hanifler.com Kuran odaklı dindarlık

hanifler.com Kuran odaklı dindarlık (http://www.hanifler.com/index.php)
-   Siyaset (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=17)
-   -   15 temmuz darbesi (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=3757)

Hasan Akçay 16. July 2016 12:19 AM

15 temmuz darbesi
 
Salat için nida edildiğinde
Allah i anmaya koşun.

Nida = sesleniş.

Bu gece yarısından sonra allah in evlerinden nidalar
yülseldi. En azından benim şu an bulunduğum yerde.

Halk sokaklara aktı. O seslenişlere siyaseten icabet etti.

Acaba hiç olmazsa bu olay bizi düşündürür mu?

Hasan Akçay 16. July 2016 04:47 AM

Halkı sokağa dökmek islama da Türk milletine ihanetti. Olayın sıcaklığı sona erince daha net görülecek bu. Şimdilik bilemeyiz siyaseten kaç karşıt görüşlü kardes birbirine silah doğrulttu, kaç kişi kardes katili oldu.

Ama demokrasi?

Kardesim, o kalkisma bi komediydi. Bu devirde darbe mi olur. Yasal kuvvetler yeter onu bastırmaya. Igne batırılmış bi balon gibi nasıl olsa sonuvercekti. Bu panik niye? Dini siyasetin emrine vermek niye? Bu iç savaş cazgirligi niye?

khaos 17. July 2016 12:12 AM

[QUOTE=Hasan Akçay;21375]Halkı sokağa dökmek islama da Türk milletine ihanetti. Olayın sıcaklığı sona erince daha net görülecek bu. Şimdilik bilemeyiz siyaseten kaç karşıt görüşlü kardes birbirine silah doğrulttu, kaç kişi kardes katili oldu.

Ama demokrasi?

Kardesim, o kalkisma bi komediydi. Bu devirde darbe mi olur. Yasal kuvvetler yeter onu bastırmaya. Igne batırılmış bi balon gibi nasıl olsa sonuvercekti. Bu panik niye? Dini siyasetin emrine vermek niye? Bu iç savaş cazgirligi niye?[/QUOTE]

Hasan Akçay ın yazısına reddiye;

[B]Karşıt görüşlü kardeş[/B]: Yapılan darbe girişiminde farklı siyasi görüşe ait yurttaşlar 1980 öncesi gibi birbirine sağcı mısın, solcu musun diye silah çekmedi ki. Ortada bir darbe girişimi var ve bu darbe girişimi siyasi ve ideolojik bir çatışma sonucu ortaya çıkmadı. [B]Amerikan ve Nato [/B]güdümlü, küresel güçlerin oyuncağı bir yapının askeri kanadı tarafından alenen Türkiye Cumhuriyeti nin bekasına yönelik bir saldırı yapıldı.

[B]Bu devirde darbe mi olur[/B]: Eğer ordunun daha fazla birimine sirayet edebilselerdi, örn; Genel Kurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları, Ordu yada Kolordu komutanları gibi durum çok daha farklı olabilirdi.YAŞ kararları öncesi büyük ihtimalle aceleye geldi ve bu yüzden planlarını tam devreye sokma fırsatı bulamadılar. Aksi halde bugün nur topu gibi bir darbemiz olurdu. Batılı devletlerinde örneklerinde olduğu gibi cuntacılarla işbirliği yapacağı aynıyla vakidir. Mısırdaki darbe bu devirde olmadı mı?
Yoksa once upon a time mı demeliyiz Sayın Akçay.

[B]Halkı sokağa dökmek[/B]: Cumhuriyetin temellerinin atıldığı, halkın iradesinin tecelli ettiği, kör topalda olsa demokrasimizin en büyük simgesi T.B.M.M. savaş uçakları tarafından bombalanacak, darbeye karışmayan yada henüz bir darbe olduğundan habersiz devletin kolluk kuvvetleri kahpece skorsky ler tarafından taranacak, halkın her türlü özgürlüğü kısıtlanacak, ekonomi çökecek, üretim duracak, medya karartılacak bütün bunlara karşın halkın koyun gibi bu olup bitenlere sessiz kalması beklenecek.
Not:bu devirde darbe mi olur derken herhalde halkın karşı olacağını düşünerek söylediniz. Eğer bu devirde darbe mi olur diyorsanız bunun halk iradesi olmadan yapılacağını nasıl düşünebilirsiniz. Halk sokağa dökülmeseydi, siyasi irade de bundan güç almasaydı bu darbe bal gibi yapılırdı. Devleti, rejimi, istiklali ve istikbali korumak için halk sokaklara elbette dökülür. Böyle bir etkiye tepki verilmemesi düşünülemez. Bu darbenin diğerlerinden tek farkı daha öncekilerde halkın şu ordu gelse de bu kaos bitse demesidir. Tabi halkı o noktaya getirmek için batılı güçlerin, Natonun ona bağlı Gladyonun neler yaptığını da hepimiz biliyoruz.

[B]O kalkisma bi komediydi[/B]: TRT spikerinin o bildiriyi okuması, meclisin uçaklarla bombalanması, Polis Özel Harekat Daire Başkanlığının helikopterle taranması, seversiniz sevmezsiniz Cumhurbaşkanı nın otelinin basılıp öldürülmeye çalışılması, köprüye yürüyen sivil vatandaşlara ateş açılması, Genel Kurmay ve Kuvvet komutanlarının rehin alınması, devletin bir kısım unsurlarının başka unsurlarıyla çatışması ve her şeyden önemlisi yitip giden canlar...bu işin hangi yanı size komik geldi?

Darbe yapan güruhu küçümsemek manasında söylüyorsanız bunda da hata edersiniz. Ordunun Genel Kurmay Başkanı nı rehin almış, üslerini, uçağını, tankını ele geçirmiş, köprüleri, meydanları ve yolları tutmuş kendini şeyhine adamış, herşeyi yapabilecek bir gücü çok hafife alıyorsunuz. Bu ülke 27 mayıs gibi bir darbe gördü. Darbeyi yapanların hepsi düşük rütbeli subaylardı. Ama kritik yerler ele geçirilince tüm ordu darbenin içine girmiş oldu. 15 temmuz gecesi Cumhurbaşkanı öldürülseydi, bu darbe girişimi başarılı olmazmıydı?

[B]Ama demokrasi[/B]: hangi demokrasi? Demokrasiden anladığınız postal demokrasisi herhalde NETEKİM!

[B]Dini siyasetin emrine vermek niye[/B]: Yapılan darbe girişimi sadece Cumhurbaşkanı veya hükümete karşı yapılmadı. Halkın iradesine ve yaşam hakkına, hukuka, toprak bütünlüğüne hatta dine karşı yapıldı. Dinde halkın sosyolojik olarak hayatını yönlendiren en büyük olgulardan biridir. Halk yapılan darbeyi Ülkesinin bütünlüğüne ve kendisine yapılmış saydı. Allah tan 28 Kasım 1919 da cami de toplanıp, imamında telkiniyle Fransızlara karşı direnişe geçen Maraşlılara o gün kimse cami de siyaset yapmayın demedi. Din siyasete bu ülkede her zaman alet edildi. Fakat 15 temmuz 2016 da olan şey ne kadar zorlarsanız zorlayın bu kategoriye girmez.

[B]Salat için nida edildiğinde Allah i anmaya koşun[/B]: Herhalde salatın sadece bildiğimiz manada mekanik olarak namaz kılmak anlamına gelmediğini sizden iyi kimse bilmeyecektir.
Ne mescitler sadece taş duvardır nede salat sadece secde ve rukudan ibadettir.

[B]Son söz[/B]:
Yapılan darbe girişimin başarılı olması konumunda ülkemize ne zararlar getireceği az çok tahmin edilebilir. Ülkemizin daha önce geçirdiği darbelerin nelere mal olduğu hepimizin malumudur. Bunun yanında bugün Avrupa tarafından özgürlük mücadelesi verdiği düşünülen terör örgütünün karşısında demokratik bir devlet değil, askeri bir rejim olacaktı. Buda terör örgütünün dünya gözünde legalleşmesi açısından en büyük argümanı olacaktı. Diğer taraftan ülkemizin bölgemizde gücü giderek zayıflayacak, batılı güçlerin kuklası durumunda olan yönetim, Türkiye nin dışarıda elini oldukça zayıflatacaktı. Artık ortadoğu ne hale gelirdi; Onu Allah bilir. Türk parası Tanzanya şilininden daha değersiz olacak, ekonomi çökecek, üretim azalacak, dış borçlanma artacak Soğuk savaş dönemi Türkiye si gibi belirsizlikler ülkesi olacaktık.

Halkın ve siyasi otoritenin, partilerimizin(hem meclis içi hem meclis dışı) dik duruşu, medyanın boyun eğmeyişi, güvenlik güçlerinin (asker ve polis) kahramanca karşılık vermesi sonucu bu belayı çok daha az zararla atlattık gibi görünüyor. (Yazı yazıldığı sırada belirsizlik hala sürüyordu)
Ülkemizde operasyon yapmak isteyecek egemenler şu andan itibaren bu top yekun tutum karşısında bir daha düşüneceklerdir.

Hasan Akçay 17. July 2016 03:07 AM

Kanıt getirmeden anlatılmış, o yüzden biraz kurgu izlenimi veriyor ama bence degerli bi görüş. Kutlarım.

Eve döndüğümde cevap vermeye çalışayım. Inşallah.

khaos 17. July 2016 03:19 PM

[QUOTE=Hasan Akçay;21377]Kanıt getirmeden anlatılmış, o yüzden biraz kurgu izlenimi veriyor ama bence degerli bi görüş. Kutlarım.

Eve döndüğümde cevap vermeye çalışayım. Inşallah.[/QUOTE]

Sayın Akçay,
Kurgu kısmını sanırım son söz için söylediniz. Çünkü yazının diğer kısımları kanıta mahal bırakmayacak şekilde gün gibi ortadaydı. 15 temmuzu 16 temmuza bağlayan gece neredeydiniz bilmiyorum ama biz olayı tüm çıplaklığı ile yaşadık. Medya da cesur yayınlarıyla her şeyi gözler önüne serdi. Ve bu günde görüyoruz ki olay hiçte küçümsenecek düzeyde değilmiş.

Yazının son kısmına gelince bu elbette kurgu olacak. Ne yani darbe gerçekleştikten sonra demokrasi çiçeklerimi açacak diyecektim. Diğer yandan darbenin gerçekleşmesinde CIA ve Nato parmağı yok diyebiliyorsanız bunu da hayretle karşılarım. Siz de bizde biliyoruz ki ordusu Nato nun en büyük ikinci personel sayısına sahip, enerji koridoru, bölgesel olarak dengeleri değiştirebilecek stratejik ve jeopolitik bir konumda olan ülkede asker darbe yapacaksa bu bahsettiğim güçlerden bağımsız yapamaz. Kaldı ki TRT de okunan bildiride de buna atıf yapılıyor. Tüm anlaşmalarımız geçerlidir diye. Daha önceki darbelerde CIA ve NATO nun parmağı olduğu artık biliniyor. Bir de darbenin başındaki adamın şu an hangi ülkede yaşadığı düşünülürse sadece parçaları yerine oturtmak kalıyor.

Not: lütfen bu darbe girişimini sözde Ayışığı ve balyoz gibi kumpas davalarla karıştırmayalım. Fetullahçı çetenin hukuktaki adamlarıyla orduyu ele geçirmeye çalışması ve yurtsever askerleri tasfiye etmesi zaten darbenin birinci bölümüydü.

bartsimpson 17. July 2016 07:55 PM

[QUOTE=Hasan Akçay;21377]Kanıt getirmeden anlatılmış, o yüzden biraz kurgu izlenimi veriyor ama bence degerli bi görüş. Kutlarım.

Eve döndüğümde cevap vermeye çalışayım. Inşallah.[/QUOTE]

Katılıyorum...

Ölenlerin olması ve kan dökülüp yakılıp yıkılması kurgu ve senaryo olmadığını göstermez.

Aksıne kanıyı daha da kuvvetlendirmeye yönelik öngörülebilir hasarlardır.

kuman 17. July 2016 08:40 PM

bilgi olmadan yorum olmaz
Bilginiz varsa konuşursunuz. Gözler görmek istediğnizi gösterir, kulaklar ise duymak isteleni.Zaman ise gerçekleri.

Bu düpedüz bir darbe dir...
Bunu kurgu yapacak en ufak bir delil bulamazsınız. Ancak

Ama Darbe neden yapıldı kim yaptı kimler göz yumdu asıl soru bunlar???

kuman 17. July 2016 08:42 PM

Kaldı ki bu sorular da yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
Kanımca kimse merak etmesin ülke bu darbe içinde % 50 - %50 değişik yorumlarda bulunacak en azından orta vade de sonra uzun vade de tam olarak yorumlanacak.

Kısa yorum da Hükümet içeride güçlenirken dışarı da zayıflayacak... Peki eğer bu durum gerçekleşirse kim kazanacak.

Hasan Akçay 18. July 2016 02:53 AM

Benim bildigim
kisisel çikarlar için yapiliyor darbeler.
Yok Atatürk siliniyormus, yok "hocafendi"ye haksizlik ediliyormus...
da darbe onun için kaçinilmazmis. Geçin bunlari.

Ama bu kez
minarelerden cihad ilan edip din savasina döktüler isi,
halkin gözünü bagladilar.

*

Tanidigim bi yargiç "Istanbul'da olsaydim" diyor,
"tabancami kaptigim gibi o kopruye kosardim."

[I]Ates eder miydin?[/I]

Bi an bile tereddüt etmezdim,
o darbeci askerleri alin çatlarindan vururdum.

*

[I]Samimi söyleyin hakim bey,
[B]hilafet[/B]
gelmeli mi?[/I]

Evet.

*

Uhud savasinda Okçular Tepesi ne idiyse
bu kalkismada Bogaziçi Koprusu o imis...

Bu gözü baglanmisligin bi bedeli
elbet olacak.

*

Efendim,
eger halk engel olmasaymis
girisim basariya ulasirmis.

Yok kardesim,
27 Mayis 1960'dan sonra kalkismalar hep oldu bu ülkede.

Hiç birine sivil halk karistirilmadi,
hiç biri basariya ulasmadi.

Hepsinde YASAL kuvvetler akillica kullanildi
ve yetti.

Bu devirde
[B]silahli[/B]
darbe mi olur.

Artik...
halkin gözü baglanarak
[B]minareli[/B]
darbeler oluyor.

kuman 18. July 2016 09:15 AM

Darbeleri kişisel çıkarlara indirgerseniz hata yaparsınız.
Mutlaka kişisel çıkar olacak ancak darbe kişisel olmaz

Hasan Akçay 18. July 2016 09:40 AM

Bi darbe kisisel degilse kimseldir?

Darbecibasi
kendisi olarak davranmaz da
baskasi olarak mi davranir?

27 Mayis 1960 darbecileri halkin alyanslarini toplayip kendi hanimlarina verdiler,
kimsel olarak yaptilar bunu?

15 Temmuz darbecileri
kendi geleceklerini degil de baskalarinin geleceklerini mi
güvenceye almak istediler?

Minareli darbeciler
kendi ailelerine, kendi yandaslarina degil de karsitlarina mi
kiyak geçiyor?

kuman 18. July 2016 09:57 AM

Yok hocam ne desem boş sana.

Demek darbe yapanlar bunu kariyer için yapıyorlar emekliliklerinde rahat etsinler diye....

Demek 27 maydıçıların eşlerine alyans alacak parası yoktu darbe yaptılar.

Kenan evrenidir emeklilikte para durumu bozulur diye darbe yaptı

Darbeyi yapan emekli paşa G. Kurmay Başkan'ı olup emekli maaşını artırma çabasınday dı

khaos 18. July 2016 04:32 PM

-Hakim Bey hilafet gelmeli mi?
-evet

-Mimar Bey halk devrimi olup komünizm gelmeli mi?
-evet

-Barzo Bey kürt devleti kurulmalı mı?
-evet

-Sayın Çölaşan R.T.E idam edilmeli mi?
-evet

Sayın Perinçek Türkiye Nato dan çıkmalı mı?
-evet

-Chp li arkadaş Akp darbeyle indirilmeli mi?
-evet

herkesin kendine göre bir fikri var Sayın Akçay.

Siz benim kafamdan geçenleri bilseniz Hitler in resmini bu melekmiş diye alıp odanıza asarsınız.
Tabi ne kadar olsa internet orta mı. Az çok yazılarımızdan ne fikirde olduğumuz anlaşılsa da bende bilmiyorum siz gerçekte kimsiniz.
Bu ülkede her fikirden, her düşünceden, her inançtan insanla birlikte dostça yaşayıp ülkemizi olduğundan daha ileriye taşıyacaksak, kanunlara nizamlara uyup ortak bir paydada buluşmamız lazım. O yüzden Hakim onu dedi, şu şunu dedi gibi havada kalacak laflarla ve edebi anlatım diliyle geçiştiremezsiniz.

Bir de en azından Sözcü avenesi kadar açık olun lütfen. Bu yapılan neydi? Kim yaptı? Niye yaptı? Kimler destek verdi?
Ama lütfen somut şeylerle anlatın, ve sizden ricam Yargıç Ahmet onu dedi, Bakkal Rıza bunu dedi gibi estrümanlar kullanmayın.

Bundan sonra yazacağım iki konu
1)- Erdoğan travması
2)- Türkiye de darbeler

Ne yapalım! madem kimse baklayı ağzından çıkarmıyor. Bari biz konuya girelim.

Hasan Akçay 18. July 2016 05:00 PM

[B]Bu yapilan neydi?[/B]
Darbe girisimi.

[B]Kim yapti?[/B]
Fethullah Gülen'e bagli askerler, deniyor.
Yargilanacaklar.
Gerçekten kim olduklarini mahkeme karari ortaya koyacak.

[B]Niye yapti(lar)?[/B]
Yine söylentiye göre,
önümüzdeki günlerde yapilacak Yüksek Askerî Şurada ordudan atilacaklarmis.
Her halde daha önce davranip atilmalarini önlemek için yaptilar.

[B]Kimler destek verdi?[/B]
Bunu da mahkeme karari ortaya koyacak.

Sayin Khaos, sz bundan daha somut seyler söyleyebiliyorsaniz lütfen buyurun söyleyin.
Önyargili asla degilim, anlamaya çalisirim.

Kim olduguma gelince
bu forumdaki yazilarim ortada,
O yazdiklarimda ne diyorsam FiKREN oyum,
SAHSEN ise
1960'dan beri bütün darbe girisimlerine tanik olmus ve onlardan birinde yer almis biriyim.

khaos 18. July 2016 06:21 PM

Sayın Akçay,

Size yakışır şekilde içtenlikle verdiğiniz cevap için teşekkür ederim.

Kim olduğunuzu aslında şahsınızda sorgulamıyordum. Bu genel olarak yaptığım bir yorumdu. Dikkat ederseniz yazımda

[B]Bu ülkede her fikirden, her düşünceden, her inançtan insanla birlikte dostça yaşayıp ülkemizi olduğundan daha ileriye taşıyacaksak, kanunlara nizamlara uyup ortak bir paydada buluşmamız lazım.[/B]

diyorum.

Ben darbelerin ülkeyi hem siyasi,hem iktisadi hemde psikolojik olarak derinden yaraladığı kanaatindeyim.

Bir darbeye tanık olmuş hatta içinde yer almış biri olarak anılarınızdan yararlanmak isterim.

15 temmuz gecesi başlayan kalkışmaya gelince hala aynı fikirdeyim. Bu darbe girişiminin CIA ve Nato temelli FETÖ tarafından yapıldığı kanaatindeyim.

Başkomutana! gelince bence sadece işi her anlamda yaver gitti. Ondan sonra olan olaylar ise tamamen propagandaya ve siyasi ranta dönüştü.

Türkiye için asıl olan bu saaten sonra Anayasa ya kanun ve nizamlara göre hareket etmektir. Hiç kimsenin hukuku çiğnenmeden bu iş en doğru şekilde bitirilmeli cadı avına dönüştürülmemelidir. Burada en önemli görev muhalefete, yargıya, medyaya, stklara düşmektedir. Artık ülkenin gerçekten toplumsal bir mutabakata ihtiyacı var çünkü.

bartsimpson 19. July 2016 12:50 AM

Herkesin aklı kendine...

Olay TSK'yı tamamen itibarsızlaştırıp NATO nezdinde de pasifize ederek federatif bir Türkiyeye zemin hazırlamaktır.

Merak eden yabancı medyadan ve internetten de doğrular.
İletişim çağında yaşıyoruz.
Ne diyor Kuran "OKU"

Şu kadının dediklerini bir okuyup araştırın.

[url]https://www.facebook.com/BanuAVAR/?fref=ts[/url]

Hasan Akçay 19. July 2016 01:22 AM

IKI NUMARALI MAHKEME
alinti:

ÖNSÖZ
[I]
İKİ NUMARALI MAHKEME 1963 yılının yaz aylarında Kara Harb Okulunda çalıştı. Harb Okulu öğrencilerini yargıladı. İsmet İnönü hükümetini silah zoruyla devirmeye kalkışmaktan 75 Harbiyeliyi dört yıl ikişer ay hapis cezasına çarptı.

Bir de Bir Numaralı Mahkeme vardı. Ama o, Mamak'ta çalıştı. Darbe girişiminde ele başılık eden Harb Okulu öğrencileri ile emekli albay Talat Aydemir ve emekli binbaşı Fethi Gürcan gibi darbeci subayları yargıladı. Bu iki subay ölüm cezasına çarpıldı, asılarak idam edildi.

İKİ NUMARALI MAHKEME Mamak'takilerin değil, Harb Okulu'nda yargılanan "bin dört yüz elli dokuz harbiyeli"nin öyküsü. Duruşmalar sırasında tuttuğum notların üstüne kurulmuştur. Olayın henüz dumanı tüterken yazılan bu defter bu günlerden o günlere değil, o günlerden o günlere bir bakıştır. Belki biraz çocuksu ama son derece içten bir bakış.

25 Haziran 1965 tarihli AKŞAM gazetesinde Çetin Altan o harbiyelilerin davranışını "çocuksu iyi niyet"e yorar ve ekler: "Türkiye'de hiçkimse acemiliğini onlar kadar ve o yaşta ödememiştir."

Gerçekten öyleydi. Bıyığı yeni yeni terlemeye başlayan birer çocuktuk. Ülkenin yazgısıyla oynayan koca koca adamlar değildik. Ama bazı koca koca adamlar kendi siyasi oyunlarını oynarken ayaklar altında biz kaldık. HARBİYELİ ALDANMAZ diye bağıra bağıra aldandık; hüngür hüngür ağladık ve kahkahalarla güldük. "Çocukça ve iyiniyetle".

İlhan Selçuk ise 17 Aralık 1964 tarihli CUMHURİYET gazetesinde "bazı tarih gerçeklerinin üstüne ışık serpmek"ten söz ediyor. İyi güzel de o gerçeklerin üstüne kimin feneri tutulacak? Sanırım olaya bir de ayaklar altında kalan o "çocuklar"ın gözüyle bakmakta yarar var.

Belki bu defter o işi yapar. Öyle ki okunduğunda kulaklara o çocukların ağlama sesleri ve kahkahaları gelir. Ve inşallah bir gün [B]tam demokrasi[/B] ülkemizde yerleşir; bu öykü, masal olur.[/I]


*

KAÇMAYI AKLIMDAN BiLE GEÇiRMEDiM

1962-1963, okul yaşantımın son ders yılı olacaktı.
Yıl sonu sınavları yapılıyordu.
Bir hafta önce başlamıştı. Bir hafta sonra bitecekti.

24.00'e kadar sınıfta ders çalışma izni vardı. Arkadaşların çoğu o vakte kadar çalışıyordu ama benim ilkem yıl içinde düzenli çalışıp yıl sonunda rahat etmekti. Onun için her zamanki gibi 22.00'de yattım.Yenice uyumuşum. "Alarm var!" feryatlarıyla uyandım. "Kalkın arkadaşlar! Haydi arkadaşlar!" Herkes telaş içinde kalkıp gidiyordu. Koğuşta yalnızca iki ya da üç kişi kalmıştık. Ben de acele giyinip aşağı indim.

Depoda kendi silahımı bulamadım. Rast gele bir silah aldım. Palaska da bana uymadı. Elime gelen birini takıştırıp dışarı koştum. Bölüğüm iç avludaki toplanma yerinde yoktu. Okul kapısı ise sonuna kadar açıktı. Nöbetçi yoktu. Bölüğe Meclis yolunda yetiştim.

Oldukça düzgün bir yürüyüş kolu içinde gidiyorlardı.
Kısım çavuşu bir bağ mermi verdi.

"Nolmuş? Nereye gidiyoruz?"
"Şimdilik biz de bilmiyoruz."

Herkes birbirini uyarıyordu:

"Aman arkadaşlar!
Silahınızı güvene alın; namluyu havaya tutun."

Mermi de aldığımıza göre bu bir eğitim yürüyüşü değildi.

Az sonra "Conguroglu'nu gördün mü? Talat Aydemir gelmiş," gibi sözler dolaşmaya başladı. Durumu anladım.Talat Aydemir bir yıl önce Harb Okulu komutanıydı. Conguroglu ise onun maiyetindeki bir subay. 22 Şubat 1962'de İsmet İnönü hükümetini devirmeye kalkıştıkları için emekli edilmişlerdi. Simdi demek bir darbe girişimi daha başlatıyorlardı. Ve biz onlarla birlikte hareket ediyorduk.

Daha önce kendi aramızdaki söyleşilerde ihtilalden söz ederdik.
Ben şakaya vurup "Öyle bir şey olursa kaçarım!" derdim. Ama o anda kaçmayı aklımdan bile geçirmedim.

Parola: harbiyeli
Isareti: aldanmaz


*

HARBiYELi ALDANMAZ.

26 Şubat 1962’de Başbakan İsmet İnönü Mecliste bir konuşma yapar; "Harbiyeliler aldatılmıştır," der. Bazı harbiyeliler ertesi gün Taksim’deki Atatürk anıtına çelenk koyup İnönü’nün bu sözünü protesto ederler. Çelengin üzerindeki yazı: HARBİYELİ ALDANMAZ.

Fotoğraftaki gazete haberi:

[I]"HARBİYELİ KANDIRILAMAZ" – Sömestr izinlerini geçirmek üzere şehrimize gelmiş bulunan Harbiye talebeleri dün Taksimdeki Atatürk anıtına üzerinde "Atatürk ve Türk ulusu, Harbiyeli aldanmaz" ibaresi bulunan bir çelenk koymuşlardır. Resimde, Harbiyelilerin çelengi görülüyor.[/I]

*

UZAYLILAR

Saat 24:30. Uykuyla uyanıklık arasındaki zaman.
Yaprak kımıldamıyor.
Evlerinde herkes uykuda olmalı. Yalnız biz kıpır kıpırdık. Dünyayı ele geçirmek üzere olan uzaylılar gibi.

Genel Kurmay'ın önüne gelince ateş yedik. Kendimizi yerlere attık. Yenice yağmur yağmıştı. Üstümüz başımız fena battı. Bir kaç saniye sonra ateş kesildi. Ve biz ordan sanki az önce ateş edilmemiş ve bir daha da edilmezmiş gibi elimizi kolumuzu sallaya sallaya yolumuza devam ettik.

İçişleri Bakanlığı’nın önüne gelince "Başımızda kimse yok mu?" diye arandık. Conguroglu varmış; yok olmuş. "Arkadaşlar! 22 nci Kısım, Tarım Bakanlığı’nın önüne!" dendi. Oraya gittik.

Bakanlığın doğusundaki yapı, Yüksek Denetleme Kurulu. Cadde yukarda kalıyor. Yani orda bir bakıma siper var. 22 nci Kısımdan İsmet Öztürk’le orda siper aldık. Ortalık şimdilik sakin. "Kimse var mı?" diye seslendik. Bakanlığın önünde epey arkadaş varmış. Yapının üst katındaki bir pencerede ışık yandı. İsmet işkillendi.

"Yahu, kim ki o?"
"Bilmem."
"Bize ateş etmesin?"
"Yok canım."

Sesimi yükselttim:

"Bizim kimseye zararımız yok.
Hem arkadan vurmak olur o. Yakışır mı!
O bize ateş etse bile ben ona ateşetmem."

"İşi amma da iyi ayarlamışlar!" diyorduk.

Az ilerdeki kavşakta birileri arabaları durduruyor,
denetliyor, geri çeviriyordu.
Orda bir de tank vardı. Sahipsiz.

Tek tük silah sesi duyuluyordu.

Sonra önümüzden asker dolu GMC'ler geçti; karşımızdaki ağaçların arasına girdiler. İsmet ve ben bakanlığın önündeki arkadaşların yanına geçtik. Coğunluğun yanında olmak insana güven veriyordu.

Biraz sonra sürüne sürüne Adnan Midyat geldi. Heyecanlıydı. "Bize ateş ettiler," dedi. Adnan karşılık vermek istemiş ama "bu meret" tutukluk etmiş. Mermi yatağını, tetiği kurcaladı. Silah birden ateş aldı. "Vay canına yahu," dedi. "Orda ateş almamıştı." Bizim bulunduğumuz yerden çıkan tek silah sesi bu oldu.

Sınıf arkadaşım Erdoğan Gülsoy da ordaydı. Morali bozuktu. "Bu iş yaş," diyordu. "Bir kere karşılıklı ateş edilmeye başlandı mı o işten hayır gelmez. "Karşımızdaki ağaçların arasından birden ateş edilmeye başlandı. Sanki Erdoğan'ı haklı çıkarmak için.

Yüksek Denetleme Kurulu ile Tarım Bakanlığının arasında bir sokak var. Ordaki bir kapının girintisine sığındık. Erdoğan çömük ben ayakta beklemeye başladık.

"Burdan çıkmayalım," dedim. "Ne zaman bizi almaya gelen olur o zaman çıkalım." Epey bekledik. Sabaha doğru bir ses duyduk. Önce uzaktan. Sonra ses giderek yaklaştı: "Ateş etmek yok! Ateş etmek yok! Onlar sizin kardeşleriniz. Harbiyeliler sizin kardeşleriniz." Giderek yaklaştı: "Gelin evlatlarım. Gelin yavrularım." "Hadi Erdoğan."

Çıktık.


*

SiLAH VE NAMUS

Ordan burdan gelenlerle yirmi kişi kadar olduk. Seslenen, bir albaydı. Sırtında kışlık palto, onun altında yazlık giysi. Yanında subaylar, ardında avcı koluna göre dizilmiş eli tomsonlu erler. "Verin silahlarınızı." Bir kaç arkadaş verdi. Hüseyin Dirhem de silahını uzattı. Ama birden heyecanlandı.

"Ben silahımı vermem!"
"Neden?"
"Silah benim namusumdur!"

Albay babacandı.

"Evladım," dedi. "Ben de askerim. Namusunu bana teslim etmez misin?"
"Hayır!"
"Al, ben sana tabancamı vereyim."

Tabancasını uzattı. Hüseyin onu da almadı. "Benim silahım var," dedi.

Albay silahlarımızı almayı bıraktı. Toplananları da geri verdi.
Silahların mekanizmalarını istedi. Onları itirazsız verdik.

Bir GMC yanaştı. "Binin," dedi. Ali İhsan Yılmaz davranınca silahı kazayla ateş etti. Albay dövünmeye başladı: "Evladım, birbirinizi vuracaksınız. Silahları bunun için istedim." Neyse, baska bir aksilik olmadı. Hareket ettik.


*

[I]ARA YORUM 1:
Güler misin ağlar mısın?

Bir sürü avukatımız vardı ama kendi savunmamı kendim yapmaya kararlıydım. Onun için duruşmalar sırasında sürekli notlar aldım. Aklanıp köyüme gelince onları işte böyle temize çekiyorum.

Okul komutanı bizi serbest bırakırken uyardı: "Gittiğiniz yerlerde halk size soğuk davranacak. Dikkatli olun; sırtınızdaki giysinin onurunu lekelemeyin." Şimdi burada onun merakı içindeyim. Komutan haklı olabilir mi?

Köylülerim beni önce bir yokluyor: "Talat Aydemir başaramadı. Yazık."

"Ne yani?" diyorum. "Aydemir'in ihtilal yapma yetkisi mi var? Kimden almış o yetkiyi? Albaymış. Olsun. Emekli edilmiş. Sen neysen o da o. İhtilal yapmaya senin hakkın var mı? Hem başarsa ne olurdu? Yol olurdu; eline silah geçiren ihtilal yapmaya kalkardı. Suriye'ye dönerdik."

Beni bu kadar uzun konuşturmuyorlar bile. "Yok, canım!" diyorlar. "Biz Aydemir haklı, demiyoruz. Ona ceza vermek haklı. O kadar öğrencinin başını yaktı. Onlara acıyoruz. Onlar emir kulu. Öğrencilerin ne günahı var? Bunca yıl dirsek çürüt; oku. Tam subay çıkmak üzereyken umutların yıkılsın. İnsanın içi yanıyor."

Ama bana acınması hiç hoş değil. Acınacak nerem var benim! Şu dünyada acından ölen mi var? Allah bir kapıyı kaparsa başka bir kapıyı açar.

Bir de benim tanıdığım Nurcular var. Onlar Cumhuriyet okullarına karşıdır. "Aha," diyor birisi. "Okudunuz da n'oldu? Laik öğretim çürük meyvalı bir agaçtır. Silkelediler işte yine. Sapır sapır döküldünüz."

Tabii onlar biraz gazete okuyor. Ankara'da olup bitenden haberleri var. Geçen gün "Belki bizi okuldan atarlar," dedim. Bir birlerinin yüzüne bakıp bilgiç bilgiç başlarını salladılar. Daha ben gelmeden anama "Hasan okuldan atılacak," demişler. Anam onlara ermiş gözüyle bakıyor. "Bildiler, bildiler!" diyor. "Bööle olceeni bildiler." Haberi gayptan aldıklarına inanıyor. Babamın bunlara öfkesi burnunda. "Bilemezler!" diye bağırıyor. "Gaybı yalnızca Allah bilir." Onlar da babama ateş püskürüyor. Beş vakit namazında niyazında olan babamı nerdeyse dinsiz ilan edecekler.

Gerçekte halkın HEPSİ aynı tavrın içinde değil. Herkes kendi siyasî eğilimine göre tavır alıyor. İsmet Paşa’cılar var; Demokrat Partililer, Nurcular …

Bense ne yapacağımı bilemiyorum,
güleyim mi ağlayayım mı?

Hani (sepetçi) Mustafa dayım namazdan önce camide anlattıydı. Sabah dağa giderken alaca karanlıkta arabasının tekeri çukura düşmüş. Onu kurtarayım derken dingilin ucu dizine çarpmış. Öyle canı yanmış ki basmış kahkahayı. Bir yandan da "İyi ki kimse görmüyor!" dermiş içinden.

Babam çok gergin.
İkide bir soruyor: "Hasan, haber var mı? Emir geldi mi?"
Sofrada yemek bekler gibi okuldan emir bekliyor.
Tarlalarından birini satıp bana bisiklet aldı.[/I]


*

KiMDEN YANAYIZ?

Kamyonu bir binbaşı sürüyordu. Genel Kurmayın önüne geldik. Ordan yine ateş ediliyordu. Durmak zorunda kaldık. Binbaşı, elinde tabanca, indi. "Arkadaşlar," dedi. "Şu anda neler hissettiğinizi biliyorum çünkü ben de harbiyeliyim. Şimdi sizi teker teker bırakacağım. İstediğiniz yere gidin. Ama benim başımı yakmayın. İki küçük çocuğum var. Beni emekli ettirip onların ahını almayın."

Bir arkadaş kamyondan atlayacak oldu. Binbaşı, "Yoo," dedi. "Daha değil! Bekleyin. Zamanı gelince ben söylerim."

Sonra binbaşı yok oldu. Sürücü mahalline bir teğmen bindi.
Geri döndük. Çankaya'ya doğru hızla yol almaya başladık.
Ama kesin olarak nereye gittiğimizi bilmiyorduk.

Dokunsalar ağlayacak gibiydik. Arkada kalan arkadaşlara ihanet ettiğimizi düşünüyorduk. Burnumuzu soktuğumuz işin pisliğini hissediyorduk. Utanıyorduk. Korkuyorduk. Çünkü yarınımız artık belirsizdi. En yüreklimiz Ali Nihat Erhan olmalıydı. Bölük baş çavuşumuz. Onun da dizlerinin bağı çözülmüş gibiydi; dişleri takır takır bir birine vuruyordu.

Bir yerde durduk. Kamyonun çevresini tomsonlu erler aldı. Bir yüzbaşı karşıladı bizi.

"Niye geldiniz, yahu?"
"Getirdiler, efendim."
"İyi. Hoş geldiniz."

Silahlarımızı aldılar. Artik kimse vermem demiyordu. Silahını veren, bir odaya giriyordu. Biri "Efendim, erler karışmasın bana!" diye bağırdı. "Ben bir ay sonra subay çıkacağım." Yüzbaşı erlere, "Siz çekilin," dedi. İbrahim Nazlısöz: "Yüzbaşım! Erler dipçikle vuruyor. Vuruyor, yüzbaşım!" Erler uzaklaştırıldı.

Burası Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı imiş. İçi sandalye dolu bir odadayız. Bir derslik. Sandalyelere perişan oturduk. Başımıza tomsonlu bir teğmen koydular. Vakit ilerledikçe teğmene "Durum nasıl?" diye soruyorduk. Karışıkmış. "Kimin ne mok yedigi belli değil. Buraya gelmekle en iyisini siz ettiniz."

Bazı arkadaşlar, "Sigaramız yok," dediler.
Bir yüzbaşı kendi sigara paketini ortaya attı.

Teğmen yedek subaydı. Sivilde kaymakammış. Hukuk mezunuymuş. Hukuk fakülteleri ve dersler hakkında sorular sorduk. Harb Okulundan atılırsak gireriz diye.

Ortalık ağarınca uçaklar dolaşmaya başladı. Biri geldi gümbür diye bir şey bıraktı. Kendimizi yerlere attık. Teğmen, silahını üstümüze doğrultup "Kıpırdamayın, yakarım!"diye bağırdı. Ortalık yatışınca bir öğrenci, "Noluyor, teğmenim?" dedi. Bizi vuracak mıydınız?"

"Kaçana şakam yok."
"Kim kaçacak, teğmenim? Siz kovsanız bile giden kim?"

Sonra öğrendik; darbe girişimi sırasında Muhafız Alayı ÜÇ ŞEHİT vermiş. Alayın komutanı tanık olarak dinlenirken yargıç sordu: Olayda can kaybınız nasıl oldu? Tanık: Bir subayla iki erim UÇAKLARIN ATEŞİYLE şehid oldu.

Sonra gelenlere soruyorduk: "Dışarda durum nasıl?" Onlar bizden perişan. Üst baş yırtılmış, çamur içinde. Bet beniz atmış. Biz onlara şaşkın şaşkın bakıyoruz onlar bize. "Uçaklar Genel Kurmaya sabah 7.00'ye kadar süre tanımış. Teslim olmazsa bombalayacaklarmış."

Hangi taraf kazanırsa kazansın halimiz dumandı çünkü biz hiç kimseden yana değildik. İhtilalcilere göre "hain"dik, hükümete göre asi. Yüz numaraya baş vuru sırasına göre iki erin gözetiminde gidebiliyorduk. Erin biri önde, biri arkada. Çevredeki erler yüz numaraya giden arkadaşa fena sövüyormuş. Erlere, "Harbiyeliler hemşerilerinizi vurdu," demişler.


*

DAYAK

Odaya savaş giysili bir yüzbaşı girdi. Belinde tabanca, ayağında botlar. Yüzünden düşen bin parça. "Kalkın ayağa!" diye bağırdı. Kalkış o kalkış. Bir daha"Oturun!" demedi. Kimliğimizi tesbite başladı.

Bir yandan tesbit bir yandan dayak.

"Sen nerelisin?"
"İzmir'li."
"Ulan sen Rum tohumusun, ulan!"

Ve yumruk, tekme, tokat. Payını alan dışarı çıkıyor.

"Sen nerelisin?"
"Kars'lı."
"Ulan, senin ananı Ruslar mı sin kaf?"

Isparta'lıları şehit Ali İhsan Kalmaz'ın kentinden diye, Malatya'lıları İnönü'nün kentinden diye, babası çiftçi olanları "Baban senden ihtilal yapmanı mı istedi?" diye, babası subay olanları "Baban sana ihtilal yapmayı mı öğretti?" diye dövdü. Dayak yiyen Harbiyeli hüngür hüngür ağlıyordu.

"Ulan sen katilsin!"
"Hayır, değilim."
"Katilsin, katilsiiiin!"

Dayak yiyenin çevresinde sekiz tane tomsonlu er. Öz saygının yerlerde süründüğü an.

Kepimi yüzüme bastırdım.
Ağlıyayım diyorum ağlıyamıyorum.
Başımı kaldırıp bakamıyorum.

Herkes bir an önce sırasını savmak için öne atılıyor. Ben gerilerdeyim. Biri kapıdan, "Yüzbaşım, sizi çağırıyorlar," dedi. Yüzbaşı, işini teğmene bıraktı; "Simdi gelirim," deyip gitti. Teğmen alabildiğine nazikti. Sıramı savmadan yüzbaşı geliverirse diye herkesin içi cız ediyordu.

Ve sıra bendeyken çıkageldi.

Cebimde ne varsa boşalttım: bir dolmakalem, cüzdan, mendil, babamdan gelen bir mektup, tarak. Kimlik tesbitim bitti. "Mektubu bırak, ötekileri al," dedi. Aldım. "Çık!" dedi. Yüzüne bakıyorum, tokatı ne zaman çakacak? I-ıh, tokat yok. Elimi kalçama götürdüm bir tekme bekliyerek. I-ıh, tekme de yok. Çıktım. Ama dayak yemişten beter oldum. Dayak bekleyip dövülmemek te zor.

Ondan sonra kimseyi dövmedi.
Sonradan öğrendik, Alay Komutanı, "Harbiyelileri dövmeyin!" demiş.

Nerdeyse öğlen oldu. Saat 10. Alayin yemekhanesine götürdüler bizi.
Bize meydan dayağı atanlar, üstüne bir de kahvaltı verirler mi?

Hasan Akçay 19. July 2016 08:31 AM

ISMET PASA'YI ÖLDÜRMÜSLER!

Bir yil önceki darbe girişimi sırasında olanlar da
sürü psikolojisi (mob psychology) açısından ilginçtir.

O zaman komutan, Talat Aydemir'di.

22 Şubat 1962,
akşam 19.00 gibi aniden alarm verildi.
İç avluya koştuk.

"Ne olmuş?"
"İsyan olmuş."
"İnönü’yü öldürmüşler!"
"Eyvaaah!"

Çok üzüldüğümü anımsıyorum.
İçimizde ağlayanlar vardı.
Tabur komutanımız Binbaşı Ahmet Eroğlu göründü.

Çevresini sardık.

"Binbaşım, biz napıcaz?"
"Bi dakka çocuklar."

İç avlunun orta yerinde üstü tahtalarla kapatılmış kuru bir havuz vardı. Biraz yüksekçe olduğu için tekmiller orda alınırdı. Tabur komutanımız oraya çıkıp konuştu.

"Dinleyin! Daha önce size söylemediğim şeyler oluyor Türkiye'de. Söylemedim çünkü istedim ki yalnızca derslerinize verin kendinizi. Ama şimdi vaktidir. Bizim milli şefimiz kimdir?"

Sessizlik. Aklımıza İSMET İNÖNÜ gelmedi nedense. Komutanımız devam etti: "İnönü! Evet, İnönü… Bazı maceracılar bugün milli şefimize karşı harekete geçtiler."

Binbaşı Eroğlu, "Milli şefimiz!" dedikce biz hep birden "İnönü!" diye bağırdık. Tıpkı stadda takım destekler gibi. Adamcağız sözünün sonunu bir türlü getiremedi. Ya da belki o da öyle yapmamızı istiyordu.

"Milli şefimiz!"
"İnönü!"
"Milli şefimiz!"
"İnönü!"
"Milli şefimiz!"
"İnönü!"

Sonra birden çatık kaşlı bazı abiler peydahlandı. Komutanımızı tuttukları gibi hiç te nazik olmayan bir şekilde götürdüler. Bize de zılgıt geçtiler:

"Yahu, biz hükümet darbesi yapıyoruz, siz napıyosunuz!"
"Ama İnönü’yü öldürmüşler!"
"Şimdilik yok öyle bi şey. Hem... gerekirse o da öldürülür."
"?!"
"Evet, bu hareket mevcut hükümete karşıdır."
"Abi, daha önce niye söylemediniz? Valla bilmiyoduk."
"[B]Ata'mıza ihanet eden bu eyyamcılardan Türkiye kurtulacak[/B]."
"Tamam abi, görev verin yapalım."
"Güzel. Şimdi sınıflarınıza gidin, bekleyin."

Sabaha kadar sınıflarımızda bekledik. Ha şimdi çağıracaklar, ha birazdan çağıracaklar da ihtilal yapcez diye. Bir türlü çağırmadılar. Öyle alındık ki.


*

TÜNEGiNDE VURULAN TAVUKLAR

21 Mayıs 1963 sabahı. Hezimet. Muhafız Alayının otobüsüne bindirildik. Harb Okuluna dönüyoruz. Ben koltuğa oturur oturmaz başımı dirseklerimin arasına gömdüm. Halkın bakışlarını görmek istemiyordum. Hareket ettik.

Yanımdaki koltukta oturan arkadaş bir süre sonra dirseğiyle dürttü. "Kana bak!" Baktım. Okula gelmiştik. Koru duvarının dibi sofra genişliğinde kan olmuş.

Bunun öyküsünü
sonra
sınıf arkadaşım Yüksel Ulukal’dan dinledim.

[I]Koruda duvarın üstünde birinci sınıftan bir arkadaşla oturuyorduk. Ölümden filan söz ediyorduk. Bir uçak geldi. Koruyu önce bir süzdü. Pilota el salladık. Sonra yine geldi. Birden üstümüze ateş etti. Duvarın arkasına düştüm. Kalktım.

Arkadaş duvarın önünde çırpınıyordu. Mermi tam tepesine denk gelmiş. Başından bilek kalınlığında kan fışkırıyordu. Kucağıma aldım. Bir şey söyler mi diye ağzına eğildim. Acayip sesler çıkarıyordu. Yakında bir cip vardı. Ona götürdüm. Ama cipe koyduğumda ölmüştü.

Sonradan farkına vardım,
mermi beni yanlamasına görüp yalnızca sıyırtmış,
ben o itmeyle düşmüşüm,
sonra arkadaşın başına saplanmış.[/I]

Tüneğine saklanan tavuklar gibi okulunun korusuna saklanan harbiyelilerin kime ne zararı vardı ki üzerlerine uçaklardan ateş açıldı?

Hasan Akçay 20. July 2016 12:17 AM

Tekrar nedeniyle iptal.

Hasan Akçay 21. July 2016 07:01 AM

Durusmalarda
harbiyelilerin
en çok söyledigi sözlerden biri:

[I]Orduevinin önünde subaylar
"Harbiyeliler! Esnek olun! Rüzgar nereye eserse oraya yelken açin!"
diyordu.[/I]

Yani bekleyeceksin,
darbeciler üstün gelmekte ise darbeci olacaksin,
hükümet güçleri üstün gelmekte ise hükümetçi.

Böyle yapanlara YELKENCi adini taktik.

Durusmada taniklik eden biri aleyhimize konusmaya basladi mi
yargica
"Efendim bu adam YELKENCi!" derdik.

Simdi merak ediyorum,
acaba 15 Temmuz kalkismasinda
basta genel kurmay baskani
bazi subaylar
rüzgar nereye estiyse oraya yelken açti mi?

*

Mahkeme salonunda pek çok,
hem de kahkahalarla gülüyorduk.

Güldügümüz seylerse
çogu kez
arkadaslarin yarim yamalak cümleleriydi.

Iste onlardan bir kaçi:

-Yürüye yürüye radyo evine yürüdüm.
-Ananos (anons) mananos duymadim.
-Çok karanlikti, anons duymadim.
-Bi renoya bindim, sey... bi cemseye. Biraz sonra cip durdu, indim.
-Sinifta DERS ÇALISIYORDUM, "Alarm var!" feryatlariyla UYANDIM.
-Merdivenin üstünde apartman vardi.
-Hani, nizamiyede duvar gibi direkler... ("Sütun, sütun!" sesleri)
-Bize agabey muamelesi yaptigi için sayin savciya tesekkür ederim. (Salonda "Yagciii" sesleri)
-Ne var, ne oluyor, kim kimi YiYOR diye nerak ettim.
-Uçaklar bomba GiBi biseyler atiyorlardi.
-Üstegmen "Valla kardesim, ben daha yeni evlendim. Beni bu ise karistirma" dedi.
-Ben orda 90 derece gibi duruyordum.
-O MENFUR gecede ben de koruda uyudum.
-Kurmay albayla kucaklastik. O agladi. Ben de agladim.
-Ben radyo evine gitmedim, onun yanindaki Kiz Teknige gittim. Zaten her zaman giderdim.
-Belki bi daha gelemem diye radyo evinde son defa bi tur attim.
-

Hasan Akçay 22. July 2016 01:18 AM

27 MAYIS 1960 "iHTiLAL"i

Demokrat Parti iktidarinda
enflasyon canavariyla birlikte yerden mantar biter gibi [B]istifçiler[/B] türedi.
Migirdiç Sellefyan onlardan biriydi. Adnan Menderes’in millet vekili.

Sellefyan sonra anilarinda anlatti:

Yurt içinde demir üretimi durunca disardan bir tir dolusu teneke (sac) almis. Fiatlar firlamis. Sellefyan ellerini oguşturuyor. Birileri "Bekle!" demis. Fiatlar firlamayi sürdürür, o birileri hâlâ "Bekle!" der. Sonunda Sellefyan "Bana bu yeter!" demis. Satmis. Ve birden zengin olarak bulmus kendini.

Ondan sonra Rabbim, "Yürü ya kulum!" demis
ve Sellefyan, [B]Teneke Krali[/B] olmus.
Gari kimse tutamamis onu. Ta 27 Mayis’ta ordu iktidara el koyana kadar.
Ihtilalden sonra Sellefyan, PIR yurt disina.


*

Enflasyon bol para demekti. O sayede benim köyümde de herkesin cebi para gördü. Ama bi süre sonra köylü yakinmaya basladi: "Ben cebimde ne gada çok para olduuna bakman, arkedes. O parayna ne aliyon ona bakarin."

Pek çok kimse oy verecegi partiyi degiştirdi
yani halk, demokratik yetkisini bi güzel kullaniyordu,
görevini yapamayan iktidari cezalandiriyordu.

1957 seçimlerinde
iktidarin oylari 10 puan düstü (57'den 47'ye),
muhalefetin oylari 6 puan artti (35'ten 41'e).

------[COLOR="DarkOrchid"]DP[/COLOR]---CHP
1954: [COLOR="Purple"]57[/COLOR]---35
1957: [COLOR="Purple"]47[/COLOR]---41

Ama Demokrat Parti iktidarda kaldi çünkü bunu saglayan bir seçim sistemi vardi.

Yine de gidis onu gösteriyordu ki bir sonraki seçimde
DP iktidardan halkin oylariyla düsecek,
CHP iktidara yine halkin oylariyla gelecekti. [B]Demokrasi isleyecekti[/B].

Doç Dr Halil Berktay
Nese Düzel'e verdigi söyleside
bunu anlatiyor:

[I]Seçimler yapilsaydi CHP iktidara gelirdi. Bütün belirtiler bunu gösteriyordu. Muhalefetin ÇIG gibi büyüdügünü, DP'nin muhalefette kalacagini gösteriyordu. DP'nin kesinlikle seçimleri yaptirmayacagini ve iktidari terk etmeyecegini söylemek, "27 Mayis'tan baska çikar yol yoktu," demek asla mümkün degildir. 1960 kosullarinda iktidara ilelebet yapisma olasiligi yoktu. Aslinda Demokrat Parti'de de böyle bir kapasite yoktu.

DP öyle çok hegemonik, monolitik bir yapiya sahip, muazzam kadrolari olan bir fasist ya da komünist parti falan degildi. Liderliginin diktatoryal egilimleri vardi ama DP mutlaka parçalanirdi. Zaten parçalanmalar da olmustu.

DP keske demokratik yoldan tasfiye edilebilseydi... Zira 27 Mayis kendisiyle SINIRLI kalmadi, diger darbeleri kolaylastirdi.[/I]

Sözün özü, [B]demokrasiyi halkimiza çok gördüler[/B].
27 Mayis 1960'da bazi tankli pasalar iktidara el koydular
halkin temsilcilerini tutukladilar; yargiladilar; astilar.

Sonra noldu?

Hasan Akçay 22. July 2016 08:00 AM

Kör öldü, badem gözlü oldu.

DP, üzerinde istiflenmis olan lekeleri unutturup aklandi. Büyüdü, efsanelesti. Ve köylünün deyimiyle [I]Ednan Menderes[/I] [B]erenlere karisti[/B]; "demir kirat"ina atladigi gibi ülkemizin göklerinde uçmaya basladi. "Napiyo benim halkim? Nasil yardim edebilirim?" diye.

Firsatçilar hemen partilerini kurdular. Amblem olarak "demir kirat"i seçtiler. Kur'ân, bayrak öpüp "Gözlerimin içine bakin; ne demek istedigimi anlarsiniz!" dediler. Magdurlari oynadilar... ve suyun basina yine oturdular; balli kaymagi tika basa yemeyi sürdürdüler.

Zaten onlar hep birer sellefyandi;
iktidar denen suyun hep basinda.


*

Suyun basindakiler, önce kendi tarlalarini suladilar hep. Sonra adamlarinin, sonra adamlarinin adamlarinin tarlalarini. Ve en sonunda bi GIDIM su kaldiysa eh onu halka koklattilar.

O suyun hakça kullanilmasi için yönetime halkin katilmasi gerekir yani devlet yönetiminin [B]tam demokrasi[/B] olmasi. Partilerin ASKERî ya da DiNî her hangi bir müdahaleyle degil halkin özgür oylariyla suyun basina gelmesi ve o suyu, halka hesap vereceginin bilinciyle hakça paylastirmasi...

Bize bunu çok gören iki türlü pasa var:

1."Cumhuriyet elden gidiyor!" yaygarasiyla bizi çigneyip geçen [B]tankli[/B] pasalar.
2."Minareler süngümüz!" diyen siirlerle gözlerimizi baglayan [B]minareli[/B] pasalar.

Türk ulusu olarak biz bu tankli pasalara ve minareli pasalara ne zaman "Sen çekil aradan!" deyip oylarimizi özgür irademizle kullanirsak TAM DEMOKRASi o zaman hayata geçecek.

Hasan Akçay 27. July 2016 04:40 AM

15 Temmuz'da ne oldugu
bu bilgi kirliligi agarinca anlasilacak.
Su anda benim anladigim ise
darbeciler bi karargaha bile sahip olamamis,
darbeye YENiK girismisler.

Jandarma Genel Komutanligini ele geçirip
orayi karargah edinmeyi düsünmüsler.
Baskina bi darbeci yarbay gelmis, emrinde 18 asker.

Ama ilginç bisey olmus.

Aziz Yilmaz adinda bir albay
olayi lojmaninda ögrenmis ve general Hacioglu'yla albay Ali Demir'e haber vermis.
Bu üçü tabancalarini kusandiklari gibi Jandarma Genel Komutanligina kosmus, darbecilerle çatismaya girmisler.
Özel Kuvvetler sabah 07.00'de gelene kadar çatismislar. Ondan sonra ordaki darbecilerin hepsi öldürülmüs.
[url]http://www.posta.com.tr/turkiye/HaberDetay/Darbe-girisimine-balyozu-indirdiler.htm?ArticleID=355425[/url]

[I]Ilginç bisey[/I] dememin nedeni darbe girisiminin fiyaskoyla sona ermesini saglayan o 3 subayin her biri
Erdogan'in "Bu davalarin savcisi benim!" dedigi Silivri mahkemesinde [B]Erdogan'a darbe[/B] suçundan 16 yil hapis cezasi alip
3 yil hapis yatmis kisiler.

Hasan Akçay 14. January 2017 02:27 AM

15 Temmuz’a
[B]kontrollü darbe[/B] diyenlere
cevap (Ahmet Hakan):

[I]Düsünsenize:
Tanklar sokaklara çikti. Insanlar katledildi. Helikopterlerle saldirildi. Savas uçaklariyla Meclis bombalandi. Kan döküldü. Her sey göze alindi... Falan.

*

Bunca [COLOR="Red"]kanli atraksiyon[/COLOR], hiç sisede durdugu gibi durabilir mi? Hiç böylesine tehlikeli bir girisimin kontrolü saglanabilir mi? Her an kontrolden çikacak bir şeyin kontrolü olur mu?[/I]

Oysa olayin kontrollü kismi olay öncesidir yani [B]darbe girisimi önceden biliniyordu[/B].
Muhalefet liderinin "Hükümete soruyorum, darbe önceden biliniyor muydu bilinmiyor muydu?" seklindeki sorusuna
su ana kadar cevap verilmemis olmasi bunu akla getiriyor.

Darbe girisiminin kontrol edilemeyen kismi ise olay esnasidir.

Darbeye kalkisan
asker giysili dinci teröristlerin gözlerini taassub baglamisti,
taasub ile AKIL bir arada olmuyor,
olay esnasinda akil almaz "atraksiyonlar"i onun için yaptilar.

Üstelik siyasî yetkililerin yaptigi da
dinî ve ulusal[B]*[/B] degerlerimizin istismarina tesne
bir "[COLOR="Red"]kanli atraksiyon[/COLOR]"du:

Minarelerden salâlar okutup
halki sokaga
cihada çagirdilar.

Yasal olmayanlar, örnegin halk
darbe bastirmaz, cinayet isler.

Bunda da öyle oldu:

Yasal güçler darbeyi bastirdi,
halk Allahu ekber diyerek kafa kesti
ISiD misali...

Bkz (1:07:00'dan itibaren)
[url]https://www.youtube.com/watch?v=RkBzv58HQCU[/url]

_____________________________

[B]*[/B] MiLLî yerine ULUSAL dememin nedeni Kuran'da MiLLET kelimesinin DiN anlamina gelmesidir.

Siyasî islamcilar bunu istismar ederek
"millî hedefimiz"den dem vuruyor ama "dinî hedef"lerini dile getiriyorlar
ve biz onlarin ulusal hedefimizden söz ettiklerini sanip kandiriliyoruz.

bartsimpson 14. January 2017 08:26 PM

Konu siyaset bölümüne (yorum ve ilaveler, ezan konusu ile alakalı olmadığından) 15 temmuz darbesi adı altına taşınmıştır.

khaos 25. August 2017 07:49 PM

yasal olmayanlar örneğin (halk)
darbe bastırmaz!
şaka gibi...
Oysa ne diyordu Ata;
Mazinin kararsız, çürümüş zihniyeti ölmüştür. Bütün dünya bilmelidir ki, Türk milleti hakkını, haysiyetini, şerefini tanıtmağa kadirdir. Türk vatanının bir karış toprağı için bütün millet bir vücut olarak ayağa kalkar. Haysiyetinin bir zerresine, vatanın bir avuç toprağına vuku bulacak tecavüzün bütün mevcudiyetine vurulmuş darbe olacağını artık Türk milletinin farketmediğini sanmak hatadır.

Kalk Atam kalk! halkın için artık yasal olmayan deniyor.

Sizin ki tipik bürokrat kafası...Aşık Veysel i Ulus a sokmayan kafa.Tabi halk kim ki? güdülecek bir sürü. biz ne dersek onu yapacak, biz ne söylersek ona inanacak. haberleşmenin kıt olduğu devirlerde belki bunu uygulayabilirdiniz ama o günler bitti artık efendim.


Işid gibi kafa kesmek?
Köprünün üstünde elinde Türk bayrağı olupta
-yapmayın yavrum siz bizim askerimizsiniz
diyen (burada nedense rahmetli Kemal Sunal ın propaganda filmi geldi aklıma) insanları atari deki tavuk vurma oyunu gibi vuranların videosunu da paylaşsaydınız keşke.
yada üzerinden tank geçen araçların içindeki insanların hallerini, yada ne bileyim Özel harekat daire başkanlığına atılan bombalarla silahları bile radyan ısıdan eriyip küle dönen aslanların videolarını da paylaşsaydınız.
Ayrıca Işid benzetmesi yaparak olayı farklı tarafa çekmenizde ayrı bir soru işareti. Koca darbeden aklınızda kalanlar sela okunması, hala muamma olan kafa kesme olayı, Allah u ekber sözleri ve yetkisi olmadığı halde sokağa inen yada indirilen halk.
Yukarıdaki yazınızda asker giysili dinci terörist diyerek tanımladığınız hainleri neredeyse bu halk vatansever kolluk kuvvetleriyle neden püskürttü diyeceksiniz. Darbe girişimi sırasında pijamanız üstünüzde, terlikleriniz ayağınızda televizyon karşısında espresso nuzu yudumlarken ne gülmüşsünüzdür ama bu ''tiyatroya''

cihaddddd ovvvv ne korkunç bir kelime
daha önce de dedim 28 Kasım 1919 da cami de toplanıp, imamında telkiniyle Fransızlara karşı direnişe geçen Maraşlılara Allah tan kimse sormadı niye ezan okuyup,camide toplanıp şehrinizi düşmandan temizlediniz diye.

Asker giysili dinci teröristler diye bir terim kullanıyorsunuz da görünenlerin ışığında hala buna inanıyor musunuz merak ettim doğrusu. Dinci terörist! breh breh breh.
Motivasyon kaynağı olarak diyorsanız, abartılı bir terim olur. Ama İşin aslının nerelere kadar dayandığı bugün gün gibi ortada.
Olayı saptırmaya çalışıyorsunuz. Basite indirgiyorsunuz. Aslında aklınızdakini tamda yazıya dökememişsiniz gibime geliyor. Daha önce benim yazdıklarıma kurgu falan demiştiniz ama sizin yazınızı sanki 28 Şubat döneminde DGM savcılığı yapmış biri yazmış gibi geliyor bana.

tabi darbeyi biz yapsaydık böyle olmazdı havası da sezinlenmiyor değil hani.

khaos 25. August 2017 08:08 PM

15 temmuz darbe girişiminde öldürülen darbeci sayısı 104 dür. Darbede hayatını kaybeden sivil sayısı 173, polis 62 asker 5 dir.

kuman 10. September 2017 05:57 PM

Cumhurbaşkanı yaveri föte den tutuklu,
15 Temmuz'da Cumhurbaşkanı nı koruyan polisler fetö den tutuklanmış,
Cumhurbaşkanı başdanışmanın general kardeşi fetö den tutuklu
Fetö davasına bakan yargıç; Su iyice bunalıklaştı....

Türkiye dolu dizgin saçmalığA gidiyor...

Hasan Akçay 24. September 2017 04:24 AM

[QUOTE=khaos;22077]yasal olmayanlar örneğin (halk)
darbe bastırmaz!
şaka gibi...
Oysa [U]ne diyordu Ata[/U];[/QUOTE]

Sayın Chaos,

İletinizdeki kişisel dokudurmalar önemli değil;
lütfen bağışlayın, onları cevapsız bırakacağım.

Yalnızca örneğin Bursa nutkunda
[U]Ata'nın ne dediği[/U]ni hatırlatacağım.

[I]Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır...

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği![/I].

15 Temmuzdaki dinci darbe girişimini bastırmaya çağrılıp
o çağrıya icabet edenler
Ata'mızın anladığı Türk gençleri değildi, dindar ve kindar gençlerdi;
devrimleri korumaya and içmiş Atatürk'ün askerleri değil
karşı devrimi gerçekleştirmeye and içmiş (kefen giymiş) başka birilerinin askerleriydi.

Hasan Akçay 29. September 2017 04:32 AM

Havası boşaltılan komutan

Yazan: Güneri Civaoğlu
MiLLiYET, 24 Mayıs 2003

İsmet İnönü'nün şu sözü siyasetçiler için asker dersidir: "Her gece her mahfelde, her orduevi lokantasında bir kaç genç subay Türkiye'yi kurtarır. Bazıları ihtilal de konuşur."

İsmet Paşa asker ocağından gelmiştir. Karargahın, kışlanın nabzını iyi bilirdi. Mahfellerdeki, orduevi lokantalarındaki bu söyleşilerin ilacının [U]sağduyu[/U]lu komutanlar olduğunun elbette bilinciydeydi. Bu deneyim birikimini sonraki kuşak komutanlarına da yansıtmıştı. İsmet İnönü’nün asker üzerindeki ağırlığında bu özelliği etkiliydi.

Örnegin onun başbakan olduğu 1960'lı yıllarda nerdeyse sabah erken kalkan, ihtilal yapacaktı.

Kara Harb Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir'in ihtilal hazırlığı sır değildi. Ankara Oduevinin karşısındaki bahçede Albay Aydemir adına biz genç gazetecilere çay pasta sunulur, "Yakında bu servisi altın yaldızlı tabak ve fincanlarda yapacağız" denirdi. Yani Çankaya Köşkü’nün servis tabaklarında.

O günlerden birinde Paşa ansızın Harb Okulu'na gitme kararı almıştı. Çevresine, "İhtilal yapacak şu komutanı bir de ben yerinde göreyim" demiş.

Başbakan okula geldiğinde protokol gereği başta okul komutanı Aydemir olmak üzere Harb Okulu Komutanlığına bağlı tüm subaylar tek sıra olurlar. Çakı gibi dimdik, selam duruşundadırlar.

İsmet Paşa bu "tekmil" duruşundakilere asker ocağı ritueline uygun olarak "Merhaba arkadaşlar!" diye seslenir. Ardından tek tek tokalaşmaya başlar. Fakat Aydemir'in eline uzanmadan önce birden sol eliyle onun yanağını okşar. "Nasılsın bakayım?" Sanki çocukla konuşur gibi.

İsmet Paşa'nın damadı usta gazeteci Metin Toker, "İşte o anda ihtilal girişimi çöktü" diye yazmıştı. İsmet Paşa genç subayların önünde Aydemir'in havasını boşaltıvermişti.

...Aydemir, genç subayların gözünde sadece yanağı okşanan ve "Nasılsın bakayım?" diye nerdeyse çocuk muamelesi gören biriydi artık. Büyüsünü yitirmişti. Asıl büyüyen ise, ihtilalin karargahına kılı kıpırdamadan tek başına giden, İstiklal Savaşı Komutanı İsmet İnönü idi. Zaten Aydemir'in sonu hüsran oldu.
.

Hasan Akçay 1. October 2017 04:20 AM

Güneri Civaoğlu'nun yazısından:

[I]Paşa ansızın Harb Okulu'na gitme kararı almıştı.
Çevresine,
"İhtilal yapacak şu komutanı bir de ben yerinde göreyim" demiş.

Başbakan (İsmet Paşa) okula geldiğinde
protokol gereği başta okul komutanı Aydemir olmak üzere Harb Okulu Komutanlığına bağlı tüm subaylar tek sıra olurlar.
Çakı gibi dimdik, selam duruşundadırlar.

İsmet Paşa
bu "tekmil" duruşundakilere asker ocağı ritueline uygun olarak
"Merhaba arkadaşlar!" diye seslenir.

Ardından tek tek tokalaşmaya başlar.
Fakat Aydemir'in eline uzanmadan önce
birden sol eliyle onun yanağını okşar. "Nasılsın bakayım?"

Sanki çocukla konuşur gibi.

İsmet Paşa'nın damadı usta gazeteci Metin Toker,
"İşte o anda ihtilal girişimi çöktü" diye yazmıştı.

İsmet Paşa genç subayların önünde Aydemir'in havasını boşaltıvermişti.

...Aydemir,
genç subayların gözünde
sadece yanağı okşanan ve "Nasılsın bakayım?" diye nerdeyse çocuk muamelesi gören biriydi artık.
Büyüsünü yitirmişti... Zaten sonu hüsran oldu.
.[/I]

*

15 Temmuz darbesinin failini
zamanın başbakanı
yerinde görmeye gitti mi,
tv kameralarının önünde o sümüklünün yanağını okşayıp "Nasılsın bakayım?" dedi mi?
Kısacası, darbeyi önlemek için parmağını kıpırdattı mı?

khaos 10. January 2018 11:01 PM

[QUOTE=Hasan Akçay;22216]

15 Temmuzdaki dinci darbe girişimini bastırmaya çağrılıp
o çağrıya icabet edenler
Ata'mızın anladığı Türk gençleri değildi, dindar ve kindar gençlerdi;
devrimleri korumaya and içmiş Atatürk'ün askerleri değil
karşı devrimi gerçekleştirmeye and içmiş (kefen giymiş) başka birilerinin askerleriydi.[/QUOTE]

15 Temmuz darbe girişiminde şehit olan bazı vatandaşlar ve meslekleri
Ayşe AYKAÇ 46 yaşında ev hanımı
Sevgi YEŞİLYURT 52 yaşında ev hanımı
Adil BÜYÜKCENGİZ 54 yaşında deri imalatçısı
Ümit GÜDER 61 yaşında servis şöförü
Ayhan KELEŞ 54 yaşında mobilyacı
Tevhit AKKAN 62 yaşında emekli
Yusuf Çelik 66 yaşında almanya dan emekli
Şener DURSUN 50 yaşında memur
Akif KAPAKLI 64 yaşında emekli
Davut KARAÇAM 53 yaşında esnaf
Lokman OKTAY 54 yaşında elektrikçi
Lütfi GÜLŞEN 65 yaşında emekli
Mehmet GÜLŞEN 63 yaşında esnaf
M.Şefik ŞEFKATLİOĞLU 51 yaşında beyaz eşya tamircisi
Mesut ACU 58 yaşında ayakkabı imalatçısı
Necati SAYIN 64 yaşında inşaat mühendisi
Özkan ÖZENDİ 57 yaşında emekli
Yıldız GÜRSOY 44 yaşında çaycı
Zekeriya BİTMEZ 59 yaşında halı saha işletmecisi
Ramazan KONUŞ 51 yaşında veteriner
Mete SERTBAŞ 51 yaşında muhtar
İsmail KEFAL 34 yaşında garson
Hüseyin GÜNTEKİN 45 yaşında kasap
Hakan ÜNVER 40 yaşında eczacı kalfası
Cuma DAĞ 51 yaşında jeoloji mühendisi
Burhan ÖNER 39 yaşında inşaat işçisi
Cemal DEMİR 69 yaşında esnaf
Hasan KAYA 48 yaşında inşaat işçisi
...
...
...
...
...

Merak ettim... Yukarıda isimleri yazılı askerlerin! (yaşlarına bakılırsa çoğusu veteran) görevleri neydi acaba. Mesela hangileri keşifçi, istihkamcı yada muhabereciydi. Mesela erken uyarı ve hedef tespit bataryası kimlerden oluşuyordu. Mekanize olanlar hangisiydi, hangileri avcı birlikleriydi. Nerede eğitim aldılar, nerelerde tatbikat yaptılar. Bu kadar çabuk nasıl organize olabildiler. (unutmuşum sela demiştiniz).

Sayın Hasan AKÇAY
Cumhuriyetle ve cumhuriyet değerleri ile bu kadar problemli insanımız varsa bu sistem sorunudur. Sistem oturtulamamıştır. Bu majör sorunun kaynağı devrimleri rayından çıkartan politikacılardır. Ve tabi ki yine bu fatal error ü gördüğü halde bulanık aynı zamanda karmaşık ideolojik hezeyanlara kapılan aydınlarımızdır. Bazen keşke Atatürk bir kaç on yıl daha yaşayabilseydi diye düşünüyorum. Acaba devrimlerinin bu hale getirilmesine izin verir miydi acaba.

Ayrıca [B]Ata'mızın anladığı Türk gençleri değildi, dindar ve kindar gençlerdi[/B] dediğiniz gençleri ve ondan öncekileri bu kadar kine bulayan sorumluyu öğrenmek istiyorsanız adına ikinci denilen ama aslında [COLOR="Black"][B]kinci[/B][/COLOR] olan adama bakın. Kininin dışa vurumunu hem M.kemal yaşarken hem de ebediyete intikal ettikten sonra görmek mümkün. Bugün Cumhuriyet değerleri ve Atatürk le bu kadar problemli insan varsa bunun sebebi ne Cumhuriyet ne de Atatürk tür. Eşsiz bir liderin gölgesinde kalmayı kendine yedirememiş ve bu kompleksle yaşamış Milli şefinizin bu ülkeye ektiği nefret tohumları sizin defolu olarak gördüğünüz bu tipleri yaratmıştır. Atatürk ün kimlik ve özgüven vermeye çalıştığı bir milletin nasıl ayak takımı yerine konulduğunu anlatalım mı? Açalım ister misiniz. Ne dersiniz?

Yok yok açmayalım isterseniz.

İsim babalığını Atatürk ün yaptığı gazetenin pkk lı teröristler için ''kandil de doğaya saygı var, yere izmarit bile atmıyorlar'' diye övgüler dizdiği, vatan hainlerini gerilla diye çağırdığı, antiemperyalist! yayın yönetmeninin amerikan bayrağından battaniyeye sarılıp muhiplerine el pençe divan durduğu ve hatta hatta Nadir Nadi nin bile hatıratının satıldığı (acaba İlhan Selçuk yaşasaydı ne derdi)
yine
Bizzat Atatürk ün kurduğu parti de kürtçü, İran cı ve hatta mezhepçi politikacılar söz sahibi iken, ulusalcıların yurtseverlerin teker teker uzaklaştırıldığı bir dönemde
Sizin söylediklerinizi eleştirmek haksızlık gibi olacak.


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 10:47 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam