Uzman Üye
Üyelik tarihi: Nov 2008
Mesajlar: 157
Tesekkür: 33
17 Mesajina 28 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 18
|
Türkiye’deki din alanında ortaya çıkan muazzam bilgi boşluğunun sömürge ortamında kaleme alınmış, reaksiyoner tavırların ürünü olan eserlerle doldurulmuş olması, din alanında ödünç kavramlarla düşünen, tepkisel tavırları doğal karşılayan, hatta biraz özenen -o ülkeler açısından bu bir varlık belirtisidir- , taklitten hoşlanan, dinin insana kazandıracağın iç zenginliğinden çok, şekli yönü ile ilgilenen bir Müslüman insan tipinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu insan tipi, geleneği kutsallaştırmıştır.
Türkiye’deki bütün dinî guruplar, çok ciddi bir “kabuk değiştirme süreci”nin içine girmiştir. Bu, aynı zamanda, din anlayışının açılma ve berraklaşma sürecini de bünyesinde taşımaktadır. Müslüman, yavaş da olsa “din anlayışı”nı sorgulamaya başlamıştır. Ne var ki, bir sağlık belirtisi olan bu sorgulama, hâlâ bireysel çizgide devam etmektedir.
Ocak 1997’de Türkiye’nin gündemine bir bomba gibi inen, bazılarının “Ocak Sendromu” dedikleri tarikat tartışmalarında, dindar insanların çok iyi bir sınav verdikleri söylenemez. Oysa, ortaya çıkan olumsuzlukların buzdağının görünen kısmından sadece birkaç parça olduğunu bilen, fark eden insanların sayısı az olmasa gerektir. Bu “kabuk değiştirme süreci”ndeki tarikat guruplarının kendilerini yenileyebilmeleri, kokuşmuş anlayış biçiminden, kangren olmuş uzuvlardan kurtulabilmeleri için iyi bir fırsattı. Maalesef, komplo teorileriyle, medya düşmanlığı ile olumsuzluklar kamufle edildi ve yine çelişkiler akla uygun hale getirildi.
VI. Alevilik Olgusu’nun Tartışılabileceği Zemin
Alevilik,Türkiye’nin bir gerçeğidir. Ancak, konu ile ilgili bilimsel araştırmalar, maalesef yok denilecek kadar azdır. Oysa, Alevilik gibi,Türkiye’nin milli birlik-bütünlüğü açısından hayatî önem taşıyan,ülke gündeminde sürekli baş sıralarda yer bulan bir meselenin,bilimsel nitelikli doğru bilgi olmadan tartışılması, konuşulması,öyle zannediyoruz ki,faydadan çok zarar getirmektedir.Bir tartışmanın yararlı olabilmesi için,önce kullanılan kavramların ve tanımların belirgin hale getirilmesine;daha sonra da,en azından tartışmayı yürütmeye yetecek kadar ilmî içerikli bilgiye ihtiyaç vardır. Bilimsel nitelikli bilgi olmaksızın yapılan tartışmaların,problemlerin çözümüne yönelik ciddi katkı sağlayabileceğini söyleyebilmek, doğrusu pek mümkün değildir.
Alevilik olgusu hakkında gerekli olan bilimsel bilgi,öncelikle Aleviliğin mevcut durumunun tespitine ve doğuş sürecinin aydınlatılmasına yönelik olmalıdır. Ayrıca, Alevilikle ilgili ana kavramların,Alevilik olgusunun tarihî seyrine paralel olarak kazandığı ve yitirdiği içerikler de dikkate alınarak, bilimsel yöntemlerle ve doğru olarak tespit edilmesine ihtiyaç vardır. Doğru bilgi,sağlıklı bir tartışma zemininde,yapıcı ve doğruyu arayan,iyi niyetli insanlar sayesinde,sorunların kalıcı bir biçimde çözümlenmesini sağlayabilir. Doğru,hoşumuza gitmese de,işimize gelmese de doğrudur. Doğruları gizleyerek,gerçeklerden kaçarak bir yere varmak imkansızdır.
Biraz dikkat edecek olursak,başımızı ağrıtan sorunların önemli bir kısmının,doğru ve sağlam bilgi eksikliğinden kaynaklanmış olduğunu hemen fark edebiliriz. Alevilik olgusu hakkındaki bilgi boşluğu,-Alevi olsun olmasın-,gerçekleri görebilen,aklı başında olan her insanın açıkça dile getirdiği bir husustur. Alevilik hakkında yüzlerce kitap neşredilmiş olmasına rağmen,bunların büyük çoğunluğunun ilmî nitelikten yoksun olduğunu görebilmek için,kitapların sayfalarına şöyle bir göz atmak yeterlidir. Kitapların ve yazılıp çizilenlerin önemli bir kısmı,bilgi boşluğundan ve kaostan yararlanmak isteyen bazı kimselerin,kendi ideolojileri doğrultusunda,yeni yapılanmalar peşinde koştuklarını düşündürmektedir. Bazı araştırıcılar,açıkça,”Aleviliğin başlı başına bir din” olduğunu şöyle ifade etmektedirler:”Karşılaştırmalardan görüleceği üzere Alevilik,Müslümanlık değildir. Olması da mümkün değildir. Müslümanlığın bir mezhebi ya da kolu olsaydı,çoktan Müslümanlığın içerisinde eriyip gitmiş olacaktı. Alevilik,kendine has özellikleriyle,kendi başına bir inanç sistemidir. Başlı başına bir dindir”.(Şelva Dersim,Alevilik,Pir Dergisi,Yıl 1,Sayı 1 Aralık 1994,s.8) .Bazıları,Aleviliğin kökeninde , Mazda İnancının ve Zerdüşt Öğretisinin bulunduğunu (Bk.E.Xemgin,Aleviliğin Kökenindeki Mazda İnancı ve Zerdüşt Öğretisi,İstanbul 1995),iddia edenler olduğu gibi,”Alevilik,T.C. gerçekliğinin karşıtıdır” diyerek meseleyi “Kürt Aleviler”le irtibatlandırıp şöyle devam edenler de vardır: ”Kemalizm,Aleviliğe özgürlük getirmemiştir. Alevilerin inançlarını ve Kürt Alevilerin kimliğini yasaklamıştır. Sünni devlet egemenliği yanında,kayıtsız şartsız Türk şoven-ırkçı egemenliğini eklemiştir. Bu açıdan Kemalizmin ve devletin Alevilere saldırısı, Osmanlı’dan daha güçlü ve köklüdür. Aleviliği ve Kürt Aleviliğini temsil edenler Koçgiri ve Dersim’de direnmişlerdir. Kemalizme karşı ilk çıkışı yapan Koçgiri Alevileridir ve Kürdistan’da Kemalizme en son teslim olan Dersim Alevileridir”(Ali Dersimli, Zülfikar,Sayı 1,Haziran 1994,s.9).”Anadolu Aleviliği”nin bir “masal” olduğunu söyleyip,Aleviliğin aslının Ca’ferilik olduğunu iddia eden,Alevileri Ca’ferileştirmek isteyenler vardır (Bk.Teoman Şahin, Alevilere Söylenen Yalanlar-Bektaşilik Soruşturması 1,Ankara 1995).
Bu arada,Doğu Bloku çöktükten sonra işsiz ve malzemesiz kalan bazı eski tüfek Marksistlerin de,kendi ideolojileri doğrultusunda,Alevilikte ateist bir yapılanma için savaş verdikleri gözden kaçmamaktadır.
__________________
Düşünüp, tutabilmek adına; 'oku'mak !
|