Uzman Üye
Üyelik tarihi: Sep 2008
Mesajlar: 240
Tesekkür: 141
173 Mesajina 604 Tesekkür Aldi
Tecrübe Puanı: 17
|
SALÂT, ZEKÂT [VERGİ] ve İNFAK [BAĞIŞ] İLE İKÂME EDİLİR
Kur’ân'da, Salâtı ikâme edin, Salâtı ikâme ettiler v Salâtı ikâme ederler ifadeleri ile birlikte Zekâtı da verin, Zekâtı da verdiler ve Zekâtı da versinler ifadelerinin de yer almasının nedeni, mâlî destek olmadan salâtın ikâme edilemeyeceğidir, yani sosyal destek ve eğitim-öğretim kurumlarının parasız, mâlî yardımsız oluşturulamayacağı ve yaşatılamayacağı gerçeğidir.
Konuya ait şu âyetler dikkate alınmalıdır:
Şüphesiz iman eden ve sâlihâtı işleyen, salâtı ikâme eden ve zekâtı verenlerin Rabb'leri katında mükâfâtları vardır. Ve onlar üzerine hiçbir korku yoktur, onlar üzülmezler de. (Bakara/277)
İşte bu kitap –kendisinde kuşku yoktur–; gaybda iman eden, salâtı ikâme eden, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak eden, sana indirilene ve senden önce indirilene iman eden muttakiler –ki bunlar, âhirete de kesinlikle inanırlar– için bir kılavuzdur. (Bakara/2-4)
Salâtı [eğitim-öğretimi, sosyal yardım kurumunu] dikiniz/ayakta tutun, zekâtı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin! (Bakara/43)
Ve hani Biz, İsrâîloğulları'nın mîsakını [kesin sözünü] almıştık: “Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz, ana-babaya, yakınlığı olanlara, yetimlere, miskinlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzelliği söyleyin, salâtı ikâme edin ve zekâtı verin.” Sonra çok azınız müstesna olmak üzere yüz çevirdiniz. Ve siz yüz çevirenlersiniz. (Bakara/83)
Ve siz salâtı ikâme edin ve zekâtı verin! Kendiniz için önceden her ne iyilik yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı en iyi görendir. (Bakara/110)
Şu haram aylar çıktığı zaman o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayın, hapsedin ve her gözetleme yerinde onlar için oturun. Artık, eğer tevbe ederlerse, salâtı ikâme ederlerse ve zekâtı verirlerse, artık onların yollarını serbest bırakın. Şüphesiz Allah, gafûr'dur, rahîm'dir. (Tevbe/5)
Eğer tevbe ederlerse, salâtı ikâme ederlerse ve zekâtı verirlerse, bundan sonra onlar, dinde kardeşleriniz olurlar. Ve Biz, âyetleri, bilen bir kavm için detaylandırıyoruz. (Tevbe/11)
İnanan erkekler ve inanan kadınlar; bunların bazısı bazılarının velîleridirler. Bunlar ma‘rûfu emrederler, münkerden vazgeçirirler, salâtı ikâme ederler, zekâtı verirler, Allah'a ve O'nun Elçisi'ne itaat ederler. İşte bunlar, Allah onlara rahmet edecektir. Şüphesiz Allah, azîz'dir, hakîm'dir. (Tevbe/71)
Peki, Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, kör olan kimse gibi midir? Şüphesiz ancak Allah'ın ahdini yerine getiren, antlaşmayı bozmayan, Allah'ın birleştirilmesini istediği şeyi birleştiren, Rabb'lerine haşyet duyan ve hesabın kötülüğünden korkan, Rabb'lerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabreden, salâtı ikâme eden ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık infak eden ve çirkinlikleri güzelliklerle ortadan kaldıran kişiler öğüt alıp düşünürler. İşte bu yurdun akıbeti; adn cennetleri kendilerinin olanlardır. Onlar, atalarından, eşlerinden ve soylarından sâlih olanlar oraya [adn cennetlerine] gireceklerdir. Melekler de her kapıdan yanlarına girerler: “Sabrettiğiniz şeylere karşılık sizeselâm olsun! Bu yurdun sonu ne güzeldir!” (Ra‘d/19-24)
Ve Biz, her ümmet için, Allah'ın kendilerine hayvanların behiminden rızık olarak verdikleri üzerine O'nun adını ansınlar diye bir mense [ibadet yeri/ibadet biçimi] kıldık. İşte, sizin ilâhınız, bir tek ilâhtır. Onun için yalnız O'na teslim olun. Allah anıldığı vakit kalpleri titreyen, kendilerine isabet edene sabreden, salâtı ikâme eden ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak eden, Allah'a içtenlikle boyun eğenlere müjdele. (Hacc/34-55)
İşte o kimseler [Allah'a yardım ettikleri için Allah'ın yardımına mazhar olmuş kimseler], eğer kendilerine yeryüzünde bir güç verilirse, salâtı ikâme etmişlerdir, zekâtı vermişlerdir, ma‘rûfu emretmişlerdir ve münkerden alıkoymuşlardır. İşlerin sonucu sadece Allah'a âittir. (Hacc/41)
Ve Allah uğrunda gerektiği gibi cihad edin. O, sizi O seçti ve dinde; babanız İbrâhîm'in milletinde sizin için bir zorluk kılmadı. O, daha önce ve işte bunda [Kur’ân'da], Elçi'nin size şâhid olması, sizin de insanlara şâhid olmanız için, sizi “Müslümanlar” olarak isimledi. Öyleyse, salâtı ikâme edin, zekâtı verin ve Allah'a sarılın. O, sizin Mevlânızdır [yol gösteren, yardım eden, koruyan yakınınızdır]. O, ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır! (Hacc/78)
Evlerinizde vakarla oturun, ilk câhiliye kadınlarının süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; salâtı ikâme edin, zekâtı verin, Allah'a ve Elçisi'ne itaat edin. Ey ehl-i beyt! Gerçekten Allah, sizden ricsi [kiri; rahatsızlık veren şeyleri] gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister. (Ahzâb/33)
Ve yük çeken bir kimse, başkasının yükünü yüklenmez. Eğer ağır yüklü bir kimse, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan hiçbir şey yüklenilmeyecek; bir akrabası olsa bile. Şüphesiz sen ancak Rabb'lerine karşı gaybda haşyet duyan ve salâtı ikâme edenleri uyarırsın. Her kim arınırsa ancak kendisi için arınır. Dönüş de yalnızca Allah'adır. (Fâtır/18)
İşte, verilen herhangi bir şey basit hayatın kazanımıdır. Sadece dünya hayatının geçici bir menfaatidir. Allah katında bulunanlar ise; iman eden ve sadece Rabb'lerine tevekkül eden, günahın büyüklerinden ve hayâsızlıktan kaçınan ve öfkelendikleri zaman bağışlayan, Rabb'lerinin çağrısına cevap veren, salâtı ikâme eden, işleri de kendi aralarında şûrâ [görüşme, danışma] olan, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak eden ve kendilerine bağ [bir zulüm ve saldırı] isabet ettiği zaman birbirleriyle yardımlaşan/intikam alan kimseler için daha hayırlı ve daha kalıcıdır. (Şûrâ/36-39)
İman eden kullarıma söyle: “Salâtı ikâme etsinler, alış-veriş ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce, kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden açık ve gizli olarak infakta bulunsunlar.” (İbrâhîm/31)
Ve hani bir zaman İbrâhîm, “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl! Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut! Rabbim! Şüphesiz onlar [putlar] insanlardan bir çoğunu saptırdılar. Şimdi kim bana uyarsa, artık o, şüphesiz bendendir; kim bana karşı gelirse, … Artık Sen şüphesiz çok bağışlayan ve çok merhamet edensin. Rabbimiz! Şüphesiz ben çocuklarımdan bir bölümünü salâtı ikâme etmeleri için, Senin dokunulmazlaşmış Evinin yanında, ekinsiz bir vâdiye yerleştirdim. Rabbimiz! Şükretmeleri için artık Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerden rızıklandır. Rabbimiz! Şüphesiz Sen bizim gizlediğimiz şeyleri ve açığa vurduğumuz şeyleri bilirsin. –Ve yerde ve gökte, hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.– İhtiyarlık halimde bana İsmâîl'i ve İshâk'ı lütfeden Allah'a hamd olsun. Şüphesiz ki Rabbim duamı çok iyi işitendir. Rabbim! Beni salâtı ikâme eden kıl! Soyumdan da. Rabbimiz! Duamı da kabul et! Rabbimiz! Hesabın kurulduğu günde benim için, anam-babam için ve mü’minler için mağfirette bulun!” demişti. (İbrâhîm/35-41)
Oysaki onlara sadece, dini yalnız Allah için arındıran kişiler halinde sadece Allah'a kulluk etmeleri, salâtı ikâme etmeleri, zekâtı vermeleri emredilmişti. Ve işte bu, doğru/eksiksiz/aşınmaz dindir. (Beyine/5)
Sizin velîniz [size yakın olan] Allah'tır, O'nun Rasûlu'dür, bir de rükû eder bir halde [hanif olarak] salâtı ikâme eden, zekâtı veren iman eden kimselerdir. (Mâide/55)
Ta-Sin. Bunlar, salâtı ikâme eden, zekâtı veren ve âhirete de kesin olarak inanan kişilerin ta kendileri olan mü’minler için hidâyet rehberi ve müjdeci olmak üzere Kur’ân'ın ve apaçık/açıklayıcı bir kitabın âyetleridir. (Neml/1-3)
İşte bunlar, salâtı ikâme eden, zekâtı veren, âhirete de kesin olarak inananların ta kendileri olan muhsinler [güzellik-iyilik üretenler] –ki işte bunlar, Rabb'leri tarafından bir hidâyet üzeredirler. Ve onlar kurtuluşa erecek olanların ta kendileridir– için bir hidâyet ve rahmet olmak üzere yasalar içeren o kitabın âyetleridir. (Lokmân/2-5)
Kendilerine, “Elinizi çekin, salâtı ikâme edin, zekâtı verin” denenleri görmedin mi? Sonra savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, Allah'ın haşyeti gibi yahut haşyetçe daha şiddetli olarak insanlara haşyet duyarlar. Ve, “Rabbimiz! Ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?” dediler. De ki: “Dünyanın kazanımı çok azdır. Âhiret ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz bir hurma çekirdeğindeki ipince bir iplik kadar bile haksızlığa uğratılmayacaksınız.” (Nisâ/77)
Sonra (korku halindeki) salâtı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/güvene erdiğinizde, salâtı ikâme edin. Hiç şüphesiz ki salât, mü’minler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır. (Nisâ/103)
Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, salâtı ikâme eden, zekâtı veren, Allah'a ve âhiret gününe iman edenlerdir. İşte onlar, Bizim büyük bir mükâfât vereceklerimizdir. (Nisâ/162)
Ve rahmet olunmanız için salâtı ikâme edin, zekâtı verin ve o Elçi'ye itaat edin. (Nûr/56)
Başbaşa konuşmanızdan önce sadakalar vermekten korktunuz mu? İşte, yapmadınız. Ve Allah, sizin tevbenizi kabul etti. Artık salâtı ikâme edin, zekâtı verin, Allah'a ve Elçisi'ne itaat edin. Ve Allah, yaptıklarınızdan en çok haberi olandır. (Mücâdele/13)
Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin gecenin üçte-ikisinden daha azını, yarısını, üçte-birini ayakta geçirmekte olduğunu biliyor. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyle. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlar. Sizin onu kuşatamayacağınızı bildi de size tevbe nasip etti. O hâlde Kur’ân'dan kolay geleni okuyun! Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın fazlından bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O hâlde ondan kolay geleni okuyun! Salâtı ikâme edin, zekâtı verin! Güzel bir ödünçle Allah'a ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan af dileyin! Hiç kuşkusuz Allah çok affedici, çok esirgeyicidir. (Müzzemmil/20)
Gerçekte inananlar, Allah anıldığında kalpleri ürperen ve âyetleri onlara okunduğunda, bunun, inançlarını artırdığı ve sadece Rabb'lerine güvenen kimselerdir. Onlar, salâtı ikâme ederler ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infakta bulunurlar. İşte bunlar, inananların ta kendisidir. Onlara Rabb'leri katında dereceler, bağışlama ve saygın bir rızık vardır. (Enfâl/3)
SALÂTI MÜ’MİNLER İKÂME EDERLER
Allah'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve âhiret gününe inanan, salâtı ikâme eden [zihnî ve mâlî desteği oluşturup ayakta tutan], zekâtı veren ve sadece Allah'a haşyet duyan kimseler imar ederler. Artık işte onların, hidâyet üzere olanlardan olmaları umulur. (Tevbe/18)
Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfir kimselerin sizi fitnelendirmesinden [size bir kötülük yapacağından] korkarsanız, salâtan kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin için apaçık düşmandırlar. Ve sen onların içinde bulunup da onlar için salât ikâme ettiğin zaman [eğitim, öğretim verdiğin zaman], içlerinden bir kısmı seninle beraber dikilsinler [eğitime katılsınlar], silâhlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar boyun eğdiklerine [ikna olduklarında], arka tarafınıza geçsinler. Sonra salâta katılmamış [eğitim-öğretim almamış] diğer bir kısmı gelsin seninle beraber salât etsinler [eğitim, öğretim yapsınlar] ve tedbirlerini ve silâhlarını alsınlar. Kâfirler, silâhlarınızdan ve eşyanızdan gâfil olsanız da size ani bir baskın yapsınlar isterler. Eğer size yağmurdan bir eziyet erişir veya hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Tedbirinizi de alın. Şüphesiz Allah, kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. Sonra (korku halindeki) salâtı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/güvene erdiğinizde, salâtı ikâme edin. Hiç şüphesiz ki salât, mü’minler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır. (Nisâ/101-103)
ALLAH'IN PEYGAMBER'E ve İNSANLARA SALÂTI
O, sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size destek verendir. O'nun melekleri de destek verirler. Ve O, mü’minlere çok merhametlidir. (Ahzâb/43)
Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'i destekliyorlar [yardım ediyorlar]. Ey mü’minler! Siz de o'na destek olun [yardım edin] ve o'nun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayın! (Ahzâb/56)
O [Allah], sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetlei indirendir. Ve şüphesiz Allah, size çok şefkatli, çok merhametlidir. (Hadîd/9)
Ve de kesinlikle Biz sizi korkudan, açlıktan bir şeylerle; ve mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile belalandıracağız [imtihan edeceğiz]. Başlarına bir musibet geldiği zaman, “Biz şüphesiz Allah'a aidiz ve yalnız O'na döneceğiz” diyen şu sabredenleri müjdele! İşte onlar var ya, Rabb'lerinden, destekler ve rahmet onlaradır. İşte hidâyete erenler de onlardır. (Bakara/155-157)
BUNUN ÖRNEKLERİ
Ve hani sen, sabah erkenden mü’minleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ehlinden ayrılmıştın. –Ve Allah, en iyi işitendir, ve en iyi bilendir.– O zaman sizden iki grup, Allah, kendilerinin velîsi olmasına rağmen bozulmaya yüz tutmuştu. Artık inananlar, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler. Ve andolsun, sizler güçsüz iken, Allah, şükredesiniz diye size Bedir'de yardım etti. Öyleyse Allah'a takvâlı davranın. Hani sen inananlara, “Rabbinizin, indirilen/hulûl ettirilen üçbin melekle size yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun. Eğer sabrederseniz ve takvâlı davranırsanız, evet (sizi Rabbiniz destekler). Ve eğer onlar, ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz size işaretlenmiş/eğiten/gönderilmiş beşbin melekle yardım eder. Ve Allah, bunu [yardımı] size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Ve bu yardım, sırf, O [Allah], küfretmiş olan kimselerden bir kısmının kökünü kessin yahut onları perişan etsin de kaybeden kimseler olarak dönüp gitsinler diye azîz ve hakîm Allah katındandır. (Âl-i İmrân/121-127)
Hani siz Rabbinizden yardım diliyordunuz da O [Rabbiniz], “Şüphesiz Ben işte ardarda bin melekle size yardım ediyorum” diye cevap vermişti. Ve Allah bunu sırf size bir müjde olsun ve bununla kalbleriniz yatışsın diye yapmıştı. Ve zafer ancak Allah katındandır. Şüphesiz Allah, azîz'dir, hakîm'dir. O sırada size, yine katından bir güven olarak bir uyku sardırıyordu, sizi temizlemek, şeytanın pisliğini sizden gidermek, yüreklerinize kuvvet vermek ve ayaklarınızı sağlam durdurmak için gökten üzerinize yağmur indiriyordu. İşte o anda Rabbin meleklere, “Şüphesiz Ben, sizinle beraberim, inanmış kimselere sebat verin. Ben, küfretmiş kimselerin yüreğine korku salacağım, hemen boyunların üstüne vurun, onlardan tüm parmak uçlarına [eklemlerine] da!” (Enfâl/9-12)
Melekler, o kâfirlerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak, “Tadın bakalım kızgın ateşin azabını” diye onları vefat ettirirken bir görseydin. (Enfâl/50)
Hiç kuşkusuz, Allah, birçok yerde ve Huneyn Günü size yardım etti. Hani çokluğunuz size güven vermişti de onun size bir faydası olmamış ve yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Sonra da arkası dönenler halinde kaçmıştınız. Sonra Allah, Elçisi'nin üzerine ve mü’minlerin üzerine huzurunu indirdi ve sizin görmediğiniz ordular indirdi. Küfreden kimseleri de azaba uğrattı. Ve işte bu, o kâfirlerin cezasıdır. Sonra, bunun [bütün bu olup bitenlerin] arkasından Allah, dilediği kimseye dönüş nasib eder. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. (Tevbe/25-27)
Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size ordular gelmişti de Biz, onların üzerlerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Ve Allah, işlemiş olduklarınızı hakkıyla görüyordu. Hani onlar, üst tarafınızdan ve sizden daha aşağıdan size gelmişlerdi. Ve hani gözler kaymıştı, yürekler gırtlaklara ulaşmıştı. Ve siz Allah hakkında zan yaptıkça zan yapıyordunuz. Ve o vakit münâfıklar ve kalblerinde bir hastalık bulunanlar, “Allah ve Elçisi bize bir aldanıştan başka bir vaad yapmamış” diyorlardı. Ve hani bunlardan bir grup, “Ey Yesrib [Medîne] halkı! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün” diyorlardı. Onlardan bir kısmı da, “Evlerimiz gerçekten savunmasızdır” diyerek Peygamber'den izin istiyorlardı. Hâlbuki onla [evleri] savunmasız değildi. Onlar sadece kaçmak istiyorlardı. Eğer onların üzerine, onların [evlerinin] her bir bucağından girilseydi, sonra da fitne çıkarmaları istenilseydi kesinlikle bunu yerine getirirlerdi. Buna fazla da beklemezlerdi. Ve hiç kuşkusuz onlar, bundan önce, arkalarını dönüp kaçmayacaklarına Allah'a ahid vermişlerdi. Ve Allah'ın ahdi sorumluluktur. (Ahzâb/9-15)
Ve Allah, o küfreden kişileri herhangi bir hayra ulaşmadan kinleriyle geri çevirdi. Ve Allah, mü’minlere savaşta kâfi geldi. Ve Allah kavî'dir [çok güçlüdür], azîz'dir [mutlak üstün olandır]. Hem de O [Allah], Kitap Ehlinden, onlarla [kâfirlerle/müşriklerle] yardımlaşanları kalelerinden indirdi. Ve kalplerine korku saldı: Siz onların bir kısmını katlediyordunuz, bir kısmını da esir alıyordunuz. (Ahzâb/25-26)
__________________
Yüksek fikirler yüksek dağlara benzer: Görenleri ürpertir!
www.teblig.net
|