![]() |
Kur'an'da İsa Peygamber
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!
Meryem ve İsa peygamberin doğumu Surenin 16–34. ayetlerinde çok önemli bir konu yer almaktadır. Biz, hem Müslümanlar hem de Ehl-i Kitap için büyük önem arz eden bu konunun doğru anlaşılmasını sağlamak amacıyla, Kur’an’ın Meryem ve İsa peygamberin doğumu hakkında verdiği bilgileri, Zekeriyya peygamber kıssasında yaptığımız gibi, önce toplu olarak sunmakta ve sonra ayetlerin tahliline geçmekte yarar görüyoruz: Meryem; 16–33, 36, 34: Kitap’ta Meryem’i de an! Hani o, ehlinden (ailesinden, yakınlarından) ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti. Sonra ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu gönderdik. O (ruhu getiren elçi) ona (Meryem’e) mükemmel bir beşeri örnek verdi. O (Meryem); “Ben senden Rahman’a sığınırım. Eğer sen takiyy (takva sahibi birisi / Takiyy) isen.” dedi. O (Elçi; Zekeriyya peygamber); “Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam / bağışlamak için, Rabbinin elçisiyim” dedi. O (Meryem); “Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben bağıyy bir (iffetsiz) de değilim.” dedi. O (Elçi): “Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Bu (babasız çocuk vermek), Bana pek kolaydır. Hem Biz onu nezdimizden insanlara bir mucize ve rahmet kılacağız.” Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu. Sonunda o (Meryem) ona (delikanlıya) gebe kaldı. Sonra da onunla uzak bir yere çekildi. Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. “Keşke bundan önce ölşeydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım” dedi. Sonra ona aşağısından / aşağısındaki kişi seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye, iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen; ‘Ben Rahman’a bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimşeyle konuşmayacağım’ de.” Sonra O (Meryem) onu (çocuğunu) yüklenerek kavmine getirdi. Onlar (kavmi) dediler ki: “Ey Meryem! Doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın. Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kişi değildi, annen de bağiy (iffetsiz) bir kadın değildi.” Bunun üzerine o (Meryem), ona (çocuğa) işaret etti. Onlar; “Biz beşikte bir sabi olan kimşeyle nasıl konuşuruz?” dediler. O (Beşikteki çocuk) dedi ki: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber kıldı (yaptı). Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana namazı / sosyal desteği ve zekâtı tavsiye etti. Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse (kıldı). Ve beni bir zorba, bir mutsuz kılmadı. Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak ba’s olacağım gün selâm benim üzerimedir. Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde ona ibadet edin, işte bu, dosdoğru yoldur.” İşte bu, hakk söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları Meryem oğlu İsa’dır. Âl-i Imran 35–47: Bir zaman İmran’ın karısı; “Rabbim! Kesinlikle ben karnımdakini tam hür olarak senin için adadım Sen de benden kabul et, şüphesiz Sen en iyi işitensin, en çok bilensin.” demişti. Onu doğurunca da; “Rabbim, onu kız doğurdum; -hâlbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir- erkek, kız gibi değildir. Ve ona Meryem adını verdim. Ve ben onu ve soyunu şeytan-ı racimden Sana sığındırırım.” dedi. Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabul ile kabul etti. Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi. Ve ona Zekeriyya kefil oldu. Zekeriyya ne zaman onun üzerine; mihraba girse, onun yanında bir rızk bulurdu. O (Zekeriyya); “Ey Meryem! Bu sana nereden?” dedi. O (Meryem) da; “O, Allah katındandır.” dedi. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızk verir. Âl-i Imran; 42, 47: Ve hani melekler; “Ey Meryem! Şüphesiz Allah seni seçti, seni tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınlarına seçti. Ey Meryem! Rabbine gönülden kul ol, ona boyun eğ ve rükû edenlerle (rükû eden erkeklerle) beraber rükû et!” demişlerdi. İşte bu, gaybın önemli haberlerinden sana vahyettiklerimizdir. Ve Meryem’e hangisi kefil olacağına kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin. Ve onlar tartışırlarken sen yanlarında değildin. Hani melekler demişti ki: “Ey Meryem! Şüphesiz Allah sana, dünyada ve ahirette itibarlı ve çok yakınlardan biri olarak adı, Meryem oğlu İsa Mesih olan kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor.” Ve beşikte, yetişkin çağında insanlarla konuşacak ve o salihlerdendir. (Meryem); “Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim için çocuk nasıl olur?” dedi. (Allah); “Öyledir! Allah dilediği şeyi yaratır; O, bir işe karar verdiği zaman onun için ‘ol!’ der, o da hemen oluverir.” dedi. Tahrim; 12: Ve Allah, ırzını bir kale gibi koruyan Imran kızı Meryem’i de örnek verdi. Biz onun içine ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdikledi ve içten bağlananlardan oldu. Enbiya; 91: Ve o, ırzını titizle koruyan kadın. Ona ruhumuzdan üfledik de onu ve oğlunu âlemler için bir mucize yaptık. Nisa; 171: Ey Ehl-i Kitap! Dininizde aşırılığa gitmeyin. Ve Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih, Allah’ın elçisi ve kelimesidir. Ki Meryem’e ilka ettiği / ulaştırdığı kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Artık Allah’a ve elçilerine inanın. “Üçtür” demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vahid’dir, tek ve biricik ilâhtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O’nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter. 16, 17. Ayetler: Kitap’ta Meryem’i de an! Hani o, ehlinden (ailesinden, yakınlarından) ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti. Sonra ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu gönderdik, sonra o (ruhu getiren elçi), ona (Meryem’e) mükemmel bir beşeri örnek verdi. Devam edecek. Allah dilerse. |
MERYEM
“ مريمMeryem” sözcüğü “ مفعلmef’al” kalıbında bir sözcüktür. Sözcüğün “bir yerden ayrılmak” (Lisanü’l-Arab c:4, s.325. rym mad.) anlamındaki “ رامrame” fiilinden türemiş olması mümkündür. Ancak bu ismin Kitab-ı Mukaddes’te iki yerde Musa peygamberin kızkardeşinin adı olarak geçmesi, sözcüğün İbraniceden geldiğini göstermektedir. (Çıkış:15/20 ve Sayılar: 26/59) Yeni Ahid [İncil]’de bu sözcük Marim, Maria ve Mariamme tarzında 53 kez yer alır. Bu sözcüklerin kesin anlamı net olarak bilinmemektedir. Yorumcular tarafından, “Meryem” sözcüğü ile ilgili, “deniz damlası”, “deniz yıldızı”, “tanrıya bağlı”, “tanrıyı seven”, “hanımefendi”, “ışık veren”, “şişman”, “prenses”, “mağrur”, “güzel kimse”, “kâmil kimse” gibi anlamlar ileri sürülmüştür. (Prof. C. Tümer; Hz. Meryem, T.D.V. Yayınları; T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Meryem mad.) “Meryem” sözcüğü Kur’an’da 34 kez isim şeklinde, 1 kez de “o” zamiriyle işaret edilmek suretiyle toplam 35 kez geçmektedir. Meryem’in kimliği ve ailesi hakkında yazılıp çizilenlerin ekserisi hayal ürünü olup bu konuda Hıristiyan kaynaklarında da yeterli bilgi ve belge yoktur. Dolayısıyla, Meryem’in anasının adının “Hanna” olduğu, onun da Zekeriyya peygamberin baldızı olduğu, Zekeriyya peygamberin eşinin [yani Meryem’in teyzesinin] adının “Elizabet” olduğu yönündeki nakiller kesinlik arz etmemektedir. Çünkü Taberî Tarihi’nde de olduğu gibi, bu nakiller kesin olmayan Hıristiyan kaynaklarına dayanmaktadır: Hıristiyanlar, Meryem’in İsa’ya on üç yaşında gebe kaldığını, İsa göğe kaldırılıncaya [!] kadar otuz iki yıl ve birkaç gün dünyada kaldığını, Meryem’in İsa’nın (as) göğe kaldırılmasından sonra altı yıl daha yaşadığını iddia ederler. Buna göre Meryem elli küsur yaşında vefat etmiş demektir. (Kurtubi; Meryem/16 hakkında) Bu durumda yapılacak şey, her zaman olduğu gibi Kur’an’daki bilgilerle yetinmektir. Kur’an’da Meryem’in anası babası ile ilgili geniş bilgi verilmemekle birlikte, Âl-i Imran suresinin 35. ayetinden anlaşıldığı kadarıyla babasının adı Imran’dır. Meryem’in doğumu ile ailesinden ayrılışı arasındaki yaşamına dair Kur’an’da herhangi bir bilgi verilmemiştir. Konumuz olan ayetlerde verilen bilgiler, Meryem’in yetişkinlik çağına ait bilgilerdir. Yukarıdaki ayetlere göre Meryem, ehlinden [ailesinden ve yakınlarından] ayrılıp tek başına doğuda bir bölgeye gitmiştir. O dönemde Meryem’in kaç yaşında olduğu ve ehlinden hangi sebeple ayrıldığı konularında herhangi bir bilgi yoktur. Ayette geçen “ إنتباذintibaz” sözcüğü “eldeki şeyi öne veya arkaya fırlatıp atmak, tek başına ayrılma, uzaklaşma, ilişik kesme” anlamındadır. (Lisanü’l-Arab; c.8, s.429. nbz mad.) Nitekim bir kimsenin insanlardan uzak bir köşeye oturması da “intebeze” sözcüğüyle ifade edilir. Dolayısıyla Meryem’in kendi evinin doğu taraftaki odasına veya mabedin doğu köşesine çekildiği yolundaki yorumlar sözcüğün anlamına ve ayetin ruhuna aykırıdır. Sözcüğün ifade ettiği anlama göre Meryem yakın çevresinden kopmuş, onlardan ayrılıp uzaklara gitmiştir. Kısacası Meryem evden kaçan kızdır. Durumun böyle olduğu, 17. ayetteki “ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti” ifadesinden de anlaşılmaktadır. Çünkü bu ifade, onun kendisiyle ailesi arasına bildiğimiz bez perde çektiği anlamına değil, ailesinden mesafelenip uzaklaştığı, ailesiyle irtibatı kestiği anlamına gelir. Bunun bir örneği de Sad suresinin 32. ayetindeki “Ben, hayır [servet, çıkar] sevgisini, Rabbimin zikrinden dolayı sevdim. -Sonunda onlar perdenin arkasına girdiler.-” ifadesinde görülmektedir. Meryem’in ailesini terk etmesinin sebebi olarak “hayız gördüğü için utanmıştı” veya “hamileliği bahanesiyle uzaklaşmıştı” tarzında yapılan yakıştırmalar, ayetin orijinal anlamını bozmaktan başka bir şey değildir. Bizim kanaatimize göre Meryem sorunludur ve sorunları sebebiyle yakın çevresinden uzaklaşmıştır. Meryem’in sorununun ne olduğunu anlama konusunda Âl-i Imran suresinin 36, 37, 42 ve 43. ayetlerindeki bazı ifadeleri birer ipucu olarak değerlendirmek mümkündür: Âl-i Imran 35–37: Bir zaman İmran’ın karısı: “Rabbim! Kesinlikle ben karnımdakini tam hür olarak Senin için adadım Sen de benden kabul et, şüphesiz Sen en iyi işitensin, en çok bilensin” demişti. Onu doğurunca da: “Rabbim, onu kız doğurdum; -hâlbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir- erkek, kız gibi değildir. Ve ona Meryem adını verdim. Ve ben onu ve soyunu şeytan-ı racimden Sana sığındırırım” dedi. Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabul ile kabul etti. Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi. Ve ona Zekeriyya kefil oldu. Zekeriyya ne zaman onun üzerine, mihraba girse, onun yanında bir rızk bulurdu. O [Zekeriyya]: “Ey Meryem! Bu sana nereden?” dedi. O [Meryem] da: “O, Allah katındandır” dedi. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızk verir. Âl-i Imran 42, 43: Ve hani melekler “Ey Meryem! Şüphesiz Allah seni seçti, seni tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınlarına seçti. Ey Meryem! Rabbine gönülden kul ol, ona boyun eğ ve rükû edenlerle [rükû eden erkeklerle] beraber rükû et!” demişlerdi. Yukarıdaki ayetlerde yapılmış olan vurgulardan hareket edilerek olayların gelişimi ve Meryem’in sorunları hakkında bazı tahminler yürütülebilir: Meryem, erkek çocuk isteyen ve bekleyen, çocuk kız olunca da pek sevinmeyen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Imran’ın karısının “Onu kız doğurdum” ifadesinin hemen arkasından gelen Rabbimizin “-hâlbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir-” şeklindeki ifadesi, Meryem’in Imran’ın karısının zannettiği ve ayette dile getirdiği gibi olmadığını göstermektedir. Diğer taraftan Âl-i Imran suresinin 37. ayetindeki “Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi” ifadesi de, Meryem’in normal bir insan özelliğinden çok bir bitki özelliği taşıdığını düşündürmektedir. Bir insanın bitki özelliğinde olması Rabbimizin yaratılış kanunlarına ters değildir. Çünkü insanın yaratılış aşamalarından birisi de bitkilik evresidir: Nuh 17: Ve Allah sizi yeryüzünde bitki olarak bitirdi. Meryem’in daha sonra erkeksiz hamile kaldığı da göz önüne alınırsa, bitki özelliğinde olması onun tıpkı çiçekli bitkilerin çoğunda görüldüğü gibi “erselik” yapıda olduğu, yani vücudunda hem erkek hem dişi üreme organı bulunduğu ihtimalini ortaya çıkarır ki, bizim kanaatimiz de bu yöndedir. Bu kanaatimizi doğrulayan bir husus da Âl-i Imran suresinin 42. ayetindeki “seni âlemlerin kadınlarına seçti” ifadesidir. Çünkü bu ifade ile belirtilen seçkinlik, Meryem’in meziyetleri dolayısıyla diğer kadınlardan üstünlüğünü değil, onun biyolojik farklılığını, fazlalığını, fizikî bakımdan diğer kadınlarla aynı yapıda olmadığını anlatmaktadır. Meryem’in erselik yapıda olması, ehlini terk edip uzak bir yerde tek başına yaşamaya gitmesinin sebebini de izah etmektedir. Yani Meryem, her problemli insanın yapabileceği gibi, bünyesindeki bu farklılığın meydana getirdiği psikolojik sıkıntı ile evini terk etmiştir. Ayrıca Meryem’in (20. ayette görüleceği üzere) “Bana bir beşer dokunmamıştır” şeklindeki ifadesi de, onun erselik yapıda olmasına uygun bir ifadedir. Çünkü Meryem “Bana bir erkek dokunmamıştır” dememiş, hem erkek hem kadın için söz konusu edilebilecek bir ifade kullanmıştır. Bütün bunlardan başka, Meryem’den rükû eden erkekler ile beraber rükû etmesinin istenmesi de çok ilginçtir. Yani Meryem’e haniflik konusunda erkek olarak görev yapması bildirilmiştir. Ayetteki “er-Rakiîn” ifadesinin müzekker getirilmesi herhâlde sadece seci’ [kafiye] olsun diye değildir. Tamamen Kur’an ayetlerindeki ifadelere dayandırdığımız bu tahminler, bilimsel gerçeklerle de hiçbir çelişki göstermemektedir: Erdişilik hermafroditlik ya da erseliklik olarak da bilinir. Aynı bireyde erkek ve dişi üreme organlarının birlikte bulunması. Çiçekli bitkilerin çoğunda … erdişilik görülür. (Ana Britannica; c:11, s:313) Yalancı Erdişilik: … Dişi tipi yalancı erdişilikte yumurtalıkların olmasına karşın ikincil eşey özellikleri ve dış üreme organları erkeğinkilere benzer. Genellikle ergenlik döneminde kadına özgü ikincil eşey özellikleri de gelişir. … Erkek tipi yalancı erdişilikte erbezleri olduğu hâlde ikincil eşey özellikleri ve dış üreme organları kadınınkilere benzer. Bu durumda dölütte erbezlerinin salgıladığı testosteron hormonu bilinmeyen bir nedenle vücuttaki gerekli değişiklikleri gerçekleştirememiştir. En sık rastlanan tipinde dış üreme organları tümüyle kadın üreme organları görünümündedir; ergenlik döneminde kadına özgü ikincil eşey özellikleri belirir. Buna karşılık eşey bezleri [erbezleri] ve eşey kromozomları kişinin erkek olduğunu gösterir. Bu tip bozukluk genellikle kız olduğu sanılan çocuğun ergenlik dönemine girdiği hâlde âdet kanamasının başlamamasıyla tanınır. Vücuttaki dokular erkek eşey hormonlarına çok az ya da hiç yanıt vermediklerinden ve dış üreme organları kadınınkilere benzediğinden çocuk kız çocuğu olarak yetiştirilir. … (Ana Britannica; c:32, s:74) |
MERYEM’E GÖNDERİLEN RUH
Kadr suresinin tahlilinde yaptığımız ayrıntılı açıklamalarda belirttiğimiz gibi, “ruh” sözcüğü Kur’an’da hep “vahiy, ilâhî bilgi” anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla 17. ayetteki “ona ruhumuzu gönderdik” ifadesi de “Meryem’e bir takım ilâhî bilgilerin gönderildiği” anlamına gelmektedir. Ancak bu bilgiler doğrudan Meryem’e vahyedilmemiş, bir elçi vasıtasıyla gönderilmiştir. Bu elçi, o dönemde yaşamış olan Zekeriyya peygamberden başkası değildir. Çünkü Kur’an’dan öğrendiğimize göre, Meryem o dönemde Zekeriyya peygamberin himayesindedir. Bu ayette “ruhumuzu gönderdik” sözleri ile ifade edilen Meryem’e bilgi verme işlemi, aynı olayı anlatan başka ayetlerde “ruhumuzu üfledik” sözleri ile ifade edilmiştir. Yine Kadr suresindeki açıklamalarda belirttiğimiz gibi, “ruh üfleme” tabiri “az bir bilgi ile bilgilendirmek” demektir. Buna göre, Allah’ın Meryem’e ruhunu göndermesi, elçisi Zekeriyya vasıtasıyla Meryem’e bir takım bilgiler yollaması anlamına gelmektedir. Elçinin Meryem’e örnek gösterdiği mükemmel beşer ise o gün henüz bir bebek olan Yahya peygamberdir. Çünkü Yahya peygamber de kısır anası tarafından daha önce Zekeriyya peygambere verilmiş bu bilgi ile dünyaya getirilmiştir. Özetlemek gerekirse; daha önce kendisine verilmiş olan ilâhî bilgiyi Meryem’e iletmekle görevlendirilen Zekeriyya peygamber, bu bilgi sayesinde bir erkeğe gerek olmadan çocuk doğurabileceğini Meryem’e anlatarak görevini yapmış, bu bilginin doğruluğuna kanıt olarak da bebek Yahya’yı göstermiştir. Âl-i Imran suresinin 42, 43. ayetlerinde sözü edilen melekler de Zekeriyya peygamber ile Meryem’e gönderilen ayetlerdir. تمثّلTEMESSÜL “ تمثّلTemessül” sözcüğünün esas anlamı “örnek vermek” demektir. Bununla beraber sözcük, ikinci, üçüncü anlam olarak “insan şekline girmek” manasında da kullanılmıştır. (Lisanü’l-Arab; c.8, s.200, 201. msl, temessül mad.) Kur’an ile ilgili çalışma yapanlar, genellikle sözcüğün esas anlamı yerine uzak anlamını tercih etmişlerdir. Böyle olunca da Meryem’e haberci olarak Cebrail’in geldiği, korkmasın diye de Cebrail’in ona bir delikanlı kılığında göründüğü yorumları ortaya çıkmıştır. Biz “temessül” sözcüğünün esas anlamı ile çevrilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Sözcüğün burada asıl anlamıyla değerlendirilmesi, yukarıdaki alıntıda geçen İncil’in şu ifadesi ile de uyum göstermektedir: 36- Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kaldı. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır. (Luka; 1/36) 18. Ayet: O [Meryem]; “Ben senden Rahman’a sığınırım. Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi / Takiyy] isen...” dedi. Bu ayette Allah’tan mesaj getiren elçiye Meryem’in verdiği tepki dile getirilmiştir. Buradaki “ تقىّtakiyy” sözcüğü “takva sahibi biri” anlamında olabileceği gibi, özel bir isim de olabilir. Bazı kaynaklarda Meryem’in bulunduğu kentte “Takiyy” adında adı kötüye çıkmış, günahkâr bir adamın varlığından bahsedilmektedir. Eğer bu bilgi doğru ise, Meryem’in, yalnız başına yaşadığı yerde kendisine yaklaşan kişinin o kötü kişi olabileceğini düşünmüş ve taciz edilmekten korkarak “Eğer sen Takiyy adındaki kimse isen” demiş olması mümkündür. Meryem’in “Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi / Takiyy] isen” sözlerinin yer aldığı cümle, bir şart cümlesi olmasına rağmen ayette cümlenin ikinci [ceza] bölümü mevcut değildir. Bu, okuyanların takdirine bırakılmıştır. Bize göre cümlenin ikinci bölümü “Bana dokunma!” veya “Bana zarar verme!” şekillerinde takdir edilebilir. 19. Ayet: O [Elçi, Zekeriyya]: “Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam/ bağışlamak için, Rabbinin elçisiyim” dedi. Allah tarafından gönderilen bilgiyi ve mesajları Meryem’e getiren elçi, bu ilâhî bilgi sayesinde Meryem’in zekiy [tertemiz] bir delikanlı anası olacağını söylemek suretiyle, getirdiği bilginin amacını da bildirmektedir. ZEKİY Ayette geçen “zekiy” sözcüğü “زكى zeka” fiilinden gelir. Sözcük lügatlerde “temizlik, paklık, artıp büyümek, feyiz ve bereket” anlamlarına gelir. Zekiy sözcüğü, “ ذ [peltek ze]” ile yazılan ve Türkçeye de geçmiş olan “zeki, zekâ” sözcüklerinden farklıdır. Buradaki “zekiy sözcüğü; günahlardan arınmış, temiz olarak büyüyüp yetişmiş, peygamber olarak gönderilmek için gerekli olan özelliklere sahip, tertemiz ve nezih anlamlarına gelmektedir. Bu anlamlardan da İsa peygamberin günahlardan uzak bir kişiliğe sahip bulunduğu, tertemiz birisi olarak büyüyüp yetişeceği ve nezahetinin peygamberliğe yaraşır şekilde olduğu anlaşılmaktadır. Ayetteki “ لآهبliehebe” ifadesi “ ليهبliyehebe” diye de okunmuştur (Razi, Mefatihu’l-Gayb; Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an). Bu kıraate göre anlam “Beni Allah sana bir delikanlı versin diye gönderdi” şeklinde olmaktadır. 20. Ayet: O [Meryem]: “Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben bir bağiy [iffetsiz biri] de değilim” dedi. Meryem’in “Ben kimseyle temas kurmadım, meşru ilişkide bulunmadım, ben bağiyy, yani gayri meşru ilişki kurmuş biri de değilim” anlamına gelen tepkisi, Âl-i Imran suresinde şu sözlerle bildirilmiştir: Âl-i Imran 47: O [Meryem]: “Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim için çocuk nasıl olur?” dedi. [Allah]: “Öyledir! Allah dilediği şeyi yaratır; O, bir işe karar verdiği zaman onun için ‘ol!’ der, o da hemen oluverir” dedi. 21. Ayet: O [Elçi]: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Bu [babasız çocuk vermek], Bana pek kolaydır. Hem Biz onu nezdimizden insanlara bir mucize ve rahmet kılacağız.” Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu. Elçinin [Zekeriyya peygamberin] bu ayette Meryem’e yaptığı açıklama, 9. ayette Allah’ın kendisine indirdiği vahiy ile aynı mealdedir. Allah’ın elçisi sıfatıyla, doğacak çocuğun [İsa’nın] insanlara bir mucize ve rahmet olacağını bildiren Zekeriyya peygamberin buradaki sözleri, Âl-i Imran suresinde meleklerin ağzından şu şekilde ifade edilmiştir: Âl-i Imran 45: Hani melekler demişti ki: “Ey Meryem! Şüphesiz Allah sana, dünyada ve ahirette itibarlı ve çok yakınlardan biri olarak adı Meryem oğlu İsa Mesih olan kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor.” 21. ayetin sonundaki “Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu” ifadesi, bu sözlerin kime ait olduğuna göre iki türlü anlaşılabilir: a- Eğer bu sözler Elçi’nin sözlerinin devamı olarak kabul edilirse; “Bu iş kader olarak yazılıp kesinleştirilmiştir” demektir. b- Yok, eğer Rabbimizin beyanı olarak kabul edilirse; “Meryem ikna oldu ve gebe kalması için yapılması gerekeni yaptı, gerçekleştirdi” demektir. Biz, hem ayetteki “kadâ” fiiline bakarak, hem de bir sonraki ayetin devamlılık bildiren “fe” edatı ile başlamasını göz önüne alarak ikinci anlamın daha uygun olduğunu düşünüyoruz. 22. Ayet: Sonunda o [Meryem], ona [delikanlıya] gebe kaldı. Sonra da onunla uzak bir yere çekildi. Bu ayet, Meryem’in ikna olarak elçinin getirdiği bilgi ile hamile kaldığını ve sonra da bulunduğu yerden daha uzak bir yere gittiğini bildirmektedir. Bazı tarihî kaynaklara göre bu yer Beyt el-Lahm [Betlaham] adlı şehirdir. Meryem’in ikinci kez yer değiştirmesinin sebebini “durumunu saklamak için” diye açıklamak mümkündür. Bu konu Kur’an’da açıkça bildirilmemekle beraber, ayetteki “intibaz” sözcüğü bu açıklamaya delâlet eder mahiyettedir. Meryem’in hamile kaldığında 13 yaşında olduğu, hamileliğinin kimine göre 9 ay, kimine göre 8 ay, kimine göre 7 ay, kimine göre 6 ay, hatta bazılarına göre 3 saat, bazılarına göre de 1 saat sürdüğü yolunda birçok rivayet varsa da, bunların hepsi dayanaksız ve ciddiyetten uzak nakillerdir. 23. Ayet: Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. “Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım” dedi. Bu ayette Meryem’in gebelik döneminin sonuna geldiği ve doğurmasının yaklaştığı anlatılmaktadır. Bir hurma ağacının altında doğum sancısı çeken Meryem hem bitkindir hem de kendini çaresiz ve kimsesiz hissetmektedir. “Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım!” şeklindeki sözleri, içinde bulunduğu tedirginliğin şiddetini göstermektedir. Bu sözler, doğum sancısı çeken bir kadının söyleyeceği sözler değil, izah edemeyeceği bir şekilde sahip olduğu çocuğunu halkından nasıl gizleyeceğini düşünen bir kadının üzüntüsünü ve pişmanlığını yansıtan sözlerdir. Çünkü hiçbir anne adayı, doğum esnasında çektiği sancı sebebiyle üzülmez ve pişmanlık duymaz. 24–26. Ayetler. Sonra ona aşağısından / aşağısındaki kişi seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye, iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen ‘Ben Rahman’a bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım’ de.” Doğum öncesindeki birkaç dakikayı nakleden bu ayetlerde Meryem’in şikâyetlerine cevap veren ve ona yol gösteren biri ortaya çıkmıştır. Kim olduğu belirtilmeden ayette “o” veya “kimse” diye bahsedilen kişi, Meryem’e Allah’ın bir su arkı akıttığını haber vermiş, hurmalardan yemesini, sudan içmesini söylemiş, çocukla ilgili olarak gelecek eleştirilere cevap vermemesini ve o eleştirileri yönelten insanlarla konuşmamasını öğütlemiştir. Biz bu kişinin Zekeriyya peygamber olduğu kanaatindeyiz. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Meryem’in bir çocuk doğuracağı haberini vermesi için de o gönderilmişti. Zekeriyya peygamber doğum esnasında Meryem’in yanına Allah’ın göndermesi ile gitmiş olabileceği gibi, hamile kaldığı günü bildiğinden doğum anını hesaplayarak kendi isteği ile de gitmiş olabilir. Ayetteki “ من تحتهاmin tahtiha” ifadesi, “ مَنْ تحتهاmen tahtiha” olarak da okunmuştur. (Razi, Mefatihu’l-Gayb; Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an) “Men tahtiha” ibaresi “alttaki kimse” demektir. Ayetin anlamını belirtmek için “men tahtiha” ifadesi tercihe daha uygun düşmektedir. Ancak ayette geçen “min tahtiha” ifadesindeki “ هاha” zamirini “ağaç”a göndermek suretiyle “ağacın altından” anlamı çıkarmak da mümkündür. Nitekim Zemahşeri’nin beyanına göre Katade bunu tercih etmiştir. (Zemahşeri; Keşşaf) Ayette geçen “ جذعciz’” sözcüğü, hurma ağacının alt kısmını, yani ağacın meyveli olan kısmının altında kalan kısmı ifade etmektedir.(Lisanü’l-Arab; c.2, s. 69] Kutrub ise herhangi bir ağacın kök kısmındaki her kütüğün “ciz’” olduğunu söylemiştir. (Razi; Mefatihu’l-Gayb) Buna ve ayetteki “ بbe” harf-i cerrinin cümleye katacağı anlama göre, “ جذع ciz’”sözcüğünün içinde bulunduğu cümle iki şekilde anlamlandırılabilir: - Hurma ağacının gövdesini kendine doğru çek ve hareket ettir. - Gövdedeki taze ve olgun hurmaları kendine doğru hareket ettir. Meryem’in hurma ağacını sallaması ile ilgili olarak birçok efsane üretilmiştir. Ağacın kuru ağaç olduğu ama kuru ağaçta keramet olarak taze hurma oluştuğu, hatta sadece hurma değil elma, armut, şeftali, kiraz gibi birçok meyve çeşidinin oluştuğu gibi yorumlar bu tür rivayetlere dayanmaktadır. Ancak ayette bu anlatımları destekleyecek en ufak bir ipucu yoktur. Ayrıca Meryem o esnada bir başkası [Zekeriyya peygamber] tarafından yönlendirildiğinden, gelişen olayların Meryem’le ilişkilendirilmesi de doğru bir yaklaşım değildir. Kaynak:İşte Kur'an (Hakkı Yılmaz) Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Sevgi,saygı ve muhabbetle. Allah'a emanet olunuz. |
Cok ömürsünüz dogrusu. Hic aklima gelmemisti bu konu.
Eh ihmihalden uzak kalmanin sonucu olsa gerek :p, bizimkiler hüküm konularinda da ele almislar konuyu. Bitkileri biliyordum, bir de denizatinin öyle oldugunu zannediyordum, yalnis biliyormusum. Daha da entesan denizati denen varlik. [B]Çoğu denizatı türlerinin hamileliği yaklaşık olarak iki ile üç hafta arasından sürer. Erkek denizatında dişi tarafından bırakılan yumurtaları taşıdığı kuluçka kesesi bulunmaktadır. Çiftleşen çift kuyruklarını birbirlerine sararlar ve dişi uzun bir tüp olan ovipositoru erkeğin kesesine getirir. Yumurta tüpten yukarıya erkeğin kesesine ilerler ve burada erkek daha sonra yumurtaları döller. Embriyolar on gün ile altı hafta arasında gelişirler, bu süre türe ve su koşullarına bağlı olarak değişmektedir. Erkek doğum yaparken, tüm bebek denizatları çıkana kadar boşaltır. Erkeğin kesesi yumurtalar için tuzluluğu ayarlar, yumurtalar olgunlaşmaya başladıkça dışarıdaki oranla eşitlemek için yavaşça arttırır. Yumurtadan çıkan yavrular ebeveynlerinden bağımsızdır. Bazıları gelişme zamanlarını okyanus planktonlarıyla geçirirler. Bazen, erkek denizatı yeni çıkmış yavruları tüketebilir. Diğer türler (H. zosterae) hemen yaşama deniz dibi canlısı (bentos) olarak başlar.[/B] [IMG]http://upload.wikimedia.org/wikipedia/tr/thumb/2/21/Cinsellik80.svg/30px-Cinsellik80.svg.png[/IMG] İslam fıkhında interseksüalite İslâmın ana kaynakları sayılan Kur'an ve sünnette hermafroditlik ie ilgili ifadeler bulunmamasına rağmen bazı din alimleri hermafroditlik konusuna eğilmiş ve bunlar hünsâ başlığı altında işlenerek Şeriat hükümleri ihdas edilmiştir. Hünsâ (veya erdişi), doğuştan her iki cinsin özelliklerini taşıyan, erkek veya kadın olduğu belli olmayan kimseye veya kendisinde hem erkeklik, hem de dişilik organları bulunan kimseler olarak tarif edilmiştir.[1] Şeriat alimlerine göre hermafroditler yaradılıştan hangi cinsel organıyla idrar ediyorsa hükümlerde o cinsiyete daha yakın görülür ve erkek ya da kadın hükmündedirler. Eğer her iki organından az veya çok idrar ediyorlarsa İmam Ebû Hanîfe'nin terminolojisine göre böyleleri hünsâ-i muşkildir. Yine âlimlerin çoğunluğuna göre bu durum, ergenliğe kadardır. Ergenlikle beraber erkeklik âleti harekete geçiyorsa erkek kabul edilir. Sakal ve bıyık çıkması da buna alâmettir. Eğer göğüsleri büyüyor ve regl oluyorsa kadın olarak kabul edilir. Bu alametler, erkek veya dişi olduğunu ortaya çıkarmazsa «hünsâ müşkil» denir.[2] Anadolu 300-100 M.Ö. Hermafrodit heykelcik. Hünsâ müşkil hakkında hükümler [değiştir] Hünsâ müşkil durumunda olan Müslümanlar konusunda şu hükümler ihtiyatlıdır. Bazıları şunlardır: İmamın arkasında durduğunda yeri, erkeklerle kadınların safları arasındadır. Eğer erkeklerin safında durursa kadın olma ihtimâli yüzünden arkasındaki, sağ ve solundaki erkeklerin namazı bozulabileceğinden bu erkeklerin, kadınların safında durursa erkek olma ihtimalinden dolayı kadınların namazını ihtiyaten kaza ederler. Kendisi de ihtiyaten namazını her iki durumda iâde (kaza) eder. Hünsâ müşkil, namazda kadınlar gibi oturur. İmam Muhammed'e göre hünsâ müşkil olanlar henüz ergen olmadan namaz kılarken başörtüsü örtmesi uygundur. Ergen olunca ne erkek, ne de kadınlık alâmeti açıkça görünüyorsa başörtüsüz namaz kılması caiz olmaz. Mücevherat takınması mekruhtur. Bunun gibi ipek elbise de giyinmesi mekruh kabul edilmiştir. Kendisinin erkekler ya da kadınlar yanında soyunması ya da açılması, mahremi olmayan bir kadın ya da erkeğin yanında tenha kalması mekruhtur. Hünsâ müşkil, hacca giderse ve erkeklerden bir mahremi yanında bulunursa Hanefî mezhebine göre üç gün ve daha fazla uzaklıktaki yerlere seyahat edebilir. Şafiî ve Mâliki mezheplerine göre güvenilir erkek ve kadınla gidebilir. İhrâmı konusunda İmam Ebû Yusuf, «bu mesele hakkında bir bilgim yok» demiş, İmam Muhammed'se kadınlar gibi giyinip hac farizasını yerine getirmesi gerektiğini söylemiştir. Hünsâ müşkilin sünnet edecek olan kişinin cinsiyeti konusunda iki görüş vardır. Ergen olmamışsa sünnetçinin cinsiyeti önemli değildir. Büyümüş, fakat ergen olmamışsa utanç yerine bakmadan herhangi biri sünnet edebilir. Ergen olmuşsa ne erkek, ne de kadın sünnetçi onu sünnet etmelidir. Çünkü kadın sünnetçinin erkek olma ihtimali mevcut olan hünsâ müşkilin utanç yerine bakması, erkek sünnetçinin de kadın olma ihtimali yüzünden kadının utanç yerine bakması haramdır. Ergen olmuş hünsâ müşkil öldüğünde onu âlimlerin çoğunun görüşüne göre kadın, ne de erkek yıkayabilir. Sadece birisi eline bir bez parçası sarıp ona teyemmüm verir ve böylece yıkanmış sayılır. Eğer yıkayan kişi çok yakını ise, eline bez parçası sarmadan teyemmüm verir. Eğer ergen değilse onu kadın da, erkek de yıkayabilir. Hünsâ müşkilin evlenmesi konusunda eğer ergen olmadan babası tarafından birine nikâh ettirilmişse bu nikâh ergen oluncaya kadar askıda kalır. Nikâhlı çiftlerden biri ölürse diğeri ona vâris olamaz. Ergenlik çağıyla cinsiyeti açıkça belirirse ona göre nikâh geçerlilik kazanır. Yani kız kabul edilip bir erkeğe nikâhlanmış ve kız olduğu açıkça ortaya çıkarmışsa yapılan nikâh sahih kabul edilir ve geçerli olur. Erkek diye kendisine bir kız nikahlanmış ve ergen olunca erkek yerine kız olduğu belirgin hale gelmişse yapılan nikâh hükümsüzdür.[2] Had cezaları [değiştir] Bir kimse ergen olmuş hünsâ müşkile zina isnâd ederse, bundan dolayı hadd-i kazıf (seksen değnek vurulma cezası) gerekmez. Çünki hünsâ müşkil tenasül aleti kesik erkek ve tenasül cihazı kapalı, cinsel temasa elverişli olmayan kadın hükmündedir. Bu durumda olan kadın veya erkeğe zina isnat edene ceza gerekmediği gibi hünsâ müşkile de gerekmez. Fakat ergenlik çağına girmiş bir hünsâ müşkil, başka birine zina iftirasında bulunursa o takdirde kendisine şer'î ceza olan hadd-i kazıf uygulanır. Hırsızlık konusunda hünsâ müşkilin hükmü, diğer insanlarınki gibidir. Ergenlik çağına girmiş ve çaldığı mal hakkında Şeri'atın belirttiği şartlar gerçekleşmişse eli kesilir. Kısas konusunda da ayrım yoktur. Yani ergen olduğu halde kasden bir insanı öldürürse kısas, kazâra öldürürse diyet gerekir. Hünsâ müşkil dinden dönerse, hakkında mürtet hükmü uygulanmaz. Yani tevbe etmediği takdirde öldürülmez.[2] |
Zekeriya/Yahya Meryem/Isa
Ayetlerdeki benzerlikler dikkatimi cekti. (Uzun uzadiya yazamiyorum, sag kolum bilegi dahil iki gündür felaket agriyor, usta tamirciye gitmem lazim :p tamirci ile yetindim olmadi) – Orada Zekeriyyâ, Rabbine yakardı: “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil ver. Şüphesiz Sen, duayı en iyi işitensin” dedi. Sonra Zekeriyyâ, özel kürsüde dikilmiş salât ederken [eğitim-öğretim yaptırırken] haberci âyetler ona: “Şüphesiz Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi/ bir önder, iffetli bir peygamber olarak, sâlihlerden Yahyâ'yı müjdeliyor” diye seslendiler. Zekeriyyâ: “Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmışken, karım da kısır iken benim için bir delikanlı nasıl olabilir?” dedi. Allah: “Öyledir, Allah dilediğini yapar” dedi. Zekeriyyâ: “Rabbim! Benim için bir alâmet/gösterge göster” dedi. [U][B]Allah: “Senin alâmetin/ göstergen, işaretle hariç, insanlara üç gün, konuşmamandır.[/B][/U] Ve Rabbini çok an, her zaman noksan sıfatlardan arındır” dedi.– (89/3, Âl-i İmrân/38-41) Ey Yahyâ! Kitab'ı kuvvetle al!” O henüz çocuk iken o'na yasa, tarafımızdan sevecenlik ve temizlik verdik ve o, Allah'ın koruması altına çokça girmiş biriydi. Ve anne-babasına çok iyi davranandı. Ve o bir zorba ve itaatsiz biri olmadı. [U][B]Ve doğurulduğu gün ve öleceği gün ve yeniden diri olarak kaldırılacağı gün o'na selâm olsun! [/B][/U] (44/19, Meryem/12-15) ** ISA Ey insanlar! Haklarında bilgi kirliliği olan Meryem ve isa ile ilgili de gerçekleri açıklıyoruz. Bilginiz burada Bizim bildirdiklerimizden ibaret olsun! Bir zaman Meryem, ailesinden/yakınlarından ayrılarak doğu tarafında bir yere kaçıp gitmişti. Sonra ailesiyle/yakınlarıyla kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu/ilâhî mesajımızı gönderdik, sonra ruhumuzu/mesajlarımızı getiren elçi, Meryem'e mükemmel bir beşerî örnek verdi. Meryem: “Ben senden Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] sığınırım. Eğer sen Allah'ın koruması altına girmiş birisi/takî isen...” dedi. Elçi/Zekeriyyâ: “Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam/bağışlamak için, Rabbinin elçisiyim” dedi. Meryem: “Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben bir yasa tanımaz/iffetsiz biri de değilim” dedi. Elçi: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Babasız çocuk vermek, Bana pek kolaydır. Hem Biz onu nezdimizden insanlara bir alâmet/gösterge ve rahmet yapacağız.” Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu. Sonunda Meryem/delikanlıya gebe kaldı. Sonra da o'nunla uzak bir yere kaçtı gitti. Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. “Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım!” dedi. Sonra ona aşağısından/aşağısındaki kişi seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye-iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen, [U][B]‘Ben Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım’ de.”[/B][/U] Sonra Meryem, çocuğunu yüklenerek toplumuna getirdi. Toplumu dediler ki: “Ey Meryem! Doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın. Ey Hârûn'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kişi değildi, annen de yasa tanımaz/iffetsiz bir kadın değildi.” Bunun üzerine Meryem çocuğa işaret etti. Onlar, “Biz, yüksek mevkide olan kişiler, henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyleriz/yüksek mevkide olan kişiler henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyler?” dediler. İşte bu, hak söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları, “Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber yaptı. Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı] ve zekâtı/vergiyi yükümlülük olarak ulaştırdı. Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse yaptı. Ve beni bir zorba, mutsuz biri yapmadı. [U][B]Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden diriltileceğim gün, selâm benim üzerimedir.[/B][/U] Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde O'na kulluk edin, işte bu, dosdoğru yoldur” diyen Meryem oğlu Îsâ'dır. (44/19, Meryem/16-34, 36) |
Merhaba sayın merdem;
[URL="https://www.facebook.com/notes/zined-zinedov/isa-peygamberin-babas%C4%B1-da-annesi-de-hermafrodit-meryemdir/111762668934519"]https://www.facebook.com/notes/zined-zinedov/isa-peygamberin-babas%C4%B1-da-annesi-de-hermafrodit-meryemdir/111762668934519[/URL] adresindeki yorumlarda bu konuyla ilgili bilgiler bulabilirsiniz. NOT: Sayfada son 50 yorum gözükür. Sayfadaki "Önceki yorumlar" bağlantısına iki üç kere tıklayarak okumaya en baştaki yorumlardan başlayınız. Orada yazdıklarımdan bir alıntı: [QUOTE]Yahya peygamberin gelişinden önce onun vasıfları bir bir anlatılıyor. Meryem 12-15 arasında. Bu vasıflar Zekeriya peygambere dolayısıyla onun aracılığıyla kavmine de bildirilen vasıflar. Kuran'da ilgili ayetleri okursanız Yahya peygamberin "Allahın kelimesi'ni doğrulayıcı" özelliği olduğunu görürsünüz. Kuran'da "Kelime" sözcüğü "verilmiş söz" manasında kullanılmıştır(Her yerde). Allahın kelimesi ise Meryem aracılığıyla verilen İsa Mesihin geleceği ile ilgili söz'dür. Yani kavim zaten mesih beklentisi içindeydi. Oradaki konuşmada "beşikteki sabi ile mi konuşacağız" diye aşağılanan sabi (genç) Yahya Allahın daha önce kavme onu tanıttığı sözlerle kendisini kavme tanıtıyor. Meryem 30-33 ile Meryem 12-15 arasındaki paralelliği farketmemeniz mümkün değildir. Yahya peygamber o sözlerle kendini tanıttıktan sonra onun peygamberliğine kani oluyorlar çünkü zaten bildikleri özelliklerdi bunlar. Söyledikleri de. Devamında ise yani Meryem 34 de Yahya peygamber İsa peygamberi GÖSTEREREK beklenen mesih olduğunu ilan ediyor. 37 ye kadar konuşuyor. Yahudi Kavmin bu şahitliğine Allah "büyük günün şahitliği" diyor ve meryem 38 den itibaren onların o şahitliğie rağmen yani mesihin İsa olduğunun kendilerine gelmiş ve kendini ispatlamış kendi soylarından bir peygamber tarafından doğrulanmasına rağmen reddetmelerinden dolayı lanet okuyor. Bu işin hikmeti de şudur. Peygamberliğin hep israiloğullarından çıktığını sanan ve aşırılığa kaçan israiloğullarına kendi soylarından olmayan bir peygamber verilmesi ile dumura uğratılması. Zaten isayı kabul etmemeleri de tam olarak bu yüzden yani soy meselesi. Babası bir Yahudi olan birine peygamberlik verilmediği için peygamber olarak kabul etmek istemediler. Yahya'nın Meryem suresinde bir elçi olarak Meryeme kendini tanıtması da aynı şekildedir. Ali İmran'da Meryemin Allahtan aldığı vahyin aynısını söyleyerek kendisinden korkan Meryemin kendisine güvenmesini sağlamıştır.[/QUOTE] İlgilenirseniz bir kaç arkadaşla ortak araştırdığımız bu konuda daha fazla bilgi sağlayabilirim. |
Kafamda herhangi bir soru olustugunda bilgilerinizden faydalanmak icin size basvuracagimdan emin olabilirsiniz degerli Kardesim Zinedov.
Facebook sayfanizi okudum. Calismalarinizda basarilar ve kolayliklar dilerim. Gercekten hiristiyanlarin haksizca yaptiklari üclemeye güzel bir cevap olmus. Akli ve bilim acisindan itiraz edilemez, olumlu deliller var. Günümüzde Isa peygamber hakkinda , az sayida da olsa, sapik düsüncelerden uzaklasmis bir hiristiyan toplumunun bulundugu muhakkak. Kilise gücünü kaybetmesin diye hakikati örtenlerin ellerinden güclerinin alinacagi günleri sabirsizlikla bekleyenlerdenim. Atalar dininde israr etmenin zararlarini kendi dinimizde de görüyoruz, rivayetlerden olusan sahte bir dine inanmanin zararlarini halen cekiyoruz. Ancak arastirmalar ile dogruyu bulabiliriz. Akil calistirmayi sadece kasapta bakkalda pazarda yapilan bir iki kurusun hesaplanmasi olarak görenler oldugu müddetce aglanacak halimiz devam edecektir süphesiz. Selam ve dua ile. |
Neden meryemi çift cinsiyetli yapma gayretindeyiz...
Tüp bebek neden düşünülmüyor. Hele ortada Yahya gibi ilmen bilgili bir zat varsa (Peygamber olduğu söyleniyor) |
[QUOTE=bartsimpson;17194]Neden meryemi çift cinsiyetli yapma gayretindeyiz...
Tüp bebek neden düşünülmüyor. Hele ortada Yahya gibi ilmen bilgili bir zat varsa (Peygamber olduğu söyleniyor)[/QUOTE] Tüp/kavanoz henüz o caglarda icat edilmemisti herhalde :p Allah'in sünnetullahina uygun düstügünden cift cinsiyetli olmasi daha elverisli Bart kardesim. Allah'in "OL" emriyle herseyi gökten lap diye indirip insanlari saskina cevirmek adeti yoktur Rabbimizin. Birileri bir takim mucizeler uydurup duruyor da cevresindeki gayet normal olan mucizeleri görmemezlikten geliyorlar. Eh o da bir mucize sayilir, kördürler, sagirdirlar, dilsizdirler ama hayattadirlar :D |
Bir xx sex genotipli bir kadından (tüm normal kadınlar gibi) bir erkek yani xy sex genotipli çocuk olma ihtimali erkek olmadan sıfırdır. İster tüp bebek ister normal fizyolojik yoldan.
Kadın genotipi ve bu genotipin fenotipi(izdüşümü, görüntüsü) elbette önemlidir. Bir kadında y kromozomu olması onu fenotipik olarak erkek yapar. Örn xxy genotipli biri y den dolayı erkek görünümündedir. Belirleyici olan y kromozomu varlığıdır. Y varsa fenotip görünüm erkektir. İstisnai özel kromozomal durumlar elbet vardır, ama doğal-genel olarak böyledir. İnsanda hermafroditizm konusunda ise nasıllığı nedenliği ve olup olmayacağı hakkında bilgim şimdilik yok. Selametle |
[QUOTE=ates demir;17196]Bir xx sex genotipli bir kadından (tüm normal kadınlar gibi) bir erkek yani xy sex genotipli çocuk olma ihtimali erkek olmadan sıfırdır. İster tüp bebek ister normal fizyolojik yoldan.
Kadın genotipi ve bu genotipin fenotipi(izdüşümü, görüntüsü) elbette önemlidir. Bir kadında y kromozomu olması onu fenotipik olarak erkek yapar. Örn xxy genotipli biri y den dolayı erkek görünümündedir. Belirleyici olan y kromozomu varlığıdır. Y varsa fenotip görünüm erkektir. [COLOR="Red"][B][U]İstisnai özel kromozomal durumlar elbet vardır[/U][/B][/COLOR], ama doğal-genel olarak böyledir. İnsanda hermafroditizm konusunda ise nasıllığı nedenliği ve olup olmayacağı hakkında bilgim şimdilik yok. Selametle[/QUOTE] Bu konuda bilginiz tam değil sevgili kardeşim. İşaret ettiğim yönde biraz daha araştırın lütfen. Sizin bilmediğiniz için belirtemediğiniz başka durumlar mevcut. Ayrıca hücreleri XX ve XY karışık şekilde bulunan mozaik tür DAHİ mevcut. Yani her iki cinsiyette hücreleri de vücudunda [U]normal olarak[/U] içeren. |
[QUOTE=bartsimpson;17194]Neden meryemi çift cinsiyetli yapma gayretindeyiz...
Tüp bebek neden düşünülmüyor. Hele ortada Yahya gibi ilmen bilgili bir zat varsa (Peygamber olduğu söyleniyor)[/QUOTE] Verdiğim linkteki yorumları okursanız çift cinsiyet [U]varsayımı[/U]nın yalnızca İsa'nın babasının -bizce- belirsiz oluşuna dayanmadığını, Kuran'da ilgili varsayıma delil gösterilebilecek başka detaylar da bulunduğunu görebilirsiniz. |
[QUOTE=Zinedov;17199]Verdiğim linkteki yorumları okursanız çift cinsiyet [U]varsayımı[/U]nın yalnızca İsa'nın babasının -bizce- belirsiz oluşuna dayanmadığını, Kuran'da ilgili varsayıma delil gösterilebilecek başka detaylar da bulunduğunu görebilirsiniz.[/QUOTE]
Ekledim takib ediyorum |
[QUOTE=merdem;17195]Tüp/kavanoz henüz o caglarda icat edilmemisti herhalde :p
Allah'in sünnetullahina uygun düstügünden cift cinsiyetli olmasi daha elverisli Bart kardesim. Allah'in "OL" emriyle herseyi gökten lap diye indirip insanlari saskina cevirmek adeti yoktur Rabbimizin. Birileri bir takim mucizeler uydurup duruyor da cevresindeki gayet normal olan mucizeleri görmemezlikten geliyorlar. Eh o da bir mucize sayilir, kördürler, sagirdirlar, dilsizdirler ama hayattadirlar :D[/QUOTE] Ha, doğan tüm tüp bebekler Allaha şirktir öyleyse (sünnetullaha uygun değilse) söyleminize göre... öyle mi? (Allah yasalarının tersini yapmak yaratıcı ile zıtlaşmak ve eş koşmaktır). Peki ya sünnetullaha uygun olmaması da Allahın hikmeti ise ne olacak??? Ayrıca sizin mucize diye nitelediğiniz tüm olayların izah edilememesinin tek nedeni zamanın bilminin bunları açıklayacak yeterlilikte olmamasıdır. Bugün varsayımsal da olsa kuamtum ve kuramsal fizik başta olmak üzere pekçok bilim dalı mucizelere "varsayımsal" açıklamalar getirebiliyor. Yani meryemin kendisini döllediğini söylemek, neden tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olabileceğini söylemekten daha çok tercih ediliyor anlamış değilim. |
Zined selam anlamadığım şu? Neden kuranda elçilerin soy ve nesheblerinde bellir bir belirginlik yani anne ve baba ilişkisi varken neden isa'nın doğumunda bu denli sıradışı bir durum tercih edilmiştir.
|
[QUOTE=bartsimpson;17203]Ha, doğan tüm tüp bebekler Allaha şirktir öyleyse (sünnetullaha uygun değilse) söyleminize göre... öyle mi? (Allah yasalarının tersini yapmak yaratıcı ile zıtlaşmak ve eş koşmaktır).
Peki ya sünnetullaha uygun olmaması da Allahın hikmeti ise ne olacak??? Ayrıca sizin mucize diye nitelediğiniz tüm olayların izah edilememesinin tek nedeni zamanın bilminin bunları açıklayacak yeterlilikte olmamasıdır. Bugün varsayımsal da olsa kuamtum ve kuramsal fizik başta olmak üzere pekçok bilim dalı mucizelere "varsayımsal" açıklamalar getirebiliyor. Yani meryemin kendisini döllediğini söylemek, neden tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olabileceğini söylemekten daha çok tercih ediliyor anlamış değilim.[/QUOTE] Tüp bebekler Allah'a sirktir diye bir söz etmis degilim, o asirlarda henüz yoktu gibilerinden tüp/kavanoz icat edilmemisti diye yazmisim. Isa peygamber Kur'an indirilmeden evvel dogmustur ve bizlerinde o zamana göre degerlendirmemiz lazim gerekirse?!?!?!? herhalde tüp bebekten bahsetmemiz abes kacar. |
[QUOTE=bartsimpson;17204]Zined selam anlamadığım şu? Neden kuranda elçilerin soy ve nesheblerinde bellir bir belirginlik yani anne ve baba ilişkisi varken neden isa'nın doğumunda bu denli sıradışı bir durum tercih edilmiştir.[/QUOTE]
Bu Kuran ile ilgili değil İsrailoğulları ile ilgili bir durumdur. Onların ZAAFLARI üzerine giden ve samimiyetlerini gösterecek bir sınavdır. Gerçekte İsa'nın soyunun bir önemi de yok, önemli olan ona elçilik verilmiş olması. Zaten İsrailoğullarının anlaması gereken de tam olarak buydu. Hem Kuran'da hem de kainat kitabındaki Rabbimizin tüm ayetlerinin ortak özelliği şudur: Hak edeni doğru yola iletir, sapmayı hak edeni ise saptırır. Durumun özeti bu. Yani Allahın ayetleri hem hidayet hem dalalet özelliklidir, adamına göredir. İçinizde ne varsa size YİNE onu verir. Hem İsa'nın doğumu ve İsrailoğullarının durumuna bu açıdan bakabilirsiniz hem de Kuran'daki bir çok ayeti herkesin farklı anlamasına bu açıdan bakabilirsiniz. |
Nuh 17: Ve Allah sizi yeryüzünde bitki olarak bitirdi.
Meryem’in daha sonra erkeksiz hamile kaldığı da göz önüne alınırsa, bitki özelliğinde olması onun tıpkı çiçekli bitkilerin çoğunda görüldüğü gibi “erselik” yapıda olduğu, yani vücudunda hem erkek hem dişi üreme organı bulunduğu ihtimalini ortaya çıkarır ki, bizim kanaatimiz de bu yöndedir. Bu kanaatimizi doğrulayan bir husus da Âl-i Imran suresinin 42. ayetindeki “seni âlemlerin kadınlarına seçti” ifadesidir. Çünkü bu ifade ile belirtilen seçkinlik, Meryem’in meziyetleri dolayısıyla diğer kadınlardan üstünlüğünü değil, onun biyolojik farklılığını, fazlalığını, fizikî bakımdan diğer kadınlarla aynı yapıda olmadığını anlatmaktadır. Meryem’in erselik yapıda olması, ehlini terk edip uzak bir yerde tek başına yaşamaya gitmesinin sebebini de izah etmektedir. Yani Meryem, her problemli insanın yapabileceği gibi, bünyesindeki bu farklılığın meydana getirdiği psikolojik sıkıntı ile evini terk etmiştir. Ayrıca Meryem’in (20. ayette görüleceği üzere) “Bana bir beşer dokunmamıştır” şeklindeki ifadesi de, onun erselik yapıda olmasına uygun bir ifadedir. Çünkü Meryem “Bana bir erkek dokunmamıştır” dememiş, hem erkek hem kadın için söz konusu edilebilecek bir ifade kullanmıştır. Bütün bunlardan başka, Meryem’den rükû eden erkekler ile beraber rükû etmesinin istenmesi de çok ilginçtir. Yani Meryem’e haniflik konusunda erkek olarak görev yapması bildirilmiştir. Ayetteki “er-Rakiîn” ifadesinin müzekker getirilmesi herhâlde sadece seci’ [kafiye] olsun diye değildir. Tamamen Kur’an ayetlerindeki ifadelere dayandırdığımız bu tahminler, bilimsel gerçeklerle de hiçbir çelişki göstermemektedir: Erdişilik hermafroditlik ya da erseliklik olarak da bilinir. Aynı bireyde erkek ve dişi üreme organlarının birlikte bulunması. Çiçekli bitkilerin çoğunda … erdişilik görülür. (Ana Britannica; c:11, s:313) |
[QUOTE=Zinedov;17206]Bu Kuran ile ilgili değil İsrailoğulları ile ilgili bir durumdur. Onların ZAAFLARI üzerine giden ve samimiyetlerini gösterecek bir sınavdır. Gerçekte İsa'nın soyunun bir önemi de yok, önemli olan ona elçilik verilmiş olması. Zaten İsrailoğullarının anlaması gereken de tam olarak buydu.
Hem Kuran'da hem de kainat kitabındaki Rabbimizin tüm ayetlerinin ortak özelliği şudur: Hak edeni doğru yola iletir, sapmayı hak edeni ise saptırır. Durumun özeti bu. Yani Allahın ayetleri hem hidayet hem dalalet özelliklidir, adamına göredir. İçinizde ne varsa size YİNE onu verir. Hem İsa'nın doğumu ve İsrailoğullarının durumuna bu açıdan bakabilirsiniz hem de Kuran'daki bir çok ayeti herkesin farklı anlamasına bu açıdan bakabilirsiniz.[/QUOTE] ben sorumu tam anlatamadım herhalde. ben meryemin "cins"iyetine takılmadım, neden isa'nın doğumu için böyle sıradışı bir yol izlenmiş, normal bir anne ve babadan olmamış... onu sordum. velev ki bu şekilde bir doğum ve hamilelik mümkün, tarihte ve literatürde emsal ve örneğinin olması gerek diye düşünüyorum. |
[QUOTE=merdem;17208]
Erdişilik hermafroditlik ya da erseliklik olarak da bilinir. Aynı bireyde erkek ve dişi üreme organlarının birlikte bulunması. Çiçekli bitkilerin çoğunda … erdişilik görülür. (Ana Britannica; c:11, s:313)[/QUOTE] Ana Brittanicanın yazısı bana Meryemin çift üreme organı olduğunu söylüyor... çift kromozomu olduğunu değil.... (bunu siz yazdınız) PS: vasektomi ameliyatı olanların üreme organı ve koromozomları bellidir ama bu "çocuk sahibi olabilecekleri" anlamına gelmez. aynısı tüplerini bağlatan kadınlar içinde geçerlidir. |
Adem’in Çocukları ve İsa’nın Doğumu
posted in *PEYGAMBER | ÂDEM’İN ÇOCUKLARI KİMİNLE EVLENDİ? İlk etapta yalnızca iki veya ikiden fazla kız çocuğunun dünyaya gelmiş olması mümkündür, kardeş kardeşe evlilik olmaması için bu kızların yetişkinliklerinde eşeysiz, başka bir ifadeyle babasız, erkekli kızlı çocuklar doğurmaları mümkün olabilir. Örneğin bu şekilde iki kız çocuğu düşünelim. Yetişkinliklerinde her bir tanesi babasız olarak iki kız, diğeri iki erkek çocuk veya her birisi bir erkek ve bir kız çocuğu dünyaya getirseler, bu çocukların teyze çocukları olarak evlenmelerinde İslam dini açısından bir sakınca yoktur, böylece bu ilk aşamadan sonra artık eşeyli çoğalma rahatlıkla sürebilir. İsa peygamberin babasız olarak dünyaya gelmesini örnek gösterebiliriz. “Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona “ol” demesiyle o da hemen oluverdi.” 3/59 İSA’NIN BABASIZ DÜNYAYA GELMESİ Mesaj:[SIZE="4"] İsrail soyunun ırkçı tutumuna ve erkeğin otoriter egemenliğine meydan okumadır. Ey İsrail, işte sizin soyunuzdan gelmeyen bir nesil![/SIZE] Ey erkekler, işte siz olmadan da kadınlar çocuk dünyaya getirebilirler. Ey insanlar, bir kadın kendi başına pek çok şeyi başarabilir. Hz. Âdem de hem annesiz hem babasız var olmuştu; ancak, bu Allah’ın onun annesi ya da babası olduğu anlamına gelmiyordu. Allah, O’nun yaratıcısıdır. Hz İsa’nın durumu da bundan farklı değildir. 4130. soru: Erkek olmadan üreme olur mu? (Murat Elitaş): Canlılarda çeşitli eşeysiz ve eşeyli üreme tipleri görülüyor. Eşeysiz üremede zaten cinsiyetlere ihtiyaç duyulmuyor. Eşeyli üreme tiplerinin bazılarında da, erkek olmaksızın üreme gerçekleşebiliyor. Bunlar hakkında daha önce bize yollanan sorulara uzun uzadıya cevaplar verildi. Çok “genel” karakter taşıyan sorunuzun insanlara yönelik olduğunu düşünerek devam ediyorum. Çok ender olarak, erkek gamet hücresi olmaksızın yumurta hücrelerinden gebelik oluşması görülebiliyor. Tıp literatüründe bununla ilgili, çok sınırlı sayıda da olsa, örnekler bulunuyor. Yumurta hücresinde diploidi (2n olma durumu), ya da iki yumurta hücresinin kaynaşması gibi aslında “patolojik” sayılabilecek vakalar sonucunda embriyonun gelişmesiyle “kendiliğinden üreme” gerçekleşebiliyor. Bunun dışında, dünyanın farklı yerlerinde çok sayıda araştırmacı, sperm hücresi olmaksızın yumurta hücresini başka yollarla döllemeyi başardılar. Ayrıca klonlama gibi bazı özel yöntemlerde de, erkek varlığına gerek duyulmuyor. (Deniz Candaş) [url]http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ettikleriniz/arama.php[/url] Seks olmadan üreme: “Üremek için mutlaka erkek ile dişinin birleşmesi gerekmez. Örneğin bakteriler biyolojik kopya makineleri gibi çalışarak trilyonlarca benzer yaratır. Her bakteri büyür ve bölünerek iki tam bakteri oluşturur. Sekle ilgili olmayan bu aseksüel üreme sırasında her bakteri kendisini yaratan bakterinin genetik bir kopyasını oluşturur(mutasyonlar hariç). Demek ki her bakteri bir klon (aynı hücreden üremiş hücreler yığını) yaratır. Bazı hayvanların dişileri erkekle birleşme yapmadan üremeyi sağlar. İki düzineden fazla yılan türü partenogenezle (döllenmemiş yumurtanın gelişmesi) çoğalır. Yeni Meksika kamçıkuyruk kertenkeleleri gibi bazı türlerde erkek yoktur. Partenogenez kısa vadede bazı yararlar sağlar: Çevresi değişen bir hayvan, kolayca başka bir yere göçüp çoğalmaya orada devam edebilir. Fakat partenogenez uzun vadede zararlıdır, çünkü erkek ve dişinin birleşmesi olmadığından genlerin karışması ve bundan doğan çeşitlilik yoktur. Bunun yerine aynı genetik işaretleri taşıyan hücrelerden oluşmuş kolanlar vardır; bu ise, mutasyonlar hariç, evrim açısından bir çıkmaz sokaktır. Çünkü ortama uyum, ancak bir türde değişik karakterde bireyler oluşu ile mümkündür. Bazı hayvanlarda partenogenez ve seksüel üreme bir arada bulunur. Meksika’da yaşayan üç balık türünde dişiler diğer türlerin erkekleri ile birleşme yapar; fakat sperme yalnızca yumurtaların gelişmesini başlatmak içindir. Erkek genleri yumurtaya girmez ve yeni nesil yine yumurta klonlarından oluşur. Meksika’daki diğer üç balık türü ise “hibridogenez” ile çoğalır. Yani dişiler yabancı türden erkeklerle birleşme yapar; fakat oluşan hibrid (melez), seksüel olgunluğa erişince babadan gelen genleri dışarı atar. Böylece nesilden nesile yalnızca anadan gelen genler geçer. Arı, eşekarısı ve karıncaları içeren zarkanatlılarda (Himenoptera) erkeklerin yumurtadan çıkıp çıkmaması dişinin keyfine kalmış bir şeydir. Döllenmemiş yumurtalardan dişi çıkar. Dişi sperme depolama organındaki spermleri yumurtaya katarak veya katmayarak yumurtladığı yumurtaların cinsiyetini belirler. Genellikle yıl boyunca yumurtalardan yalnız dişiler çıkar, yalnızca üreme mevsiminden hemen önce yeteri kadar erkek üretilir. Birçok hayvan türü, örneğin tatlısı polipleri ve bitki bitleri, çevre koşulları elverişli ise eşeysiz (aseksüel) üreme yapar. Ortam koşulları kötüleşince eşeyli (seksüel) üremeye geçerler. Hermafroditlerde aynı bireyde hem erkek, hem dişi seks organları bulunur. Bu gibi hayvanlar üremek için kendi kendilerini döllerler. Deniztavşanı denilen deniz salyangozu böyledir. Ağzının sağında erkek üreme organı (penis) ve sırtının ortasında vagina bulunur. Bu hayvanlar birleşmeyi klasik biçimde veya bir seks cümbüşü şeklinde yaparlar. İki salyangoz eşleyebilir, o zaman biri dişi, biri de erkek rolünü alır. Ya da bir grup salyangoz zincirleme birleşme yapar, her biri aynı zamanda hem dişi, hem de erkek görevini üstlenir. Mercan kayalıklarında yaşayan bazı balıklar, örneğin şakayık balığı, hem erkek hem de dişi özelliklerini taşıyarak doğar, fakat hayatı sırasında önce erkek, sonra dişi olarak davranır. Bu balıklar sosyal birimler halinde yaşar, her sosyal birimde iri bir dişi, küçük bir erkek ve birkaç yavru bulunur. Dişi ölür veya kaybolursa ilginç bir seks değişmesi olur, erkeklerin en irisi 60 günden az bir zamanda dişiye dönüşerek yumurtlamaya başlar. (Bilim ve Teknik, sayı 246, s.57-58, Mayıs 1988) Bakire Doğumlar: “Bazı yılan türlerinin dişileri bir erkekle bir araya gelmeden bile doğum yapabiliyor. Dişi yılanlar çiftleşmeden sonra sperm depolayabiliyorlar ve bilim adamları dişi yılanların bunu uzun yıllar soyutlanmış halde yaşadıktan sonra gebe kalmak için kullanabildiğini düşünüyorlardı. Ancak, 2 yıl önce Colorado Üniversitesi’nden David Chiszar çıngıraklı yılanının ikisi ölü biri yaşayan 3 yılan doğurduğunu görmüş. Doğum yapan yılan bir erkekle hiçbir zaman birlikte olmamıştı. Bebek yılanların babasız olduklarını ispat etmek üzere Chiszar, zehirsiz ufak bir yılan cinsi olan bir Thamnophis’in de bakire doğum yaptığını görmüş olan Arizona Eyalet Üniversitesi’nden Gordon Schuett ile birlikte, yılanlar üzerinde genetik testler yapmış. Bebeklerin annelerinin kopyaları olmadıklarını görmüşler.” (Bilim ve Teknik, sayı 360, s.10 Kasım 1997. New Scientist, 27 Eylül 1997) İnsan kopyalayamadı ‘bakire doğumu’ buldu: WASHINGTON – Dünyada ilk kez insan embriyonunu klonlayarak kök hücre ürettiği açıklamasını yapan Güney Koreli bilim insanı Hwang Woo-suk, bu konuda yanıldı; ama bu sayede sandığından çok farklı bir buluş gerçekleştirmiş oldu. ABD’li uzmanlar, Hwang’ın 2004′te ürettiği kök hücreler üstünde yaptıkları yeniden incelemede şaşırtıcı bir sonuca ulaştı: Bu hücreler dünyada partenogenez (döllenmesiz üreme) yöntemiyle geliştirilen ilk insan embriyonik kök hücreleri. Bitkiler ve bazı sürüngenlerde yaygın bir üreme metodu olan partenogenezde dişi, döllenmemiş yumurtaların yapay aktivasyonu yoluyla, erkeğin katılımı olmadan döl üretebiliyor. Memelilerde partenogenez ise çok güç. Klonlamadaysa, bir yumurtanın çekirdeği, farklı bir bedenden alınmış bir hücrenin çekirdeğiyle değiştiriliyor ve bu işlemle, teorik olarak, genetik olarak eş embriyonik kök hücreler üretiliyor. Hwang, 2004′te insan hücreleri üzerinde bu işlemi yaptığını iddia etmiş, bir sene sonra araştırmasının hatalı olduğunu itiraf etmişti. Hwang’ın kök hücrelerinin genetik malzemesinin sadece donör kadının yumurtasından alındığı, insan embriyonundan klonlanmadığı ortaya çıkmıştı. ABD’li uzmanlar Hwang’ın ‘tesadüfen’ gerçekleştirdiği ‘bakire doğumu’nun, büyük bir buluş olduğunu vurguladı. Embriyonik kök hücreler yeni tıbbi tedaviler yaratmakta kullanılabilecek. Partenogenez kök hücrelerin, klonlanmış hücrelerden elde edilenler kadar faydalı olmasa da çalışmalara katkı sağlayacağı düşünülüyor. (afp, Reuters) (Radikal-04/08/2007) |
[QUOTE=bartsimpson;17209]ben sorumu tam anlatamadım herhalde.
ben meryemin "cins"iyetine takılmadım, neden isa'nın doğumu için böyle sıradışı bir yol izlenmiş, normal bir anne ve babadan olmamış... onu sordum. velev ki bu şekilde bir doğum ve hamilelik mümkün, tarihte ve literatürde emsal ve örneğinin olması gerek diye düşünüyorum.[/QUOTE] Benim bir önceki mesajımda, "alıntı yaptığınız yerde" sorunuzun TAM yanıtı mevcut. Detayı ise konudaki ilk mesajımda var. |
[QUOTE=merdem;17211]Adem’in Çocukları ve İsa’nın Doğumu
posted in *PEYGAMBER | ÂDEM’İN ÇOCUKLARI KİMİNLE EVLENDİ? İlk etapta yalnızca iki veya ikiden fazla kız çocuğunun dünyaya gelmiş olması mümkündür, kardeş kardeşe evlilik olmaması için bu kızların yetişkinliklerinde eşeysiz, başka bir ifadeyle babasız, erkekli kızlı çocuklar doğurmaları mümkün olabilir. Örneğin bu şekilde iki kız çocuğu düşünelim. Yetişkinliklerinde her bir tanesi babasız olarak iki kız, diğeri iki erkek çocuk veya her birisi bir erkek ve bir kız çocuğu dünyaya getirseler, bu çocukların teyze çocukları olarak evlenmelerinde İslam dini açısından bir sakınca yoktur, böylece bu ilk aşamadan sonra artık eşeyli çoğalma rahatlıkla sürebilir. İsa peygamberin babasız olarak dünyaya gelmesini örnek gösterebiliriz. “Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona “ol” demesiyle o da hemen oluverdi.” 3/59 İSA’NIN BABASIZ DÜNYAYA GELMESİ Mesaj:[SIZE="4"] İsrail soyunun ırkçı tutumuna ve erkeğin otoriter egemenliğine meydan okumadır. Ey İsrail, işte sizin soyunuzdan gelmeyen bir nesil![/SIZE] Ey erkekler, işte siz olmadan da kadınlar çocuk dünyaya getirebilirler. Ey insanlar, bir kadın kendi başına pek çok şeyi başarabilir. Hz. Âdem de hem annesiz hem babasız var olmuştu; ancak, bu Allah’ın onun annesi ya da babası olduğu anlamına gelmiyordu. Allah, O’nun yaratıcısıdır. Hz İsa’nın durumu da bundan farklı değildir. 4130. soru: Erkek olmadan üreme olur mu? (Murat Elitaş): Canlılarda çeşitli eşeysiz ve eşeyli üreme tipleri görülüyor. Eşeysiz üremede zaten cinsiyetlere ihtiyaç duyulmuyor. Eşeyli üreme tiplerinin bazılarında da, erkek olmaksızın üreme gerçekleşebiliyor. Bunlar hakkında daha önce bize yollanan sorulara uzun uzadıya cevaplar verildi. Çok “genel” karakter taşıyan sorunuzun insanlara yönelik olduğunu düşünerek devam ediyorum. Çok ender olarak, erkek gamet hücresi olmaksızın yumurta hücrelerinden gebelik oluşması görülebiliyor. Tıp literatüründe bununla ilgili, çok sınırlı sayıda da olsa, örnekler bulunuyor. Yumurta hücresinde diploidi (2n olma durumu), ya da iki yumurta hücresinin kaynaşması gibi aslında “patolojik” sayılabilecek vakalar sonucunda embriyonun gelişmesiyle “kendiliğinden üreme” gerçekleşebiliyor. Bunun dışında, dünyanın farklı yerlerinde çok sayıda araştırmacı, sperm hücresi olmaksızın yumurta hücresini başka yollarla döllemeyi başardılar. Ayrıca klonlama gibi bazı özel yöntemlerde de, erkek varlığına gerek duyulmuyor. (Deniz Candaş) [url]http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ettikleriniz/arama.php[/url] Seks olmadan üreme: “Üremek için mutlaka erkek ile dişinin birleşmesi gerekmez. Örneğin bakteriler biyolojik kopya makineleri gibi çalışarak trilyonlarca benzer yaratır. Her bakteri büyür ve bölünerek iki tam bakteri oluşturur. Sekle ilgili olmayan bu aseksüel üreme sırasında her bakteri kendisini yaratan bakterinin genetik bir kopyasını oluşturur(mutasyonlar hariç). Demek ki her bakteri bir klon (aynı hücreden üremiş hücreler yığını) yaratır. Bazı hayvanların dişileri erkekle birleşme yapmadan üremeyi sağlar. İki düzineden fazla yılan türü partenogenezle (döllenmemiş yumurtanın gelişmesi) çoğalır. Yeni Meksika kamçıkuyruk kertenkeleleri gibi bazı türlerde erkek yoktur. Partenogenez kısa vadede bazı yararlar sağlar: Çevresi değişen bir hayvan, kolayca başka bir yere göçüp çoğalmaya orada devam edebilir. Fakat partenogenez uzun vadede zararlıdır, çünkü erkek ve dişinin birleşmesi olmadığından genlerin karışması ve bundan doğan çeşitlilik yoktur. Bunun yerine aynı genetik işaretleri taşıyan hücrelerden oluşmuş kolanlar vardır; bu ise, mutasyonlar hariç, evrim açısından bir çıkmaz sokaktır. Çünkü ortama uyum, ancak bir türde değişik karakterde bireyler oluşu ile mümkündür. Bazı hayvanlarda partenogenez ve seksüel üreme bir arada bulunur. Meksika’da yaşayan üç balık türünde dişiler diğer türlerin erkekleri ile birleşme yapar; fakat sperme yalnızca yumurtaların gelişmesini başlatmak içindir. Erkek genleri yumurtaya girmez ve yeni nesil yine yumurta klonlarından oluşur. Meksika’daki diğer üç balık türü ise “hibridogenez” ile çoğalır. Yani dişiler yabancı türden erkeklerle birleşme yapar; fakat oluşan hibrid (melez), seksüel olgunluğa erişince babadan gelen genleri dışarı atar. Böylece nesilden nesile yalnızca anadan gelen genler geçer. Arı, eşekarısı ve karıncaları içeren zarkanatlılarda (Himenoptera) erkeklerin yumurtadan çıkıp çıkmaması dişinin keyfine kalmış bir şeydir. Döllenmemiş yumurtalardan dişi çıkar. Dişi sperme depolama organındaki spermleri yumurtaya katarak veya katmayarak yumurtladığı yumurtaların cinsiyetini belirler. Genellikle yıl boyunca yumurtalardan yalnız dişiler çıkar, yalnızca üreme mevsiminden hemen önce yeteri kadar erkek üretilir. Birçok hayvan türü, örneğin tatlısı polipleri ve bitki bitleri, çevre koşulları elverişli ise eşeysiz (aseksüel) üreme yapar. Ortam koşulları kötüleşince eşeyli (seksüel) üremeye geçerler. Hermafroditlerde aynı bireyde hem erkek, hem dişi seks organları bulunur. Bu gibi hayvanlar üremek için kendi kendilerini döllerler. Deniztavşanı denilen deniz salyangozu böyledir. Ağzının sağında erkek üreme organı (penis) ve sırtının ortasında vagina bulunur. Bu hayvanlar birleşmeyi klasik biçimde veya bir seks cümbüşü şeklinde yaparlar. İki salyangoz eşleyebilir, o zaman biri dişi, biri de erkek rolünü alır. Ya da bir grup salyangoz zincirleme birleşme yapar, her biri aynı zamanda hem dişi, hem de erkek görevini üstlenir. Mercan kayalıklarında yaşayan bazı balıklar, örneğin şakayık balığı, hem erkek hem de dişi özelliklerini taşıyarak doğar, fakat hayatı sırasında önce erkek, sonra dişi olarak davranır. Bu balıklar sosyal birimler halinde yaşar, her sosyal birimde iri bir dişi, küçük bir erkek ve birkaç yavru bulunur. Dişi ölür veya kaybolursa ilginç bir seks değişmesi olur, erkeklerin en irisi 60 günden az bir zamanda dişiye dönüşerek yumurtlamaya başlar. (Bilim ve Teknik, sayı 246, s.57-58, Mayıs 1988) Bakire Doğumlar: “Bazı yılan türlerinin dişileri bir erkekle bir araya gelmeden bile doğum yapabiliyor. Dişi yılanlar çiftleşmeden sonra sperm depolayabiliyorlar ve bilim adamları dişi yılanların bunu uzun yıllar soyutlanmış halde yaşadıktan sonra gebe kalmak için kullanabildiğini düşünüyorlardı. Ancak, 2 yıl önce Colorado Üniversitesi’nden David Chiszar çıngıraklı yılanının ikisi ölü biri yaşayan 3 yılan doğurduğunu görmüş. Doğum yapan yılan bir erkekle hiçbir zaman birlikte olmamıştı. Bebek yılanların babasız olduklarını ispat etmek üzere Chiszar, zehirsiz ufak bir yılan cinsi olan bir Thamnophis’in de bakire doğum yaptığını görmüş olan Arizona Eyalet Üniversitesi’nden Gordon Schuett ile birlikte, yılanlar üzerinde genetik testler yapmış. Bebeklerin annelerinin kopyaları olmadıklarını görmüşler.” (Bilim ve Teknik, sayı 360, s.10 Kasım 1997. New Scientist, 27 Eylül 1997) İnsan kopyalayamadı ‘bakire doğumu’ buldu: WASHINGTON – Dünyada ilk kez insan embriyonunu klonlayarak kök hücre ürettiği açıklamasını yapan Güney Koreli bilim insanı Hwang Woo-suk, bu konuda yanıldı; ama bu sayede sandığından çok farklı bir buluş gerçekleştirmiş oldu. ABD’li uzmanlar, Hwang’ın 2004′te ürettiği kök hücreler üstünde yaptıkları yeniden incelemede şaşırtıcı bir sonuca ulaştı: Bu hücreler dünyada partenogenez (döllenmesiz üreme) yöntemiyle geliştirilen ilk insan embriyonik kök hücreleri. Bitkiler ve bazı sürüngenlerde yaygın bir üreme metodu olan partenogenezde dişi, döllenmemiş yumurtaların yapay aktivasyonu yoluyla, erkeğin katılımı olmadan döl üretebiliyor. Memelilerde partenogenez ise çok güç. Klonlamadaysa, bir yumurtanın çekirdeği, farklı bir bedenden alınmış bir hücrenin çekirdeğiyle değiştiriliyor ve bu işlemle, teorik olarak, genetik olarak eş embriyonik kök hücreler üretiliyor. Hwang, 2004′te insan hücreleri üzerinde bu işlemi yaptığını iddia etmiş, bir sene sonra araştırmasının hatalı olduğunu itiraf etmişti. Hwang’ın kök hücrelerinin genetik malzemesinin sadece donör kadının yumurtasından alındığı, insan embriyonundan klonlanmadığı ortaya çıkmıştı. ABD’li uzmanlar Hwang’ın ‘tesadüfen’ gerçekleştirdiği ‘bakire doğumu’nun, büyük bir buluş olduğunu vurguladı. Embriyonik kök hücreler yeni tıbbi tedaviler yaratmakta kullanılabilecek. Partenogenez kök hücrelerin, klonlanmış hücrelerden elde edilenler kadar faydalı olmasa da çalışmalara katkı sağlayacağı düşünülüyor. (afp, Reuters) (Radikal-04/08/2007)[/QUOTE] Yazdıklarınızın hiç birisi sağlıklı ve aklı yerinde bir "insan" -bakın özelikle insan diyorum- modeline örnek değil. hadi benim beklentimi de bir tarafa bırakalım. siz insanlar arasında bu şekilde üremenin normal olarak olabileceğini hatta ve hatta aralarından bu şekil bir üreme ile peygamber dahi çıkabileceğini söylüyorsunuz. Yazdıklarınızın hiçbirisini ciddiye alamayacağım için kusura bakmayın. çünkü yadığınız ayet ile "kendinizle" çelişiyorsunuz... ama yazdığınız ayet isa konusunda beni düşünmeye ve araştırmaya sevkedecek ... “Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. [B][COLOR="Red"]Onu topraktan yarattı[/COLOR][/B], sonra ona “ol” demesiyle o da hemen oluverdi.” 3/59 |
[QUOTE=Zinedov;17215]Benim bir önceki mesajımda, "alıntı yaptığınız yerde" sorunuzun TAM yanıtı mevcut. Detayı ise konudaki ilk mesajımda var.[/QUOTE]
tekrar okudum sorumun cevabını aldım... |
Bakın sorun şu;
Meryem fenotipik/görünüm olarak kadın, burada anlaşalım. İsa ise fenotipik olarak erkek. Fenotipi kadın bir bireyde Y kromozomu bulunması çok istisnai durumlar hariç mümkün değil, istisnai durumların neredeyse hemen hepsinde de kadın cinsiyet ve Y kromozomu birlikte varsa bile bu bireyler doğurgan değiller. İsaya geri dönelim. Fenotipi/görünümü erkek. Y kromozomunu nereden aldınız? Sakın klonlama demeyin, klonlasanız bile sadece fenotipik olarak ikinci bir Meryem elde edersiniz. Bir erkek değil. Mosaisizm ile kadın bir bireyden erkek eli değmeden bir erkek çocuk doğumu ile ilgili bir literatür bulursanız hep beraber inceleriz. Selametle |
[QUOTE=ates demir;17221]Bakın sorun şu;
Meryem fenotipik/görünüm olarak kadın, burada anlaşalım. İsa ise fenotipik olarak erkek. Fenotipi kadın bir bireyde Y kromozomu bulunması çok istisnai durumlar hariç mümkün değil, istisnai durumların neredeyse hemen hepsinde de kadın cinsiyet ve Y kromozomu birlikte varsa bile bu bireyler doğurgan değiller. İsaya geri dönelim. Fenotipi/görünümü erkek. Y kromozomunu nereden aldınız? Sakın klonlama demeyin, klonlasanız bile sadece fenotipik olarak ikinci bir Meryem elde edersiniz. Bir erkek değil. Mosaisizm ile kadın bir bireyden erkek eli değmeden bir erkek çocuk doğumu ile ilgili bir literatür bulursanız hep beraber inceleriz. Selametle[/QUOTE] Sevgili ateş bu ayet bizi nereye götürür. hep birlikte bir el atalım... “Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona “ol” demesiyle o da hemen oluverdi.” 3/59 |
Sevgili bart
Her insan Allah ın bir kelimesidir ve onun Ol demesiyle olan bir bireydir. Bu Adem için de İsa için de sizin için de benim için de diğerleri için de aynıdır. Hepimiz topraktanız. Bileşenlerimizden biri bu. Ayet İsa nın babası haşa Allah tır diyenleredir. diye düşünüyorum. Bi elde sen atıver :) Selam ve hürmetle |
“Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona “ol” demesiyle o da hemen oluverdi.” 3/59
Ayet; İsa'nın babası Allah'tır diyenlere bir cevapsa, İsa'nın (yani mucize olarak nitelendirilen bir kişinin) durumu Adem'in (yaratılmış tüm beşerin) durumundan farklı değil. Yaratılmada bir sorun yok. (XX+XY) Yani herşey normal. Sadece baba kim onu bulamıyoruz. O zaman niye bir olağanüstülük arıyoruz. Dünyada babasız doğan milyonlarca çocuk var. Hatta bakire kadınlar, kızlar bile hamile kalabiliyor. Siz hamamda kadınlar matinesinde göbek taşını yıkamadan oturup hamile kalan kızları duymadınız mı? İlla Adem'i de İsa'yı da sexüel (sex: türkçe bir kelime değildir, cinsiyet ve cinsellik demektir) sapkınlıklara (sapkın olma durumunu anlatan bu türkçe sözcük doğru yoldan ayrılmış olan insanalar için kullanımaktadır.) yamama çabamız niye anlayamıyorum. Zira, kendi kendini döllemek -mümkün olmasa bile- normal bir insanın yapacağı bir hareket ve davranış değildir. Doğaya ve İnsan fıtratına terstir. Bakın Ayet ne diyor. Bakara (223) Kadınlarınız sizin ekinliğinizdir. Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak) güzel davranışlar takdim edin. Allah'a karşı gelmekten sakının ve her hâlde onun huzuruna varacağınızı bilin. (Ey Muhammed!) Mü'minler'i müjdele. |
Ben bir YAMAMA çabası görmüyorum. Dostlar OKUyup OKUduklarından bize bilgilerini aktarıyorlar. Saygıyla eğiliyorum önlerinde. Çabalarından dolayı. Lakin ben böyle düşünmüyorum.
İsa babasız, babası haşa Allahtır diyen hristiyanlara bu ayetlerle gönderme yağıldığını düşünüyorum. Babalı yada babasız, eşeyli veya eşeysiz olsun asıl mucize İsa nın zamanın dindarlarına korkmadan verdiği ultimatom ve ayardır. Tıpkı İbrahim, tıpkı Musa tıpkı son nebi gibi. Selam |
Hayret bir sey dogrusu. Temanin basinda Dost1 Kardesimiz Hakki Yilmaz'den cok güzel ve anlasilir bir sekilde paylasimlarda bulunmus.
Bir problemim yok, gayet akla yatkin. Ben sadece Isa peygamber ile Yahya peygamber ile ilgili benzer ayetler hususunda takilmistim. Itirazlardan evvel Dost1 Kardesimizin baslikta sundugu yaziyi acaba okusunuz mu degerli kardeslerim? |
Cok uzun zaman degil, bundan bir kac yüz evveli dünya yuvarlaktir diyenler kiliseden aforoz ediliyor, islamda kafir ilan ediliyordu.
Dünya dönüyor diyenler de ayni durumlara düsüyorlardi. Sanki dünyanin yuvarlak olusu ve dönmesi tespit edilene kadar dünya düzdü ve dönmüyormuydu. Birisi kalkip avrupada ikamet ettigi halde telefon bulunmazdan evvel amerikadaki amcam ile konusma yaptim, video/film icat edilmeden evvel bilmem kim ile görüstüm deseydi yine taslanir, yakilir, aforoz edilir ve kafir ilan edilirdi. Sanki Jules Verne dünyayi 80 günde kendisimi devrialem yapmisti da o romani yazmisti? Ya da Kaptan Nemo'yla beraber mi denizaltinda yasamisti? Yoksa uzayli filimleri cevirenlerin devrinde aya mi gidilmisti acaba? Simdi yani bilim henüz kesinkes bir sonuca ulasamadi diye ille de ISA'ya bir baba aramanin sacmaligi nedir? Namusunu bir kale koruyan Meryem'e ille de bir koca aramanin amaci nedir? Ileride yapilan incelemeler sonucu ne kadar cahil bir düsüncelerde oldugumuzu ortaya koyduklari zaman bir koskocaman "ahaaaaaaa" simdi oldu, anladik mi diyecegiz? Eh her soruya/ayete bir cevap ariyorsak, arayalim arastiralim acaba lahanadan mi olustuk yoksa pirasadan mi belki de hiyardandir.:D isirgan otu de olabilir. Nuh 17: Ve Allah sizi yeryüzünde bitki olarak bitirdi. |
[QUOTE=merdem;17230]Cok uzun zaman degil, bundan bir kac yüz evveli dünya yuvarlaktir diyenler kiliseden aforoz ediliyor, islamda kafir ilan ediliyordu.
Dünya dönüyor diyenler de ayni durumlara düsüyorlardi. Sanki dünyanin yuvarlak olusu ve dönmesi tespit edilene kadar dünya düzdü ve dönmüyormuydu. Birisi kalkip avrupada ikamet ettigi halde telefon bulunmazdan evvel amerikadaki amcam ile konusma yaptim, video/film icat edilmeden evvel bilmem kim ile görüstüm deseydi yine taslanir, yakilir, aforoz edilir ve kafir ilan edilirdi. Sanki Jules Verne dünyayi 80 günde kendisimi devrialem yapmisti da o romani yazmisti? Ya da Kaptan Nemo'yla beraber mi denizaltinda yasamisti? Yoksa uzayli filimleri cevirenlerin devrinde aya mi gidilmisti acaba? Simdi yani bilim henüz kesinkes bir sonuca ulasamadi diye ille de ISA'ya bir baba aramanin sacmaligi nedir? Namusunu bir kale koruyan Meryem'e ille de bir koca aramanin amaci nedir? Ileride yapilan incelemeler sonucu ne kadar cahil bir düsüncelerde oldugumuzu ortaya koyduklari zaman bir koskocaman "ahaaaaaaa" simdi oldu, anladik mi diyecegiz? Eh her soruya/ayete bir cevap ariyorsak, arayalim arastiralim acaba lahanadan mi olustuk yoksa pirasadan mi belki de hiyardandir.:D isirgan otu de olabilir. Nuh 17: Ve Allah sizi yeryüzünde bitki olarak bitirdi.[/QUOTE] Sayın Merdem yazılanlara cevap verdiğiniz ve bilginizi paylaştığınız için bizde sizin gibi katkıda bulunuyoruz. Yoksa kişisel bir durum olduğu izlenimine kapılmayınız... Haddimiz değildir... Bu mihvalde... Bizim İsa'ya baba aramamız saçmalık oluyor... Ama sizin meryeme hermaphrodite demeniz saçmalık olmuyor... Bizim namusunu bir kale gibi koruyan Meryem'e ille de bir koca aramamızın amacı belli de... Sizin meryeme ısrarla hermaphrodite demenizin amacı ne??? Eh... Bu da bir bakış açısı... Ne diyim.... Bakın... İsanın hermaphrodite bir varlıktan dünyaya geldiği yerine, ufolar tarafından dünyaya bırakılan bir uzaylı olduğunu söyleseler dahi, bu benim bir rasul olarak ona bakışımı ve inancımı değiştirmez. Zavallı adamın getirdiği inanç sistemi ve hümanist olgulardan çok, nelerle ilgileniyoruz. Bu konuda sıradışı ve extrem bir keşif yapmanın, bizim inanç dünyamıza yada imanımıza ne faydası olacak??? Patatesten adam mı üreticez ??? Yoksa Almanlar üretti de haberimiz mi yok ??? Ne ???? |
Almanlar patatesden adam üretse idiler [U]belki [/U]haklarinda daha hayirli olurdu, ISA /hasa/ Allah'in oglu demelerinden daha hayirli olurdu.
Siz herhalde daha ne Zinedov Kardesimizin nede Hakki Yilmaz Hocamizin ne icin emekler harcadiklarinin farkinda degilsiniz. Bu ve bu gibi kardeslerimiz Hakki batildan ayirmak icin ugrasiyorlar. Modern tibba katkilarda bulunmak icin degil. Akillarimizi bulandirmak icin degil. |
Selamün Aleyküm Dostlar;
İslamiyet temel olarak akıl ve mantık dinidir, aklın başa gelmesi, aklın yolundan gitmektir. Hakkı batıldan ayırmak demek, varolan problemleri çözerken akla, mantığa, Süntetullaha uygun çözümler üretmek, uygun olmayan çözümleri eleyecek idrak ve muhakeme kabiliyetine akla sahip olmaktır. Kuranın gönderdiği en önemli kaynak akıldır, düşüncedir, kelamlar yardımcıdır, öğüttür, uyarıdır. Sünnetullahı, yani Allahın kitabını, yarattığı yaratmaya devam ettiği ayetleri, apaçık ayetleri biz toplum olarak yeterince algılayamıyoruz, özümsemiyoruz, atalarımızın telkinlerinden kurtulamıyoruz, onların izinden gittiğimiz için işin özünü anlamıyoruz. Allahın kitabını, yasalarını kimse değiştiremez, kimsenin elinde böyle bir güç yoktur. Bunları görecek olan anlayacak olan akıldır. Aklın dışında açıklamalar yaparsak, çözümler üretmeye kalkarsak bu hak olmaz, batıl olur. İnsan bedeninin çoğalması üremesi de da bu kapsam içerisindedir. İsa resulun bedeni için bile olsa İsanın bedeninin sünnetullaha aykırı şekilde yani ilkel canlılarda olan çoğalma şekli hermafroditlikle açıklamaya çalışmak hayal kurmaktır, aklın mantığın dışına çıkmaktır, batıldır. Bir düşünmek lazım; anlatılanlarda İsanın bedeninin nasıl doğduğumu? yoksa İsa Resulün nasıl doğduğu mu? anlatılmakta! Soyut kavrama yeteneğimizi yeterince geliştirmediğimiz için anlatılanları hep somut düzeyde anlamaya çalışıyoruz, yanlış anlamalarda sünnetullaha aykırı açıklamalarda bu nedenle oluyor. Kuranda anlatılanlar kelimelere vurulduktan sonra biz okuyanlar için artık soyut alemdedirler. Ne anlama manaya geldiklerini, aklın mantığın ve sünnetullahın dışına çıkmadan tespit etmek daha doğrudur diye düşünüyorum. sünnetullahın dışında çıkarımlarda bulunuyorsak, demek ki olayın özünü anlayamadık daha... Şimdi biz İslam dini akla önem veren dindir diyoruz ama, açıklamalarımız akli değil? Bunun sebebi nedir? |
[QUOTE=merdem;17236]Almanlar patatesden adam üretse idiler [U]belki [/U]haklarinda daha hayirli olurdu, ISA /hasa/ Allah'in oglu demelerinden daha hayirli olurdu.
Siz herhalde daha ne Zinedov Kardesimizin nede Hakki Yilmaz Hocamizin ne icin emekler harcadiklarinin farkinda degilsiniz. Bu ve bu gibi kardeslerimiz Hakki batildan ayirmak icin ugrasiyorlar. Modern tibba katkilarda bulunmak icin degil. Akillarimizi bulandirmak icin degil.[/QUOTE] Sayın Merdem, "Sayın Merdem yazılanlara cevap verdiğiniz ve bilginizi paylaştığınız için bizde [I][COLOR="Red"][B]sizin gibi[/B][/COLOR][/I] katkıda bulunuyoruz." dedik... Hakkı beyi'de, Zined'i de, Halil Ağabeyi'de severim ve dinlerim... Bu forumda sizin geldiğiniz yollardan bizde geçtik... Takdir edip etmemek bana kalmıştır. Eğer yanlış bir söylemim veya haksızlığım varsa, onlar bana gereken cevabı verir, bende dinlerim, merak buyurmayınız... Başkalarının avukatlığını yapmaktan ziyade fikirlerimizi konuşturalım, amaçtan sapmayalım.... Sevgi ile kalın. |
Onun, benim, senin demen ile inanman ile bir seyler degisecek degil herhalde. Rabbimiz Isa'yi nasil yarattiysa öyle yaratmistir. Dogdugu, öldügü ve tekrar dirilecegi gün selam üzerine olsun..
Isteyen istedigine inansin. |
[QUOTE=mustafabey;17238]Selamün Aleyküm Dostlar;
İslamiyet temel olarak akıl ve mantık dinidir, aklın başa gelmesi, aklın yolundan gitmektir. Hakkı batıldan ayırmak demek, varolan problemleri çözerken akla, mantığa, Süntetullaha uygun çözümler üretmek, uygun olmayan çözümleri eleyecek idrak ve muhakeme kabiliyetine akla sahip olmaktır. Kuranın gönderdiği en önemli kaynak akıldır, düşüncedir, kelamlar yardımcıdır, öğüttür, uyarıdır. Sünnetullahı, yani Allahın kitabını, yarattığı yaratmaya devam ettiği ayetleri, apaçık ayetleri biz toplum olarak yeterince algılayamıyoruz, özümsemiyoruz, atalarımızın telkinlerinden kurtulamıyoruz, onların izinden gittiğimiz için işin özünü anlamıyoruz. Allahın kitabını, yasalarını kimse değiştiremez, kimsenin elinde böyle bir güç yoktur. Bunları görecek olan anlayacak olan akıldır. Aklın dışında açıklamalar yaparsak, çözümler üretmeye kalkarsak bu hak olmaz, batıl olur. İnsan bedeninin çoğalması üremesi de da bu kapsam içerisindedir. İsa resulun bedeni için bile olsa İsanın bedeninin sünnetullaha aykırı şekilde yani ilkel canlılarda olan çoğalma şekli hermafroditlikle açıklamaya çalışmak hayal kurmaktır, aklın mantığın dışına çıkmaktır, batıldır. Bir düşünmek lazım; anlatılanlarda İsanın bedeninin nasıl doğduğumu? yoksa İsa Resulün nasıl doğduğu mu? anlatılmakta! Soyut kavrama yeteneğimizi yeterince geliştirmediğimiz için anlatılanları hep somut düzeyde anlamaya çalışıyoruz, yanlış anlamalarda sünnetullaha aykırı açıklamalarda bu nedenle oluyor. Kuranda anlatılanlar kelimelere vurulduktan sonra biz okuyanlar için artık soyut alemdedirler. Ne anlama manaya geldiklerini, aklın mantığın ve sünnetullahın dışına çıkmadan tespit etmek daha doğrudur diye düşünüyorum. sünnetullahın dışında çıkarımlarda bulunuyorsak, demek ki olayın özünü anlayamadık daha... Şimdi biz İslam dini akla önem veren dindir diyoruz ama, açıklamalarımız akli değil? Bunun sebebi nedir?[/QUOTE] Mustafabey Kardesim, [B]Kendiliginden yanma fenomeni[/B]'ni bana Allah'in sünnetullahi acisindan acikalayabilirmisiniz? Cünkü tibbi yollardan ve bilim adina cözülemeyen bu olaylara ben bir anlam veremiyorum. Allah'in gazabi olarak nitelendirecek dahi olsak, yanma sekli icerden disariya degil disardan iceriye dogru olmalidir ve yanma aninda 1500 derecelik bir isida kemikler dahi kül olunurken vücudun bir kac organi tam kalabiliyor kol, ayak yada yarim kafatasi. Ve yanma aninda bir kac milimetre ötedeki esyalarda bir zarar görülmüyor. Hatta yatilan yatakta ve oturulan sandalyede o andaki yanma olayindan bir tutusma olusmuyor. Böyle bir sey olmaz demeyin, cünkü olaylar tarihleri ve yerleriyle fotograflarla tespit edilmis, raporlari tutulmus ve laborlarda incelenmis olaylardir, uzayli hikayeleri gibi uydurma olaylar degil. Selam ve dua ile. |
[QUOTE=merdem;17241]Mustafabey Kardesim,
[B]Kendiliginden yanma fenomeni[/B]'ni bana Allah'in sünnetullahi acisindan acikalayabilirmisiniz? Cünkü tibbi yollardan ve bilim adina cözülemeyen bu olaylara ben bir anlam veremiyorum. Allah'in gazabi olarak nitelendirecek dahi olsak, yanma sekli icerden disariya degil disardan iceriye dogru olmalidir ve yanma aninda 1500 derecelik bir isida kemikler dahi kül olunurken vücudun bir kac organi tam kalabiliyor kol, ayak yada yarim kafatasi. Ve yanma aninda bir kac milimetre ötedeki esyalarda bir zarar görülmüyor. Hatta yatilan yatakta ve oturulan sandalyede o andaki yanma olayindan bir tutusma olusmuyor. Böyle bir sey olmaz demeyin, cünkü olaylar tarihleri ve yerleriyle fotograflarla tespit edilmis, raporlari tutulmus ve laborlarda incelenmis olaylardir, uzayli hikayeleri gibi uydurma olaylar degil. Selam ve dua ile.[/QUOTE] Selam Merdem Kardeşim; Böyle ne olduğu belli olmayan, insanların yaşamını etkilemeyen, genel olmayan bir fenomeni çözmeye çalışmak gibi bir merakım yok henüz, çözümünü de bilmiyorum. Eğer varsa böyle bir durum bu işle uğraşanlar bir sonuca ulaşabilir. Ama yanmanın bir çok çeşidi vardır. Bizim yanmak denince anladığımız kimyasal yanma, yani oksijenle birleşen elementlerde veya bileşiklerde oluşan reaksiyonlar yanmadır. Isı açığa çıkar veya ısı emen reaksiyonlarda vardır. Bu kimyanın konusudur. Mesala ateş düştüğü yeri yakar, toplumsal vakalarda suçsuz günahsız kişilerin ölmesi de( terör saldırılarının sonucunda askerlerin, polisin, vatandaşların, trafik terörünün sonucunda…) yanmadır. İnsanların hayatları yanmıştır. Birde insanlar kendilerini ateşe atarlar hemde başkalarını da bu ateşte yanmaya davet ederler. Aklın dışında hareket etmek, duyguların esiri olmak, istek ve arzulara göre hareket etmek, hayal dünyasına dalmak da yanmaktır. İnsan hayatını yavaş yavaş yakmaktadır bu unsurlar. İnsan iradesini kontrol edemediği, aklın dışında hareket ettiği her durumda yanar veya başkasını da yakar. İnsanın çözemediği, manalandıramadığı problemler varsa bunlara dalmak da insanı içten içe yakar, aşık olmak da insanı yakar, insanların sahip olduğu dertler de yakar, insan yaşam içerisinde karşılaştığı bu dertlerden yanarak pişmesi olgunlaşması gerekendir. Bu olgunluk insana akıl, akletme, bilgi bir tecrübe olarak dönerse o zaman kazanır insan, yoksa hep kayıplardadır…. |
[B][/B]Adam diyor ki:
" ne olduğu belli olmayan, insanların yaşamını etkilemeyen, genel olmayan bir fenomeni çözmeye çalışmak" lüzumsuz işlerdendir Bizler ise ''Meryem''in hermafroditliği üzerine doktora yaptık; yakında kan gruplarını da açıklarız. Bu olguyu bana tıbbi yönden değil de uluhiyet yönünden açıklayın ve beni ne yönde fiil yapmaya sevkediyor onu anlatın; yoksa bu günkü tıp karşısında masaldan başka bir şey olmuyor. -Manastırda bir rahibe olan Meryem'in, doğum esnasında yatağında olması gerekirken hurma ağacının altında ne işi var? -Yerden enaz beş-altı metre yükseklikte olan hurma dalına doğum esnasında Meryem nasıl tutunacak, nasıl sallayacak da hurmalar dökülecek ve o hurmaları yiyecek? Altından su akması da ne oluyor? Her doğumda bir su akar; bunu mu anlatıyor? Yoksa altından akan su ile hurmalar cennet tasvirlerine mi gönderme.......vs. mi? Bunları anlatın bana. Esasında bu sure ilk hecesi "Al" dan başlayıp son noktasına kadar yeni baştan gözden geçirilmesi, tecdid yapılması gerekmez mi? [B]Ali imran[/B] Sülalesinin hayatı diye yutturulmaya çalışılan surede kim bu adam? Nerede böyle bir aile ve sülâle? Saygılarımla. Galip Yetkin. |
Bak onu dogru dedin Galip Agabeyim,
Ben hem Mustafabey kardesimize mecazi anlamda bir yanmadan da bahsetmedim asktan yanma misali, yeryüzünde, yasadigimiz bir planette meydana gelen gözle görülür elde delilleri olan fakat izahi bulunmayan olaylardan bahsettim. Madem hersey Allah'in sünnetullahina uygun bir vaziyette vukua geliyor, bana bu olaylarin aciklanmasini istedim. Gözle görülen elle tutulan elde delillerle tespit edilmis bir olay aciklanamadiktan sonra, gözle görmedigimiz elimizde olmayan delillere dayanarak kalkipta bir ISA'yi nasil izah edebiliriz? Kur'an da anlatilanlar ile, peki kim ne anliyor? Selam ve dua ile. Not: Konuya enterese duymana sevindim:) |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 08:04 AM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam