Tekil Mesaj gösterimi
Alt 6. April 2009, 10:11 AM   #9
Umar
Uzman Üye
 
Umar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Nov 2008
Mesajlar: 157
Tesekkür: 33
17 Mesajina 28 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 18
Umar will become famous soon enoughUmar will become famous soon enough
Standart

POLİTİK ÇATIŞMALAR

İbni Sad (ölm.230/845), Malik İbni Enes (ölm.179/795),Tayalisi(ölm.203/818), humaydi(ölm.219/834),İbni Hanbel(ölm.241/855) gibi orjinal kaynaklarda yapılacak bir incelemeyle, raşit halifelerin kendi idarelerinde ancak pek az sünnet uygulaması yaptıkları görülecektir. "Peygamberin sünneti" tabiri ise, asla Peygamber tarafından kullanılmamıştır ve ancak onun vefatından çok sonra idareyi devralan, halife Ömer bin Abdülaziz (ölm.720) tarafından ilk kez kullanılmıştır. Fakat daha sonra, İbni Kayyım (ölm.691) gibi kaynaklar,Halife Ebu Bekir ve Ömer'in isimlerini sünnet uygulamaları ile birlikte anmaya başlamıştır. Açıktır ki gelenek yanlıları büyük kabul edilen otoritelerin isimlerini kullanarak kendi görüşlerini bir şekilde kabul ettirme yoluna girişmişlerdir. ...Ali ve Ebu bekir hakkında ortaya atılan hadislerin genel durumundan anlaşılmaktadır ki,bu sözler o anda mevcut olan siyasal çatışmalardan da büyük oranda etkilenmiştir.

O anda mevcut olan çatışma, hilafetin ilk olarak Ali'ye mi, yoksa Ebu Bekir'e mi verilmesi gerektiği hakkındaydı. İbni Abil Hadid (ölm.655), Nahc El Belagat isimli çalışmasında, hadis uydurma işinin ilk kez Ali yanlıları (şiiler) tarafından başlatıldığını kaydeder. Aynı yazar Muaviye ve Ali arasında devam eden çatışma esnasında hadis uydurma faliyetlerinin ne boyuta vardığını da gözler önüne serer. Siyasal ve sosyal eğilimin değiştiği her durumda pekçok yeni hadis üretiliyordu ve birçokları da bu işi iyi niyetlerle yapıyordu. Ancak sonuçta ortaya çıkan şeyin "iyi" olduğunu söylemek imkansızdır. Hadis uydurma ile başlayan ve değişik tartışmalarla devam eden bu ortamda dini kaynakları dondurup hadis üretimini ve tartışmaları kesme fikri ağırlık kazanmaya başladı. Bu durum Şafi'nin öncülüğünde bugün bile etkili olan ana hukuksal anlayışın şekillenmesine yol açtı. O, dinin kaynağı olarak Kur'an, hadis, İcma ve Kıyas'ı ortaya koydu.

MEZHEPLER Şii ve sünni'ler arasında ortaya çıkan anlayış farklılığı yanında Sünnilerin kendi aralarında bölündüklerini görüyoruz. Kurucuları arasındaki düşünce farklılığına dayanan pekçok mezhep bu dönemde doğmuştur. Başlangıçta onaltının üzerinde iken, zamanla bu sayı azalmış ve Hanefi,Maliki,Şafi ve Hanbeli mezhepleri üstünlük sağlamıştır. Bu dört mezhep arasında da kurucularının düşünce farklılığına dayanan önemli ihtilaflar vardır. Esas farklılık ise daha sonra kurulacak Maliki ve Şafi mezhebini etkileyen İmam Ebu Hanife ve İmam Malik arasındadır. İmam Ebu Hanife(ölm.767) meseleleri yaratıcı düşünceye (ictihada) dayanarak halletme tarzını benimseyerek bir öncü olmuştur. O, Hicaz bölgesinden, Peygamber'den sonra gelen neslin etkilerinden uzak bir yerde, Şam'da yaşamıştır. Bu sebeple de çok fazla hadis dinleme şansı olamamıştır(Bu dört imam da resmi hadis yazım işinden önce yaşamıştır).

Ebu Hanife, problemleri Kur'an ve akıl yoluyla çözme yanlısıydı.İmam Malik(ölm.795) Medine'de yaşamıştır. Hac için Mekke'ye gittiği sefer hariç, Medine dışına hiç çıkmamıştır.Ebu Hanife'den farklı olarak İmam Malik,peygamberin sözlerini anlatan pekçok kişinin bulunduğu bir ortam içindeydi.Bu sebeple de meseleleri çözmek için sıklıkla hadislere başvurmuştur.Bu şekilde Ebu Hanife İctihadı,İmam Malik ise icma yada hadisi savunmuştur.Tüm bu farklılıklar yerel yöneticilerin her iki gruba sıklıkla başvurması sonucunu doğurmuştur.Yöneticinin eğilimine göre bölgesel olarak şu yada bu mezhep güçlenip zayıflayabiliyordu.

Bu ortamda Kur'an'ın değişik düşüncelerin doğuşuna izin veren yapısından doğan çatışmalar, İmam Şafi gibi bu derece düşünce özgürlüğüne tahammülü olmayan kişilerin ortaya çıkmasına yol açtı.Onun çözüm önerisi herşeyi olduğu gibi dondurmaktı! Şafi'ye göre o ana kadar ortaya konan tüm görüşler kabul edilebilirdi;Ancak daha fazlası değil. Böylece icmayı (Alimlerin görüş birliği) öne, ictihadı sonraya alan yeni bir tarz doğmuş oldu.Rahatlık kural haline geldi.Onun peşinden de bu rahatlığı koruyacak “pasiflik” ve “körükörüne itaat” himaye edildi.Tüm bunlar ise az sonra, karamsarlığı ve kaderciliği besleyen unsurlar olarak birleştiler ki,bunun doğal sonucu da düşünsel bir ölümdü! Nitekim bugünün İslam dünyasında hala yaşanmakta olan da bundan ibarettir.Diğer yandan erken dönem İslam tarihinde elde edilen başarıları gören Avrupalılar, sorgulama ve aklın önemini anladılar ve o günden beri ilerlediler! Çünkü, onlar asla akıllarını serbest düşünceye kapatmadılar!.
__________________
Düşünüp, tutabilmek adına; 'oku'mak !
Umar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla