Süleyman Ateş makalesi,
Tahrif edilen Tevrat değil
Bakara 92/79'uncu ayette Yahudilerin elleriyle yazıp "Allah katından" dedikleri şey, Tevrat değil, ona yazıları şerhler, yorumlar ve güya ona dayanarak yazdıkları fıkıh kitaplandır. Bununla Allah'ın sözü diye yazdıkları muskalar da kastedilmiş olabilir. İşte asıl tahrif, Tevrat'ın tefsirlerinde yapılmış, Yahudi din adamları Tevrat ayetlerini istedikleri biçimde yorumlamış, o yorumlarla istedikleri hükümleri vermişler, sonra da bu hükümlerin Allah katından olduğunu söylemişlerdir.
Esasen Kur'ân'ın bu kınaması sadece Yahudilere yönelik de değildir. Dini kitapları bu şekilde yorumlarla yozlaştırmak hemen her din mensuplarınca yapılmıştır. Pekâlâ İslâm mezhepleri de ayetleri kendi anlayışlarına göre yorumlamış, kendi kafalarında olan hükümleri bir takım akıl yürütmelerle ayete mal etmiş ve çıkardıkları, daha doğrusu Kur'ân'a ekledikleri, kendi akıllarının ürünü olan bu hükümleri Allah'ın hükmü diye göstermişlerdir. Nitekim Razi de bu noktaya parmak basmıştır.
Müslüman yazarlar
Klasik tefsirlerde diğer din mensuplarıyla hukuk kurallarıyla ve Allah'ın sıfatlarıyla ilgili ayetlerin nasıl çarpıtıldığı, Kur'ân'ın asla kastetmediği anlamların ayetlere nasıl monte edildiği ve bunlarla insan doğasına, yaratılış gerçeğine, sosyolojik yasalara uygun, an duru Kur'ân dininin nasıl kaydırılıp değiştirildiği, sağduyu sahibi düşünürlerin gözünden kaçmaz. Ama maalesef Kur'ân'ın yalın gerçeğini değil, uzman denilen kişilerin, müfessirlerin, muhaddislerin, fakihlerin, kelamcıların çarpıttıkları nass yorumları din olarak halka intikal etmiş ve böylece toplumun büyük kesimine bağnazlık egemen olmuştur.
Şimdi hurafe anlatanlar "âlim" (!), Kur'ân'ın anlamını çarpıtmalardan arındırmaya çalışıp yalın Kur'ân gerçeğini anlatanlar "sapık" olarak nitelendirilmektedir. Ama "er yarın Hak divanında belli olur." İlk cağlarda kitabın tahrifi sorunu, öncelikli bir sorun değildi. Ancak 5'inci hicri, 11'inci miladi asırdan sonra Kitab-ı Mukaddes'in tahrif edildiği savı, Müslüman yazarların genel kabulü haline gelmiştir. Bu kabulde Mes'ûdî (Mürûcu'z-Zeheb: 1/118), Bîrûnî (el-Âsâru'1-Bâkıyeh 'ani'l-Kurûni'l-Hâliyeh, s. 20-21) ve Ibn Haz (el-Fasl R'l-Müel va'1-Ahvâi va'n-Nihal: 1/117, 198, 2/7-10)'ın büyük payı vardır.
|