Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14. November 2012, 04:39 AM   #18
sevginur
Uzman Üye
 
sevginur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 300
Tesekkür: 477
198 Mesajina 386 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 22
sevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud ofsevginur has much to be proud of
Standart

9. HAC 11-16. AYETLERİN AÇIKLANMASI


(Şirkle İman Arasında Kararsızlık)

Arzularını ve menfaatlerini öne alanlar, Allah’ın her şeyi vermesini ama emir vermemesini isterler. Bazıları da Allah’a kulluğu, dünyalık elde etmenin vasıtası sayarlar. İşler iyi giderse sevinir, dine sarılırlar.

Kötü giderse umutsuzluğa kapılır, yoldan çıkarlar. Bunlar dine, doğru olduğu için değil, menfaatlerine uygun düştüğü için uyarlar. Menfaatleri değişti mi kararları da değişir. Onun için bunlara kararsızlar demek uygun olur.


Allah Teâlâ bunlarla ilgili olarak şöyle buyurur:


“İnsanlardan kimi Allah'a sınırda kulluk eder. Eline bir imkân geçse rahatlar; başına bir sıkıntı gelse yüz çevirir. Böylesi dünyayı da kaybeder âhireti de. Apaçık kayıp budur işte.
Allah'ın yakınından, kendisine zarar vermeyecek ve yarar da sağlamayacak şeyi yardıma çağırır. İşte bu, pek derin bir sapıklıktır.
Zararı yararından yakın olan kişiyi de yardıma çağırır. O ne kötü bir veli ve ne kötü bir yandaştır.

Allah, iman eden ve iyi işler yap
anları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Allah, dilediğini yapar.

Kim Allah'ın, dünyada da âhirette de kendine yardım etmeyeceği kanaatine varmışsa bir sebebe tutunup göğe (Allah’a) yönelsin, diğer ilişkiyi derhal kessin ve baksın ki, bu yol kendini bunaltan şeyi gerçekten giderecek mi yoksa gidermeyecek mi?”(Hac 22/11-15)

Tutunulacak sebep, iman edip iyi işler yapmaktır. Bir âyet şöyledir: “Ey iman edenler! Sabır göstererek ve namaz kılarak yardım isteyin. Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 2/153))

Bazıları sıkıntıya düşünce Allah’ın yardımını almak için Allah’a yakın bildikleri kişileri araya koyarlar. Önce Eyüp Sultan gibi yatırlara koşar, onun ruhaniyetinden yardım isterler. İstekleri olmazsa Allah’a yakın bildikleri din büyüklerine koşarlar. Onların bir kısmı doğru yolu gösterirler. Bir kısmı ise, gelenlerin kendilerine bağlanmalarını ve cemaatlerinin bir üyesi olmalarını şart koşarlar. Bunlar da Allah ile ilişkileri onlar aracılğıyla yürütmek ve yardım alıp sıkıntıdan kurtulmak için onlara bağlanır; hediyeler sunar, huzurlarında saygıyla eğilirler. Bunların, Allah’tan aldıkları bir yetkiyle kendilerine yardım edecekleri hayalini kurarlar. Böylece ellerine bir şey geçmeden en büyük zarara uğramış, şirke düşmüş olurlar. Allah Teâlâ bunlar hakkında şöyle buyurur:


اتَّخَذُواْ أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُواْ إِلاَّ لِيَعْبُدُواْ إِلَـهًا وَاحِدًا لاَّ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ

سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
“Alimlerini ve din büyüklerini, Allah ile aralarına rab olarak koydular. Meryem oğlu Mesih’i de öyle. Oysa onlara verilen emir, sadece tek bir Tanrı’ya kul olmaları idi. Ondan başka tanrı yoktur. Allah, onların şirkinden uzaktır.” (Tevbe 9/31)


Ayette geçen أَحْبَار(ahbâr); iz anlamına gelen حبر(hibr)’in çoğuludur. Bilgileri, insanların gönlünde iz bıraktığı için Alim anlamında kullanılmıştır[1]. el-Halil b. Ahmed’e göre حبر; din alimlerinden bir alim demektir; ister zimmi olsun, isterse ehl-i kitaptan iken Müslüman olmuş olsun[2].
رُهْبَانَْ(ruhbân):Tekil olabildiği gibi rahib kelimesinin çoğulu da olabilir. Kökü, ruhbanlık yani الرهبانية(er-Ruhbâniyye)’dir; “çok İbadet yükü altına girme” anlamına gelir[3].

Bizde bu işi yapanlara sofu, sufi veya derviş, onların başında olanlara da şeyh denir. Halk bunları din büyüğü kabul eder.

أرباب(erbâb): Rab kelimesinin çoğuludur. Rab sahip demektir. Araplar kö*lenin sahi*bine rab derler. Yusuf aleyhisselam hapiste iken hapisten çıkıp krala içki sunma görevi alacak olan köleye şöyle demişti:

“Rabbinin yanında benden bahset.” (Yusuf 12/42)



Bizde kölenin sahibine efendi denir. Bir din büyüğünü, Allah ile kendi arasına bir rab, bir efendi olarak yerleştiren kişi ona tanrılık özelliği vermiş olur. Bu da kişiyi şirke sokar. Nitekim Hıristiyanlar da İsa aleyhisselamı araya sokar ve ona Rab derler. Kimi din büyüklerine “Efendi Baba” denmesi boşuna değildir.

Yukarıdaki ayet mealine karşı yapılacak en tutarlı itiraz şu olur: “Ahbar ve ruhban kelimeleri, daha çok ehl-i kitapın din adamları için kullanılır. Siz bu mealle Müslüman alimleri ve din adamlarını da bu kapsama sokmuş oluyorsunuz.”

Bu itiraza şöyle cevap verilir: Din alimlerini ve din büyüklerini efendileri kabul edip onların karşısında köle gibi olan ve onlara kayıtsız şartsız itaat edenler, onları Rab edinmiş olacakları için ehl-i kitapla aynı konuma düşmüş olurlar.

Adiyy b. Hatim diyor ki, Peygamber sallallahu aleyhi ve seleme geldim, boynumda altın haç vardı; “Adiyy, at o putu” dedi. Ondan yukarıdaki âyeti dinledim.

Dedi ki, “Onlar bunlara İbadet etmediler, ama bir şeyi helal sayarlarsa helal saydılar, haram sayarlarsa haram saydılar[4].” Onları rab edinmeleri böyle oldu.



Şimdi asıl konuya dönelim. Sıkıntıya düşen kişi, Allah’a yakın bildiği aracılara baş vurarak destek almaya çalışır. Sıkıntıyı bu yolla gidermeye çalışmak, Allah’a ortak koşmak ve çıkmaza girmek olur. Bütün ümitler yok olur gider. Allah Teâlâ şöyle buyurur:


“Allah'a ortak koşan öyle olur ki, sanki gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgâr onu uzak bir yere sürüklüyordur.”(Hac 22/31)


Yapılacak tek şey, derhal aracıları bırakıp doğrudan Allah’a yönelmek ve sabır göstererek onun yardımını beklemektir. Allah, bizi sıkıntılara sokmak suretiyle imtihanını tamamlayacağı için sabır çok önemlidir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

مَن كَانَ يَظُنُّ أَن لَّن يَنصُرَهُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاء ثُمَّ لِيَقْطَعْ فَلْيَنظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ.
“Kim Allah'ın kendisine, dünyada ve âhirette yardım etmeyeceği kanaatine varmışsa bir sebebe tutunup göğe (Allah’a) yönelsin, diğer ilişkiyi derhal kessin; baksın ki, bu yol, kendini bunaltan şeyi gerçekten giderecek mi yoksa gidermeyecek mi?” (Hac 22/15)

Bunun hemen arkasından şu âyet gelir:

وَكَذَلِكَ أَنزَلْنَاهُ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَأَنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يُرِيدُ
“İşte böylece biz onu apaçık âyetler olarak indirmişizdir. Şüphesiz Allah, isteyeni yola getirir.”(Hac 22/16)


Bu âyetin, şimdiye kadar yapılmış bir çok tefsiri vardır. Buna geleneksel yöntem diyoruz. Bir de onu Kur’ân’la açıklama yöntemi vardır. Bu yöntem, Kur’ân’ın açık olmasının ne anlama geldiğini göstermektedir.
__________________
De ki: “Ey kâfirler!
Ben sizin taptıklarınıza tapmam/ Ben sizin yaptığınız ibâdeti yapmam.
Siz de benim taptığıma tapıcı değilsiniz/ Siz de benim yaptığım ibâdeti yapmazsınız.
Ve ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim/ Ben asla sizin yapmış olduğunuz ibâdeti yapıcı değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz/ Siz de benim yapmakta olduğum ibâdeti yapıcı değilsiniz.
Sizin dininiz sadece sizin için, benim dinim de sadece benim içindir.”
Kâfirûn Sûresi
sevginur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla