Tekil Mesaj gösterimi
Alt 8. August 2010, 12:30 AM   #3
dost1
Site Yöneticisi
 
dost1 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.017
Tesekkür: 3.567
1.083 Mesajina 2.384 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
dost1 is on a distinguished road
Standart

Selamun Aleykum! Değerli Hiiç Kardeşim

Alıntı:
hiiic Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Yunus balığı zaten insan kadar birşey, o balığın Yunus peygamberi yuttuğunu sanmıyorum.
Ağzında belki saatlerce cebelleşmiş, kurtulmak için sabr göstermiştir ama onu kurtaran işlediği günaha tevbe eden o yakıcı pişmanlığı ve Allahın byüklüğüne teslim olarak yardım istemesidir.
Ne kadar süre balıkla mücadele ettiğini bilmiyorum ama o gece içerisinde Yunus peygamberi yutamayan balığın onu bir adaparçasına yada daha güvenli bir yere çıkardığını yada sahile bıraktığını sanıyorum. sonuçta balık da yorulmuştur, belki bu balık yunus değil katil balina tarzı ağzı daha büyük yada o devirde yaşayan nesli tükenmiş daha büyük bir yunus cinsi olabilir,,,,,,,

Geçmişde denizcilerin fırtınaya yakalandıklarında gemide uğursuz birisinin olduğuna ve onu denize atarlarsa kurutulacaklarına dair inançları vardı,,, kocaman gemi 1 kişinin yada 10larca kişinin denize atlamasıyla fırtınadan kurtulmaz, bu olay uğursuzun tespit edilip atılmasıyla alakalı bir konu olsa gerek.
Nice insanlar bu inanç yüzünden denizin dibini boylamıştır.
------------------------------------------------------

Sonuç; insan kendisi için kötü olanı seçse, nankörlük etse, kendine zulmetse, güvenli bir yerden uzaklaşıp zorla kışkırtılmış bir yunusun ağzına düşse bile (kişinin kendisine yaptığını kimse yapmıyor, ne işin var senin okyanusda), Allah her zaman affedicidir. Her şeye gücü yetendir. Günah işlemiş dahi olsak, tevbe edip salih amel işleyerek salihlerden olabiliriz, çok b,yük sıkıntılardan rabbin dilemesiyle kurtulabiliriz, yeterki günahımızı bilip tevbe edelim ve samimi olalım... Yunusun diş izlerini kaba yerlerimizde saymadan önce tevbe edelim, Çünkü yerine göre peygamber bile hata yapabilir, biz de öyle...
Hut ile ilgili yapılan bir çalışmayı paylaşırsam konunun anlaşılacağını düşünüyorum.

“ حوت Hut” sözcüğü, dil bilimcilerinin bir kısmına göre “balık”, bir kısmına göre de “büyük balık” demektir. Bu anlamıyla sözcük, tatlı ve tuzlu sularda yaşayan soğukkanlı omurgalıların genel adı olmakla beraber, eski çağlardan beri bilinen burçlar kuşağındaki bir takımyıldızın adı olarak da kullanılmaktadır.
Ancak Kur’an’ı doğru anlamak için sözcüklerin teamüldeki kullanımını değil, gerçek anlamlarını bilmek gerekmektedir.
Bu sözcüğün kökü olan “حوت hvt”, Arap dilinde “hut” ve “havt” olmak üzere iki türlü okunur. Bu okunuşlara göre ortaya çıkan iki sözcüğün Bedeviler arasındaki kullanımı ise şu anlamlara gelmektedir:
“Hut” sözcüğünün geçtiği eski şiirlerden biri “Ve Sahip lâ hayre fi şebabihi / Hûten, izâ mâ zâdenâ / …” şeklindedir. Sözcük bu mısrada “ağır ağır da yutsa, çabuk çabuk da yutsa, kendisine kâfi gelmeyen [doymayan, doyma duygusu olmayan]” anlamında kullanılmıştır.
“Havt” sözcüğü ise “kuşun suyun çevresinde veya vahşî hayvanın bir şeyin çevresinde dönüp durması, oradan ayrılmaması” anlamındadır. Buna da İslâm öncesi ve sonrası dönemden birçok örnek mevcuttur. (Lisanü’l-Arab; c:2, s:644)
Bu temel açıklamadan anlaşıldığına göre, “hut” sözcüğü aslında doyma hissi olmadığı ve doyduğunu bilmediği için balıklara yakıştırılmış bir sıfattır, balık demek değildir. Nitekim herkesin bildiği gibi, sularda yaşayan balığın esas adı “semek”tir. Balıklarda doyma hissinin olmaması, yemelerine ara verme sebebinin doymaları değil de tıkanmaları olması bugün artık bilimsel bir bilgidir. Balıkların bu özelliklerini bilmeyen amatör akvaryumcuların, günlük ihtiyacın üzerinde yemleme yaptıkları takdirde çatlayarak ölen balıklarla karşılaştıkları, günlük hayata yansımış bir gerçektir. Balık oburluğunun balık cinsleri itibariyle gösterdiği özellikler ise Su Ürünleri Fakültelerinin araştırma raporlarına da girmiş durumdadır.
Buna göre, “hut” ve “havt” sözcüklerinin anlamlarını “hırs, doyumsuzluk” olarak ifade etmek mümkündür.

“Hut” sözcüğünün Kur’an’da yer aldığı pasajlardaki anlatım dikkate alındığında, sözcüğün daima “sebebiyet mecaz-ı mürseli” şeklinde kullanıldığı görülmektedir. Yani, sebep olan “hırs ve doyumsuzluk” zikredilmekte fakat hırsın insanda sebep olduğu “bunalım ve karamsarlık” kastedilmektedir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________
Halil Ay
dost1 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
dost1 Adli üyeye bu mesaji için Tesekkür Eden 2 Kisi:
Barış (8. August 2010), hiiic (8. August 2010)