| Uzman Üye 
				 
				Üyelik tarihi: Sep 2008 
					Mesajlar: 785
				 Tesekkür: 1.340 
		
			
				366 Mesajina 989 Tesekkür Aldi
			
		
	 
				
				Tecrübe Puanı: 18      | 
				  
 
			
			Peki çocuklar bu anlatım biçimlerinden Allah’ı olduğu gibi veyasoyut bir varlık olarak algılayıp kavrayabilmekte midirler? Elbette ki
 küçük yaşlardaki çocukların bunu anlaması veya kavraması mümkün
 değildir. Ancak bu tür ifade ve tanımlamaları duya duya zamanla
 Allah’ın varlığını ama görünmezliğini kabul edip, benimseyebilmektedirler.
 
 Onların, Allah’ın görülmeyen varlığını kabul etmelerinde,
 havanın görünmezliği benzetmesinde olduğu gibi, meselâ; aklın
 görünmezliği, çaydaki şekerin, sütteki yağın…vb.nin görünmezliği
 gibi başka bazı benzetmelerle ilişkilendirilmesi de önemli rol oynamaktadır.
 İşte bu ve benzeri açıklamalarla Müslüman çocukları 9
 yaşlarına geldiklerinde Allah’ın mevcudiyeti konusunda daha sağlıklı
 ve aslına uygun bir fikir ve inanç sahibi olabilmektedirler.
 
 Hıristiyan veya Budizm gibi diğer bazı din mensubu insanların
 çocuklarına yaptırdıkları “Tanrı” öğretisi ise, Müslümanlardan farklıdır.
 
 Söz konusu din mensupları çocuklarını kiliseye veya mabetlerine
 götürdüklerinde karşılarına, ağaçtan, taştan, mumdan veya çeşitli
 madenlerden insan eliyle yapılmış bir cismi -çarmıha gerilmiş İsa
 veya oturur vaziyetteki Buda heykelini- koymakta ve onu “tanrı” olarak
 takdim etmektedirler. Üstelik Hıristiyanlar kilisede çocuklarına
 “tanrı” diye takdim ettikleri çarmıha gerilmiş vaziyetteki heykeli “Allah’ın
 oğlu(!)” olarak da nitelemektedirler. Bundan dolayı, her kiliseye
 veya mabede gidişinde karşısında tanrı olarak somut bir varlığı gören
 çocuklar, “tanrı olarak” gözle görülemeyen (soyut) bir varlık arayışına
 girme ihtiyacı hissetmemektedir. Öyle ki, son çocukluk döneminin
 sonuna kadar -başka bazı şeyleri cisimden soyutlayarak düşünmeye
 çalışsa bile- Tanrının görünmezliğini düşünmeye veya O’nu öyle tasavvur
 etmeye ihtiyaç hissetmemektedir.
 
 
 -10. yaş çocuklarında
 
 9. yaş çocuklarının gösterdiği gelişim basamaklarından hareketle
 10. yaş çocuklarının artık yeterince soyut düşünme aşamasına
 geldiklerini söyleyebiliriz. Dolayısıyla Allah tasavvurları bir evvelki
 yaş grubuna göre daha netleşmiş olmalıdır. Bu yaş grubundaki çocukların
 
 Allah hakkındaki görüş ve tasavvurlarına bir göz attığımızda
 kızlarda şöyle bir durumla karşılaşmaktayız:
 
 “Allah çok büyük ve çok iyidir.” “Allah’ı görmediğim için bilemiyorum.”
 “Allah bir kuldur bizi yaratan O’dur. Allah görünmeyen bir
 kuldur.” “Allah’ın ağzı, burnu, gözü, kulağı, yüzü yoktur. Allah iyiliği,
 doğruluğu ve kullarını seven bir yaratıcıdır.” “Allah büyüktür, insanları
 yaratandır, yaşlı birilerine benzer.” “Allah asla insan gibi değildir,
 kimseye benzemez. Ama kesinlikle âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah
 çok büyük, çok merhametli, çok güzel biridir.” “Allah, yarattıklarının
 hiçbirine benzemez.” “Allah, insanlara kitap ve peygamber gönderen
 bir büyüktür.” “Biliyorum, Allah iyi birisidir.” “Allah kalbimizde. Allah
 bizim okula gelmedi. Biz O’nunla tanışmadık, okulda bunları görmedik.”
 “Allah doğmamıştır. Allah’ın çocuğu yoktur. Allah “baba” değildir.
 Allah’ın annesi ve babası yoktur. Allah her şeyi bilir, Allah’tan başka
 kimse bilmez.”
 
 Buna karşılık erkek çocuklarının görüşleri ise şöyledir:
 
 “Allah iyidir, kullarını seven birisidir, yuvarlak, ay gibi bir şeydir.”
 “Ruh gibi bir şey, biz O’na inanır güveniriz.” “Kimse bilmiyor ki,
 kimse görmedi ki…” “Allah hiçbir canlıya benzemez, Allah’tan daha
 büyük kimse yoktur, herkesi yaratmıştır.” “Nûrânî yapıda, bambaşka
 bir şeydir.” “Bu konuda konuşmak doğru olmayabilir. Ama bence Allah
 çok güzel ve çok bağışlayan, herkesi affeden birisidir.” “Biliyorum,
 ölene kadar görülmediğini biliyorum.” “Biliyorum. Allah, yaratan, bizlerin
 iyiliğini düşünen, görmediğimiz, duymadığımız büyük biri. Hiç
 kimseye benzemez.”
 
 Verdikleri cevaplardan da anlaşılacağı gibi; kız olsun erkek olsun
 bütün çocuklar Allah’ı: “Çok büyük, çok iyi ve çok merhametli,
 göremedikleri veya görülemeyen, ağzı, burnu, gözü, kulağı, yüzü olmayan
 ve asla insan olmayan ve kimseye benzemeyen, kullarını seven,
 kalbimizde yer eden, doğmamış ve çocuğu olmayan ve “baba”
 olmayan, annesi babası da olmayan, nûrânî yapıda, ruh gibi ve her
 şeyi bilen…” bir varlık olarak nitelemektedirler. Kızlardan birinin:
 “Allah bir kuldur, bizi yaratan O’dur. Allah görünmeyen bir kuldur”
 şeklindeki ifadesinden kendisinin “kul” kavramının anlamını tam
 kavrayamadığı veya Allah için kullanabileceği başka bir kelime bulamadığı
 için bu ifadeyi kullandığını tahmin ediyoruz.
 
 Yine kızlardan birinin; “Allah bizim okula gelmedi. Biz O’nunla
 tanışmadık, okulda bunları görmedik,” ifadesi anlamlıdır. Bu ifadeyi;
 “sıradan ve çocukça bir açıklama veya cevap” olarak değerlendirmek
 mümkündür. Fakat aynı zamanda bu ifadeyi; “çocuk bir eksikliğe
 vurgu yapıp, bir ihtiyacı dile getirmektedir” şeklinde de yorumlayabiliriz.
 Zira bu yaş çocukları henüz Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersi
 ile tanışmamışlardır. Bazılarının ailelerinde de Allah ve dinî konular
 konuşulmuyorsa, bu takdirde çocuğun kendi iç dünyasında bir eksiklik
 hissetmesi doğaldır. Onun için, bir taraftan aileleri bilgilendirip,
 bilinçlendirme faaliyetleri yürütülürken, diğer taraftan da Din
 Kültürü ve Ahlâk Bilgisi derslerini daha alt sınıflardan (1. sınıftan)
 başlatmanın gereği ortaya çıkmaktadır.
 
 Bazı eğitimciler 10. yaş dönemini “gelişim döneminin altın çağı”
 olarak nitelerler.Gerçekten de bu yaş dönemi çocukları artık 9.
 yaşına göre daha olgunlaşmış ve “orta çocukluk dönemi” olarak ifade
 edilen erginlik öncesi çağa geçiş aşamasına gelmişlerdir. Tavır ve
 davranışları biraz daha istikrar kazanmıştır. Dinî inanç konusunda
 da daha kesin inanç sahibi olmuşlardır. Herhangi bir kuşku duymadan
 Allah’ın varlığına ve birliğine inanmaktadırlar. Gerek aile büyükleri
 ve gerekse öğretmenler bu yaş dönemindeki çocuklarla daha rahat
 diyalog kurabilirler. Dinî ve ahlâkî konuları anlatmada ve bu
 anlamda onlara bilgi kazandırmada fazla güçlük çekilmez.
 
 
 3. İlköğretim Çağı (11-14 Yaş) Çocuklarının Dinî Duygu Gelişimi
 ve Allah Tasavvurları
 
 Araştırmamız her ne kadar 4-10 yaş grubu çocuklarının görüşleri
 ile sınırlı ise de, gerek bu araştırma ile yapabildiğimiz tespitler ve gelişim
 basamaklarını dikkate alarak ve gerekse başka bazı araştırmacıların
 tespitlerinden hareketle son çocukluk döneminin (ilköğretim çağının)
 sonu olan 13-14 yaşlarına kadar çocukların Allah hakkındaki düşünce
 ve tasavvurları ile dinî duygu ve düşünce bakımından gelişimleri hakkında
 da kısa bazı açıklamalar yapmak istiyoruz.
 
 11. yaştan itibaren çocuklar artık Allah’ın görünmez bir varlık olduğunu
 iyice anlama ve kavramaları kadar O’nun varlığı ve birliği konusunda
 da tereddütsüz ve kesin bir inanca ulaşmış olmaktadırlar.
 
 Onlara göre Allah vardır ve birdir. Allah insanlar tarafından görünmez
 ama O herkesi görür ve gözetler. Allah güçlü ve kuvvetlidir, fakat O’nun
 gücü ve kudreti insanlarınki ile mukayese dahi edilemez. O’nun belli bir
 şekli yoktur. Her şeyi ve herkesi kuşatır. Allah’ın bilgisi dışında her
 hangi bir şey olamaz.
 
 Çocukların yetiştikleri ve içinde yaşadıkları kültürel, sosyal ve dinî
 çevreye göre Allah tasavvurlarında ve dinî duygu ve düşünce bakımından
 gelişimlerinde bazı farklılıklar olabilmektedir. Yetiştikleri çevre,
 sosyal, kültürel ve dinî yönden yeterince gelişmişse, şüphesiz ki önceki
 yaş dönemlerinde olduğu gibi bu yaş dönemlerinde de çocuklar bütün
 bunlardan olumlu yönde etkilenmektedirler. Hem inançları pekişmiş ve
 hem de dinî duygu ve düşünce bakımından yeterince gelişmiş olmaktadırlar.
 
 Aksine bir ortamda ve çevrede yetişmiş olanlarda ise, dinî duygu
 ve düşünce gelişimi daha yavaş seyretmektedir. Bu durum, özellikle
 şehir merkezleri ile köylerde yaşayan aile çocuklarında açık bir şekilde
 görülebilir. Köylerde doğayla baş başa yaşayan çocukların Allah inancı
 belki daha güçlüdür. Ancak, dil gelişimi ve sosyo-kültürel ortam, şehir
 çocuklarına oranla daha az ve geride olduğu için dinî duygu ve düşünce
 bakımından kendilerini yeterince ifade edememektedirler.
 
 Ancak, şunu da belirtelim ki; bu yaş dönemine kadar dinî inançlar
 ve bunlarla ilgili konuları öğrenme imkânını bulamamış çocukların
 kendilerinde öğrenme isteği olsa bile, bunun yeterince gelişememiş veya
 geliştirilememiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu bize, dinî istek yönünden
 açılmış çocukların yanında, henüz gereği kadar uyanmamış, yani içlerinde
 dini henüz yeterince yaşamamış çocukların da varlığını göstermektedir.
 Ancak bu çocukların inanma istekleri, bir ihtiyaç olarak kendisini
 hissettirmektedir. Bu ihtiyacını karşılayamayan çocuk, inancı
 azalmadan doyum yolları aramaktadır. Eğer o bunu doğrudan karşılayamıyorsa,
 dolaylı yollarla sağlamaya çalışmaktadır. Bu da, duruma
 göre çocuğun inancını “sahte inanca” dönüştürebilmektedir. Böylece
 dinî isteklerin yerini “sahte istekler” alabilmektedir ki, çocuğun inanç
 dünyası için bu durum son derecede sıkıntı verici ve tehlikeli olabilir.
 
 Aslına bakılırsa, insan benliğinde yaratılışı itibariyle (fıtratında)
 doğruları kabul etme özelliği mevcuttur ve kendiliğinden Allah’ı bulup,
 kavrayabilecek güce sahiptir.
 
 Bir başka şekilde ifade edersek;
 
 Allah, insan fıtratına kendisini araştırıp bulma, ibadet etme ve hak
 ve gerçek olan dini benimseme duygu ve yeteneği vermiştir. İnsanlar
 tek başına da yaşasalar, inançsız veya putperest bir toplumda da
 yaşasalar belli bir yaşa gelip akıllarını kullandıkları takdirde Allah’ın
 varlığını ve birliğini anlayıp kavrayabilecek ve benimseyebilecek yetenekte
 yaratılmışlardır. Buna en güzel örnek olarak; Kur’an-ı Kerim’de
 anlatılan Hz. İbrahim’in kendi kendisine düşünerek Allah’ı
 bulma olayı gösterilebilir.
 
 Burada akla gelebilecek muhtemel bir soruyu sorup, cevabını
 da vermek istiyoruz.
 
 Denilebilir ki; “Hz. İbrahim sonradan Peygamber
 olacaktı, onun için Allah onu özel olarak ve bu şekilde yönlendirmiş
 olamaz mı?..” Makul bir soru… Ancak bu konuda peygamber olmayacak
 insanlardan da uygun örnekler bulmamız mümkündür. Şöyle
 ki: yapılan tespite göre, insanlardan uzak ve babasından başka herhangi
 bir insanı görüp tanımadan bir çiftlik evinde yaşayan ve üstelik
 kendisine Allah hakkında hiçbir bilgi verilmeyen çocuk da kendi
 kendisine bir Yüce Yaratıcı fikrine ulaşmıştır.
 
 Öyle ise diyebiliriz ki; çocuklar hangi anne ve babadan, kız veya
 erkek olarak her ne zaman dünyaya gelirse gelsin, onların her
 birinin fıtratında din duygusu mevcuttur. Kaynağı ise, İlâhî’dir. Çünkü
 Yüce Yaratıcı, yarattığı her kulunun iç dünyasına aynı duyguyu
 yerleştirmektedir. Zamanı gelince de bu duygular diğer duygulara
 paralel olarak kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Hele dinî bakımdan
 sorumluluk çağına yaklaştıkça bu duygu ve düşünce kendiliğinden
 ve daha belirgin bir şekilde kendisini hissettirir. Şayet kişide böyle
 bir duygu gelişimi söz konusu olmazsa, zaten Yüce Yaratıcı onu sorumlu
 tutmaz.
 
 Konumuz açısından 11-14. yaş dönemine gelmiş kız ve erkek çocuklarının
 karşılaştırılması halinde ise; kızların yaratılışlarındaki duygusallıklarına paralel
 olarak dinî duygu, düşünce ve Allah’a inanma
 bakımından -az da olsa- daha önde fakat kararsız oldukları söylenebilir.
 Namaz kılma, oruç tutma gibi ibadet etme istekleri bakımından
 da bu yaş dönemi kızlarının önceki yaşlara oranla daha belirgin bir davranış
 sergiledikleri görülmektedir.
 
 Her ne kadar bu yaş dönemi çocuklarının Allah hakkındaki düşünce
 ve tasavvurları böyle devam etmekle birlikte, ilköğretim okullarının
 sonu ile lise yıllarının başlarında (14-15 yaş civarında) bir başka
 deyimle çocukluktan gençliğe geçiş aşamasında kuşku dönemi başlar.
 Bazıları çevreden duyduğu birtakım yalan-yanlış veya kendilerini şüphelendirici
 sözlerden hareketle Allah’ın varlığı konusunda kuşkuya düşebilirler.
 Bu tür duygularını kimileri içten içe yaşarken, kimileri dışa
 yansıtabilir.
 
 14-15 yaşları, dönem olarak bu araştırmamızın dışında
 kaldığı için konuyu fazlaca irdelemeyeceğiz. Ancak sadece şunu söylememiz
 mümkündür: Böylesine bir kuşku dönemi vardır, fakat geçicidir.
 Su, geçici olarak ve yeniden durulmak üzere bulanmıştır. Bir müddet
 sonra bu tür kuşkular, -kendilerine verilecek sağlıklı bir din eğitimi ve
 öğretimi sayesinde- kesin ve tereddütsüz imana dönüşecektir.
 
 
 Özetle; okul öncesi ve ilköğretim çağı çocuklarının dinî duygu ve
 düşünce gelişimleri ile Allah tasavvurları, yaşlarına, cinsiyetlerine ve
 yetiştikleri sosyo-kültürel ortam ve dinî çevre şartlarına uygun ve paralel
 olarak seyretmektedir diyebiliriz. Bu dönem çocuklarının Allah’ı; besleyen,
 büyüten ve özlemini duyduğu isteklerini yerine getiren, dileklerini
 kabul eden, zorluklardan ve tehlikelerden kurtaran güvenilir bir sığınak
 ve dayanak olarak kabul ettiklerini de söyleyebiliriz. O’na duâ edilip,
 namaz kılınıp, oruç tutulduğu takdirde, isteklerinin daha çok yerine
 getirileceğine inanırlar.
 
				 Konu Barış tarafından (10. October 2008  Saat 10:29 PM ) değiştirilmiştir.
 |