| 
			
			 Uzman Üye 
			
			
			
				
			
			
				 
				Üyelik tarihi: Nov 2012 
				
				
				
					Mesajlar: 300
				 
				 
	Tesekkür: 477 
	
		
			
				198 Mesajina 387 Tesekkür Aldi
			
		
	 
				
				Tecrübe Puanı:  24 
				
				     
			 
	 | 
	
	
	
		
		
			
			
				 
				Hat Sanatı
			 
			 
			
		
		
		
			
			HAT SANATI: 
 
 
                                                                                                                 Hat sanatı denilince Kur'an harfleri çevresinde oluşmuş                          güzel yazı sanatı akla gelir.                           
 
  
 
Bu sanat Kur'an                          harflerinin 6 ile10. yüzyıllar arasında geçirdiği uzunca                          bir gelişme döneminden sonra ortaya çıkmıştır. Kuran-ı                          Kerim'in bir araya toplanmasından sonra, İslam dininin                          bilime verdiği özel önemin etkisiyle, çok sayıda katip                          yetişmiş, yazı da doğal olarak büyük aşamalar göstererek                          önemli sanat kolu olmuştur. Bu yazının ilk biçimi olan                          ve adını Kufe kentinden alan köşeli karakterli kufi                          yazısının yerini 9. yüzyıldan sonra aklam-ı sitte (altı                          çeşit yazı) almaya başladı. H at sanatı, tarihi seyir                          içersinde yer yer ve kol kol gelişmiş, mükemmelleşmiş ve                          güzel sanatlar arasında seçkin yerini fiilen almıştır.                          Bunun farkına varamayanlar, garp tarihçilerinin                          adetlerine uyarak hat sanatına “mimari süsleme” deyip                          geçmişlerdir. Oysa ki mushaflar, cüzler, hilyeler,                          fermanlar, murakkalar, meşkler, karalamalar gibi değişik                          konularda verilmiş nice eserler vardır ki mimari süsleme                          ile hiçbir alakası yoktur. Hat sanatı; 
                                “Cismani aletlerle ortaya çıkan ruhani bir                          hendesedir” şeklinde tarif edilmiştir. 
                                Aslı Finikeliler'den gelen ve Nebat kavmince                          kullanılırken Araplar'a geçen ve basit şekillerden                          ibaret olan bu yazı çeşidi, İslamiyet'in gelişi ile                          beraber önem kazanmıştır. Kavim yazısı olmaktan çıkıp                          ümmet yazısı haline gelmiştir. Bu bakımdan “Arap                          harfleri” yerine “İslam harfleri” yahut “Kur'an                          harfleri” ifadesini kullanmak daha yerinde olacaktır.                          Kur'an ve hadislerin doğru tespiti için yapılan                          çalışmalar hat ilmini, o kutsal ibareleri güzel yazma                          gayreti ise hat sanatını meydana getirmiştir. Sadece                          okuma yazma vasıtası olan bir takım basit şekillerden                          böylesine güçlü bir estetik ortaya çıkıvermesi İslam'ın                          bir mucizesidir. 
                                Türkler, hat sanatıyla Anadolu'ya geldikten                          sonra ilgilenmeye başlamışlar ve bu alanda en parlak                          dönemlerini de Osmanlılar zamanında yaşamışlardır.                          Yakut-ı Mustasımi'nin Anadolu'daki etkisi 13. yüzyıl                          ortalarından başlayıp 15. yüzyıl ortalarına kadar sürdü.                          Bu yüzyılda yetişen Şeyh Hamdullah (1429-1520) Yakut-ı                          Mustasımi'nin koyduğu kurallarda bazı değişiklikler                          yaparak yazıya daha sıcak, daha yumuşak bir görünüm                          kazandırmıştır. Türk hat sanatının kurucusu sayılan Şeyh                          Hamdullah'ın üslup ve anlayışı 17. yüzyıla kadar                          sürmüş,daha sonraları, Hafız Osman, Rakım Efendi, Şevki                          ve Sami Efendi gibi dahi sanatkarların hizmetleriyle                          varabilceği doruk noktasına yücelmiştir. 
                                Türkler, altı tür yazı dışında, İranlılar'ın                          bulduğu tâ'lik yazıda da yeni bir üslup ortaya koydular.                          Önceleri İran etkisinde olan tâ'lik yazı 18. yüzyılda                          Mehmed Esad Yesari (ö. 1798) ile oğlu Yesarizade Mustafa                          İzzet'in (ö. 1849) elinde yepyeni bir görünüm kazandı. 
                                Hat sanatının doğduğu dönemde ortaya çıkan altı                          tür yazı ile İranlılar'ın bulduğu tâlik dışında başka                          birçok yazı türü daha vardır. Bunların bir bölümü fazla                          yaygınlaşamamış, bir bölümü de belli alanlarda                          kullanılmıştır. Örneğin Türkler'in geliştirdiği divani                          yazı yalnızca Divan-ı Hümayun'da yazılan önemli                          belgelerde, yazılması ve okunması özel eğitim gerektiren                          siyakat ise mali kayıtlarda kullanılmıştır. Kolay                          yazıldığı için günlük yaşamda yaygın olarak kullanılan                          bir yazı türü olan rik'a da 19. yüzyılda sanat yazısı                          durumuna gelmiştir. 
                                Sultanların imzası olan tuğralar ise, tuğrakeş                          adı verilen kimseler tarafından hazırlanmaktaydı.                          Sultanların mührü niteliğindeki tuğraların,doğal olarak                          her sultanla birlikte, biçimi ve metni değişmekte,                          böylece zengin bir tuğra dizisi elde edilmiş                          bulunmaktadır. Tuğralar, fermanlarda, anıtsal yapıların                          girişlerinde ve gerekli diğer bölümlerinde sultanların                          simgesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Fermanlardaki                          tuğraların tezhipli örneklerini bugün başta İstanbul                          olmak üzere müzelerde rastlamak mümkündür. 
                                Hat sanatıyla uğraşan kişiye “hattat” adı                          verilir. Hattatlar yüzyıllar boyu usta-çırak ilişkisi                          içinde yetişmişlerdir. Hat sanatını öğrenmeye heveslenen                          kişi bir hattattan ders almalıdır. Başlangıçta harflerin                          tek tek yazılışları, sonra iki harfin birleşme biçimleri                          ve bunun kuralları öğrenilir. Ardından ikiden fazla                          harfin birleştirilmesine yani satır çalışmasına geçilir.                          Bunun için genellikle önce uzunca bir kaside, sonra bazı                          ayet ve hadisler, dualar özlü sözler yazılır. Ortalama                          üç beş yıl kadar süren bu eğitimin sonunda hattat adayı                          iki ya da üç hattatın önünde yazı yazarak bir çeşit                          sınav verir. Hattatlar bu yazıyı beğenirlerse altına                          imzalarını koyarlar. Buna, “icazetname” adı verilir.                          İcazetname almamış kişi hattat sayılmaz, dolayısıyla                          yazdığı bir yazının altına adını koyamaz. Osmanlılar                          döneminde, hattatlar arasında en kıdemli ve usta olana,                          hattatların reisi (reisü'l-hattatin) adı verilirdi. Onun                          ölümünde yerine bir başkası geçerdi. 
                                                           YAZI ÇEŞİTLERİ 
 
 
 
                                  
 
 
 
 
1- Kufi yazı: İslam yazısının en eski örneği olan bu yazı,                          İslamiyetin zuhurunda Arap yarımadasının birçok yerinde                          kullanılmakta idi. Nitekim ilk Kur'an-ı kerimler bu yazı                          ile yazılmıştır. Düz çizgiler ve köşelerden oluşan bir                          yazı çeşididir. Kufi denilen yazının en temelli                          karakteri geometrik olmasıdır. 
                                2- Sülüs: Sülüs yazı hicretin                          4. yılında ortaya çıkmıştır. Kufi yazıdaki düz ve köşeli                          şekiller bu yazıda yerini yuvarlaklığa ve eğri çizgilere                          bırakmıştır. Sülüs yazının, bir santim veya daha fazla                          genişlikte açılmış kalemle yazılmış olanına “                          celi sülüs ” adı verilir. Büyük levhalar,                          kitabeler ve birçok mezar taşları bu yazıyla                          yazılmıştır. 
                               3- Nesih: Nesih,sülüs türünün                          gövde oluşları bakımından en ilkel olan şeklidir. Nesih                          yazısının gövdesi,sülüs ve celi tiplerine göre çok                          yalındır. Kalem uç genişliği sülüsünkinin üçde biri                          kadardır. Kur'an-ı kerim, Delail, En'am, Hadis                          kitapları, Tefsirler ve Divanların yazılmasında bu yazı                          kullanılmıştır. 
                                 4- Muhakkak: Sülüs yazıdaki                          harflerin yatay kısımlarının daha genişletilmesi                          sonucunda ortaya çıkmış bir yazı çeşididir. 
                                 5- Rika': Buna, nesih yazının                          dişsiz, yuvarlak ve kıvrak bir çeşidi diyebiliriz.                          İcazetler bu yazı ile yazıldığı için “ icazet                          yazısı ” da denilir. 
                                 6- Tevki: Sülüs yazının daha                          değişik ve ufaltılmış bir türüdür. Daha ziyade resmi                          evrakta kullanılmıştır. 
                                7- Ta'lik: Bütün harfleri                          yuvarlağımsı olan bu yazı, her şeyden evvel çizgilerin                          bir musikisidir. İran'da icad edilmiştir. Bir santim                          veya daha fazla genişlikte açılmış kalemle yazılmış                          olanına “ celi ta'lik ” adı verilir.
                                                            KULLANILAN MALZEMELER 
                                Kalem: Hat                          sanatında da yazının temel aracı kalemdir. Hat sanatında                          kalem olarak daha çok kamış kullanılır. Kamışın ucu                          yazılacak yazının kalınlığına göre makta denilen sert                          maddelerden yapılmış altlığın üstünde eğik olarak                          tutulur ve kalemtıraş olarak adlandırılan özel bir                          bıçakla yontularak belli bir açıda kesilir. Celi yazılar                          da ise ağaçtan yapılmış kalın uçlu kalemler kullanılır. 
                                Mürekkep: Hat sanatında                          kullanılan mürekkep de özel olarak hazırlanır. İs ile                          arapzamkının dövülmesi neticesinde elde edilen bu                          mürekkep akıcı biçimde yazı yazmayı sağlar, yanlış yazma                          durumunda da kolayca silinir. 
                                Kağıt: Hat sanatında kullanılan                          kâğıtlar da özeldir. Kağıtlar evvela hamurları ne olursa                          olsun, nebati ve madeni boyalarla çeşitli renklere                          boyanırlar. Mürekkebi emip dağıtmaması, kaleme akıcılık                          sağlaması için kâğıtların yüzeyine âhar denilen bir                          madde sürülür ve daha sonra da mührelenir. 
                                Hokka : Mürekkep hokka içinde                          saklanır. Camdan başka pişmiş topraktan, metalden,                          çeşitli ağaçlardan hokka yapılabilir. Kalem sokulduğunda                          uç dibine vurup bozulmasın diye hokkanın içine lika                          denen bir tutam ham ipek konur.
Kaynak hattatselim.com
      Hat, sanatından örnekler       
 
 
 
         
 
 
 
  
  
  
  
  
  
 
  
 
  
  
  
  
  
 
  
  
  
 
  
 
  
 
 
Resimler  alıntı yapılması yasak olmayan muhtelif resim camiasından alıntıdır 
asıl sahiplerine teşekür ederiz..
		  
		
		
		
		
		
		
			
				__________________ 
				De ki: “Ey kâfirler!  
Ben sizin taptıklarınıza tapmam/ Ben sizin yaptığınız ibâdeti yapmam.  
 Siz de benim taptığıma tapıcı değilsiniz/ Siz de benim yaptığım ibâdeti yapmazsınız.  
 Ve ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim/ Ben asla sizin yapmış olduğunuz ibâdeti yapıcı değilim.  Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz/ Siz de benim yapmakta olduğum ibâdeti yapıcı değilsiniz.  
 Sizin dininiz sadece sizin için, benim dinim de sadece benim içindir.”  
Kâfirûn Sûresi
			 
		
		
		
		
		
			
				  
				
					
						Konu sevginur tarafından (6. November 2012  Saat 02:23 PM ) değiştirilmiştir.
					
					
				
			
		
		
	 |