| Uzman Üye 
				 
				Üyelik tarihi: Nov 2012 
					Mesajlar: 300
				 Tesekkür: 477 
		
			
				198 Mesajina 387 Tesekkür Aldi
			
		
	 
				
				Tecrübe Puanı: 24      | 
				  
 
			
			9.2. Kur’ân’ın  Yöntemi
 Kur’ân’ın diğer  âyetleri gibi Hac  Suresinin 11’den 16’ya kadar olan âyetleri hem birbiriyle hem  de diğer  âyetlerle ilişkilidir. Şimdi bu ayetleri ve ilişkiler ağını  görelim.
 11. Âyet:
 “İnsanlardan  kimi Allah'a sınırda kulluk eder.  Eline bir imkân geçse rahatlar; başına bir  sıkıntı gelse yüz çevirir.  Böylesi dünyayı da kaybeder, âhireti de. Apaçık kayıp  budur.”
 
 Her  müslüman, bu dünyada imtihandan geçirilecektir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
 “Sizi, biraz  korku, biraz  açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz eksiltme ile ağır  bir  imtihandan geçireceğiz; bundan kaçış olmaz. Sen sabır gösterenlere müjde   ver.
 Onlar başlarına  bir sıkıntı geldiğinde şöyle derler: "Biz zaten Allah'a aidiz; nasıl olsa ona  döneceğiz."
 Onlar  üzerlerinde Allah’ın verdiği olgunlukları ve bereketi taşırlar. Yola gelmiş  olanlar işte onlardır.”(Bakara  2/155-157)
 
 Başına  gelen sıkıntıya  katlanamayan kişi, ondan kurtulmak için Allah’a yakın gördüğü  birinin  ruhâniyetini aracı koymaya çalışır ve yoldan çıkar. 12. âyet onu   söylüyor.
 
 12.  Âyet
 “Allah'ın  yakınından, kendisine zarar  vermeyecek ve yarar da sağlamayacak şeyi yardıma  çağırır. İşte bu, pek  derin bir sapıklıktır.”
 
 Çevremizdeki  müslümanlar böyle durumlarda Eyüpsultan  gibi yatırlara  koşar, onları Allah’a yakın gördüklerinden  ruhaniyetinden yardım isterler.  Halbuki bunlar ölmüş kimselerdir. Bizi  duyamaz ve cevap veremezler. Kıyâmetten  önce onlarla görüşme imkanımız  da yoktur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
 
 “De ki, baksanıza, Allah’ın  yakınından neyi  çağırıyorsunuz? Gösterin bana, onların yer*yüzünde  yaratmış oldukları ne vardır?  Yoksa onların göklerde bir payı mı  bulunuyor? Bu konuda bana, bundan önce gelmiş  bir kitap veya bir bilgi  kalıntısı getirin bakalım. Eğer doğru sözlü kimseler  iseniz.
 Allah’ın yakınından kıyâmet gününe kadar   kendi*sine cevap vere*meyecek kimseleri yardıma çağı*randan daha sapık  kimdir?  Oy*saki bunlar on*ların çağrısın*ın farkında değillerdir.” (Ahkaf 46/4-5)
 
 Bu şahıs, daha  sonra Allah’a  yakın bildiği bir din büyüğünü araya koymaya çalışır. Ona bağlanıp   manevi yardımını almak ve sıkıntıdan kurtulmak ister. 13. âyet onu   gösteriyor.
 
 13.  Âyet
 “Zararı  yararından yakın olan kişiyi de yardıma çağırır. O ne kötü bir yardımcı ve bu ne  kötü bir cemaat üyesidir.”
 
 Halbuki yardım  istediği kişi de yardıma muhtaçtır. Bu konuda Allah Teâlâ şöyle  buyurur:
 
 “Onun yakınından çağırdıklarınız kendilerine  yardım edemezler ki size yardım etsinler.”(Araf  7/197)
 
 “De ki, Allah’ın dışında  kuruntu*sunu  ettikle*ri*nizi çağırın bakalım; onlar, sıkıntınızı ne  gi*der*meye, ne de bir  başka tarafa çevirmeye güç yeti*rebilirler.
 Çağırıp durdukları bu şeyler de Rablerine   hangisi daha yakın diye vesile ararlar, rahme*tini umar, azabından  korkarlar.  Çünkü Rabbinin azabı cidden korkunçtur.” (İsrâ 17/56-57)
 
 Bu şahıs,  aracı  yaptığı din  büyüğünün cemaatine girer; ona kul olur, hediyeler,  adaklar sunar, huzurunda  saygıyla eğilir ve şirke düşer. Eline bir şey  geçmeden en büyük zarara uğrar.  Allah Teâlâ şöyle buyurur:
 
 “Belki kendilerine yardımları  do*ku*nur diye  Al*la*h’ın yakınından tanrı*lar edindi*ler. Ama onların  yar*dıma güçleri yetmez.  Oysa ki kendi*leri onlar için hazır  as*kerdirler.”(Yasin 36/74-75)
 
 İnsanların  çoğu, olağan üstü  saydıkları bir kısım varlıkları, ata ruhlarını, bir de Allah’a  yakın  bildikleri kişileri araya koyarak isteklerini Allah’a ulaştırmaya ve  kabul  ettirmeye çalışırlar. İşte bu, İslam ile batıl inançları ayıran  temel farktır.  11, 12 ve 13. âyetler, bu yola giren bir müslümanın pek  derin bir sapıklığa  düşmüş olacağını, hem dünyayı hem de âhireti  kaybedeceğini bildiriyor. İşte  apaçık kayıp  budur.
 
 12. âyette yardıma  çağrılan için  ماmâ = şey, 13. âyette iseمنmen  = kişi   kelimeleri kullanılmıştır. Ayrıca 12. âyette yardıma  çağrılanın, zarar  vermeyecek ve yarar da sağlamayacak şey olduğu  belirtilirken, 13. âyette, zararı  yararından yakın olan kişi olduğu  ifade edilmektedir. Bunlar, yardıma çağrılan  iki farklı şeyi  gösterdiğinden meâl ona göre yapılmıştır. Ama geleneksel  yöntemde bu  farklar görülmemiş, her iki âyette de yardıma çağrılanın putlar  olduğu  sanılmıştır.
 
 Çağdaş tefsircilerden  Muhyiddin ed-Dervîş  13. ayeti, 12. âyetin tekrarı, onun bedeli  saymıştır. Büyük tefsir  bilgini ez-Zemahşerî’nin aşağıda gelecek olan yorumu,  onun da aynı  görüşte olduğunu göstermektedir.
 Bedel,  bir kelime veya cümlenin diğerinin yerine  geçmesidir. İkinci âyeti  birincinin bedeli saymak aradaki farkları görmezlikten  gelip birinci  âyete de ikinci âyetteki anlamı vermek olur. Yani ikinci âyet,  mana  olarak birincinin tekrarı sayılmış olur.
 
 
 
 O zaman birinci  âyetteki,  “zarar vermeyecek ve yarar da sağlamayacak şey” ifadesi ikinci âyette;   zararı yararından yakın olan kişi olarak değiştirilmiş olur. Bu  yorumcular,  yardıma çağrılanın put olduğuna karar verdiklerinden;   putun zarar verebileceği, yarar da sağlayacağı, ama zararının  yararından yakın  olduğu ortaya çıkar. Bu, çok sayıda âyetle çelişir.  Meşhur müfessir  ez-Zemahşerî, hatadan döneceğine şunları söylemiştir:
 
 “Eğer dersen  ki, putların zarar vermesi veya fayda sağlaması reddedilmişken bu iki âyette var  gösterilmiştir[10]; bu bir  çelişki değil midir? Derim ki; mana kavranırsa bu anlayış ortadan kalkar.
 
 Şöyle  ki, Allah Teâlâ, kafiri zavallı duruma sokmuştur. Çünkü o, fayda  ve zarar verme  gücü olmayan cansız bir maddeye kul olur. Cahilliği ve  sapıklığı sebebiyle  inanır ki, şefaat isteyeceği zaman puttan  yararlanacaktır. Sonra bu kafir,  Kıyâmet günü putlar sebebiyle zarar  gördüğünü, onlara kul olduğu için cehenneme  girdiğini, iddia ettiği  şefaatten de bir iz olmadığını görünce bağırıp çağırır  ve şöyle der:  “Zararı yararından yakın olan kişi!. O ne kötü yardımcı ve ne kötü  bir  arkadaştır.”
 
 
 İkinci âyet  birincinin  bedeli olduğundan “çağırır” ifadesi tekrarlanmış olur. Sanki Allah   Teâlâ şöyle demiştir: “Allah'ın çevresinden, kendisine zarar vermeyecek  ve yarar  da sağlamayacak şeyi yardıma çağırır da çağırır.” Sonra da  sanki Allah, şöyle  devam etmiştir: Mabut  sayıldığı için “zararı”, şefaatçi sayıldığı  için “yararından yakın olan kişi” ne kötü yardımcıdır![11]”
 Zemahşerî’nin  birinci yorumu  kabul edilemez. Ebedi cehenneme mahkum olmuş kafir o anda, putun  hangi  yararını bekleyebilir ki “zararı yararından yakın” desin?
 
 İkincisi hiç  kabul edilemez. Çünkü o yorum, putun şefaatçi olacağını kabul etmek  olur.
 Muhyiddin  ed-Dervîş  diyor ki; 12.  âyetle ilgili yorumların sayısı yediye ulaşır. Ancak  onların hepsi mantık  dışıdır...  Bu âyet, nahiv ve tefsir  alimlerini  meşgul etmiş ama onlar, susuzluğu giderecek bir yorum  getirememişlerdir[12].
 
 İkinci ayeti  birincinin tekrarı sayıp da bu işin içinden çıkmak  elbette mümkün olamaz.  Bunlar, insanların din perdesi altında nasıl  sömürüldüğünü görebilselerdi  âyetleri doğru yorumlarlardı.
 
 
 
 12.  âyetin  sonundaki العشير(el-aşîr)  kelimesi de önemlidir. Aynı soydan gelip birlikte yaşayanlara aşiret  (العشيرة)  denir. Aşîr ise, aynı soydan olan veya birbirini tanıyanlarla birlikte yaşayan  kişidir[13].   Bugün buna parti, grup veya cemaat üyesi denir. Allah’a yakın olduğuna  ve manevi  yardım yapacağına inanılan kimselerin etrafında bir cemaat  oluşur. Onlara  sığınanlar cemaate girer ve orada olmanın bazı  faydalarını görebilirler. Âyette  sözü edilen menfaat bu olmalıdır.
 
 Şu  ayet, böyle bir menfaate dikkat çekmektedir:
 
 (İbrahim  şöyle) demişti: "Allah ile aranıza  koyduğunuz putlara tutulmanız  sadece bu hayatta birbirinize karşı bir sevgi  ortamı oluşsun diyedir.  Sonra, Kıyâmet gününde biriniz diğerini tanımayacak ve  biriniz diğerine  lanet edecektir. Varacağınız yer o ateştir; size yardım eden  de   olmayacaktır." (Ankebut  29/25)
 14.  Âyet
 Allah, iman  eden ve iyi işler yapanları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Allah,  dilediğini yapar.
 Bunlar  sıkıntılar karşısında yüz üstü geri dönmeyip sabır gösterenlerdir. Bu zor bir  iştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
 
 (Bir gün Lokman  oğluna  demişti ki
  “Yavrum! Namazı sürekli kıl, iyiliği emret, kötülükten   sakındır ve başına gelene sabret; çünkü bunlar kararlılık gerektiren   işlerdendir.”(Lokman  31/17) 15.  Âyet
 “Kim Allah'ın  kendisine, dünyada ve âhirette  yardım etmeyeceği kanaatine varmışsa bir sebebe  tutunup göğe (Allah’a)  yönelsin, diğer ilişkiyi derhal kessin; baksın ki, bu  yol, kendini  bunaltan şeyi gerçekten   giderecek mi yoksa gidermeyecek mi?”
 
 Yukarıda sözü  edilen kişinin aracılarla Allah’ı ikna çabaları  başarısızlıkla sonuçlanmış, bu  onu bunalıma sokmuş ve korumasız  bırakmıştır. Aslında o, her şeyin Allah’ın  elinde olduğunu da bilir.  Allah Teâlâ şöyle buyurur:
 
 
 “Desen ki: Gökten ve yerden  size rızık veren  kim? Ya da işitmenin ve gözlerin sahibi kim? Kimdir o  diriyi ölüden çıkaran,  ölüyü de diriden çıkaran? Ya her işi çekip  çeviren kim? Onlar: “Allah’tır”  di*yeceklerdir. De ki; öyleyse hiç    sa*kınmaz mısınız?
 İşte sizin gerçek Rabbiniz Allah budur.  Hakkın ötesi sapıklık değildir de ya nedir? Nasıl çevrili*yor*sunuz?”  (Yunus  10/31-32)
 
 
 Sıkıntı  geçmeyince,  Allah’tan kendine dünyada da ahirette de yardım görmeyeceği  kanaatine  varır. Allah, sonsuz merhameti ile şöyle demiş oluyor: “O yanlış   yolları bırak, emrime uy ve doğrudan bana yönel. Bunalımdan çıkıp  çıkmayacağını  gör.”
 
				__________________De ki: “Ey kâfirler!
 Ben sizin taptıklarınıza tapmam/ Ben sizin yaptığınız ibâdeti yapmam.
 Siz de benim taptığıma tapıcı değilsiniz/ Siz de benim yaptığım ibâdeti yapmazsınız.
 Ve ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim/ Ben asla sizin yapmış olduğunuz ibâdeti yapıcı değilim.  Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz/ Siz de benim yapmakta olduğum ibâdeti yapıcı değilsiniz.
 Sizin dininiz sadece sizin için, benim dinim de sadece benim içindir.”
 Kâfirûn Sûresi
 |