Site Yöneticisi
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 3.093
Tesekkür: 3.632
1.093 Mesajina 2.442 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 100000
|
3- Misyonerlik Olarak Dinlerarası Diyalog
Dinlerarası diyalogun gizli üçüncü yüzü şüphe götürmez bir biçimde yeni bir misyonerliktir; zira aşağıda göreceğimiz gibi II. Vatikan konsilinin resmî kavramları bunu böyle tanımlamaktadır.
Oryantalizmin, yukarıda kısaca anlatmaya çalıştığımız şekilde son iki yüzyıldan İslâm”ı içten fethetme projesinin bugünkü son aşaması olan dinlerarası diyalogu, kendi emelleri doğrultusunda kullanmak isteyen Yeni Dünya Düzencileri, yine anlattığımız gibi II. Vatikan Konsili”ni fırsat bilerek bunun yürütülmesini Papalığa havale etmişlerdir. Papalık da kendi hesabına bunu sahiplenmiştir; çünkü İslâm dünyasında üzerinde asırlar öncesine varan misyonerlik faaliyetlerinden istediği başarıyı elde edememişti; Oryantalizmin bilimsel ve akademik, Yeni Dünya Düzencilerinin malî ve siyasî destekli bu dinlerarası diyalog papalık için bulunmaz bir imkândı. Dinlerarası diyalogcular, bunlar ister müslüman kesimden olsun ister hıristiyan kesimden olsun, diyalogla ilgili olarak sürekli, özel olarak Konsil”in 4. oturumunda kabul edilen ve Papa 4. Paul”un onayıyla 28 Ekim 1965 tarihinde ilan edilen Nostra Aetate kararına ve genel olarak 1964 tarihli Lumen Gentium kararına atıfta bulunurlar. Bu kararlarda hıristiyan olmayan din salikleri ve bu arada müslümanlarla diyalog yapılmasının gereği dinlere saygı ve dinlerdeki ortak değerler olarak ortaya konuyor. Müslümanlarla diyalog yapılmasının gereği Nostra Aetate”de şöyle açıklarlar:
Katolik Kilisesi, müslümanlara da büyük bir saygıyla bakar. Onlar tek, diri, mevcut, bağışlayıcı ve Kadir-i Mutlak, Cennet”in ve yeryüzünün yaratıcısı, insanlara seslenmiş olan Tanrı”ya taparlar. Onlar, kendi inançları ile İbrahim”in kendi inancı ile kendisini Tanrı”nın planına adaması arasında bağ kurarak Tanrı”nın gizli emirlerine samimiyetle boyun eğmeye çalışırlar. Her ne kadar onlar İsa”yı Tanrı kabul etmeseler de, O”nu bir peygamber olarak yüceltirler; O”nun bakire annesine de hürmet ederler…[4] Alıntı yaptığımız pasajda da ifade edildiği gibi, yukarıda isimlerini zikrettiğimiz iki kararda İslâm-Hıristiyan dinlerarası diyalog anlayışı tamamen hıristiyanların İslâm ve Hıristiyanlık arasındaki gördükleri benzerliklere dayandırılmakla birlikte, bu iki kararda diyalogun gerçek amacı zikredilmediği için, diyalogcular sıkça duyduğumuz insanlararası hoşgörü, dünya barışına katkı, medeniyetler ittifakı gibi çok güzel slogan vari sözde ülküsel ifadelerle diyalogun amacını ortaya koymaya çalışmaktadırlar.
Ancak, II. Vatikan Konsili Papalığın kendi açısından dinlerarası diyalogun amacını belirlediği Ad Gentes kararına diyalogcular hiç atıfta bulunmazlar. Konsilin 1965 yılındaki dördüncü son oturumunda Kilise”nin misyonerlik faaliyetleri hakkındaki Ad Gentes kararlarında dinlerarası diyalogun amacını aşağıdaki cümlelerle açıkça misyonerlik olarak tanımlamaktadır:
İkinci bölüm, misyonerlik çalışmasıyla ilgilidir (10-18).
Bir taraftan hıristiyan şehadetini, diyalog aracılığıyla (11) ve sadaka (charity) sunumuyla (12) ve diğer taraftan İncil”in öğretilmesiyle Tanrı”nın halkını toplayan hıristiyanlaştırmayı (evangelisation) sentezler (13-14). Zaten misyonerlik faaliyeti olan birincisi, tabii olarak ikincisine götürür.[5]
Aynı şey II. Vatikan Konsilinden sonra çeşitli vesile ve nedenlerle bazı Vatikan yetkililerince de ifade edilmiştir. Örneğin 1973 yılında Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası”nın sekreterliğine atanan Pietro Rossano: Diyalogtan söz ettiğimizde bu faaliyeti Kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil”i öğreten bir cemaat olarak yapmakta olduğumuz açıktır. Kilise”nin bütün faaliyetleri, üzerinde taşıdığı şeyleri yani Mesih”in sevgisini ve Mesih”in sözlerini aktarmaya yöneliktir. Bu sebeple diyalog, Kilise”nin İncil”i yayma amaçlı misyonun çerçevesi içinde yer alır.[6] diyerek aynı şekilde açık bir dille diyalogun, misyonerlik olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim en yetkili ağız olan ve dinlerarası diyalog kararının uygulayıcısı Papa II. John Paul daha da açık bir biçimde dinlerarası diyalogun misyonerlik olduğunu 1991 yılında yayınladığı
Redemptoris Missio adlı genelgede aynen şöyle ifade etmiştir:
Dinlerarası diyalog, Kilise”nin bütün insanları Kilise”ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır. … esasen misyonla ve misyonun şekilleriyle diyalog arasında özel bir bağ vardır. Bu misyon aslında Mesih”i ve İncil”i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir. … Diyalog Tanrı”nın Krallığına doğru bir yoldur ve bunun süresini ve mevsimini sadece Baba bilse de, mutlaka sonuç verecektir.[7] Bu açıklamalardan dinlerarası diyalogun gerçek amacının misyonerlik olduğu şüphe götürmez bir biçimde artık anlaşılması gerekir. Sonuç: Dinlerarası diyalog, oryantalizmin en son ulaştığı İslâm”ı hıristiyanlık ve yahudilikle uyumlu hale getirmenin bir fikri, Yeni Dünya Düzeni kurmak isteyenlerin dünyayı tek elden yönetmeye yönelik projesinin önemli bir vasıtası ve Vatikan”ın da yeni misyonerlik yöntemidir.
Dinlerarası diyalog, Küreselleştirme, Büyük Ortadoğu, Medeniyetler İttifakı, Avrupa İslâm”ı, Dinî Çoğulculuk, Light İslâm gibi bu isimlerde seslendirilen fikirlerin ve yapılan faaliyetlerin ayrılmaz ve tamamlayıcı bir parçasıdır. Bu şekliyle yürütülmekte olan bugünkü dinlerarası diyalog, gelecekte sadece İslâm için değil bizzat hıristiyanlık ve musevilik için de bir tehlike arz edebilir. Çünkü dinlerarası diyalog bu dinler için, tamamen dinî amaçlı olarak yapılmamaktadır. Diyaloga katılan taraflar, her zaman açıkça ifade etmeseler de bundan kendileri için bir fırsat ve imkân yakalama umuduyla samimi duygulara sahip olabilir; fakat insanlığın birliği, barışı ve hoşgörüsü gibi ülküsel amaçlar için yapıldığı söylenen 30 yıllık diyalog sürecinde, terör ve şiddetin, savların ve iç çatışmaların giderek arttığı bir dünyada yaşamakta olduğumuzu da görmezlikten gelemeyiz.
Tertip ettikleri Abant Platformları ve benzer toplantılarıyla dinlerarası diyaloga katılan Fethullah Hoca Efendi, işin nereye varacağından kuşkuları ve çekinceleri olmuş olmalı ki,
kendi ifadesiyle Ama bununla beraber, acaba iyi ediyor muyuz, yanlış anlaşılır mı bu mesele? diye oturup bir yerde hıçkıra hıçkıra ağladığımı bilirim.[8] demiştir.
Nitekim diğer taraftan, öteki taraf olan Vatikan da İslâm-Hıristiyan dinlerarası diyalogda ya samimi görünmüyor veya ona kuşkulu bakıyor. Zira Papa 16. Benedictus”un 28 Kasım-1 Aralık 2006 tarihleri arası Türkiye ziyaretinin hemen arkasından Kardinal Carlo Caffarra”nın Corriere della Sera gazetesine verdiği demecinde Vatikan”ın gerçek anlamda dinlerarası diyalogun sadece Yahudilikle yapılabileceğini vurgulayarak, İslâm ile ancak makuliyet çerçevesinde ve eğitim tabanında ilişkiler kurulabileceğini ifade etmiştir. İslâm ile yapılacak gerçek diyalogun Batı hıristiyan kimliğinin bozulmasına işaret ettikten sonra, oysa Kilisenin Batı kimliğini korumak zorunda olduğunu belirtir[9].
[1] Rynne (X.): Letters from Vatican City, London, 1966, IV/163.
[2] Marrs (T.): Illuminati, s. 30.
[3] Marrs (T.): A.g.e., s. 76.
[4] Nostra Aetate, 3.
[5] Neuner (J.) ve Dupuis (J.): The Christian Faith in the Doctrinal Documents of the Catholic Church, 3. baskı, London, 1983, c. I, s. 323. Ad. Gentes”ın ilgili II. bölümünün metninin tercümesi uzun olacağından, bu iki yazarın metnini özetinden kısa bir alıntıyı yapmakla yetiniyoruz. Tam metnin tercümesini başka bir yazımıza bırakıyoruz.
[6] Rossano (P.): “The Sekretariat for Non-Christian Religions from the Beginnings to the Present Day: History, Ideas, Problems”, Bulletin, XIV/2-3, Roma, 1979, s. 100.
[7] Papa John Paul II: Redemptoris Missio, Libreria Editirce Vaticana, Roma, 1991, s. 55-57. Papa”nın son cümlesi, Resullerin İşleri I, 7″den alınma bir cümledir.
[8] Zaman Gazetesi, 30.3.2004.
[9] L”Intervista il Cardinale Caffarra, Corriere della Sera, 14 dicembre 2006, s. 13.
Prof. Dr. Mehmet Bayraktar.
__________________
Halil Ay
|