Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22. September 2008, 02:26 AM   #2
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.076
Tesekkür: 3.618
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Sütün Batı uygarlığına gelişi

Evcil sığır, Amerika kıtasına özgü bir hayvan türü değildir (1). Gerek Kuzey Amerika yerlilerinin, gerekse Güney Amerika yerlilerinin aşina oldukları büyükbaş hayvan türü bizondur. Bizonların evcilleştirilmesi, ya da bir yerde zapt edilebilmesi hemen hemen imkânsızdır. O nedenle Amerika yerlileri çiftçilik ve mandıracılık hakkında pek fazla bir tecrübeye sahip değillerdi. Onlar, avcılıktan anlıyorlar ve hayatlarını bu şekilde idame ettiriyorlardı.

Amerika kıtasına gelen ilk evcil sığır, 1525 senesinde Meksika’ya gelmiştir (1). Sonradan Teksas sığırı olarak adlandırılacak olan bu sığırlar, çoğunlukla Kanarya Adaları ve Avrupa’dan gelmekteydi. 1600’lü yılların başına kadar Güney Amerika’nın yerlileri ile buraya yerleşen koloniler bu sığırlarla ne yapacaklarını bilmiyorlardı.

Uzun bir süre bu sığırlar ya çiftçi sahipleri tarafından yenildi, ya da derileri için öldürülüp kalan organları vahşi köpeklere terk edildi. Doktor Schmid’e göre bunun başlıca nedeni, Güney Amerika’ya yerleşen kolonilerin büyük bir çoğunluğunun ilgisinin ya altın madenlerinde ya da tütün üretiminde olmasıydı.

Ancak bu hazır yiyiciliğin hazin sonu er ya da geç kendisini gösterecekti. Nitekim 1600’lü yıllara gelindiğinde eldeki yiyecek kaynakları, sayıları hızla artan kolonileri doyurmaya, yetmemeye başladı (1). Yıl 1610’leri gösterdiğinde, Amerika’nın ilk önemli kolonilerinden olan Jamestown kolonisinde halkın yarıya yakını yetersiz beslenmekten ve ağır hayat koşullarından hayatını kaybetti. İleri görüşlü bir lider olan Sir Thomas Dane’in gemisiyle 100 kadar ineği Jamestown’a getirmesiyle başlayan mandıracılık, bir bakıma burada yaşayan birçok insanın hayatını kurtarmış ve sonradan gelecek olan diğer göçmenlere altyapı hazırlamıştır.

Sir Dale sadece bununla kalmamış, çiftçilere yaz döneminde nasıl saman hasat ederek bunu ağır kış koşulları için depolamaları gerektiğini öğretmiştir. Ayrıca kanuni uygulamalarla, sığır ya da diğer evcil büyükbaş hayvanların öldürülmesini yaşa dışı olarak ilan etmiştir.

Sir Dale’in ülkesine dönmesinden sonra ara sıra bu düzenin aksadığını ve büyükbaş hayvanların arasında toplu ölümlere rastlanıldığını görmekteyiz. Ancak 1900’lü yılların başına kadar, yani tam 300 sene boyunca hayvancılık ve mandıracılık Amerika’da hızla gelişmiştir. Özellikle 1700’lü yılların başında New York’ta peynir ve tereyağı tüketimi halkın tutkusu haline gelmiş, bir söylentiye göre Amerikan vatandaşını sembolize eden yankee kelimesi, John Cheese’den, yani peynirden türemiştir.

Bu dönem içerisinde Amerika’daki çoğu süt ve süt ürünlerinin karakteri, dünyanın çeşitli bölgelerinde insanlığı on binlerce yıldır besleyen süt ve süt ürünlerinin karakterinden pek farklı değildi. Sığırlar çoğunlukla ot ve samanla beslenmişlerdi ve bu sığırlardan elde edilen süt de sağlıklı di. Ancak şehirlerin büyümesiyle birlikte bu tablo değişecekti. Batı medeniyetinde sütçülüğün son 100 yılda yaşadığı değişimi, bir sonraki başlıkta açıklayacağız.
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla