Tekil Mesaj gösterimi
Alt 31. July 2013, 01:33 PM   #1
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.017
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart Atatürk Sonrasında Neler Oldu

Atatürk Sonrasında Neler Oldu?

1.Gençliğe Hitabedeki Öngörü

Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı ve sonrasındaki devrimler sürecini anlattığı ve 1927′de Meclis kürsüsünden okuduğu NUTUK adlı ölümsüz eserini gençlere seslenerek bitiriyordu.

"Ey Türk gençliği! Birinci vazifen Türk istiklalini ve Türk Cumhuriyetini muhafaza ve müdafaa etmektir." diye başlayan "Gençliğe Hitabe’de" Atatürk’ün geleceğin Türkiyesine dair kehanet derecesindeki öngörüleri çok dikkat çekicidir.

"İstikbalde dahi seni bu hazineden (İstiklal ve cumhuriyet)mahrum etmek isteyecek dahili ve harici bedbahtların olacaktır." diyen Atatürk, özellikle "iç düşmanların" altını kalın çizgilerle belirginleştirmiştir. "Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet, delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilir" diyerek bu iç düşmanlara dikkatimizi çekmek istemiştir.

İçinde yaşadığı toplumu çok iyi tanıyan Atatürk, 1920′li ve 1930′lu yılların iç ve dış siyasi ve toplumsal durumunu tarihsel gelişmeleri de dikkate alarak değerlendirmiş ve geleceğin Türkiye’sine yönelik çok çarpıcı ve gerçekçi bir değerlendirme yapmış; gelecekte Türkiye’de iktidara sahip olacakların gaflet, delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabileceklerini 80 yıl önce ifade etmiştir.

Atatürk, "gaflet, dalalet ve hıyanet içinde bulunan bu iktidar sahiplerinin şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edebileceklerini" "fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabileceğini" belirterek bu süreçte milletin ileri sürmüştür. Atatürk’ün 80 yıl önce, ilerede iktidara sahip olanlar içinde gaflet dalalet ve hıyanet içinde bulunabileceklerin olacağını ve bu iktidar sahiplerinin şahsi menfaatleri için mücadele edebileceklerini ileri sürmesi gerçekten de bugünün Türkiyesine ışık tutan cinsten değerlendirmelerdir.

2. Karşı Devrimin Ayak Sesleri

Peki ama bu "gaflet, delalet ve hatta hıyanet süreci" ne zaman başlamıştır? Ve Türkiye’nin bugünkü (tehlikeli) noktaya gelmesinde bu sürecin nasıl bir rolü vardır? Bu sorulara verilecek yanıtlar Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durumu doğru tahlil etmek için son derece önemlidir.

Herşey 10 Kasım 1938′de Atatürk’ün ölümüyle başlamıştır. Cemal Kutay’ın belirttiği gibi "10 Kasım 1938 de saat 9:05′de Atatürk dönemi ve devrimi sona ermiştir."

Kurtuluş Savaşı’nın İkinci Adamı, Atatürk’ün en yakınındaki insanlardan biri, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk hükümet başkanı İsmet İnönü daha Atatürk’ün toprağı soğumadan "ilk geri dönüş "olarak adlandırılabilecek hareketi başlatmıştır. İnönü’nün Atatürk’ün ölümünden hemen sonra "Milli Şef" olarak imza attığı icraatlar, Atatürk aydınlanmasından ve hatta Atatürk’ten vazgeçmek anlamına gelmektedir. Gerçi İnönü’nün, Köy Enstitüleri’nin kurulması gibi Atatürk devrimini devam ettiren bazı önemli çalışmaları olsa da, paralardan Atatürk resmini kaldırılması yerine kendi resmini koydurması, devlet dairelerinden Atatürk’ün f otağraflarının indirmesi hatta değişik bahanelerle bazı Atatürk heykellerini depolara kaldırması,Atatürk’ün önem verdiği bazı devlet adamlarını tasfiye etmesi gibi uygulamalarla açıkça Atatürk’e cephe aldığını göstermiştir. Daha sonra harekete geçecek karşı devrimciler için bu ilk cesaretlendirici adımdır.

İsmet İNÖNÜ

İnöünü’nün, Atatürk aydınlanmasından ilk geri dönüşü başlatan bazı uygulamalarını şöyle özetlemek mümkündür:

Atatürk’ün çok büyük önem verdiği tarih ve dil çalışmalarının ihmal edilmesi, sulandırılması ve zamanla tamamen ortadan kaldırılması, tarih ve dil tezlerinden vazgeçilmesi.

Atatürk’ün uğruna herşeyi göze aldığı Türk ulusunun fazlaca ihmal edilmesi, aşırı korumacı politikalarla halkın ekonomik olarak ezilmesi ve sosyal alandaki baskıcı politikalar sonunda halkın yeni rejime küsmesi.

Türk solunun bitirilmesi: Tan olayı, Ankara DTC’deki tasfiyeler ve Nazım Hikmet gibi aydınların yaşadığı sıkıntılar muhalefetsiz bir sağın ortaya çıkmasna neden olmuştur.

Atatürk’ün ekonomik bağımsızlık ilkesinin unutularak ilk büyük dış borçların alınmaya başlanması, Amerikan yardımı getiren uçakları İsmet Paşa eşi Mevhibe Hanımla birlikte evinin balkonundan selamlarken bu yardımların geleceğin Türkiyesini nasıl etkileyebileceğini düşünememiştir.

1945′lerde İmam Hatip Okullarına ve Kuran Kurslarına yeşil ışık yakılarak karşı devrimcilere cesaret verilmiştir. Bu sayede gittikçe CHP’den uzaklaşan halk kitlelerinin gönlü ve oyu alınmak istenmiştir.

İkinci Adam İsmet İnönü’nün tüm bu politikaları üzülerek ifade etmek gerekir ki Türkiye’nin Atatürk çizgizinden uzaklaşmaya başlamısına neden olmuştur.

10 Kasım 1938′de Atatürk’ün ölümüyle başlayan "gaflet ve delalet düreci" 1960′lara kadar devam etmiş, 1980′lardan sonra buna bir de "hıyanet" süreci eklenmiştir.

3. Gaflet ve Delalet Süreci

1938’de Atatürk’ün ölümüyle başlayan "gaflet ve dalalet sürecinin" belirgin özelliklerini şöyle sıralamak mümkündür:

1.Atatürk devriminden verilen akıl almaz tavizler sonunda “karşı devrim” yolu açılmıştır.Atatürk sonrası iktidarlar oy uğruna devrimi aşındıran hamasi söylemlerle, gizli açık din propagandasıyla “devrim ateşini” söndürmüşlerdir.

2.Atatürk’ün büyük önem verdiği “ulusal kültür politikalarını” etkisizleştirmişlerdir.Atatürk’ün özellikle tarih ve dil konusundaki çalışmalarla biçimlendirdiği “ulusal kültür politikaları” ortadan kaldırılarak yerine önce Greko-Latin daha sonra da Türk-İslamcı kültür politikaları benimsenmiştir. Greko-Latin kültür politikası İsmet İnönü’nün CHP’since,Türk İslam Sentezi kültür politikası da Adnan Menderes’in DP’since topluma enjekte edilmiştir.Groko-Latinciler Yunan uygarlığını yüceltirken, Türk İslamcılar Arap uygarlığını yüceltmişlerdir.Bu sırada hep ihmal edilen Türk uygarlığı olmuştur. Greko-Latinciler ve Türk-İslamcıların ısrarla Atatürk’ün dil ve tarih tezlerini yok etmeye çalışmaları dikkat çekicidir. Atatürk’ün tarih ve dil tezlerine yönelik saldırılar Atatürk devrimine yönelik en ciddi saldırılardan biridir. (Atatürk’ün tarih ve dil tezleri konusunda bkz. Sinan Meydan,Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi, “Hititler ve Sümerler Türk müdür?”,Truva Yayınları, İstanbul 2007)

3. Atatürk’ün “Misak-ı İktisadi” diye tanımladığı “öz kaynaklarla kalkınma” projesi rafa kaldırılmıştır. Atatürk döneminde savaştan yeni çıkmış bir ülke kendi öz kaynaklarıyla kalkınmaya çalışırken, fabrikalarını yaparken, ülkenin dört bir yanını demiryolu ağıyla donatırken, tarımsal kalkınma hamlesini başlatırken özellikle 50’den sonra Menderes’in DP’since alınan ve yanlış kullanılan (demiryolu yerine kara yolu yapımı gibi) ölçüsüz dış borçlarla Türkiye tıpkı Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki gibi “bağımlı” bir ülke haline getirilmiştir.

4. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’yla bağımsızlaştırıp dış politikada “etkin” hale getirdiği Türkiye, Atatürk sonrasında büyük güçlerin dümen suyundan çıkamayan “edilgen” bir ülke haline getirilmiştir. Bu çerçevede Atatürk’ün “ulusal çıkarlar esastır” anlayışı bir kenara bırakılmış, örneğin 50’lerde Türk ordusu ulusal çıkarlarla uzaktan yakından ilgisi olmaya Kore Savaşı’na sürüklenmiş, böylece Türkiye’nin Nato’ya girmesi sağlanmıştır. Yani Avrupa’da söz sahibi olmanın yolu olarak ABD’ye yaranmak görülmüştür. Atatürk’ün doğuyu ve batıyı kucaklayan “çok yönlü” dış politika anlayışı Atatürk sonrasında (özellikle 50’den sonra) ABD eksenli “tek yönlü” dış politika anlayışına dönüştürülmüştür. Atatürk Türkiye’sinin, Batı’nın ısrarlı çağrıları sonunda 1932’de Milletler Cemiyeti’ne üye olduğu hatırlanacak olursa ve bugün AB sürecindeki Türkiye’nin maruz kaldığı muamele dikkate alınacak olursa her şey daha iyi anlaşılacaktır.

Atatürk devriminde 1938’de meydana gelen kırılma 1950’de büyük bir çatlağa dönüşmüş, bu çatlak zamanla genişlemiş ve 1980’de derin bir yarık halini alarak bugün çağdaş cumhuriyeti yutma durumuna gelmiştir.

devam edecek
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla