Tekil Mesaj gösterimi
Alt 29. March 2009, 06:23 PM   #8
Umar
Uzman Üye
 
Umar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Nov 2008
Mesajlar: 157
Tesekkür: 33
17 Mesajina 28 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 18
Umar will become famous soon enoughUmar will become famous soon enough
Standart

a. Osmanlı Devleti’nden Devraldığımız Mirasla İlgili Hesaplaşma Yapılmamış ve Defterler Henüz Kapanmamıştır


aa. Siyasî Miras


Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’nın mirası üzerinde kurulmuştur. İmparatorluktan Cumhuriyete geçilmiştir. Ancak, gerek halkımız, gerekse siyasîlerimiz, hâlâ Osmanlı İmparatorluğu devam ediyormuşçasına düşünmekte, olayları, imparatorluk gözlüğü ile görmekte ve değerlendirmektedirler. Hiç kuşkusuz, bazen böyle düşünmeye ve değerlendirmeye ihtiyaç vardır; ancak, bunun alışkanlık haline getirilmesi, üstelik de, “çöküş sürecindeki zihniyet” ile hareket edilmesi, bizi gerçeklerden uzaklaştırmaktadır. Siyasî parti liderleri, kendilerini imparator gibi görmekte, halkı da tebaaları olarak düşünmektedirler. Öyle zannediyoruz ki, siyasî liderlerin “ölünceye kadar lider” olma arzusu, toplumun da buna yatkın olması, söz konusu zihniyetin bir ürünü olarak görülebilir.
Türkiye, hâlâ demokrasi kültürünü üretememiştir. Bunun sebebi, demokrasi kültürünü üretecek olan “demokrat” zihniyete geçemeyişimizdir. Kültürü üretecek olan, bakış açısıdır; zihniyettir. Türkiye’de, “ben demokrasiyi çok severim, benim partim iktidar olursa” zihniyetinin egemen olduğunu görmezlikten gelemeyiz. Türk aydını, bir türlü demokrasiyi içine sindirememiştir; çünkü demokrat değildir. Batı’yı anlayamadığı için, Türk halkına üstten baktığı, onu küçümsediği için demokrat değildir. Eleştiriye kapalı olduğu için, demokrasiyi içine sindirememiştir. Dindar olan insanlarımız da, geleneğin esiri oldukları için, demokrasiden korkmuşlar; onun dine zarar vereceğini düşünmüşlerdir.


Cumhuriyetin, laikliğin ve demokrasinin üzerine oturacağı siyasî ve kültürel zemin, çok fazla önemsenmemiş; tarihimizden, bol miktarda mevcut olmasına rağmen, zemini sağlamlaştıracak bağlantı noktaları hiç aranmamıştır.


Cumhuriyet, laiklik ve demokrasinin, Türk toplumunun sahip olduğu değerlerle örtüşebileceği gerçeği, çoğu zaman göz ardı edilmiştir.


Türkiye’de, “demokrasi” kavramı sözlüğümüze girdiğinden beri, özellikle aydınlarımız, -belki de halka tepeden baktıkları için- demokrasiyi içlerine sindirememişler; sağlıklı demokrat olmayı pek başaramamışlardır.


Hilâfet kaldırılmış olmasına rağmen, “hilâfet”in İslâm’ın özü ile ilgili olmadığı gerçeği, insanımıza, bugün bile lâyıkıyla anlatılabilmiş değildir. Oysa, hilâfet kaldırılırken Mecliste yapılan tartışmalar, kitap haline getirilerek insanlarımızın önüne konulmuş olsaydı, dinî saiklerle Cumhuriyete ve demokrasiye karşı çıkanlar, bu tutum ve davranışlarının İslâmî nitelikli olmadığını kolayca görebilirlerdi. O dönemde yapılan tartışmaların seviyesi, şu sıralar konu hakkında konuşanların sergiledikleri seviye ile mukayese bile edilemeyecek derecede yüksekti.


Cumhuriyetin ilk yıllarındaki olağan dışı durumu, bunun gereklerini anlayışla karşılamak mümkündür. Ancak, çeyrek asırdır, geçiş dönemindeki koşullar içindeymişçesine davranmak, toplumun sağlıklı düşünmesini, sağlıklı bir demokrasi kültürü oluşturmasını engellemiştir.


Cumhuriyet, demokrasi ve laiklik, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yapılanması sürecinde köşe taşlarını oluşturan ana ilkelerdir. Bugün, hâlâ demokrasinin oturmadığı söyleniyorsa, hâlâ laiklik tartışılıyorsa, bu ilkelerin, hiçbir önyargıya kapılmadan, açık yüreklilikle gözden geçirilmesi gerektiğini kabul etmeliyiz. Toplumun bir kesimi, bu köşe taşlarına, hâlâ “Batı’dan ithal” ilkeler olarak bakabiliyorsa, bunun sebeplerinin iyi tespit edilmesi, Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin geleceği açısından büyük önem arz eder.


Türk milleti, devleti uğruna canını feda etmekten hiçbir zaman çekinmemiştir, çekinmez de. Ancak, Devlet, millet için varolduğu gerçeğini unutursa, kendisini sevecek insan bulmakta zorlanabilir. Bir asra yaklaşan Cumhuriyet tecrübemizde, devlet-millet diyalogunda zaman zaman ciddi kopukluklar olduğunu görmezlikten gelmek mümkün değildir. Milletin, devlete olan güveninin, milletin ısrarla direnmesine rağmen, sarsılmak istendiğini düşünmeden edemiyoruz. Türk milleti, dünyanın en köklü devlet geleneğine sahip milletlerinden birisidir. Devlet, bu geleneğin üzerine oturmak zorundadır.


Türk milletinin, cumhuriyetin, laikliğin ve demokrasinin kendisine sağladığı imkanlardan daha aşağısına razı olabileceğini düşünmek, bu millete saygısızlık olur. Bu milletin siyasî tecrübesi, dünya standartlarının üstünde bir demokrasi, dünya standartlarının üstünde bir laiklik üretmeye müsaittir. Ancak, şimdiye kadar milletimizin önüne, böylesi hedeflerin hiç konulmadığını hemen belirtmeliyiz. Demokrasi ve laiklik, en küçük bir rüzgarda söneceğinden korkulan bir mum gibi, fânus içinde korunmak istenmiştir. Bu durum, hem demokrasi kültürünün oluşmasını engellemiş; hem de birtakım insanların, laikliği bir prestij ve çıkar aracı olarak kullanmalarına imkan sağlamıştır.


Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’dan intikal eden siyasî mirasla, sağlıklı bir hesaplaşmayı, maalesef başaramamıştır. Demokrasi kültürü üretilememiştir. Bunun sebebi, “demokrat” olan insan tipini yetiştiremeyişimizdir. Din olgusu görmezlikten gelinerek, Müslüman insanı küçümseyerek demokrasi kültürü oluşturmak, kanaatimizce pek mümkün değildir.
__________________
Düşünüp, tutabilmek adına; 'oku'mak !
Umar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla