Uzman Üye
Üyelik tarihi: Oct 2011
Mesajlar: 107
Tesekkür: 791
69 Mesajina 174 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
|
Psikopatolojik Dindarlık
İlmihallerin belki de en zararlı yönlerinden birisi, psikopatolojik bazı davranışlara yol açabilecek birtakım bilgileri okuyucularına çekinmeden sunabilmiş olmalarıdır. Bu konuda verilebilecek en yaygın ve tehlikeli örnek, temizlikle ilgili vesvese ve obsesyonlara yol açan, gusülle ilgili -hemen her ilmihalde karşılaşılabilecek- şu tür açıklamalardır:
Vücut yıkanırken iğne ucu kadar bir yerin kuru kalmamasına dikkat edilecek, kulaklar ve göbek oyuğu yıkanacak. Su saçların, sakalların, kaşların ve bıyıkların aralarına ve altlarındaki deriye kadar geçecektir. Bunlar sık olsa bile suyun ulaşması sağlanacaktır. Bunların araları ve dipleri kuru kalırsa, gusül tamamlanmış olmaz. (…) Kapanmış olan küpe deliklerinin içini de yıkamalıdır. İçlerine zorla su geçebilecek olan küpe deliklerini de, içlerine su geçecek bir şekilde el ile ıslatıp yıkamalıdır.(27)
Bu satırları okuyan birinin vesveseci olmaması mümkün değildir. Nitekim hemen hepimiz özellikle abdest ve gusül konusunda, bu gibi ifadelerden kaynaklanan ve bazen son derece ciddi sonuçları da olabilen obsesyon örneklerini çevremizde bol bol görebiliriz. Yukarıda anlatılanlar bir yandan dini dayanaklardan yoksun iken, öte yandan da bazı rivayetlerin lafızcı bir şekilde anlaşılması gibi bir yanlıştan kaynaklanmaktadır. Bu bilgilerin hiçbirisinin Hz. Peygamber’in hayatında yeri ve karşılığı yoktur. Kaldı ki, Hz. Peygamber dönemindeki kısıtlı su ve banyo imkanları düşünüldüğünde, bu açıklamaların hiç de gerçekçi olmadığı kolaylıkla anlaşılır.
Bu noktada ilmihallerin dindar insanların psikolojilerini bozmakla mı, yoksa onlara sağlıklı bir ruh hali sağlamakla mı yükümlü olduklarını sormanın zamanının gelip geçtiği kanaatindeyiz.
Elbette ilmihallerin olumsuz yönleri bunlarla sınırlı değildir. İlmihallerde verilen bilgiler arasındaki çelişki ve tutarsızlıklar,(28) gereksiz ve anlaşılmaz açıklamalar,(29) ekilciliğin tabii bir sonucu olan “kılı kırk yarma” mantığı(30) ve araç niteliğindeki hükümlerin ve hususların, amaçlan gölgede bırakması,(31) mezhepçilik ve ırkçılık sayılabilecek bazı ifadelerin mevcudiyeti(32) gibi hususlar, ilmihallerin hepsinde şu veya bu ölçüde görülen olumsuzluklara dair verilebilecek bazı örneklerdir. Hemen hemen Türkçedeki bütün ilmihallere büyük ölçüde teşmil edilebilecek olan bu gibi tespitleri daha da çoğaltmak her zaman mümkündür. Şimdi bu tespitlerin ışığında, şu nihai soruyu sorma zamanı gelmiştir: Durumu bu olan ilmihaller, okuyucularında nasıl bir dindarlığa yol açabilir?
Bu soruya verilecek cevap kısa ve nettir: Mevcut ilmihallerin, ‘nasıl’ı bir yana, herhangi bir dindarlık ‘geliştirmesi’ dahi söz konusu değildir. Zira bu ilmihallerin, derinlik ifade eden ‘dindarlık’ geliştirmesi şöyle dursun, standart bir Müslüman tipi yetiştirmesi bile mümkün görünmemektedir. Çünkü bu ilmihaller her şeyden önce, hayatın bütün alanlarını kuşatan İslam’ı, “İslam’ın şartı beştir” şeklindeki dar ve yanlış bir anlayışa hapsetmekte, buna bağlı olarak da, hayatın her alanında sergilenmesi gereken ibadet=kulluğu; namaz, abdest, oruç, hac, kurban vb. ibadat-ı mersumeye hasretmektedir. Yine bu yaklaşımın bir uzantısı olarak ilmihaller, derinliksiz, şekilci ve mekanik bir ‘formalite Müslümanlığı’na, ister istemez yol açmaktadır. Dinin şekil kadar, hatta ondan da önemli olarak, ‘ruh ve öz’ olduğu unutulmuş, bu formalite Müslümanlığı, şer’iliği tartışmalı pek çok fıkhi detaylara boğulmak suretiyle ilmihaller, adeta bir ‘talimatname’ye dönüştürülmüştür. O kadar ki, Allah’a kulluk görevlerinin bir kısmını teşkil eden, namazı kılmak, orucu tutmak, zekatı vermek, hacca gitmek, kurban kesmek vs. için bir Müslümanın bilmesi gerekenler (?) dört cilt (toplam 1800 sayfa) tutacak kadar teferruata boğulabilmiştir.(33) Tam da bu noktada insanın aklına ister istemez şu soru tekrar gelmektedir: Acaba namaz kılan, oruç tutan, zekat veren, hacca giden, kurban kesen Hz. Peygamber ve ashabı, bu 1800 sayfalık bilginin ne kadarını biliyordu? Kuşkusuz çoğu yorum ve ictihad ürünü olan bu detayların çok büyük bir kısmını bilmiyorlardı, buna rağmen kulluk görevlerini en iyi şekilde yerine getirebiliyorlardı. Hem de bunları sadece formalite olarak değil, gerçek bir dindarlığa ve gerçek bir İslamî bilince dönüştürerek bunu başarıyorlardı.
_Bu noktada ilmihallerin topluma sunduğu, dönemi geçmiş, yanlış, eksik, temelsiz ve hatta bazısı zararlı bilgileri de bir tarafa bırakacak olursak, Müslümanda bireysel, toplumsal ve evrensel boyutlarıyla İslamî bir bilinç doğuracak, derinlikli, özü formalitelere feda etmeyen, insanı özellikle ahlakî alanda olgunlaştırıp dönüştürmeyi amaçlayan, sağlam bilgi temeline dayalı, psikolojik ve pedagojik boyutları ihmal etmeyen, çağın ruhuna hitap edebilecek bir ilmihale – özellikle de geleceğimizin teminatı olan genç nesiller açısından- acilen ve şiddetle ihtiyaç olduğunda en ufak bir şüphe olmadığını belirtmek bir zorunluluktur.
|