Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12. November 2012, 10:27 AM   #1
merdem
Uzman Üye
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 23
merdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud ofmerdem has much to be proud of
Standart HUBELÜEKBER mi ALLAHUEKBER mi?

HUBELÜEKBER mi ALLAHUEKBER mi?



Ebu Süfyan’ın Uhud’da Zafer Haykırışı

Uhud savaşında müslüman ordusunu hezimete uğratan Kureyş’in lideri Ebu Sufyan “Hubeluekber! Hubeluekber!” diye sevinçten haykırıyordu..
Öldüğünü sandığı Muhammed’in talimatıyla Ömer de “Allahuekber!” diye karşılık verdi.

Uhud’da “Hubeluekber!” diye coşkuyla haykıran Ebu Süfyan, Mekke’nin fethinden önce müslüman olacak ve artık “Allahuekber” diye bağıracaktı.
Üstelik ismi İslam tarihine peygamberin kayınpederi ve İslam’a oğlu Muaviye ve torunu Yezid’i halife olarak veren zat olarak yazılacak, isminin önüne de Hz. konması ihmal edilmeyecekti.
Hübel (Hobal), Kabe’deki 360 put içinde başputtu.
Kureyş putperestlerinin hayatında çok önemli bir yeri vardı.
Yeni bir işe başlayacaklarında, evleneceklerinde, seyahate çıkacaklarında, ticarete atılacaklarında, soyu belli olmayanın soyunu tespit etmede, öldürülen kişinin diyet parasını ödetmede, çocuklarını sünnet ettirmede ve daha bir çok karar öncesinde ona gitmeyi zorunlu kabul ediyorlardı.

İbnü’l-Kelbî’nin Kitabü’l-Esnâm’ına göre Hübel putunun Milattan önce Amr bin Luhay tarafından Suriye’den Mekke’ye getirildiği rivayet ediliyor.
İnsan suretinde ve kırmızı akikten yapılmış olan Hübel, Kureyşlilere sağ kolu kırılmış olarak ulaşmıştı. Kureyşliler kırık kolun yerine altından bir kol yaptırmıştı.

Fal okları şöyle kullanılıyordu:
Örneğin; Herhangi bir kimsenin soyundan şüphe duyulduğu zaman, soyunu belirlemek üzere, yüz dirhem para ve bir kurbanlık deve ile birlikte Hübel putunun önüne gelirlerdi. Getirdikleri para ve kurbanlık deveyi fal oklarını çekmekle görevli olan kişiye verdikten sonra, soyu şüpheli kişiyi putun önüne koyarlardı. Bu işler tamamlandıktan sonra;
“Ey Tanrımız, bu falan oğlu falandır. Ona şunu yapmak istiyoruz. Bu konuda gerçeği ortaya çıkar” anlamında dua ederlerdi. Dua faslı bittikten sonra, görevliye, “çek” denirdi. Eğer çekilen okun üzerinde “sizdendir” ifadesi yazılıysa, söz konusu kişinin soyu temiz ve kendisini oraya getirip ok çektirenlerin soyundan olduğuna hükmedilirdi. Şayet, “sizden değildir” ifadesi yazılı ok çıkarsa, o kişi içinde bulunduğu kabileye mensup olmadığı, ancak, anlaşmalı olduğuna hükmedilirdi. Eğer üçüncü, yani “sığıntıdır” ibaresi yazılı ok çıkarsa, soyunun belli olmadığına ve içinde yaşadığı aşiretle de anlaşmalı olamayacağına hükmedilir ve ona göre davranılırdı.

Hubel Baal mi?

Kur’an’da Lat, Uzza, Menat putlarından bahsetmesine rağmen Hübel’den hiç söz edilmemesi ilginçtir.
Ancak Hübel yerine büyük olasılıkla “Ba’l” kullanılmış olabilir.
“Yaratanların en güzelini bırakıp da Bal’e mi yakarıyorsunuz” ayetindeki Ba’l, İbranice ‘Ha-Baal’ sözünden geliyor. Tevratta ‘Baal-Peor’ adlı put olarak geçiyor.

Hübel (hobal) = Ha-Baal = Ba’l ise;
Gerçekten de Kureyşliler Allah’ı bırakıp Hübel’e mi yakarıyorlardı?
Ebu Süfyan, “Hubelüekber” derken Allah’ı geri plana mı atıyordu?
Bazı kaynaklardaki gibi Allah ay tanrıçası, Hübel ise güneş tanrısı mıydı?
Yoksa Ebu Süfyan “Hübeluekber” derken “Allahuekber” mi demiş oluyordu?
Yani, Allah Hübel miydi?

“Ben iki kurbanlığın oğluyum”

Muhammed’in böyle dediği aktarılır. Ve yorumlanır ki: Kurbanlıklardan biri ibrahim’in oğlu İsmail’di; öbürü de Muhammed’in babası Abdullah. (Bkz. Aclûnî, Keşfu’1-Hafa, Arapça, 1985, 1 / 230, hadis no: 606. Ayrıca bkz. tefsirler, örneğin F. Râzî, 26 / 152.)

Ne var ki İbrahim’in oğlu, Tevrat’ın Yahova’sı ve Kur’an’ın Allah’ı için adanmışken; Muhammed’in babası Abdullah, Müslümanlar’ın “put” saydıkları “Hubel” için adanmıştı.
(Bkz. Ibn’ul-Kelbî, Kitabu’l-Esnâm, tahkik: Ahmed Zeki Paşa, Ankara, 1969, Arapçası, S. 18, Türkçesi “Putlar Kitabı”, Çev. Beyza Düşüngen, S. 36, İlahiyat Yay.)
Yani, putlara karşı olan Muhammed’in babası bir “put” için kurban olarak adanmış ama bir taraftan da benimsenmiş.

“Allah’ın kölesi” anlamındaki Abdullah, Allah’a değil, Hübel’e kurban edilecekti.
Ama aslında bunda bir terslik yoktu.
“Put” denen “Hubel”, gerçekte “el Ba’l” anlamındadır. Yani Fenikelilerin en büyük ve ünlü Tanrısı Ba’l. Mezopatamya’da ve Araplar içinde de son derece yaygın bir tapınma alanı bulan, tanınan “Ba’l'in anlamı da “efendi”dir. Yani;Tevrat’ın ve Kur’an’ın “Tanrı”sı nasıl “efendi (rab)” niteliğini taşıyorsa, bunlara kaynaklık eden “Ba’l” de bu nitelikteydi. (Bkz. Dr. Muhammed Abdulmuid Han, El Esatiru’l-Arabiyye Kable’l-lslâm, Arapça, Kahire, 1937, S. 114 ve öt.)

Baal Kartacalıların da tanrısıdır. Kartaca tanrılarının başında gökyüzü tanrısı Baal ile yazıtlarda esrarlı bir biçimde “Baal’ın yüzü”, yani Baal’ın dişi karşıtı ya da “yansıması” olan Tanit bulunurdu. Baal, anayurt Fenike’de tanınmış bir tanrı ise de, Tanit oralarda bilinmezdi ve İÖ 5. yüzyılda ortaya çıktıktan sonra baş dişi tanrıçalığı (Batı Sami Bereket Tanrıçası olan) Astarte’nin elinden almıştı.

Baal her nasılsa insanlardan uzak ve ürkütücü bir tanrıydı: Tepelerin ve özellikle dağ doruklarının tanrısıydı ama aynı zamanda verimli ovaların ve gökyüzünün de tanrısı kabul edilirdi. Kısacası, bütün evrenin tanrısıydı.

Herodot Tarih’inde Arap Tanrıları
İslamdan 1200 yıl önce yani M.Ö. 5. yüzyılda Herodot şöyle yazmış:

“Afrodit’e Suriyeliler Mylitta, Araplar Alilat, Persliler ise Mitra der.” Herodot’a göre, eski Araplar iki tanrı’ya inanırlardı. Bakhus ve Urania. Bakhus’a kendi dillerinde Orotal, Urania’ya ise Alilat diyorlar. (Bakhus = Dionysos, Urania = Afrodit)

Herodotus (Translated by David Grene) (1987). The History. Chicago University Press. ISBN 0-226-32770-1.

Herodot bunları yazarken Araplarda Hacer kültünün olup olmadığını bilemiyoruz.
Ama yakın islam tarihindeki Hristiyan eleştirilerinde Hacerülesvedden Afrodit heykelinin kırık kafası diye sözediliyor. Bu bilgi ilginç. Büyük olasılıkla Arapların bir Afrodit heykeli vardı ve saldırıya uğrayıp parçalandı. Ellerinde kalan parçaya saygı duymaya devam ettiler. Hacer ve Haceriler adının nasıl ortaya çıktığı da bir soru işareti. Hatta Haceriler dışında Sarazenler de deniyor ki, bu isimlerin Yahudilerin krallık dönemindeki hakimiyetleri sırasında almış olma olasılığı çok güçlü.

Hacerül Esved bilimsel olarak tetkik edilmeden doğruyu tespit etmek mümkün değil. Bölgeye düşen bir göktaşının yol açtığı bir kraterden alınmış parça olma olasılığı da yüksek.
Ama iddia edildiği gibi parçalanmış bir heykelin kafası olması da.
Sultanahmet caminin mihrabındaki taşın Hacerül esved’in bir parçası olduğu söylenir. Belki bu parçalardan başka yerlerde de vardır.

Kıble kelimesi Kıbele’den gelmiş olabilir.
Mekke’ye getirilenin ise Kıbele kültü olduğunu düşünüyorum.
Hacerül Esved’in Kıbele’den getirilmiş olması anlamsız.
Romalılar vasıtasıyle Kıbele kültü yerleşmiş ve Afrodit heykeline bir şekilde sahip olmuş olabilirler.
Ya da zaten mevcut olan kültleri benzerdi ama Romalıların etkisiyle isimler değişmiş olabilir.
Bence bölgede çok çeşitli ve içiçe geçmiş kültler vardı.
Bunlar zaman içinde birbirine karıştı.
Sahip oldukları kültlere benzerlik arz eden Yemen, Şam vb. yerlerden transfer edilen adet ve ibadetlere belki zamanla Yahudi etkisi eklendi.

Herodot zamanındaki Arap tanrılarının ismi zaman içinde değişmiş olabilir.
Herodot’un Alilat diye yazdığı tanrının Al-Lat olduğu savunuluyor.
Anlaşılan Herodot’tan çok zaman sonra Amr bin Luhay’ın getirdiği Hübel Orotal’ın yerini almış.

Hübel Allah mı?

Dinler ansiklopedisine göre:
“Allah, İslam öncesi Arapların ay tanrısı olup Babil tanrısı Ba’le karşılık gelir.
(Encylopedia of religion, 1:17 Washington D.C. Corpus Pub.1979)

Bununla beraber araştırmacıların bir kısmı Arabistan’da iki tanrı inanışı olduğunu, bunlardan birinin ay tanrıçası Allah (Hübel), diğerinin ise Allah’ın eşi olan güneş tanrısı olduğunu belirtir. Lat, uzza ve Menat da kızlarıdır.

El-İlah’ın yani Allah’ın Kabe’de putu yok.
Kabe’nin lordu, efendisi, baş putu Hübel.
Hübel ise Allah’la aynı karşılığa geliyor.
Daha doğrusu (Bana göre) Putperestlerin gözünde Hübel, Allah’ın yeryüzündeki yansıması. Nasıl ki buzağı putu, paganların gökteki tanrısının simgesi ise hübel’de öyle.

Yani, Allah = Hübel ve Baal’in simgesi olan hilal, artık Allah’ın simgesi olmuştur.



Peki Hübel Allah’sa ve ay tanrıçasıysa güneş tanrısı kimdir?

Genelde çok tanrılı pagan dinlerin bir yaratıcı tanrısı var. Bu yaratıcı tanrı, diğer tanrı ve tanrıçaların üstünde.
Tek tanrıcı dinlere geçişte önceki tanrıların en üstünü olan yaratıcı tanrı alınmış ve tek tanrı yapılmış.
Bu Kureyş’de de böyle, Mısır’da Akhenaton zamanında da.
Ama tek tanrıcı dinler, geçmişteki pagan izlerini taşımaya devam etmişler.

Bazı pagan dinlerde ise yaratıcı tanrı, en üstün tanrıdan sonra gelebiliyor.
Örneğin Hindu dininde Şiva en üstün Tanrı. Şiva, Brahma’yı yaratıyor. Brahma ise evreni yaratıyor. Genel inanç böyle ama Hinduların bir kesimi Brahma’nın üstünlüğünü savunuyor.

Dinlerde yaratıcı tanrının ortak bir ismi yok.
“Tanrı” kelimesi ise Türkçe “Tengri” den geliyor ki aslında yanlış bir kullanım. Nasıl ki İslam’da Allah özel isim sayılıyor ve Allahlar kabul görmüyorsa, Türklerde de Tengri özel isim ve tanrılar denmiyor, denmemiş.

Arap mitolojisine ait elde yeterince doyurucu kaynak yok. İslam öncesi Arapların tanrı ve tanrıçaları, putları hakkında birtakım bilgiler olsa da bunlar kısıtlı ve çelişkili bilgiler.

Bölgenin diğer mitolojileriyle benzerlik taşıdığı kesin.
Örneğin, Lat, Uzza ve Menat’a MS 3. yüzyılda Suriye’de Tedmür krallığını kuran Palmirliler de tapınıyorlardı. Palmirliler, yıkılan Nebatilerin devamıydı. Nebatilerin merkezi ise Ürdündeydi. 273′de Roma’nın işgaline uğradılar.

G. Ryckmans’a göre tanrıça el-Lât, Semûd, Safaî ve Lihyanî kavimlerine ait kitabelerde adı geçen tanrıça İlât ile aynıdır. El-Lât’ın ismi Palmir ve Nebat kitabelerinde de geçmektedir. Güney Arabistan’da rastlanan ve el-Lât’a gönderme yapan kişi isimleri Güney Arabistan’da da el-Lât’a tapıldığına dair kanıt olabilir.

Palmirlilerin de tapındığı bir başka ortak tanrıça El-Uzzâ idi.
Suriyelilerde de Venüs’ü sembolize eden El-Uzzâ göğün kraliçesiydi.
Menât da Nebat kitabelerinde adı geçen bir tanrıça idi.
Son dönem Nebatlılarda Uzza, İsis ve Afrodit’le ilişkilendirilirdi.

Kureyşlilerde kabilelere göre ilahlara ve putlara farklı bir yaklaşım ve inanış vardı. ilahlar hakkındaki inanışlar geçmişe göre değişim göstermişti.
Örneğin Putlar Kitabı`na (Kitab el-Esnam) göre Lat, Uzza ve Menat tanrıçalarının Allah’ın kızları olduğu bilgisi belirsizdir ve üç tanrıçaya tapıma farklı zamanlarda başlanmıştır. Buna göre ilk dönemlerde kardeş bile sayılmıyor olabilirler.
Kimi kabileler Uzza ve Menat’ın Lat’ın kızları olduğuna, Kimileri de Lat ve Menat’ın Uzza’nın kızları olduğuna inanır. Lat, aynı zamanda Hübel’in de annesidir.
Ama kimi kabilelerde ise Hübel’in Menat’la evli olduğuna inanılır. Petra’daki Nebatlılar Menat’ı Manawat ismiyle anıyor, Greko-Romen tanrıça Nemesis ile denk tutuyor ve Hubal’ın karısı olduğuna inanıyorlardı.

Bununla beraber, Hübel’in El-Lah ile aynı olduğuna karşın El-Lah’la eş olduğuna dair inanışlar da vardır. (Wellhausen)

El-Lah ismine Kureyş’in son döneminde rastlanır, şiirlerde adı Allah olarak geçer.
Kökeninin El-Lat’dan geldiği kanısı güçlüdür.
Ayrıca Allah’ın İbranice’deki Eloha’dan geldiği savı da yaygındır.

Herodot zamanındaki Arap tanrıları arasında Allah ya da El-ilah geçmemesi, Kureyş’in sonraki dönemlerde bu ilahı edindiğini, ya da başka bir ilahın Allah’a dönüştürüldüğünü ortaya koymaktadır. Bu da tek tanrıcılıktan paganlığa geçtiği hakkındaki iddiaları çürütmektedir. Görülen odur ki totem dininden pagan dinine geçen Araplar, ilahları içinde Allah’ı yaratıcı yüce ilah olarak benimsemiş, Hübel putuna da Allah’ın simgesi olarak inanmışlardır.
Allah ve Hübel’in Kureyş dinine sonradan katıldığı güçlü bir olasılıktır.

Arap Edebiyatında Hübel
Bir başka gerçek ise Muhammed’den önce Allah’a, Rahman’a inanan, putlara tapmayı redddeden müslümanların olmasıdır. Aşağıdaki Arap şiiri İslam öncesi döneme ait hanif bir şaire aittir:

Gerçekler ortadayken ben tek olan Rabbe mi yoksa binlerce rabbe mi ibadet etmeliyim?
Lat’ı da Uzzâ’yı da hepsini terk ettim; zaten benim gibi yiğit ve sabırlı biri böyle yapar.
Ne Uzzâ’ya tapınırım, ne de onun iki kızına; ne de Benî ‘Amr’ın iki putu etrafında dönerim.
Ben, henüz rüşde ermemişken rabbimiz sayılan Hubel’e de artık ibadet etmeyeceğim.
Hayran kalmışımdır! Çünkü gece ve gündüzlerin (düzenli olarak birinin diğerini takip etmesinde), sabırlı ve erdemli bir kişinin, idrak edebileceği nice mucizevî olaylar vardır.
Bilmiyor musun Allah, işi gücü bozgunculuk olan nice kişileri helak etmiştir. (Diğer taraftan) bir kavmin iyiliği sayesinde diğerlerini de yaşatmıştır; dolayısıyla bunlardan olan çocuklar, büyüyüp (nesillerini) sürdürmektedirler.
Kurumuş bir dal, yağmur sayesinde yeşillendiği gibi kişi de ancak zaaflarından ve kuruntularından arındığı gün olgunlaşabilir.
İşte ben de, günahlarımı affetmesi için bağışlayıcı olan Rabbim Rahman’a ibadet etmekteyim.
Rabbiniz Allah’a olan sorumluluğunuzun bilincinde olun ve o şuuru koruyun; zira takvaya bağlı kaldığınız sürece helak olmazsınız.
İyi kimselerin yurdunun cennet, kafirlerin ise kor halinde yanan (cehennem) olduğunu göreceksin.
Onların dünya hayatında zelil ve rüsva bir hayatı vardır; ölümle de katlanamayacakları çok acı olaylarla karşılaşacaklardır. (Vâfir)



ALINTIDIR!
merdem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
merdem Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 3 Kisi:
hiiic (12. November 2012), khaos (17. November 2012), Miralay (13. November 2012)