Sayın Araştıran.
Hasan Akçay'ın cevap vereceğini zannetmiyorum. İnşallah beni yanıltır.
Biz bu yazının ikinci sahifesinde "ne savaşı? Nereden çıkarıyorsunuz?" diyerek savaş ortamından bahsedenleri kınamıştık. Bunda kararlıyız. Bu ayetler savaş ortamında yapılması gerekenleri anlatmıyor. Savaş veya savaş ortamı ve cihat ve savaş seferini gerektiren bir durum yok.
Meselâ: Nisa-94. ayette "Allah için SEFERE çıktığınızda" denilen ayette "sefer" kelimesi yok.
Meselâ: Nisa-95 "sefer" kelimesi yok.
Meselâ: Nisa-101'de "yeryüzünde seferdeyken" diye geçen ifadede "seferdeyken" ifadesi yok.
Yani velhasıl ağızlarından salyalar akarak düşman arayan silahlı Müslümanlar yok, can pazarı, düşmanlarla sarılmış bir durum, silahlı çarpışmanın geçtiği bir savaş cephesi yok. Bu ifadeler sünnetçilerin kendi dinlerini dayandırdıkları "iki rekat" iddialarına dayanak bulma çabaları neticesi Allah'ın dinini bozmalarıdır.
Bakın Nisa-94. ayette "darabe" diye bir kelime var. Bu kelimeyi darb etmek/vurmak diye çeviriyorlar.Mesela darphanede metal pul üzerine bir vurgu ile iz bırakarak pulu paraya çevirmek. İşte biz de bu kelimeyi, kişinin kendi özelliklerinin/burada İslam Dininin dini bilgilerinin aktarımının karşısındakinde kalıcı iz bırakacak etkisi olarak da tercüme edebiliriz.
Şimdi de Nisa-98. ayeti okuyun. Bunlar "siz iman etmiş değilsiniz denemiyecek" olan mücbir/mecbur bırakan sebepten dolayı mesela kötürüm olup da ona bakan kızı veya eşi vs. gibi göç edememişleri düşünün. Allah Müslümanlığa yatkın bu kişileri Müslümanlığın gelişmelerinden, Allah kendi rahmetinden mahrum, kaderleriyle baş başa bırakır mı? Onlara bir yardım göndermez mi? Nisa-101. ayetini bir de bu bakış açısıyla değerlendirin.(Nisa-102 ve 103 hakkında bilahare yazmaya çalışacağım)
Saygılarımla.
Galip Yetkin
Konu galipyetkin tarafından (19. November 2020 Saat 09:35 AM ) değiştirilmiştir.
|