Uzman Üye
Üyelik tarihi: Nov 2008
Mesajlar: 157
Tesekkür: 33
17 Mesajina 28 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 18
|
Kur’ân, açıkça, “bilenlerle bilmeyenlerin bir olmayacağını” bildirmiş; “Allah’a saygı duymanın, Allah’tan sakınmanın bile ilimle olacağına dikkat çekmiştir. Her türlü bilimsel gelişme, Müslümanın imanını daha da güçlendirir. Ancak, iman ve akıl alternatif kavramalar olarak alındığı zaman, bilimsel faaliyetlerdi bile aklın yeterince etkin olmasını engelleyen bir durum ortaya çıkmaktadır. Bazı kimseler, din adına kendilerine sunulanları sorgulamak yerine, yanlışları bilimle ispatlama çabalarına girişebilmektedirler.
Diğer taraftan, iman ve aklın alternatif kavramlar olarak düşünülmesi, araştırmaya dayalı imana geçişi engellemekte ve Müslümanların saf dinî duygularının kötü niyetli kimseler tarafından sömürülmesini kolaylaştırmaktadır. Ayrıca, korkulan ve sevilen şeylerin putlaştırılmasına veya her şeyin dinleştirilmesine de kapı açmaktadır. İnsan, tanrılaştırdığı her şeyi, anlama menzilinin dışına çıkartmış olur. Tanrılaştırmakla yok etmek arasında bir bağlantı olduğunu farketmek pek de zor değildir.
d. İlmî Zihniyetin Önemsenmemesi
Bir kimyagerin, bir fizikçinin kendi alanında doğru düşünmesi, sosyal ilimlerle, beşerî ilimlerle uğraşanlara göre daha kolaydır. Çünkü, karşılarında, az çok bilinen, yeri ve ana nitelikleri belli olan nesneler vardır. Elde edilen bilgi, deney ve gözleme dayalıdır; doğruluğunun, ya da yanlışlığının tespit edilmesi her zaman mümkündür. Araştırıcının ön yargıları, bilgininin değerlendirilmesinde, teknolojik alana taşınmasında etkin olsa da, bilginin elde edilme sürecinde, birinci derecede yönlendirici değildir. Üstelik, aynı konuda araştırma yapan araştırıcıların ulaştıkları sonuçlar, diğer araştırıcıların geldikleri noktanın ne ölçüde isabetli olup olmadığını biraz olsun gösterebilir. Müspet ilimler, ya ada tabiî bilimler alanında araştırma yapan bir araştırıcının, istediği kadar deney ve gözlem yapma hakkı vardır.
Sosyal, ya da diğer adıyla beşerî bilimlere gelince iş değişmektedir. Her şeyden önce, obje de, süje de insandır. İnsanoğlu, yine insanoğlunun, yapıp etmelerini, başarılarını, duygularını, düşüncelerini, tecrübelerini, kısaca insanı anlamaya çalışmaktadır. Bu alanda doğru bilgiye ulaşmak, başka alanlara göre çok daha zordur. Hele din gibi, insanı temelden kavrayan ve kuşatan bir alan söz konusu olduğunda, araştırıcının işi fevkalade zorlaşmaktadır. Her bilgi, hem araştırıcının dünyasında, hem de araştırma konusu olan insanların dünyasında birtakım çözülme ve yeniden yapılanmalara yol açmaktadır. Ön yargılar, araştırmanın istikametini ve sonuçlarını doğrudan etkileyebilmektedir. Dinden çıkma korkusu, dindar araştırının elini kolunu bağlayabilmektedir. İdealizasyon, gerçeklerin görülmesini engellemektedir. Rasyonalizasyon, çelişkilerin hem gizlenmesine, hem de kalıcı bir etkinlik kazanmasına yol açmaktadır.
Beşerî bilimlerin kendine özgü mantığını kavrayamayan insanların, “insan”la ilgili, genel geçer nitelikli, sağlıklı tahliller yapmaları biraz zordur. Hele Türkiye gibi, beşerî bilimlerin, ne devlet, ne de “aydın” tarafından yeterince önemsendiği, toplumun nabzını tutacak, yöneticilere istikâmet verecek sosyologların, psikologların ve teologların olmadığı, ya da bunların seslerinin çıkmadığı ülkelerde, “her şeyi bilen” (!) insanların gürültüsü ortalığı doldurmakta, sorunlar gittikçe daha da karmaşık hale gelmektedir.
Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu bütün sorunların, dinle ve dinî değerlerle bir bağlantısı mutlaka vardır. Sorunların temelinde, din konusunda doğru bilgi sahibi olmamak yatmaktadır. Dinî tabulaştıran dindar insan da, dindar insanın her davranışını “irtica” olarak anlayan insan da dinin ne olduğunu bilmemektir. Din konusunda doğru bilgilenme sorunu aşmadan, sorunlarımız üstesinden gelebilmemiz ve kalıcı çözümler üretmemiz biraz zordur.
Din, insanlara temel iletişim kodlarını verir. Din hakkında doğru bilgi sahibi olmak, mutlaka dindar olmayı gerektirmez. Din hakkında doğru bilgi sahibi olan bir ateistle, bilinçli ve bilgili bir dindarın diyalog kurması, birbirini anlaması her zaman imkan dahilindedir. Ne bilgisiz bir dindarla bir dinsiz, ne bilgisiz bir dinsizle bir dindar, sağlıklı iletişim kurabilir. Doğru bilgi, iletişim kanallarının açık tutulmasını sağlar. Bilen insanların birbirlerini anlamaları, ortak noktaları bulmaları her zaman mümkündür.
Türkiye’de, dindar insanların, zihniyet planında ciddi sorunları vardır. İslâm dini hakkında doğru bilgi sahibi olmamaktan kaynaklanan “dinden çıkma korkusu”, radikal eğilimlerin ve bazı davranış bozukluklarının ham maddesidir. Bu korkudan kurtulabilmek için, öncelikle İslâm hakkında ilmî nitelikli bilgiye ihtiyaç vardır. Aynı şekilde “dinden korkan” insanların da İslâm dini hakkında doğru bilgi sahibi olmamalarından kaynaklanan, ilmî zihniyet eksikliği şeklinde kendini gösteren ciddi sorunları vardır. Çözüm, öncelikle İslâm hakkında ilmî nitelikli doğru bilgi sahibi olmaktan geçmektedir.
__________________
Düşünüp, tutabilmek adına; 'oku'mak !
|