Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.076
Tesekkür: 3.618
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
|
2- Yeni Dünya Düzeni Aracı Olarak Dinlerarası Diyalog
Dinlerarası diyalog fikri ve faaliyeti bu adla 1962-1965 yılları arasında yapılan II. Vatikan konsilinde Papalık tarafından Konsil kararı olarak resmen onaylandığı için, çoğu insan bunu söz konusu tarihte ortaya atılan Papalığın bir projesi olarak görür. Aslında bu tarihte Vatikan, kendisine biçilen özel rol ve amaçla, Yeni Dünya Düzeni (Novus Ordo Seclorum) denen büyük projeye resmen ortak olmaya ikna edilmiştir. Yeni Dünya Düzeni”nin ne olduğunu ve kimlerin projesi olduğunu anlatmak elbette çok uzun bir bahistir. Burada sadece 1980″li yılların başından beri gelinen siyasî ortama uygun olarak aldığı isimleri hatırlarsak bu düzenin ne olduğu hakkında az-çok bir fikre sahip olabiliriz: Kürüselleştirme/Küreselleşme (Globalizasyon), Büyük
Ortadoğu Projesi, Dünya Organizasyonu, Armegedon, Kaos”tan Düzene (Ordo Ab Chao), Yeni Çağ, Üçüncü Dalga, Medeniyetler Çatışması ve Medeniyetler İttifakı vb. isimler. Yeni Dünya Düzeni projesi ve düşlemesi, bu isimle aslında 16. yüzyılın başlarına kadar geri götürülebilir. 14 Temmuz 1556 günü İngiltere Başbakanı Disraeli, Avam Kamarası”nda şu hitapta bulunuyordu:
Bu Kamara”dan nadiren bahsettiğimiz bir güç var. … Gizli cemiyetlerden bahsediyorum… İnkâr etmek yersiz, çünkü Avrupa”nın büyük bir kısmının… bu gizli cemiyetlerin şebeke ağı ile örüldüğünü örtbas etmek imkânsız. … Peki amaçları ne? Hiçbir şeyi saklamaya çalışmıyorlar. Anayasal bir hükümet istemiyorlar. … Dinî kuruluşlara bir son vermek istiyorlar. Bazıları daha da ileri gidebilir…[4]
Özellikle II. Dünya Savaşı arefesinde etkin hale gelen Yeni Dünya Düzeni projesi, Avrupalıları birbirine kırdırtmıştı. Yine bir İngiliz Başbakanı W. Churchill, olayın faillerini araştırırken, grubun kökenlerinin Spartacus”a dayanabileceğini yazmıştı. Elbette, 1 Mayıs 1776″da Avrupa”da Illuminati Tarikatını kuran Cizvit profesör Adam Weishaput”tan bahsediyordu.[5] Bu cümlelerini alıntıladığım Texe, Illuminati”nin köklerini çok daha ileriye götürerek, Tapınak Şövalyelerine ve Jacques de Molay olayına bağlamaktadır[6].
etice şu ki Yeni Dünya Düzeni bugün Amerika Birleşik Devletleri”nde şekillenmekte ve oradan idare edilmekte olduğunu, Senatör Robert F. Kennedy”nin şu cümleleri özetlemektedir: Her birimiz eninde sonunda Yeni Dünya Düzeni”nin kurulmasına ne kadar katkıda bulunduğumuzdan sorgulanacağız.[7]
Dünya Düzeni”nin kimler tarafından kurgulandığına böylece işaret ettikten sonra, bu düzen neler içeriyor ve amacı nedir sorusuna, bu düzenin önde gelen teorisyenlerinden Alder Vera Stanley”nin cümleleri cevap vermektedir:
Bütün yaratılışın ardında bir plan var. Evrimin şu anda ilerlediği hedef Dünya Birliği. Dünya Planı şunları içeriyor: Dünya Örgütü… Dünya Ekonomisi… Dünya Dini…[8] Dünya dini, hangi dindir? Bu, C.W. Smith”in ifadesiyle: Tanrı”nın planı bütün ırkları, dinleri ve felsefeleri birleştirmeye vakfetmiştir. … mezheplere ayrılmamış ve Büyük Işık diye bilinen ve zaten var olan yeni bir din.[9] Toffler ise bu yeni dini şöyle tanımlar: Üçüncü Dalga: … kültürleri, değerleri ve ahlâk anlayışlarını birleştirir. … Bundan böyle farklı dinî inançlar olmayacaktır.[10] Yahudi asıllı Amerikalı senatör Al Gore söz konusu oluşturulmak istenen yeni din ve tanrının ne olduğunu şöyle ifade eder: Doğa her şeyiyle Tanrı”dır. … İnsanlığın kaderi, gelecekte yeni bir dinin ortaya çıkmasına bağlı. Böyle bir dinle güçlenerek, dünyayı yeniden kutsama imkânına sahip olabiliriz.[11] Bu Yeni Dünya Düzeni için düşlenen başkenti Texe Marrs şöyle açıklıyor: Dünyayı gizliden gizliye idare eden, ama 2000 yılı itibari ile tüm dünyanın hakimiyetini ele geçirmek isteyen belli başlı hanedanları ve aileleri inceleyerek, bu kötü ruhlu grubun geleceğimize yönelik genel düşüncelerini kavramaya başladık.
İç Çember”in adamları, başkenti Kudüs olacak şekilde bir Dünya Hükümeti, hatta Dünya İmparatorluğu kurmak için çalışıyorlar. Siyonizmi yüceltiyor, Yahudilerin Büyük Tapınağını yeniden inşa etmeyi ama aslında bunları yaparken, ne Tevrat”ı, ne Musa”nın Şeriatı”nı, ne de Mesih İsa”yı şereflendiriyorlar. İnsanlığı, küresel hakimiyet hedefinin önünde engel teşkil eden faydasız yiyiciler olarak görüyorlar.[12] O halde Yeni Dünya Düzeni”nin mimarlarının kim olduğu ve amaçlarının ne olduğu az çok anlaşıldı sanırım. Amaçları dünyayı sadece parasal açıdan değil din açısından da yönetmektir. Dinden anladıkları yukarıda da işaret edildiği gibi insanın Tanrı”nın yerine hakim kılındığı bir din anlayışıdır. Kısaca Yeni Dünya Düzeni, modern bir Firavunculuktur ki, zaten bu düzenin mimarlarının çok çeşitli kuruluşlarının sembol ve ritüelleri Firavunların sembol ve ritüelleridir.
Evrensel Işık, Piramit, Pergel ve Gönye gibi. Firavun sözcüğünün anlamı da zaten Ulu mimar veya Usta demektir. Tarihte görüldüğü gibi Yeni Dünya Düzencileri, sürekli dinleri kendi din anlayışlarına dönüştürmek ve bu yolla insanları ve toplumları kendi hakimiyetleri altına alabilmek için başta yahudilik ve hıristiyanlık kurumları ve din adamlarıyla sıkı ilişkiler kurmuşlardır. Dean Grace”in şu cümleleri bunu ortaya koymaktadır.
… Marksist, Sosyalist, Komünist, Siyonist, Mason ve Enternasyonalist benzeri değişik isimler altında saklanırlar. Londra, Berlin, Roma, New York gibi yerlerde yaşarlar. Birleşmiş Milletler”i, Wall Street”i ve Washington DC”yi idare ederler. Silah sanayine maddî kaynak sağlar, isimsiz asker benzeri anıt mezarların dikilmesine yardımcı olurlar…
Üyelik nesilden
nesle, İngiltere ve Avrupa”nın soylu ailelerinden, uluslararası finans piyasalarını yöneten saraylardan, Dünya Yahudiliği ile Roma Katoliklik hiyerarşisinden geçer.[13] Yeni Dünya Düzencilerinin yahudiler ve hıristiyanlarla doğrudan ilişkileri olduğunu gösteren bu ifadelerden sonra, merkezî görevini Vatikan”ın üstlendiği bugünkü dinlerarası diyalog onların bir projesi midir? diye daha açık bir şekilde sormak gerekir. Din her zaman her toplumda çok önemli bir dönüştürme aracı ve toplumları idare etme gücünün kaynağı olmuştur. Din çoğunluğun dini olduğunda toplumu dönüştürür; azınlığın dini olduğunda toplum dini dönüştürür. Birincisine İslâm örnek teşkil eder; daha ilk günlerinden itibaren etkin ve çoğunluk dini haline gelen İslâm, toplumları değiştirmiştir.
İkincisine örnek hıristiyanlıktır; yaklaşık üç asır çoğunluğun ve idareciler sınıfının dini olamayan hıristiyanlık ortama uyum sağlamak amacıyla teologları ve cemaatleri tarafından dönüştürülmüştür. Bu mesele konumuz dışı olduğundan teferruata girmeyeceğiz. Dinin bu öneminden dolayı, Yeni Dünya Düzencileri 21. yüzyılın eşiğinde, tarihî süreçte gelinen aşamalar ve kazanımların oluşturulmakta olan, Al Gore”un yukarıda aktarılan sözlerinde de ifade edildiği Evrensel Dünya Dininin gerçekleştirilmesine hız vermesi, hatta buna en büyük engel olabilecek İslâm”ın ve müslümanların da artık sıkı bir kontrole alınması inancıyla bütün dinleri tek merkezden sistematik idare etmenin daha sağlam vasıtası olarak dinlerarası diyalog fikrini geliştirdiler ve bunu da II. Vatikan Konsilini fırsat olarak değerlendirip konum itibariyle en şanslı kurum olan Papalığa yüklemişlerdir. Bunun böyle olduğunu söz konusu Konsilin hazırlık safhası aşamasında ve Konsil sonrası faaliyetlerden açıkça anlıyoruz. Şimdi de kısaca bu noktalar üzerinde duralım. Her ne kadar bazı kimseler II. Vatikan Konsili toplantısının esas yapılış amacının dinlerarası diyalogu kurumsal hale getirmek olduğu fikrinde iseler de, belki bu biraz abartılı karşılanabilir. Fakat gerçek şu ki bu Konsilden çıkan ve hızlı bir şekilde uygulamaya konan sonuçlardan en önemlisi dinlerarası diyalog olmuştur.
1869-1870 yıllarında yapılan I. Vatikan Konsili”nden sonra, hıristiyanlık dünyasında ortaya çıkan çeşitli teolojik meseleler, kilise idaresi ve iç hukuku ile ilgili konular, ortaya çıkan toplumsal ve ahlâkî sorunlar karşısındaki Vatikan”ın tavrının belirlenmesine yönelik yeni bir konsilin icrasına ihtiyaç olduğu, 1958 yılında Papa seçilen 23. John tarafından dile getirilmiştir. O, bu fikrini 25 Ocak 1959 tarihinde kardinallere açtıktan sonra, Konsilin hazırlık safhası başlamıştır[14]. 17 Mayıs 1964te kurduğu Hıristiyan Olmayan Dinler Sekreteryası başkanı olarak atanan kardinal Paula Marelladan yahudilerle ilgili yeni bir taslak metin hazırlaması istenmiştir.
Papalığın II. Vatikan Konsili hazırlığı gündeme gelir gelmez, söz konusu konsilin yapılması fikrini atan Papa 23. John”un kendisi konsilde yahudilerle hıristiyanların yakınlaşmasını sağlayacak meselelerin de ele alınmasını istemiştir. Hıristiyan Birliği Sekreteryasını 18 Eylül 1960″da kurdurtmuş ve başına yahudi asıllı Kardinal Augustine Bea”yı getirmiş ve onu hıristiyan-yahudi yaklaşımını sağlayacak bildiri ve projenin hazırlanması için görevlendirmiştir. Yahudi asıllı Fransız tarihçi Jules Isaac bir heyetle 13 Haziran 1960 günü Papa 23. John”u ziyaret etmiş ve isteklerini bir rapor halinde kendisine sunmuştur. Aynı yılın Ekim ayında Alman yahudilerinden bir heyet yine aynı Papa”yı ziyaret etmişlerdir.
A.B.D. New Jersey”de bulunan Yahudi-Hıristiyan Araştırmaları Enstitüsü ile Hollanda”daki Apeldoorn Çalışma Grubu konuyla ilgili ayrı ayrı hazırladıkları raporları söz konusu Papa”ya göndermişlerdir. Kardinal Augustine Bea, bu raporların ve ziyaretlerin talepleri doğrultusunda ilk taslak planını 1961 yılında hazırlayarak, bunu 1962 yılında Konsil”de müzakere edilmek üzere Merkezî Komisyon”a havale etmiştir. Söz konusu taslak plan büyük tartışmalara neden olmuştur. Neticede plan geri çekilmiştir. Papa 23. John”un 3 Temmuz 1963 günü ölümü üzerine yerine geçen Papa 6. Paul, yahudi meselesi üzerinde pek fazla durmak istememiştir; fakat baskılar nedeniyle 17 Mayıs 1964″te kurduğu Hıristiyan Olmayan Dinler Sekreteryası başkanı olarak atadığı kardinal Paula Marella”dan yahudilerle ilgili yeni bir taslak metin hazırlamasını istemiştir.
Ancak bu metin de kilise içerisinde büyük tartışmalara neden olmuştur. Bazı kardinaller bu yeni taslak metninin iptal edilmesi yönünde fikir beyan etmişler. Bütün bu tartışmalara son vermek için Papa 6. Paul, sadece yahudiler ile değil bütün dinlerle diyalog yapılmasını önerdiği 6 Ağustos 1964″te Ecclesian Suam isimli bir genelge ilan etmiştir. Yahudilerle ilgili bir önceki taslak metin yeniden gözden geçirilerek son haliyle Yahudilik ile birlikte İslâm, Hinduizm ve Budizm gibi diğer dinlerle de diyalog yapılmasının gereği anlatılan bir deklerasyon, Nostra Aetate adıyla 14 Ekim 1965 yılında 250 çekimser oya karşılık 1763 olumlu oyla kabul edilmiştir.
Nostra Aetate”nin son şekliyle çıkması, bazı yetkililerce Papa 6. Paul”un Yahudilerin veya Arap dünyasının baskılarına teslim olması şeklinde yorumlanarak, kuşkuyla karşılanmıştır. Xavier Rynne, Papa ile ilgili şüphelerini şöyle ifade etmiştir:
Değiştirilip kıymeti bozulan bu metni Papa 6. Paul”un desteklemesi belki de onun tek ve en büyük hatasıydı. Bu olay onun niyeti hakkındaki şüphelerin artmasına sebep olmuştur.[1] Anlaşılacağı gibi II. Vatikan Konsili esnasında ve sonunda bazı hıristiyan otoriteler, dinlerarası diyalog ile ilgili kararların alınmasında Vatikan dışı çevrelerin gizli elleri olduğu hakkında şüpheleri olmuştur.
II. Vatikan Konsili sonrası gelişmeler ve girişilen diyalog faaliyetleriyle ilgili vurgulanması gereken ve konumuz açısından önemli bazı hususlar da vardır. Bunlar, Dünya Kiliseler Konseyi ve Milli Kiliseler Konseyi gibi Yeni Dünya Düzeni kuruluşlarının maddî desteğine sahip[2] bazı hıristiyan kuruluşlarının II. Vatikan Konsili”nde müşahit üye sıfatıyla bulunmaları yanında, diyalog toplantılarının Vatikan yetkilileriyle birlikte tertipçileri olarak da faaliyette bulunmalarıdır. 1973 yılında Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası başkanı olan kardinal Pignedoli Dünya Kiliseler Konseyi”ne bağlı Yaşayan İnançlar ve İdeolojiler Diyalog kurumundan kendi faaliyetlerine katılma daveti almıştır ve Sekreteri P. Rossano, onların bütün toplantılarına katılmıştır. İslâm-Hıristiyan dinlerarası diyalog toplantılarının birçoğunu tek başına veya Vatikan ile birlikte Dünya Kiliseler Konseyi tertip etmiştir. 12-18 Temmuz 1972 Brounsana-Lübnan ve 26-30 Haziran Cenevre-Chambesy gibi önemli büyük diyalog toplantıları bunlardan bazılarıdır.
Diğer yandan Yeni Dünya Düzencileri, kutsal kitapları da birleştirme girişimini yaparak, insanlığı dönüştürmek istemektedirler. İngiliz Kraliçesinin eşi Prens Philip, Garter Düzeni başkanıdır ve aynı zamanda Birleşmiş Milletler Kutsal Yazın Mütevellisi başkanıdır; bu sıfatıyla söz konusu mütevelli, dünyadaki tüm İncilleri, Kitab-ı Mukaddesleri ve kutsal kitapları tek bir merkezde toplamak için hazırlanan gizemli bir projeyi yönetiyor.
Amacı ise, tüm insanlık için ortak ahlâk ve dinî yaşam kuralları oluşturacak, Tek Bir Dünya İncili geliştirmek.[3] Bu doğru ise, ister istemez insanın aklına, geçtiğimiz sene Arapça ve İngilizce olarak bastırılan ve Irak”ta dağıtılan el-Furkânu”l-Hakk adlı sözde yeni vahiy kitabını aynı mütevellinin yazdırtıp yazdırtmadığı sorusu akla gelmektedir. Filistin kökenli Amerikalı Rahib Anis Shorrosh”un yazdığı sanılan bu kitap, Kur”an”ı tahrif için yazılmıştır. Birçok Kur”an ayeti, İncil sözleriyle birleştirilerek İncil ile Kur”an”ın aynı şeyleri söyledikleri fikri işlenmek istenmiştir. O halde yukarıda da izah etmeye çalıştığımız gibi dinlerarası diyalog fikri oryantalizmin eseridir; fakat onu, dinler yoluyla insanlığı Yeni Dünya Düzeni”ne doğru dönüştürmek için uygulamaya koyanlar veya koydurtanlar Yeni Dünya Düzencileridir.
devam ediyor
__________________
Halil Ay
|