Tekil Mesaj gösterimi
Alt 31. July 2013, 01:35 PM   #2
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.017
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

4.Sağ-Sol Çatışması ve Türk Gençliğinin Bunalımı

1950’den sonra Atatürk’ün “uluslaşma”, “laikleşme” ve “çağdaşlaşma” politikalarından vazgeçilince “devrim çocukları” adeta ne yapacaklarını şaşırmışlardır. 1950 sonrasındaki “dönüşüm” (karşı devrim) Türk gençliğini büyük bir boşluğa sürüklemiştir. Gençlik, bir taraftan Atatürk aydınlanmasının kendisine kazandırdığı çağdaş ve ulusal değerleri benimsemeye çalışırken diğer taraftan Atatürk aydınlanmasına son vermeyi amaçlayan “karşı devrimin” gerici; faşist ve dinci uygulamalarıyla karşılaşmıştır. İşte tam da bu noktada Türk gençliği büyük bir “kültür şoku” yaşamıştır. Kemalist Devrimle Karşı Devrim arasına sıkışan Türk gençliği aşırı uçlara savrulmaktan kurtulamamıştır. 1950 sonrasında gençlerimiz, ya dinci-faşist sağ uça, ya da Marksist-kominist sol uça kaymıştır. Türk-İslam Sentezi diye tanımlanan dinci-faşist sağ uçla Marksist-Leninist diye tanımlanan radikal sol uç arasındaki çatışma Türkiye’yi büyük bir bunalıma sürüklemiştir. Her iki akımın da dış kaynaklı olduğu bir türlü anlaşılamamış, anlaşılmak istenememiştir.

Ve 1950’lerden sonra bu iki ucun (Türk-İslamcılarla, Marksist-Leninistler) merkezde yer aldığı, önü alınamaz bir kardeş kavgası dönemi başlamıştır. Önce üniversiteler, sonra sokaklar kan gölüne dönmüştür. Birileri Türkiye’yi iç savaşa sürüklemek istemiş bunda başarılı olmuştur. Bu sırada iktidara gelenler, (getirilenler) ise “gaflet, dalalet ve hatta hıyanet” içinde kadeş kanının akmasını engelleyememişler ve Türkiye’nin yıllarca yerinde saymasına neden olmuşlardır.

5.Darbeleri Anlamak

Kardeş kavgası, ölçüsüz dış borçlanma, iç ve dış politikadaki basiretsizlikler, bağımlılıklar ve akıl almaz ödünler, üstüne üstlük bir de Atatürk aydınlanmasının yok edilmesi, fakirlik gibi nedenler Türkiye’de darbeleri tetiklemiştir.

27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nce yapılan darbeler kardeş kanı dökülmesini önlemiş fakat daha emekleme dönemindeki Türk demokrasisine büyük zararlar vermiştir. Hepsinden de önemlisi darbeler Türk toplumunun “pozitif enerjisini” yok etmiş, “toplumsal dinamizmini” kırmıştır. Kısacası askeri müdahaleler hastayı iyileştirmekten çok hastanın durumunu daha da ağırlaştırmıştır.

Kenan EVREN

Türkiye’de darbeler kendi iç mantığı doğrultusunda kendi anayasalarını hazırlamıştır.Darbelerin kendi anayasasını hazırlaması her seferinde topluma yeniden şekil verilmesi anlamına gelmektedir. 1961 Anayasası, laik demokratik ve özgürlükçü bir toplum yaratmayı amaçlarken 1982 Anayasası, otoriteye boyun eğen, özgürlükleri kısıtlayan yapısıyla içine kapalı “sessiz” bir toplum yaratmayı amaçlamıştır. 1980 Anayasası’yla şekillendirilmeye çalışılan Türk toplumunun içine düştüğü “durum” bugün tüm açıklığıyla görülmektedir.

12 Eylül 1980 darbesinin ölçüsüz ve hatta sınırsız baskısı altında neye uğradığını şaşıran Türk gençliği, adeta kaplumbağa gibi kabuğuna çekilmiştir. Darbeci zihniyet, “kaş yapayım derken göz çıkarmış” Atatürk devrimine sahip çıkmak için darbe yaptığını söyleyenler, “ aşırı uçları bitireceğiz” diye bir “kültürel kıyım hareketi” başlatmışlardır. Sağın ve özellikle de solun beslendiği tüm kaynaklar yok edilerek sözüm ona aşırı uçlar törpülenmiştir.

6.Kitapsızlaştırılan Toplum ve Dinci Yapılanma

1980 sonrasında Türkiye’de “kitaba” adeta savaş açılmıştır. Ortaçağ Avrupa’sında bilime cephe alan Katolik Kilisesi ve Papa’nın kitap yakmasını anımsatan sahneler 20.yüzyılın sonlarında Atatürk Türkiye’sinde yaşanmıştır.

80 sonrasında Türkiye’nin “kitapsızlaştırılan bir ülke” durumuna getirildiğini söylemek fazla abartılı bir değerlendirme olmayacaktır.

12 Eylül’de evinde “yasaklı kitap” bulunan ailelerin yaşadıkları; işkenceler, baskılar,kıyımlar, sonraki dönemde ailelerin çocuklarını kitaptan uzak tutmalarına yol açmıştır.Bu nedenle genç nesiller sadece okulda öğrendikleriyle yetinmek zorunda kalmıştır.Ders kitabı dışında kitap okumayan bir gençliğin ne kadar kültürel birikime sahip olduğu ortadadır. Böyle bir gençliğin, Atatürk’ün emanet ettiği cumhuriyeti nasıl koruyacağı yanıtlanması gereken bir sorudur.

Kitapla bağı koparılan Türk gençliği 80 sonrasında apolitikleşmiştir. Kültür ve bilimle ilgilenmeyen gençliğin tarikat,ticaret ve mafya üçgenine kayması hiç de zor olmamıştır.

“Kitapsızlığın” karanlığındaki Türkiye, izbe mahallelerdeki Kuran kurslarına,gizli-açık tarikat toplantılarına, kısa yoldan köşeyi dönmeye çalışan “işini bilenler tayfasına”,köyden kente göç edenlerin lahmacun kokan arabesk kültürüne teslim olmuş ve ülke Türk-İslam senteziyle beyinleri yıkanmış faşist mafyaya kalmıştır.
devam edecek
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla