Alıntı:
Allah’ın varlığına ve birliğine iman ettiklerini ifade etmekle birlikte tevhid akidesinin en önemli esası olan otorite hakkını ,egemenlik, hakimiyet, yetkisini Allah’a vermemektedirler. Hayatlarını düzenleyecekleri kanun ve kuralları koyma yetkisini, hem de mutlak manada, kendi hemcinslerinin oluşturdukları bazı kurumlara parlemento, hükümet ve yargı gibi organlara vermektedirler. hakimiyetin, hüküm koyma yetkisinin mutlak manada “millet”e ait olduğu ilkesini benimsemektedirler.
|
“Mal Allah’ındır deyişinin sebebi, halkın malını yemene gerekçe hazırlamak içindir. Mal Allah’ındır demekle, “insanların malı değildir” demek istiyorsun. Yani “ben, Muaviye, Allah’ın temsilcisiyim, Allah’ın malını yiyebilirim ve keyfim kimi isterse ona verebilirim, kimi de sevmezsem ona vermem” demek istiyorsun.”
Burada Ebu Zer Muaviye’ye, Allah’ın malının insanların-halkın malı demek olduğunu hatırlatıyor; bu konuda onu uyararak, Allah’ın malının açgözlü bir zümrenin malı demek olmadığını söylüyor. Özel bir zümrenin, ayrıcalıklıların değil, toplumun malıdır. Çünkü toplumsal konularda Allah ve insanlık aynı tarafta, aynı safta ve aynı cephededir.
(Ali Şeriati-Dine karşı din kitabından.)