Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10. November 2009, 09:48 PM   #2
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.076
Tesekkür: 3.618
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

BİLİM / DÜŞÜNCE ENSTÜTÜLERİNE DUYULAN İHTİYAÇ
Pozitif bilimlerde ilerlemeler kayd edilirken öte yandan sosyal bilimlerde değişime yönelik tutarlı çözüm öneren gelişmelere ülkemizde pek raslanamamaktadır.Ertelenemez mevcut sorunlar birikmekte ve çözüm yolları bulunamamaktadır.Ünüversitelerimizde sosyal bilim alanında kurulmuş bir çok bölümler var. Buralarda teorik eğitim veriliyor ancak bu okullarımızdan mezun olan öğrencilerimiz maalesef öğrendiklerini pratize edebilecek sosyal kurumsal ortamların içinde bulunamıyor.Kaldı ki yaşamını sürdürebilmek için bir iş bulmada bile zorlanıyorlar.
Bu gün dünyanın bir çok ülkesinde tüzel ve özel kuruluşların içinde teknolojinin daha fazla gelişmesi için AR-GE nasıl varsa , sosyal alanı daha iyi idare edip yönetebilmek için ayrıca fikir üreten,projeler sunabilen düşünce kuruluşları var olmasına rağmen ne yazık ki bizde adı bile mevcut değil. Şu sıralar bazı vakıf ya da özel şirketlerin kuruluş aşamasına çalışmalar yapıldığını duymamız bu camianın mensubu olanları sevindirdiği gibi ülkemizin aydınlarını da bir nebze olsa da sevindirecektir.
Zihin göçlerimizi , dünyaya istemeden transfer ettiğimizi yıllardır şikayet ederek yazıyor ve konuşuyoruz. Fakat özellikle sosyal bilim insanlarımıza doğru dürüst bir çalışma ortamını hazırlayamadığımızdan bu insanları başka alanlara gitmesine neden olmamız da ayrı bir eksikliğimiz olmuştur.Ülkemizin kaynaklarını en iyi kullanabilmek üzere yeni fikirler üretecek ve yepyeni projelere imzasını atabilecek kuruluşlara ihtiyacımız elzem hale gelmiştir.Ülkemizin nüfusu arttıkça soyo-ekonomik gelişmeler de artmaktadır.Bu nedenlerle en yeni düşünceleri ve projeleri bulmalı ve dünyadaki gelişmeleri anlık izleyebilmeliyiz.Bir çok gelişmiş ülkede olduğu gibi düşünce kuruluşlarını ülkemizde de tüzel/ özel olarak teşvik etmeli geç kalmadan kurmaya yönelik çalışmaları hızlandırabilmeliyiz.Dünyadaki gelişmelere ayak uyduramayanlar yerinde saymaya mecbur olurlar.
Ülkemizde, siyasi kuruluşlar bu konularda ciddi bir kurumsal yapı oluşturamadılar. Oluşturamadıkları için günlük siyeset yapmaktadırlar. Gündemi kendileri belirleyemiyorlar. Pragmatik düzlemde siyaset yapıldığı için , siyasetin saat başı nasıl değiştiğini sade bir vatandaş dahi rahatlıkla görebiliyor.Hele medyada maniplasyonların sık sık nasıl yapıldığnıı gözlemek izleyiciler için sıradan bir iş artık.En bilgisiz izleyici bile manüplasyonların farkındadır. Bu nedenle kumandası ile tepkisini anında kanal değiştirerek veriyor.Dikkatlice bakılacak olunursa, ülkemizdeki gelişmeleri bir avuç azınlık medya grubu yönetmeye çalışıyor.Türkiyede özellikle son otuz- otuzbeş yıllık geçmişine araştırıcı bir gözlemle bakıldığında yazılı veya görsel medyanın siyasi süreçleri nasıl yönettiği rahatlıkla görülecektir.Bir siyasi anlayışı iktidara taşıma ya da iktidarda kalma süresini nasıl ayar yapıldığını ve söz konusu medyanın bunu nasıl başardığını entellektüel kamuoyu çok iyi bilmektedir.Bir çok ülke sorunularının çözümünü de sözüm ona aynı ekal medya tarafından nasıl manüple edilebildiğini her zaman görebilmekteyiz.Bu sebeble sosyal/ ekonomik/siyasi sorunlarımızı çözebilecek ve çözüm planları hazırlayabilecek çok ciddi düşünce oluşumlarına ivedi ihtiyaç kaçınılmaz bir gerçek.
ÖNCELİKLE ZİHİNSEL AMBARGOLARDAN ARINIP KURTULMALI
Eğitim ve öğretim kurumları içinde bir çok düşünce yolculuğu yapılabilir.Eğitilmiş insanlar, eğitim kurumlarından aldıklarıyla öğrenimlerini tamamlarlar.Böylelikle kendilerine ve toplumuna yönelik sorumlulukları da alırlar.Bilim dünyasının içine girenler kulvarlarında bir mücadelenin içinde bulunup mesafe kat etmeye çalışırlar.Alanlarında bilimsel düzlemde yol alabilmek için de ufuk açıcı kaynaklardan yararlanırlar.Yararlanılan bilgilerle zihinsel teati ya da düşünsel tartışmalar yapılır.Böylelikle araştırma yapılan alanda yeni kavramlar üretilmeye çalışılır.
Üretilen bu kavramlar bir terminolojinin kapsamı içine alınır. Her bir sosyal bilmin ürettiği kavram her terminolojiye has ayrı ayrı sözlüklerde toplanılır. Bütün bu verili çalışmalar ilgili sosyal bilimlere amacına ulaşmış katkılar sağlar.
Ancak salt bir terminolojinin dilini kullanmaya kalkarak bir toplumsal hayatın problemlerinin çözülebilmesi o kadar kolay bir iş olmasa gerek. Eğer ülkemizde bir düşünce enstütüsü ya da düşünce örgütleri (Think tank) kurulacak olursa fikir üretimi için elbette üretilmiş sözünü ettiğimiz bu kaynaklardan yararlanılacaktır.Fakat toplumu bir toplum mühendisi gibi masa başından dizayn etmeye kalkışıldığı takdirde işte o zaman bir sonuca varmaları da o kadar güç olacaktır.
Çünkü ülkemizde gerek bilim alanında gerekse yönetim alnında yer almış bilim adamı ve yöneticiler uzun yıllar batı kültürünün etkisinden çıkamamışlar ve kendi kültürüne ise bir o kadar yabancı kalabilmişlerdir.O sebeble gerek yönetim erki gerekse sosyal bilim insanlarımız eğer geçmişleriyle barışık , kendileryle barışık, aşkın hakikatle tanışık ve toplumsal, kültürel aidiyetlerine sımsıkı bağlılık gösterebildikleri takdirde işte o zaman yaşadıkları toplumun dilini rahatlıkla anlayabilecekler ve aynı dili konuşacaklardır.Toplumun dilini konuştukları takdirde ise toplumun bütün dinamiklerine yönelik bütün sahalarda nasıl bağrına basılan bir model insan olduklarını göreceklerdir.
Elbette ki sosysal bilim adamı, teknik öğretilerden ya da sosyal bilim ideologlarının görüşlerinden azami oranda yararlanmaları pekala mümkün. Ancak yaşadıkları topluma karşı sorumlulukları olan bilim insanlarımız, toplumun değerlerini , akidesini ve ahlaki şiarlarını dikkate alabilecek bir tutum içinde bulunamadıkları zaman; elitist bir toplum mühendisinden bir farkları da kalmayacaktır. Halkından uzak masa başından karar alan / veren yönetenlerden bir farkları da olmayacaktır.Halk; dilinden anlayacak kendisi gibi olabilecek öncü toplum önderlerine teveccüh eder ve destekler.
Terminolojilerin dünyasına dalıp, her sosyal bilim ideoloğunun söylem kalıplarıyla ve hipotezleriyle sosyal sorunlarımızı çözmeye kalkmak ise bir hezeyana dönüşebilir.
Gözlemlenebildiği gibi bilimperest bir algı ve anlama mantığı ile bir toplumsal soruna pratik çözüm sunamayacak bir yaklaşma biçimi de bir toplumsal nazariyede pek işe yaramıyor.
Bilimperest terminolojik kalıpların içine zihnen taşınmış bulunan bir sosyal bilim/teorisyen ise kendi kendini sömürge haline düşürmekten ya da kendi zihin yapısına uygun olmayan öğretileri yüklenmekle bu öğretileri kendi toplumunda uygulama sahasına sokması da pek mümkün görünmemektedir.Toplumun nezdinde öteki kültürün hipotezlerini çözüm için kullanmaya kalkıştığımızda hem kendi kendimizi bir inkarla hem de toplumsal zihniyetimizin kabul etmeyeceği ötekine kapalı bir zihinsel ambargo ile karşı karşıya kalabiliriz.
Toplumunun yaşam değerlerinden uzaklaşmış, kendine yabancılaşmış işbirlikçi entegrist entellektüel insanların imalatı ne yazık ki böyle yapılıyor.Tıpkı insan sevgisini ve kadının onurunu koruma adına bize zerk edilen pagan hümanizm ve feminizm ideolojileri gibi…Kimlik irademize temerküz eden söz konusu akımlarca bizim coğrafyamıza ait insanlarımızı bizden alarak bize yabancılaştıran zihin göçlerini yaptırdıkları gibi…
Bizi bize yabancılaştıran doktriner sistemlerin zihinlerimize indirgedikleri yabancı kültür ambargolarından kurtulabilmek için tarihimizle ve toplumumuzla öncelikle topluma yön vermeye çalışan seçkinci bilim dünyamız yüzleşmeli. Otantik özden ve özgünleşmekten uzaklaşan sosyal teorisyenlerimiz maalesef kendi yaşam coğrafyasını ; önce milletine sonra bütün dünyaya kendilerini imrendirtebilecek örneklemelerle dolu dolu katkıları ne yazık ki sağlayamadılar.Kendi toplumuyla yüzleşemedikleri için kendi toplumunu kuşatabilecek birlik ve beraberliği kuracak akıl biçimlerini bile üretemediler.
Batılı düşünme tarzını entellektüellerimize angaje eden benmerkezci düşüncenin miras bıraktığı aydınlanma kibri, toplumla buluşup kaynaşmayı ve toplumsal uzlaşmayı da engelliyor.Seçkinci zümre hala halkla aralarındaki mesafe duvarlarını yıkamıyor.Yönetici elitist azınlıklar halkımızı bu güne kadar kafalarına göre ve neredeyse patrimonyalist bir mantıkla yönettiler.Toplum, güvenden uzak korku iklimlerini yaşamakla baş başa kaldı.Özgüven duygularını kaybettiler.Yaşama dengeleri bozuldu.Sosyal manüplatif krizler ardışık vaziyet aldı.
Bütün bu yaşananlar pozitvist rasyonalizmin, hipotetik alanda okuyan insanımızı, kendileri gibi düşündürme mantığının kapsama alanında tutulmasıyla gerçekleşti. Terminolojik söylemler, göreceli fikirler ve tutarsız sofistike görüşlerin beyinlerimize yüklenmesi sonucunda oldu bunlar.


Naci CEPE
devam edecek
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla