dost1 Nickli Üyeden Alıntı
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşim!
ve Aleykumes-Selma ve Rahmetullahi
yazımıza
cevabını vermişsiniz. İleri sürdüğünüz tez ile ayet arasında nasıl bir ilişki kurdunuz bilemem.
Örnek verdiğiniz bu ayet:
Açın gözünüzü! Allah'ın velîlerine –ki onlar inanan ve takvalı davranan kimselerdir– kesinlikle kaygı yoktur. Onlar üzülmeyecekler de.
Dostum sizin iddianıza göre yakınlık olan mananın burda ALLAH ın yakın olduğu kulları olarak algılanması gerek.
HAlbuki ALLAHU TEALA Herklese yakındır.Halbuki onlarca mealin tabiriyle bakarsın ALLAH ın dostları manası çıkar.
ayrı bir necmdir.
Yunus;62–63: Açın gözünüzü! Allah'ın velilerine -ki onlar inanan ve takvalı davranan kimselerdir- kesinlikle kaygı yoktur. Onlar üzülmeyecekler de.
Yunus;64: Onlara dünya hayatında ve âhiret hayatında müjde vardır. Allah'ın sözleri için değişiklik diye bir şey yoktur. İşte bu, en büyük kurtuluşun ta kendisidir.
Ayrı bir necm olan bu Âyet grubunda da yine çok önemli ve çok özel bir konu açıklanmaktadır. Bu konu, - اولياء اللّه evliyâullâh = Allah'ın velileri / yakınları, yardımcıları konusudur.
Bu ifadeniz yani veliliğin yardımcılık manası bence doğru olmasa da şunu belirtiyim.
O halde ALLAHın yardımcıları evliyalar ise bu durumda himmet zaten hakdır.
ALLAH kendilerine tasarruf vermediği insanlar nasıl olacakda ALLAH a yardımcı olacaklar
Çarpıtılması sebebiyle dinî hayatta bir takım hurafelerin ve sapık akımların oluşmasına yol açmış olan bu konu, önemli olduğundan incelemeye tâbi tutulacak, bunun sonucunda da Kur'ân terminolojisine ait olan "Allah'ın Evliyası" ifadesinin gerçek anlamı ortaya konacaktır.
Şimdiye kadar hep Allah'ın kullarına yakınlığı, yardımcılığı ile ilgili olarak kullanılmış olan veli [yakın, yardımcı] sözcüğü, ilk kez Yûnus Sûresinin 62. Âyetindeki evliyâullâh ifadesi dolayısıyla "kulların Allah'a yakınlığı, yardımcılığı" şeklinde gündeme gelmektedir. Çünkü bir izafet terkibi [isim tamlaması] olan اولياء اللّه - evliyâullâh ifadesi, sözcük anlamı itibariyle Allah'a yakın olanlar demektir.
اولياء اللّه - evliyâullâh = Allah'a yakın olanlar ifadesi Kur'ân'da geçtiğine göre, Rabbimizin kendisine yakın, yardımcı olarak gördüğü bazı kimselerin varlığı tartışmasızdır. Önemli olan, bu "yakın, yardımcı" insanların kimler olduğudur. Ne var ki, bu insanların kimler olduğu konusu tamamen çarpıtılmış, kimler olduğunu öğrenmek için Kur'ân'a başvurulacağı yerde, yalan yanlış söylentiler dikkate alınarak Kur'ân dışı acayip bir terminoloji üretilmiştir.
Dîne Kur'ân dışında kaynak aramak anlamına gelen bu davranışlar, tevhit dininin dışına çıkılmasına yol açarak İslâm'a ters yabancı inanç ve kültürlerdeki bazı kabullerin İslâm'a sokulması neticesini doğurmuştur.
Bu kabullerin kendilerini nasıl bir pisliğin içine sürüklediğini fark edemeyen zavallılar ise, İslâm'a Kur'ân dışı kaynak icat eden müşriklerle birlikte boğazlarına kadar bu pisliğin içine batmışlardır:
(Tövbe: 28) Ey inananlar! Müşrikler bir pisliktir. …
Oysa evliyâullâh' ın kimler olduğunu anlamak için şirke batmaya hiç gerek yoktur. Çünkü Rabbimiz bunların kimler olduğunu Kur'ân'da açıklamıştır:
(Enfâl: 34) Onlar Mescid-i Haram'dan geri çevirip dururken, Allah onlara neden azap etmeyecekmiş? Onlar O'nun evliyâsı [yakını, yardımcısı] da değiller. O'nun evliyâsı [yakınları, yardımcıları] sadece takva sahipleridir. Velâkin onların ekserisi bilmiyorlar.
Zihinlerindeki sorulara Kur'ân yerine uydurma rivayetlerde cevap arayanlar, bu konuda da Kur'ân'ı dikkate almamışlar ve evliyâullâh terkibine kendilerince, uydurmalar arasından cevap hazırlamışlardır:
Peygamber Efendimize "Evliyâullah kimdir?" diye sorulmuş, O da şöyle buyurmuştur: "Onlar öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatırlanır, zikredilir. [51–21] (İbn-i Mace Zühd-4)
Hz. Ömer'den rivayet edilen bir hadiste de "Kendileri şehit veya nebi olmadıkları halde nebilerin ve şehitlerin gıpta ettiği, aralarında ticaret ve akrabalık bağı olmadığı halde birbirlerini Allah için seven kimselerden" bahsedilmektedir. [51–22] (Müsned, 5/343)
Evliyâullah, Allah için severler, birbirlerine dost, yârân, ahbâb olurlar. [51–23] (Ebû Davûd; Sünen/2, 4596. rivâyet)
Yüce Allah, Yûnus ve Enfâl Sûrelerinin yukarıda verdiğimiz Âyetlerinde اولياء اللّه - evliyâullah = Allah'a yakın olanlar, "mütteki müminler'dir" buyurarak evliyâullah terkibini açıklamışken; uydurma rivayetlerle Evliyâullah' a Allah'ın beyanına uymayan başka açıklamalar getirmek, bize göre ancak haddini bilmez İslâm düşmanlarının işi olabilir.
Müslümanların ömürlerinin boşa geçmesini sağlamak isteyen art niyetli, şeytan tıynetli bu kimseler, zehirli görüşlerinin cilâsı olarak "hadis" kavramını kullanmışlar ve kendi uydurduklarını peygamberimize isnat etmişlerdir. Biz burada, peygamberimizi bu iftiralardan tenzih etmeyi bir borç olarak görmekteyiz.
Buraya kadarki açıklamalarımızdan çıkan sonuç şudur: اولياء اللّه - evliyâullah sözcüğünün esas anlamı Allah'a yakın olanlar demektir. "Allah'a yakın olanlar" ise, Rabbimizin ifadesiyle "muttaki müminler'dir."
Bu noktada sorulması gereken soru şudur:
"
Acaba muttaki müminler Allah'a nasıl yakın olabiliyorlar?" Rabbimiz bu sorunun cevabını da yine Kur'ân'da vermiştir:
(Muhammed: 7) Ey inananlar! Eğer Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlamlaştırır.
(Âl-i İmran: 52) Îsâ onlardan inkârı sezince şöyle konuştu: "Allah'a gidişte benim yardımcılarım kim?" Havariler dediler ki: "Biz Allah'ın yardımcılarıyız. Allah'a iman ettik biz. Tanık ol, biz Müslümanlarız."
(Saff: 14) Ey iman etmiş olan kimseler! Allah'ın yardımcıları olun! Hani Meryem oğlu İsa Havarilerine; "Allah'a gidişte benim yardımcılarım kimdir?" demişti de havariler; "Biz Allah'ın yardımcılarıyız." cevabını vermişlerdi. Bunun ardından İsrâîloğullarından bir zümre iman etmiş, bir zümre de küfre sapmıştı. Nihayet Biz, iman sahiplerini düşmanlarına karşı güçlendirdik de onlar üstün geldiler.
Görüldüğü gibi, yukarıdaki Âyetlerin açık ifadelerinde Allah'a yardımdan ve Allah'ın yardımcılarından bahsedilmektedir. Herkesçe malûmdur ki, bizzat Allah'ın kendisine yardım etmek imkânsızdır; Yüce Allah da böyle bir yardımdan ve yardımcılardan müstağnidir. Nitekim Rabbimizin muttaki müminleri kendisine velî [yakın ve yardımcı] kabul etmesi de O'nun aczinden, düşkünlüğünden, güçsüzlüğünden, ihtiyacından kaynaklanmamaktadır.
Rabbimiz bir Âyetinde bu hususu şöyle açıklamaktadır:
(İsrâ: 111) Ve de ki: Hamd [övgü] , hiçbir çocuk edinmeyen, mülkte kendisi için herhangi bir ortağı bulunmayan, düşkünlükten dolayı yardımcısı olmayan Allah'a özgüdür. Ve O'nu [Allah'ı] büyükle dikçe büyükle [ululadıkça ulula] !
O halde, muttaki müminlerin, hiçbir yardıma ve yardımcıya ihtiyacı olmayan Allah'a –sözcüğün hakikat anlamıyla– nasıl yardımcı olabildiğini anlamak için şu hususlarda dikkatle zihin yormak gerekmektedir:
• Allah insanları ne için yaratmış, onlara neden kitaplar ve peygamberler göndermiş ve onlardan neler istemiştir?
• Allah'ın insanlardan istedikleri kimler aracılığıyla gerçekleştirilmektedir, Sünnetullah nasıl cereyan etmektedir?
• Allah'ın düşmanları kimlerdir, bunlar neler isterler, nasıl davranırlar?
Bu soruların cevapları hem belli hem de kolaydır:
Allah, dünya yaşamında adaletin sağlanmasını, küfrün, şirkin, nifakın yok edilmesini, dinin tümüyle Allah'a özgü kılınmasını istemekte ve O'nun bu istekleri de biz kullarının ortaya koyduğu mücadele [cihad] nispetinde gerçekleşmektedir. Allah'ın kurulmasını istediği düzeni kendisi kurmayıp kullarına bırakması ise kullarını sınamak istemesinden ötürüdür:
(Muhammed: 4) Öyleyse, inkârcılarla karşı karşıya geldiğinizde, boyunları vurun. Sonra, onları iyice sindirince, bağı sıkıca bağlayın; sonra, savaş sona erince, ya karşılıksız ya da kurtarmalıkla salıverin. –İşte eğer dileseydi, onların hakkından bizzat gelirdi; ama bu, sizi birbirinizle sınamak içindir.– Allah yolunda öldürülenlere gelince, onların işlerini saptırmayacaktır.
Demek oluyor ki, Allah'ın istediklerinin gerçekleşmesi için çaba harcayanlar [yani peygamberimiz hayatta iken ona yardım edenler ve Allah'ın dinini ayakta tutmaya çalışanlar, kelimenin tam anlamıyla Allah'a yardım etmiş olmaktadırlar.
Başka bir ifade ile اولياء اللّه - evliyâullâh = Allah'a yakın olanlar ve انصار اللّه - ensârullâh = Allah'a yardım edenler Allah'ın koyduğu emir ve yasakları benimseyerek O'nun dinine sarılıp o dinin yayılması için canla başla çaba harcayanlardır. Bu kimseler Kur'ân tarafından "muttaki müminler" olarak nitelenmektedir.
Evliyâullâh ve ensârullâh ifadelerinin asıl anlamları bu olmasına rağmen, velî sözcüğünün ve türevlerinin gerçek anlamlarından saptırılıp gayet sığ olarak "dost" anlamında ifade edilmesi sonucu iş çığırından çıkmış ve basit gibi görünen bu yanlışla Allah ile kulun, kul ile Allah'ın arasında "gönül bağı" anlamında bir dostluktan söz edilir olmuştur.
Zaten dinî alanlardaki sapmaların çoğu da metinde sözcük anlamıyla kullanılmış sözcüklerin sanki birer kavrammış gibi dayatılmasından kaynaklanmıştır.
Türkçede doğru anlamı dışında da kullanılan "dost" sözcüğünün gerçek anlamı tespit edilmeli ve bu konuda nasıl bir sapmaya yol açtığı açıkça gösterilmelidir.
Aslı dust ve çoğulu da dostân olan dost sözcüğünün anlamı Birinin iyiliğini isteyen, onu içten seven, iyi görüşülen kimse, en yakın arkadaş, gönüldaş demek olup dilimize Farsçadan girmiştir.
Allah'ın sıfatları hakkında az çok bilgisi olan herkesin kabul edeceği gibi, bu sözcüğün anlamı, herhangi bir kimsenin Allah'la dostluk ilişkisi içerisinde gösterilmesine engeldir.
Bu nedenle, "bir kimsenin Allah'a dost olması" veya "Allah'ın bir kimseyi dost edinmesi", dost sözcüğünün anlamı itibariyle yanlış ifadelerdir.
Diğer taraftan, anlam olarak birbirinden farklı olmaları sebebiyle, dost sözcüğü ile Arapçadaki velî sözcüğünün aynı anlamda kullanılması da son derece büyük bir hatadır.
Yanlış anlamlı sözcük kullanma hatası Allah ile ilgili bir konuda yapıldığında, bunu "hata" sözcüğüyle açıklamak da mümkün değildir.
İnsanların basit dünya işlerindeki iyi ilişkilerini, yakınlıklarını anlatmak için kullanılan dost sözcüğünün Allah ile O'nun her konuda astı olan insanlar arasındaki mecazî yakınlığı ifade etmek için kullanılması, bu fahiş hatayı yapanların maksatlı olabileceklerini düşündürmektedir.
Çünkü bu fahiş hata, yapanların ne Arapçadaki yetersizliklerinden, ne de Allah hakkındaki bilgisizliklerinden kaynaklanmaktadır. Bu kimseler, böyle bir hatayı yapmayacak kadar Arapçaya vâkıftırlar ve Allah'ı da gayet iyi tanıdıkları iddiasındadırlar.
Sonuç olarak, Allah'ın insanlara yakınlığı mecazidir ve bu yakınlık Allah'ın insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarması, onlara yol göstererek yardım etmesi ve onları koruması şeklinde tezahür etmektedir.
Muttaki müminlerin Allah'a yakınlığı ve yardımcılığı ise Allah'ın dininin yayılması ve yaşanması için çaba göstermeleridir.
Asıl konumuz olan "velî" sözcüğüne dönecek olursak; bu sözcük üzerinde uzunca durmamızın sebebi, sözcüğün kavramlaştırılarak tevhide aykırı biçimde kullanılıyor olmasıdır.
Çünkü çok eskilerden beri "velî" veya "evliyâ" diye bir üst sınıf din adamı tipi oluşturulmuş, bu sınıfa mensup sahte "velî"ler tıpkı Hıristiyanlıktaki ruhbanlar gibi birçok din dışı işleri yapar olmuşlardır.
Kendilerine has tevîl yöntemleriyle her türlü İslâm dışı düşünceyi üretmiş olan bu sahte "velî'lerin" tuzağına düşen zavallıların sayısı ise, ne yazık ki pek çoktur.
Dolayısıyla, bu sahtekârlar kandırdıkları akılsızların "velîsi", şeytanlar da bu sahtekârların velîsi", durumundadır.
Böyle bir felâkete uğramamak için dini sadece Allah'a özgülemeyi ve bizi bu doğru yoldan ayırmaması için O'na yönelmeyi öneriyoruz:
"Allah, dini kendisine has kılmak için gayret sarf edenlere velâyetini [yakınlığını, yardımcılığını, karanlıklardan aydınlığa çıkarıcılığını, şefaatini, mürşitliğini ve koruyuculuğunu] esirgemesin!
Bu gayret içerisinde olan mümin muttaki kullarını da "evliyâullâh" ve "ensârullâh" olarak kabul etsin!
Bu yolda yürürken O'nun çizdiği rotadan, koyduğu kurallardan çıkmamaya çalıştığımız ve başka bir rehber arkasına düşmediğimiz için de bizleri "halîl" sıfatıyla şereflendirsin!"
Bir kelimenin ifade ettiği manalardan birini almak doğaldır ancak kelimenin aslında olmayan anlamı "ben böyle algıladım" diyerek almak ve algılamak doğru değildir.
Diğer cevaplarınıza da cevap vereceğim . İnşaallah.
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
|