| Uzman Üye 
				 
				Üyelik tarihi: Nov 2012 
					Mesajlar: 300
				 Tesekkür: 477 
		
			
				198 Mesajina 387 Tesekkür Aldi
			
		
	 
				
				Tecrübe Puanı: 24      | 
				  
 
			
			22.1.1.2. Cezanın  Gelişi
 Allah, cezayı hemen  vermez. Yoksa yer yüzünde kimse kalmazdı. Allah Teâlâ şöyle buyurur: 
 “Senden   azabı çarçabuk getirmeni isterler. Eğer ecel-i müsemmâ olmasaydı, ne  olursa  olsun, bu azap gelip onları yakalardı. Yine de bu azap farkında  olmadan, onlara  birdenbire gelecektir.”(Ankebut  29/53)
 “Eğer Allah insanları yaptıkları  yanlışlardan  dolayı hemen sorumlu tutsaydı, yeryüyüzünde tek bir canlı  bırakmazdı.  Ama  Allah onları ecel-i  müsemmâya kadar ertelemektedir. Ecelleri  gelince ne bir an geri kalabilirler, ne  de bir an ileri geçebilirler.” (Nahl  16/61)
 “Her ecelin  yazıldığı bir belge (bir Kitap)  vardır. Allah dilediğini siler, dilediğini  sabitleştirir. Ana Kitap  Onun  yanındadır.”(Ra’d  13/38-39)
 “Yaşayanın  yaşatılması ve ömrünün kısaltılması bir deftere kaydedilmesin olmaz. Bu, Allah’a  göre kolaydır.”(Fâtır  35/11)
 İnsanlar ve  toplumlar, yaptıkları davranışlarla ecellerinin kısaltılmasına, ecel-i  müsemmâlarının  bir kısmının  silinmesine sebep olurlar. Mesela bir kişinin veya  toplumun ecel-i müsemmâsı 100  yıl olsa, yaptığı davranışlarla bu eceli  80 yıla indirilmiş bulunsa 80 yıl  dolduğu an ömür biter. Artık bu anda  onlar, ne bunun önüne geçebilir, ne de  Firavun  gibi kendilerine süre tanınmasını isteme  hakkına sahip olabilirler.   Ama 80 yıl  dolmadan kısa bir süre önce hatalarını anlayıp tevbe etse,  ömrü 100 yıla  çıkabilir.
 
 22.1.1.3. Musibetlerin Yazılma  Zamanı 
 Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Yeryüzünde  veya kendinizde meydana  gelen bir tek olay yoktur ki, onu  yaratmamızdan evvel bir deftere yazılmış  olmasın. Bu, Allaha göre  kolaydır.” (Hadid  57/22)
 Olayın olması,  bir kararın uygulanması gibidir.  Mesela mahkemenin yazılı kararı olmadan bir  ceza infaz edilemeyeceği  gibi Allah’ın yazılı kararı olmadan da bir olay meydana  gelmez. Bunu  bir başka şekilde açıklayan âyet şudur:
 “Allah'ın izni  olmadıkça hiçbir olay meydana gelmez.”(Teğâbün  64/11)
 Tevbe ile ilgili âyetlerden, Nuh aleyhisselamın oğlunun ve Firavun’un başına  gelenlerden, bir de Yunus  aleyhisselam ile kavminin ikrama mazhar  olmalarından anlıyoruz ki, bir  olayın yazılması, meydana gelmesinin öncesine  rastlamaktadır.  Yukarıdaki âyette geçen; “onu (yani olayı) yaratmamızdan  evvel” ifadesi, bunu  desteklemektedir. Allah  Teâlâ şöyle buyurur:
 “Allah'ın  izni olmadan hiç kimseye ölüm  yoktur. Onun eceli yazılı olarak belirlenmiştir.  Kim dünyalık isterse  ona ondan veririz. Kim ahiret nimeti isterse ona da ondan  veririz. Biz  teşekkür edenleri ödüllendireceğiz.”(Al-i  İmran 3/145)
 Allah’tan  onay çıkar, yazı yazılırsa yapılacak bir şey kalmaz. Şu âyet bunu  gösterir.
 “  (Uhud savaşında içine düştüğünüz)  o kederden sonra sizi güven duygusu  sardı, üzerinize tatlı bir uyku  çöktü. İçinizden bir takımı böyleydi. Bir takımı  ise kendi derdine  düşmüş, Allah hakkında, gerçek dışı kuruntuya, cahiliye  kuruntusuna  kapılmıştı. Şöyle diyorlardı: "Bu işten elimize ne geçti?" De ki:  "Bu  iş, tamamıyla Allah rızası içindir". Onlar, sana açmadıkları bir şeyi   içlerinde gizliyor "bu işte bir faydamız olsaydı, burada öldürülmezdik"   diyorlardı. De ki: "Siz evlerinizde bile olsaydınız, öldürülecekleri  yazılmış  olanlar çıkar, yatacakları yere kadar giderlerdi". Bu,  Allah'ın içinizde olanı  denemesi, kalplerinizde olanı iyice temizlemesi  içindir. Allah içinizde ne  olduğunu bilir.” (Al-i  İmran 3/154)
 
 22.2. Toplumların  Eceli
 Toplumların  da eceli vardır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: 
 “Her topluluk  için bir ecel vardır. Ecelleri gelince, ne bir an geri bırakılmalarını  isteyebilirler, ne önüne geçebilirler.”(A’raf  7/34)
 “De ki : Allah  dilemedikçe benim  kendime ne  bir zararım  ne de bir yararım olabilir. Her topluluk için bir ecel  vardır. Ecelleri gelince,  ne bir an geri bırakılmalarını  isteyebilirler, ne önüne  geçebilirler.”(Yunus  10/49)
 Yunus.    kavmi gibi, ecel gelmeden hatasını anlayıp  dönüş yapan toplumlar, kalan  süreyi tamamlarlar. Mesela 200 yıllık ömrü 150 yıla  düşürülse, süre  dolmadan hatasını anlayıp dönüş yapsa 200 yıllı tamamlamayı hak  etmiş  olur. “Bu şundandır: Bir toplum  kendinde olanı değiştirmedikçe Allah ona verdiği nimeti değiştirmez. Allah  işitir, bilir.”(Enfâl  8/53)
 Buraya kadar  kişinin ve toplumun kendi ecelini  kısaltması ile ilgili âyetleri gördük. Şimdi  de kişinin başkasının  ecelini nasıl kısaltabileceği ile ilgili âyetleri  göreceğiz. 
 
 22.1.2. Başkasının Ömrünü  Kısaltmak
 Musa  aleyhisselam ile Hızır,  bir erkek çocuğun, arka*daş*larıyla  oynadığını görürler. Hızır, çocuğu  öldürür. Musa hemen: “Bir cana karşılık  ol*madan suçsuz bir canı  öldürdün ha? Çok kötü bir şey yaptın” diye çıkışır.  Hızır bunun  sebebini şöyle  açıklar:
 “Oğlanın  ana babası inanmış kimselerdir.  Onun onları azdırmasından ve inkara  sürüklemesinden korktuk. İstedik ki  Rableri onlara, daha temiz ve daha  merhametli birini versin. Bunları  kendiliğimden yapmış  değilim...”(Bkz.  Kehf 18/65-82)
 Çocuğun  eceli gelmiş olsaydı Musa  aleyhisselam Hızır’a karşı çıkamaz, o da böyle bir  gerekçe ileri süremezdi.
 Bu  konuda Peygamberimizden gelen bir nakil  vardır. Sahabeden Cabir başından geçen  bir olayı şöyle anlatmıştır:  “Yolculuktaydık, bir kişiye taş vurdu, başı  yarıldı. Sonra ihtilam oldu  ve arkadaşlarına “benim teyemmüm etmeme ruhsat var  mı” diye sordu.  Dediler ki, senin için bir ruhsat göremiyoruz; su  kullanabilirsin.”  Adam yıkandı ve öldü. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin  yanına  vardık. Durum ona haber verilince dedi ki:
 “Allah  canlarını alsın, adamı öldürdüler.  Bilgisizliğin ilacı sorup öğrenmektir.  Teyemmüm etmesi veya yarasına  bez bağlayıp meshetmesi ve bedeninin geri kalanını  yıkaması yeterdi.”[5]
 Adam  öldürmelerde de durum aynıdır. Mesela bir mümini kasten öldürene kısas  uygulanır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
 “Ey iman edenler! Adam öldürmelerde size kısas  farz kılındı. Hüre hür, köleye  köle, kadına kadın. Kim öldürülenin  kardeşi[6]  tarafından bir bedel karşılığı bağışlanırsa,  Mârufa[7]   uysun ve bedeli güzelce ödesin. Bu, Rabbiniz tarafından bir hafifletme  ve bir  ikramdır. Kim düşmanlığı bundan sonra da sürdürürse, ona acı  bir azap  vardır.”(Bakara  2/178)
 Kısas, öldüreni  öldürme ve yaralayanı yaralama anlamına gelir[8].  O tıpkı  kırdığı camı taktırmak gibi, suçlunun verdiği zararı  gidermektir. Öleni  diriltmek mümkün olmadığından suçluya kısas  uygulanır. Allah Teâlâ şöyle  buyurur:
 “Biz onlara  Tevrat'ta şunu yazdık: «Cana can,  göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş  ve yaralar, işte  bunların hepsi kısastır. Kim hakkından vazgeçerse, bu onun için   keffaret olur. Kimler de Allah Teâlâ'nın indirdiği ile hükmetmezlerse  işte onlar  yanlış yapmış olurlar.”(Mâide  5/45)
 Yaşatan ve  öldüren Allah’tır. Onun verdiği hayata  kasten son veren kişi suçu Allah’a karşı  işlemiş olur. Birinin camını  kasten kıran, camı taktırmakla cezadan  kurtulamayacağı gibi kasten adam  öldüren de kısasla kurtulamaz. Allah, bu suçun  asıl cezasını ebedi  cehennem olarak belirlemiş ve şöyle  buyurmuştur:
 “Kim bir mümini  kasten öldürürse cezası  Cehennemde sürekli kalmaktır. Allah ona gazap etmiş; onu  lanetlemiş ve  ona büyük bir azap hazırlamıştır.”(Nisa  4/93)
 Öldürülenin  ömrü bitmiş olsaydı katili  cezalandırmak anlamsız olurdu. O zaman, adam  öldürmeyi yasaklamanın da  bir anlamı olmazdı. Allah Teâlâ şöyle  buyurur:
 “Allah’ın dokunulmaz kıldığı kimseyi   öldürmeyin, hukuka uygunsa başka. Haksız yere kim öldürülürse onun  velisine  yetki verdik o da öldürme işinde taşkınlık etmesin.  Çünkü o,  yardım  görmüştür.”(İsrâ  17/33)
 Bunlar,  öldürülen kişinin eceli ile ölmediğini gösterir. 
		 
				__________________De ki: “Ey kâfirler!
 Ben sizin taptıklarınıza tapmam/ Ben sizin yaptığınız ibâdeti yapmam.
 Siz de benim taptığıma tapıcı değilsiniz/ Siz de benim yaptığım ibâdeti yapmazsınız.
 Ve ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim/ Ben asla sizin yapmış olduğunuz ibâdeti yapıcı değilim.  Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz/ Siz de benim yapmakta olduğum ibâdeti yapıcı değilsiniz.
 Sizin dininiz sadece sizin için, benim dinim de sadece benim içindir.”
 Kâfirûn Sûresi
 |