Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.076
Tesekkür: 3.618
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
|
Selamun aleyküm, değerli bartsimpson kardeşim,
Hasan Akçay kardeşimizle olan yazışmalarınızdaki sözkonusu "avret" sözcüğü ile ilgili oluşan soruları gidermeye yardımcı olur düşüncesiyle:
عور - 'avr sözcüğünden türeyen عورة - 'avret –çoğulu, عورات'tır - 'avrât'tır– sözcüğü, lügatte "yarık, yırtık, açık, gedik, korumasız" demektir. İlk vaz'ı, "ağızdaki ön dişlerin gedikliği" anlamındadır. [102–19] Lisânu'l-Arab, “Avr” mad.
Sözcüğün Kur'ân'da hangi anlamda kullanıldığını görmek için, sözcüğün geçtiği diğer Âyetlere de bakılması gerekir:
(Ahzâb: 13) Ve hani bunlardan bir grup, "Ey Yesrib [Medine] halkı! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün" diyorlardı. Onlardan bir kısmı da, "Evlerimiz gerçekten savunmasızdır ['avret'tir]" diyerek peygamber'den izin istiyorlardı. Hâlbuki onlar [evleri] savunmasız ['avret] değildi. Onlar, sadece kaçmak istiyorlardı.
(Nur: 58) Ey iman etmiş kimseler! Yemînlerinizin sahip olduğu kimseler, sizden erginlik yaşına gelmemiş olanlarınız üç durumda; sabah salâtından önce, öğle vaktinde elbisenizi çıkardığınızda, ışa [gece] salâtından sonra izin istesinler. Bunlar sizin için üç avrettir [açık ve korumasız, üç zamandır]. Bunlar dışında ne size ne de onlara bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, bazınız bazınızın üzerindedir. Allah, Âyetleri size işte böyle açığa koyuyor. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.
Görüldüğü gibi "avret" sözcüğü, Ahzâb Sûresinin 13. Âyetinde 2 kez geçmekte ve her ikisinde de "açık, korumasız" anlamında kullanılmaktadır.
Nur Sûresinin 58. Âyetinde ise çoğul hâliyle "avrât" olarak geçen sözcük, bu kez insanların korumasız, savunmasız pozisyonunu anlatmak için kullanılmış ve sabah salâtı öncesi, kaylûle denilen öğle vaktindeki uyku zamanı ve yatsı salâtı sonrası, üç avret olarak nitelenmiştir. Gerçekten de kişiye özel bu zamanlar; korunma, savunma, kendine çeki düzen verme imkânının olmadığı zamanlardır.
Yukarıdaki Âyetlerden "avret" sözcüğünün, "muhkem olmayan, sağlam olmayan, kendini koruyamayan" anlamlarında kullanıldığı kesin olarak öğrenildikten sonra, Nur Sûresindeki, "avrâtu'n-nisâ" [kadınların avretleri] tamlamasının daha kolay anlaşılması mümkündür. "Avrâtu'n-nisâ" tamlamasındaki "avret" sözcüğü de, aynı anlamda olup, kadınların korunmasız, karşı koyamayan, savunma yapamayan yerleri için kullanılmıştır. Kadınların bu pasif organları ise, cinsel organı ile makatıdır. Çünkü bu organlar; el, ayak ve göz gibi kendisini dış etkilere karşı koruyamaz, harici etkilere tepki veremez; müdahalelere karşı pasiftir.
Kadının avreti konusunda rivâyetlerden kaynaklanan onlarca görüş üretilmiş, mezhepler de birbirinden farklı olarak değişik avret yerleri benimsemişlerdir. Meselâ, Mâlikîler avreti, "galiz[birinci dereceden] avret" ve "hafif[ikinci dereceden] avret" olmak üzere iki kısıma ayırmışlar, cinsel organ ile makatı galiz avret, ziynet sayılan organları da hafif avret olarak kabul etmişlerdir. Mâlikîlerdeki bu anlayışın, yani ziynet sayılan yerlerin ikinci dereceden avret olduğu anlayışının, daha takvâlı bir hayatın amaçlanmasına yönelik, ihtiyatlı bir görüş olarak değerlendirilmesi mümkündür. Fakat bu konudaki yorumcuların ekserisi, kadındaki avreti diz ile göbek arasındaki bölge olarak kabul etmişlerdir. Bizce bu sınır, hem Âyetteki organları hem bu organlara yaklaşma sınırlarını içine aldığından kabule en şayan olanıdır. Ama Âyetin açık ifadesi de kesin olarak bilinmeli ve aksi iddia edilmemelidir. Çünkü eğer Allah isteseydi bu konuda da – Mâide Sûresinin 6. Âyetinde olduğu gibi– milimetrik sınırlar belirlerdi. Kur'ân'da böyle sınırlar belirlenmediğine göre, ayrıntıların değerlendirilmesi Yüce Allah tarafından kullara bırakılmış demektir. Zaten bu konudaki görüşlerin çokluğu ve birbirinden farklılığı da konunun Allah tarafından kullara bırakılmış olmasındandır.
Bu açıklamalardan sonra konumuz olan Âyetteki, kadınların avretlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar ifadesine dönülecek olursa, burada bizce, kadınlarının cinsel organlarının işlevlerini henüz öğrenmemiş, bunu anlayabilecek yaşa gelmemiş çocuklar kastedilmektedir. Bu yaşlardaki çocukların cinsel organları da gelişmemiş olduğundan, karşılıklı olarak bir etkilenme söz konusu olmaz.
Kusursuzluk sadece Allah!a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
|