Uzman Üye
Üyelik tarihi: Oct 2011
Mesajlar: 107
Tesekkür: 791
69 Mesajina 174 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
|
Konuyu nereye çektiniz tebrikler.. Sanki itikatta mezheb hakmış gibi (kesin ayetlere rağmen- hakla batılı ayıran kitab geldi bölünmeyin, parçalanmayın diyen ayetlere rağmen ve daha ilgili birçok ayete rağmen, peygamberin kafadan hüküm veremeyeceğini bildiren ayetlere rağmen, Allah'ın hükmünden Peygamberlerin dışarı çıkamayacaklarını, Allah adına kafadan hüküm veremeyeceklerini aksi halde Hakka Suresi 42,43,44. ayetlerdeki tehdidin işleyeceğini apaçık görmemize rağmen daha birçok apaçık kesin hüküm bildiren ayete rağmen hala mezhebler hakmışmış vay be..) bir de ilgili ilim adamlarına iftira atmakta üstünüze yok! Yok masonmuş yok ajanmış yok bilmem neciymiş başka bir şeyle suçlayamazlardı zaten! Sen de şunu bir oku:
Bu Kadar İftira Neden Veya Mehmet Akif Yalancı mı ?
Hepimiz biliyoruz. Çoğu zaman bazı insanlar hakkında “mason, yahudi, mürted” gibi iftiralar üretilir. Bazıları bunu samimiyetle yapar. Ama bir kısım ikiyüzlüler var ki, onlar bu kirli ve çirkin kampanyaları çıkar doğrultusunda yürütürler. Ne yazık ki, bu karanlık ruhlu insanların “Türkiye” kolu var. Bunlar, iki yüzlülükleri, dolandırıcılıkları ve Müslümanları kandırmalarıyle şöhret bulmuşlardır. Allah-u Alem kalplerinde “İhlas” namına bir şey kalmamış olacak ki, bu kadar biperva davranıyorlar.
Uzun zamandır kendilerinin nerede durduğuna, battıkları çirkefe bakmadan sözde yazdıkları kitaplarda, İslam’ın en güzide ilim, fikir ve aksiyon erbabına ağza alınmayacak hakaretler ediyorlar. Bu insanlar, kurdukları finans kurumuyla Müslümanların paralarını alıp, şarkıcı, dansöz ve mankenlerin peşinde çarçur ettiklerine bakmadan , Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh, Seyyid Kutub, Muhammed İkbal gibi hayatını Din-i İslam’a adamış insanlara ağıza alınmayacak hakaretler ediyorlar. Aslında, Bediuzzaman ve Mehmed Akif’den de nefret ederler. Bu düşünceleriyle Müslümanları kandıramayacaklarını bildikleri için. Akif ve Bediüzzamanı sever görünürler. Bu davranışları bile tam bir iki yüzülük örneğidir. Şimdi sever göründükleri Merhum Akif’in, Merhum Cemaleddin Afgani hakkında yazdığı bir makaleyi sadeleştirerek aşağıya alıyorum. Cemaleddin masondu iftiralarına bir cevaptır.
Cemaleddin Afgani
Doğunun yetiştirdiği fıtratların en yükseği olmasa bile en yükseklerinden biri olduğu şüphe götürmeyen merhum Cemaleddin Afgani hakkında birkaç söz söylemek istiyorum. İçimizde merhumu görmeyen çoksa da zannederim bilmeyen duymayan yoktur. Büyük ihtimalle sevgili okuyucularımız bu satırlarda Cemaleddin’in özel hayatına, ilmi hayatına veya siyasi hayaına ait bilgi göreceklerini zannediyorlar. Hayır, öyle etrafli bir hayat hikayesini inşallah ileride yazarız. Benim bu gün yapmak istediğim bir şey varsa o da Hazret’in temiz hatırasına sürülmek istenilen lekeyi, iğrenç iftirayı göstermek, onun özelliklerini, nereden geldiğini incelemektir.
Cemaleddin’in basılmış ve basılmamış birçok yazıları, makaleleri, konuşmaları varsa da merhumun en büyük, en ölümsüz eseri merhum Şeyh Muhammed Abduh’tur. Evet, Şinasi milletine en mükemmel hizmetini Namık Kemal’i yetiştirerek yerine getirdiği gibi, Cemaleddin de İslam alemine en kıymetli bir hatıra olarak merhum Müftüyü bırakmıştır.
İnsanın ruhuna güzellik üfleyen sihirli ve etkileyici sözleri, o feyzi hangi kaynaktan alıyordu?
Cemaleddin’in İstanbul’a birinci gelişi Ali Paşa’nın vezirliğine rastlamıştı. Merhum, Afganlılara özel o meşhur kiyafet içinde paşanın meclisine girer, kimsenin kolay elde edemeyceği, en yüksek iltifat ve hürmeti görürdü.. bu arada Cemaleddin'i takdir eden sadece Ali Paşa değildi. İstanbul’un bütün amirleri, yetkilileri, nazik davranışları, güzel giyimi, düzgün konuşması ve derin ilmi insanları kendisine hayran bırakıyordu.
Aradan altı ay kadar bir zaman geçince Cemaleddin, Eğitim meclisi üyeliğine tayin edildi. Bu memuriyeti sırasında Eğitim için düşüdüğü şeyleri hiçbir şeyden çekinmeden ortaya koymuş fakat arkadaşları bu düşüncelere katılmıyordu. Zamanın Şeyhül İslam’ı olan zat, Cemaleddin’in bu düşüncelerini kendi menfaatine aykırı bulduğu için çok kızıyor ve zavallıyı gözden düşürmek için bahaneler arıyordu.
1287 yılının ramazanındaydı ki, Üniversitenin idarecesi Tahsin Efendi (Mösyö Tahsin) Merhum Cemaleddin’den üniversite ve sanaiye teşvik etmek için bir konuşma istemişti. Cemaleddin, kuvvetli bir Türkçeye sahip olmadığını ileri sürerek, özür beyan ettiyse de Tahsin Bey’in ısrarı üzerine mecbur kalarak geniş kapsamlı bir konuşma hazırlamış ve zaman-zemine uygun olup olmadığını anlamak için ilimlerine güvendiği, bu konularda bilgi sahibi insanlara göstermişti.
Üniversitenin açılacağı gün, Cemaleddin’in konuşmasını dinlemek için İstanbul’un önemli şahsiyetleri, alimler, amirler toplanmıştı. Şeyhül İslam’da gelenler arasındaydı. Cemaleddin konuşmak için kürsüye çıkıp konuşmaya başlayınca Şeyhül İslam’da bütün dikkatini komuşmanın içinde kötüye yorumlayacağı bir iki cümleyi bulmaya vermişti.
Cemaleddin konuşmasında diyor ki; “İnsan hayatı, bir bedenin uzuvlarına benzer. Sanayinin her biri, hayat için önemli olan bedenin bir uzvu gibidir, bu ölçüdedir. Mesela; yönetici, tedbirin ve iradenin merkezi olan beynin aynıdır.
Demircilik kol,çiftçilik ciğer,gemicilik ayak gibidir…’’Cemaleddin bu gibi basit benzetmelerle bütün organları saydıktan sonra şu sonucu veriyordu: “İnsanlığın mutluluğu gözle görülür bir şekilde, cismen meydana gelir. Cismin hayatının ruh ile olabileceği yani ruhla ayakta durabileceği, hayat bulacağı göz önüne alınırsa, bu cismin, yani insanlığın mutluluğunun ruhu, nübüvvet veya hikmettir. Fakat bunlar başka başka şeylerdir.
Nübüvvet Allah’ın bir lütfudur. Çalışmakla elde edilemez. Cenab-ı Hakk yarattıklarının arasından kimi isterse bu şerefe eriştirir. Hikmete gelince, fikir üreterek, çalışarak ve bilgi elde ederek kazanılabilir. Sonra, nebi hatanadan masumdur. Halbuki hakim, hikmet elde eden kişi hataya düşebilir. Bir de nübüvvete ait hükümler, ilahi kattan indirilmiştir. Dolayısyıla batılın bütün hücumlarından kendini korur. Buna inanmak imanın olmazsa olmazlarındandır. Hikmet sahibine gelince, ona uymanın bir farzı veya mecburiyeti yoktur. Allah kelamına muhalif, aykırı olmaması şartıyla akla uygun gelen fikirleri kabuledilebilir.
İşte Cemaleddin, nubuvvetle alakalı söylediği sözler bundan ibaretti.Zaten İslam alimlerinin de bu konudaki görüşleri aynıdır. Şeyhül İslam, Merhumdan intimak almak, onu küçük düşürmek için Cemaleddin “Nübüvvet bir çeşit sanattır” diyor yalanını yaydı. Şeyhül İslam, bu iftirasını desteklemek için de; “Nübüvveti, sanayiyle iligi yaptığı konuşmada dile getirdi” dedi.
Daha sonra camilerdeki vaizlere, hatiplere Şeyh’in aleyhinde konuşmalarını emretti.Zavallı Cemaleddin aleyhindeki sözlerin kuru iftiradan ibaret olduğunu, gerçeğin anlaşılması için Şeyhül İslamla muhakeme edilmesi gerektiğini söylediyse de kimse onu dinlemedi. Olay gazetecilerin ağzına düştü. Gazetelerin bir kısmı Şeyhül İslamı bir kısmı da Cemaleddin’in leyhinde yazdılar, çizdiler…
Nihayet sevenleri Üstad Cemaleddin’e sukünet tavsiye ettiler. “Zaman bu gibi haksız iftira ve şaibeleri siler ve gerçeği meydana çıkarır” dediler. Fakat dini gayreti kadar ilmi de üst seviyede olan Cemaleddin duramadı. Şeyhül İslamla ısrarla mahkeme olunmasını istedi. Sonuç olarak bu olaylar suküta erinceye kadar İstanbul’u terketmesi gerektiği ona tebliğ edildi. Sonra isterse yine gelebileceği söylendi. Cemaleddin her yönüyle zulme uğramış bir halde İstanbul’u terk edip Mısır’a gitmeye mecbur kaldı.
İşte merhumdan ne zaman söz edilse; “ilimine, irfanına, fazlına ve siyasetine söz söylenemezse de ne yazık ki, dinden dönmüş ve Peygamberlik müessesine inanmazdı” derler. Anlamadan, dinlemeden söylenen şu sözlerin nereden çkıtığı görülüyor;
İki hasiyyet eder batıl ü hakkı temyiz!
Biri tedkik-i haberdir,biri ta’miki nazar.
.İşte Milli şair, Kamil insan Akif, Afgani ve Abduh hakkında böyle söylüyor. Peki onlara bu iftiraları atanlar kimler, milletin parasını dini alet ederek çalanlar. Haram parayla basıp dağıttıkları ve isimlerine Tam İmihal, faideli bilgiler vs. gibi isim koydukları kitaplarını almayalım. Çünkü onlar asla samimi değiller.
Fiemanillah
Yazar : A.Nusret ÇAVUŞOĞLU
|