![]() |
Kamer sûresi
[B]MEKKE DÖNEMİ[/B]
[B]Necm: 60[/B] [SUP]1[/SUP]O saat/kıyâmetin kopuş anı yaklaştırıldı. Ve her şey açığa çıkarıldı. [SUP]2[/SUP]Onlar ise bir alâmet/gösterge görseler hemen mesafeleniveriyorlar ve “Devam edip giden bir büyüdür” diyorlar. [SUP]3-5[/SUP]Kur’ân'da kendilerine verilen her emir, “kararlaştırılmış, en üstün seviyede yeterli, haksızlık ve kargaşayı engellemek için konulmuş bir kanun, düstur ve ilke” olduğu hâlde onlar yalanladılar ve tutkularına uydular. Şüphesiz onlara vazgeçirecek haberler de gelmişti. Buna rağmen uyarılar yarar sağlamıyor. [SUP]6-8[/SUP]O hâlde onlardan geri dur. O günde, Çağırıcı'nın, bilinmedik/ yadırganan bir şeye çağırdığı o günde gözleri düşkün düşkün, O davetçiye hızlıca koşarak kabirlerinden çıkarlar. Sanki onlar darmadağın çekirgeler gibidirler. O kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler, “Bu, zor bir gündür” derler. [SUP]9[/SUP]Onlardan önce Nûh'un toplumu da yalanlamıştı. Öyle ki kulumuzu yalanladılar ve “O, gizli güçlerce desteklenen/deli birisidir” dediler. Ve o alıkonulmuştu; her türlü faaliyetine engel olunmuştu. [SUP]10[/SUP]Bunun üzerine Nûh Rabbine yalvardı: “Ben gerçekten yenik düşürüldüm, bana düşmanlarıma karşı yardım et!” [SUP]11[/SUP]Nuh toplumunun üst tabakanın (mele’ler) kapılarını, alt tabakanın üzerine her şeyi yıkan, harap eden, önündekileri silip süpüren bir su ile açıverdik; üst tabakayı (mele’leri) alt tabakaya (erazil’e) saldırttık. [SUP]12[/SUP]Toplumun alt tabakasını (erazil) soy soy harekete geçirdik. “Yıkan, harap eden, önündekileri silip süpüren o su; iki düşman gurubu (Mele’ ve Erazil)” birbirine kavuşturuldu. Ve olması gereken; kaçınılmaz olan alt ve üst tabakanın çarpışması, birbirlerini kırp geçirmesi olayı gerçekleşti. [SUP]13,14[/SUP]Nuh'a da iyilikbilmezdik edilen kişiye bir ödül olmak üzere, korumamız/ gözetimimiz altında AKIP GİDEN LEVHALARI; vahiy kitaplarını, sert uyarıları yükledik: Onu peygamber yaptık. [SUP]15[/SUP]Ve andolsun Biz, bunu bir âyet olarak bıraktık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen? [SUP]16[/SUP]Peki, Benim azabım ve uyarılarım nasılmış? [SUP]17[/SUP]Andolsun Biz, Kur’ân'ı düşünme/öğüt için kolaylaştırdık/hazırladık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen? [SUP]18[/SUP]Âd da yalanladı. Peki, Benim azabım ve uyarılarım nasılmış? [SUP]19,20[/SUP]Şüphesiz Biz, onların üstüne, TOZ DUMAN, bir günde /uğultulu, insanları koparıp atan, uzun bir süre devam eden bir rüzgâr gönderdik; sanki onlar kökünden sökülmüş hurma kütükleri gibiydiler. [SUP]21[/SUP]Peki, Benim azabım ve uyarılarım nasılmış? [SUP]22[/SUP]Andolsun Biz Kur’ân'ı düşünme/ öğüt için kolaylaştırdık/ hazırladık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen? [SUP]23[/SUP]Semûd da o uyarıları yalanladı: “[SUP]24,25[/SUP]Bizden bir tek insana mı, o'na mı uyacağız? Öyle yaparsak kesinlikle bir sapıklık ve çılgınlık içinde oluruz, Öğüt; Kitap, aramızdan o'na mı bırakıldı? Hayır, aksine o, çok yalancı, küstahtır” dediler. [SUP]26[/SUP]Yarın onlar, çok yalancının, küstahın kim olduğunu bileceklerdir.[SUP] 27,28[/SUP]Şüphesiz Biz onlara, kendilerine görev olmak üzere sosyal destek kurumları kurmalarını ve onları ayakta tutmalarını emredeceğiz. Onun için sen onları gözetle ve sabret. Ve onlara bu kurumları ayakta tutacak zekât; vergi ve harcamada bulunma görevlerinin, kendi aralarında pay edilmiş olduğunu haber ver; herkesin kamuya ne miktarda katkıda bulunacağı da belirlenmiştir. [SUP]29[/SUP]Bunun üzerine arkadaşlarına/ idarecilerine seslendiler. O da alacağını alıp sosyal kurumları ayakta tutan gelir kaynaklarını kurutarak sistemi çökertiverdi. [SUP]30[/SUP]Peki, azabım ve uyarılar nasılmış? [SUP]31[/SUP]Şüphesiz Biz onların üzerine korkunç tek bir ses gönderdik; ağılcının topladığı çalı-çırpı gibi oluverdiler. [SUP]32[/SUP]Andolsun Biz Kur’ân'ı düşünme/öğüt için kolaylaştırdık/hazırladık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen? [SUP]33[/SUP]Lût'un toplumu, uyarıları yalanladı.[SUP]34,35[/SUP]Biz onların üzerine ufak taş yağdıran bir fırtına gönderdik. Lût'un ailesi bundan ayrı tutuldu. Onları katımızdan bir nimet olarak seher vaktinde kurtardık; Biz kendisine verilen nimetlerin karşılığını ödeyen kimseyi böyle mükâfâtlandırırız. [SUP]36[/SUP]Andolsun Lût, onları Bizim yakalamamıza karşı uyarmıştı. Fakat onlar uyarıları kuşku ile karşıladılar [SUP]37[/SUP]ve andolsun o'nun konuklarından cinsel yönden yararlanmaya kalkıştılar. Biz de onların gözlerini körleştiriverdik/kabilelerini, soylarını silip süpürüverdik: “Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” [SUP]38[/SUP]Ve andolsun sabah erkenden, onları kararlı bir azap bastırıverdi: [SUP]39[/SUP]“Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” [SUP]40[/SUP]Andolsun Biz Kur’ân'ı düşünme/ öğüt için kolaylaştırdık/ hazırladık. O hâlde var mı ibret alıp düşünen? [SUP]41[/SUP]Şüphesiz Firavun ailesine de uyarıcılar gelmişti. [SUP]42[/SUP]Onlar bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları çok kuvvetli ve kudretli birinin yakalayışıyla yakalayıverdik. [SUP]43[/SUP]Sizin kâfirleriniz; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseleriniz, onlardan hayırlı mı? Yoksa yazıtlarda sizin elinizde onların kurtulacaklarına dair Allah tarafından verilmiş bir senet veya ferman mı var? [SUP]44[/SUP]Yoksa onlar, “Biz birbirine yardım eden/ intikam alabilen bir topluluğuz” mu diyorlar? [SUP]45[/SUP]Yakında o topluluk bozguna uğrayacak ve arkalarını dönerek kaçacaklardır. [SUP]46[/SUP]Aslında onlara vaat edilen, o saattir. O saat cidden daha feci ve daha acıdır. [SUP]47[/SUP]Kesinlikle suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler. [SUP]48[/SUP]O gün yüzleri üzere ateşte sürüklenirler: “Cehennemin beyinleri kaynatan sıcağının dokunuşunu tadın!” (37/54, Kamer/1-48) [B]Necm: 61[/B] [SUP]49[/SUP]Şüphesiz ki, Biz her şeyi; evet her şeyi bir ölçü, ayar ile oluşturduk. [SUP]50[/SUP]Ve buyruğumuz, ancak göz kırpması gibi bir tekdir; anlık bir şeydir. [SUP]51[/SUP]Ve andolsun Biz, sizin benzerlerinizi değişime, yıkıma uğrattık. O hâlde var mı bir düşünen? [SUP]52[/SUP]Ve onların işledikleri her şey, yazıtlarda kayıt altındadır. [SUP]53[/SUP]Küçüğün, büyüğün, hepsi satır satır yazılmıştır. [SUP]54[/SUP]Hiç şüphesiz Allah'ın koruması altına girmiş kimseler cennetlerdedir, BOLLUKTADIRLAR/ aydınlıklardadır. [SUP]55[/SUP]Çok güçlü sahip, yöneticinin huzurundaki “doğruluk oturma yerleri”nde; doğru kimselere mahsus olan, yalan söylenmesi mümkün olmayan, yok olma ihtimali bulunmayan sabit makamlardadırlar. (37/54, Kamer/49-55) [B]Dip not:[/B] 82 Âyetteki sözcüklerin “hakikat” anlamları, Ay yarıldı/ay yarılacak şeklindedir. Biz mecâz anlamını gösterdik. 83 Âyetin orijinalindaki nâkâ sözcüğünün hakikat anlamı, [B]“en verimli çağındaki dişi deve[/B]”dir. Burada bununla [B]“sosyal destek kurumları[/B]” kastedilmiştir. Kur’ân'daki salât kavramının özdeşidir. Onun taksim edilen suyu ile de “[B]sosyal destek kurumlarını ayakta tutan zekât ve infak kurumları[/B]” kastedilmektedir. Âyetteki inciklerini keserek öldürüverdi ifadesi ile de, “[B]vermeleri gereken zekâtı; aidatı, vergiyi vermeyerek ve infakı yapmayarak kurumları yaşatmadıkları[/B]” bildirilmektedir. Biz de Mealde mecâzî anlamını sunduk. |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 09:53 PM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Hanifler - Kuran odaklı gerçek din islam