| Site Yöneticisi 
				 
				Üyelik tarihi: Sep 2008 
					Mesajlar: 3.094
				 Tesekkür: 3.632 
		
			
				1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
			
		
	 
				
				Tecrübe Puanı: 100000      | 
				 Enbiyâ sûresi 
 
			
			MEKKE DÖNEMİ
 Necm: 324
 
 1İnsanlar için hesapları yaklaştı. Onlar ise aldırmazlık içinde, mesafeli duran kimselerdir.
 2,3Rablerinden kendilerine gelen her yeni öğüdü/hatırlatmayı ancak oyun yaparak ve kalpleri eğlenerek dinlerler. Ve şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kimseler, aralarında şu fısıltıyı gizlediler: “Bu, sizin gibi bir insandan başka bir şey midir? Artık görüp dururken büyüye mi gidiyorsunuz?”
 4De ki: “Benim Rabbim gökte ve yerde her sözü bilir. Ve O, en iyi işiten, en iyi bilendir.”
 5Aksine onlar: “Bunlar, karmakarışık düşlerdir; yok yok onu kendisi uydurdu; yok yok o bir şairdir. Hadi öyleyse öncekilerin gönderildiği gibi bize bir alâmet/gösterge getirsin” dediler.
 6Onlardan  önce  yok  ettiğimiz  hiçbir  memleket  iman  etmemişti.  Şimdi  bunlar  mı  iman edecekler?
 7Ve Biz, senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz olgun kimseleri gönderdik/elçi yaptık.
 Haydi, siz bilmiyorsanız Öğüt/Kitap Ehli olanlara/vahiy bilgisi olanlara soruverin.
 8Ve Biz o elçileri yemek yemez birer ceset yapmadık. Onlar sürekli kalıcılar/ ölümsüz de değillerdi.
 9Sonra Biz onlara, verdiğimiz o sözü yerine getirdik. Böylece onları ve dilediğimiz kimseleri kurtardık. Aşırı gidenleri de değişime/yıkıma uğrattık.
 10Hiç kuşkusuz Biz size, öğüdünüz/şan şerefiniz içinde olan bir kitap indirdik. Buna rağmen hâlâ akıllanmayacak mısınız?
 11Biz, şirk koşmak sûretiyle yanlış; kendi zararlarına iş yapan nice kentleri de kırıp geçirdik.
 Onlardan sonra da başka toplumları var ettik.
 12Öyle ki onlar azabımızın şiddetini hissettikleri zaman ondan hızla uzaklaşıp kaçıyorlardı.
 13–Hızla uzaklaşıp kaçmayın, sorgulanmanız için, içinde şımarıp azdığınız şeylere ve evlerinize dönün.–
 14Onlar: “Yazıklar olsun bizlere! Şüphesiz biz gerçekten yanlış davrananlar; kendi zararlarına iş yapanlar imişiz” dediler.
 15İşte onların bu çağrıları, onları biçilmiş bir ekin ve sönmüş ocak/kül hâline getirinceye kadar son bulmadı.
 (73/21, Enbiyâ/1-15)
 
 
 Necm: 325
 
 16Ve Biz göğü, yeryüzünü ve aralarındaki şeyleri, oyun oynayanlar olarak oluşturmadık.
 17Eğer Biz, bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu Kendi katımızdan edinirdik, eğer Biz, yapanlar olsaydık.
 18Tam tersi Biz, hakkı bâtılın başına çarparız da onun beynini parçalar. Bir de bakarsın bâtıl yok olup gitmiştir. Ve Allah'a yakıştırdığınız niteliklerden dolayı size yazıklar olsun!
 19,20Göklerde ve yeryüzünde olan kimseler de yalnızca O'nundur. O'nun katında olan kimseler de O'nun  kulluğundan  büyüklenmezler ve usanmazlar, gece-gündüz ara vermeyerek Kendisini noksan sıfatlardan arındırırlar.
 21Yoksa   onlar,   yeryüzünden   birtakım   ilâhlar   edindiler   de   onlar,   kendilerini   mi canlandıracaklar/ diriltecekler?
 22Eğer yer ile gökte Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de kesinlikle kargaşa içinde olurdu/düzenleri bozulurdu. O hâlde en büyük tahtın301  Rabbi olan Allah, onların nitelemekte oldukları şeylerden arınıktır.
 23Arşın Rabbi Allah, yaptığından sorumlu olmaz, onlar ise sorumlu olacaklardır.
 24Yoksa  onlar,  O'nun  astlarından  birtakım  ilâhlar  mı  edindiler?  De  ki:  “Kesin  delilinizi getirin. İşte şu, benimle beraber olanların öğüdüdür ve benden öncekilerin öğüdüdür.” Tam tersi, onların çoğu gerçeği bilmezler. Artık onlar, yüz çevirenlerdirler.
 (73/21, Enbiyâ/16-24)
 
 
 Necm: 326
 
 25Ve Biz senden önce hiçbir elçi göndermedik ki ona: “Gerçek şu ki, Benden başka ilâh diye bir şey yoktur. Onun için Bana kulluk edin” diye vahyetmiş olmayalım.
 26-28Ve  onlar:  “Rahmân  [yarattığı  bütün  canlılara  dünyada  çokça  merhamet  eden  Allah], çocuk  edindi”  dediler.  Rahmân,  bundan  arınıktır.  Aksine  onlar  armağanlar  verilmiş  kullardır. Onlar, O'nun sözünün önüne geçemezler; onlar, yalnız O'nun emriyle iş yaparlar. O, Rahmân'ın çocukları saydıkları şeylerin önlerinde olanı ve arkalarında olanı bilir. Ve onlar, O'nun hoşnut olduğu kimselerden başkasına yardımda/destekte bulunmazlar. Bununla birlikte onlar O'na duydukları derin saygı ve sevgiden dolayı ondan uzaklaşma korkusundan tir tir titrerler.
 29Ve onlardan her kim: “Ben, şüphesiz O'nun astlarından bir ilâhım” derse, artık Biz onu cehennemle cezalandırırız. İşte şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanları Biz böyle cezalandırırız.
 (73/21, Enbiyâ/25-29)
 
 
 Necm: 327
 
 30Ve şu kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kimseler, gökler ve yer bitişik bir hâlde idi de Bizim o ikisini ayırdığımızı ve hayatı olan her şeyi sudan oluşturduğumuzu görmediler mi? Buna rağmen hâlâ inanmıyorlar mı?
 31Ve  Biz,  yeryüzünün  içinde,  size  sofra  olsun  diye  sağlam  kazıklar  yaptık.  Ve  orada
 kılavuzlandıkları yollarını bulsunlar diye bol bol yollar oluşturduk.
 32Ve Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise, gökyüzünün âyetlerinden yüz çevirenlerdirler.
 33Ve O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ay'ı oluşturandır. Hepsi bir yörüngede yüzmektedir.
 34Biz, senden önce de hiçbir beşer için sonsuzluk tanımadık. Peki, sen öldün de onlar sürekli kalanlar mıdırlar?
 35Her kimliği olan varlık ölümü tadıcıdır. Ve eritip saflaştırmak üzere, sizi Biz, şer ve hayır ile sınarız. Ve siz, yalnız Bize döndürüleceksiniz.
 (73/21, Enbiyâ/30-35)
 
 
 Necm: 328
 
 36Ve şu kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kişiler, seni gördükleri zaman, sadece, seni alaya alıyorlar; “İlâhlarınızı anıp duran bu mudur?” Hâlbuki onlar Rahmân'ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] anılmasını, öğüdünü, Kitabı,
 Kur’ân'ı bilerek reddedenlerin ta kendileridir.
 37İnsan, çok aceleci özellikle oluşturulmuştur. Size yakında alâmetlerimi göstereceğim. Şimdi siz Benden acele istemeyin.
 38Ve inkâr eden kişiler, “Eğer doğrular iseniz, bu vaat ne zamandır?” diyorlar.
 39Şu kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kişiler ateşi yüzlerinden ve sırtlarından men edemeyecekleri ve kesinlikle yardım da olunmayacakları zamanı bir bilseler!
 40Aslında  bu  azap,  onlara  ansızın  gelecek  de  kendilerini  şaşırtacaktır.  Artık  onu  geri çevirmeye güçleri yetmeyecek ve onlara süre tanınmayacak.
 41Ve hiç kuşkusuz senden önce birçok elçiyle alay edildi de içlerinden alay edenleri, o alay ettikleri şey kuşatıverdi.
 42De ki: “Geceleyin ve gündüzün sizi Rahmân'dan [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'tan] kim koruyabilir?” Aslında onlar, Rablerinin anılmasından, öğüdünden yüz çevirenlerdir.
 43Yoksa onlar için, Bizim astlarımızdan, onlara engel olan birtakım tanrılar mı var? O sözde tanrılar kendilerine yardıma güç yetiremezler. Onlar tarafımızdan desteklenmezler de.
 44Aslında Biz, o kâfirleri ve atalarını kendilerine ömür uzun gelinceye dek yararlandırdık. Peki, şimdi Bizim yeryüzüne gelip onu etrafından eksilttiğimizi görmüyorlar mı? O hâlde üstün gelen onlar mıdır?
 45De ki: “Ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum.” Uyarıldıkları zaman sağırlar çağrıya kulak vermezler.
 46Ve şüphesiz, Rabbinin azabından bir esinti onlara dokunursa, kesinlikle ‘Eyvah bizlere! Şüphesiz biz yanlış; kendi zararlarına iş yapanlarmışız’ diyeceklerdir.
 47Biz kıyâmet günü için “hak edilen pay terazileri” koyarız; hiçbir kimse,  hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmaz. O şey bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getiririz. Ve hesap görenler olarak Biz yeteriz.
 (73/21, Enbiyâ/36-47)
 
 
 Necm: 329
 
 48,49Ve andolsun ki Mûsâ ve Hârûn'a Furkân'ı ve görülmeyen, duyulmayan, sezilmeyen ıssız yerde Rablerine saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan, kıyâmetin kopmasından içleri titreyen, Allah'ın koruması altına girmiş kişiler için bir ışığı ve öğüdü verdik.
 50İşte bu Kur’ân da Bizim indirdiğimiz mübarek bir öğüttür. Şimdi siz bunu tanıtma yan, tanınmasını engelleyen kimseler misiniz?
 51Ve andolsun ki Biz, daha önce İbrâhîm'e rüşdünü vermiştik. Ve Biz o'nu bilenler idik.
 52Hani İbrâhîm, babasına ve toplumuna: “Israrla kendisine tapınıp durduğunuz heykeller nedir?” demişti.
 53Onlar: “Biz atalarımızı bunlara tapanlar olarak bulduk” dediler.
 54İbrâhîm: “Andolsun ki sizler ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz” dedi.
 55Onlar: “Sen bize hakkı mı getirdin, yoksa sen oyun oynayanlardan mısın?” dediler.
 56,57İbrâhîm dedi ki: “Tam tersi, Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları O, yoktan yaratmıştır.  Ben  de  buna  şâhitlik  edenlerdenim.  Allah'a  yemin  ederim  ki  siz  arkanızı  dönüp gittikten sonra, ben putlarınıza kesinlikle bir tuzak kuracağım.”
 58Sonra da İbrâhîm, ona müracaat etsinler diye kendilerine ait büyükleri dışında bunları parça
 parça etti.
 59Toplumu, “Bizim tanrılarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, kesinlikle yanlış, kendi zararlarına iş yapanlardandır” dediler.
 60Bazıları, “Onları anıp duran bir genç duyduk. Onun için “İbrâhîm” deniliyor” dediler.
 61Onlar, “O hâlde o'na tanık olmaları için İbrâhîm'i insanların gözleri önüne getirin” dediler.
 62Onlar, “Ey İbrâhîm! Bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?” dediler.
 63İbrâhîm: “Aksine, onu şu büyükleri yaptı. Konuşabiliyorlarsa haydi kendilerine sorun” dedi.
 64Bunun üzerine kendi vicdanlarına döndüler de: “Şüphesiz siz, yanlış; kendi zararlarına iş yapanların ta kendisisiniz” dediler.
 65Sonra  onlar  yine  kendi  kafalarına  döndüler:  “Andolsun  ki  bunların  konuşmayacağını bilirdin” dediler.
 66,67İbrâhîm: “O hâlde, Allah'ın astlarından size hiçbir şekilde fayda vermeyen ve size zarar vermeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Size de, Allah'ın astlarından taptıklarınıza da yazıklar olsun! Siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?” dedi.
 68Toplumu: “Eğer yapanlarsanız, şunu yandırın [ateşe verin, sıkıntıya sokun] ve tanrılarınıza yardım edin” dediler.
 69Biz: “Ey ateş! İbrâhîm'e karşı soğuk ve güvenli ol” dedik.
 70Ve ona bir düzen kurmak istediler de Biz kendilerini daha fazla zarara/kayba uğrayıp acı çeken kimseler yaptık.
 71İbrâhîm'i de, Lût'u da, âlemler için, içinde bolluklar bulunan topraklara kurtardık.
 72Ve Biz o'na İshâk'ı, ilave olarak da Ya‘kûb'u bağışladık. Ve hepsini iyi kimseler yaptık.
 73Ve Biz onları, Bizim emrimizle kılavuzluk yapan önderler yaptık. Ve Biz onlara hayırlar işlemeyi, salâtı ikame etmeyi [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumlarını oluşturma-ayakta tutmayı], zekâtı/vergiyi vermeyi vahyettik. Ve onlar, sadece Bize kulluk yapanlar idiler.
 74Ve Lût; Biz o'na bir hüküm, bir bilgi verdik. Onu çirkin işler işleyen kentten kurtardık.
 Şüphesiz onlar, kötü bir toplumdular, hak yoldan çıkmış kimselerdiler.
 75Ve Biz Lût'u rahmetimizin içine girdirdik. Şüphesiz o, sâlihlerdendir.
 76Ve Nuh'u; hani o daha önce nida etmişti de Biz de o'na cevap vermiştik. Sonra da Biz kendisini ve ailesini, yakınlarını, İNANANLARINI BÜYÜK SIKINTIDAN KURTARDIK.
 7777Ve ayetlerimizi yalanlayan toplumuna karşı o'na yardım ettik. Şüphesiz onlar kötü bir toplumdular da Biz onları topluca BÜYÜK belalara batırıp perişan ettik.
 78Dâvûd ve Süleymân'ı da; hani onlar, toplumun koyunlarının, içinde geceleyin yayıldığı ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Biz de, toplumun yasalarının ne olduğunu biliyorduk.
 79Sonra da Biz, onu Süleymân'a hemen iyice kavrattık. Ve hepsine yasa ve bilgi verdik.
 Dâvûd'la beraber Allah'ı noksan sıfatlardan arındırsınlar diye, dağları ve kuşları buyruk altına aldık/onları insanların yararlanacağı ölçüler içinde yarattık. Ve Biz yapanlarız.
 80Ve Biz, sizin kötülüğünüzden sizi korumak için, sizin için zırh yapımını o'na öğrettik. Artık siz kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödeyenler misiniz?
 81Ve Süleymân'a, içinde bolluklar oluşturduğumuz toprağa doğru o'nun emriyle akıp giden kasırga hâlindeki rüzgârı boyun eğdirdik. Ve Biz her şeyi bilenleriz.
 82Ve şeytanlardan, kendisi için dalgıçlık eden ve bundan daha düşük iş yapan şeytanları da boyun eğdirdik. Ve Biz onlar için koruyucular idik
 83,84Ve   Eyyûb;   hani   o:   “Şüphesiz   bana   zarar   dokundu.   Sen   merhametlilerin   en merhametlisisin” diye Rabbine nida etmişti de Biz, o'nun için karşılık vermiştik. Sonra o'ndan zararlı olan şeyleri kaldırdık. Ve katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir öğüt olmak üzere, kendisine ailesini, yakınlarını ve kaybettikleriyle bir mislini daha verdik.
 85Ve İsmâîl, İdrîs ve Zülkifl, hepsi sabreden kimselerdendi.
 86Onları da rahmetimizin içine girdirdik. Şüphesiz onlar sâlih kişilerden idiler.
 87Ve Zünnûn'u [kılıç sahibini, Ninovalı'yı], hani öfkelenerek gitmişti de kendisini sıkıntıya sokmayacağımızı sanmıştı. Sonra da karanlıklar içinde, “Senden başka ilâh diye bir şey yoktur! Seni tenzih ederim. Şüphesiz ben yanlış; kendi zararlarına iş yapanlardan oldum!” diye seslenmişti.
 88Sonra da Biz, o'na cevap verdik ve o'nu, gamdan/üzüntüden kurtardık. Ve işte, inananları Biz böyle kurtarırız.
 89,90Ve Zekeriyyâ; hani o, Rabbine: “Rabbim! Beni tek başıma bırakma, Sen varislerin en hayırlısısın” diye seslenmişti de Biz, o'nun için karşılık vermiştik. Ve kendisine Yahyâ'yı ihsan ettik. Ve o'nun için eşini düzelttik/doğum yapmaya elverişli hâle getirdik. Şüphesiz onlar hayırlarda yarışıyorlar, umarak ve korkarak Bize yalvarıyorlardı. Ve Bize karşı derin saygı duyuyorlardı.
 91Ve o, ırzını titizlikle koruyan kadın; işte Biz, onu güvenli bilgimizle bilgilendirdik. Ve kendisini ve oğlunu âlemler için bir alâmet/gösterge yaptık.
 92Şüphesiz bu, bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. O hâlde Bana kulluk edin.
 93Hâlbuki ortak koşanlar, işlerini aralarında paramparça ettiler. Hepsi yalnızca Bize dönücülerdir.
 94Öyleyse   kim   inanmış   olarak   düzeltmeye   yönelik   işler   yaparsa   onun   emeği   için iyilikbilmezlik edilmeyecektir. Biz, hiç şüphesiz onu yazanlarız da.
 95Ve değişime/  yıkıma uğrattığımız bir kent üzerine yasak  konmuştur: “Şüphesiz bunlar, dönmeyecekler!”
 96Hatta akıncılar ve komutanı302 açıldığı zaman, onlar, yüksek tepeden akın edip çıkarlar.
 97Ve gerçek vaat yaklaştığı zaman kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kişilerin gözleri dönüverir: “Eyvah bizlere! Kesinlikle biz bundan bilgisizlik/duyarsızlık içindeydik. Aslında biz yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimseler idik.”
 (73/21, Enbiyâ/48-97)
 
 
 Necm: 330
 
 98Kesinlikle siz ve Allah'ın astlarından taptığınız altın, gümüş vs. gibi akılsız nesneler, cehennemin odunusunuz/ yakıtısınız; siz oraya gireceksiniz.
 99,100Eğer Allah'ın astlarından tapınılan şeyler ilâh olsalardı, oraya girmezlerdi. Ve hepsi orada temelli kalacaktır. Orada onların bir inim inim inlemeleri vardır. Bunlar orada bir şey işitemezler de.
 (73/21, Enbiyâ/98-100)
 
 
 Necm: 331
 
 101,102Şüphesiz tarafımızdan kendilerine “En Güzel” hazırlanan kimseler; işte onlar, cehennemden uzaklaştırılmışlardır. Onlar, cehennemin uğultusunu duymazlar. Onlar, nefislerinin istediği şeyler içinde sürekli kalıcıdırlar.
 103O en büyük korku onları üzmez ve kendilerine haberciler: “İşte bu, size söz verilmiş olan gününüzdür” diye akıllarına getirirler.
 (73/21, Enbiyâ/101-103)
 
 
 Necm: 332
 
 104Biz, göğü, kitapların dürüldüğü gibi dürdüğümüz zaman, oluşturmaya ilk başladığımız gibi –katımızdan verilmiş bir söz olarak– onu yeniden var edeceğiz. Şüphesiz Biz yapanlarız.
 (73/21, Enbiyâ/104)
 
 
 Necm: 333
 
 105Ve andolsun ki Biz, Öğüt'ten/Tevrât'tan sonra, Zebûr'da da ‘Şüphesiz yeryüzüne ancak Benim sâlih kullarım mirasçı olacak’ diye yazdık.
 106Şüphesiz Kur’ân'da, kulluk eden toplum için kesinlikle bir iletilen mesaj vardır.
 107Biz, seni de ancak, âlemler için bir rahmet olarak/ rahmet için gönderdik.
 108De ki: “Bana ‘İlâhınız ancak tek bir ilâhtır’ diye vahyolunuyor. Şimdi siz Müslümanlar mısınız?”
 109-111Buna rağmen eğer yüz çevirirlerse: “Size dosdoğru/ eşit/tarafsız olarak açıkladım ve tehdit olunduğunuz şey yakın mı, uzak mı bilmiyorum. Şüphesiz Allah, sözden açığa vurulanı bilir, gizlediğiniz şeyleri de bilir. Ve ‘Belki bu gecikme sizi denemek ve bir süreye kadar yararlandırmak içindir’ ben bilmiyorum” de.
 112De  ki:  “Rabbim!  Aramızda  gerçekle  hükmet”  ve  “Bizim  Rabbimiz,  o  yarattığı  bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'tır, sizin nitelemeleriniz üzerine yardımı istenendir.”
 (73/21, Enbiyâ/105-112)
 
 
 Dip not:
 
 301      Arş, “en büyük, en yüksek makam koltuğu/taht” demektir. Kur’ân'da 26 kez geçer. Bunlardan  dördü Neml sûresi'nde Sebe melikesinin tahtı, biri de Yûsuf sûresi'nde Yûsuf peygamberin tahtı olmak üzere kullar için geçerken, 21 tanesi mecâzî olarak Allah'ın tahtı olarak geçer.
 Burada  arşın, mecâzen  Allah'a izafe edilmesi,  Allah'ın en yüksek  makam sahibi  oluşunun,  O'ndan üstün  bir  idarecinin bulunmayışının beyanıdır.
 
 
 302      Ye’cûc ve me’cûc sözcüklerinin Arapça olmadığı ifade edilmiştir. Kur’ân'daki Arapça olmayan kelimelerin tesbiti hakkında yapılan çalışmalardan,  bu sözcüklerin  de, –harut ve marut sözcükleri  gibi– yabancı  [Yunanca]  olduğu, sonradan Arapçalaştırıldıkları  anlaşılmaktadır.  Dikkat çeken bir  diğer nokta da, bu sözcüklerin  “yakıp yıkma, atıp saçma” sözcüklerini çağrıştıran kelimelerle Arapçalaşmış olmalarıdır.
 Gerek Kitab-ı Mukaddes ve İncîl'deki, gerekse Kur’ân'daki anlatıma göre ye’cûc ve me’cûc'un ortak özelliği akıncılık ve istilacılıktır.
 Dolayısıyla, bu iki sözcüğün çağrıştırdığı güç, bir ordunun gücüdür. Bu durumda  ye’cûc “ordu komutanı”, me’cûc de “onun askerleri”dir.
 Bu açıklamalardan  hareketle,  Hayber'i istila eden komutanın  [Muhammed'in] ve askerlerinin [sahabenin] de Hayberliler için ye’cûc ve me’cûc olduğunu söyleyebiliriz.
 94. âyette, sözcüklerin hakikat anlamlarına göre, laf anlamaz, kanun-nizam  dinlemez  toplum'dan, sanki üçüncü  şahıslardan bahseder gibi Zülkarneyn'e, Ey Zülkarneyn! Şüphesiz ye’cûc ve me’cûc bu topraklarda bozgunculardır şeklinde hitap edildiği  görülmektedir. Üzerinde   yeterince  tefekkür  edilmediği  için  âyette  nakledilen bu  konuşma   yanlış değerlendirilmektedir. Hâlbuki sözü edilen laf anlamaz, kanun-nizam dinlemez toplum, Zülkarneyn'e doğrudan Sen ve ordun, bu topraklarda  bozguncularsınız demeyip  nazik ve diplomatik bir üslupla  Ey Zülkarneyn!  Şüphesiz  ye’cûc ve me’cûc bu topraklarda bozgunculardır şeklinde kinayeli bir lisânla seslenmektedirler.
 
				__________________Halil Ay
 |