Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14. June 2010, 09:11 PM   #5
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.076
Tesekkür: 3.618
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Fikret Hekim Kardeşim!

Allah Razı olsun. Şefaat ile ilgili çalışmanızı paylaşıma açarak yararlanmamızı sağladınız.

Yazınızda ulaştığınız sonuç “şefaatin cennet ve cehennemde olacağı” şeklindedir.

Buna dayanak olarak Allah’ın Resulu/Nebisi Muhammed’e (Allah’ın selamı üzerine olsun.) dayandırılan hadislerden örnekler vermişsiniz .

Değerli Kardeşim biliyorsunuzdur ama yine de kısaca özetleyecek olursak hadisler:

1.Kaynağına göre
Rivayet edilen fiil ve söz ;Allah’ın Resulune dayandırılıyorsa “merfu”;
Sahabeye dayandırılıyorsa “mevkuf”;
Sahabeyi gören ve sahabeyi göreni gören kişilere dayandırılıyorsa “maktu
hadis olarak nitelendirilir.

2. Sened sayısına göre
Yalan üzerine ittifak edemeyecek kadar çok kişi/ravi tarafından rivayet edilenler ”mütevatir”
Bir kişi tarafından rivayet edilenler “ahad

hadis olarak nitelendirilir.

3.Sıhhat durumuna göre
Sahih hadis, hasen hadis,Zayıf hadis

4.Senedine göre
Muttasıl(mevsul) hadis ve Gayrı muttasıl( Munkatı) hadis

diye değerlendirilmektedir.

Yazılarda kaynak olarak gösterilen hadislerin ne tür hadis olduğu genelde belirtilmiyor. Belirtilmesi gerekir ki, okuyan kardeşlerimiz daha iyi değerlendirme yapabilsinler. Bunu ben de yapamadığım için Afuvv olan Allahımdan af diliyorum.

Değerli Kardeşim!

Cennet; peygamberlerin davetine uyarak, Allah`tan gelen Hakk Din`e inanan, salih ameller işleyen, Allah`tan sakınan kullar için ahirette hazırlanmış olan mutluluk ve mükâfat yurdudur. Bu cennetin farklı nitelikleri; hoş kokulu yiyecekler, gönlün hoşlandığı her türlü yiyeceğin varlığı, içinden nehirlerin akışı, bal ve sütten ırmaklar, emre amade kişiye özel hizmetçiler, ipek atlas giyecekler, altın ve gümüşten kaplar, sınırsız genişlik vs. ile birlikte, bunları kimlerin hak ettiği ve bunlara kimlerin kavuşacağı Kur`an`da hep açıklanmıştır.

Fussilet;31:“Dünya hayatında da, Ahiret’te de biz sizin dostlarınızız. Orada nefslerinizin iştah ettiği-arzuladığı şey vardır. Ve orada sizin için temenni ettiğiniz şey vardır”.

Zühruf; 71: Çevrelerinde altın tepsiler, kadehler dolaştırılır. Orada nefislerin arzu duyacağı, gözlerin zevkleneceği her şey vardır. Ve siz orada sürekli kalacaksınız.

Duhan; 56: Orada ilk ölüm dışında ölüm tatmazlar…

Ta Ha/117- 119: Sonra da Biz; “Ey Âdem! Şüphesiz bu [İblis] sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun, kesinlikle senin acıkmaman ve çıplak kalmaman oradadır [cennettedir]. Ve sen orada susamazsın ve güneşin sıcağında kalmazsın” dedik.
İçkiler de dünyadakiler gibi çürümüş meyve ve arpadan yapılmamıştır. Oradaki içkiler nehir ve çeşmelerden akacaktır.

Tur/22- 28: Onlara canlarının istediği meyveler ve etlerden bol bol sergiledik.
Orada kendisinde lağıv [boş söz, saçmalama] ve günaha sokma olmayan bir kadehi kapışırlar.
Ve kendilerine ait bir takım delikanlılar onların etrafında dönerler; sanki onlar sedefleri içine gizlenmiş inci gibidirler.
Birbirlerinin yüzüne dönüp soruyorlar: “Gerçekte biz daha önce âilemiz içinde korkanlardan idik. Allah bizi kayırdı ve bizi içe işleyen azaptan korudu. Şüphesiz biz daha önce, O’na yalvarıyor idik. Gerçekten O, iyilik yapanın, acıyanın ta kendisidir.

İnsan/5 – 22: Şüphesiz, ebrar/iyiler/yardımseverler, kâfur katılmış bir tastan içerler, fışkırtıldıkça fışkırtılacak bir pınardan ki, ondan, verdikleri sözleri yerine getiren ve kötülüğü yayılan bir günden korkan ve “Biz sizi, ancak Allah yüzü [Allah rızası] için doyuruyoruz ve sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz; evet, biz asık suratlı ve çatık kaşlı bir günde, Rabbimizden korkarız” diyerek Allah sevgisi için, yiyeceği, yoksula ve öksüze ve tutsağa veren Allah’ın kulları, içerler. Allah da, bu yüzden onları, o günün kötülüğünden korur; onlara aydınlık ve sevinç rastlayacak, sabretmelerine karşılık onlara Cennet’i ve ipekleri verecek; orada tahtlara kurulmuş olarak kalacaklar; orada bir güneş de, dondurucu bir soğuk da görmeyecekler ve bahçenin gölgeleri onların üzerlerine sarkacak ve onların koparılması son derece kolaylaştırılacak. Ve aralarında gümüş bir kap ve billûr kâseler dolaştırılacak, Kendilerinin ayarladığı billûrları gümüştendir. Ve orada, onlara karışımı zencefil olan bir tastan sulanırlar. Orada, Selsebil denilen bir pınardan... Ve aralarında büyümez, yaşlanmaz çocuklar dolaşır; onları gördüğünde, saçılmış birer inci sanacaksın! Orayı gördüğünde, mutluluk ve büyük bir krallık [mülk ve yönetim] göreceksin; üzerlerinde ince, yeşil ipekli, parlak atlastan giysiler olacak; gümüş bileziklerle süslenmiş olacaklar; Rabb’leri, onlara tertemiz bir içecek içirecek.
Şüphesiz ki bu, sizin için karşılıktır. Çalışmalarınız da meşkûrdur [karşılık ödenecek niteliktedir].

Muhammed/15:Takvalı davranmışlara vaad edilen cennetin örneği: “Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır. Bunlar, ateşte ebedî olarak kalacak olan ve bağırsaklarını parçalayacak kaynar su içirilen kimse gibi olur mu?

Vakıa/10-40: Öne geçenler de, öne geçenlerdir.
İşte onlar [öne geçenler], yaklaştırılanlardır.
İşte onlar [öne geçenler], Naim cennetlerindedirler.
Bir topluluk [çoğu] evvelkilerdendir, çok azı da sonrakilerdendir.
[Onlar] Yaptıklarına karşılık olarak; mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. Karşılıklı onların üzerinde yaslanırlar. Üzerlerinde [çevrelerinde], kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler, kadehler -ki ondan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir- beğendiklerinden meyveler, canlarının çektiğinden kuş eti ile; süreklileştirilmiş [hep aynı bırakılmış] çocuklar, saklı inciler gibi iri gözlüler dolaşırlar. Orada lağv [boş söz, saçmalama] ve günaha sokan işitmezler. Sadece söz olarak: “selâm!”, “selâm!”
Ve sağın yaranı, nedir o sağın yaranı! [Onlar], dikensiz kirazlar, meyve dizili muzlar/akasyalar, uzamış gölgeler, fışkıran su, kesilmeyen [tükenmeyen] ve yasaklanmayan birçok meyveler ve yükseltilmiş döşekler içindedirler.
Şüphesiz Biz onları [kiraz, muz, gölgeler, fışkıran su…] öyle bir inşa ile inşa ettik [yarattık]. Ki onları, sağın ashabı için albenili ve hepsi bir ayarda bakireler [dokunulmamışlar] kıldık [yaptık].
Bir cemaat [çoğu] öncekilerdendir. Bir cemaat da sonrakilerdendir.

Nebe': 31–36: Kesinlikle muttakiler için, Rabbinden bir karşılık ve yeterli bir bağış olarak korunaklar/kurtuluş mekânları; sulak bağlar, bahçeler, üzümler, hepsi bir seviye tomurcuklar, [çiçek bahçeleri] dolu dolu su kapları vardır. Onlar orada boş bir söz ve yalan duymazlar.

Yâ-Sîn: 58: Söz olarak [onlara] Rahîm Rab'den "selâm." [vardır]

Ra'd: 21–24 : Ve o kişiler, Allah'ın birleştirilmesini istediği şeyi birleştirirler. Rabblerine haşyet duyarlar ve hesabın kötülüğünden korkarlar. Ve o kişiler Rabblerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabretmişler, namazı ikame etmişler ve kendilerine verdiğimiz rızklardan gizli ve açıkça infak etmişlerdir. Ve onlar çirkinlikleri güzelliklerle ortadan kaldırırlar. İşte bu yurdun akıbeti; Adn cennetleri kendilerinin olanlardır. Onlar, atalarından, eşlerinden ve soylarından Sâlih olanlar oraya [Adn cennetlerine] gireceklerdir. Melekler de her kapıdan yanlarına girerler: "Sabrettiğiniz şeylere karşılık size selâm olsun! Bu yurdun sonu ne güzeldir!"

Zümer: 73–74 : Rabblerine karşı takvalı olanlar da cennete bölük bölük sevk edildi. Nihayet oraya vardıkları zaman kapıları açıldı ve bekçileri onlara: "Selâm sizlere, ne hoşsunuz! Ebedî olarak içinde kalmak üzere haydi girin oraya!" dediler. Ve onlar da "Hamd olsun o Allah'a ki, bize vaadini doğru çıkardı ve bizi cennet arzına vâris kıldı. Cennette istediğimiz yerde oturuyoruz" dediler. -Yapıp edenlerin ödülü ne güzeldir!-
Yazınızda kaynak gösterdiğiniz hadisler bu ayetler ışığında değerlendirilirse bizleri daha sağlıklı sonuçlara ulaştırır diye düşünüyorum.

Değerli Kardeşim!

Peki Terazi kimler icin kuruluyor” diyerek soruyorsunuz

Terazi diye çevrilen "Mizan", "ölçü ve tartı işleminde kullanılan ölçü aleti" demektir. "Terazi" olarak özelleştirilmiş olsa da "mizan", sadece ağırlık ölçmeye mahsus bir alet olmayıp, ısı ve hız gibi özellikleri ölçmeye yarayan ölçü aletleri de "mizan" kapsamındadır.

"Mizan (terazi)" sözcüğü mecazen, hukukta ve iyilik ile kötülüğün ölçülmesinde de kullanılır. Hukuk düzeninde "adalet"in sembolü hâline gelen terazi; "hak terazisi", "iyilik terazisi", "akıl terazisi" gibi deyimlerle bütün dillerde aynı anlama gelen kavramları temsil etmektedir.

Ayetlerde geçen "mevazin" sözcüğü, "mizan" sözcüğünün çoğulu olarak kabul edilirse ayet; "kimin terazileri ağır basarsa" şeklinde çevrilebilir.

Eğer "mevazin" sözcüğü, "mevzun" sözcüğünün çoğulu olarak kabul edilirse ayet; "kimin tartıları ağır gelirse" şeklinde çevrilebilir.

Tartı ve terazi kelimelerinin yer aldığı tüm Kur`an ayetlerine bakılmasının konuyla ilgili öğrenilmesi gereken bilgiler ve alınması gereken mesajlar bakımından yararlı olacağını düşünüyorum:

A`râf; 8, 9: Ve tartı, o gün hakktır. Kimin terazileri ağır basarsa, işte onlar kurtulanlardır. Kimin terazileri de hafif kalırsa, işte onlar da ayetlerimize karşı zalimlik etmelerinden dolayı kendilerini ziyana sokan kimselerdir.

Kehf; 105: İşte onlar, Rabblerinin ayetlerini ve O`na ulaşmayı inkâr etmişlerdi de bu yüzden yaptıkları bütün amelleri boşa gitmiştir. Artık kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız (hiç bir değer vermeyiz).

Enbiya; 47: Biz kıyamet günü için adalet terazileri koyarız; hiçbir kimse, hiçbir şeyce haksızlığa uğratılmaz, (o şey) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getiririz. Ve hesap görenler olarak Biz yeteriz.

Müminun;101-108: Sur`a üflendiği zaman, işte o gün aralarında soy sop ilişkisi yoktur. İstekleşemezler de (kimse kimseden bir şey isteyemez).Böylece kimlerin tartıları ağır basarsa, işte bunlar asıl kurtuluşa erenlerdir.Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; cehennemde sürekli kalıcıdırlar.Orada onlar dişleri sırıtır halde iken ateş yüzlerini yalar.Benim ayetlerim size okunmadı mı? Siz ise onları yalanlıyordunuz. Dediler ki: "Rabbimiz! Azgınlığımız bizi yendi ve biz, bir sapıklar topluluğu olduk. Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha aynısını yaparsak işte o zaman gerçekten biz zalimleriz."(Allah) Dedi ki: "Alçaldıkça alçalın orada! Bana konuşmayın da.

Hadid; 25: Ant olsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve teraziyi / ölçüyü indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir güç ve insanlar için yararlar vardır. Bu, Allah`ın, kendine ve peygamberlerine görmeden yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.

Şûra; 17: Allah, bu kitabı ve teraziyi / ölçüyü hakkla indirendir. Ve sana ne bildirir ki, belki de o Saat (kıyamet) çok yakındır!

Rahman; 7, 8: Ve semayı. Onu yükseltti ve teraziyi / ölçüyü koydu. Sakın terazide / ölçüde taşkınlık etmeyin.

Değerli Kardeşim!

Rahman suresinin 7. ve 8., Şûra suresinin 17. ve Hadid suresinin 25. ayetlerine dikkat edersek, Rabbimizin bu dünya için de "mizan" yani tartı ve terazi koyduğu anlaşılmaktadır.

Fizikî olarak böyle bir şey, yani Allah tarafından indirilmiş bir terazi görünürde mevcut olmadığına göre, ayetlerde tartı ve terazi ile kastedilen; kefeli, gramlı, okkalı terazi değil, "adalet"tir.

Öyleyse ahiretteki tartı ve terazi ile de "adalet" kastedilmiştir: Kur`an, kimsenin kesinlikle haksızlığa uğramayacağını; terazisi ağır basanların (ki bunlar inananlardır) mutlu bir yaşamda olacaklarını, terazisi hafif çekenlerin de (ki bunlar da inançsızlardır) kızgın ateş çukurunda olacaklarını bildirmektedir. Hatırlanacak olursa bu durum farklı üslûpla Tin suresinde de ifade edilmiştir.

Tartının ağır basması ve hafif çekmesi; genellikle, iyiliklerin ve kötülüklerin birlikte tartılması sonucu iyiliklerin veya kötülüklerin birbirine göre ağır basması veya hafif çekmesi olarak anlaşılmaktadır. Oysa bu anlayış Kur`an`a uymamaktadır. Kur`an`ın ifadelerine göre; inananlar, günahları (kötü davranışları) bulunsa da, Allah o kötülükleri örteceği için cehennem görmeyecekler, cennete girecekler; inançsızlar da, iyi davranışları olsa bile cehenneme gireceklerdir. Yapılan iyilikler ve kötülükler ise cennet ve cehennem hayatında etkili olacaktır. Yani inançsız birisi iyi işler yaptıysa cehennem azabında hafiflik söz konusu olacak, inançlı birisi de kötülük yaptıysa cennetteki nimetleri ve alabileceği zevkler ona göre az olacaktır. Böylece herkes zerre kadar iyiliğinin ve şerrinin karşılığını mutlaka almış olacaktır. Sonuç olarak denilebilir ki; tartıları ağır bastıran, İMAN`dır; tartıları hafif tarttıran da küfürdür; ŞİRKtir.

Değerli Kardeşim!

Vakıa Suresinde “Kıyamet günü üç grup insandan” sözedilmektedir. Bunlardan

Vakıa;1–6: Olacak o vak'a olduğu zaman. -Ki onun [o vak'anın] oluşu için yalan söyleyen yoktur. O, [o vak'a] alçaltıcıdır, yükselticidir.- Yeryüzü şiddetle sarsıldıkça sarsıldığı ve dağlar ufalandıkça ufalanıp da toza dumana dönüşüverdiği zaman.
Vakıa;7: Ve sizler üç eş [sınıf] olduğunuz zaman.

1:Ashab-ul meymene (sağın yaranı )

Vakıa;8: İşte sağın ashabı; sağın ashabı nedir?
Vakıa;27–34: Ve sağın yaranı, nedir o sağın yaranı! (Onlar) dikensiz kirazlar, meyve dizili muzlar/akasyalar, uzamış gölgeler, fışkıran su, kesilmeyen [tükenmeyen] ve yasaklanmayan birçok meyveler ve yükseltilmiş döşekler içindedirler.

2. Ashab-üş şimâl (solun ashabı)

Vakıa;9: Ve solun ashabı; solun ashabı nedir?
Vakıa;41-44: Ve solun ashabı; nedir o solun ashabı? Onlar içlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içindedirler, serin olmayan, sevimli olmayan kapkara dumandan bir gölge içindedirler.

3. Sabıkune(Öne geçenler)

Vakıa;10: Öne geçenler de, öne geçenlerdir.
Vakıa;11: İşte onlar [öne geçenler] yaklaştırılanlardır.
Vakıa;12: İşte onlar, [öne geçenler] Naim cennetlerindedirler.

Öne geçmek” ifadesi, bir yarışı çağrıştırmaktadır ki zaten Rabbimiz de Kur’an’da bizleri birçok işte ortak hareket etmeye sevk etmiş ve bu ortak davranışlarda yarışa davet etmiştir:

Fecr; 17, 20: Hayır… Hayır… Doğrusu siz yetimi kerimleştirmiyorsunuz. Yoksulun yiyeceği üzerine birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Oysa mirası yağmalarcasına öyle bir yiyişle yiyorsunuz ki! Malı öyle bir sevişle seviyorsunuz ki, yığmacasına!

Asr; 1–3: Asra ant olsun ki, iman eden, salihatı işleyen, hakkı tavsiyeleşen ve sabrı tavsiyeleşenlerin haricindeki tüm insanlar kesinlikle tam bir hüsran / kayıp-zarar içindedir.

Âl-i Imran; 133: Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, müttekiler için hazırlanmıştır.

Hadid; 21: Rabbinizden bir bağışlanmaya, Allah’a ve elçilerine inananlar için hazırlanmış, genişliği gökle yerin genişliği gibi olan cennete koşuşun. İşte bu, Allah’ın, dilediğine verdiği lütfudur. Onu dilediğine verir. Ve Allah büyük lütuf sahibidir.

Tövbe; 100: Muhacir ve Ensar’dan ilk önce öne geçenler ve iyi amellerle onları izleyenler; Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah’tan razı oldular. Ve O (Allah) ve onlara, içlerinde temelli kalacakları altlarında ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu, büyük bir kurtuluştur.

Mümin; 61: Allah, içinde dinlenesiniz diye geceyi, göz açıcı bir aydınlık olarak da gündüzü sizin için yaratandır. Şüphesiz Allah insanlara karşı bir lütuf sahibidir. Velâkin insanların çoğu şükretmezler (karşılığını ödemezler).

Hadid; 10: Göklerin ve yerin mirası Allah’ın olmasına rağmen neden siz Allah yolunda harcamıyorsunuz? Sizden, fetihten önce harcayan ve savaşan kimse eşit olmaz. Onlar derece bakımından, sonradan infak eden ve savaşan kimselerden daha büyüktür. Bununla beraber Allah hepsine de “En güzel”i vaat etmiştir. Ve Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Sünnetüllah’ta karşılık amel cinsindendir:

O hâlde, dünya hayatında salihatı işlemekte yarışıp öne geçenler, dünyada nasıl önde yer aldılarsa, ahiret hayatında da; cennete girişte ve nimetlere erişmede yine önde yer alacaklardır.

Burada yüce Allah, " Ashab-üş şimâl (solun ashabı)" olan zümre için "ayetlerimizi inkâr edenler" nitelemesinden başka bir nitelemede bulunmamıştır. Yani kâfirlikle birlikte hiçbir iyi amel düşünülemez, onlar iyi davranışlarda bulunsalar dahi bu iyiliklerin kendilerine hiçbir yararı olmaz, onların kâfir olmaları her şeyi siler bitirir. Onlar; uğursuz, kötü, defterleri sol taraftan verilecek olan "meş`eme" ehlidirler. Onlar; sarp yokuşun gerisinde kalmışlar ve onu aşmak için o yokuşa saldırmamışlardır.

(Âl-i İmrân: 91)Şüphesiz ki şu inkâr etmiş ve inkârcı oldukları hâlde de ölenlerin hiç birinden, yeryüzü dolusu altın -onu fidye verseler bile- asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar, dayanılmaz azap kendileri için olanlardır. Onlar için yardımcılardan da yoktur.

(İsrâ: 19) Kim de ahireti isterse ve mümin olarak ona [ahrete] yaraşır bir çaba ile onun [âhiret] için çalışırsa, işte öylelerinin çalışmalarının karşılığı verilir.

(Enbiyâ: 94) Öyleyse kim inanmış olarak Sâlihatı işlerse onun emeği için nankörlük edilmeyecektir. Biz hiç şüphesiz onu yazanlarız da.

(Kehf: 105) İşte onlar, Rabblerinin Âyetlerini ve O'na ulaşmayı inkâr etmişlerdi de bu yüzden yaptıkları bütün amelleri boşa gitmiştir. Artık kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız. [hiç bir değer vermeyiz]

(Hûd: 16) İşte onlar, kendileri için, âhirette ateşten başka bir şey olmayanlardır. Yapıp ürettikleri de orada boşuna gitmiştir. Bütün yaptıkları şeyler de batıldır.

Değerli Kardeşim!

Kur’an’a baktığımızda Cennet ve cehennemin ebedi olduğu görülür.
Buraya bakar mısınız?

Yazınızda “şefaatin cennet ve cehennemde olacağı” şeklindeki ulaştığınız sonuç Kur'an ayetleri ile çelişmektedir.

Bu bilgiler ışığı altında yazınızı gözden geçirmeniz dileğiyle.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen AlalH'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Kullanicisina Bu Mesaji Için Tesekkür Edenler:
Miralay (15. June 2010)