| Uzman Üye 
				 
				Üyelik tarihi: Nov 2012 
					Mesajlar: 300
				 Tesekkür: 477 
		
			
				198 Mesajina 387 Tesekkür Aldi
			
		
	 
				
				Tecrübe Puanı: 24      | 
				  
 
			
			4.  KUR’ÂN’DA  DİNDARLIK
 Din, Arapça  deyn kökünden mastar veya isim olarak kabul edilir.  Cevherî dinin  “âdet, durum; ceza,  mükâfât;  itaat” şeklinde üç  anlamını verir ve terim olarak dinin bu son anlamdan geldiğini belirtir[1]. 
 Ragıb buna ceza ve  itaat anlamlarını vermiş, İbn Manzur bunlara hesap  ve islam’ı eklemiş, ayrıca deynin mastar, dinin isim olduğu yolunda bir görüş  aktarmıştır[2].
 Zebîdî âyet  ve  hadisler yanında Arap şiirinden aldığı çeşitli örneklere dayanarak  din  kelimesinin yirminin üzerinde anlamını ve terim olarak iki ayrı  anlamını  zikretmiştir[3]. Mütercim Asım  Efendi ise dinin  otuzu aşkın anlamından söz etmiştir.
 Bunlardan dinin terim anlamını yakından  ilgilendirenler şunlardır: Ceza ve karşılık, İslam, örf ve  âdet, zül, inkıyad, hesap,  hakimiyet ve  galibiyet, saltanat ve  mülkiyet, hüküm ve  ferman, makbul  İbadet, millet,  şeriat,  itaat[4].
 Dinin sözlük  anlamlarından boyun eğme ve karşılık görme[5]  öne  çıkmaktadır. Çeşitli güçlere boyun eğilerek bir karşılık  beklenebilir. Dinde  boyun eğilen güç, aşkın güç, yani ilahtır. Her  dinin ilahı, kendine boyun eğilen  kuralları ve o kurallara uyanlara  vaat ettiği bir karşılık vardır.
 
 İlk din,  Allah’ın Adem’e öğrettiği,  onun da çocuklarına tebliğ ettiği dindir. Bu çizgi,  ilk peygamberden  son peygambere kadar devam etmiştir.
 
 Allah  Teâlâ şöyle buyurur:
 
 “Sen yüzünü dosdoğru bu dine,  Allah’ın  fıtratına çevir. O, insanları ona göre  yaratmış*tır. Allah’ın  yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte doğru  din bu dindir.  Ama in*sanların çoğu bunu bilmez*ler.”(Rum 30/30)
 
 Bu ayet, dini;  doğru ve yanlış olarak ikiye ayırmakta, doğru dinin  fıtratla örtüştüğünü bildirmektedir.
 Allah  Teâlâ bir de  şöyle  buyurur:
 
 “Allah  katında din, İslam dinidir.”  (Al-i İmran 3/19))  “Kim  İslam'dan başka din ararsa, bu ondan kabul edilmez. O, ahirette, kaybetmiş olanlardan olur.”(Al-i  İmran 3/85)
 İnsan, dünyaya  gözünü açtığı andan itibaren Allah’ın  âyetlerini görmeye başlar. Âyet; açık  işaret, gösterge ve belge  demektir. Kur’ân surelerinin  birbirinden ayrılmış bölümlerine de âyet  denir.
 
 Allah’ın  âyetleri Kur’ân’da  olanlarla sınırlı değildir. Tüm  varlıklarda; göklerde, yerde,  hayvanlarda, bitkilerde, kişinin iç dünyasında  hâsılı her yerde onun  âyetleri vardır[6]. Bunlar fıtrat  âyetleridir. Allah Teâlâ şöyle
 buyurur:
 
 “Biz  hem dış çevrede hem  de kendi içlerinde olan âyetlerimizi onlara  gösterece-ğiz; sonunda onun  (Allah’ın) gerçek olduğu onlar açısından  iyice ortaya  çıkacaktır.”(Fussilet 41/53)
 İnsanın  çevresinde ve içinde var olan âyetler, bir yaratıcının var olduğunu gösterir. Bu  sebeple o, henüz çocukken Allah  ile  ilgilenmeye başlar ve çevresini soru yağmuruna tutar. Sonunda  varlıkların  Rabbini yani sahibini, gözüyle görmüş ve eliyle dokunmuş  gibi  kavrar.Bu konu “Her İnsan Allah’ı Bilir” başlığı  altında anlatılmıştı.
 Allah’ın  varlığını herkes anlayıp  kavradığı için Kur’ân’da onu  ispatla ilgili âyet yoktur. Allah’ın  hiçbir elçisi bu konuda bir çaba sarf  etmemiştir. Onlar Allah’tan  aldıkları emirle çabalarını, ondan başka ilah  olmadığı konusunda  yoğunlaştırmışlardır.
 
 Allah  Teâlâ Elçisi Muhammed aleyhisselama şöyle buyurur:
 “De  ki, Allah’a koşun; ben ondan yana sizi açıkça  uyarı-yorum.
 Allah’ın  yanı sıra başka bir Tanrı uydurmayın; ben  ondan yana sizi açıkça uyarıyorum.
 Bunlardan öncekilere bir elçi gelmeye  görsün; hemen ya büyücü dediler ya deli. Bunlar da öyle.
 Biri  diğerine vasiyette mi bulundu? Yok; onlar taşkınlık eden bir  toplumdur.
 Onlara  bakma. Onlardan dolayı kınanacak değilsin.
 Sen yine  de görevlerini hatırlat. Hatırlatma inanacak olanlara yarar  sağlar.
 Cinleri  ve insanları yaratmam, başka değil, sırf bana kul olsunlar  diyedir.
 Onlardan  ne bir rızk isterim, ne beni doyurmalarını  isterim.
 (Ben  Allah’ım.) Rızkı, güç ve kuvvet sahibi olan Allah verir.
 Yanlış  yapanların peşine takılacak vardır; tıpkı arkadaşlarının peşine takılan gibi;  acele etmesinler.
 Sözü  verilen günlerinden dolayı vay o kafirlerin haline!”
 (Zâriyat 51/50-60)
 Dindar,  bir dine uyan kişi demektir.Herkesin  kendine göre din anlayışı vardır ve herkes kendini, kendi anladığı dinin dindarı  sayar. Allah Teâlâ şöyle  buyurur:
 “Ey  Ademoğulları! Sakın Şeytan  başınızı derde sokma-sın. Nitekim edep yerlerini  kendilerine göstermek  için ananızın ve babanızın elbiselerini soymuş ve onları o  cennetten  çıkarmıştı. O ve onun takımından olanlar sizi, sizin onları   göremeyeceğiniz yerlerden görürler. Biz şey-tanları, inanmayanlara dost  olacak  hale soktuk.
 
 
 Onlar   çirkin bir iş işlediler mi, “Atalarımızdan böyle gördük. Allah da bize  böyle  emretmiştir” derler.  De ki: “Allah  çirkinlikleri emretmez.  Yoksa siz bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üstüne mi  atıyorsunuz?”
 De ki: “Rabbim adaletli  davranmayı emretti.  Siz, her secde yerinde ona yönelin. Dini, katkısız,  ona has kılarak ona  yalvarın.  Sizi baştan yarattığı gibi  yine ona  döneceksiniz.”
 
 
 Allah  bir takımını doğru yola kabul etti.  Bir takımı da sapkınlığı hak etti.  Çünkü onlar Allah’tan önce o şeytanları  kendilerine dost edindiler.  Üstelik kendilerini doğru yolu tutmuş  sanırlar.
 ”(A’raf 7/27-30)
 
 İtiraf etsin  veya etmesin her insan Allah’ı kabul  ettiği için bütün sapıklıklar, Allah ile  kendi aralarına başka dostlar,  başka ilahlar koyarlar.
 
 Doğru din,  fıtrat  ile örtüştüğü  için fıtratı esas alarak değerlendirme yapacak olursak  insanların üçe  ayrıldığını görürüz; bir bölümü fıtrata uyar, bir bölümü  uymaz, bir bölümü de  kararsız kalır.
 
 
				__________________De ki: “Ey kâfirler!
 Ben sizin taptıklarınıza tapmam/ Ben sizin yaptığınız ibâdeti yapmam.
 Siz de benim taptığıma tapıcı değilsiniz/ Siz de benim yaptığım ibâdeti yapmazsınız.
 Ve ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim/ Ben asla sizin yapmış olduğunuz ibâdeti yapıcı değilim.  Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz/ Siz de benim yapmakta olduğum ibâdeti yapıcı değilsiniz.
 Sizin dininiz sadece sizin için, benim dinim de sadece benim içindir.”
 Kâfirûn Sûresi
 |