KURAN APAÇIK BİR KİTP MI?
36/69- Biz ona (Peygambere) şiir öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap), yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kuran'dır.
Kuranın Apaçık bir kitap olduğunu kuranın kendisi söylüyor. “Apaçık bir kitap” derken kuran neyi anlatmak istiyor? Onu anlayabilmek lazımdır. Önce kuran gerçekten apaçık bir kitap ise neden bir ayeti herkes okuduğu zaman aynı şekilde anlamıyor? Neden yüzlerce binlerce din anlayışı ortaya çıkıyor? Neden kuranı tefsir eden müfessirler ayetleri tefsir ederken farklı farklı tefsir ediyor? Elbette kuran ne bazılarının söylediği gibi ilim sahibi olmayanlar bu kitabı anlar. Ne de kuran bazılarının söylediği gibi anlaşılmaz muamma bir kitaptır. Evet, kuran apaçık bir kitaptır onu anlamak için yoğunlaşanlara apaçık bir kitaptır. Yoksa kuran üzerinde detaylı anlamak için araştırma yapmayanlar kuranı anlayamazlar. Çünkü kurandaki ayetleri kuran iki kısma ayırmaktadır.
MUHKEM VE MÜTEŞABİH AYETLER
3/7- Sana Kitap’ı indiren O'dur. Ondan, Kitap’ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimiz'in Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
39/23- Allah, müteşabih (benzeşmeli), ikişerli bir Kitap olarak sözün en güzelini indirdi. Rablerine karşı içleri titreyerek-korkanların O’ndan derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır. İşte bu, Allah'ın yol göstermesidir, onunla dilediğini hidayete erdirir. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için de bir yol gösterici yoktur.
Önce Kuranı doğru bir şekilde anlayabilmek için kuranda geçen her kelimenin ne anlama geldiğini kuranda geçen ayetlerden ve konulardan anlamamız gerekiyor. Şimdi bu iki ayette geçen muhkem ve müteşabihin ne olduğunu anlamaya çalışalım.
Müteşabih: Ali İmran suresinin yedinci ayeti kerimesinde,” Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Burada müteşabih ayetin karmaşık olan insanların anlattıklarını veya ortaya koyduklarını gizlemeye saklamaya veya karmaşık olduğundan incelemeye ve tahlil etmeye ihtiyaç duyulan demektir. Yani söylenişin dışında başka anlamlarda ifade edebilen bir anlam taşıması anlamında da kullanılmıştır. Yine zuhruf suresinin yirmi üçüncü ayetinde, “Allah, müteşabih (benzeşmeli), ikişerli bir Kitap olarak sözün en güzelini indirdi. Öyleyse müteşabih karmaşık inceleme ve tahlil gerektiren anlamında kullanıldığı gibi aynı ikişerli anlamında kullanılmış olduğu görülmektedir.
Kuranda geçen hiçbir kelime ve hiç bir ayet, kurandan bağımsız olmadığı gibi, kâinattan da bağımsız değildir. Kuran kâinatın konuşan dilidir. Kâinat içerisinde çözülmesi anlaşılması zor ve karmaşık olan olaylar ve ayetler olduğu gibi kuran içerisinde de çözülmesi ve anlaşılması zor olan ayetler de vardır.
Dikkat ederseniz kâinatta insanoğlunun ortaya çıkardıkları bilim dalları, her ilim kendi içerisinde nasıl tutarlı ise diğer ilimler arasında da bir tutarlılığı vardır. Yani hiçbir ilim kendi içerisinde çelişmediği gibi hiçbir ilim diğer ilimlerle de çelişmez. Aynı zamanda kurandaki ayetlerle de çelişmez. İşte bir kelimeyi eğer doğru anlamışsak kuran içerisinde geçen diğer kelime ve ayetler içerisinde uyum halinde olur. O zaman kuran, ilim, akıl ve pratik hayatın kucaklaştığı anlayış veya din doğru olan dindir.
İşte kuranda geçen muhkem ve müteşabih olan ayetlerin doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için bizim kurandan bazı ön bilgilere ihtiyacımız vardır. Müteşabih kelimesini ayetlere baktığımız zaman hem karmaşık hem de ikişerli bir anlam taşıdığı bir gerçektir. Şimdi kuran içerisinde geçen müteşabih olan ayetlerden örnekler vererek kastedilen manayı anlamaya çalışalım.
13/3- Ve O, yeri yayıp uzatan, onda sarsılmaz-dağlar ve ırmaklar kılandır. Orada ürünlerin her birinden ikişer çift yaratmıştır; geceyi gündüze bürümektedir. Şüphesiz bunlarda düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
Kâinatta yaratılmış hiçbir varlık yoktur ki tek yaratılsın her varlık mutlaka çift yaratılmıştır. Birkaç tane örnek verecek olursak, erkek ve dişi, gece gündüz, inanan inanmayan, aydınlık karanlık, canlı ve ölü, takva ve fısk, savaş ve barış vs. her varlık zıtlarıyla beraber yaratıldığı gibi kuranda kullanılan kelimelerde çift anlamda kullanılmıştır. Biz bir kelimenin ne anlamda kullanıldığını ayet ve o kelimenin geçtiği konu içerisinde anlamamız gerekir. Her dilde olduğu gibi kuranda genelde kelimeler iki anlamda kullanılmıştır. Mecazi anlamda ve gerçek anlamda olmak üzeredir. Bir kelimenin mecaz anlamında mı yoksa gerçek anlamında mı kullanıldığını hem kuranda geçen diğer ayetlerden hem de kâinat yasalarına uygun olup olmadığını anlamak zorundayız. Kurandan müteşabih bir ayetin nasıl anlaşılması gerektiğini örneklendirerek anlatmaya çalışalım.
2/ 72- Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.
73- Bunun için de: "Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir ki akıllanasınız.
Burada konu anlatımına baktığımız zaman bir topluluğun öldürdükleri kişiyi müfessirlerin de anlattığı gibi kesmiş oldukları ineğin bir parçası ile vurmalarıyla ölünün dirildiğinden söz etmektedirler. Eğer kuranda geçen ölü kelimesinin iki anlamda kullanıldığı anlaşılmazsa ayetin anlatmak istediği gerçek anlamında anlatmak istediği mana yakalanamaz. Kuran ölü kelimesini iki anlamda kullanmıştır. Birinci anlamda kullandığı ölü hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamda anlatılan ölüdür. Bu ölü dünya hayatında bir daha geri gelmeyen sadece ahret âleminde diriltilecek olan ölüdür. Bu ölüye kurandan bir örnek verelim.
2/94- De ki: "Eğer Allah Katında ahiret yurdu, başka insanların değil de, yalnızca sizin ise, (ve) doğru sözlüyseniz, öyleyse hemen ölümü dileyin."
Bu anlamdaki kullanılan ölü hayati fonksiyonlarını yitirmiş anlamında bahsedilen ölüdür. Bunlar ölürse bir daha dünya hayatında dirilmeyeceklerdir.
21/ 95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler
İkinci anlamdaki ölü değişmeceli anlamında kullanılan ölüdür. Bu ölü hayatta yaşadığı halde asıl dünya hayatına ne için geldiğini unutmuş vahiylere karşı duyarsızlaşarak dünyayı kendilerine put edinenlerin yaşasa da onlara ölü kelimesi kullanılmıştır. Vermiş olduğumuz ayet örneğinde anlatıldığı gibi gerçek anlamında ölen bir ceset inek bacağı vurmayla asla dirilmez. Hazreti İsa peygamberin ölüleri diriltmesi hayati fonksiyonlarını kaybetmiş ölü değil vahye karşı duyarsız olanları vahye karşı duyarlı hale gelmesi anlamındaki ölüdür.
5/ 110- Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları’na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkâra sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları’nı senden geri püskürtmüştüm."
İşte burada kastedilen hazreti İsa’nın” Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun.” Diye bahsedilen ölü vahiylere karşı duyarlılığını kaybetmiş anlamındaki ölülerdir.
Bir de Hazreti İbrahim peygamberin Allahın örnek olarak dirilttiği ölü de aynı anlamda kullanılmıştır.
2/ 260- Hani İbrahim: "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah ona

"İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için" dedi. "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir."
“Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler.
İşte buradaki ölü hazreti İbrahim’in, kestikleri kuşları diriltmesi kesip parçaladığı değil, duyarsız olan hayvanları duyarlı hale getirmesi anlamında bahsedilen ölüleri diriltmedir.. Köpeklerin insanların alıştırılıp eğitilerek eroin esrar depremlerde insan aramaları gibidir. Veya güvercinlere teknolojinin gelişmediği dönemlerde mektup taşımacılığı öğretilmesi gibidir.
Müteşabih olan ayetler, hem evrende vardır. Hem de kuranda vardır. Kurandaki müteşabih olan bir ayeti anlayabilmek, dağlardaki madenlerin ayrıştırılıp insanoğlunun önüne mamul olan bir madde haline getirmek gibidir. Veya insan vücudundaki bir hastalığın insandaki kanın laboratuarda tahlil edilerek bulunup teşhis ve tedavisinin yapılması gibidir. Her hastalık genelde oluşmaya başladığında insana sinyaller verir. Mutlaka belirtileri olur. Tıp uzmanları bu belirtilerden yola çıkarak hastalığı önce tanırlar. Daha sonra teşhis ederler ve tedavinin kurallarını öğrenirler ve ilaç uygulaması yaparlar. Biz bu konulardaki bilgileri o konunun zikir ehline uzmanlara bırakalım.
Kâinat ve Kuran birbiri içerisine girmiş bir ağacın çapakları gibidir Ne kuran kâinattan bağımsız ne de kâinat kurandan bağımsızdır. Kurandaki bir kelime kuran ve kâinatta bulunan bütün kelime ve varlıklardan bağımsız düşünülemediği gibi, kâinatta bir madde de kâinat ve kurandan bağımsız olarak düşünülemez. Bir insan vücudundaki bir kandamlası insan vücudunun bütün özelliklerini yansıtıyorsa kâinatın da özelliklerini içerisinde barındırır.
Öyleyse Kuranda geçen bir müteşabih bir ayetin, doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için sadece ayetin yüzeysel anlamından yola çıkarak ayette böyle diyor deyip de ortaya ulu orta bilmeden bir şeyler söylenmeye kalkışılırsa yanlış olur kanaatindeyim.
Kuranda Genel bütünlük içerisinde İnsanların yol seçme konusunda değişik olan konularda ve ayetlerde bir şeyler anlattığı halde o ayetler göz önünde bulundurulmadan bir yorum yapmak ayet hakkında böyle diyor demek doğru olmaz. Kurandaki müteşabih bir ayetin ne söylediğinden çok ne söylemek istediğinin yakalanmasıyla anlaşılabilir.
2/26Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkâr edenler ise, 'Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?' derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, fasıklardan başkasını saptırmaz
Ayette saptırma hidayete getirme ve başka ayetlerde dilediği insanları bağışlama ifadesi geçmektedir. Eğer Allah bir kulunu dileyip saptırıyorsa dileyip hidayete getiriyorsa ve dileyip bağışlıyorsa saptırdığı ve bağışlamadığı insanlara bu zulüm ve adaletsizlik olurdu. Allah yarattığı kullarına eşit mesafededir. Allah kendi kendisine zulüm etmedikçe Allah o kullarına zulüm yapmaz.
Bu konu hakkında eğer ön bilgimiz olmazsa elbette bu ayetleri anlayamayız. Kuranın diğer ayetlerine baktığımız zaman Ancak kuranın o konu hakkında Allahın neyi murat ettiğini ancak anlayabiliriz. Kuranın ana çatısından süzülerek gelen ayetlerden neyi anlatmak istediğini yakalamak lazımdır.
Dilediğimi hidayete getiririm. Dilediğimi saptırırım. Dilediğimi de bağışlarım. İfadelerini doğru anlamak için şunların bilinmesi gerekir. Allah kimseye zulmetmez, Allah adalet sahibidir. Allah dünya hayatında torpil geçmez. O zaman bu ayetlerden anlamamız gereken şudur. Allah insana aklını takvasını ve fısk ve fücurunu vermiş. Ve iki yola da gitme özgürlüğüne sahip olan insanın hangi yola giderse o yollara gidecek malzemeleri de vermiştir. yaptığı doğru ve yanlışın mükâfat ve cezasını vereceğini de vaat ederek dünya hayatında dilediği yolu seçmeyi kişinin kendi özgür iradesine bırakmıştır.
Allah birini dileyip saptırmaz, birini dileyip hidayete getirmez, birisini dileyip bağışlamaz. Allah Halife olarak yarattığı insanın önüne sapmayı hidayete gelmeyi ve bağışlanmayı yaratır. Kişinin özgür iradesine bırakır. Kişi Kendisi isterse sapmayı sapar kişi hidayete gelmeyi isterse hidayete gelir. Kişi kendi yaptıklarına pişman olup yolunu düzeltmek isterse bağışlanır yoksa dünya hayatında Allah insan gidişatına kesinlikle müdahale etmez.
O zaman Kuran okuyanlara sesleniyorum. Kuranda geçen bazı kavramlar anlaşıldığı zaman konular ve müteşabih dediğimiz ayetler çözülmeye başlayacaktır.
Ayet Kelimesi Allahın kâinatta peygamberlere göndermiş olduğu vahiylerde dâhil olmak üzere Allahın kâinatta yaratmış olduğu zerreden küreye kadar bütün varlıkların adıdır. Eğer ayeti bu anlamda anladığımız zaman kuranda geçen bir çok konuların ve kıssaların rahatlıkla anlaşıldığı görülecektir. Müfessirlerin ayet kelimesi yerine peygamberlerin kendi peygamberliklerini göstermek için Allahın onlara vermiş oldukları harikulade gösterdikleri olağan üstü haller anlaşılırsa. Elbette kuranın anlaşılmasında en büyük engel teşkil eder. Kuranı değişik yerlerinde peygamberler bir insan bir beşerdir. Onları diğer insanlardan ayıran sadece vahye muhatap olarak Allah anlattığı halde Peygamberlere Allahın vermediği hasletleri yükleyerek onları tapınılır hale getirmek peygamberlere zulümdür.
Kuranı doğru anlamak için şu üç şeyi doğrtu anlamak lazımdır. Birincisi, kuran çelişkisiz bir kitaptır.
4/82- Onlar hala Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.
İkincisi kainat çelişkisiz olarak yaratılmıştır.
67/3- O, biri diğeriyle 'tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?
67/4- Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
Üçüncüsü Allah’ın gönderdiği vahiylerle bir başka deyişle gönderdiği Kuran’la kâinatın yasaları arasında çelişki yoktur.
30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.”
Kurandaki müteşabih olan ayetleri anlamaya çalışırken bu üç hasleti beraber düşündüğümüz zaman ancak doğru bir anlayışı yakalayabiliriz.
Mesela Kuran’da geçen kavimlerin helaki ile kuranda anlatılan kıssaları okuduğumuz zaman kuranda anlatılan çelişkisizlikle kainatta anlatılan çelişkisizliği yakalamamız gerekir. Kuran bir taraftan dünya hayatında zulmedenlerin cezasını ahret alemine erteleyeceğiz desin, 35/45 Bir taraftan da suç işemeleri nedeni ile Nuh kavmini sem ut kavmini ad kavmini yapmış oldukları zulümler nedeniyle helak ettik ifadesi kullansın. Allah bir taraftan düşünmeyen, akletmeyen insanlara davarlar gibidir hayvanlar gibidir desin. Bir taraftan ebabil kuşlarının ebrehe ordusuna pişmiş taşlarla üzerine yağdırsın, yine Allah bir taraftan da balıklara Yahudi olanların ibadet yasağına uyup uymadığını denetletsin. Bunlar kuranda anlatılan müteşabih ayetlerdendir. Onunla ilgili diğer ayetleri bir araya getirdiğimiz zaman anlatmak istediği manayı yakalayabiliyoruz. Daha kurandan bu konularla ilgili hem kuranın kendisi ile ilgili hem de kainat ile ilgili bir çok çelişkili gibi görülüp de inceleme ve tahlil yapıldığı zaman çelişkisiz olduğu ancak anlaşılabilen bir anlatımı yakalamak mümkün olacaktır.
Kuranianlamametodu.blogspot.com
[email protected]
0554 912 92 75