Devleti kim yönetsin?
“Devleti LAİK yasalara göre yönetenler yani HÜKÜM ALLAH’IN (İNİ’L HUKMU İLLA LİLLAH) demiyenler kafirdir.” Bunu ilk söyleyenler Haricilerdi. (Kaynak: Taha Akyol, HARİCİLER VE HİZBULLAH)
Hicretin 38. yılındayız. Yüce İslam Peygamberi’nin ölümünden 27 yıl sonra. Basra bölgesinde Nehrevan Köprüsü’nün civarındayız.
Merkep üstünde bir kadın. Kadının önünde yürüyen bir erkek. Sahabeden Abdullah ibn Habbab. Merkebi yediyor. Merkebin üstündeki kadın onun karısı. Dokuz aylık gebe. Hani derler ya: karnı burnunda.
Yanlarında aynı kabileden dört Müslüman kadın daha var.
Köprüye varmak üzereyken Hariciler çıktı önlerine. Abdullah’ın Müslüman mı yoksa kâfir mi olduğunu belirleyeceklerdi. Abdullah eğer “Hüküm Allah’ın –İni’l hukmu illa lillah!” derse onun Müslüman olduğuna hükmedeceklerdi; demezse kâfir.
Hz Ali’yi de bu yöntemle kâfir ilan etmişlerdi. Çünkü Sıffin savaşını sona erdirmek için bir beşer olan hakemin hükmünü kabul etmişti Ali; “Hüküm Allah’ın!” dememişti.
Abdullah’ın boynunda Kuran-ı Kerîm asılıydı. Karısı korku içinde yanında duruyordu.
Haricilerle Abdullah arasında şu konuşma geçti:
Hariciler: Sen kimsin?
Hz Peygamber’in arkadaşlarından Habbab bin Eret’in oğlu Abdullah’ım.
Seni korkuttuk.
Evet.
Korkma. Emin ol. Bize babandan işittiğin bir hadis söyle.
Babamın şöyle söylediğini işittim: Allah’ın Elçisi buyurdu ki, “Zaman gelecek, fitne kopacak. O sırada oturan ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden, yürüyen koşandan daha iyidir. Öldürme imkanına sahip olan kimse, sakın kâtil olmasın.”
Biz de bunun için sana sorduk. Ebu Bekir ve Ömer hakkında ne dersin?
Hayır dileğinde bulunur, onları överim.
Hz Osman’ın hilafetinin evveli ve ahiri hakkında ne dersin?
Osman evvelinde de ahirinde de haklı idi.
Ali’nin, hakeme müracaatı kabul etmesinden evvel ve sonraki fikrin nedir?
Ali’nin Allah bilgisi ve günahtan sakınması sizden daha ziyadedir; görüşü de sizden daha açıktır.
Sen havaya uyuyor ve kişileri işleri ile değil adları ile tanıyorsun. Allah’a yemin ederiz ki seni görülmedik bir şekilde öldüreceğiz.
“Boynunda asılı duran kitap bize seni öldürmemizi emrediyor!” diyerek üzerine atıldılar. Kollarını arkasından bağladılar.
Abdullah’ı koyun boğazlar gibi boğazladılar.
Bununla yetinmeyip yine kolları bağlı gebe karısının feryadlarına aldırmadan, zerrece acımadan karnını yararak yaşamına son verdiler.
*
Hârîcîlerin Kuran’daki İNİ’L HUKMU İLLA LİLLAH ifadesine (6:57, 6:62, 12:40, 12:67) verdikleri mânâ her türlü nizamı red ettiklerini gösterir. Hz. Ali (k.v.)’nin açıkladığı emîrlikte ise KÂFİRLER de vatandaştır; İslamî nizam, kafirler dahil bütün vatandaşların hayat hakkını teminat altına almalıdır.
“Nizam”ı reddediyorlardı çünkü NİZAM devlet demekti ve devlet, “yetkililer”den oluşuyordu.
Oysa Hârîcîler, göçebe oldukları için, devletsiz yaşamaya alışmışlardı. Onların dünyasında yetkililer değil kabile, yasa değil töre, özgür vatandaşlar değil kabileye ölümüne bağlı memluklar vardı.
Onlara göre Sıffin savaşını sona erdirmek için hakemin hükmünü kabul etmekle Hz Ali kâfir olmuştu. O yüzden bir sabah, namaza giderken, Harici militanlar tarafından şehit edildi.
*
Hz Ali’nin, kendisini kâfir ilan edenlere verdiği cevap önemlidir. Buyurun, yorumsuz:
Bu İNİ’L HUKMU İLLA LİLLAH, kendisiyle bâtıl kastolunan hak bir sözdür. Evet, hüküm Allah’ındır ama bunlar (Hariciler) bu sözleriyle “Emirlik Allah’ındır!” demek istiyorlar.
Oysa, muttaki olsun günahkâr olsun, insanlar için mutlaka bir emîr gerekir ki müminler onun emrinde çalışsın; KÂFİRLER hayatlarına devam etsin; Allah onunla vadeleri tamamlasın; onun vasıtasıyla vergiler toplansın, düşmanlarla savaşılsın; yollar emniyete kavuşturulsun, zayıfın hakkı güçlüden alınsın; iyi insanlar böylece kötü insanlardan kurtarılıp huzura kavuşsun…
(Kaynak: Muhammed Ebu Zehra. İSLAMDA SİYASî, İKTİSADî VE İTİKADî MEZHEBLER. Sf 32-33)
İlginç değil mi, emîre vergi ödemek Hz Ali’ye göre nasıl meşru ise Sezar’a vergi ödemek te Hz İsa’ya göre meşrudur (Markos 15-22):
İsa’yı kendi sözüyle tuzağa düşürmek için Ferisiler’le bazı Herodes’çileri o’na gönderdiler. Adamlar ona varıp “Ey Öğretmen!” dediler, “Senin gerçek olduğunu biliyoruz, hiç kimseden çekindiğin yok. Kayırıcılık yapan biri değilsin. Allah’ın yolunu dosdoğru öğretirsin. Sezar’a vergi ödemek yasal mı ya da değil mi? Verelim mi ya da vermiyelim mi?”
İsa onların ikiyüzlülüğünü biliyordu. “Beni neden sınarsınız ki?!” dedi, “Bana bir dinar getirin; bakayım.” Getirdiler. Sordu: “Bu yüz ve yazı kimin?” “Sezar’ın!” Bunun üzerine İsa, “Sezar’ın hakkını Sezar’a verin!” dedi ve “Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya!” Onun bu yanıtına şaşakaldılar.
*
Nerde yanılıyorlardı?
Benim bildiğim, DEMOS halk demek; KRASİ yönetim; DEMOKRASİ halk yönetimi yani devleti halkın yönetmesi.
Ne güzel, değil mi. Ama Hariciler devleti halk değil, Allah yönetsin istiyorlardı. Tıpkı onlar gibi kendilerini dindar ilan eden zamane haricileri de ağız dolusu söverler demokrasiye. Çünkü ya demokrasiyi yanlış biliyorlar ya da aslında dindar değiller.
Oysa devletin yönetiminde halkın kâle alınması Allah’ın tavsiyesidir. Allah halkın davar gibi güdülmesini değil devletin yönetimine insan gibi katılmasını ister:
İnananlar! “Bizi güt!” demeyin; “Bizi kâle al!” deyin …- Ya eyyuhellezîne émenû! Lâ takûlû râina ve kûlû unzurna… (2:104).
Ve yönetim alanında kadınlar dahil isitsnasız bütün vatandaşların kâle alınmasını ister. Dikkat! Allah’ın dininde emîr eğer halkın “örf“üne aykırı bir işe kalkışırsa halkın isyan etme hakkı vardır. Bu hakkı onlara Allah vermiştir:
(Ey emîr!) İnanan kadınlar sana gelip… ÖRFE UYGUN işlerde sana isyan etmiyeceklerine dair sözleşmek istediğinde onlarla sözleş -lâ ya’sîn eke Fî MA’RÛFİN (60:12). Aslında Allah’la sözleşiyor onlar; ellerinin üstündeki, Allah’ın elidir... (48:10).
Burada halkın “emîr”e isyan etme hakkından söz edildiği açık ve net. Çünkü Allah’ın elçilerine isyan edilemez; elçiye itaat Allah’a itaattir.
Peki, Allah “halkın dışındaki kimseler“in de yönetici olmasını ister mi; örneğin devleti bir kralın yönetmesini isteyip “monarşi“yi tavsiye eder mi? Hayır! Tam aksine, kralların bozguncu ve zalim olduğunu Saba Melikesi’nin ağzından açıklar ve halkı uyarır:
Doğrusu, krallar bir ülkeye girdiler mi orada bozgun çıkarırlar ve ülkenin saygın insanlarını rezil ederler (27:34).
Ya rahipler, hahamlar, ayetullahlar? Allah devletin din adamları tarafından yönetilmesini ister mi? Hayır! Halkın malını çalıp çırpar onlar ve Allah’ın yoluna engel olurlar. Allah, İslamın apaçık düşmanı olan o hokkabazlara devleti niye teslim etsin?
Hahamların ve rahiplerin çoğu halkın malını haksız yere yerler ve Allah’ın yoluna engel olurlar… (9:34)
Ruhbanlığa yani “din adamlığı“na karşıdır Allah:
Ruhbanlığa gelince, din adamlığını onların üzerine Biz yazmadık; Allah’ın hoşnutluğu için kendileri peydahladılar. Ve gereğini yapmadılar (57:27).
Hangi hinliklerle tıkınırlar halkın malını ve neler yaparlar Allah’ın yoluna engel olmak için? Çevrenize bakın, göreceksiniz… eğer o hokkabazlar ilk fırsatta gözlerinizi bağlamadıysa.
*
Bir Anadolu kentinde cuma günü. Namazdan önceki vaazın konusu “eğitim ve öğretim”in önemi.
İmam-hatibimizin bir ara öne sürdüğüne göre Hz Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuşlar ki: “Kuran’dan bir harf öğretene Allah on kere hacca gitmiş gibi sevab yazar.”
(1)Bu hadis sahiden var mı ya da adam Hz Peygamber’in söylemediğini söyledi deyip Allah’ın Elçisi’ne iftira mı ediyor?
(2)Yüce Allah “Kuran’a iman“ın şartını pek çok ayette belirtiyor; örneğin Şuara 198-199′da. Buna göre nedir Kuran’a imanın şartı; mushaftaki harfleri bilmek mi ya da Allah’ın ayetlerini dinleyip anlamak mı?
Kuran’ı bir yabancıya indirseydik te Araplara onu o okusaydı Kuran’ın inanırları olmazlardı -Velev nezzelna hu alâ ba’dil a’cemîne ve karae hu aleyhim ma kânu bihî mu’minîn.
Tek cümleyle, zamane haricilerine mecbur muyuz?
Alıntıdır: http://www.hasanakcay.net/?p=307#more-307