Tekil Mesaj gösterimi
Alt 9. November 2012, 09:36 PM   #131
aorskaya
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 933
Tesekkür: 110
268 Mesajina 414 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
aorskaya will become famous soon enoughaorskaya will become famous soon enough
Standart

Alıntı:
dost1 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Bu açıklamalardan sonra vardığımız kanaat şudur: Bunlar, Allah'ın lütfuna mazhar olmaları hasebiyle şirkten uzak bir gruptur. Hristiyan, Yahûdi ve mü’minlerden ayrı bir grup olarak sayıldıklarından bunların, Rasûlullah'ı tanımayan-bilmeyen bir grup olduğu anlaşılıyor.

Bizce bunlar, akıllarıyla Allah'ın varlığı-birliği ve âhiret hakikatine ulaşan, fakat kendilerine elçi ve vahiy ulaşmayan “doğal dindarlar”dır.
Kaynak: İşte Kur'an

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
Selamun aleyküm,

Sevgili dost1,

İlk defa sizin bana göre ciddi hata olduğunu düşündüğüm bir yazınıza tanık oluyorum.

Ama, bütün yazılarınızda zaten imza olarak kullandığınız "Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır." diyen sözleriniz nedeniyle tenkit etmeye hakkım olmadığını, fakat sizinde görmeniz ve hata olduğunu kabul ederseniz, sözlerinizi düzeltmenizi sağlamak için hata kabul ettiğim hususları yazıyorum.

1- Sabiiler hakkında, kuranda verilen bilgi ile yetinmeyerek, sanki bunların bilinmesi dini zorunlulukmuş gibi, bunların kimliğini anlamak ve anlatmak için çaba harcamış, bu çabalarınız esnasında da bazı kimselerden rivayetleri de kaynak olarak kullanmışsınız.

Bu kısımda iki sorun ortaya çıkmaktadır.

a- rabbimiz, biz insanlar için gereken bilgiyi kuranda vermiştir. Kurandaki bilgi dışında varacağımız her bilgi en fazla tarihi bilgi olabilirki, buda % 100 doğru olduğunu kabul edebileceğimiz bir bilgi olmaz. O halde, kuranda verilmeyen bilginin peşine düşmek anlamsızdır, faydası yoktur.

Şimdi samimi olarak düşünelim:

-Sabiilerin kimler oldukları, neye taptıkları bilinince bize ne faydası olmuştur? -Dini yaşamak için gerekli hangi bilgi açığımızı kapatmıştır?
-Bu bilgi olmazsa, dini eksikmi yaşamış oluruz?
-Bu bilgi bize gerekli olsaydı, rabbimiz zaten ya aynı ayette detaylara girip anlatırdı, yada başka ayette bu bilgiyi mutlaka verirdi, vermediğine göre, sabileri bilip öğrenmemize din açısından gerek yoktur dememiz gerekmezmiydi?
-Rabbimiz, öğretmediğine göre, bunu öğrenmek ancak bizim magazin yönümüzü tatmin etmek için olabilir, bunu yapmaya gerek varmıdır diye düşünüp, faydası olmadığını görünce, peşini bırakmamız gerekirdi diye sonuca varmamız gerekmezmiydi?

İşte bunlar düşünülünce, bunu öğrenmeye çalışmanın boşa zaman kaybı olduğunu görebiliriz.

b- Kuranda verilmeyen bu bilgiyi illaki öğrenmek hevesimizi bastıramadığımız zaman, bu bilgiyi verdiğini düşündüğümüz başka kaynaklara başvurmamız da kaçınılmaz olmaktadır.

İşte, burada da böyle olmuştur ve bu bilgiye ulaşmak için bazı kimselerin rivayetlerinden faydalanılmıştır, o rivayet edenin doğru olduğu dolaylı yoldan da olsa kabul edilmiş konumuna düşülmüştür.

Şimdi, burada (kurana tastikletmeden) rivayetini kullandığınız ravi, bu bilgiyi kullanan sizin için emin, rivayet ise doğru varsayıldığına göre, başka konuda aynı ravinin yanlış bir bilgi taşıyan rivayetini size karşı başka birisi delil olarak kullandığında, o kimseye diyecek sözünüz, yapacağınız itirazınız olamaz.

Çünkü, siz onu doğru kabul etmeyip, reddetmeye çalışırsanız, bu defa onu delil olarak sunan karşı taraf, sizin aynı ravinin burada kullandığınız rivayetini (kurana tastikletmeden kullandığınız için ayağınıza dolaşacaktır) kabul ettiğiniz halde, aynı ravinin öteki rivayetini neden kabul edemediğinizi soracak ve öncekinden farkı olmadığından siz bu defa red gerekçenizi açıklayamayacaksınız, yada gerekçeniz kabul edilmeyecektir.

c- Yine, kuranda verilenle yetinmeyip, başka kaynaklardan bilgilenmeye çalışılınca, farkında olmadan kuranı terk etmişde olduğumuz durumu ortaya çıkıyor.

Kuranla yetinmemenin, çok basit bir bilgi yada anlama için bile olsa, gerçekten çok büyük sakıncalar doğurduğunu sanırım anlatabilmişimdir.

2- Sabiiler hakkında, kuranda verilen bilgi ile yetinmeyerek, sanki bunların bilinmesi dini zorunlulukmuş gibi, bunların kimliğini anlamak ve anlatmak için çaba harcamak için yoğunlaşınca, bu defa; "Bizce bunlar, akıllarıyla Allah'ın varlığı-birliği ve âhiret hakikatine ulaşan, fakat kendilerine elçi ve vahiy ulaşmayan “doğal dindarlar”dır.

deme hatasına düşmüşsünüz.

Halbuki, "insanları, bana kulluk etmeleri için (ve imtihan üzere) yarattım" diyen rabbimizin, sabilere elçi ve vahiy ulaştırmaması mümkün değildir.

a- Aksi halde, vahiy ulaşan diğer kimselere göre sabiler kulluk görevini nasıl yapacağını bilemeyecek ve imtihan dışı kalmaları gerekecektir. Bu durumda her şeyden önce rabbimizin adaletine ve sünnetine ters düşer.

b- Yine, kimseye elçi (vahiy) ulaştırmadıkça, azap edilmeyeceğini yani cehenneme atılmayacağını söyleyen rabbimizin, bunlara sizin dediğiniz gibi elçi ulaştırmaması halinde, bunları cehennemden muaf tutmuş olurki, yine adaleti ve sünneti ile çelişmiş olur.

SONUÇ:

Kuranda verilmeyen bir bilgiyi edinmek için girişilen masum çabalar, dolaylı da olsa kurandan ayrılmayı doğurduğundan, başka hatalar yapmamızda kaçınılmaz oluyor (kuranı terkin karşılığında, bunu isteyen şeytanın tesiri olabilir) ve gerçekten de büyük kayıplara yol açabiliyor.

Sevgili halil ay,
yazılarımda aceleyle yazıdğım için anlatım düşüklükleri olabilir, bunu gözardı edin. Ancak; anlatılanlara rağmen beni hatalı bulabilirseniz bunu mutlaka benimde görmem ve anlamam için üşenmeden yazınız.

Not: sizin gibi birine yazımda ayet yazma gereği duymadım. Siz, zaten sözleri okuduğunuzda ayetleri hatırlayacaksınızdır.

saygı ve selamlarımla...
aorskaya
aorskaya isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla