HUD SURESİ
https://youtu.be/whU3F81uVE8 Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 327. Bölüm Hud Suresi 1. Bölüm.
https://youtu.be/RHUpMWyFatk Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 328.Bölüm Hud Suresi 2.Bölüm
https://youtu.be/u7DHFNGY32c Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 329. Bölüm Hud Suresi 3. Bölüm
https://youtu.be/aBbmYBK52l4 Hakkı Yılmaz Kuran ve İslam 330. Bölüm Hud Suresi 4. Bölüm
Rahman Rahim Allah adına 
1-4  -  Elif,  lam,  ra.  (Bu)  Allah`tan  başkasına  kulluk  etmeyin  (sadece Allah’a    kulluk    edin)    diye    ayetleri    hikmet    içertilmiş/    bozulması engellenmiş,  bir  de  Hakim  (hikmetler  koyan/  engelleyen),  Habir  (her şeyden  haberdar  olan  Allah)  tarafından  detaylandırılmış  bir  kitaptır: “Şüphesiz ben sizin için O’nun tarafından bir uyarıcı ve bir müjdeciyim. Ve Rabbinize istiğfar edin (bağışlanma isteyin), sonra O’na tövbe edin ki sizi,  adı  konmuş  bir  süreye  kadar  güzelce  yararlandırsın.  Ve  her  fazilet sahibine  lütfunu  versin.  Ve  eğer  yüz  çevirirseniz,  ben  sizin  aleyhinize olan   büyük   bir   günün   azabından   korkarım.   Dönüşünüz   yalnızca Allah`adır. Ve O her şeye gücü yetendir.” 
5 -   Haberiniz   olsun!   Şüphesiz   onlar,   ondan 	(elçiden/   vahyden) gizlenmek   için   göğüslerini   dürüp   bükerler.   Haberiniz   olsun!   Onlar örtülerine  bürünürlerken,  gizledikleri  şeyleri,  açığa  vurdukları  şeyleri Allah biliyor. Şüphesiz O (Allah), göğüslerdekileri en iyi bilendir. 
6   -  Ve  yeryüzünde  hiçbir  dabbeh/  canlı  yoktur  ki,  rızkı  Allah’a  ait olmasın. O (Allah), onun yerleşik yerini de geçici bulunduğu yeri de bilir. Hepsi apaçık bir kitaptadır. 
7  - Ve O  (Allah), hanginizin daha güzel amel işleyeceğini imtihan etmek için  gökleri  ve  yeri  altı  günde  yaratandır.  -Arşı  da  su  üstündeydi.-  Ve eğer  onlara  “Gerçekten  siz  öldükten  sonra  diriltileceksiniz”  dersen,  o küfretmiş   olan   kişiler   de   kesinlikle   sana, “Bu   apaçık   bir   sihirden/sihirbazdan başka bir şey değildir.” diyecekler. 
8  -  Ve  eğer  Biz  bunlardan  azabı  belli  bir  ümmete  (yeni  bir  toplum oluşana)   kadar   erteleyecek   olursak,   o   zaman   da “onu   hapseden (engelleyen)  nedir  ki?”  diyecekler.  Haberiniz  olsun!  O  (azap),  onlara geldiği gün kendilerinden geri çevrilecek değildir. Ve o alay ettikleri şey kendilerini kuşatmıştır. 
9   -  Ve  eğer  insana,  tarafımızdan  bir  rahmet  tattırıp  sonra  da  onu kendisinden çekip alsak,   kuşkusuz o umutsuzdur, çok nankördür. 
10  -  Ve  eğer,  kendisine  dokunan  mutsuzluktan  sonra,  ona  mutluluğu tattırsak,   elbette, “Kötülükler   benden   gitti”   der.   Ve   kuşkusuz   o, şımarıktır, böbürlenen biridir. 
11   -  Ancak  sabreden  ve  salihatı  işleyen  kişiler  müstesnadır 	(böyle değillerdir). İşte bunlar, mağfiret ve büyük ödül kendileri için olanlardır. 
12  -  Şimdi  sen,  “Ona  bir  hazine  indirilse  ya  da  beraberinde  bir  melek gelse ya!” diyorlar diye sana vahyolunan vahyin bir kısmını terk edecek olursun  ve  bundan  dolayı  göğsün  daralır.  Sen  yalnızca  bir  uyarıcısın. Allah ise her şeye Vekil’dir. 
13  -  Yahut  (aslında),  “Onu  kendisi  uydurdu.”  diyorlar.  De  ki:  “Öyleyse, eğer doğrulardan iseniz, uydurma olarak da olsa benzeri, on sure getirin, Allah’ın astlarından gücünüzün yettiği kişileri de çağırın.” 
14 - Yok eğer bunun üzerine onlar, size cevap vermedilerse, artık bilin ki, o  (Kur`an)  ancak  Allah`ın  ilmiyle  indirilmiştir.  Ve  O`ndan  başka  ilâh diye bir şey yoktur. Artık siz müslüman oluyor musunuz? 
15 - Her kim basit hayatı ve süsünü isterse, yaptıklarının karşılığını, ona hiç  eksiltmeden,  burada  tastamam  veririz.  Onlar  orada  hiçbir  zarara uğratılmazlar. 
16 	-   İşte   onlar,   kendiler   için,   ahirette   ateşten   başka   bir   şey olmayanlardır. Sanayi ürünleri de orada boşa gitmiştir. Yaptıkları şeyler de batıldır. 
17 - Artık onlar (dünyayı isteyenler), hiç Rabbinden açık bir belge üzere olan  ve  kendisini  O’ndan  (Rabbinden)  bir  şahidin  takip  ettiği  ve  de kendinden  önce  (önünde)  bir  önder  ve  rahmet  olarak  Musa’nın  kitabı bulunan  kimse  gibi  midir?  İşte  onlar  (böyle  olanlar),  ona  (Kur’an’a) inanırlar.  Hangi  hizipten  olursa  olsun  kim  onu  inkâr  ederse,  ona  vaat edilen   yer   ateştir.   İşte   bütün   bunlardan   dolayı   sen   de   bundan (Kur’an’dan)  şüphe  içinde  olma.  Kesinlikle  o,  Rabbinden  bir  hakktır/ gerçektir. Fakat insanların çoğu iman etmiyorlar. 
18,  19  -  Ve  bir  yalanı  Allah’a  iftira  edenden  daha  zalim  kim  olabilir? Bunlar Rabblerinine arz olunacaklar, şahitler de;  “İşte bunlar Rablerine karşı  yalan  söyleyenlerdir.”  diyecekler.  Haberiniz  olsun!  Allah’ın  lâneti, Allah yolundan döndürmeye çalışan ve o yolu eğri büğrü yapmak isteyen ve ahirete de inanmayanların ta kendileri olan bu zalimlerin üzerinedir. 
20  -  İşte  onlar,  yeryüzünde  âciz  bırakanlar  değillerdir.  Kendilerinin Allah’ın  astlarından  veliyleri  (koruyan,  yol  gösteren,  yardım  edenleri) yoktur.   Onlar için azap kat kat artırılır. Onlar (vahyi) işitmeye tahammül edemiyorlardı ve de görmüyorlardı. 
21 - İşte onlar kendilerine zarar vermiş olan kimselerdir. O uydurdukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır. 
22	-   Şüphe   yok,   kesinlikle   bunlar   ahirette   de   en   ziyade   hüsrana uğrayacak olanların ta kendileridir.
23  -  Şüphesiz  iman  eden  ve  salihatı  işleyenler  ve  Rabblerine  huşu  ve tevazu  ile  bağlananlar;  işte  bunlar  da  cennet  ashabıdırlar.  Onlar  orada ebedî kalırlar. 
24  - Bu iki grubun örneği, kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir. Bunlar örnek  olarak  hiç  eşit  olurlar  mı?  Hâlâ  düşünmeyecek  misiniz/  öğüt almayacak mısınız? 
25,  26  -  Ve  ant  olsun  ki,  Nuh’u  da  kavmine  elçi  olarak  gönderdik: “Gerçekten  ben  sizin  için  apaçık  bir  uyarıcıyım.  Allah’tan  başkasına ibadet   etmeyiniz!   Ben,   sizin   hakkınızda   acı   bir   günün   azabından korkarım.” 
27  -  Buna  karşılık,  kavminin  küfretmiş  olanlarının  ileri  gelenleri;  “Biz seni  sadece  bizim  gibi  bir  beşer  (sıradan  bir  insan)  olarak  görüyoruz. Sana sığ görüşlü aşağı tabakalarımızdan (ayak takımımızdan) başkasının uyduğunu   görmüyoruz.   Sizin   bizim   aleyhimize   bir   fazlalığınızı   da görmüyoruz. Bilakis biz sizi yalancılar sanıyoruz.” dediler. 
 
28  - O  (Nuh), dedi ki:  “Ey kavmim! Gördünüz mü  (hiç düşündünüz mü), ben Rabbimden apaçık bir delil üzere isem ve O, bana kendi tarafından bir  rahmet  bahşetmiş  de  bu  size  saklı  tutulmuşsa?!  -Biz,  siz  ondan hoşlanmadığınız hâlde sizi ona zorlar mıyız?”-
29  -  Ve  “Ey  kavmim!  Ben  sizden  herhangi  bir  mal  istemiyorum.  Benim ücretim ancak Allah’a aittir. Ve ben iman edenleri kovacak değilim. Onlar elbette Rabblerine kavuşacaklar. Velâkin ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.” 
30 - Ve “Ey kavmim, ben onları kovarsam, Allah’a karşı bana kim yardım edecek? Peki siz hiç düşünmez misiniz? 
31  -  Ve  ben  size  ‘Allah’ın  hazineleri  benim  yanımdadır’  demiyorum.  Ve ben  gaybı  bilmem.  Ben  size  ‘Ben  bir  meleğim’  de  demiyorum.  O  sizin kendinize  göre,  hor  gördükleriniz  hakkında  ‘Allah  onlara  hiçbir  hayır vermez’  de  demiyorum.  Allah,  onların  içlerindekini,  en  iyi  bilendir.  İşte asıl o zaman ben kesinlikle zalimlerden olurum.” 
32  -  Onlar dediler ki:  “Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin  (didişip durdun) de  mücadelemizi  çoğalttın.  Haydi  artık  doğrulardan  isen,  bizi  tehdit ettiğin şu azabı bize getir!” 
33,  34  - O  (Nuh);  “Onu size ancak dilerse Allah getirir. Ve siz O’nu âciz bırakanlar değilsiniz. Ben size öğüt vermek istemiş olsam da, eğer Allah sizi azdırmayı murat ediyorsa, benim öğüdüm size bir fayda vermez. O, sizin Rabbinizdir ve yalnızca O’na döndürüleceksiniz.” dedi. 
35  - Ya da  “Onu uydurdu” diyorlar. De ki:  “Eğer onu ben uydurdum ise suçu (vebali)   benim   üzerimedir.   Bense   sizin   işlediğiniz   suçlardan uzağım.” 
36, 	37   -   Ve   Nuh’a   vahyolundu: 	“Kesinlikle   kavminden   iman   etmiş olanlardan  başka  artık  kimse  iman  etmeyecektir.  Onun  için  onların yaptıkları  şeylere  üzülme.  Ve  Bizim  gözetimimiz  altında  ve  vahyimize göre  gemiyi  yap.  Zulüm  yapan  kimseler  hakkında  da  Bana  hitapta bulunma. Kesinlikle onlar suda boğulmuşlardır (boğulacaklardır).” 
38,  39  -  Ve o, gemiyi yapıyordu, kavminden bazı ileri gelenler, ona her uğrayışta   onunla   alay   ediyorlardı.   O (Nuh)   dedi   ki: “Bizimle   alay ediyorsunuz, biz de sizinle tıpkı bizimle alay ettiğiniz gibi alay edeceğiz. -Artık  o  aşağılatıcı  azabın  kime  geleceğini  ve  o  sürekli  azabın  kimin üstüne ineceğini ilerde bileceksiniz.-
40  - Nihayet emrimiz geldiği ve fırın/ tandır kaynadığı zaman Biz dedik ki: “Her  cinsten  birer  çifti  ve  aleyhlerinde  hüküm  verilmiş  olanların dışında  aileni  ve  iman  etmiş  olanları  onun  içine  yükle.”  -Zaten  onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.-
41  - Ve o  (Nuh) dedi ki:  “İçerisine binin, onun akışı da duruşu da Allah adınadır.     Kesinlikle     Rabbim     gerçekten     çok     bağışlayıcı,     çok merhametlidir.” 
42  -  Ve o  (gemi) onlarla, dağlar gibi dalgalar  içinde akıp gidiyordu. Ve Nuh  ayrı  bir  yere  çekilmiş  olan  oğluna  seslendi:  “Yavrucuğum,  bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma!” 
43  - O  (Nuh’un oğlu), dedi ki:  “Ben, kendimi sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.”  O  (Nuh);  “Bugün  O’nun  (Allah’ın)  merhamet  ettiğinden başkasını, Allah’ın bu emrinden koruyacak kimse yoktur.” dedi. Ve dalga aralarına girdi. O da suda boğulanlardan oluverdi. 
44  -  Ve  “Ey yeryüzü suyunu yut! Ey gökyüzü sen de tut!” denildi. Sular da çekildi. Emir de yerine gelmiş oldu. Gemi de Cudi üzerine oturdu. Ve o zalim kavme, “Uzak olun! (kahrolun!)” denildi. 
 
45   -  Ve  Nuh  Rabbine  seslenip  de  dedi  ki:   “Rabbim!  Oğlum  benim ehlimdendi.   Senin   vaadin   de   elbette   haktır.   Ve   Sen   hâkimlerin   en hâkimisin.” 
46  - O  (Allah);  “Ey Nuh! Şüphesiz o senin ehlinden değildir. Şüphesiz o, salih olmayan bir iştir/ o, salih olmayan bir iş işlemiştir. Hakkında bilgin olmayan   bir   şeyi   Benden   isteme!   Şüphesiz   Ben,   seni,   cahillerden olmaktan sakındırırım.” dedi. 
47 - O (Nuh); “Ey Rabbim! Ben hakkında bilgim olmayan bir şeyi istemiş olmaktan  dolayı  sana  sığınırım.  Ve  eğer  Sen  beni  bağışlamazsan,  bana merhamet etmezsen ben hüsrana uğrayanlardan olurum.” dedi. 
48 - Denildi ki: “Ey Nuh!   Bizden bir selâm ve seninle birlikte olanlardan gelecek  ümmetlere  bir  selâm  ve  bolluklarla  gemiden  in. -Ve  ilerde kendilerini  birçok  nimetten  faydalandıracağımız,  sonra  da  bu  yüzden kendilerine   tarafımızdan   acıklı   bir   azap   dokunacak   nice   ümmetler vardır.-
49  -  İşte  bunlar  (Nuh  ile  ilgili  anlatılanlar),  sana  vahyettiğimiz  gayb haberlerindendir. Bunları sen ve kavmin bundan önce bilmiyordunuz. Şu hâlde sabret. Şüphesiz akıbet, takvalı davrananlarındır. 
50-52  - Ad’a da kardeşleri Hud’u...  (gönderdik). O, dedi ki:  “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka ilâh yok. Siz uydurmacılardan başka  bir  şey  değilsiniz.  Ey  kavmim!  Buna  karşılık  ben  sizden  bir  ücret istemiyorum.   Benim   ecrim   ancak   beni   yaratan   üzerinedir.   Hâlâ akıllanmayacak mısınız? Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra 
O`na   tövbe   edin   ki,   üzerinize   gökten   bol   bol   göndersin   ve   sizi kuvvetinize   kuvvet   katarak   çoğaltsın.   Ve   günahkârlar   olarak   sırt çevirmeyin.” 
53-57 - Onlar dediler ki: “Ey Hud! Bize bir açık kanıt ile gelmedin. Ve biz senin  sözünle  ilâhlarımızı  terk  edecek  değiliz.  Biz  sana  inananlar  da değiliz.  Ancak  ‘Tanrılarımızdan  bazısı  seni  fena  çarpmış’  diyebiliriz.”  O (Hud) dedi ki: “Şüphesiz ben Allah’ı şahit tutuyorum, siz de şahit olun ki ben, Allah’ın astlarından O’na ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Hadi öyleyse hepiniz bana tuzak kurun, sonra beni hiç bekletmeyin. Şüphesiz ben gerçekten, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim.   Onun,   perçeminden   yakalayıp   denetlemediği   hiçbir   dabbeh (hareket eden canlı) yoktur. Şüphesiz ki benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir.  Buna   rağmen   yine  de   sırt  çevirirseniz,   ben  size  ne  ile gönderilmişsem,  işte  onu  tebliğ  ettim.  Ve  benim  Rabbim,  sizin  yerinize başka bir kavmi halife yapar. Ve siz O’na hiçbir şeyce zarar veremezsiniz. Hiç şüphesiz Rabbim, her şeyi koruyup gözetendir.” 
58 - Ve ne zaman ki emrimiz geldi, Hud`u ve onunla birlikte iman etmiş olan kişileri, tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, Biz onları çok ağır bir azaptan da kurtardık. 
59,  60  -  Ve  işte  bu,  Rabblerinin  ayetlerine  kafa  tutan,  O’nun  elçilerine isyan  eden  ve  her  inatçı  zorbanın  emrine  uyan  Ad’dır.  Bu  dünyada  ve kıyamet  günü  arkalarına  lânet  takıldı.  Haberiniz  olsun!  Ad,  Rabblerini inkâr ettiler. Haberiniz olsun! Hud’un kavmi olan Ad’a uzaklık verildi. 
61,  62  -  Semud’a  da  kardeşleri  Salih’i...  (gönderdik).  O,  dedi  ki:  “Ey halkım!   Allah’a   kulluk   edin.   Sizin   için   O’ndan   başka   ilâh   yok.   Sizi yeryüzünden  oluşturan  ve  size  orada  ömür  geçirtendir.  Artık  O’ndan mağfiret isteyin. Sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim Karib`dir (çok yakındır),   Mucib`dir (cevap   verendir).”   Dediler   ki: “Ey   Salih!   Sen, 
bundan   önce   aramızda   aranan/   ümit   beslenen   bir   kişi   idin.   Şimdi kalkmış,     atalarımızın     kulluk     ettiklerine     kulluk     etmemizi     mi yasaklıyorsun? Ve hiç şüphesiz biz, bizi çağırdığın şey hakkında kafaları karıştıran bir kuşku içindeyiz.” 
63,  64  -  O  (Salih)  dedi  ki:  Ey  kavmim!  Eğer  ben  Rabbimden  apaçık  bir delil  üzerinde  isem  ve  O  bana  kendinden  bir  rahmet  vermişse…  Bu durum  karşısında  O’na  asi  olursam  beni  Allah’tan  kim  korur?  O  zaman sizin  de  bana  zarardan  başka  katkınız  olmaz.  Ve  ey  kavmim!  İşte  size ayet olarak Allah’ın nakası  (beş yaşında, yavrulu, bol sütlü dişi devesi). Artık    onu    bırakın,    Allah’ın    yeryüzünde    yesin.    Ve    ona    kötülük dokundurmayın; sonra sizi yakın bir azap yakalayıverir. 
65 - Derken, onlar, onu (nakayı) inciklerinden keserek öldürdüler. Bunun üzerine o  (Salih) dedi ki:  “Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. İşte bu, yalanlanmayacak bir vaattir.” 
66  -  Artık  ne  zaman  ki,  emrimiz  geldi,  Salih’i  ve  onunla  birlikte  iman etmiş   olan   kişileri,   tarafımızdan   bir   rahmetle   kurtardık.   O   günün perişanlığından  da  kurtardık.  Hiç  şüphesiz  ki  senin  Rabbin,  O  güçlü, mutlak üstün olandır. 
67  - Ve o zalimleri, korkunç bir gürültü yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar. 
68  -  Sanki  orada  hiç  zengince  yaşamamışlardı.  Haberiniz  olsun!  Hiç şüphesiz  Semud  kavmi  gerçekten  Rabblerini  inkâr  ettiler.  Haberiniz olsun! Semud için uzaklık verildi. 
69   -  Ve  ant  olsun  ki,  İbrahim`e  de  elçilerimiz  müjde  ile  geldiler, “Selâm!”   dediler.   O; “Selâm!”   dedi   de   saf   hale   getirilmiş   buzağıyı getirmeye gecikmedi. 
70  -  Sonra  da  onların  ona  uzanmadığını  görünce,  onları  yadırgadı  ve içinde onlara karşı bir korku uyandı. Onlar; “Korkma, şüphesiz biz Lut’un kavmine gönderildik.” dediler. 
71  -  Ve  onun  (İbrahim`in)  karısı  ayaklanmıştı,  gülüverdi.  Sonra  ona İshak`ı, İshak`ın arkasından da Yakub`u müjdeledik. 
72 - O (İbrahim’in karısı) Dedi ki: “Vay be! Ben mi doğuracağım! Ben bir “acuz”um  (kocası  işe  yaramaz  bir  zavallıyım,  bahtsız  bir  karıyım).  Şu kocam da yaşlı bir adam iken! Şüphesiz bu, çok tuhaf bir şey!” 
73 - Onlar (elçiler); “Sen Allah`ın işinden dolayı mı şaşıyorsun? Allah`ın rahmeti ve bollukları üzerinizdedir. Ey ev halkı! Şüphesiz ki O, Hamid’tir (övülmeye lâyıktır), Mecid’tir (cömertliği boldur).” dediler. 
74  -  Sonra  İbrahim’den  korku  iyice  geçip  gidince  ve  kendisine  müjde gelince, Bizimle Lut kavmi hakkında mücadeleye başladı. 
75  -  Şüphesiz  İbrahim,  çok  yumuşak  huylu,  çok  ah  vah  eden  (yufka yürekli), yönelen biri idi. 
76  -  -“Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Şüphesiz Rabbinin emri kesin olarak geldi ve hiç şüphesiz onlar; onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap gelecektir.-
77 - Ve ne zaman ki, elçilerimiz Lut’a geldiler, bunlar yüzünden o üzüldü, bunlar  yüzünden  kolu  daraldı	(sıkıntıya  düştü)  ve	“Bu,  müthiş  bir gündür.” dedi.
78  - Ve onun kavmi hızlıca ona geldiler. Onlar daha önce de çirkinlikler yaparlardı.  O  (Lut);  “Ey  kavmim!  İşte  bunlar  kızlarım.  Onlar  sizin  için daha temizdirler. Gelin Allah’a takvalı davranın, beni misafirlerim ile ilgili olarak rezil rüsvay etmeyin. Sizden hiç reşit  (aklı başında) bir adam yok mu?”dedi. 
 
79  -  Onlar;  “Hiç  şüphesiz  sen,  senin  kızlarında  bizim  için  herhangi  bir hak olmadığını bildin. Ve şüphesiz ki sen bizim ne istediğimizi kesinlikle biliyorsun.” dediler. 
80  -  O  (Lut);  “Keşke  size  karşı  bir  gücüm  olsaydı,  ya  da  çok  çetin  bir rüküne (ulaşılmaz bir bölgeye/güçlü bir topluma) sığınabilseydim.” dedi. 
81 - Onlar (misafir elçiler); “Ey Lut! Şüphesiz ki, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar  sana  asla  dokunamayacaklar.  Sen,  gecenin  bir  parçasında  ailenle birlikte  hemen  yola  çık.  Ve  içinizden  hiç  kimse  geri  bakmasın,  eşin başka.  Şüphesiz  onlara  isabet  eden  ona  da  isabet  edecektir.  Şüphesiz vaat  edilenin  zamanı,  sabah  vaktidir.  Sabah  vakti  yakın  değil  mi?” dediler. 
82, 	83  -  Nihayet  emrimiz  gelince,  oranın  üstünü  altına  getirdik.  Ve üzerlerine,  istif  edilmiş  pişmiş  çamurdan  Rabbinin  katında  işaretlenmiş taşlar yağdırdık. Ve bunlar, zalimlerden uzak değildir. 
84-86  -  Medyen’e  de  kardeşleri  Şuayb’i…  (gönderdik).  O  (Şuayb);  “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka ilâh yoktur. Ölçeği ve teraziyi eksik tutmayın. Şüphesiz ben sizi hayır ile görüyorum. Ve ben kuşatacak  bir  günün  azabından  sizin  için  korkuyorum.  Ve  ey  kavmim! Ölçerken   ve   tartarken   adaleti   yerine   getirin.   İnsanların   eşyalarını eksiltmeyin ve yeryüzünde fesatçılar olarak fenalık etmeyin. Eğer mümin iseniz, Allah’ın bıraktığı  (helâlinden size ihsan ettiği kâr) sizin için daha hayırlıdır. Ve ben sizin üzerinize bir koruyucu değilim.” dedi. 
87 	-   Onlar   dediler   ki: 	“Ey   Şuayb,   atalarımızın   taptıklarını   veya mallarımızda  dilediğimizi  yapmayı  terk  etmeyi  sana  senin  salatın  mı emrediyor?   Şüphesiz   sen   yumuşak   huylusun   ve   aklı   başında   bir adamsın.” 
88-90  -  O  (Şuayb);  “Ey  kavmim!  Gördünüz  mü  (hiç  düşündünüz  mü)? Şayet ben Rabbimden bir delil üzerinde bulunuyorsam ve şayet bana, O kendi katından güzel bir rızk ihsan etmişse!? Ve Ben size karşı çıkmakla sizi   menettiğim   şeylere   kendim   düşmek   istemiyorum.   Ben   sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmeyi istiyorum. Muvaffakiyetim de ancak Allah iledir. Ben yalnızca O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yönelirim. Ve ey  kavmim!  Bana  karşı  gelmeniz  sakın  sizi,  Nuh  kavminin  veya  Hud kavminin   veya   Salih   kavminin   başlarına   gelen   musibetler   gibi   bir musibete   uğratmasın.   Ve   Lut   kavmi   sizden   pek   uzak   değildir.   Ve Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz ki, benim Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.” dedi. 
91 - Onlar 	(Şuayb’in   kavmi)   dediler   ki: “Ey   Şuayb!   Biz   senin söylediklerinin çoğunu iyice anlamıyoruz. Seni içimizde çok zayıf olarak görüyoruz.  Eğer  senin  grubun (akrabaların,  taraftarların)  olmasaydı mutlaka  seni  recm  ederdik  (taşa  tutar  öldürürdük).  Ve  senin  bize  karşı hiçbir üstün gücün (galip gelecek durumun) yoktur.” 
92,93-   O	(Şuayb);	“Ey   kavmim!   Benim   grubum	(akrabalarım,taraftarlarım)  size  karşı  Allah’tan  daha  mı  güçlü/  değerli?  Ve  O’nu (Allah’ı)  arkanıza  atılmış  bir  şey  edindiniz.  Şüphesiz  ki,  Rabbim  bütün yaptıklarınızı   çepeçevre   kuşatıcıdır.   Ve   ey   kavmim!   Var   gücünüzle yapacağınız  ne  varsa  yapın!  Şüphesiz  ben  yapanım.  Perişan  edecek 
azabın kime geleceğini ve yalancının kim olduğunu yakında bileceksiniz. Gözetleyiniz, şüphesiz ben sizinle beraber gözetleyiciyim.” dedi. 
94-  Ve  ne zaman ki, emrimiz geldi, Şuayb’i ve onunla birlikte inanmış olan  kişileri,  tarafımızdan  bir  rahmet  ile  kurtardık.  Ve  o  zalim  kişileri korkunç bir gürültü yakaladı da yurtlarında çöküp kaldılar. 
 
95-  Sanki  onlar  orada  hiç  yaşamadılar.  Haberiniz  olsun!  Semud  kavmi nasıl uzaklaştı ise Medyen’e de öyle uzaklık vardır. 
96,97 - Ant olsun ki Biz Musa`yı da ayetlerimizle ve apaçık bir belge ile Firavun   ve   ileri   gelenlerine   gönderdik	(elçi   yaptık).   Ama   onlar Firavun`un   emrine   uydular.   Hâlbuki   Firavun`un   emri   reşit	(aklı çalıştıran, doğruya ulaştıran)   değildir.
98	-   O   (Firavun)   kıyamet   günü,   kavminin   önüne   düşer.-Artık o (Firavun), bunları (kavmini) ateşe götürmüştür. O varılan yer de ne kötü bir yerdir!-
99  -  Ve  bunda  (bu  dünyada)  ve  kıyamet  gününde  lânetle  izlendiler  -verilen bu vergi ne kötü vergidir!-
100 - İşte bu, kentlerin ciddî haberlerindendir. Biz onu sana anlatıyoruz; onlardan ayakta olan ve biçilmiş ekin olan da vardır. 
101  -  Ve  onlara  Biz  zulmetmedik;  fakat  onlar  kendilerine  zulmettiler. Onun   için   Rabbinin   emri   geldiğinde,   Allah’ın   astlarından   taptıkları tanrıları,  onlara  hiçbir  şey  sağlamadı  ve  onlara  ziyandan  başka  bir  şey arttırmadılar. 
102  - Ve Rabbin, zalim olan kentleri yakaladığında, onun yakalayışı işte böyledir. Şüphesiz O’nun yakalaması pek acıklıdır, çok çetindir! 
103  -  Şüphesiz ahiret azabından korkan kimseler için bunda muhakkak ki, bir ayet (ibret) vardır. O, insanların kendisi için toplandığı bir gündür ve mutlaka görülecek bir gündür. 
104 - Ve Biz onu sadece belli bir süreye kadar erteliyoruz. 
105 	-   O   gün geldiğinde   O’nun (Allah’ın)   izni   olmadan   hiç   kimse konuşmaz.  İşte  o gün  onlardan  (insanlardan)  bir  kısmı bedbaht  ve  (bir kısmı da) mutludur. 
106,  107  -  İşte  şu  bedbaht  olanlar  cehennem  ateşi  içindedirler.  Onlara orada  iç  çekme  ve  hıçkırma  vardır.  Gökler  ve  yer  durdukça  onlar  da  o ateşte   sürekli   kalacaklardır. -Ancak   Rabbinin   dilediği   müstesna.-Şüphesiz Rabbin dilediğini en üst seviyede yapandır. 
108 - Ve şu mutlu olanlara gelince, onlar da gökler ve yer durdukça ardı arkası kesilmeyen bir ikram olarak cennettin içinde sürekli olmak üzere kalacaklardır. -Ancak Rabbinin dilediği müstesna.-
109 - O hâlde sakın şunların ibadet ettikleri şeylerden şüphe içinde olma! Onların  ataları  daha  önce  nasıl  ibadet  ediyor  idiyseler  bunlar  da  öyle ibadet   ediyorlar.   Şüphesiz   Biz   de   kendilerine   nasiplerini   kesinlikle eksiksiz öderiz. 
110 - Ve ant olsun ki Biz, Musa’ya Kitap’ı verdik de onda ihtilâfa düşüldü. Eğer Rabbinden daha önce verilmiş bir Söz olmasa idi, elbette aralarında gerçekleştirilirdi.  Ve  onlar  şüphesiz,  bundan  (Kur’an’dan)  kuşkulu  bir şüphe içindedirler. 
111  -  Ve  şüphesiz  ki,  hepsi  öyle  kimselerdir  ki,  onların  yaptıklarının karşılığını   Rabbin   kendilerine   tam   ödeyecektir.   Şüphesiz   O,   onların yaptıkları şeylere hakkıyla haberdardır (bilgi sahibidir). 
112  - İşte bundan dolayı emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Beraberindeki tövbe  edenler  de  (doğru  olsunlar).  Ve  aşırı  gitmeyin!  Muhakkak  ki  O (Allah), bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir. 
113 	-   Ve   zulüm   yapan   kimselere   meyletmeyin,   sonra   size   ateş  dokunuverir.    Ve  sizin  için  Allah’ın  astlarından  veliyler  yoktur.  Sonra yardım göremezsiniz. 
 
114  - Ve gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde namaz kıl; çünkü    iyilikler    kötülükleri    giderir.    Bu,    öğüt    alanlara/    Allah’ı unutmayanlara bir öğüttür. 
115   -   Ve   sabret!   Çünkü   Şüphesiz   Allah muhsinlerin (iyilik-güzellik üretenlerin) ecirlerini yitirmez.
116  -  İşte  sizden  önceki  devirlerden  bakıyye  sahipleri  (akıllı  insanlar, kitap ehli) yeryüzünde bozgunculuktan vazgeçirmeye çalışsalardı! Fakat onların  içinden  kurtardığımız  pek  az  kimse  bunu  yaptı.  O  zulmeden kişiler ise şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve suçlular oldular. 
117  -  Ve  senin  Rabbin,  halkları  ıslahatçı  (düzeltici,  reformist)  iken,  o memleketleri haksız yere/ zulüm sebebiyle helâk edecek değildir. 
118, 119   -  Eğer  Rabbin  dileseydi,  insanları  elbette  tek  bir  ümmet (önderli topluluk) kılardı. Oysa Rabbinin rahmet ettiği kişiler hariç onlar anlaşmazlığı   sürdürmektedirler. Onları işte bunun   için   yarattı.   Ve Rabbinin Söz’ü;  “Ant olsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan, onların tümünden dolduracağım.” tamamlanmıştır. 
120  -  Ve  elçilerin  haberlerinden  kalbini  yatıştıracak  olanlardan  hepsini sana kıssa olarak anlatıyoruz. Ve bunda sana bir hakikat, müminlere de bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir. 
121,  122  -  Ve  iman  etmeyen  o  kişilere  de  ki:  “Elinizden  geleni  geri koymayın!     Şüphesiz     biz     yapanlarız.     Bekleyin!     Şüphesiz     biz bekleyenleriz.” 
123  -  Ve  göklerin  ve  yerin  gaybı  sadece  Allah’a  aittir.  Ve  tüm  iş/  oluş yalnızca  O’na  döndürülür.  O  hâlde  O’na  kulluk  et,  O’na  tevekkül  et.  Ve Rabbin,   sizin   yapmakta   olduklarınızdan   gafil (habersiz,   duyarsız) değildir.
[SIZE=\\\\\\\\\\\\\\\"1\\\\\\\\\\\\\\\"]
Kaynak
Hakkı Yılmaz - Meal Tebyin[/size]