Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15. January 2009, 12:52 AM   #35
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.017
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

ALLAH İLE ALDATANLARIN KORKULU RÜYASI:
TÜRK ORDUSU
Devleti yönetme mevkiinde olan sivillerin büyük çoğunluğu ne yazık ki, hiçbir devlet adamlığı eğitimi almamış kişilerdir. Lise mezunlarının, hâttâ gece lisesinden terk kişilerin ve hâttâ ilkokul mezunlarının yer aldığı kabinelerimiz az değildir. Bu insanların, devlet bürokrasisinden gelen bazıları müstesna, devlet adamlığında, yönetsel yetkinlikte, dünyayı ve bölgeyi tanıyıp değerlendirmede affedilemez eksikleri, açıkları, yanlışları vardır. Günübirlik iş yaparlar ve genellikle, iyi yetişmiş rakiplerinin güdümüne girerler.
Bu zatların; siyaset, hukuk gibi kısmen devlet adamlığı yetkinliği veren disiplinlerden gelenleri de fazla değildir. Kurmaylık eğitimi alanları ise hiç yoktur. MGK, işte bu noktada bir boşluğu dolduruyor. MGK, devlet adamlığı, jeopolitik, jeostrateji eğitimi almış yüksek rütbeli kurmayların katkılarıyla, ülkenin meselelerini ülkenin çıkarlarına uygun olarak rapora bağlıyor ve bir tavsiye olarak ülke yönetiminin önüne koyuyor.
MGK’nın, Kopenhag Kriterleri bahane edilerek budanması AB yasaları açısından gerekli değildi. Çünkü benzeri güvenlik birimleri AB ülkelerinde de vardır. Üstelik AB ülkelerinde, Türkiye’nin boğuştuğu temel sıkıntıların hemen hiçbiri de yoktur. Bütün bunlar bilindiği halde, Türk Ordusu’ndan rahatsızlığı, ABD ve AB’den pek geri kalmayan içteki dinci ekipler, MGK’yı budayıp kuşa çevirmiş, arkasından da, “Gün bu gündür” zihniyetiyle TSK’yı yıpratmaya devam etmişlerdir.
Türkiye’nin AB serüveni, bir anlamda, Türk Ordusu’nun, AB’ye üyelik nakaratıyla yıpratılma serüveni olarak anılabilir.
TSK’yı yıpratmada kullanılan bir numaralı araç da yine dindir, Allah ile aldatmadır.
Son yıllarda, bir dinci ve ABD’ci cemaatin TSK’ya sızma yolunda ne oyunlar çevirdiğini ve bu cemaatin Batılı güçler tarafından nasıl desteklendiğini tam bu noktada bir kez daha anımsayalım.
Sözün özü şudur: Türk Ordusu, bin yılı aşkın bir zamandır Ehlisalip (Hıristiyan emperyalist) güçlerin temel hücum hedefi ve en korkulu rüyasıdır. Türk milletini Allah ile aldatan dış güçler, son yüzyıl boyunca bir yandan Türk Ordusu’nun gücünden yararlanmak için çırpınırken öte yandan bu büyük gücü çökertmek için her türlü oyunu sergilemişlerdir. Şöyle de denebilir:
Hıristiyan emperyalizmi için Türk Silahlı Kuvvetleri, kendilerine yaradığı, hizmet ettiği sürece ‘mucizevi bir güç’ olarak yüceltilen, kendilerine engel olucu tavırları sezildiğinde ise çökertilmesi için ne gerekiyorsa yapılan bir kurumdur. Hangi yönden bakarsanız bakın, Batı için Türk Ordusu ‘Türkiye’nin en değerli ihraç malı’ ve ‘temel kudreti’ olarak görülmüştür. Bu temel güç ya onlarla birlikte olur ya da çökertilir.
AB’ye üyelik ve BOP sürecinde Türk Ordusu’nun, ‘en büyük engel’ olduğu kanısına varıldığı için zayıflatılıp tasfiye edilmesi gerektiğine karar verildi. Bu kararın uygulamaya konması için Türkiye içinde Ordu’dan rahatsız olan ve onun etkisizleştirilmesini isteyen bir iktidar lazımdı. O da bulundu: AKP. AKP’nin bugün başbakan sıfatını taşıyan 2002 yılındaki yasaklı genel başkanı RT Erdoğan, ünlü mektubunda Paul Wolfowich’ten Türk Ordusu ile kendisinin arasını uyuşturmasını istemekteydi.
4 Temmuz 2003 günü, Kuzey Irak’ta Süleymaniye kentinde askerlerimizin başına çuval geçiren ABD güçlerinin savunmasını yapan Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, çuval olayının mazeretini bizzat RT Erdoğan’a (başkasına değil) şöyle açıklamıştır: “Askerinizin başına çuval geçirme olayı hükümete karşı değil, hükümetin emrini dinlemeyen bâzı unsurlara karşı yapılmıştır.”
Rumsfeld gibi kurt bir politikacı, bu sözleriyle, Türk Ordusu’na düşmanlığını açıkladığı kişiyi de memnun ettiğini düşünmeseydi böyle bir açıklamayı yapar mıydı?
Soğuk savaştan sonra esas alınan ‘dünya haritasının tek süper güce ve onun gerçek stratejik müttefiki İsrail’e göre ayarlanması ve uyarlanması’ siyasetleri, dünyada otuz-kırk yeni devletin daha kurulmasını gerektiriyor. Bunlar, klâsik devlet teorilerinin anladığı manada devletler olmayacaktır. Bunlar, adına ‘devlet’ dedikleri birer kabile veya şeflik halinde kurulacak ve tek süper gücün veya onun destur verdiği diğer süper güçlerin güdümünde olacaklardır.
BOP’un temel hedefi, Ortadoğu’da İsrail’den daha büyük devlet bırakmamaktır.
1940’lardan beri hedef budur. Bu hedef, 90’lı yılların başından itibaren açıkça telaffuz edilmeye başlandı. 1991 yılı Haziran ayında Almanya’nın Baden Baden bölgesinin Kara Ormanları’nda, dünyaya yön vermesi düşünülen elitlerin toplandığı ‘Bilderberg’ toplantısında dünyanın yüzlerce değil, binlerce devlete bölünmesi gerektiği açıkça gündem yapılmıştır. David Rockefeller şöyle konuştu:
“Dünyada bin devlet oluşturduğumuzda dünya daha mükemmel ve daha istikrarlı olacaktır. Halkların kendilerini yönetme hakları, artık dünya bankerleri ve entellektüelleri olan elitlerin otoritesi altına girecektir. Yüzyılımızda izleyeceğimiz strateji budur.”
‘Osmanlıcılık ve Halifecilik’ vaadi ve söylemi işte bunun için öne çıkarılmıştır. Süper gücün planını hayata geçirecek olan iktidar ise yine Allah ile aldatan bir iktidar olmalıydı. O da bulunmuştur: AKP. Necmeddin Erbakan yoklanmış ama onun emperyalizme geçit vermek niyeti olmadığı görülmüştür. Erbakan, ‘öz evlatları’ eliyle arkadan vurulup alaşağı edilerek yerine Recep Tayyip AKP’si konmuştur.
Halifelik-Osmanlıcılık vaatlerinin ilk yararı, temel direnç kaynağı olan Mustafa Kemal mirasının çökertilmesidir.
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır