| Uzman Üye 
				 
				Üyelik tarihi: Aug 2009 
					Mesajlar: 933
				 Tesekkür: 110 
		
			
				268 Mesajina 414 Tesekkür Aldi
			
		
	 
				
				Tecrübe Puanı: 18      | 
				  
 
			
			
	Alıntı: 
	
		| 
					sevginur Nickli Üyeden Alıntı
					   22. ECELİN KISALMASI
  
 Ecel,  bir şey için belirlenmiş süredir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Biz gökleri, yeri ve o ikisi arasında  olanları ecel-i müsemmâsı olan gerçek varlıklar olarak  yaratmışızdır.”(Ahkaf  46/3)  
 İnsanlar  hakkında da şöyle  buyurulur:“Sizi  tînden yaratan odur. Sonra bir ecel belirlemiştir. Onun katında bir de ecel-i  müsemmâ vardır.” (En’âm  6/2)
 Göklerin ve  yerin tek bir eceli olduğu halde insan  için iki ecelden bahsedilmesi önemlidir.  Bunlardan biri, diğer  varlıklarda da olan ecel-i müsemmâ olduğuna göre diğeri  tabiî ecel  olabilir. Tabiî ecel, vücudun dayanma süresidir. Süre bitince insan,   dalında kuruyan çiçek gibi olur. Tabipler ömür biçerken ona bakarlar.  Ecel-i  müsemmâ.   ise kişinin  yaşayacağı süredir. Bu süre  sonunda insan, dalından koparılmış çiçek  gibi ölür. Tabii eceli 100 sene olanın  ecel-i müsemmâsı 60 sene  olabilir. Bu süreyi yalnız Allah bilir.
 
 Tîn, su ile  toprağın karışmış halidir[1].  Su toprağa  karışmazsa hayat olmaz. İnsan tohumu, topraktan gelen  gıdalardan süzülen bir  özden oluşur. Ana rahminde, yine topraktan gelen  gıdalarla gelişir. İnsan  ölünceye kadar topraktan beslenir. Ondan  ayrılan her şey toprak olur.  Allah Teâlâ şöyle buyurur:
 “Sizi önce  topraktan sonra meni parçasından, sonra rahime yapışık kan  pıhtısından[2]  yaratan odur. Sonra sizi bir bebek olarak  çıkarır, sonra kuvvetli  çağınıza eresiniz, sonra da ihtiyarlar olasınız diye  yaşatır. Bundan  önce vefat edeniniz de olur. Bunlar ecel-i müsemmâya ulaşmanız  içindir.  Belki aklınızı kullanırsınız.”(Mümin  40/67)
 Sonsuz hayat  için yaratılan ve ölümsüz bir ruh  taşıyan insanın dünyada geçireceği süre onun  ecel-i müsemmâsıdır. Bu  süre içinde ruh, vücudu bir ev gibi kullanır. Vücut  uykuya dalınca  çıkar gider; uyanınca geri döner. Ölen vücut, yıkılan ev gibi   olduğundan yeniden yaratılıncaya kadar ruh ona dönmez. 
 Kıyâmet günü  yaratılacak yeni vücut,  ihtiyarlamayan, yaşlanmayan, hastalanmayan ve ölmeyen  bir vücut  olacaktır. Bunu âyetlerdeki (خالدين) = hâlidîn kelimesinden anlıyoruz.  Kelimenin kökü olan (الخلود) = el-hulûd; bir şeyin  bozulmayacak özellikte olması ve bulunduğu hal üzere kalması  anlamınadır[3]. Allah Teâlâ  şöyle buyurur:
 “İman etmiş ve iyi iş yapmış olanlar  cennetin arkadaşlarıdır. Onlar orada hâliddirler.” (Bakara 2/82)
 Cehennemlikler de aynıdır. Onlarla ilgili  olarak da şöyle buyurulur: “Görmezlik edip kâfir olan ve ayetlerimiz  karşısında yalan söyleyenler cehennemin arkadaşlarıdır. Onlar orada hâlidirler.”  (Bakara  2/39)
 Cehennemliklerin  sadece derileri değişir. Bunu şu âyetten  öğreniyoruz:  “Ayetlerimizi  görmezlikten gelenleri ateşte kızartacağız; derileri piştikçe başka derilerle  değiştireceğiz ki o azabı tatsınlar.”(Nisa 4/56)
 Ölümsüz bir ruh  taşıyan insanın dünyada geçireceği  süre, vücudun canlı kaldığı süredir. İnsan  bazen kendi eliyle, bazen  başkasının eliyle hayatını kaybedebilir. Bu, ona  verilen sürenin, yani  ecel-i müsemmasının bitmesinden önce olur. Allah  Teâlâ şöyle buyurur:“Her  ecelin yazıldığı bir  belge (bir Kitap) vardır. Allah dilediğini siler  (kısaltır), dilediğini  sabitleştirir. Ana Kitap onun yanındadır.”(Ra’d  13/38-39)
 “Yaşayanın  yaşatılması ve ömrünün kısaltılması bir deftere kesin olarak kayıtlıdır. Bu  Allah’a kolaydır.”(Fâtır  35/11)
 Ayetlere  bakılanca iki şeyin eceli kısalttığı görülür; biri yanlış davranışlar, diğeri  kendini Allah yolunda feda etmektir. 
 
 22.1. Yanlış  Davranışlar
 Kişi, yanlış  davranışlarla kendi ecelini kısalttığı gibi suçsuz birinin ecelinin kısalmasına  da yol açabilir. 
 
 22.1.1. Kişinin Kendi Ecelini  Kısaltması
 Yapılan  yanlışların eceli kısaltacağı konusunda en iyi örnek, Yunus aleyhisselam ve  kavmidir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:  
 “Yunus  da elçilerden biridir. Bir gün dolu  bir gemiye kaçtı. Diğer yolcularla kur’a  çekti ve kaybetti. Sonra onu  bir balık yutuverdi, o kendini kınayıp duruyordu.  Eğer tesbih etmeseydi  yeniden dirilecekleri güne kadar balığın karnında eriyip  gidecekti.  Tesbih edince onu boş bir yere attık; hasta bir haldeydi. Yanıbaşında   kabakgillerden bir bitki bitirdik. Halbuki onu yüz binlere, daha da çok   kimselere elçi göndermiştik. Nihayet onlar ona inandılar. Biz de onları  bir  süreye dek nimetlendirdik.”(Sâffât  37/139-148)
 Sonra Yunus  aleyhisselam kavmine döndü. Daha önce  ona inanmayan kavmi bu defa inandı ve  helaktan kurtuldu. Bunu da şu  âyetler haber vermektedir:
 “Azap gelip  çatmadan imana gelip de imanı  kendine fayda vermiş bir tek kavim olsaydı keşke;  Yunus kavmi başka,  onlar iman ettiler; biz de kendilerinden dünya hayatındaki  rüsvaylık  azabını uzaklaştırıp giderdik ve onları bir süre daha  yaşattık.”(Yunus  10/98)
 Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Elçiler,  toplumlarına dediler ki:  “Allah hakkında şüphe mi olur; göklerin ve  yerin yaratıcısı hakkında? O,  günahlarınızı bağışlamak ve ecel-i  müsemmânıza kadar yaşatmak için size çağrıda  bulunmaktadır.” (İbrahim  14/10)
 “Elif, Lâm, Râ.  Bu öyle bir kitaptır ki,  âyetleri muhkem kılınmış, sonra hakîm olan ve her şeyin  iç yüzünü bilen  Allah tarafından açıklanmıştır. Allah’tan başkasına kul  olmayasınız  diye. Ben onun tarafından bir uyarıcı ve müjdeciyim. Rabbinizden   bağışlanma dileyin, sonra ona dönün ki sizi ecel-i müsemmâ gelinceye  kadar güzel  bir şekilde yaşatsın. Fazlasını yapana, kendi katından daha  fazlasını versin.  Eğer yüz çevirecek olursanız, o büyük günün azabına  uğramanızdan  korkarım.”(Hûd  11/1-3)
 “Biz  Nuh’u kavmine  elçi gönderdik; kendilerini acıklı bir azap çarpmadan önce onları uyar diye.  Nuh   dedi ki: “Kavmim! Ben sizi açıkça uyaran bir  kişiyim; Allah’a kul  olun; ondan sakının, sözlerimi dinleyin ki Allah  günahlarınızı  bağışlasın, sizi ecel-i müsemmânıza kadar yaşatsın. Çünkü Allah’ın   belirlediği ecel gelince artık geri bırakılmaz. Bunu bir  bilseydiniz.”(Nuh  71/1-4)
 Tevbe, hem Yunus   aleyhisselamın hem de kavminin kurtuluşunu sağlamıştı. Firavun da tevbe  etmişti  ama boğulmaktan ve kâfir olarak ölmekten kurtulamamıştı. Bu  sebeple burada bu  konuya değinmek gerekir.
 
 22.1.1.1. Tevbenin Kabul  Zamanı 
 Hem  Yunus aleyhisselam hem kavmi, ölümle yüzyüze  gelmeden hatalarını anlamış, tevbe etmişlerdi. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
 “Allah’ın  kabul edeceği tevbe, cahilce  kötülük işleyen, sonra vakit varken tevbe edenlerin  tevbesidir. Allah  işte bu gibilerin tevbesini kabul eder. Çünkü Allah bilir,  doğru karar  verir. Yoksa kötülük işleyip duran, ölüm gelip çatınca da: “İşte ben   şimdi tevbe ettim” diyenler ile  kâfir  olarak ölenlerin tevbesi tevbe  değildir. Onlar için acıklı bir azap  hazırlamışızdır.”(Nisa  4/17-18)
 Yunus  aleyhisselamı balık yutmuştu ama o, karanlık  bir yere girdiğini sanıyordu.  Balığın yuttuğunu bilseydi ölmek üzere  olduğunu anlar, son pişmanlığın fayda  vermeyeceğini bilirdi. Çünkü bu,  Allah’ın yukarıdaki ayette yer alan kanunudur.  Ama o, nerede olduğunu  bilmediği için tevbe etmiş, tesbihte bulunuyordu. Bunu şu  âyetlerden  öğreniyoruz:
 
 “Balığın yuttuğu  Yunus’u da an. Bir gün  öfkelenmiş, başını alıp gitmişti. Dünyayı başına dar  etmeyeceğimizi  sanmıştı.  Sonra  karanlıklar içinden şöyle yakarmıştı: “Senden başka  ilah yoktur. Senin kusurun  yok, ben yanlış yaptım.” Onun yakarmasına  karşılık verdik; onu üzüntü ve  kederden kurtardık. İşte inananları  böyle kurtarırız.”(Enbiya  21/87-88)
 Nuh  aleyhisselam da kurtulma ümidi varken, oğlunu tevbeye çağırmıştı.  Allah Teâlâ şöyle buyurur:
 “Gemi, dağlar  gibi dalgalar içinde onları  çalkalıyordu. Nuh, bir kenarda duran oğluna  seslendi: "Yavrucuğum!  Bizimle birlikte bin, kafirlerle beraber olma" dedi. "Bir  dağa  sığınacağım, o beni sudan korur" diye karşılık verdi: Nuh ise: "İkram   ettikleri bir yana, bugün Allah'ın bu işinden koruyacak biri yoktur"  dedi.  Aralarına dalga girdi, o da boğulanlara karıştı gitti.”(Hûd  11/42-43)
 Firavun da tevbe etmiş ama tevbeyi, ölümle yüzyüze  geldiği anda yaptığı için kabul edilmemişti. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
 “İsrail  oğullarını denizden geçirdik, Firavun  ve askerleri haksızca ve düşmanca onları  takibettiler. Firavun  boğulmayla yüzyüze gelince dedi ki, "İsrail oğullarının  inandığından  başka tanrı olmadığına inandım, artık ben ona teslim olanlardanım."   "Şimdi mi? Az öncesine kadar baş kaldırmış ve bozgunculardandın. Bugün  senin  cesedini bir tepeye atacağız ki, senden sonrakiler için belge  olsun. İnsanların  çoğu belgelerimizden gerçekten habersizdir.”(Yunus  10/90-92)
 “Bunlar,  kendilerine meleklerin  gelmesinden veya Rabbinin gelmesinden ya da Rabbinin  birkaç işaretinin  gelmesinden başka ne bekliyorlar?  Rabbinin işaretleri gelince, o zamana  kadar  iman etmemiş veya imanlı olarak iyi iş yapmamış olanın o anki  imanının faydası  olmaz. De ki:  “Bekleyin; biz de bekliyoruz.” (En’âm  6/158)
 Firavun da tıpkı Yunus  aleyhisselam gibi kendini kınamıştı. Ama Yunus  aleyhisselam bunu, ölüm  gelmeden önce, Firavun ise ölüp denizin dibini  boyladıktan sonra  yapmıştı. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
 “Firavun’u  ve ordularını  yakaladık, denizin dibine attık. Bu sırada o, kendini  kınıyordu.”(Zâriyat  51/40)
 Kendini kınama,  kafir olarak ölen her ruhun yapacağı iştir. Allah  Teâlâ şöyle buyurur:
  “Onlardan birine ölüm gelince der ki:  «Rabbim!  Beni geri çeviriniz. Belki terkettiğim dünyada iyi bir iş  yaparım. Hayır; bu  onun söyleyip duracağı bir sözdür. Arkalarında  yeniden dirilecekleri güne kadar  bir engel (berzah) vardır.”(Müminun  23/99-100)
 Peygamberimiz şöyle  demiştir: “Allah kulunun tevbesini, can boğaza gelinceye kadar kabul  eder[4].”
 |  Sevgili Sevginur kardeşim,
 
Bu başlığa alıntıladığınız yazıları, alıntıladığınız yerde buna ilişkin itirazlar varsa onlarıda görüp anlayarak alıntılamanız herkes için çok önemlidir. Alıntıladığınız yeri bilemediğimden, belki, alıntıladığınız yerde bu kısma ilişkin aksi yazılarda olmayabileceğinden, bu kısımdaki anlatımlar size mantıklı geldiği için buraya alıntılamış olabilirsiniz.
 
Şimdi, bu yazınızı yukarıdaki anlatımımla karşılaştırarak, sizin ve diğer kardeşlerimin, hangisi akıllarına yatıyorsa onu kabul etmelerini öneriyorum.
 
selamlarımla... 
aorskaya
		 |