerek yardimlar ulastirilmiyor, yetimlerle özel saatler ve günler gecirilmiyor, yaslilar evindekiler ziyaret edilip halleri hatirlari sorulmuyor...... daha devam edeyim mi, yoksa koro halinde soludugumuz AMIN'ler bizlere yeterli deyip birakalim her seyi bir kenara, zar atip hangi senenin hangi gününde ne yapilacak yollarina mi yönelelim yine?

Biz islah olacakmiyiz?

Bakarmisiniz dinimize verilen öneme. Tarih basi dahi tutulmamis, elle tutulur, tespit edilebilinir bir tarih baslangicina dahi önem verilmemis. Neden? Müslümanlar her isi gücü birakip Kadir Gecesinin tayinini yapmakla ömür gecirsinler diye mi?

Her gecenin bir Kadir Gecesi oldugunu kabul edecek olsak ne kaybederiz? Bozuk bir saat dahi günde en azindan bir kere olsun dogru saati gösterir :)

Islam'i birileri daha ilk yillarinda yok etmeyi, en azindan bulandirmayi gözlerine kestirmis olmalilar ki, bulmaca bilmeceler icinde kalmisiz.


Zaten iblis tek basina beceremezdi tüm bunlari, iblis ordusunun parmagi var isin icinde ve o parmagin ucunda ön rolü oynayanlar.

bartsimpson 14. July 2013 10:04 PM

[QUOTE=Hasan Akçay;18146]Hac dönemi kuzeyde 21 Hazirani, güneyde 21 Araligi takip edecek diye bir sey yok. Dogrusu: ilk haram ayi takip eden 90 gün. Çünkü ilk haram ay, oruç vaktidir. Oruç vaktinde hac olamaz. Nitekim mevcut uygulama da böyle. Bunu daha önce açikladim. Lütfen izin verin de tekrar etmiyeyim. [/QUOTE]

Hasan bey sen iyice şaşırmışsın... söylediğini de inkar ediyorsun...

[QUOTE=Hasan Akçay;18119][COLOR="blue"]a) "ben anlamam, benim hac dönemim 21 aralık sonrası başlıyor" der ve hac görevini yerine getirir.[/COLOR]

Dogrusu bu. Hac ibadeti haram aylarda yapildigina ve güney yariküreye ait haram aylarin ilki 21 Araliga endeksli SeHRu Ramazân olduguna göre dogru seçenek bu. [/QUOTE]

Hasan Akçay 14. July 2013 11:42 PM

Haklisiniz. Sasirmisim. "Benim hac dönemim 21 Araliktan sonra baslar" ifadesindeki "benim hac dönenim"i "benim haram aylarim"a yormusum. Konu, "benim haram aylarim- senin haram aylarin" oldugu için her halde.

Haram aylar dörttür; ilkinde oruç tutulur, hac ibadeti ondan sonraki üçünde. Yalniz siz de... elbet sasirmamissiniz ama 12 Temmuzdaki 22 nolu iletimi gözden kaçirmissiniz. Orda söylemisim:

Madem oruç vakti "SeHRu Ramazân"dir (2:185) ve madem hacda yoksullar için hayvan bagislayamayanlarin toplam 10 gün kefaret orucu tutmasi gerekiyor (2:196) o halde hac SeHRu ramazânda yapilamaz; yoksa haccin kefaret orucuyla ramazânin orucu çakisir ve Allah'in [I]kefaret orucu tutsunlar[/I] emri hükümden düser.

Hasan Akçay 15. July 2013 06:20 AM

[U]Kamerî yil[/U]in ramazâni [U]semsî yil[/U]a göre 11 gün erken geliyor. Ve bu erken gelmeler zincirleme üst üste bindigi için oruç vakti bi ilk bahar oluyor, bi yaz, bi son bahar, bi kis. Bununla ilgili ben sorabilir miyim.

Hz Muhammed ramazânin geldigini nerden biliyordu?

Islam takvimi Hz Peygamber ahrete göçtükten sonra yapildi. O halde Saatli Maarif Takvimi gibi bir duvar takvimi yoktu onun; gazetesi yoktu; radyosu yoktu, televizyonu yoktu.

SeHR denen dolunayin görünmesinden anliyor idiyse o görünenin SeHRU Ramazân oldugunu nerden biliyordu? Daha da önemlisi, o dolunay her yil 11 gün erken mi doguyordu? Nasil yani?


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:08 AM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam