Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22. September 2008, 03:31 AM   #8
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.076
Tesekkür: 3.618
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

İRADE VE UYGARLIK ETKİLEŞİMİ
Yunan Mitolojisinde Prometheus, tanrılara karşı bir silah olarak kullansınlar diye ateşi insanlara armağan etmişti. İnsanlar da bu tanrısal gücü, Prometheus’un öcünü almada, yani insanı köle durumuna düşüren bağlardan kurtarmada, aklın ışığıyla doğayı yenmede, yeniyi, sonsuz yeniyi aramada kullandılar, kullanıyorlar da. Bu bağlamda, her yaratıcı insan bir ateş yakıcıdır. Konfüçyüs, İsa, Solon, Muhammed, Copernicus, Newton, Ganhi, Darwin, Einstein, Freud, Marx birer ateş yakıcıdır örneğin.

Her ateş yakıcı, kendinden sonraki yaratıcı atılımları için bir başlangıç noktası ve atlama tahtası olmuştur. İsa Platon’dan, Muhammed Musa’dan, Rönesans düşünürleri ise Eski Yunan’dan, Roma’dan ve İslamiyet’ten “ateş” almışlardır. Uygarlık, dünya yuvarlağının şurasında, burasında, zaman zaman yakılan ateşlerin, her türlü sınırlar ötesinde, birbirine eklenen alevleriyle beslenip gelişmiş ve gelişmektedir. Ancak, hiçbir ateş başlı başına yüzyılların sınavına dayanamamış, er geç sönüp geçmiştir. Göçüp giden nice uygarlıklar ve dinler bunun tanığı olmuşlardır. Her sönen ateşin ilerisinde ve ufkunda başka ateşler yanıp insanlığa yeni gelişme olanakları, yeni mutluluk yolları getirmesiydi, dünyamız birbirine sadece içgüdülerini, biyolojik özelliklerini geçiren hayvanlardan farksız güdük bir insan soyunun korkunç kalabalığıyla taşardı çoktan.

Uygarlık denilince, birbirinden iki farklı kavram anlaşılır:
Bir anlamıyla uygarlık, barbarlığın karşıtı olan durumu anlatmakta olup, bu anlamda “uygar toplum” denilince, “gelişme yolunda hayli ilerlemiş, ideal ölçülere hayli yaklaşmış bir topluluk” anlaşılmaktadır.
Bir başka anlamıyla ise uygarlık, “bir toplumu başka toplumlardan ayıran, onun özgün yanını ortaya koyan, yaşam biçimlerinin, kullanılan alet ve teknolojinin, çalışma biçim ve yöntemlerinin, inançların, düşünsel ve sanatsal faaliyetlerin, siyasal ve sosyal örgütlenme biçimlerinin bütünüdür.”
Bir topluluğun uygarlık aşamasına vardığını söyleyebilmek için, kendisine bazı koşulları ve nitelikleri toplamış olması gerekir. Bu koşullar kısaca:
- Her uygarlık, belli bir iktisadi yapının biçimlendirdiği bir değerler sistemidir. İktisadi yapı denilince öncelikle, insanların doğa ile mücadelesini ve o mücadelenin ortaya çıkardığı ilişkileri içine alan, doğayı aşabilmek için çalışıp, üretmek ve üretim faaliyetinde kullandıkları maddesel araçlar, teknoloji ve bu faaliyetin doğurduğu ilşkileri kapsayan üretim biçimi algılanmaktadır.
- İktisadi yapı, üretim faaliyetinde kullanılan maddesel araçlar ve teknoloji, sonuçta bütün bunları kapsayan üretim biçimiyle, insan toplulukları, uygarlığın temel yapısını oluşturmaktadır. Ne var ki, bir uygarlığı oluşturan yalnızca bu etmen değildir. Uygarlık bir yerde bu temel yapının üstüne kurulan ve onun biçimlendirdiği değerler sistemidir. Bu değerler sisteminin içine; siyasal ve hukuksal kurumlar, din, ahlak, felsefe, edebiyat, sanat, özetle bir kültürü oluşturan bütün ögeler girmektedir.

Bir ülkenin çağdaşlaşabilmesi ve belirli bir uygarlık düzeyini yakalayabilmesi, bireysel ve toplumsal sorumluluk bilincine dayanmaktadır. Öncelikle, toplumda yaşayan bir birey olarak görev ve sorumluluklarımız olduğuna inanmamız gerekiyor. Birey olarak, "böyle gelmiş, böyle gider" türü ve benzeri yerleşik yaklaşım ve anlayışlardan kendimizi arındırmamız gerekir. İstek, irade, cesaret ve kararlılığın olmadığı yerde değişim, reform ve gelişim olamaz. Bu değişim ve gelişimin itici gücü de, bireyden topluma uzanan çizgideki tutarlı, dengeli ve özeleştirisel boyutu ön plana çıkarılmış bireysel ve toplumsal iradenin varlığı ile kendini gösterir.

SONUÇ

İrade, başarının temelidir. Kaygıdan uzaklaşıp, kendine güvenmenin bir önemli bağlantısı da "irade" ile olur. Çevremize baktığımızda, öyle pek üstün zekâ veya bilgi düzeyinde olmayan, fakat sarsılmaz bir irade sahibi olmasından dolayı, büyük işler becermiş, başarılı insanlar görebiliriz.
Bireyin yapıp etmelerindeki seçeneklere kendi istem ve eğilimleri doğrultusunda karar verme yeteneği ya da gücü olan irade, insana doğuştan verilme bir yeti olmayıp, bireyin bu yetiyi yaratıcı ve etkin şekilde kullanabilmesi için bir mücadele vermesi gerekmektedir. Bu uğraş ve mücadele iki ayrı alanda söz konusudur. Bunlardan ilki ve mücadelesi daha kolay olanı, baskılara ve dış etkilere karşı olan savaşımdır. Bu savaşımı kazanabilen birey, kendisine ait tüm düşünce, davranış ve eylemlerine kendi karar verebilir. Diğeri ve daha zor olanı ise, bireyin kendi benliğine karşı olan içsel savaşımıdır. Bu savaşımın belirgin özelliği de, kişinin öncelikle dürüstlük ve cesaretle eylem ve davranışlarındaki hata ve kusurlarından dolayı, vicdan öğesini ön plana çıkararak özeleştiride bulunabilmesidir.
Merhum Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’in "Gençlerle Başbaşa" isimli yapıtından irade ile ilgili bir alıntı ile konuyu sonuçlandırmak istiyorum:
"Daha iyi düşünürsek, iradeli olmak, sadece maddi ve içtimai (toplumsal) anlamda bir başarının değil, mesut olmanın bile temel şartıdır. İnsanların çoğu bindiği eşeği unutup da, kaybolduğunu sanarak pazarda eşeğini arayan Nasrettin Hoca'ya benzer. Onlar da saadetin kendi içlerinde olduğunu unutarak; onu barlarda, kahvelerde ve eğlence yerlerinde ararlar. Sen bu gaflete düşme ve inan ki, başarının sırrı gibi, saadet kuşu da kendi içimizde ve içimizin en orijinal ve en insani bir kudret kaynağı olan, irademizin altın kafesi içindedir. Saadet, define gibi bir tesadüf kazması darbesiyle bulunuveren bir nimet değildir. O ne şanstır, ne mirastır, ne piyangodur, ne servettir. Saadet, ceht ile (çaba ile) ve irademizin kuvvetiyle zapt edebileceğimiz bir kaledir. İradenin üstün kuvvetine, bunun cehtle ve iyi bir terbiye yardımı ile elde edilebilmesinin mümkün olduğuna mı inanıyoruz? Bu taktirde hayatımızın planı şu olur: Her gün biraz daha gayret... Yavaş da olsa daima iyiliğe ve kemâle doğru emin bir ilerleyiş. İradenin insan için yüksek değerine kulak asmıyor ve bunun elde edilemeyeceğine mi inanıyoruz? Bu takdirde de tutacağımız yol, ya kör talihe küserek uyuşukluğa ve miskinliğe düşmek, yahut da, hava ve hevese uyarak kendimizi hoppalık ve züppeliğin pençesine kaptırmaktır. Fakat bilelim ki, her iki takdirde varacağımız nokta aynıdır: Sefalet ve pişmanlık.”
[1] Varoluşçu felsefeye göre, nesneler ve hayvanlar kendi varoluşlarına katkıda bulunamazlar; ancak insan, kendi varoluşuna katkıda bulunabilir; insan, ne ise öyle kalmak zorunda değildir, özgür seçimlerle kendisini değiştirebilir.

Prof. Dr. Mustafa EROL
Dokuz Eylül Üniversitesi,
Buca Eğitim Fakültesi, Fizik Eğitimi Anabilim Dalı, İZMİR.


KAYNAKÇA
BENAZUS, Hanri -Düşüncenin Istırabı
DÖKMEN, Üstün ( Prof.Dr.) -Varolmak,Gelişmek,Uzlaşmak
FROMM, Erich - Erdem ve Mutluluk
GÜNYOL, Vedat-Yeni Türkiye Ardında
HANÇERLİOĞLU, Orhan - Felsefe Sözlüğü
KÖKNEL, Özcan (Prof.Dr.) - Yaşamın Zaferi
MAY, Rollo - Kendini Arayan İnsan
SAYGIN, Hasan - Kader ve İrade
TANİLLİ, Server - Uygarlık Tarihi
YILDIZ, Beyza - Çocuğun Gelişimsel Dönemleri
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla