| Uzman Üye 
				 
				Üyelik tarihi: Nov 2012 
					Mesajlar: 300
				 Tesekkür: 477 
		
			
				198 Mesajina 387 Tesekkür Aldi
			
		
	 
				
				Tecrübe Puanı: 24      | 
				  
 
			
			4.3.1 Kendine Kul  Olanlar
 Kendine kul  olanlar, gönüllerince  yaşamak isteyenlerdir. Karşılarına Allah’ın bir elçisinin  tebliği ile  çıkılınca çok rahatsız olurlar. Çünkü Allah’ın her şey vermesini ama   emir vermemesini isterler. Allah Teâlâ şöyle  buyurur:
 “Allah’ı  ve elçilerini  görmezlik ederek kâfir olan, Allah’la elçilerinin arasını ayırmak  isteyen, birine inanır diğerini tanımayız diyen ve  ikisi arasında bir  yol tutmak isteyenler… Onlar hak ederek kâfir olanlardır. O  kâfirlere  aşağılayıcı bir azap hazırlamışızdır.”(Nisa  4/150- 151)
 
 Allah’ın  Elçisini kabul etmeyen biriyle yaptığımız bir görüşme  şöyledir:
 - Benim  Allah’ıma inancım sonsuzdur.
 - Allah’a  herkes inanır, bu her insan için kaçınılmazdır.
 - Zaman zaman Allah’ıma sığınır, onun yardımını isterim. Böyle  yapınca rahatlar, mutlu olurum.
 
 - Bunu herkes  yapar. Zor  olan Allah’ın emirlerine yani Elçisinin tebliğine uymaktır. Siz  Elçiye  uymak yerine gönlünüzce yaşamak istiyorsunuz değil  mi?
 - Elbette.  Hayat benim hayatım; buna kim karışabilir?
 - O hayatı  veren Allah karışamaz mı?
 - …  ?!
 Bunların bir  kısmı Allah’ın  emirlerini sınıflara ayı*rır, kimini  uygun görür, kimini görmezler.  Bazıları kendilerini Tanrıtanımaz saydıkları için  onları ikiye ayırarak  inceleyeceğiz.
 
 Kendine kul  olanların bir kısmına tanrıtanımaz yani  ateist denir. Bunların  bir kısmı önder kişiler, bir kısmı da onların  takipçileridir.  Önderler, fıtrata uyma yerine fıtratı kendilerine uydurmaya  çalışır,  görüş ve teoriler üretirler. Kimileri de itibarını kaybetme korkusuyla   ateizme sarılırlar. Bunların ortak yönü, kendi arzu ve heveslerine uygun  bir  dünya kurmak veya böyle bir dünyada yaşamaktır. Allah Teâlâ şöyle  buyurur:
 
 “Kendi  arzusunu kendine  tanrı edineni görmedin mi? Bilgili olduğu halde Allah onu sapık  saymış,  kulağında ve kalbinde izler, gözünün önünde perde oluşturmuştur. Allah   sapık saydıktan sonra onu kim yola gelmiş kabul edebilir? Hiç düşünmez   misiniz?”
 (Câsiye 45/23)
 
 Bunlar  kendine aşık,  kendini kainatın merkezi gören ve kendi doğrularını evrensel doğru   sayan, dünyası dar, çözemediği problemler sebebiyle huzursuz ve hırçın   kimselerdir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
 
 “Kendi  arzusunu kendine tanrı edineni görmedin mi? Ona sen mi  vekil olacaksın?Yoksa  sen zannediyor musun ki, onların çoğu söz dinler veya aklını  çalıştırır?
 
 Onlar; en’âm[16] gibidirler; hayır, daha düşük  seviyededirler.”(Furkan 25/43-44)
 
 Koltuğunu  kaybetme  korkusuyla ateizme sarılanların işi daha da zorlaşır. Bunların   karşısına hangi delille çıkılırsa çıkılsın aldırmazlar ve hırçınlıkları  artar.  Nitekim bunlardan biri olan Firavun, Musa’nın Allah’ın  elçisi ol*duğundan şüphe duymadığı halde onu kabul etmemişti. Konuyla ilgili  âyet şöyledir:
 
 “Belgelerimiz  bütün açıklığı ile onlara gelince: “Bunlar apaçık büyüdür”  dediler.
 Belgeleri  içten kesin olarak anladıkları halde zalim*likten ve büyüklük taslamadan dolayı,  onlara karşı inkarcılık yaptılar.”(Neml 27/13-14)
 
 Firavun’un  tanrıtanımazlardan olduğunu şu âyetlerden anlıyoruz:
 
 “Musa dedi ki, "Bak,  Firavun! Ben  âlemlerin Rabbinin bir elçisiyim.
 Bana düşen,  Allah'a karşı gerçek dışı bir şey söylememektir. Size Rabbinizden bir mucize  getirdim, İsrail oğullarını benimle beraber  gönder.”(A’raf 7/104-105)
 
 “Firavun dedi  ki: "Alemlerin Rabbi de neyin nesi oluyor?"
 Dedi ki, kesin  olarak inanacaksanız, o göklerin, yerin ve ikisinin arasındaki her şeyin  Rabbidir."
 Çevresinde  bulunanlara dedi ki, "İşitmiyor musunuz?"
 Musa devam etti:  "O sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da  Rabbidir."
 
 Firavun dedi ki,  "Size gönderilen elçiniz gerçekten delidir."
 Musa dedi ki:  "Eğer aklınızı kullanabilirseniz o, doğunun, batının ve bu ikisinin arasında  olanların Rabbidir.
 Firavun dedi ki:  "Hele benden başkasını tanrı edin, ant olsun seni zindanlıklardan biri  yaparım.  ”(Şuarâ 26/23-29)
 
 Firavun  önce akıllı,  sabırlı, bilgili ve güçlü görünüp Musa aleyhisselama cevap vermeye  çalıştı. Başarılı olamayınca  hırçınlaştı ve aşırı tepkiler gösterdi.  Allah Teâlâ  şöyle buyurur:
 
 “Firavun'a  belgelerimizin hepsini gösterdik. Ama o, yalana saptı ve  direndi.
 Dedi ki, “Sen  büyünle bizi toprağımızdan çıkarmaya mı geldin, Musa?
 Ne olursa olsun,  sana onun dengi bir büyü  getireceğiz. Bizimle senin aranda bir buluşma yeri  belirle. Düz bir yer  olsun ki, ne biz cayalım, ne de sen.”
 
 Musa dedi ki, “buluşmamız bayram gününüzde, insanların  toplandığı kuşluk vaktinde olsun.” (Taha  20/56-59)
 
 Firavun: “Bana bütün bilgin büyücüleri getirin”  dedi. (Yunus 10/79)
 
 (Büyücüler ve halk toplandı, gösteri  başladı.)
 “Musa büyücülere: “Ne atacaksanız atın”  dedi.
 İplerini ve değneklerini attılar ve “Firavun’un gücü adına  üstün gelen biz olacağız” dediler.” (Şuarâ  26/43-44)
 
 “..değnekleri ve ipleri, büyüleri yüzünden, Musa'ya sanki  yürüyorlarmış gibi geldi.” (Taha  20/66)
 
 “Musa da değneğini attı; birden, onların  uydurduklarını yutmağa başladı.” (Şuarâ  26/45)
 
 “Hak yerini buldu, onların yaptıkları da boşa gitti.
 Orada yenildiler ve küçük düştüler.” (A’raf 7/  118-119)
 “Büyücüler hemen secdeye kapandılar.
 
 “Biz âlemlerin Rabbine inandık.
 Musa'nın ve Harun'un Rabbine” dediler.
 Firavun dedi  ki: “Ona inandınız ha? Ben size izin  vermeden!.. Muhakkak o sizin  büyüğünüzdür; size büyüyü öğreten odur. Yakında  iyice öğreneceksiniz.  Ellerinizi ayaklarınızı, çaprazlama keseceğim ve hepinizi  asacağım.” (Şuarâ 26/46-49)
 
 “Büyücüler dediler ki: “Biz seni, ne bize gelen  apaçık  mucizelere üstün tutarız ne de bizi yaratana. Haydi ne karar  vereceksen ver.  Sen, ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin.
 
 Biz Rabbimize inandık ki, hem hatalarımızı hem de bize  zorla  yaptırdığın büyüyü bağışlasın. Allah'ın vereceği daha iyi ve daha   kalıcıdır.” (Taha 20/72-73)
 
 “Firavun dedi:  “Bırakın beni Musa'yı öldüreyim; o da Rabbini  çağırsın bakalım. Çünkü korkarım  o, sizin dininizi değiştirir veya bu  toprakta karışıklık  çıkarır.”
 
 Musa  şöyle dedi: “İşte ben, benim de Rabbim  sizin de Rabbiniz olan Allah'a  sığınırım. Hesap gününe inanmayan her kibirlinin  şerrinden.”  (Mümin  40/26-27)
 
 Bunlar  Allah’ın  varlığını bilirler ama açığa vurmak istemezler. Ümitlerinin  kaybolduğu,  gizlemenin bir anlam taşımadığı zaman bunu açığa vururlar.
 
 “… Firavun  boğulmayla yüz yüze gelince dedi  ki, “İsrail oğullarının inandığından başka  tanrı olmadığına inandım,  artık ben ona teslim  olanlardanım.”(Yunus  10/90)
 
 Bunların  arkasından gidenler de bunlar gibi değerlendirilirler. Allah  Teâlâ şöyle buyurur:
 
 “Firavun kavmini  küçümsedi ama, onlar ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim  idiler.”(Zuhruf 43/54)
 
 Kendine kul olanların  tamamı Allah’ı bilirler.  Yukarıda  anlatılan tanrıtanımazlar yani ateistlerin görüntüde bir farkı vardır   ama aslında onlar da bu gurupla aynıdır. Kendine kul olanların başında  İblis  gelir. Allah, Adem’e secde emri  verince İblis, kendi şartlarına  uygun görmediği için secde etmemişti. Konu ile  ilgili âyetler şöyledir:
 
 “Bir gün Rabbin meleklere  dedi ki: “Ben,  kurumuş çamurdan, değişken kara balçık*tan bir insan  yaratacağım. Onu düzenleyip  içine ruhumdan üflediğimde ona secde edin.”  Bütün melekler hemen topluca secde  ettiler; İblis öyle yapmadı, secde  edenlere katılmamakta direndi. Allah dedi ki:  “İblis! Senin neyin var  ki, onlarla birlikte secde etmedin?” Dedi ki, “Kurumuş  çamurdan,  değişken kara balçıktan yarattığın insana secde edemem.” Allah dedi  ki,  “Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun.”
 (Hicr 15/28-34)
 
 “O, direnmiş, büyüklük taslamış ve  kâfirlerden olmuştu.”  (Bakara  2/34)
 
 İblis, Adem’e değil,  Allah’a karşı büyüklenmişti. Çünkü uygun bulmadığı Allah’ın emriydi. Bu yüzden  Allah ona
 
 , “..İn oradan,  orada büyüklenmek sana düşmez; çık, sen alçağın te*kisin” demişti.(A’raf 7/13)
 
 İblis, Allah’ın ne  varlığını, ne de birliğini inkar etmiştir. Sapık sayıldıktan sonra bile şöyle  demiştir:
 
 “..Doğrusu ben Allah’tan korkarım, Allah’ın  cezası pek ağırdır.”(Enfâl 8/48)
 
 İblis ahirete de inanır. Çünkü kovulunca şöyle  demişti:
 
 “Rabbim! Hiç  olmazsa, tekrar dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.”(Hicr 15/36)
 
 İblis’in  kâfirliği, Allah’a  şart ileri sürmesi ile başladı ve artarak devam etti. Çünkü  Allah’a  şart ileri sürmek, kendini o konuda onunla eşit görmektir. Bu da kendini   tanrılaştırmaktan başka bir şey değildir. Büyüklenmenin en kötüsü işte   budur.
 
				__________________De ki: “Ey kâfirler!
 Ben sizin taptıklarınıza tapmam/ Ben sizin yaptığınız ibâdeti yapmam.
 Siz de benim taptığıma tapıcı değilsiniz/ Siz de benim yaptığım ibâdeti yapmazsınız.
 Ve ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim/ Ben asla sizin yapmış olduğunuz ibâdeti yapıcı değilim.  Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz/ Siz de benim yapmakta olduğum ibâdeti yapıcı değilsiniz.
 Sizin dininiz sadece sizin için, benim dinim de sadece benim içindir.”
 Kâfirûn Sûresi
 |