Uzman Üye
Üyelik tarihi: Nov 2012
Mesajlar: 1.606
Tesekkür: 667
710 Mesajina 1.305 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 24
|
Bir müslüman "Bakara.219/2-Nahl:71." ayetlerine uymak mecburiyetinde olduğundan, yani ihtiyaç fazlasını derhal muhtaçlar lahine "zekât" olarak şartlara göre elden veya vergi olarak malvarlığından çıkartmak mecburiyetinde olduğuna göre, mal kaçırmadıkça-kenz yapmadıkça vakfedecek malı nereden bulacaktır. Vakfedecek malı yoksa nasıl vakıf kurabilecektir.
Galip Agabeyim,
bir sitede yapilmis olan bir yorumdan alinti yaptim asagidaki yaziyi. Bunun aciklamasini yaparmisin bana lütfen.
Selam ve dua ile.
***
Eşit Olunmaz, Adil Olunur
Yüce Allah yaratılışın düalist- çift kutupluluk yapısı gereği insanları ayni-eşit özelliklerle değil; birbirinden farklı özellik ve kabiliyetle donatarak yaratmıştır. Sahip olduğumuz fiziksel özellikler ile zeka, akıl, beceri kapasitemiz; çalışıp iş ve değer üretme azmimiz birbirimizden farklıdır.
Bunun sonucu olarak tarih boyunca insanlar arasında sosyolojik faklılıklar, ekonomik ve toplumsal sınıflar oluşmuştur. Sınıfsız bir toplum anlayışı hem yaratılışın düalist yapısına, hem diyalektik düşünceye aykırıdır. Ancak İslam’da rk ayrımı, kast sistemi, asil- avam ayrımı gibi insan onuru ve fıtratıyla çelişen sahte ayrımlar yoktur. İslam’ın esaslarından olan adalet ilkesine uygun olarak insanlar arasında her konuda fırsat eşitliği sağlanmalıdır.
“Eğer Rabbin dileseydi, insanları elbette bir tek ümmet yapardı. Ama birbirleriyle çekişmeye, tartışmaya, rekabete devam edeceklerdir..” (Hud-118)
Kur’an vahşi kapitalizmi; servetin, kapitalin belli ellerde toplanmasını elbette reddeder. Ama İslam’da sınıfsız bir toplum anlayışı veya nimet ve servetin mutlak eşit dağılımı da söz konusu değildir.
İslam her konuda olduğu gibi bu konuda da orta yolu, sırati müstakimi işaret eder. Zengin-fakir, aklını işleten- işletmeyen, çalışkan-tembel; bu zıtların birlikteliği insanın imtihan ve tekamül seyrinin araçlarıdır. “Bilgi, ilim peşinde koşanla, koşmayan; çalışanla, çalışmayan; alın teri akıtan- emek verenle; yan gelip yatan ayni-eşit nimete, servete, rahmete sahip olmalı” demek adil değildir.
Çalışan, çalışmayan; alın teri akıtan, akıtmayan ayni-eşit nimete sahip olacaksa insanlar niçin çalışsınlar? Bu anlayış, bu düşünce tarzı insanlar, toplumlar üzerinde “afyon etkisi” yapar.
“Allah dilediği kimse için rızkı alabildiğine açar da sınırlayıp kısar da..” (Rad-26 Rum-37)
“ Verdiği nimetlerle sizi denemek için kiminizi kiminiz üzerine derecelerle yükseltmiştir.” (Enam-165)
“Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır..” (Nahl-71)
“Allah’ın, bir kısmınıza bir kısmınızdan farklı olarak lütfettiği şeyleri isteyip durmayın..”
(Nisa-32)
“Hiç kuşkusuz, zenginlik veren de O’dur, nimete boğan da..” (Necm-48)
“Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Ve onların kimini kimine derecelerle üstün kıldık ki, bazısı bazısını tutup çalıştırsın. Rabbinin rahmeti, onların derleyip topladıklarından daha hayırlıdır..” (Zuhruf-32)
“De ki: Rabbim, kullarından dilediğine rızkı bolca-genişçe verir, dilediğinede kısarak verir.
Bir şey infak ederseniz-bağışlarsanız, O’ onun yerine başka bir şey lütfeder. Rızık verenlerin en hayırlısıdır O..” (Sebe-39)
Bu ayetlerle Yüce yaratan dünyada insanlar arasında rahmetin , nimetin eşit değil, farklı oranlarda bölüştürüldüğünü ve toplumda işçi, işveren sınıflarının olduğunu, olacağını açıkça bildiriyor. Rabbimizin rahmetini, hoşnutluğunu kazanmanın; mal, servet kazanmaktan, biriktirmekten çok daha hayırlı olduğu, zımmen infak etmemiz gerektiği de ayrıca bildiriliyor.
İşgücü-emek satın alarak artı değer-kâr-servet elde eden işverenlerin sahip oldukları servette çalıştırdıkları işçilerin de emeği-hakkı olduğunu düşünmelidir. Toplumsal ölçekte elde edilen artı değer- milli gelir adil paylaşılmalıdır. Zekat vermeyi lütufta bulunmak olarak değil, fakire hakkını vermek olarak düşünmek gerekir.
“Allah’ın sana verdikleri içinde ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana lütufta bulunduğu gibi sen de lütufta-yardımda bulun..” (Kasas-77)
İslam’da dünya nimetlerinden nasiplenmek, mülk sahibi olmak-özel mülkiyet meşrudur.
İnsanların alın teri, el emeği karşılığı elde ettikleri artı – katma değerler kendilerine helaldir.
Bedensel ve düşünsel emeğimiz karşılığı meşru yollardan kazandığımız bizimdir.
Bu kazancımızı israfa kaçmadan, günaha sapmadan dini ve kanuni meşruiyet içinde harcayabiliriz.
Ancak insanların fiziki, akli kapasiteleri arasında elli kat, yüz kat farklılıklar yoktur. Dolayısıyla insanların sahip oldukları servet miktarları arasında elli kat, yüz kat, hatta binlerce kat farklılıklar olmasının; oluşan bu artı değerin İslami, iktisadi ve vicdani açıdan izahı mümkün değildir.
El emeği, alın teri olmayan haram, haksız kazançtan mutlaka kaçınmalıyız.
El emeği, alın teri karşılığı olan kazancımızın zekatını da cömertçe vermeliyiz.
Toplumun, ulusun sahip olduğu gelir, servet; toplum fertleri arasında ne kadar adil dağıtılırsa o kadar Kur’an hükümlerine uygun davranılmış olur.
|